Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Eski Şin Bet Şefi: Filistinlilerin umudu olursa güvende oluruz

Yayınlanma

İsrail iç istihbarat teşkilatı Şin Bet’in eski şefi Ami Ayalon, Guardian’a verdiği röportajda Filistinliler kendi devletlerine sahip olana kadar İsrail’in güvende olmayacağını söyledi. Ayalon’a göre İsrailli yetkililerin ikinci intifadanın hapisteki lideri Mervan Barguti’yi serbest bırakarak müzakereleri yönlendirmesi gerekiyor.

İsrail donanmasına da komuta etmiş, savaşta yaralanmış ve hizmetlerinden dolayı madalya almış emekli bir amiral olan Ami Ayalon Hamas’ı yok etmenin gerçekçi bir askeri hedef olmadığını ve Gazze’deki mevcut operasyonun örgüte desteği pekiştirme riski taşıdığını söyledi. “Biz İsrailliler ancak onlar, yani Filistinliler umut sahibi olduğunda güvenliğe kavuşacağız. Denklem budur” ifadelerini kullanan Ayalon, “Aynı şeyi askeri bir dille söylemek gerekirse, kaybedecek bir şeyi olmadığına inanan bir kişiyi ya da grubu caydıramazsınız” dedi.

Çoğu İsraillinin tüm Filistinlilerin Hamas destekçisi olduğuna inandığını ve Filistinli kimliği kavramını kabul etmediklerini belirten Ayalon, “Biz onları insan olarak görüyoruz, ‘bir halk’, bir ulus olarak değil. [Filistin halkı fikrini] kabul edemeyiz çünkü kabul edersek bu İsrail devleti kavramının önünde büyük bir engel oluşturur” ifadelerini kullandı.

Ayalon, ikinci intifadaya liderlik ettikten sonra cinayet suçundan ömür boyu hapis cezasına çarptırılan ve 2002’den beri hapiste olan Filistinli Barguti’nin serbest bırakılmasının anlamlı müzakereler için hayati bir adım olacağına inanıyor: “Filistinlilerin anketlerine bakın. Filistinlileri İsrail’in yanında bir devlete götürebilecek tek lider o. Öncelikle iki devlet kavramına inandığı için, ikinci olarak da meşruiyetini bizim hapishanelerimizde yatarak kazandığı için.”

Ayalon, Barguti’ye ya da Hamas’a verdiği desteğin, grubun ideolojisine duyulan coşkudan değil Filistin devleti için etkili bir şekilde mücadele eden tek grup oldukları duygusundan kaynaklandığı gerçeğini yansıttığını söyledi.

Ayalon, Filistinlilerin bir devlete sahip olmadığı ya da böyle bir umut taşımadığı Orta Doğu’yu normalleştirme girişimlerinin Hamas’ın 7 Ekim’de saldırıları başlatmasındaki etkenlerden biri olduğunu söyledi: “[Hamas’ın üst düzey isimlerinden Yahya Sinvar’ın] yapmak istediği bir bakıma Arap dünyasındaki, Müslüman dünyasındaki ve uluslararası toplumdaki, Amerika’daki, Avrupa’daki herkese şunu söylemekti: Filistin meselesini masaya yatırmadığınız sürece Orta Doğu’da hiçbir şey elde edemezsiniz. Trajedi şu ki, o bunu yaptı. Bugün sadece [Joe] Biden’ı dinlemeniz yeterli. Hiç kimse iki devlet gerçeğini kabul etmediğimiz sürece burada daha iyi bir gerçekliğe ulaşabileceğimize inanmıyor.”

Çin’den ABD’ye, Rusya’dan bölgesel güçlere kadar İsrail’in hem düşmanları hem de müttefikleri olan uluslararası toplumdaki hemen herkesin hemfikir olduğu tek şeyin iki devletli bir çözüme duyulan ihtiyaç olduğunu söyledi: “Diğer seçenek, savaşların giderek daha şiddetli ve düşmanın giderek daha radikal hale geldiğini bildiğimiz halde savaşmaya devam etmektir.”

