Bizi Takip Edin

Diplomasi

ABD-Çin rekabeti Güneydoğu Asya’ya yatırımlar üzerinden de devam ediyor

Yayınlanma

Güneydoğu Asya’daki doğrudan yabancı yatırımlar, bölgenin ABD-Çin rekabetinin yoğunlaştığı bir dönemde tampon bölge olarak stratejik rolünün yükselmesiyle, hızla artıyor. Nikkei Asia’nın haberine göre, dünyanın dört bir yanından yatırım çekmeye başlayan bölgede, yabancı yatırım 2022’de 222,5 milyar dolara ulaşarak rekor kırdı.

ABD Dışişleri Bakanlığı, Başkan Joe Biden’ın eylül ayında ülkeyi ziyaret etmesinin ardından yaptığı açıklamada, “Vietnam, yarı iletken tedarik zincirinin çeşitli ve dayanıklı olmasını sağlamada bir ortak olarak umut vaat ediyor” demişti.

Buna karşılık olarak Marvell Technology ve Synopsys gibi ABD şirketleri Vietnam’a yatırım yapma isteklerini dile getirdiler. Amkor Technology, ekim ayında kuzeydeki Bac Ninh eyaletinde bir yarı iletken fabrikası açtı. Yaklaşık 1,6 milyar dolar maliyetle inşa edilen tesisin, ABD’li şirketin dünyadaki en büyük üretim üssü olması ve yaklaşık 10.000 kişiye istihdam yaratması planlanıyor.

Temmuz ayında Malezya, Çinli büyük otomobil üreticisi Zhejiang Geely Holding Group’un batıdaki Perak eyaletinde bir otomobil üretim üssü kurmak için 10 milyar dolar yatırım yapacağını açıkladı. Şirket ayrıca Tayland’da da bir elektrikli araç fabrikası kurmayı düşünüyor.

Nikkei Asia’nın haberine göre, ABD’li ve Çinli şirketler Güneydoğu Asya’da ayrıca işletmeler satın alıyor. Kleenex ve diğer kişisel bakım ürünlerinin ABD’li üreticisi Kimberly-Clark, 2020 yılında Softex Endonezya’yı 1,2 milyar dolara satın almayı planladığını açıkladı. Çinli Alibaba Group Holding, Singapur merkezli büyük bir e-ticaret şirketi olan Lazada’ya milyarlarca dolar yatırım yaptı.

Güneydoğu Asya’ya yatırımlar, Latin Amerika ve Afrika’yı geride bıraktı

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’na göre, 11 Güneydoğu Asya ülkesine yapılan doğrudan yabancı yatırım, ABD-Çin ticaret sürtüşmesinin tırmandığı 2017-2022 yılları arasında %40 artarak Çin, Latin Amerika ve Afrika’daki yatırım artışlarını geride bıraktı.

Financial Times’ın fDi Markets sınır ötesi yatırım takibine göre ABD, 2018-2022 yılları arasında tesis inşaatı ve diğer projeler için 74,3 milyar dolar harcayarak Güneydoğu Asya’daki sermaye projelerinde lider yatırımcı konumunda. Onu aynı dönemde 68,5 milyar dolar yatırım yapan Çin izliyor.

Nikkei’ye göre, ABD’li şirketler çoğunlukla Singapur ve Malezya gibi ülkelerde yarı iletkenlerle ilgili yatırımlara odaklanırken, Çinli şirketler Tayland’da elektrikli araç tesisi inşası ve Endonezya’da madencilik geliştirme gibi projelere yatırım yaptı.

Güneydoğu Asya, ABD-Çin rekabetinden faydalanıyor

Bu aktif yatırımların arkasında üretim üslerini yeniden konumlandırma arzusu yatıyor. ABD’li şirketler Çin’in tedarik zincirlerindeki rolünü müttefikler ya da dost ülkelerle değiştirmek için “friendshoring “i zorlarken, Çinli şirketler de ABD ve Avrupa’ya ihracatı kolaylaştırmak için fabrikalarını ve diğer tesislerini üçüncü ülkelere taşıyor.

Birçok ABD şirketi Güneydoğu Asya’yı tedarik zincirlerini yeniden inşa etmek için ideal bir yer olarak görüyor, çünkü bu bölge Çin’e yakın, önemli bir üretim merkezi ve siyasi ve sosyal açıdan nispeten istikrarlı. Bölge ayrıca 600 milyonu aşan toplam nüfusuyla büyük iç pazarlara sahip.

