Bizi Takip Edin

Diplomasi

Ukrayna’nın Rusya’nın derinliklerine saldırmak için elinde hangi silahlar var?

Yayınlanma

Almanya Başbakanı Friedrich Merz, Almanya, Fransa, ABD ve İngiltere’nin Ukrayna’ya tedarik edilen silahların Rusya toprakları içindeki hedeflere yönelik kullanımına ilişkin menzil kısıtlamalarını kaldırdığını duyurdu.

Merz, 26 Mayıs’ta WDR Europaforum’da yaptığı konuşmada, bu kararın Ukrayna’nın Rusya içindeki askeri mevzileri vurarak kendini savunmasına olanak tanıyacağını belirtti.

Merz, “Ukrayna’nın kendini savunabilmesi, örneğin Rusya’daki askeri mevzilere saldırabilmesi anlamına geliyor. Yakın zamana kadar, çok az istisna dışında bunu yapamıyordu,” dedi.

Aynı gün Almanya Başbakanı, Ukrayna ordusuna tedarik edilen silahların menzil kısıtlamalarının kaldırılması kararının “birkaç ay önce” alındığını açıkladı; ABD, Kasım 2024’te Ukrayna’nın ATACMS uzun menzilli füzelerini Rusya topraklarındaki hedeflere karşı kullanmasına izin vermişti.

Moskova’dan sert tepki

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, kısıtlamaların kaldırılmasını “oldukça tehlikeli bir karar” olarak nitelendirdi.

Daha önce Vladimir Putin, Rusya’nın derinliklerine yönelik saldırı kısıtlamalarının kaldırılmasının “NATO ülkeleri, ABD ve Avrupa ülkeleri savaşıyor” anlamına geleceği uyarısında bulunmuştu.

Kasım ayında Rusya’nın nükleer doktrininde değişiklik yapılmıştı ve artık nükleer olmayan bir devlet tarafından, nükleer bir devletin katılımıyla veya desteğiyle gerçekleştirilen bir saldırı, ortak bir saldırı olarak kabul edilecek ve nükleer caydırıcılık önlemlerinin uygulanmasına olanak tanıyacaktı.

Almanya ve Taurus füzeleri tartışması

Berlin, bugüne kadar Kiev’e uzun menzilli silah tedariki konusunda resmi bir açıklama yapmadı.

Önceki Başbakan Olaf Scholz, çatışmanın potansiyel tırmanma riskine işaret ederek Ukrayna’ya 500 kilometre menzilli Taurus havadan karaya füzelerinin verilmesine kesin bir dille karşı çıkmıştı.

Merz, muhalefetteyken Scholz’u kararsızlığı nedeniyle defalarca eleştirmişti. Ancak kabineye başkanlık ettikten sonra Almanya’nın Kiev’e Taurus füzelerini devretmeyi planlamadığını belirtti.

Merz ayrıca, Alman hükümetinin Ukrayna’ya yapılan askeri yardımlarla ilgili bilgileri kamuya açık kaynaklarda yayınlamayı durduracağını kaydetti.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova ise Merz’in bu şekilde kamuoyunun dikkatini Taurus tedarikinden uzaklaştırmak istediğini söyledi.

Zaharova, Telegram kanalından yaptığı paylaşımda, “Başbakanın görevi, uzun menzilli füzelerin tedariki konusunu kamuoyu tartışmasından çıkarmak. Sanki onlar yokmuş gibi. Ama aslında kimse Berlin’in Kiev rejimine ne kadar ve ne zaman füze verdiğini bilmeyecek,” ifadelerini kullandı.

Almanya Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Lars Klingbeil, Merz’in açıklamasına ilişkin yorumunda, Ukrayna’nın Alman silahlarıyla Rusya topraklarına yönelik saldırılarının menzili konusundaki kısıtlamalarla ilgili politikanın değiştiğini yalanladı.

Klingbeil, 26 Mayıs’ta, “Ukrayna’ya tedarik edilen silahların menzili konusunda, önceki hükümetin yaptıklarının ötesine geçen yeni bir anlaşma olmadığını söylemek istiyorum,” açıklamasını yaptı.