Hamas’ın doğası gereği yok edilmesinin bir ordu için imkânsız bir hedef olduğunu söyleyen Ayalon, İsrail’in mevcut liderliği hakkında yorum yapmaktan kaçındı.

Ayalon, Hamas’ın sadece bir milis gücü olmadığını, “örgütlü bir ideoloji olduğunu ve örgütün askeri bir kanadı bulunduğunu” söyledi: “İdeolojiyi, askeri güç kullanarak yok edemezsiniz. Bazen denerseniz daha da derinlere kök salar. Bugün gördüğümüz de tam olarak bu. Bugün Filistinlilerin %75’i Hamas’ı destekliyor. Savaştan önce bu oran %50’den azdı.”

İsrail’in güvenliğini sağlayabilmesi için Hamas’ın askeri kapasitesinin yok edilmesi ve liderlerinin öldürülmesi ya da sürgüne gönderilmesi gibi gerçekçi bir askeri hedef belirlemesi gerektiğine inanan Ayalon ayrıca çatışmalar sona erdikten sonra Gazze’de ne olacağını da tartışmaları gerektiğini, aksi takdirde savaşın sonsuza kadar uzama riski olduğunu söyledi: “Ertesi günü tartışmak istemediğimiz için çok üzgünüm. Çünkü siyasi hedefi olmayan savaşlara ne olduğunu biliyorum. Savaş, siyasi bir hedefe ulaşmak için bir araç olmak yerine kendi başına bir amaç haline gelir. Bizler uzmanız: Lübnan’da başımıza gelen tam olarak buydu, Batı Şeria’da başımıza gelen tam olarak buydu. Ve korkarım ki zaferin özünü net bir şekilde tanımlamadan savaşmaya devam edersek olacak olan da budur.”

ORTADOĞU

Rusya’nın Suriye’deki üslerinin akıbeti ne olacak?

Yayınlanma

Suriye’de silahlı gruplar, Rus üslerinin bulunduğu Lazkiye’ye girdi. Eski Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile varılan anlaşma kapsamında Suriye’de kalıcı olarak iki Rus askeri üssü bulunuyor: Hmeymim’de bir hava üssü ve Tartus’ta bir deniz üssü.

Basında yer bulan haberlere göre, silahlı muhalifler henüz yüksek alarm durumuna geçirilen Rus askeri tesislerine yaklaşmadı.

Rusya ordusu, 2015 yılından bu yana Suriye topraklarında bulunuyor. Resmi olarak, varlıkları ve bölge dışılıkları, Rusya ve Suriye arasında 2066 yılına kadar geçerli olan üç anlaşmada yer alıyor.

Beşar Esad’ın, ülkedeki iktidarını gönüllü olarak bıraktığı göz önüne alındığında, Suriye’deki Rusya ordusu, onurlu bir şekilde ülkeden tahliye edilebilir ki bu, Rusya için Afganistan savaşının sona ermesinden bu yana en büyük askeri ve siyasi yenilgi olacak.

Dün Suriye Başbakanı Muhammed Gazi el-Celali, Al Arabiya televizyonuna verdiği demeçte Rusya’nın ülkedeki askeri varlığı konusunun yeni yetkililer tarafından karara bağlanacağını belirtmişti.

Berliner Zeitung: Esad’ı Putin-Trump anlaşması mı devirdi?

Rusya’nın Suriye’de kaç askeri personeli var?

Rusya ordusu, 2015 yılında IŞİD, silahlı muhalefet ve iktidarı ele geçirmeye çalışan diğer silahlı gruplarla mücadelede doğrudan askeri yardıma ilişkin ilk anlaşmayı imzaladığı günden bu yana Suriye’de resmi olarak bulunuyor.

Moskova, Suriye ordusuna büyük çaplı silah tedarikinin yanı sıra, 2015 yılında Suriye’ye dönemsel olarak on binlerce asker gönderen bir askeri birlik bulunduruyor. Rusya ordusuna ek olarak, birkaç bin Wagner birliği Suriye ordusunun yanında savaştı.

IŞİD’in yenilgiye uğratılması ve Suriye’de çözüm için müzakere sürecinin başlamasının ardından, Rusya’nın askeri varlığı kademeli olarak azaltılırken, Rusya Savunma Bakanlığı’na devredilen askeri tesislerin –Hmeymim hava üssü ve Tartus deniz üssü– takviyesi artmaya devam etti.

