Bizi Takip Edin

Ortadoğu

5 soruda Kızıldeniz’de tansiyon nasıl düşer?

Yayınlanma

Brüksel merkezli Uluslararası Kriz Grubu (ICS) ABD ve İngiltere’nin Yemen’deki Husi hedeflerini vurmasıyla Kızıldeniz’de iyice yükselen tansiyon ve bu tansiyonun nasıl düşürülebileceğine mercek tuttu. Kriz Grubu’na göre Husilerin saldırılarına verilecek askeri bir karşılığın Batılı ülkeler için sadece sembolik bir değeri var ancak genel anlamda etkisi sınırlı olacak hatta durumu daha da kötüleştirme potansiyeli taşıyor:

***

ABD ve İngiltere’nin Husilere yönelik saldırılarından sonra sırada ne var?

Husilerin Kızıldeniz’de ticari gemilere yönelik tekrarlanan saldırılarına karşılık olarak ABD ve İngiltere 11-12 Ocak gecesi Yemen’deki Husi mevzilerine hava saldırıları düzenledi. Kriz Grubu bu soru-cevap bölümünde saldırıların sonuçlarını inceliyor.

Kızıldeniz’de neler oluyor?

İsrail’in Gazze’deki savaşı Kızıldeniz’e de sıçradı. Yemen’in batı kıyılarının önemli bir bölümünü kontrol eden ve Ensarullah olarak da bilinen Husiler, dolaylı da olsa İsrail’le bağlantılı olduğunu iddia ettikleri ticari gemileri ve bu gemileri koruyanları hedef almak için insansız hava araçları, balistik füzeler, seyir füzeleri ve küçük botlar kullandı.

Husiler, kontrolleri altındaki liman kenti Hudeyde kıyılarının ötesinde, kuzeyde Süveyş Kanalı yakınlarından güneyde Bab el-Mendeb Boğazı yakınlarına kadar Kızıldeniz’i hedef aldı. Grup ayrıca Umman Denizi ve Aden Körfezi’ndeki gemileri de hedef alma niyetinde olduğunu belirtti. Buna Ümit Burnu üzerinden Kızıldeniz’i geçmek isteyen gemiler de dâhil.  Husilerin önemli saldırıları arasında 19 Kasım’da İsrailli bir iş adamına ait olduğu iddia edilen Galaxy Leader adlı ticari geminin kontrolünü ele geçirerek kaptan ve mürettebatını rehin alması da yer alıyor. 26 Aralık’ta Husiler insansız botlar kullanarak bir ABD savaş gemisinin yaklaşık bir mil uzağında bir patlama gerçekleştirdi. 9 Ocak’ta Bab el-Mendeb civarındaki ABD savaş gemilerini hedef almak üzere insansız hava araçları, seyir füzeleri ve balistik füzelerin bir arada kullanıldığı karmaşık bir saldırı gerçekleştiren Husiler, bunun Gazze’ye devam eden desteklerinin bir göstergesi ve ABD’nin 2023 sonunda üç Husi teknesini batırarak on savaşçısını öldürmesine misilleme olduğunu iddia ettiler.

Ekim ayı ortasında Husiler ticari gemileri hedef almadan önce İsrail’in Kızıldeniz kıyısındaki Eilat’a birkaç kez insansız hava aracı ve füze fırlattı. Bu saldırılar ya engellendi ya da amaçlanan hedeflerine ulaşamadı. Bu saldırıların sıklığı, örgütün gemilere odaklanması ve gemileri daha yakın ve daha etkili hedefler olarak görmesiyle azaldı.

Saldırılara karşılık olarak ABD, İngiltere ve Fransa Kızıldeniz’e savaş gemileri gönderdi ve bu gemiler Husi füzelerinin çoğunu durdurmayı başardı. 11-12 Ocak gecesi ABD ve İngiltere, Husilerin ticari gemileri hedef almalarına ve devriye gezen donanmalarla çatışmalarına karşılık olarak Yemen’deki Husi askeri mevzilerine hava saldırıları düzenledi ve beş Husi savaşçısının öldürüldüğü bildirildi. ABD Merkez Komutanlığı bu saldırıları savunma tedbirleri olarak nitelendirdi ve amaçlarının Husilerin ABD ve diğer askeri ve ticari gemilere yönelik saldırılarını sürdürme kapasitesini azaltmak olduğunu iddia etti. Husilerin bu saldırıları aleni bir saldırı olarak kınaması ve misilleme tehdidinde bulunması, bu hayati su yolunda şiddetin tırmanacağına dair endişeleri artırdı.