Öte yandan Tagesspiegel gazetesi, askeri tedarik verilerinin yayınlanmasının yasaklanması nedeniyle Berlin’in Ukrayna’ya Taurus füzelerini verip vermediğinin “ancak füzelerden ilkinin Rusya topraklarına düşmesinden sonra” anlaşılabileceğini belirtiyor.

Gazete, federal hükümetin askeri tedarikler konusunda Federal Meclis’in ilgili komitesine rapor vermekle yükümlü olduğunu, ancak parlamenterlerin bu bilgiyi ifşa etmelerinin yasaklanma olasılığının bulunduğunu da ekliyor.

Spiegel ve Süddeutsche Zeitung dahil olmak üzere Alman basını, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin 28 Mayıs’ta Berlin’i ziyaret edeceğini bildirdi.

Bazı uzmanlar, bu görüşme sırasında Merz’in Taurus tedariki konusunda bir açıklama yapabileceğini öne sürdü.

Almanya’nın envanterinde toplam 600 adet Taurus seyir füzesi bulunuyor ve bunların yaklaşık yarısı şu anda operasyonel durumda. Üretici MBDA’ya göre, geri kalanı yakın gelecekte yeniden hizmete alınabilir.

Geçen yılın ekim ayında Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, daha da uzun menzile sahip olabilecek 600 adet modernize edilmiş Taurus Neo füzesinin üretilmesi kararını duyurmuştu.

Bu füzelerin Alman ordusuna teslimatları ancak 2029’da başlayacak.

Bugün Ukrayna ordusunun elinde Alman yapımı Mars II çok namlulu roketatar sistemi (Amerikan M270 MLRS’nin Alman versiyonu) bulunuyor. Alman ordusunun web sitesinde yayınlanan özelliklere göre, hedeflerin maksimum imha bölgesi 84 kilometre.

Almanya Savunma Bakanlığı’nın internet sitesindeki son güncellemelere göre, Berlin Kiev’e beş adet Mars II tedarik etti.

Mayıs ayında The New York Times (NYT), ABD Kongresi’nden bir temsilciye dayandırdığı haberinde, Washington’un Ukrayna’ya çok namlulu roketatar sistemleri (Mars II, M142 HIMARS) için 125 adet uzun menzilli füze ile daha önce Almanya’nın envanterinde bulunan 100 adet Patriot uçaksavar füzesinin transferini onayladığını bildirdi.

ABD’nin ATACMS kararı ve diğer yardımlar

ABD, Ukrayna’nın Amerikan yapımı ATACMS (menzili 165 ila 300 kilometre) uzun menzilli füzelerini Rusya’nın iç kesimlerine yönelik saldırılar için kullanmasına daha Kasım 2024’ün ortalarında, Joe Biden yönetimi sırasında izin vermişti.

Amerikan makamları o dönemde bu kararlarını Kursk oblastındaki savaş bölgesinde Kuzey Koreli askerlerin ortaya çıkmasıyla açıklamıştı.

Aralık ayında Donald Trump bu adımı aptalca olarak nitelendirmiş ve başkanlık görevine başladıktan sonra önceki yönetimin kararını gözden geçirebileceğini duyurmuştu.

Beyaz Saray’a yerleştikten sonra, en azından kamuoyuna açık bir şekilde bu konuya geri dönmedi.

Merz’in açıklamasının arifesinde Trump, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik son saldırılarıyla ilgili hayal kırıklığını dile getirdi.

Trump, “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile her zaman çok iyi ilişkilerim oldu ama ona bir şeyler oldu,” dedi ve Vladimir Zelenskiy’nin barışçıl çözümü zorlaştıran açıklamalarından da yakındı. Kremlin’den yapılan açıklamada ise Kiev’in “sosyal ve sivil altyapı tesisleri vurduğu”, Moskova’nın ise “askeri hedeflere misilleme yaptığı” belirtildi.