Nikkei’ye konuşan ASEAN ve Doğu Asya Ekonomik Araştırma Enstitüsü’nde kıdemli ekonomist olan Ikumo Isono, “Güneydoğu Asya, kendisini ‘tarafsız bölge’ olarak konumlandırarak ABD-Çin ayrışmasından faydalanıyor” dedi.

Diplomasi

Avrupa, İsrail’e karşı harekete geçme kararı aldı

Yayınlanma

Avrupa ülkeleri, Gazze’ye yönelik işgalini ve ablukasını sürdürme kararı alan İsrail’e karşı adım atmaya karar verdi.

Gazze’de 18 Mart’ta yeniden başlayan bombardımanlarda en az 3.300 kişi hayatını kaybetti; 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridinde ölenlerin toplam sayısı yaklaşık 53.500 olarak tahmin ediliyor ve BM verilerine göre bunların arasında 28.000’den fazla kadın ve kız çocuğu bulunuyor.

İsrail hükümeti, saldırılarını daha da şiddetlendireceğini açıkladı. Halkın yardım malzemelerine erişiminin engellenmesi de fiilen devam ediyor. İsrail, resmi olarak yardım konvoylarının geçişine izin verdiğini açıklamasına rağmen, pazartesi günü konvoy sayısını beş ile sınırladı.

BM verilerine göre, savaşın başlamasından önce Gazze Şeridine her gün 500 konvoy ulaşıyordu.

Salı günü BM acil yardım koordinatörü Tom Fletcher, yardım sevkiyatlarının artırılmaması halinde 48 saat içinde 14.000’e kadar bebek ve küçük çocuğun ölebileceği uyarısında bulundu. Bunun üzerine İsrail, salı günü izin verilen sevkiyat sayısını 100’e kadar artırabileceğini açıkladı.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Washington’un “kitlesel açlık görüntüleri” kamuoyuna sızarsa İsrail’e “destek verilemeyeceği” uyarısında bulunduğunu belirtti. Netanyahu yaptığı açıklamada, “Bu nedenle sorunu bir şekilde çözmeliyiz,” dedi.

Filistin Devleti’ni tanıma adımları hızlanabilir

Geçtiğimiz yıl boyunca, bir dizi AB üye ülkesi, İsrail’in Gazze Şeridinde yürüttüğü işgal ve orada işlediği savaş suçlarına tepki olarak ilk sonuçları almaya başladı. Böylece, 28 Mayıs 2024’te İrlanda, İspanya ve AB üyesi olmayan Norveç, Filistin’i resmi olarak devlet olarak tanıdı; 4 Haziran 2024’te Slovenya da aynı yolu izledi.

Daha önce sekiz AB ülkesi bu adımı atmıştı: 1988’de Polonya, Çekya ve Slovakya (o zamanlar Çekoslovakya olarak birleşmişlerdi), Macaristan, Romanya ve Bulgaristan ile Kıbrıs’a 2014’te İsveç de katılmıştı. Malta 1988’de Filistinlilerin bir devlete sahip olma hakkını tanımış, ama devleti tanımamıştı.

Yunanistan’da ise parlamento 2015 sonunda hükümetten Filistin’i devlet olarak tanımasını talep etmiş fakat hükümet bu talebi yerine getirmemişti.

Nisan ayında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, haziran başında New York’ta yapılacak bir konferansta tanıma kararını açıklayacağını duyurmuş ama bunun karşılığında birkaç Arap devletinin İsrail’i tanımasını şart koşmuştu.

Toplamda 147 BM üye devleti ve Vatikan, Filistin devletini tanıyor. Almanya bu ülkeler arasında yer almıyor ve bu konuda geri adım atmıyor.

Avrupa’nın şimdiye kadar aldığı İsrail karşıtı kararlar

Avrupa ülkeleri, İsrail ile askeri ve siyasi işbirliğini daha önce de gözden geçireceğine ilişkin kararlar almış ama uygulamada bu kararlar pek de işe yaramamıştı.

Örneğin Hollanda’da bir mahkeme, Şubat 2024’te ABD’nin F-35 savaş uçağı için İsrail’e parça teslimatını yasakladı. AB dışında, Birleşik Krallık Eylül 2024’te İsrail’e silah sevkiyatında bazı kısıtlamalar getirmiş olsa da sonraki üç ayda ihracat izinleri artış gösterdi.

Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp 7 Mayıs’ta yaptığı açıklamada, hükümetinin AB’ye “İsrail ile Ortaklık Anlaşması”nın gözden geçirilmesi çağrısını yaptığını, çünkü İsrail hükümetinin anlaşmanın 2. maddesinde yer alan “dış ilişkilerde temel insan haklarını koruma yükümlülüğünü” artık yerine getirmediğini belirtti.

Pazartesi günü Fransa ve Birleşik Krallık, Kanada ile birlikte baskıyı artırmak için ortak bir açıklama yayınlayarak İsrail’in savaş politikasını açıkça eleştirdi ve “hedefli yaptırımlar da dahil olmak üzere ilave önlemler” alınacağını duyurdu.

Londra ayrıca dün (20 Mayıs) İsrail ile devam eden serbest ticaret müzakerelerini askıya aldı.

İsrail’e yönelik uluslararası kınamanın başını Londra çekiyor

Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy salı günü yaptığı açıklamada, Gazze’deki saldırıların yol açtığı “iğrenç” duruma tepki olarak Birleşik Krallık’ın İsrail ile yeni ticaret anlaşması görüşmelerini dondurma kararı aldığını söyledi.

Uluslararası eleştiriler salı günü, Londra’nın Gazze’deki gerginliğin tırmanması nedeniyle İsrail büyükelçisini çağırması ve Başbakan Keir Starmer’ın İsrail’den bölgedeki yardımı “büyük ölçüde artırmasını” talep etmesiyle şiddetlendi.

Starmer, İngiltere parlamentosunda yaptığı açıklamada, “Masum çocukların yeniden bombalanması kesinlikle kabul edilemez. İsrail’in Gazze’ye ‘temel’ miktarda gıda girişine izin vereceğini açıklaması, temel miktar diyorum, tamamen ve kesinlikle yetersizdir,” dedi.

Lammy de, Netanyahu hükümetini “Gazzelileri evlerinden güneydeki bir köşeye sürmeyi ve ihtiyaç duydukları yardımın çok az bir kısmını vermeyi planlamakla” suçladı.

Bakan, İsrail’in Gazze’yi “temizlediğini” ve bölgeden “geriye kalan her şeyi yok ettiğini” söyleyen İsrail’in aşırı milliyetçi maliye bakanı Bezalel Smotrich’i de sert bir şekilde eleştirdi.

Lammy, “Buna adını koymalıyız: Bu aşırılık, tehlikeli, iğrenç, canavarca ve ben bunu en güçlü şekilde kınıyorum,” dedi.

Britanya ayrıca üç İsrailli yerleşimciye, iki yasadışı yerleşimci karakoluna ve bölgedeki Filistin topluluklarına karşı şiddeti destekleyen iki örgüte yaptırım uyguladı.

Kıta’da İsrail ve Netanyahu’ya sahip çıkanlar da var

Öte yandan Avrupa’da tüm ülkeler İsrail’in Gazze işgaline karşı harekete geçmeye istekli değil.

Örneğin Berlin, İsrail’e karşı tüm önlemlerden uzak duruyor. Federal Şansölye Friedrich Merz geçen hafta, Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) tarafından tutuklama emri çıkarılan Başbakan Netanyahu’nun “ilke olarak Almanya’ya seyahat edebilmesi gerektiğini” tekrar dile getirdi.

Merz, “Bunun nasıl mümkün olacağı, planlanması halinde” kamuoyuna “zamanında bilgi verileceğini” söyledi.

Netanyahu’yu tutuklama emrine rağmen kabul eden tek ülke, Başbakan Viktor Orbán’ın liderliğindeki Macaristan oldu. Orbán, ziyaret sırasında ülkesinin UCM’den çekileceğini duyurmuştu.

Macaristan parlamentosu bu adımı dün salı günü resmen onayladı.

Avrupa, İsrail ile ilişkiler konusunda bölündü

Dün düzenlenen AB dışişleri bakanları toplantısında, Alman Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, Hollanda’nın talebi doğrultusunda AB’nin İsrail ile imzaladığı ortaklık anlaşmasının gözden geçirilmesine karşı çıktı fakat bu görüşünü kabul ettiremedi.