Husileri bu saldırıları düzenlemeye iten sebep neydi?

Husiler, İsrail’in Gazze’deki savaşına tepki olarak Kızıldeniz’de İsrail bağlantılı gemilere saldırmaya başladı. Grup yaptığı açıklamalarda, İsrail’in Gazze’ye belirsiz miktarda insani yardımın girmesine izin vermesi halinde bu saldırıları ve İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurması halinde İsrail’e yönelik saldırıları da durduracağını söyledi.

Husiler bunu yaparken, Lübnan’daki Hizbullah, Irak ve Suriye’deki İran destekli milisler ve Filistin’deki Hamas ve İslami Cihad’ı da kapsayan, İsrail ve ABD karşıtı devlet dışı silahlı aktörlerden oluşan İran liderliğindeki direniş ekseninin diğer üyeleriyle birlikte hareket etti. Husi lideri Abdülmelik el-Husi 10 Ekim’de yaptığı bir konuşmada eksen üyelerinin askeri faaliyetlerini koordine ettiklerini ifade etmişti. Husilerin doğrudan İran’ın emriyle hareket ettiğine dair bir kanıt olmasa da bir dereceye kadar koordinasyon muhtemel: Kızıldeniz’de bir İran istihbarat gemisinin varlığı, Husilerin hedef alma kararlarında İran’ın yardımına işaret edebilir.

Husileri motive eden bir diğer unsur da Filistin davasıyla aynı safta yer alarak Arap ve İslam toplumlarında Filistinlilerle dayanışmanın arttığı bir dönemde Yemen’de ve yurtdışında daha önce görülmemiş bir popülerlik kazanmaya başlamaları olabilir. Böylece Kızıldeniz mücadeleleri, 2002’deki temel sloganları olan “Allah büyüktür, Amerika’ya ölüm, İsrail’e ölüm, Yahudilere lanet, İslam’a zafer”i somutlaştırmaya hazır olduklarını kanıtlamak için bir fırsata dönüştü. İsrail’in Gazze’deki saldırısı karşısında tepkisiz kalmak, iddialarının inandırıcılığını tehlikeye atabilirdi. Direniş eksenindeki diğer gruplara kıyasla Husiler çok daha büyük bir risk almaya istekli olduklarını kanıtladılar ve bu fırsatı stratejik değerlerini göstermek için kullandılar.

Yemen’de de Husiler, uzun süredir devam eden iç savaşın taraflarından biri olmasına rağmen, Yemenliler arasında Gazze’deki Filistinlilerin içinde bulunduğu zor duruma yönelik sempatinin de yardımıyla itibarlarını pekiştirdiler. Kızıldeniz’de gemilere yönelik ilk saldırıların ardından Husiler, Filistin davasına verdikleri desteği sergiledikleri üye kazanma kampanyalarıyla sayılarını artırdı. Gazze savaşı ayrıca Husilere, kontrolleri altındaki bölgelerde yönetim uygulamaları konusunda artan kamuoyu baskısını saptırmak için bir fırsat sağladı ve bu bölgelerdeki muhalifleri İsrail ve ABD ile işbirliği yaptıkları suçlamasıyla tutuklayarak yönetimlerine yönelik muhalefeti bastırmalarına olanak tanıdı.

Batılı güçler bu saldırılara nasıl karşılık verdi?

Başlangıçta ABD, ticari gemileri korumak için Kızıldeniz’e donanma destroyerleri gönderdi. ABD, 20 Aralık’ta İngiltere, Bahreyn, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya’yı kapsayan ABD liderliğindeki çok uluslu bir güvenlik girişimi olan Refah Muhafızları Operasyonu’nu açıkladı. Pentagon 20’den fazla ülkenin bu girişime katılmayı kabul ettiğini belirtirken, bazı ülkeler katılımlarını kamuoyu önünde teyit etmekten kaçındı ya da kendilerine sorulduğunda katılımlarını inkar etti. Bu hamle, 2009 yılında Aden Körfezi ve Somali’nin doğu kıyılarındaki korsanlık saldırılarına yanıt olarak kurulan çok uluslu bir deniz gücü olan Birleşik Görev Gücü’nü genişletti. Daha önce de belirtildiği üzere, koalisyon üyeleri Husi saldırılarının çoğunu durdurmayı başardı, 31 Aralık’ta küçük Husi teknelerini batırdı, teknelerin ABD Donanması helikopterlerine ateş açması üzerine on Husi savaşçısını öldürdü ve 12 Ocak’ta ABD ve İngiltere Yemen içindeki Husi askeri mevzilerine hava saldırısı düzenledi.