Stratejik Savunma Kuvvetleri’nin faaliyete geçmesinden sonra, Suriye’deki Rus askeri varlığında kayda değer bir azalma meydana geldi. Batılı uzmanlara göre, bugün ülkede Rus Hava Kuvvetleri’nin uçuş ve teknik personeli ile Tartus’taki savaş gemilerinin mürettebatı dahil olmak üzere beş ila on bin arasında Rus askeri bulunuyor.

Rus grubu, savaş ve bombardıman uçakları, tanklar dahil zırhlı savaş araçları, hava savunma sistemleri ve İskender füze sistemleriyle silahlandırılmış durumda. Rusya Savunma Bakanlığı, Suriye’deki birliklerinin kuvvet ve araçlarının bileşimini resmi olarak açıklamıyor.

Dün itibariyle Tartus, Hmeymim ve Rus Büyükelçiliği’nin faaliyet gösterdiği Şam arasında güvenli bir kara koridoru yok ve yerel gazetecilere göre Rusya ordusunun sınırlı gıda tedariki var.

Aynı zamanda, deniz yoluyla güvenli ikmal sadece Tartus’taki üs için mümkünken, Hmeymim’e sadece hava ya da kara yoluyla ulaşılabiliyor.

Rusya’nın Suriye’deki askeri üslere neden ihtiyacı var?

Rus askeri hava üssü Hmeymim, Suriye’nin Lazkiye vilayetindeki sahil kasabası Ceble yakınlarında, Beşar Esad Uluslararası Havalimanı topraklarında yer alıyor.

Hava üssünün iki uzun pisti, stratejik bombardıman uçaklarını ve Il-76 ya da An-124 gibi ağır askeri nakliye uçaklarını barındırabiliyor. Rusya ordusu, üsse yerleştiği yaklaşık on yıl içinde havaalanı çevresinde hem savunma hem de ekonomik açıdan devasa bir altyapı inşa etti.

Üste bir konser salonu, bir Ortodoks kilisesi ve bir spor kompleksinin yanı sıra, Suriye’de hayatını kaybeden Rus askeri personel için anıtlar bile bulunuyor. Rusya ordusu, hava üssünü kendi dilinde “Hımki” olarak adlandırıyor.

Üs, sadece Suriyeli silahlı gruplara saldırmak için değil, aynı zamanda Suriye ve Doğu Akdeniz üzerindeki hava sahasını kontrol etmek ve Afrika’daki Rus birliklerine ikmal sağlamak için bir “merkez” olarak kullanılıyor.

Askeri nakliye uçakları, Rusya’dan Afrika’ya Hazar Denizi, İran ve Irak üzerinden bir hava koridoru boyunca uçuyor ve yakıt ikmali için Hmeymim’e iniyor. Bu, Rus kuvvetlerinin Afrika kıtasına uçması için mevcut tek güvenli hava koridoru. Son gelişmelerden önce Hmeymim’deki üs, üste kendi tesisleri bulunan Wagner birimleri tarafından da aktif olarak kullanılıyordu.

Askeri uzmanlara göre, Hmeymim’in kaybedilmesiyle birlikte Kuzey ve Orta Afrika’daki Rus Afrika Kolordusu birliklerinin ikmali neredeyse imkansız hale gelecek ya da Orta Doğu’da yeni bir hava üssü kurulması gerekecek.

Suriye’deki Rus deniz üssünün resmi adı olan Tartus Filo Gücü Lojistik Noktası, Akdeniz’deki tek Rus deniz üssü. Ukrayna’ya askeri müdahalenin başlamasından bu yana, Rus savaş gemilerinin Akdeniz’deki diğer limanlara uğraması yasaklanmıştı.

Tartus’un kaybedilmesiyle birlikte, Rusya donanması bölgedeki geniş çaplı varlığını sona erdirmek zorunda kalacak.