Mart ayında Associated Press (AP) ajansı, ABD’nin Ukrayna’ya 40’tan az ATACMS füzesi sağladığını ve bunların Ocak ayı sonunda tükendiğini bildirdi.

Aynı zamanda Washington’un, 150 kilometreye kadar menzile sahip Karadan Fırlatılan Küçük Çaplı Bomba (GLSDB) tedarikine yeniden başlayacağı da öğrenildi. Reuters‘ın haberine göre, bu mühimmatlar Rus elektronik harp sistemlerine karşı daha etkili mücadele için modernize edildi.

Mayıs 2024’te Ukrayna, Rusya topraklarına yönelik saldırılar için 80 kilometreye kadar menzile sahip GMLRS mühimmatlarını kullanma izni aldı.

ATACMS füzeleri gibi bunlar da HIMARS çok namlulu roketatar sistemi kullanılarak fırlatılabiliyor.

Pentagon, Trump’ın göreve başlama töreninden önce, 8 Ocak 2025’te Ukrayna’ya yapılan silah sevkiyatlarıyla ilgili verileri son kez açıklamıştı.

Amerikan askeri kurumunun bültenine göre, askeri yardım paketleri arasında özellikle 40’tan fazla HIMARS sistemi ve bunlara ait belirtilmemiş miktarda mühimmat yer alıyordu. GLSDB füzelerinin ve fırlatma rampalarının sayısı da belirtilmedi.

İngiltere’nin Storm Shadow katkısı ve mevcut tutumu

Londra, Ukrayna’nın uzun menzilli saldırı hakkına sahip olduğunu ilk kez Mayıs 2024’te açıklamıştı. Dönemin Başbakanı Rishi Sunak, The Times‘a verdiği mülakatta, “Ukrayna silahlı kuvvetlerinin nasıl hareket edeceği onların kendi meselesi. Ancak Ukrayna’ya daha uzun menzilli silahlar sağlayan ilk ülke olmamızdan gurur duyuyorum,” demişti.

Sunak’ın kabinesinin yerini geçen yılın temmuz ayında Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi hükümeti aldı. Londra’nın Ukrayna’daki çatışmaya ilişkin tutumu değişmedi.

Bununla birlikte, The Guardian‘ın haberine göre, İşçi Partisi’nin iktidara gelmesiyle iki ülke arasındaki ilişkiler kötüleşti: Ukraynalı yetkililere göre bunun nedeni, Starmer’ın Sunak’ın aksine Ukrayna’ya uzun menzilli silah vermemesi.

The Times‘a konuşan İngiliz yetkililer birkaç olası nedene işaret ediyor: Ya Londra’nın yeterli füzesi yok ya da ABD’nin füzelerin uzak hedeflere karşı kullanılmasına izin vermesini beklemek gerektiğini düşünüyorlar; bu olmadan füzelerin kullanımı yeterince etkili olmayacak.

İngiltere Savunma Bakanlığı’ndan yapılan resmi açıklamada, “Birleşik Krallık’ın Ukrayna’ya desteği sarsılmazdır ve Başbakan [Starmer], hükümetinin Ukrayna’yı gerektiği sürece destekleyeceğini her zaman açıkça belirtmiştir,” denildi.

Londra, Kiev’e maksimum 250 kilometre menzilli Storm Shadow havadan karaya seyir füzeleri teslim etti. İngiltere bunu ilk kez Mayıs 2023’te duyurmuştu; Ukrayna ordusunun tam olarak kaç füze aldığı bilinmiyor ancak

The Guardian‘ın tahminine göre o dönemde krallığın envanterinde 700 ila 1000 adet bulunuyordu. Bir yıl sonra Kiev, Rusya topraklarına yönelik saldırılar için Batı silahlarını kullandığını açıkladı.

Ukrayna Stratejik Endüstriler Bakanı Danışmanı Yuriy Sak, Bloomberg‘e yaptığı açıklamada, “İngiliz makamları daha önce Ukrayna’nın tedarik ettikleri Storm Shadow uzun menzilli füzelerini kullanmasına izin vermişti ve biz bunları zaten başarıyla kullanıyoruz,” dedi.