Belçika, Finlandiya, Fransa, İrlanda, Lüksemburg, Portekiz, Slovenya, İspanya ve İsveç olmak üzere dokuz üye ülke, salı günkü dışişleri bakanları toplantısı öncesinde Hollanda’nın önerisini kamuoyuna açıkladı.

Euronews’e konuşan diplomatik kaynaklara göre, Danimarka, Estonya, Malta, Polonya, Romanya ve Slovakya da salı günü yapılan gözden geçirmeyi destekledi. İsrail’in sadık bir destekçisi olan Avusturya ise herhangi bir itirazda bulunmadı.

Kaynaklara göre Bulgaristan, Hırvatistan, Kıbrıs, Çekya, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İtalya ve Litvanya karşı çıkarken, Letonya “tarafsız” kaldı.

Batı Şeria’daki şiddetten sorumlu İsrailli yerleşimcilere yeni yaptırımlar getirerek İsrail’e baskıları artırma önerisi 27 üye ülkeden 26’sı tarafından desteklendi, fakat Macaristan tarafından veto edildi.

AB diplomasi şefi Kaja Kallas’a göre, AB Komisyonu şimdi İsrail’in özellikle anlaşmadaki insan hakları yükümlülüklerine uyup uymadığını incelemeye başlayacak. Aksi takdirde, anlaşma askıya alınacak ve bu da en azından iki taraf arasındaki ticareti daha pahalı hale getirecektir. 

Fakat inceleme çok uzun sürebilir. Ayrıca, AB üye devletlerinin anlaşmanın askıya alınmasına onay verip vermeyeceği de belirsiz.

İsveç Dışişleri Bakanı Maria Malmer Stenergard, daha da ileri giderek “tekil İsrail bakanlarına karşı AB yaptırımları uygulanması için baskı yapacağını” belirtmişti.

Öte yandan Financial Times’a konuşan bir AB diplomatı, bloğun İsrail ile ticaret anlaşmasını gözden geçirmesinin sonucuna bakılmaksızın, “Üye devletlerin büyük çoğunluğunun bunu talep etmiş olması, İsrail hükümetine güçlü bir mesaj gönderir,” dedi.

İsrail’den Britanya ve AB’ye tepki

İsrail ise salı günü geç saatlerde Kaja Kallas’ın açıklamasına yanıt verdi.

İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Oren Marmorstein, sosyal medya platformu X’te bir açıklama yayınlayarak, AB’nin İsrail ile ilişkilerini gözden geçirme kararının gerekçesini reddettiklerini açıkladı.

Marmorstein, İsrail’in “Hamas tarafından dayatılan” bir savaşta savunma pozisyonunda olduğunu savundu.

Sözcü ayrıca AB’ye, İsrail hükümetinin Hamas tarafından reddedilen çok sayıda ABD ateşkes ve rehine takası önerisini kabul ettiğini hatırlattı.

Marmorstein, “Bu gerçekleri görmezden gelmek ve İsrail’i eleştirmek, Hamas’ın tutumunu sertleştiriyor ve Hamas’ı silahlarına sarılmaya teşvik ediyor. Hamas’ın bu tür eleştirileri son zamanlarda övmesi bunun açık bir göstergesidir ve savaşın uzamasına neden oluyor,” dedi.

Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, AB’yi, ABD ve İsrail’in bölgedeki yardım akışını sağlamak için son dönemde attığı adımları görmezden gelmekle eleştirirken, “bu gerçeği” kabul eden ve İsrail’e desteğini sürdüren diğer ülkeleri övdü.

Marmorstein, İsrail’in sorunu çözmek için AB temsilcileri ve üye ülkelerle görüşmeye açık olduğunu da belirtti ve açıklamasını, Brüksel’e “gerçek sorunun kaynağı olan Hamas’a” baskı yapması yönünde çağrıda bulunarak sonlandırdı.