Son tırmanıştan önce de Washington ve bazı Batılı ülkeler Umman üzerinden Husilere mesajlar ileterek gerilimi düşürme çağrısında bulunmuştu. Ekim ayı sonunda ABD, Suudi Arabistan’dan Husilerle devam eden siyasi görüşmelere nakliye güvenliğini de dahil etmesini istemiş ancak Husiler Kızıldeniz’deki askeri faaliyetlerinin Suudi Arabistan’la olan çatışmalarıyla değil Gazze’yle bağlantılı olduğunu belirterek bunu reddetmişti. 29 Kasım’da Washington, Husilere fon sağlayan bir ağın parçası olduğunu iddia ettiği kişilere ekonomik yaptırımlar uyguladı. 10 Ocak’ta BM Güvenlik Konseyi, Husilerin Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırılarına derhal son vermesini talep eden ve ABD öncülüğündeki görev gücünü dolaylı olarak onaylayan bir karar aldı.

Kızıldeniz’de yaşanan bu olayların etkisi ne oldu?

Kızıldeniz’deki askeri tırmanışın her şeyden önce ekonomik bir maliyeti oldu. Kızıldeniz, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan önemli bir nakliye rotası. Güvenlik endişelerindeki artış ticari gemilerin sigorta maliyetlerini yükseltti ve gemilerdeki güvenlik personelinin artırılmasını gerektirdi. Birçok nakliye şirketi gemilerini Afrika kıtasının güney ucuna yönlendirmeyi tercih etti ve artan seyahat süresi nedeniyle toplam nakliye maliyetleri yükseldi. Bir zamanlar hareketli olan Süveyş Kanalı’nda trafik azaldı ve Mısır’ın zaten kırılgan olan ekonomik durumu daha da zarar gördü ve İsrail’in Eliat limanı ticari faaliyetlerin çoğunu durdurdu. Teslimatlarda yaşanan gecikmeler de küresel tedarik zincirlerinde aksamalara yol açtı.

Denizcilik operasyonları Husiler için yeni olmasa da son saldırı dizisi bunların önemli bir taktik olarak yerleşmesi riskini taşıyor ve ABD’li yetkililer Husilerin uzun vadede küresel deniz taşımacılığını sekteye uğratmaya çalışacaklarına dair endişelerini özel olarak dile getiriyor. Gazze savaşından önce grup, 2018’de Suudi petrol nakliye gemilerini hedef almış ve Ocak 2022’de bir Birleşik Arap Emirlikleri kargo gemisini ele geçirmişti. ABD ve diğer ülkelerin Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nde bulunan askeri gemileri ise kaçakçılara ve Husilere silah ve mühimmat taşıyan gemilere karşı sürekli operasyonlar düzenledi.

Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere yönelik saldırıları Yemen’deki savaşın sona erdirilmesine yönelik çabaları da baltalayabilir. Suudi Arabistan ve Husiler, Suudi ordusunun Yemen’den çekilmesi ve Yemen’deki siyasi sürecin başlatılması konusunda bir anlaşmaya varmak için uzun süredir devam eden görüşmelerde ilerleme kaydettiler. Ancak gerilimin daha da tırmanması, özellikle Husilerin Suudi muhataplarından yeni taleplerde bulunabilecek kadar güçlenmesi halinde, görüşmelerin ertelenmesine ve hatta kesilmesine neden olabilir. Suudi Arabistan’la varılacak bir anlaşmanın ardından BM öncülüğündeki barış sürecini reddedebilir ve Yemenli gruplarla her türlü angajmanı keserek siyasi yolu dondurabilirler. Ayrıca ABD ve diğer Batılı ülkelere sadık ya da onlarla işbirliği içinde olduğunu düşündükleri gruplara yönelik saldırılarını da sürdürebilirler.

Hem Husiler hem de Yemen’in Kızıldeniz kıyısındaki hasımları da askeri varlıklarını güçlendirmeye çalışarak buradaki çatışmaların yeniden başlama riskini artırabilirler. Son olarak Kızıldeniz’deki gerilim, özellikle Dünya Gıda Programı’nın (WFP) 5 Aralık’ta Yemen’in kuzeyinde Husilerin kontrolündeki bölgelere yardımı askıya alma kararının ardından, Yemen’de zaten kötü olan insani durumu daha da kötüleştirebilir. Bu durum, artan nakliye maliyetleriyle birleştiğinde Yemenlilerin temel gıda ürünlerine erişimini zorlaştırıyor.