Fransa’nın SCALP ve Mirage hamlesi

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, uzun zamandır Rusya topraklarına yönelik saldırılardan bahsediyordu.

Haziran 2024’te TF1 ve France 2 televizyon kanallarına verdiği mülakatta tutumunu net bir şekilde ifade etti.

Macron, “Eğer Ukraynalılara ‘Bu potansiyeli, yani Rusların size saldırmak için kullandığı silahları etkisiz hale getiremezsiniz’ dersek, bu onlara artık kendilerini savunamayacaklarını söylediğimiz anlamına gelir,” dedi ve ekledi:

“Silahlarımızın sivil halka saldırmak, Rusya’nın şu ya da bu noktasına darbe indirmek için kullanılmasına izin vermediğimizi söylüyoruz. Ancak saldırının geldiği yerleri etkisiz hale getirmek için izin veriyoruz.”

Kasım ayında Le Figaro gazetesi, NYT‘nin ardından Fransa ve İngiltere’nin Rusya’ya yönelik uzak menzilli saldırı kısıtlamalarını kaldırmaya karar verdiğini bildirdi. Fakat kısa süre sonra makalede düzeltmeler yapıldı.

Daha önce “Fransızlar ve İngilizler, ABD’nin ardından Ukrayna’nın SCALP/Storm Shadow uzun menzilli füzeleriyle Rusya topraklarını vurmasına izin verdi,” iddiasında bulunulurken, güncellenmiş versiyonda sadece ABD Başkanı Joe Biden’in ATACMS füzeleri için böyle bir izin verdiği bilgisi kaldı.

Fransa, 2023 yazından bu yana Ukrayna’ya SCALP (Système de Croisière Autonome à Longue Portée — Uzun Menzilli Otonom Seyir Sistemi) füzeleri tedarik ediyor; bu, Storm Shadow’un Fransız versiyonu.

2024 yılı başlarında düzenlediği basın toplantısında Macron, Paris’in bu türden 40 füze teslim edeceğini bildirdi.

Macron, Fransız televizyon kanallarına verdiği mülakatta ayrıca Kiev’e “Ukrayna’nın kendi topraklarını, hava sahasını korumasına olanak tanıyacak” Fransız yapımı Mirage 2000-5 çok amaçlı savaş uçaklarının verileceğini duyurdu. Bu uçaklar SCALP füzelerini de taşıyabiliyor.

Fransa Cumhurbaşkanı, Kiev’in bu türden kaç uçak alacağını ve ne zaman alacağını belirtmedi.

Defense News‘e göre, Dassault Aviation şirketi toplam 600 adet Mirage 2000 üretti ve Fransa bunların yarısını sekiz ülkeye ihraç etti. Mirage 2000-5 versiyonu, geliştirilmiş radara sahip güncellenmiş bir model.

Diplomasi

Eski CIA analisti Johnson: İsrail, ateşkes görüşmesini pusu kurmak için kullandı

Yayınlanma

Eski CIA yetkilisi Larry Johnson, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırısından tamamen haberdar olduğunu ve bu konuda “hiçbir şey bilmiyorduk” şeklindeki açıklamaların “saçmalık” olduğunu belirtti. Johnson, İsrail’in ateşkes teklifi görüşmelerini üst düzey yetkililere pusu kurmak için kullandığını iddia ederek, ne İsrail’e ne de ABD’ye müzakerelerde güvenilemeyeceğini vurguladı.

Eski CIA yetkilisi Larry Johnson, İsrail’in İran’a yönelik saldırısının ABD’nin tam bilgisi ve iştirakiyle gerçekleştirildiğini belirterek, Washington’un saldırıdan haberi olmadığı yönündeki iddiaları “saçmalık” olarak nitelendirdi. Johnson, İsrail’in büyük bir başarıya ulaştığına dair çıkan haberlerin de gerçeği yansıtmadığını ifade etti.

Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “Nükleer Savaşa Giden Yolu Reddetmeliyiz” başlıklı çevrim içi panelde değerlendirmelerde bulunan Johnson, İran’ın hava savunma sistemlerinin başarısız olduğu ve İsrail’in büyük bir zafer kazandığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını kaydetti.

Bu durumu, Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik saldırılarında ilk başta büyük hasar verildiği yönünde çıkan ancak daha sonra hasarın sınırlı olduğunun anlaşıldığı olaylara benzeten Johnson, “Bu yüzden başlangıçta görünen kadar kötü değildi,” değerlendirmesinde bulundu.

‘Trump, İranlı yetkililerin ölümünü kutluyor’

Saldırının ABD’nin tam bilgisi ve katılımıyla yapıldığını vurgulayan Johnson, Donald Trump’ın New York Post‘a verdiği demeçlere dikkat çekti. Johnson, Trump’ın, “İsrail’in saldıracağını biliyordum. Her şeyi biliyordum,” dediğini aktardı. Johnson ayrıca Trump’ın, “Son zamanlarda muhatap olduğumuz İran hükümet yetkililerinin çoğu artık öldü,” diyerek bu durumu kutladığını belirtti.

Johnson, ABD’nin saldırıdan haberi olmadığı yönündeki açıklamaları eleştirerek, “Amerika şu an bu oyunu oynuyor: ‘Bu konuda hiçbir şey bilmiyorduk.’ Trump aynı şeyi Putin’e de yaptı. Bu saçmalık,” ifadelerini kullandı.

‘İsrail, ateşkes görüşmesini pusu için kullandı’

Johnson, İsrail’in güvenilmez bir aktör olduğunu ve müzakereleri kötüye kullandığını iddia ederek şok edici bir suçlamada bulundu. Johnson, “Hassan Nasrallah öldü. Diğer üst düzey Hizbullahçılarla bir ateşkes teklifini görüşmek üzere bir aradaydı. Ve bu ateşkes teklifini, onları pusuya düşürmek için kullandılar. Burada ortaya çıkan bir davranış kalıbı var. İsrail’e hiçbir tür müzakerede güvenilemez. Ayrıca, ABD’ye de,” dedi.

ABD, ‘herkesi her yerde vurabiliriz’ mesajı verdi’

Çatışmanın hâlen devam ettiğini, füzelerin uçuştuğunu ve en az 10 farklı şehir ile nükleer tesislerin hedef alındığını belirten Johnson, medyanın yer altındaki nükleer ve füze tesislerinden bahsetmediğini söyledi.

Johnson, bu saldırıyla ABD’nin dünyaya bir mesaj verdiğini ifade ederek, “Amerika şimdi başarılı bir ilke oluşturdu: ‘Herkesi, her yerde, sahip olduğumuz her şeyle vurabiliriz.’ Bu ilke ve mesaj gönderilmiştir,” diye konuştu. Johnson, sözlerini şöyle tamamladı:

“Özellikle Arap ve Müslüman dünyası bir araya gelip bununla yüzleşmez ve bir strateji çizmeye başlamazsa, bu durum devam edecektir.”

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Bhadrakumar: Asıl sorun İran’ın nükleer programı değil, İsrail’in bölgedeki hakimiyeti

Yayınlanma

Eski Hint diplomat M.K. Bhadrakumar, İran ile yaşanan krizin nükleer silahlanma meselesi olmadığını, asıl sorunun İsrail’in ABD ve Avrupa destekli bölgesel hakimiyetini sürdürme çabası olduğunu belirtti. Bhadrakumar, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’ndan (NPT) ayrılmaya zorlanmasının en büyük tehlike olacağını vurgulayarak, diplomasi için hâlâ bir yol olduğuna inandığını söyledi.

Hindistan’ın eski diplomatlarından M.K. Bhadrakumar, İran ile İsrail arasında yaşanan gerilimin temelinde, Tahran’ın nükleer silah geliştirme ihtimalinin değil, İsrail’in bölgesel hakimiyetini sürdürme arzusunun yattığını ifade etti.