Marmorstein İngiltere’ye de sert çıkarak, “Eğer İngiliz hükümeti, İsrail karşıtı takıntıları ve iç siyasi hesapları nedeniyle İngiliz ekonomisine zarar vermeyi göze alıyorsa, bu onun kendi hakkıdır. Dış baskı, İsrail’i yok etmek isteyen düşmanlarına karşı varlığını ve güvenliğini savunma yolundan saptırmayacaktır. İngiliz Mandası tam 77 yıl önce sona erdi. Dış baskı, İsrail’i yok etmek isteyen düşmanlarına karşı varlığını ve güvenliğini savunma mücadelesinden saptırmayacaktır,” dedi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Çin’in eski Brüksel temsilcisi: Trump’ın ticaret savaşı Batı’nın birliğini sarsıyor

Yayınlanma

Deneyimli bir Çinli diplomat, Donald Trump’ın agresif ticaret savaşı hamlelerinin Batı’nın birliğini parçaladığını ve müttefiklerin alternatifler düşünmesiyle küresel düzeni yeniden şekillendirebileceğini söyledi.

Yarı resmi Çin Kamu Diplomasisi Derneği Başkanı Wu Hailong, ABD liderinin küresel gümrük vergisi savaşının Washington’ın ortaklarıyla olan çatışmalarını kötüleştirdiğini ve transatlantik bağların temellerini sarstığını belirtti.

Salı günü Hong Kong’da düzenlenen Küresel Refah Zirvesi’nde konuşan Wu, ABD ile Batılı müttefikleri arasındaki ilişkilerde ortaya çıkan çatlakların, savaş sonrası uluslararası ilişkilerdeki en büyük değişim olduğunu vurguladı.

Bu çatlaklar, kısmen Trump’ın müttefiklerinin ABD’nin ekonomik ve askeri avantajlarını sömürdüğü yönündeki suçlamaları, Kanada’yı ilhak etme ve Grönland’ı satın alma vaatleri ve Ukrayna savaşı konusunda Rusya ile yapılan görüşmelerde Avrupa’yı kenara itmesi ile ortaya çıktı.

Nisan ayında neredeyse tüm ticaret ortaklarına uygulanan gümrük vergileri bu çatlakları daha da derinleştirdi. Bu gümrük vergileri 90 gün süreyle askıya alındı, ancak ABD Hazine Bakanı Scott Bessent pazartesi günü yaptığı açıklamada, ticaret ortaklarının “iyi niyetle” müzakere etmemesi halinde vergilerin yeniden uygulanabileceğini söyledi.

Wu, bu durumun ve ticaret savaşı politikalarının ABD’nin müttefiklerinin yeni seçenekleri değerlendirmesine yol açabileceğini söyledi.

Pekin’in Brüksel’deki en üst düzey eski temsilcisi ve daha sonra Cenevre’deki Birleşmiş Milletler misyonlarında görev yapan Wu, “ABD’nin güvenilirliği azaldıkça, Batı bloğunun üyeleri yeni ortaklar arayabilir ve yeni işbirliği bağları kurabilir, bu da küresel düzenin yeniden şekillenmesinin önünü açabilir” dedi.

“Batı, kolektif bir varlık olarak, küresel rolünde ve etkisinde bir düşüş yaşayacaktır. Geleneksel omurgası ve lideri olmadan, Batı bloğu muhtemelen uyumunu yitirecektir” diye ekledi.

Pekin, bu dönemde kendini çok taraflılık ve istikrarın savunucusu olarak sunarak ve çeşitli ülkeleri korumacı ve tek taraflı politikalara karşı birleşmeye çağırarak bu boşluğu doldurmaya çalışıyor.

Bu amaçla Wu, Avrupa’yı Çin ile ilişkilerini yeniden düşünmeye çağırdı.

“Avrupalı liderler … yeni tarihsel dönüşümün merceğinden Çin-Avrupa ilişkilerini yeniden değerlendirmelidir. Avrupa’nın ortaklarının kimler olduğunu, rakiplerinin kimler olduğunu, karşı karşıya olduğu zorlukların neler olduğunu ve önündeki fırsatların neler olduğunu anlamaları gerekiyor” dedi.

“Avrupa’nın Çin’e karşı önyargılarından kurtulup ekonomik işbirliği için yeni bir yol açma girişiminde bulunmasının zamanı geldi. Avrupa, yükselen bir küresel aktör ve işbirliği ortağı olarak Çin’in potansiyelini takdir etmek için daha geniş bir perspektif benimsemelidir” ifadelerini kullandı.

Bu arada, Washington’un Çin ile ticaret dengesizliklerini aşırı gümrük vergileri uygulayarak giderme girişimlerinin “işe yaramadığını” söyledi.

İki ülke, geçen hafta ticaret savaşı için ateşkese vararak 90 gün boyunca vergilerin çoğunu indirmeyi kabul etti.