Tartus, savaş gemileri için bir üs olmanın yanı sıra, Rusya’nın Ukrayna savaşının önce Suriye’deki tüm gücünü tedarik etmek için kullandığı önemli bir kargo limanı. O dönemde medya, Karadeniz’deki Rus limanlarından her gün Karadeniz boğazlarını geçerek Suriye’ye gidip gelen gemilere atıfta bulunmak için “Suriye Ekspresi” terimini kullanıyordu.

Ukrayna savaşının başlamasından sonra Türkiye, Karadeniz boğazlarının uluslararası alanda tanınan statüsüne dayanarak İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nı Rus filosuna kapattı. Bu yasak, üslerin tahliyesine karar verilmesi halinde sorun yaratabilir; gemilerin Avrupa’yı dolaşarak tüm Akdeniz ve Kuzey Atlantik üzerinden Rusya’ya gitmesi gerekecektir.

Kremlin: Suriye muhalefeti, Rus askeri üslerinin güvenliğini garanti altına aldı

Rusya, Suriye’deki askeri üslerini ne zaman terk edecek?

Bugün itibariyle, Suriye’deki Rusya ordusu ile silahlı muhalif birlikler arasında silahlı bir çatışma yaşanması pek mümkün görünmüyor; ancak düne kadar Esad’ın düşeceğine inananların sayısı da oldukça azdı.

Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu sözcüsü, hükümetinin Rusya ile çatışmak gibi bir niyeti olmadığını söyledi.

“Rusya ile iyi ilişkiler sürdürmek için çaba sarf ediyoruz. Bu bağlamda ortak çıkarlarımız her şeyden üstün tutulmalıdır,” diyen Koalisyonun siyasi komite üyesi Enes el-Abda’ya göre iktidarı ele geçiren gruplar Rusya ile iyi ilişkiler sürdürmeye çalışıyor.

Öte yandan, Suriye’de kimin tam güç sahibi olacağı ve bu yeni gücün, önceki gün Şam’a ilerleyen muhalif güçleri bombalayan Rus ordusuna nasıl davranacağı henüz bilinmiyor.

Her halükârda, yalnızca uluslararası alanda tanınan yeni Suriye hükümeti, Rusya’ya resmi olarak “kapıyı gösterebilecek”. Dolayısıyla, Rusya’nın bölgedeki üslerini sadece belirli bir durumda, Suriye topraklarında yeniden büyük bir iç savaş patlak verirse ve herkes herkese karşı savaşırsa tutabileceği görülüyor.

Rus basını değerlendirdi: Beşar Esad sonrası Suriye nasıl olacak?

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

SMO Münbiç’e, İsrail Şeyh Dağı’na girdi

Yayınlanma

Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) adıyla bilinen ÖSO, ABD destekli PKK/YPG’nin işgalindeki Münbiç’i ele geçirdi. İsrail ordusu ise Golan Tepeleri’ndeki tampon bölgeyi tamamen ele geçirmek için harekete geçti.

Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) liderliğindeki örgütlerin yıldırım hızıyla ilerlemesi ve başkent Şam’a girmesi Ortadoğu’da on yıllardır yaşanan en önemli dönüm noktalarından biri oldu.

Suriye lideri Beşar Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından kutlamalarla birlikte yağmalama haberleri de gelmeye devam ediyor. Örgütler, Suriye hapishanelerindeki tutukluları serbest bırakıyor.

Yine de Suriye Başbakanı Muhammed el-Celali’nin halk tarafından seçilecek herhangi bir liderle ‘iş birliği yapmaya’ ve iktidarın ‘devredilmesine’ hazır olduğunu açıklamasıyla başkentte görece “kansız” bir geçiş süreci umutları artarken ülkenin kuzeyi ve güneyinde askeri hareketlilik devam ediyor.

Türkiye’nin desteklediği SMO bu sabah saatlerinde Münbiç’in batısındaki Ureyme beldesi ile kuzeydeki Um Dadat köyünü ve ilçenin kuzey ve batı hattından ilerleyerek PKK/YPG’yi bölgeden çıkardı. Böylece YPG, Fırat Nehri’nin batısındaki en önemli kalesini kaybetmiş oldu. İlçede mayın ve tuzaklara karşı arama tarama faaliyetleri yapıldığı bildiriliyor.

