Bizi Takip Edin

Avrupa

Viktor Orban: Batının geleceği biziz

Yayınlanma

Macaristan Başbakanı Viktor Orban, yeni ABD Başkanı Donald Trump’tan beklentilerinden Ukrayna savaşına kadar bir dizi konuda Alman gazetesi NZZ’ye kapsamlı bir mülakat verdi.

Trump’a her zaman destek verdiği hatırlatılan ve başkanın yeniden Beyaz Saray’a dönüşünün ne anlama geldiği sorulan Macar lider, “Macaristan için durum basit: Brüksel ve Washington’un baskısı altındaydık. On milyonluk bir ülkenin göğsünde iki çizme varsa, neredeyse hayatta kalamaz. Biz Batının yüz karasıydık. Şimdi Trump’ın yaptıklarının ve bizim son on beş yılda yaptıklarımızın gelecek olduğu ortaya çıktı. Mutluyuz, rahatız,” cevabını verdi.

Demokratların kendilerinden nefret ettiğini ve göç, toplumsal cinsiyet, Ukrayna’daki savaş gibi konularda karşıt pozisyonlarının bulunduğunu hatırlatan Orban, bu ekibin Macaristan’da kendisine karşı olan tüm örgütleri ve medyayı desteklediğini öne sürdü.

Orban’a göre Trump buna bir son verdi ve ayrıca Amerikalıların Macaristan’a yeniden daha fazla yatırım yapacağını umduklarını, zira son zamanlarda Çin’in bile gerisine düştüklerini söyledi.

Macar lider, ABD’nin Çin ile anlaşacağını düşünüyor

ABD’nin Trump ile birlikte odağını Avrupa’dan Asya’ya kaydırma ihtimalini de değerlendiren başbakan, “Eğer Avrupalılar Amerikalılara işbirliği için iyi bir teklifte bulunmazlarsa, [ABD’liler] artık bize güvenlik sunmayacaklar. Oturup beklemek bir çözüm değil. Fikirler üretmek zorundayız. Avrupa zengin olabilir ama aynı zamanda zayıf. Bu en tehlikeli kombinasyondur,” diye konuştu.

“Macaristan Batı, Çin ve Rusya ile iyi ilişkiler istiyor. Bloklar arasında ezilme tehlikesiyle karşı karşıya mısınız?” sorusuna ise Orban, Amerikalıların Çinlilerle bir anlaşmaya varacağı, bu yüzden de Budapeşte için Pekin ve Washington ile iyi ilişkiler sürdürmenin sorun olmayacağını savundu.

Rusya söz konusu olduğunda ise meselenin daha zor olduğunu kabul eden Macar lider, “Biz tüm ticari ilişkilerimizi açık tutmak istiyoruz. Fakat AB buna karşı çıkıyor. Amerika’nın tutumu ise şu anda belirsizliğini koruyor. Bekleyip görmemiz gerekecek,” dedi.

“Batının iktisadi üstünlüğünün olmadığı bir dünyada yaşıyoruz”

Macaristan’ın, Batı’nın üstünlüğünü kaybettiği bir dünyada kendini konumlandırması gerektiği gerçeğini çoktan kabullenmiş gibi göründüğü sorusuna, “Evet, sert ve kışkırtıcı olsa da öyle düşünüyorum,” cevabını veren Orban, iktisadi olarak Batının üstünlüğünün olmadığı bir dünyada yaşadıklarını, AB’nin sürekli olarak rekabet gücünü kaybettiğini, stratejisinin ve liderliğinin bulunmadığını savunarak, Avrupa’da yaşananların “utanç verici” olduğunu ileri sürdü.

Orban, “Küresel ekonominin dinamizmi Doğuda ve şimdi de ABD’de. Çin zaten hızla gelişiyor, Hindistan da öyle. Macaristan’ın sadece Avrupa ile iktisadi ilişkilerinin olması delilik,” ifadelerini kullandı.