Husilerin saldırılarını durdurmasını ne sağlayabilir?

Husilerin saldırılarına verilecek askeri bir karşılık Batılı ülkeler için sembolik bir değer taşıyabilir ve Husilerin bazı kabiliyetlerini kısıtlayabilir ancak genel anlamda etkisi sınırlı olacaktır. Hatta işleri daha da kötüleştirebilir. Örgütün deniz saldırılarını yoğunlaştırmasına ve hedef aldığı gemilerin kapsamını genişletmesine yol açabilir. Husilerin kabiliyetleri ABD’ninkilere kıyasla sınırlı olsa da silah teknolojisindeki gelişmeler Husilerin özellikle insansız silahlar kullanarak önemli ekonomik zararlar vermesine olanak tanıyor.

2015’te Yemen’de Husilere saldıran Suudi liderliğindeki koalisyon, örgütü zayıflatmak yerine daha da güçlendirdi. Husilerin mevcut askeri saldırıları, normal zamanda gruba karşı olsalar bile Filistin davasına duydukları sempati nedeniyle pek çok Yemenliyi Husileri desteklemeye itebilir.

Husiler vurulmaktan ya da Suudi Arabistan’la görüşmelerin ertelenmesinden, hatta iptal edilmesinden çok fazla endişe duymuyor olabilir. Halk desteğinden güç alarak, katlanılabilir bir maliyetle istediklerini elde etme konusunda kendilerini güçlü hissediyorlar. Bu, ileriye dönük tek yolun gerilimi daha da tırmandırmak olduğu anlamına gelmiyor. Husiler saldırılarının İsrail’in Gazze’deki savaşına bir yanıt olduğunu ve bağımsız bir girişim olmadığını çok açık bir şekilde ortaya koydular. Eğer bu savaş sona ererse ve o zamana kadar Kızıldeniz’deki durumun kontrolden çıkmadığı varsayılırsa, Husiler verdikleri sözlerde ciddiyseler ve Yemen’de gelecekte kurulacak bir yönetimde kilit bir taraf olarak ciddiye alınmak istiyorlarsa eski tutumlarına geri dönebilirler. Ancak Gazze savaşı sona ermedikçe ve Gazze’de giderek büyüyen insani felaket karşısında sadece Kızıldeniz’de değil Lübnan, Suriye, Irak ve İsrail işgali altındaki topraklarda da tansiyon yükselmeye devam edecektir.

Ortadoğu

İsrail-İran Savaşı Küresel Enerji Piyasalarını Sarsabilir

Yayınlanma

Enerji uzmanı ve petrol mühendisi Necdet Pamir, Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Gökhan Çınkara, güvenlik analisti Burak Yıldırım ve gazeteci-yazar Nalan Yazgan, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarını, yakın ve orta vadeli sonuçlarını ve Ortadoğu jeopolitiğine ve enerji piyasalarına etkilerini Harici’ye değerlendirdi: İsrail-İran savaşı küresel enerji piyasalarını sarsabilir.

İsrail, bu sabaha karşı İran’ın nükleer ve balistik füze programını hedef alan kapsamlı bir hava harekâtı başlattı. “Yükselen Aslan” adı verilen operasyonda İsrail savaş uçakları, Tahran, Tebriz, İsfahan’daki Natanz nükleer tesisi ile Loristan, Kirmanşah ve Hamedan gibi stratejik kentlerdeki nükleer ve askeri tesisleri vurdu. Saldırılarda üst düzey İranlı komutanlar ve nükleer bilim insanları öldürüldü.

Bu saldırı, İran’ın 1980’lerde Irak’la yaptığı savaştan bu yana karşılaştığı en ciddi askeri müdahale olarak değerlendiriliyor. Gelişme, uzun süredir karşı karşıya gelen iki ülkeyi topyekûn bir savaşın eşiğine getirmiş durumda.

Operasyon sürerken İran’ın İsrail’e 100’den fazla insansız hava aracı gönderdiği ve İsrail hava savunma sistemlerinin devrede olduğu bildirildi.  İsrail ordusu, halkı sığınaklarda kalmaları ve sivil savunma talimatlarına uymaları yönünde uyardı. İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, “Bu operasyon uzun süredir planlanıyordu. Mutlak başarı garantisi veremem. İran’ın tepkisi alışık olduğumuzdan farklı olabilir” dedi.