30 yıllık diplomatik kariyeri boyunca İran ile yakın temaslarda bulunduğunu belirten Bhadrakumar, en büyük korkusunun, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nı (NPT) terk etmeye zorlanması olduğunu dile getirdi.

‘Asıl sorun İsrail’in bölgedeki hakimiyeti’

Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “Nükleer Savaşa Giden Yolu Reddetmeliyiz” başlıklı çevrim içi panelde konuşan Bhadrakumar, mevcut durumun İran’ın nükleer programından kaynaklandığına inanmadığını belirterek, “Bu bütün sorun burada. Aslında bu, İran’ın nükleer silahlar yarattığına inanmadım. Sonuç olarak, bugün biz neredeyiz? İsrail’in güvenliği hakkında. İsrail dünyanın büyük bir silah kuvvetidir. Dünyanın en büyük silah devletidir ve bu pozisyon, ABD ve Avrupa hükümetlerinin birleşikliğiyle sağlanmıştır,” değerlendirmesinde bulundu.

İran’ın NPT’ye taraf olduğunu ve uluslararası denetimlere açık olduğunu hatırlatan Bhadrakumar, sorunun jeopolitik olduğunu vurguladı. Bhadrakumar, “Sorun, jeopolitik olarak İsrail’in Orta Doğu bölgesinin sürekli domine edilmesi yolunu açmasıdır. Bence bu kriz için ayrıca şiddetli bir sorumluluk var,” dedi.

‘İran’ı NPT’den çıkmaya zorlamak en büyük tehlike’

2015 yılında imzalanan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen nükleer anlaşmaya dikkat çeken Bhadrakumar, İran’ın bu anlaşma kapsamında nükleer programını ciddi şekilde sınırlandırdığını ve kapsamlı denetimlere izin verdiğini söyledi.

Bhadrakumar, “Benim büyük korkum, İran’ın NPT’yi bırakmak için bir adım atabileceğidir. Bu benim en büyük sorunumdur,” ifadelerini kullandı.

30 yıl boyunca İranlı siyasi elitlerle iletişimde olduğunu aktaran Bhadrakumar, “İran’ın nükleer yetenekleri hakkında haklarından vazgeçeceğine dair çok az olasılık görüyorum. Bu şanssızlık bugünlerde bile tekrar edilmiştir,” diye konuştu.

‘Bölgedeki hareketler İran’ın icadı değil’

Bhadrakumar, Hamas ve Hizbullah gibi hareketlerin İran tarafından yaratılmadığını, bu yapıların bölgedeki çözülmemiş sorunların, özellikle de Filistin meselesinin doğal bir tezahürü olduğunu savundu. Bhadrakumar, konuyla ilgili şunları söyledi:

“Hamas, Hizbullah, bunların hepsi, bölgedeki doğal haklardan ve bölgenin sahip olduğu bir durumdan oluşan manifestasyonlardır. İran, paradoksal olarak bu grupların kendilerini ılımlılaştırması için etki edebilecek bir konumdadır ve eğer bir çözüm mümkün olacaksa tüm sorunlar için bir taraf olmalıdır.”

‘Diplomasi için hâlâ umut var’

Tüm olumsuzluklara rağmen diploması için hâlâ bir yol olduğuna inandığını belirten Bhadrakumar, Rusya’nın bölgedeki etkisine dikkat çekti. Rusya, Çin ve İran arasında Batı’ya karşı katı bir blok olduğu fikrini reddeden eski diplomat, bu ülkelerin kendi stratejik özerkliklerini koruduğunu belirtti.

Bhadrakumar, “Rusya’nın İran’da büyük bir nüfuzu var. Bu ülkeler kendi yollarındalar, stratejik otoritelerini kutladılar. Bu yüzden buna inanmıyorum. Ama aynı zamanda Rusya ve İran arasında bir birleşiklik var,” değerlendirmesini yaptı.