Avrupalıların mütevazı olması gerektiğini savunan Orban, “AB küresel bir oyuncu olmaktan bahsediyor fakat kendi çevresindeki gelişmeleri bile kontrol edemiyor. Ne Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşı önleyebildik ne de Batı Balkanları bütünleştirebildik. Hiçbir küresel oyuncu böyle davranmaz,” diye konuştu.

AB için ortak bir dış siyasetin ancak Almanya ve Fransa’nın güçlü bir siyasi liderliğe sahip olması ve diğerlerinin de buna uyması halinde gerçekçi olduğunu kaydeden Orban, şu an için böyle bir durumun söz konusu olmadığını da sözlerine ekledi.

“Yaptırımlara karşıyız ama yaptırım uzatması karşılığında Brüksel’den güvence aldık”

Yaptırımlara karşı olduklarını ilan eden Macar lider, Rusya ile ticareti kısıtlamak zorunda kaldıkları ve enerji fiyatları arttığı için son üç yılda 19,5 milyar avro kaybettiklerini belirterek, Macaristan’ın yaptırımlardan Rusya’dan daha fazla zarar gördüğüne işaret etti.

“Öyleyse neden en son ocak sonunda olmak üzere [yaptırımları] uzatmayı kabul etmeye devam ediyorsunuz?” sorusuna ise Orban, “Çünkü Avrupa Komisyonu ile enerji konusunda bir anlaşmaya vardık. Rusya’dan gelen petrol ve gaz Macaristan ekonomisi için hayati önem taşıyor. Brüksel’in Ukrayna üzerinden gaz geçişinin yeniden başlamasını destekleyeceğine, Drujba boru hattı üzerinden petrol nakline izin vermeye devam edeceğine ve Kiev’in yıkıcı eylemlerini önleyeceğine dair güvenceler aldık,” cevabını verdi.

Son yıllarda neredeyse tüm komşu ülkelere boru hattı yatırımları yaptıklarını, ayrıca yakında Romanya, Azerbaycan ve Türkiye’den daha fazla gaz ve petrol alacaklarını, bunun yanı sıra yenilenebilir enerjileri ve elektrifikasyonu da teşvik ettiklerini belirten Orban, buna rağmen tedarikçi olarak Rusya’ya ihtiyaç duyduklarını ve bu yüzden de “normal iktisadi işbirliğine” dönmek istediklerini vurguladı.

Orban, Batının Ukrayna’ya asker göndermediği sürece Rusya’yı yenemeyeceğini savundu

Batının, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığını ülkeyi zayıflatmak ve geri püskürtmek için kullanmak istediğini savunan Orban, “Rusya’nın diz çöktürülmesi ve Ukrayna’daki askeri hedeflerinden vazgeçmesi gerekiyordu. Bu basitçe işe yaramadı,” dedi.

“Rus saldırganlığı”nın Avrupa Birliği’nin resmi pozisyonu olduğunu ve kendisinin de buna sadık kaldığını belirten Orban, kişisel olarak bunu farklı görüp görmediği sorulduğunda duraksayarak, “Değerlendirmeyi tarihçilere bırakalım. Ben bir siyasetçiyim ve elimizde bir AB kararı var. Bu karar beni ‘Rus saldırganlığı’ndan bahsetmeye zorluyor,” ifadelerini kullandı.

Şubat 2022’de büyük bir hata yaptıklarını, çatışmayı derhal izole edip ateşkes sağlayarak müzakerelere başlamaları gerektiğini savunan Orban, “Topyekûn bir savaş başlatmadığımız sürece Ukrayna’nın zafer kazanmasının imkânsız olduğu en başından belliydi. Bu bir seçenek değildi. Bugün Ukrayna’ya ancak ateşkes ve barış ile yardımcı olabiliriz,” dedi.

Bir ateşkesin neye benzeyeceği, Ukrayna’nın toprak tavizi verip vermeyeceği sorulduğunda ise Macaristan Başbakanı, “Bu başlangıçta çok daha kolay olurdu. Bu arada pek çok Ukraynalı ülkelerini savunurken hayatlarını kaybetti. Şimdi ne için öldüler? Bu ciddi bir ahlaki ikilem; neyse ki benim değil. Bu çılgın savaş stratejisini destekleyen insanların ikilemi,” cevabını verdi.