SMO 1 Aralık’ta başlatılan operasyonun ilk gününde PKK/YPG’yi Tel Rıfat ilçe merkezinden çıkarmıştı.

Fırat Nehri’nin batısında ise Deyrizorlu Arap aşiretler PKK/YPG’yi geriletmeye başladı. Aşiretler Deyrizor’da Irak-Suriye sınır hattındaki Elbukemal ve Meyadin ilçelerinden PKK/YPG’yi çıkardı. Terör örgütü, Suriye ordusunun çekilmesiyle bu bölgelere girmişti.

İsrail fırsatı değerlendiriyor

Öte yandan Suriye’nin güneyinde ise İsrail işgal altındaki Golan Tepeleri’nin Suriye tarafındaki Şeyh Dağı’na girdi. İsrail uçakları da Suriye’de hedefleri vurmaya devam ediyor.

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, başta Suriye’deki gelişmeler olmak üzere gündeme ilişkin basın mensuplarına değerlendirmelerde bulundu.

İsrail ordusunun Suriye’ye düzenlediği saldırıları meşrulaştırmaya çalışan Saar, şu ifadeleri kullandı: “Bizim tek ilgi alanımız İsrail ve vatandaşlarının güvenliğidir. Bu yüzden, örneğin ‘aşırılık yanlılarının eline geçmesin diye’ kalan kimyasal silahlar veya uzun menzilli füzeler ve roketler gibi stratejik silah sistemlerine saldırdık.”

Saar, Suriye’deki gelişmeleri bahane ederek İsrail ordusunun işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri’ndeki tampon bölgeyi ele geçirmesinin “sınırlı ve geçici bir adım” olduğunu iddia etti.

SMO’nun Münbiç’te terör örgütüne düzenlediği operasyondan da rahatsızlığını dile getiren Saar, bu operasyonun “sonlandırılmasını” istedi.

Saar, Münbiç’e düzenlenen operasyonu ABD başta olmak üzere birçok ülkeyle görüştüklerini ifade etti.

İsrailli Bakan, Suriye’de “istikrarı sağladığını” iddia ettiği terör örgütü PKK/YPG’ye karşı uluslararası toplumun yükümlülüğü olduğunu ileri sürdü.

“Türkiye ve ABD tam angajman içinde”

Öte yandan AA’da yer alan isminin gizli kalması koşuluyla gazetecilere açıklamalarda bulunan ABD’li bir yetkili ise Türkiye ve ABD’nin bu süreçte tam angajman içinde hareket ettiğini kaydetti.

Bu çerçevede ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) Direktörü Bill Burns ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Türk mevkidaşlarıyla görüşmeler yaptığını bildiren yetkili, bu görüşmelerin yapıcı etkileri olduğunu söyledi.

Yetkili, ABD ile HTŞ arasındaki ilişki hakkında ise grubun Suriye’de geçiş sürecinde önemli bir rol oynayacağının açık olduğunu dile getirdi.

ABD’nin HTŞ ile ilişkilerinin “ABD çıkarları” önceliklendirilerek ve uygun bir şekilde yürütüleceğini belirten yetkili, HTŞ yetkililerinin söylemlerinin nasıl faaliyete dönüşeceğinin önem taşıdığına işaret etti.

Ayrıca Suriye yönetiminin çöküşünü değerlendiren ABD Başkanı Joe Biden bu gelişmenin “ABD’nin aralıksız desteğiyle” Rusya, Hamas ve Hizbullah’a karşı “Ukrayna ve İsrail’in vurduğu darbelerin doğrudan bir sonucu olduğunu” söylemişti.

Biden, Suriye’deki gelişmelere ilişkin düzenlediği basın toplantısında “Uzun yıllar boyunca Esad’ın temel destekçileri İran, Hizbullah ve Rusya olmuştur ancak son hafta, destek çökmüştür çünkü üçü de ben görevi devraldığımdan çok daha zayıf konumdadır” demişti. İran’ın ABD ve İsrail saldırıları, Rusya’nın da Ukrayna’nın güçlü duruşu nedeniyle zayıfladığını savunan Biden, böylelikle bu ülkelerin “korkunç Esad rejimini” destekleyecek güçleri kalmadığını belirtmişti.