İsrail; İran, Irak ve Ürdün, hava sahalarını geçici olarak uçuşlara kapattı. Ülkede olağanüstü hâl ilan edildi.

İran Dışişleri Bakanlığı, İsrail’in saldırılarından ABD’yi de sorumlu tuttu. Bakanlık açıklamasında, “Siyonist rejimin İran’a yönelik saldırgan eylemleri, ABD’nin koordinasyonu ve izni olmadan gerçekleştirilemez” denildi ve “ABD, bu maceranın sonuçlarından da sorumlu olacaktır” ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada ayrıca, BM Şartı’nın ilgili maddeleri gereği İran’ın meşru müdafaa hakkını saklı tuttuğu vurgulandı.

İsrail’in İran’a saldırısı sonrası bölgede tırmanan tansiyon, enerji fiyatlarını yükseltti. Petrol fiyatları yüzde 7’den fazla yükseldi. Brent petrolün varil fiyatı, Türkiye saatiyle 04.10 itibarıyla yüzde 7,40 artışla 74,49 dolara çıktı.

Uzmanlara göre bu saldırılar yalnızca iki ülke arasındaki çatışma hattını değil, dünya enerji piyasalarını ve jeopolitik dengeyi de tehdit ediyor. Enerji uzmanı ve petrol mühendisi Necdet Pamir, Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Gökhan Çınkara, güvenlik analisti Burak Yıldırım ve gazeteci-yazar Nalan Yazgan, İran’ın olası tepkilerini, çatışmanın gidişatını, gerilimin bölgeye ve küresel piyasalara yansımalarını Harici’ye değerlendirdi.

İsrail İran’ın nükleer ve balistik programına saldırdı: İran’dan misilleme

Petrol Fiyatlarında Yükseliş: İlk Etki

İsrail’in saldırısıyla birlikte Brent petrolünün varil fiyatı 69 dolardan 74 doların üzerine çıktı. Enerji uzmanı Necdet Pamir’e göre bu yükselişin arkasında yalnızca jeopolitik değil; üretim kotaları, stok düzeyleri, spekülatif hareketler gibi çok sayıda faktör bulunuyor. Ancak diğer değişkenlerde kayda değer bir değişiklik olmazsa, kısa vadede yukarı yönlü fiyat hareketi kaçınılmaz görünüyor.

Hürmüz Boğazı: Küresel Enerjinin Dar Boğazı

İran daha önce saldırılar karşısında ABD’yi Hürmüz Boğazı’nı kapatmakla tehdit etmişti. Bu sefer Tahran bu tehdidi pratiğe dökebilir. Pamir, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidinin bu kez söylemden pratiğe dönüşme ihtimalini güçlü görüyor. Günde 21 milyon varil petrol ve 306 milyon metreküp LNG taşıyan bu geçiş yolu kapatılırsa, dünya enerji arzında ciddi bir boşluk oluşacak. Pamir, bu durumda petrol fiyatlarının 100 doların çok üzerine çıkmasının ve dünya petrol arzının felç olmasının mümkün olduğunu düşünüyor.

Asya ve Avrupa’ya Etkisi Ne Olacak?

Pamir’e göre, Hürmüz çıkışlı petrolün büyük kısmı Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore gibi Asya pazarlarına gidiyor. Ancak Bab’ül Mendeb–Süveyş güzergâhı üzerinden Avrupa’ya yönelen 9 milyon varillik günlük petrol ticareti de risk altında. Bu yüzden kriz, sadece bölgesel değil, küresel sonuçlar doğurabilecek bir niteliğe sahip.

Krizin Çin’e Olası Etkileri

Enerji fiyatlarındaki artışın, özellikle Çin ve Türkiye gibi yüksek ithalat bağımlılığı olan ülkeleri olumsuz etkileyeceğini belirten Pamir, sadece Çin’in artan maliyetinin 111 milyar dolar seviyesinde olabileceğini öngörüyor. Türkiye gibi ülkeler için de enflasyonist baskılar kaçınılmaz.

Yıllardır ABD ve AB’nin ambargoları altında olan İran’ın petrolünün en büyük alıcısının Çin olduğunu hatırlatan Pamir, “Her ne kadar İran Petrol Bakanı Jawad Owji, İran’ın 17 ülkeye petrol ihraç ettiğini öne sürmekte ise de diğer ülkelerin ithalatları neredeyse semboliktir ve bunların çoğu da aldıkları petrolü, yeniden (re-export) Çin’e satmaktadırlar. Çin İran’dan (ve Rusya’dan) dünya petrol fiyatlarına göre çok daha indirimli fiyatla petrol almaktadır. Bu olanağın kısıtlanması durumunda, Çin ekonomisinin zararı büyüyecektir” değerlendirmesini yaptı.