Trump: Kılıcı olan güçlü bir adam

Batının bu savaşı ancak kendi askerlerini Ukrayna’ya gönderirse kazanabileceğini ileri süren Orban, tam da bu nedenle şimdi Trump’a ihtiyaç olduğunu kaydetti.

Orban, “Bir Gordion düğümüyle karşı karşıya kaldığınızda, onu kesmek zorundasınız. Kılıcı olan güçlü bir adama ihtiyacınız var,” dedi.

Macar lidere göre “zayıf liderler savaşlara neden olur, güçlü olanlar ise barış yaratır.”

Moskova ile iyi ilişkilerin ve yakın iktisadi işbirliğinin Macaristan’ın jeopolitik çıkarlarına uygun olduğunu fark ettiğinin altını çizen Orban, Rusya ile pek çok anlaşma imzaladıklarını, Putin’in her zaman sözünü tuttuğunu ve son on beş yılın deneyiminin Macaristan’ın Rusya’ya güvenebileceğini gösterdiğini vurguladı.

Macaristan’ın Sovyetler Birliği ile olan deneyimi hatırlatıldığında Orban, kendisinin Rusya yanlısı değil, Macaristan yanlısı olduğunu belirterek, “Macaristan tarihsel olarak Moskova-Berlin-İstanbul üçgeninde yaşamıştır. Hepsiyle olumsuz deneyimlerimiz oldu. Fakat Putin ile iki ülkenin tarihini tarihçilere bırakma konusunda anlaştık. Hiçbir ülkenin Macaristan’ı işgal etmesini istemiyorum. Hiçbir büyük güç Macarlara nasıl yaşamaları gerektiğini söylememeli. Fakat Rusya bugün özgürlüğümüzü ya da egemenliğimizi tehdit etmiyor,” dedi.

Rusya ile rasyonel bir anlaşmaya varmanın kolay, Brüksel’deki insanlarla ise “neredeyse imkansız” olduğunu savunan Macar lider, “Brüksel’e ve sivil toplum örgütlerine karşı kazanmak zorundaydım. Her seçimde sizi yok etmek isteyenlerle masaya oturmak zordur,” ifadelerini kullandı.

“Viktor, sen kazananların tarafındasın”

Budapeşte’nin AB içerisinde tecrit edildiği görüşüne katılmadığını da ifade eden Orban, “Tam tersine! Avrupa için Vatanseverler ve diğer popülistler ana akıma geri döndü. İtalya’da, Slovakya’da ve muhtemelen yakında Avusturya’da da benzer düşünen bir parti iktidarda. Benim için ilahi mesaj şudur: “Viktor, sen kazananların tarafındasın’,” dedi.

Güçlendiklerini ve yakında çoğunluğa sahip olacaklarını ileri süren Orban, Ukrayna’daki savaştan sonra “büyük bir sağcı ittifakın” da mümkün göründüğünü söyledi.

Orban’a göre bunun önündeki tek engel Rusya’ya yönelik farklı tutum; ama Avrupa birkaç yıl içinde bugünkünden farklı görünecek.

Kariyerini sürekli “sağa kayarak” sürdürdüğüne ilişkin bir soruya ise Orban, “Fidesz [Orban’ın partisi] antikomünist özgürlük savaşçılarından oluşuyordu ve o zamanlar Liberaller de öyleydi… Dört yıl önce Muhafazakarlardan tekrar ayrılmış olsak da orada kaldık. Sola kayanlar onlardı,” iddiasında bulundu.

AfD ile ilk temas: Weidel ile Orban Budapeşte’de görüşecek

Almanya için Alternatif’e (AfD) sempati duyuyor gibi görünmesine rağmen, AP’deki Avrupa için Vatanseverler grubuna neden dahil edilmedikleri sorulduğunda Orban, AfD’nin bir partiden çok bir hareket gibi davrandığını, “çılgın insanlar ve fikirlerin” ortaya çıkabileceğini, bu nedenle de Fransız Marine Le Pen’in liderliğindeki Ulusal Birlik’in (RN) bu riski almak istemediğini söyledi.