Biden “Yaklaşımımız, ortaklarımıza destek, yaptırımlar ve diplomasi ile gerektiğinde hedefe yönelik askeri güç kombinasyonu yoluyla Orta Doğu’daki güç dengesini değiştirdi. Şimdi Suriye halkı ve tüm bölge için yeni fırsatların ortaya çıktığını görüyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Biden, “Suriye’deki geçiş döneminin fırsatlarını değerlendirmek ve risklerini yönetmek için Suriye’deki ortaklarımız ve paydaşlarımızla birlikte çalışacağız” demişti.

Biden, Suriye’nin doğusunda istikrarı ve ABD personelini korumaya devam edeceklerinin altını çizerek, IŞİD’e karşı misyonun da muhafaza edileceğini belirtmişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Rus basını değerlendirdi: Beşar Esad sonrası Suriye nasıl olacak?

Yayınlanma

Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve Suriye Milli Ordusu (SMO) üyeleri 8 Aralık’ta hükümet güçlerinin direnişiyle karşılaşmadan Şam’a girdi. Başbakan Muhammed Gazi el-Celali, el Arabiya kanalına yaptığı açıklamada, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın nerede olduğunun bilinmediğini söyledi.

Başbakan, hükümetin diğer üyeleriyle birlikte Suriye’nin başkentinde kaldı. Esad’la 7 Aralık’tan bu yana temas kurmadı ve başkenti ele geçiren silahlı muhalefetin komutanlarıyla görüşmelere başlayarak, Suriyelilerin özür seçimlerde seçeceği kişiye iktidarı barışçıl bir şekilde devretme sözü verdi.

Şam nasıl düştü?

Medya, Esad’ın Suriye başkentinden Lazkiye’ye doğru uçtuğunu ve IL-76 uçağının geri dönerek Humus yakınlarında radardan kaybolduğunu bildirdi.

Reuters, iki kaynağa dayandırdığı haberinde Suriye Devlet Başkanı’nın kaza sonucu ölmüş olabileceğini bildirdi. Aynı zamanda, ajansın muhatapları uçağın kaybolmasının mürettebatın yanıtlayıcıyı kapatması ve ardından uçağın radardan kaybolması nedeniyle olabileceğini de göz ardı etmedi.

The Wall Street Journal‘a göre, Devlet Başkanı’nın ayrılmasından kısa bir süre önce eşi Esma ve çocukları Rusya’ya, damatları ise BAE’ye uçtu.

Rusya Dışişleri Bakanlığı, Esad’ın muhalifleriyle yaptığı görüşmelerin ardından Suriye’den ayrıldığını, Moskova’nın görüşmelere katılmadığını açıkladı. 8 Aralık akşamı Rus haber ajansları Kremlin’e dayanarak Esad’ın Moskova’ya vardığını bildirmişti.

Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC) program koordinatörü İvan Boçarov, Vedomosti gazetesine yaptığı açıklamada, Esad’ın kendi zaferine olan güveninin ona acımasız bir şaka yaptığını belirtti.

Uzmana göre, savaşın galibi olduğuna inanan Esad, Rusya ve İran’ın yardımı olmadan “muhalefetle müzakere etmeyi reddetti ve istemediği herkesi terörist olarak nitelendirdi”. Uzmanlara göre, Esad’ın yenilgisinin nedenlerinden biri de ülkedeki zorlu ekonomik durum nedeniyle savaşmak istemeyen ordu birliklerinin motivasyonunun düşük olmasıydı.

Şam’ın düşmesinin hemen öncesinde Suriye ordusu, muhalifleri neredeyse hiç savaşmadan ülkenin üçüncü büyük kenti Humus’u işgal ederek kıyı illerinin Şam’la bağlantısını kesti.

Bunun öncesinde, hükümet güçleri ülkenin güneyindeki Hama, Dera, Süveyda ve Halep vilayetlerini terk ederek 27 Kasım’da başlayan tırmanıştan üç gün sonra cihatçıların eline geçti. Ayrıca el Cezire‘ye göre, silahlı gruplar Akdeniz kıyısında bir Rus deniz üssünün bulunduğu Tartus kentine girdi.