Çin’in hızlı gelişiminin Washington’ı tedirgin ettiğini ve ABD’yi çok çeşitli baskı ve kısıtlama araçları kullanmaya sevk ettiğini söyledi.

Bunlar arasında Çin’in ileri teknolojilere erişiminin kısıtlanması da yer alıyor. Özellikle ABD, geçen hafta Huawei Technologies’in Ascend AI çiplerinin “dünyanın herhangi bir yerinde kullanılması ABD’nin ihracat kontrollerini ihlal eder” şeklinde bir kılavuz yayınladı.

Ancak Wu, Washington’un sınırlama stratejilerinin Pekin’in ekonomik ve teknolojik yükselişini durdurmada başarısız olduğunu söyledi ve Çin’in ABD ile stratejik rekabet veya düşmanlık içine girme niyetinin olmadığını, ABD’nin yerini alıp 1 numara olmak gibi bir amacı da olmadığını ekledi.

“ABD’nin en ciddi stratejik hatası, Çin’i işbirliği ortağı yerine stratejik rakip olarak görmek ve Çin’i en büyük tehdit ve zorluk olarak algılamaktır” dedi.

“ABD’nin sorunları kendi içinde yatıyor, ancak içe bakarak çözüm aramayı reddediyor. Birinin kendi hastalığını tedavi etmek için ilaç almayı reddedip başkalarının ilacı içmesini ısrarla istediğini düşünün” diye devam etti.

Wu, zirveyi gelişmekte olan ülkelere de seslenmek için kullandı ve Çin’in Küresel Güney’in doğal bir üyesi olduğunu ve işbirliğinin daha da güçleneceğini söyledi.

“Bazıları Çin ile Küresel Güney arasına nifak sokmaya çalışarak bölünmeler yaratmış ve gelişmekte olan ülkeleri taraf seçmeye zorlamıştır. Bu girişimler açıkça yanlış hesaplanmıştır.

Küresel Güney, hiçbir şekilde herhangi bir tarafça istismar edilecek bir siyasi araç değildir” dedi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

AB, yoksul ülkelere yardım kriterlerini sıkılaştıracak

Yayınlanma

AB, başta Afrika olmak üzere yoksul ülkelere yapacağı dış yardımları kendi stratejik önceliklerine daha fazla bağlamak istiyor.

Avrupa Komisyonu, Brüksel’de tasarlanan tartışmalı bir plan kapsamında, yoksul ülkelere sağladığı dış yardımdan daha fazla değer elde etmek istiyor.

POLITICO’nun gördüğü bir iç belgeye göre, AB yürütme organı, gelişmekte olan ülkelere aktarılan fonlara, göç akınlarını durdurma zorunluluğu gibi koşullar eklemeyi planlıyor.

Ana fikir, Sahraaltı Afrika veya Orta Doğu gibi bölgelere sadece yoksullukla mücadele için değil, aynı zamanda AB ülkelerinin iç önceliklerini de gerçekleştirmek için fon aktarmak.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Bütçe Komiseri Piotr Serafin, POLITICO’nun gördüğü ve AB’nin gelecekteki çok yıllık bütçesini ortaya koyan bir iç notta, “Bu [ortaklık] paketleri, dış eylemler ile enerji güvenliği ve kritik hammadde tedariki gibi iç öncelikler arasındaki bağı güçlendirecektir,” diye yazdı.

Brüksel, dış yardımlarda Londra ve Washington modelini takip edecek

Bu potansiyel değişiklikle AB’nin kalkınma yardımları siyaseti, dış yardımı içeride seçmenlerin önceliklerini yerine getirmek için bir kaldıraç olarak kullanan ABD ve Birleşik Krallık’ın siyasetini taklit edecek.

Bu, büyük ölçüde koşulsuz olarak sağlanan AB’nin mevcut yardım modelinden büyük bir değişiklik anlamına geliyor.

Bununla birlikte, ödemelere ek koşullar eklenmeden önce, AB’nin yeni kuralları oybirliğiyle onaylaması gereken kilit milletvekilleri, STK’lar ve üye ülkeleri bunun daha iyi bir sistem olduğuna ikna etmesi gerekiyor.

Bu kolay olmayabilir. Eleştirenler, bu sistemin AB’nin dünya çapında “yoksulluğu azaltma” çabalarını engelleyebileceğini ileri sürüyor.