“AfD ile hiçbir deneyimimiz ve ilişkimiz yok,” diyen Orban, bununla birlikte programlarının Macaristan için iyi göründüğüne; bunlar arasında vergi indirimleri, Yeşil Mutabakat’ın yeniden boyutlandırılması, nükleer enerjiye dönüş, katı bir göç politikası bulunduğuna işaret etti.

Orban yine de “Almanya’nın işlerine karışmak istemediğini” de sözlerine ekledi.

Macaristan’da Almanya’daki gibi bir “güvenlik duvarı” olmadığını söyleyen Orban, “Eğer bir parti oy alırsa, onu ciddiye alırız. Bu onlarla birlikte çalıştığımız anlamına gelmiyor. Ama oturur ve tartışırız,” dedi.

“Aşırı sağ”a karşı güvenlik duvarı stratejisinin siyasi düşünceyi ilkelleştireceğini savunan Orban, AfD Eş Başkanı Alice Weidel’in kendisini aradığını ve görüşmek istediğini aktardı.

Önümüzdeki hafta Weidel ile Budapeşte’de görüşeceğini söyleyen Orban, “AfD oyların yüzde 20’sini alabilir. Liderleri benimle konuşmak istiyorsa neden hayır diyeyim? Eğer Olaf Scholz beni ararsa onu da kabul ederim,” dedi.

Avrupa

Merz, Ukrayna konusunda ‘çelişkili’ açıklamaları nedeniyle eleştirilerin hedefinde

Yayınlanma

Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, Ukrayna’ya Taurus füzelerinin verilmesi konusunda çelişkili açıklamalar yaptığı gerekçesiyle eleştirilerin hedefinde.

Merz, Almanya’nın Ukrayna’ya Rus topraklarının derinliklerine ulaşabilecek uzun menzilli Taurus füzeleri sağlama konusunda hazır olup olmadığına ilişkin bu hafta yaptığı belirsiz açıklamalar nedeniyle kendi saflarından ateş altında.

Önceki SPD güdümündeki hükümet, nükleer silaha sahip Moskova’yı kışkırtmamak için bu adımı reddetmişti.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’in ziyaretinden önce, Merz’in merkez sağdaki Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) partisine mensup üst düzey muhafazakâr milletvekili Roderich Kiesewetter, başbakanı bu konuda “çelişkili açıklamalar” yaptığı için sert bir şekilde eleştirdi.

Kiesewetter, X’te yayınladığı bir yazıda, “Almanya’nın nihayet Taurus seyir füzelerini teslim edeceğine dair hiçbir işaret yok, çünkü koalisyonda hâlâ bir birlik ve Rusya’nın büyük tırmanışına uygun, güçlü ve tutarlı bir şekilde yanıt verme iradesi görmüyorum. Bu tür açıklamalar, Avrupa’nın Rusya karşısındaki zayıflığını vurguladığı için genel olarak yardımcı olmuyor,” dedi.

Almanya’nın Ukrayna’ya Taurus füzeleri sağlamaya hazır olup olmadığına dair kafa karışıklığı, Zemansky’in Berlin’e yapacağı ziyareti gölgede bırakma tehdidi oluşturuyor.

Öte yandan Merz’in Ukrayna’ya uzun menzilli silahlar konusunda yaptığı son açıklamalar kafa karışıklığı yarattı.

Merz’e yönelik tepkiler, Almanya ve önemli müttefiklerinin Ukrayna’ya gönderilen silahların menzil sınırlamalarını kaldırdığını öne sürmesinin ardından başladı.

Merz, “Ukrayna’ya teslim edilen silahlar için artık menzil sınırlaması yok. Ne İngilizlerden, ne Fransızlardan, ne bizden. Amerikalılar da dahil,” demişti.

Bu açıklamalar, Merz hükümetinin Ukrayna’ya daha güçlü askeri yardımın yanı sıra Taurus füzeleri sağlama konusundaki seçim vaadini yerine getirmeye hazır olduğu şeklinde yorumlandı.