Saldırının Stratejik Hedefi

İsrail’in saldırılarının stratejik hedefinin; nükleer tesisleri, petrol ve doğal gaz alt yapısını tahrip etmekten ziyade, rejim değişikliğinin yolunu açmak olduğunu düşünen Pamir, Tel Aviv’in saldırılarının şiddetini daha da artırması ve ABD’nin de buna katılarak İran’a doğrudan ve asimetrik güçle müdahale etmesi halinde, Tahran’ın “Hürmüz Boğazı’nı kapatma” tehdidini, söylemden eyleme geçirmesinin olası olduğunu tekrar vurguladı. “Hürmüz Boğazı, dünyanın en stratejik dar boğazlarından biridir” ifadelerini kullanan Pamir, “İsrail – İran çatışması, sadece bölgesel değil, küresel etkileri olacak bir sürece evrilmektedir” değerlendirmesini yaptı.

İran’dan Gelecek Misilleme Ne Ölçüde Olabilir?

İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, saldırının ardından yaptığı açıklamada, “Siyonist rejim bu sabah topraklarımızda bir suç işleyerek yerleşim alanlarını hedef aldı. Bu rejim ağır bir cezayla karşı karşıya kalacak,” dedi. “Şehit edilen komutan ve bilim insanlarının yerini, onların yoldaşları ve halefleri alacak. Bu rejim, kendi sonunu hızlandırdı” ifadelerini kullandı.

İranlı yetkililer arka arkaya “çok sert” bir misillemede bulunacaklarını açıklarken, bu misillemenin boyutu ve yöntemi çokça tartışılıyor.

Dr. Gökhan Çınkara’ya göre, İran’ın elinde güçlü bir cevap verme kapasitesi kalmamış olabilir, çünkü İsrail İran’ın yanıt üretmesi gereken yerlerini de öncül bir saldırıyla etkisiz hale getirdi. Önemli askeri figürleri kaybeden Tahran, hem iç kamuoyunu tatmin etmek hem de uluslararası arenadaki caydırıcılığını sürdürmek için bir misilleme yapmak zorunda. Ancak Çınkara’ya göre ABD’nin müdahil olması hâlinde bu misillemenin sınırları daralıyor.

Güvenlik analisti Burak Yıldırım ise, İran’ın mühimmat ve füze stoğuyla sınırlı bir yanıt verebileceğini, jet filosunun ise işlevsiz kaldığını belirtiyor. Vekiller aracılığıyla yapılacak hamlelerin etkisinin düşük olacağını ifade eden Yıldırım, Tahran’ın bölgedeki ABD üslerini hedef almasının ise, Washington’un çatışmaya doğrudan katılmasını tetikleyebileceğini belirtti.

İsrailli yetkili ifşa etti: ABD, müzakereleri İran’ı aldatmak için kullandı

Nükleer Müzakereler: Rölantide Bir Süreç

İran, İsrail’in saldırılarının ardından 15 Haziran’da yapılacak ABD ile nükleer müzakereleri durdurduğunu açıkladı.

ABD’nin İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurması ısrarı nedeniyle bir süre gerçekleştirilemeyen görüşmelerin 15 Haziran’da Umman’da yeniden başlayacağı bildirilmişti.

Çınkara’ya göre, nükleer müzakereler İran’ı oyalamak için bir araç olarak kullanılmış olabilir. İran bu olaylar silsilesi içerisinde süreci resmen sonlandırdı. Toplamda bu durumun, İsrail’e zaman kazandırdığı düşünülüyor.

Yıldırım’a göre ise, İran’ın yeniden müzakere masasına dönmesi, rejim açısından zayıflık göstergesi olarak algılanacaktır: “İran’ın bu konjonktürde nükleer anlaşmaya imza atması İsrail’e tamamen boyun eğmesi ve rejime yönelik iç tehditlerle karşı karşıya kalması anlamına gelecek. Müzakere masasını terk etmek ise fiili çatışma halinin ağırlaşmasını beraberinde getirecek.”

İran Rejiminin Geleceği Tehlikede mi?