Şam’ın ele geçirilmesinden hemen sonra Suriye silahlı muhalefetinin liderleri, televizyonda yaptıkları ulusa sesleniş konuşmasında Devlet Başkanı Esad’ın devrildiğini duyurdu.

Ayrıca, silahlı gruplar Şam’ın merkezindeki kamu radyo ve televizyon binasını işgal etti ve HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Culani, astlarına iktidarın resmi geçişine kadar Başbakan Gazi eş-Celali’nin kontrolünde kalacak olan devlet kurumlarını ele geçirmemelerini emretti. Bu karara rağmen, Şam’daki İran Büyükelçiliği ele geçirildi ve yağmalandı.

Boçarov’a göre İran, İsrail ile yaşanan gerilim sırasında tükenen kaynaklar nedeniyle Esad’a yardım etmeyi reddetti. Uzman, “İsrail ordusunun Suriye sınırına çekilmesi göz önünde bulundurulduğunda, Tahran’ın çatışmaya tam ölçekli bir katılım için hazırlıksız olduğu anlaşılıyor,” dedi.

Müttefiklerin ve komşuların tepkisi ne oldu?

The New York Times‘ın haberine göre, İran Şam’ın ele geçirilmesinden bir gün önce Suriye’deki asker ve diplomatlarını tahliye etmeye başladı.

Kaynaklara göre, bazı İranlı diplomatik personel ve aileleri 6 Aralık sabahı erken saatlerde ülkeden ayrılarak Irak ve Lübnan’a doğru yola çıktı. Reuters‘ın Lübnan güvenlik servisinden aldığı habere göre, Hizbullah da önceki gün askeri birliklerini Suriye’den geri çekti.

İran Dışişleri Bakanlığı, Suriye’nin kaderinin yalnızca Suriye halkının sorumluluğunda olduğunu belirtti. 2015 yılında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, son basın toplantısında Rus Silahlı Kuvvetlerinin operasyonlarına ilişkin soruyu yanıtlarken, “Suriyelilerin kendilerinden daha fazla Suriyeli olmayacağız,” demişti.

RIAC araştırma direktörü Andrey Kortunov, İran ve Rusya’nın 2015’teki eylemleri sayesinde Esad’a oyun oynama fırsatı verildiğini ifade etti: “Esad’a bir ‘bonus oyun’ oynama fırsatı verildi; muhalefetle bir anlaşmaya varmak için dokuz yılı vardı.”

2017’den bu yana hükümet, Rusya, Türkiye ve İran’ın arabuluculuğunda Suriye muhalefetinin temsilcileriyle düzenli görüşmeler yaparak krizden çıkış yolları aradı. Bu platform daha sonra “Astana formatı” olarak adlandırıldı.

Federasyon Konseyi Başkan Yardımcısı Konstantin Kosaçev, Telegram kanalında Moskova’nın Şam’a yardım etmeye devam edeceğini, fakat Suriyelilerin ülkedeki iç savaşla kendi başlarına başa çıkmak zorunda kalacaklarını yazdı.

Kortunov, “Esad hükümetinin düşmesinin yarattığı bazı sorunlara rağmen, Moskova için öncelikli görev Ukrayna’daki özel askeri harekât ve diğer tüm konular arka plana itiliyor,” dedi.

Kosaçev, Rusya’nın öncelikli görevinin diplomatlar ve ailelerinin yanı sıra askeri personel de dahil olmak üzere yurttaşlarının güvenliğini sağlamak olduğunu belirtti.

Rusya daha önce de Şam’ı iç savaşın tarafları arasında verimli bir siyasi diyalog başlatmaya çağırmıştı.

Ulusal Araştırma Üniversitesi Ekonomi Yüksek Okulu profesörlerinden Nikolay Suhov’a göre, Şam yetkilileri çatışmayı çözmek için böyle bir görüşme başlatma fırsatını kaçırdı ve bu da Esad’ın halkın desteğini kaybetmesine neden oldu. Uzman, “Esad ailesinin mensup olduğu Alevilerin bile Lazkiye’de Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın babasının heykelini yıkması bunun bir göstergesi,” diye özetledi.