Fakat salı günü Merz, açıklamalarının “aylardır devam eden bir durumu, yani Ukrayna’nın aldığı silahları kendi sınırları ötesinde, Rusya topraklarındaki askeri hedeflere karşı kullanma hakkına sahip olduğunu” ifade ettiğini söyleyerek geri adım attı.

ABD, Fransa ve Birleşik Krallık, Ukrayna’ya uzun menzilli füze sistemleri sağladı ve geçen sonbaharda Kiev’in bu silahları Rusya içindeki hedefleri vurmak için kullanmasına izin verdi. 

Fakat Almanya bugüne kadar uzun menzilli füzeler sağlamadı, bu da Berlin’in menzil kısıtlamalarını kaldırma konusundaki konuşmalarını büyük ölçüde teorik hale getirdi.

Merz’in pazartesi günü yaptığı ilk açıklamaların ardından, maliye bakanı ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) lideri Lars Klingbeil, politikada bir değişiklik olmadığını belirterek, koalisyon ortakları arasında bu konuda bir anlaşmazlık olasılığının kapısını açtı. Klingbeil gazetecilere, “Önceki hükümetin uyguladığı politikaların ötesine geçen yeni bir anlaşma yok,” dedi.

Zelenskiy, Almanya’dan menzili 500 kilometrenin üzerinde ve güçlü bir savaş başlığı taşıyan Taurus füzeleri sağlamasını uzun süredir talep ediyor.

Pazartesi günü Merz, Berlin’in Ukrayna’ya askeri olarak destek olmak için “her şeyi yapacağını” taahhüt etti, fakat şansölyenin Zelensky’in ziyareti sırasında Taurus füzeleriyle ilgili bir açıklama yapıp yapmayacağı henüz belli değil.

Üst düzey muhafazakâr milletvekili Kiesewetter, X’te yaptığı paylaşımda, “Taurus, en azından kısmen rahatlama sağlayabilir ve böylece sistem daha büyük miktarlarda tedarik edilirse Ukrayna’daki sivil nüfusu koruyabilir. Güvenilirliği korumak için RUS’a karşı büyük bir tepki ŞİMDİ GEREKLİDİR,” dedi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Otomotiv sektörü krizde: CEO’lar işten ayrılıyor

Yayınlanma

Otomotiv sektörü özellikle son 12 ayda artan jeopolitik türbülans ve rekabetle başa çıkacak lider eksikliği ile mücadele ederken, sektörün üst düzey yöneticilerinin beşte biri görevinden ayrıldı.

Yönetici arama şirketi Savannah’a göre, Stellantis, Volvo Cars, Lucid ve Nissan’da CEO değişiklikleri yaşandı ve en büyük 50 otomotiv şirketinin 11’inde CEO’lar bir yıldan az süredir görevde.

Şirket, son beş yılda tüm sektörlerde halka açık şirketlerin CEO’larının ortalama yıllık değişim oranının dokuzda bir olduğunu da ekledi.

Financial Times’a konuşan, otomotiv yöneticileri, sektörün elektrikli araçlara geçişiyle birlikte otomotiv ve teknoloji endüstrileri arasındaki sınırların bulanıklaşmasının halefiyet planlamasını zorlaştırdığını belirtiyor. Donald Trump’ın ticaret savaşının yarattığı baskılar, kârlılığın düşmesi ve Çinli markaların daha ucuz ürünlerinin pazara girmesi de bu karmaşık tabloya katkıda bulunuyor.

Savannah’ın yönetici ortağı Chris Donkin, “Küresel otomotiv endüstrisindeki liderlik değişim oranlarına bakarsanız, sektördeki mevcut dalgalanma ve bozulma düzeyine dair bir fikir edinebilirsiniz” dedi.

Headhunter Russell Reynolds’a göre, geçen yıl 10 CEO otomobil üreticileri ve otomotiv parçası tedarikçilerinden ayrılırken, bu sayı 2023’te 4, 2022’de ise 3 idi.