Son olarak Bhadrakumar, Rusya’nın geçmişte İran’ın uranyum zenginleştirme fazlasının kendi topraklarında depolanmasını içeren bir konsorsiyum önerdiğini hatırlatarak, bu tür çözümlerin hâlâ mümkün olabileceğini sözlerine ekledi.

İran’la savaş kapıda mı?

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor: İsrail-İran krizinde “yapıcı rol” oynama talebi

Yayınlanma

Pekin, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının olası sonuçları konusunda “ciddi endişelerini” dile getirdi ve tüm tarafları daha fazla tırmanmayı önlemeye çağırdı. Çinli analistler de Pekin’in taraflar arasında koordinasyon ve ateşkes arabuluculuğu konusunda potansiyelini vurguladı. Krizin çözümünde “yapıcı rol” oynayabileceğini söyleyen Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor.

Cuma günü düzenli basın brifinginde, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, Çin’in İran’ın egemenliği, güvenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik her türlü ihlale ve “gerginliği tırmandıran” eylemlere kararlılıkla karşı olduğunu söyledi.

Lin, “Bölgedeki ani gerginlik artışı kimseye fayda sağlamaz” dedi. “Çin, tüm tarafları, durumun daha da kötüleşmesini önlerken, bölgesel barış ve istikrarı teşvik edecek önlemler almaya çağırıyor” diye ekledi.

Lin, Çin’in krizi yatıştırmada “yapıcı bir rol” oynamaya hazır olduğunu da vurguladı.

İsrail, İran’ın nükleer programına ve ülke genelindeki diğer askeri hedeflere önleyici bir saldırı düzenlediğini ve saldırıların birkaç gün süreceğini açıkladı.

Saldırılar, iki ülke arasındaki uzun süredir devam eden gerginliğin, Orta Doğu’nun diğer güçlerinin de dahil olduğu bölgesel bir savaşa dönüşebileceği yönündeki endişeleri artırdı.

Çinli analistler, gelişmelerin gidişatının kısmen Washington’un atacağı adımlara bağlı olacağını, Pekin’in ise arabulucu rolünü üstlenme potansiyeli olduğunu belirtti. Çin arabuluculuk çabalarını daha önceki bölgesel krizlerde de dile getirmişti.

Lanzhou Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Fakültesi profesörü Zhu Yongbiao, olayların nasıl gelişeceğini İran’ın itidalinin derecesine ve ABD’nin süreçteki rolüne bağlı olacağını söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Zhu, “Özellikle, ABD’nin İsrail’e baskı yapmak için önlemler alıp almayacağı önemli. Şu anda ABD’nin durumun daha da tırmanmasını istemediği görülüyor” dedi.

Zhu, Pekin’in Washington ve Orta Doğu ülkeleriyle koordinasyon içinde veya Birleşmiş Milletler çatısı altında yapıcı bir rol oynayabileceğine inandığını söyledi.

Saldırı, Washington ve Tahran’ın pazar günü Umman’da İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda altıncı tur müzakerelere başlaması planlanırken gerçekleşti.

Bir anlaşmaya varılması halinde, Washington’un İran’a uyguladığı bazı ağır ekonomik yaptırımları hafifletmesi ve Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini önemli ölçüde azaltması söz konusuydu.

Geçen aydan bu yana Washington, İran ile nükleer müzakerelerde sıfırın üzerindeki her türlü zenginleştirmenin kabul edilemez olduğu yönünde daha sert bir tutum sergiledi, ancak Tahran sivil nükleer enerji programını sürdürme hakkını ısrarla savundu.

Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün Batı Asya ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırma görevlisi olan Li Weijian, mart ayında Pekin’de düzenlenen üçlü toplantıda vurgulanan Çin ve Rusya’nın İran’ın barışçıl nükleer enerji kullanımına verdiği desteğin, Tahran’ın ABD’nin taleplerini reddetme konusunda güvenini artırdığını kaydetti.

“Bu noktada, Çin’in bu sorunun çözümünde oynayacağı rol gelecekte daha da önemli hale gelecektir” diye ekledi.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına karışmadığını savundu. Cuma günü yayınlanan bir açıklamada, “İsrail, bu eylemin kendini savunmak için gerekli olduğuna inandığını bize bildirdi” dedi.