İran rejiminin içeride büyük bir baskı altında olduğunu belirten gazeteci-yazar Nalan Yazgan, saldırılar sonrası içerideki muhalefetin dışarıdan da desteklenerek rejim karşıtı hareketlerin büyüyebileceği görüşünde. Yazgan da Necdet Pamir gibi, İsrail’in asıl hedefinin sadece nükleer tesisler değil, rejimin kendisi olduğunu düşünüyor.

Ancak bu değişikliğin kolay olmayacağını ifade eden Gökhan Çınkara, içeride ve dışarda farklı kanatlardan muhalifler olduğunu ve hangi aktörlerin ortaya çıkabileceğinin belirsiz ve tartışmalı olduğunu söyledi.

Netanyahu’nun İç Siyaset Hamlesi

Saldırıların hemen öncesinde İsrail’de Netanyahu hükümeti içeride krizler boğuşuyordu. Bir yandan hükümet içinde zorunlu askerlik krizi devam ederken muhalefet de Netanyahu iktidarını devirme girişiminde bulundu. Ancak muhalefetin önceki gün sunduğu meclisin feshine ilişkin tasarı ön oylamada 61’e karşı 53 oyla reddedildi.

Uzmanlar, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun bu saldırıyı iç siyasetteki krizleri bastırmak ve kendi sağ seçmenini konsolide etmek amacıyla kullandığı görüşünde.

Nalan Yazgan’a göre, Netanyahu, geleneksel bir taktikle içerideki koltuğunu korumak için İran’ı hedef aldı. Bu noktada İsrail’in daha fazla saldırı düzenleme yoluna gideceğini ifade eden Yazgan, ancak bunun uzun vadeli bir plan olduğunu ve sadece günlük politikayla ilgili olmadığını da vurguladı. “İsrail’in asıl hedefi nükleer tesisler değil, İran rejimini devirmek” diyen Yazgan, bunun için içeriden ve dışardan tüm imkanlarını seferber ettiklerini belirtti: “İsrail’in İran’da bir drone üssü kurduğu ve saldırının oradan yapıldığı ve bu yüzden savunmanın devreye sokulamadığı konuşuluyor. Bu da uzun vadeli yıllar süren bir proje olduğunu gösteriyor.”

Çınkara’ya göre ise, Netanyahu bu saldırı ile kendi sağ kamuoyunu konsolide etti. Netanyahu hükümetinin Haredilerle yaşadığı askerlik krizini de aştığını belirten Çınkara, şu an için içeride Netanyahu aleyhine ciddi bir süreç işlemediği görüşünde.

Öte yandan İsrail’in kaos istediğini ve gerilimi tırmandırmak istediğini vurgulayan Nalan Yazgan, “Bölgedeki kaos İsrail’in tek ve en güçlü devlet olarak devam edebilmesi için bir ihtiyaç” ifadesini kullandı. İsrail’in diğer yandan da Batı Şeria’yı ilhak planına yaklaştığını belirten Yazgan, “Gazze’de zaten Filistinsizleştirme planında sona yaklaştı. Asıl hedefleri şu an Batı Şeria, orayı İsrail toprağı yapma yolunda ilerliyorlar” dedi.

Netanyahu’nun ‘kırılgan’ zaferi: Zorunlu askerlik krizi ertelendi

Sonuç: Küresel Etkileri Olan Bir Kriz Kapıda

İsrail’in saldırıları sonucu İran’la yükselen gerilim enerji fiyatları ve güvenliği başta olmak üzere çok sayıda alanda bölgesel ve küresel kriz dinamiklerini tetikliyor. Uzmanlara göre, İran’ın nasıl yanıt vereceği ve ABD’nin tepkisi bu noktada önemli. Bu değişkenlerin, yalnızca enerji fiyatlarını değil, bölgesel güvenlik mimarisini, diplomatik ilişkileri ve iç politik dengeleri de sarsabileceği düşünülüyor.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Pezeşkiyan: İsrail ahmaklığından pişman olacak

Yayınlanma

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, İsrail’in Tahran ve diğer şehirlere düzenlediği saldırının ardından, “meşru ve güçlü karşılığın düşmanı yaptığına pişman edeceğini” söyledi.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, İsrail’in bu sabah şafak vaktinde başkent Tahran ve çok sayıda ile düzenlediği saldırıların ardından yaptığı açıklamada, “İran İslam Cumhuriyeti’nin meşru ve güçlü karşılığı, düşmanı yaptığına pişman edecektir,” dedi.

Saldırılarda konutlar da hede alınmış, aralarında askeri komutanlar, bilim insanları ve sivillerin de bulunduğu çok sayıda kişi hayatını kaybetmişti.