Aralık ayında Carlos Tavares’in ayrılmasının ardından, ABD ve Avrupa’daki satışlarının düşmesi nedeniyle Stellantis’te halefi belirleme sorunu özellikle belirgin hale geldi.

Başkan John Elkann liderliğindeki yönetim kurulu, yeni bir bakış açısı getirecek bir dış aday bulma eğilimindeydi ve mart ayında adaylar iki iç, iki dış ve bir otomotiv dışı olmak üzere beş kişiye indirildi.

Yönetim kurulu ile görüşenler arasında eski Jeep patronu ve otomobil perakendecisi AutoNation’ın CEO’su Mike Manley de bulunuyor. Manley, yorum taleplerine yanıt vermedi.

Ancak son haftalarda odak noktası tekrar iki şirket içi adaya, grubun Kuzey Amerika başkanı Antonio Filosa ve satın alma direktörü Maxime Picat’a kaydı.

Görüşmelere yakın bir kaynak, gümrük vergisi belirsizliği ve jeopolitik gerilimin, şirketi iyice tanıyan bir kişi bulma ihtiyacını artırdığını söyledi.

Görüşmelere hakim başka bir kişinin FT’ye aktardığına göre, Peugeot, Fiat ve Jeep gibi 14 markayı ve Fransa, İtalya, Almanya ve ABD’deki ana faaliyetlerini yöneten grubu yönetmek için sofistike diplomatik beceriler de gerekecek.

Stellantis, haziran ayına kadar yeni bir CEO açıklayacağını söyledi, ancak daha fazla yorum yapmaktan kaçındı.

Stellantis’in yanı sıra, Volvo Cars, 74 yaşındaki eski patronu Håkan Samuelsson’u mart ayı sonunda geri getirerek, Geely’nin sahibi olduğu İsveçli otomobil üreticisini gümrük vergisi belirsizliği döneminde birkaç yıl boyunca yönetmesi için görevlendirdi.

Zarar eden ABD’li elektrikli otomobil üreticisi Lucid de, şubat ayında Peter Rawlinson’ın istifasının ardından yeni bir CEO arıyor. Nissan, finansal krizini durdurmak için radikal bir yeniden yapılandırma gerçekleştirmek üzere geçen ay liderlik ekibini yeniledi.

Bazı yöneticiler, değişen sektör manzarasının otomotiv sektörünün ötesinde beceriler gerektirdiğini kabul ediyor, ancak dışarıdan yetenekli kişileri kabul etmenin de zor olacağını belirtiyor.

Aston Martin’in insan kaynakları direktörü Simon Smith, bu ayın başlarında FT’nin Future of the Car zirvesinde yaptığı açıklamada, “Genel olarak sektörde birçok önemli beceri alanında ve liderlik pozisyonlarında yetenek sıkıntısı var” dedi ve ekledi: “Ancak yöneticilerimizi otomotiv sektörünün dışındaki insanları düşünmeye teşvik etmek her zaman kolay değil. Bu oldukça kapalı bir sektör.”

Geçen yıl Aston Martin, eski Bentley CEO’su Adrian Hallmark’ı yeni patronu olarak atadı. Bu, İngiliz lüks otomobil üreticisinde dört yıl içinde üçüncü liderlik değişikliği oldu.

Off-road araç üreticisi Ineos Automotive’in CEO’su Lynn Calder, “Özellikle işler bu kadar hızlı değişirken, [otomobil endüstrisi] yepyeni bir bakış açısına, taze bir göze ve tamamen farklı bir düşünce tarzına ihtiyaç duyuyor” diyerek, düşünce çeşitliliği olmadan endüstrinin “atalete” doğru gittiği uyarısında bulundu.

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB: İfade özgürlüğünde ABD bizden geride

Yayınlanma

AB Teknoloji Komiseri Henna Virkkunen, ABD sosyal medya platformlarının kullanım koşulları ve şartları uyarınca daha fazla içerik kaldırıldığını öne sürdü. 