Ancak İran Dışişleri Bakanlığı, İsrail saldırılarının “ABD ile koordinasyon ve onay olmadan gerçekleştirilemeyeceğini” belirterek Washington’u suçladı.

Quincy Institute for Responsible Statecraft’ın başkan yardımcısı Trita Parsi, İsrail saldırılarının Washington-Tahran görüşmelerini rayından çıkarabileceğini söyledi.

“Bu saldırıların etkisi şu ki, müzakereleri rayından çıkaracak, çok önemli zaman kaybedilecek ve İran’ın pozisyonu sertleşecek – tabii bu noktada diplomasi yeniden canlanabilirse. Bu muhtemelen İsrail’in istediği sonuçtur” dedi.

Parsi, “Trump’ın İran ile diplomasisi de en az İran’ın nükleer programı kadar hedefteydi” diye ekledi.

Şanghay’daki Li, bölgedeki mevcut gelişmelerin İsrail için “kriz hissini artırdığını” da sözlerine ekledi.

“Washington’un İsrail’e geçmişte güvendiği koşulsuz desteği artık sağlamaması ve hatta başlıca rakibi İran ile müzakereler yoluyla gerilimi azaltmaya çalışması, İsrail için olumsuz bir gelişme olacaktır” dedi.

Saldırıdan bir gün önce, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yönetim kurulu, İran’ın nükleer güvenlik önlemlerine uymadığını ilan eden bir kararı kabul etti. Bu karar, yaklaşık 20 yıldır ilk kez alındı. Çin, Rusya ve Burkina Faso karar aleyhinde oy kullandı.

Çin’in Kuzeybatı Üniversitesi Ülke ve Bölge Çalışmaları Fakültesi Dekan Yardımcısı Yan Wei, bunun doğrudan bir çatışmaya dönüşme olasılığı olduğunu, ancak sonucun uluslararası toplumun, özellikle ABD ve Çin gibi ülkelerin arabuluculuğu ve müdahalesine bağlı olacağını söyledi.

Yan, “ABD, İran ile İsrail arasında daha büyük çaplı bir çatışma istemiyorsa, mevcut gelişmeler Trump’ın Orta Doğu’dan stratejik çekilme politikasıyla tam olarak uyumlu olmayabilir” dedi.

“Bu koşullar altında, iki ülke arasında yakın vadede büyük çaplı bir savaşın çıkması olasılığını düşük görüyorum, ancak belirli bir kapsamda İsrail ile İran arasında karşılıklı saldırılar olasılığı var” diye ekledi. Çinli akademisyene göre, Çin arabuluculuk çabaları ile krizin çözümünde rol üstlenebilir.

Saldırının ardından, Çin’in İsrail ve İran büyükelçilikleri vatandaşlarına gelişmeleri yakından takip etmeleri ve olası saldırılara karşı güvenlik önlemleri almaları çağrısında bulundu.

Exeter Üniversitesi öğretim üyesi ve Torino Üniversitesi’nde Çin-Akdeniz (ChinaMed) projesinin araştırma başkanı Andrea Ghiselli, mevcut gelişmelerin, özellikle Suriye iç savaşı ve eski Suriye lideri Beşar Esad’ın hükümetinin zayıflamasının ardından, Çin siyasi çevrelerinde İran hükümetinin istikrarına ilişkin endişeleri yoğunlaştırabileceğini söyledi.

“İran rejimi düşmeye çok yaklaşırsa, [Çinli yetkililer] zor seçimlerle karşı karşıya kalabilir: kaybı kabul etmek veya örneğin askeri yardım şeklinde önemli destek sağlamaya başlamak,” dedi.

“Şu an için Çin’in bekleyip durumu izleyeceği ve durumun daha da kötüye gitmemesini umacağı çok muhtemel” diye ekledi.

İsrail İran’ın nükleer ve balistik programına saldırdı: İran’dan misilleme

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English