Kremlin: Suriye muhalefeti, Rus askeri üslerinin güvenliğini garanti altına aldı

Suriye’yi neler bekliyor?

Boçarov, Suriye’de HTŞ’nin kontrolünde bir geçiş hükümeti kurulmasının muhtemel olduğunu belirtti. Uzman, daha kapsayıcı bir kabine kurulması ihtimalini de göz ardı etmedi ancak HTŞ’nin iktidarı diğer güçlerle eşit şekilde paylaşmayı kabul etmesi pek mümkün görünmüyor:

“En azından SMO gibi dost grupların temsilcilerinin yanı sıra bazı Esad dönemi yetkilileri de geçiş hükümetine katılabilir. Belki de HTŞ’nin gözetimi altında seçimler yapılacaktır.”

Boçarov, aynı zamanda Suriye’de “Libya senaryosunun” gerçekleşme ihtimalini de tamamen göz ardı etmemek gerektiğini belirtti. Uzman, bu koşullar altında Moskova’nın askeri varlığını sürdürme konusunda geçici hükümetle anlaşmaya çalışacağını ifade etti: “Doğru, silahlı muhalefetin Rus hava kuvvetlerinin saldırılarını unutması pek mümkün değil. Ancak HTŞ için Rus askeri üsleri konusu öncelikli değil, onlar daha ziyade ülkenin büyük bölümünü yönetme konusuyla ilgileniyorlar.”

Suhov’a göre, Suriye’de HTŞ’nin saha komutanları ile kapsayıcı bir hükümet kurma taahhüdünde bulunan merkezi komuta kademesi arasında çatışma yaşanabilir.

Şam’da yerel halka silah dağıttıklarını ve evleri, dükkanları yağmaladıklarını belirten uzman, “Yağmalamanın taban ile HTŞ’nin üst düzey askeri yetkilileri arasındaki çatışmadan kaynaklandığına inanıyorum,” değerlendirmesini yaptı.

Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Doğu Çalışmaları Bölümü Profesörü Aleksandr Krilov ise, Suriye’de birleşik bir hükümet kurmanın mümkün olmayacağını ve ülkenin Irak’ın kaderini tekrarlama riski taşıdığını söyledi.

Uzman, “Suriye’de Irak’tan çok daha fazla özerk topluluk olduğu için -aynı Dürziler ve Kürtler gibi- şimdi daha fazla olmasa da yaklaşık üç bölgeye bölünme olacak,” yorumunu yaptı.

Krilov, HTŞ’nin yaklaşık 8-12 milyon kişiyi temsil ettiğini belirtti. “Ülkeyi kendi bayrakları altında birleştirmeleri pek mümkün değil,” diyen Krilov’a göre, Esad’ın icraatlarına karşı halkta biriken hoşnutsuzluk ve aşiretine karşı duyulan öfke nedeniyle Suriye uzun zaman önce parçalanabilirdi.

“Yakın zamana kadar, dini bir azınlık olan Aleviler, pratikte devletteki tüm kilit pozisyonları ele geçirdi,” diyen uzman, şimdi de ülkedeki Rus üsleriyle ilgili anlaşmaya yönelik bir tehdit olduğuna inanıyor.

Aynı zamanda ABD Savunma Bakan Yardımcısı Daniel Shapiro, Washington’un “IŞİD’in eniden canlanmasını önlemek” için Suriye’nin doğusundaki Tanf üssündeki askeri varlığını sürdüreceğini söyledi.

Orta Doğu uzmanı Kirill Semyonov’a göre, Suriye’de ciddi bir iç bölgesel değişiklik olmayacak. Uzman, ülkenin halihazırda fiilen ciddi şekilde parçalanmış olduğunu ve silahlı grupların Kürtlerle nasıl müzakere edeceğinin belli olmadığını belirtti.

Uzman, Suriye’deki yönetimin muhtemelen HTŞ’ye bağlı kurtuluş hükümeti gibi yapılar tarafından yürütüleceği görüşünde.

ABD ve Britanya, HTŞ’yi “terör” listesinden çıkarmayı planlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English