Virkkunen, bloğun Dijital Hizmetler Yasasına (DSA) yönelik eleştirilere yanıt olarak konuştu.

Son aylarda, X’in sahibi Elon Musk dahil olmak üzere teknoloji CEO’ları, DSA’yı ifade özgürlüğüne bir tehdit olarak nitelendirerek hedef tahtasına koydu. 

Fakat Euractiv’e verdiği özel röportajda Virkkunen, ABD platformlarının içerik kaldırma işlemlerinin büyük bir kısmından sorumlu olduğunu gösteren verilere atıfta bulundu.

Virkkunen, “ABD’de platformlar genellikle içerik konusunda daha katı kurallara sahip,” dedi.

Virkkunen’in aktardığı verilere göre, Eylül 2023 ile Nisan 2024 arasında çevrimiçi içerik kaldırma vakalarının %99’u, Meta ve X gibi çevrimiçi platformların kendi kullanım koşulları ve şartları uyarınca kaldırılan içeriklerle ilgiliydi.

AB’de kaydedilen kaldırma vakalarının sadece %1’inin “güvenilir ihbarcılar” tarafından tetiklendiğini söyleyen Virkkunen, DSA kapsamında yasadışı çevrimiçi içeriği ulusal makamlara bildirmek üzere denetlenen kuruluşlara atıf yaptı.

Ayrıca, verilere göre, güvenilir ihbarcılar tarafından bildirilen vakaların sadece %0,001’i ulusal makamlar tarafından fiili kaldırma kararıyla sonuçlandı.

Bu ayın başlarında Virkkunen, Trump yönetiminin AB’nin dijital kurallarına karşı artan direniş karşısında çeşitli teknoloji CEO’ları ve politika yapıcılarla görüşmek üzere ABD’yi ziyaret etti.

Virkkunen, “Bunun [DSA] sadece Avrupa topraklarında geçerli olduğunu her zaman vurgulamak önemlidir,” dedi.

Meta’nın DSA’ya yönelik saldırılarını tartışan Virkkunen, şirketin “ticari çıkarlarını” ve “hizmetlerini nasıl tasarladıklarını” savunduğunu da öne sürdü.

ABD’nin saldırılarına karşı çıkmasına rağmen, Fin komisyon üyesi Meta’yı veya X’i asılsız sansür iddiaları nedeniyle doğrudan eleştirmekten kaçındı.

Bunun yerine, ABD’nin içerik denetim kurallarının AB’ye tersine daha büyük bir etkisi olduğunu öne sürerek, ABD platformlarında ötenazi ile ilgili tartışmaların kaldırılmasına dikkat çekti.

Virkkunen, “Çıplak görüntüler, heykeller ve diğer çıplak sanat eserleri de AB’de sansürlenmiyor, fakat ABD platformlarının kullanım koşulları uyarınca yasaklanabiliyor,” diye belirtti.

DSA şeffaflık verilerini açıklayan Virkkunen, ABD’ye yaptığı son gezide de benzer noktaların altını çizdiğini söyledi. Virkkunen, bu gezide ABD Temsilciler Meclisi üyesi ve “MAGA” politikacı Jim Jordan da dahil olmak üzere, bloğun dijital kurallarına sert eleştiriler yönelten birçok kişiyle bir araya geldi. 

Jordan, Virkkunen ve Rekabet Komiseri Teresa Ribera’ya ayrı ayrı mektuplar göndererek DSA ve onun kardeş düzenlemesi olan rekabete odaklı Dijital Piyasalar Yasasını (DMA) eleştirdi.

Virkkunen, AB’nin ABD ve teknoloji şirketleri için en büyük dış pazar olduğunu hatırlatarak, bu platformların çoğunun ABD’den daha fazla kullanıcısı olduğunu da belirtti.

Komisyonun Meta ve X aleyhindeki açık davalar da dahil olmak üzere DSA soruşturmalarıyla ilgili nihai kararlara varmak için çok uzun süre beklemesi konusunda baskı gören Virkkunen, AB’nin “kararlarımız için güçlü bir yasal dayanağa” sahip olmasının önemini vurguladı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English