Yoksul ülkelerde borç yönetimi üzerine çalışan bir STK olan Eurodad’dan María José Romero, “Bu, AB’nin kalkınma yardımlarının kalitesini zedeleyebilecek bir strateji,” dedi.

İsminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir AB diplomatı, bu yaklaşımı destekleyen tek bir üye ülkenin bile olmadığı iddiasında bulundu.

AB’nin kalkınma bakanlarının 26 Mayıs’ta yapılacak toplantıda dış yardımın geleceği hakkında görüş bildirmeleri bekleniyor.

Bu, Komisyon’un 16 Temmuz’da sunacağı öneri öncesinde, Brüksel’de çok yıllı mali çerçeve olarak bilinen bir sonraki çok yıllı bütçe görüşmelerinin bir parçası olarak geliyor.

Nakit akışı “reform” gündemine daha sıkı bağlanacak

Gözden geçirilen plana göre, Komisyon her bir yararlanıcı ülkeyle iktisadi ortaklıklar kurarak yardımı daha geniş ticaret ve iktisadi ilişkilerle bağlantılandıracak.

Eleştirmenler, bu yaklaşımın “paternalizm” koktuğunu ve zaten sömürgecilik mirasıyla lekelenmiş olan Avrupa’nın yoksul ülkelerdeki itibarını iyileştirmeye pek katkısı olmayacağını ileri sürüyor.

Eurodad’dan Romero, “Bir sonraki bütçede söz konusu olan, AB’nin güvenilir bir ortak olarak itibarı,” iddiasında bulunuyor.

Danimarkalı milletvekili Rasmus Nordqvist, POLITICO’ya verdiği demeçte, “Bu, kalkınma yardımının gerçekten işe yarayacağı yerlerde etkili önlemler almak yerine, kendi ülkesindeki seçmenleri memnun etmek için bir yol,” diyor.

Ne var ki Brüksel’deki yetkililer, bu stratejinin Çin ve ABD’nin dış yardım yaklaşımlarında sıklıkla görülen “şantajcı” uygulamaları andırdığı yönündeki suçlamaları reddediyor.

Bu konu, Başkan Donald Trump’ın dış yardımı yurt dışındaki stratejik varlıkları ele geçirmek için bir kaldıraç olarak kullanmasının ardından özellikle hassas hale geldi. Bunun önemli bir örneği, ABD’nin Ukrayna’nın askeri desteğinin karşılığında ülkenin zengin maden kaynaklarına erişim hakkı elde etmesi.

Öte yandan Çin, dış yardımı Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlarda kendi gündemine uygun kararların alınmasını sağlamak için kullandığı suçlamasıyla karşı karşıya. 

Fakat iddiaya göre bu, Avrupa’nın yapmak istediği bir şey değil. Bir AB yetkilisi, “Karşılıklı fayda sağlayan ortaklık anlaşmaları oluşturuyoruz,” diyor.

Komisyon, gıda ve temiz su gibi temel ihtiyaçları karşılayan temel insani yardım kurallarının yeni bütçede değişmeyeceğini belirtiyor.

Fonların birleştirilmesi üye ülkeleri kızdırabilir

Yeni model, önemli idari değişiklikleri beraberinde getirecek. Strateji, örneğin, göç, yabancı yatırım ve çatışma önleme gibi çeşitli programları coğrafi kategorilere göre alt bölümlere ayrılmış tek bir Küresel Avrupa Fonu altında birleştirmeyi hedefliyor.

Bu süreçte AB’ye katılma aşamasında olan Batı Balkanlar, Ukrayna ve Moldova gibi sınır ülkeleri diğer gelişmekte olan ülkelerden farklı ve potansiyel olarak daha zorlu koşullarla karşı karşıya kalacak.

AB diplomatı, “Aday ülkelere ve Kuzey Afrika ülkelerine aynı koşulları uygulayamazsınız,” ifadelerini kullanıyor.

Fakat bazı başkentler, bu değişiklikleri Komisyon’un “iktidarı ele geçirme” girişimi olarak görüyor, çünkü bu değişiklikler yürütme organının ulusal başkentlere danışmadan farklı bölgeler arasında fonları yeniden dağıtmasına olanak tanıyacak.

Belgede, “coğrafi bölgeler içinde ve arasında esneklikler getirileceği” ifadesine yer veriliyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English