‘Bu barbarca bir saldırı’

Saldırıyı “barbarca” olarak nitelendiren Pezeşkiyan, halka seslendiği mesajında, “Tüm uluslararası taahhütlere aykırı olan bu saldırı, bu yasa dışı oluşumun cani doğasını ortaya koymaktadır,” ifadelerini kullandı.

Pezeşkiyan, bu saldırının, İran İslam Cumhuriyeti’nin yıllardır uyarısını yaptığı “bu varlığın fıtratının suç ve saldırganlık üzerine kurulu olduğu” gerçeğini tüm dünyaya kanıtladığını ekledi.

İran halkının ve yetkililerinin bu suç karşısında sessiz kalmayacağını vurgulayan Pezeşkiyan, “İran’ın yanıtı meşru, güçlü ve düşmanı ahmaklığından pişman edecek nitelikte olacaktır,” diye konuştu.

Tahran’ın her zaman bölgede ve dünyada barış ve istikrar arayışında olduğunu ve diyalog kurmaya hazır olduğunu belirten Cumhurbaşkanı, Tahran’ın “toprak bütünlüğünü ve egemenliğini meşru müdafaa çerçevesinde savunarak her türlü saldırganlığa kararlılıkla yanıt vereceğini” kaydetti.

Bunun yanı sıra Pezeşkiyan, İran halkına “birlik ve beraberliği koruma, düşmanın psikolojik savaş kapsamında yaydığı söylentilere ve yalan haberlere itibar etmeme” çağrısında bulundu.

Hamaney: İsrail’i şiddetli bir ceza bekliyor

İran Devrim Lideri Ali Hamaney de yaptığı açıklamada, “İran topraklarına saldırma suçunu işleyen İsrail’i şiddetli bir ceza bekliyor,” dedi.

Hamaney, halka gönderdiği mesajda, “İslam Cumhuriyeti silahlı kuvvetlerinin güçlü eli düşmanı rahat bırakmayacaktır. Siyonist varlık, bu cani eylemiyle kendisine acı ve sancılı bir kader hazırlamıştır ve buna kesinlikle ulaşacaktır,” ifadelerini kullandı.

İran Devrim Muhafızları Ordusu da diğer silahlı kuvvetlerle birlikte, İsrail’in İran’a yönelik saldırganlığına kararlılıkla yanıt vermek için “teyakkuzda” olduklarını duyurdu.

İran’la savaş kapıda mı?

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İsrail’den İran’a ikinci saldırı

Yayınlanma

İsrail, İran’a yönelik yeni saldırılar düzenleyerek İsfahan’daki Natanz nükleer tesisini, Tebriz’deki havalimanını ve Kirmanşah’taki bazı bölgeleri hedef aldı. İran devlet televizyonu, saldırılar sonucu Tebriz Havalimanı’nda yangın çıktığını ve patlama sesleri duyulduğunu bildirdi. Tesnim haber ajansı ise daha önce aynı bölgede düzenlenen saldırılarda en az 3 kişinin öldüğünü aktardı.

İsrail, geçtiğimiz saatlerde İran’daki farklı vilayetleri hedef alan yeni saldırılar düzenledi. İran devlet televizyonu, İsrail’in İsfahan vilayetindeki Natanz nükleer tesisine yeniden saldırdığını duyurdu.

Saldırılar sonucunda ülkenin kuzeybatısındaki Tebriz Havalimanı’nda yangın çıktığı ve patlama sesleri duyulduğu bildirildi.

Tebriz havalimanında yangın

İran devlet televizyonu, İsrail saldırıları neticesinde ülkenin kuzeybatısındaki Tebriz kentinde bulunan havalimanında patlama seslerinin duyulduğunu ve bir yangın çıktığını açıkladı.

Doğu Azerbaycan vilayetinde bulunan havalimanından alevlerin ve dumanların yükseldiğini gösteren bir video, “Tebriz Havalimanı şimdi” notuyla paylaşıldı.

Kirmanşah’ta yeni hedefler

Lübnan merkezli el-Meyadin televizyonu da, İsrail’in Kirmanşah’ta bulunan Kasr-ı Şirin ve Kangavar şehirlerini de hedef aldığını bildirdi.

Öte yandan Tesnim haber ajansı, daha önce aynı vilayette (Doğu Azerbaycan) 10 noktayı hedef alan bir dizi saldırı düzenlendiğini ve bu saldırılarda en az 3 kişinin hayatını kaybettiğini aktardı.

İran’la savaş kapıda mı?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English