Bizi Takip Edin

Avrupa

Berlin ve Brüksel’de Pekin sancısı

Yayınlanma

Almanya ve AB içinde, Çin ile gelecekteki iktisadi ilişkiler konusunda tartışmalar kızışıyor.

Meselenin arka planında, yeni Trump yönetiminin, Çin ile iktisadi işbirliğini azaltan ülkelere, ABD’ye ihracatlarında daha uygun gümrük vergileri uygulama teklifinde bulunması yatıyor.

Washington, Alman otomobil şirketlerini otonom sürüş teknolojisinin geliştirilmesinde özel bir işbirliği ile kendi tarafına çekmeye çalışıyor. ABD’nin amacı, Çinli otomobil şirketlerini Avrupa pazarından çıkarmak.

Bununla birlikte, Alman otomobil üreticileri, Çinli şirketlerle yakın işbirliğine çoktan başlamış durumda. Örneğin BMW, geçen hafta yeni modellerini sadece Huawei ve Alibaba gibi Çin teknoloji devleri ile değil, yapay zeka girişimi DeepSeek’in desteğiyle de geliştireceğini duyurdu.

Otuza yakın Alman şirketi ise, müstakbel CDU-SPD federal hükümetine bir mektup yazarak, giderek daha fazla “inovasyon lideri” olan Çinli şirketlere bağımlı hale geldiklerini ve bu nedenle Çin ile daha yakın işbirliği istediklerini belirtti. 

ABD, ‘dostlarını’ seçim yapmaya zorluyor

Çin ile gelecekteki iktisadi ilişkiler konusunda tartışmalar, Trump yönetiminin Çin ile işlerini azaltan ülkelere ABD gümrük vergilerini düşürme konusunda daha iyi teklifler yapma niyetini açıkça ortaya koyması nedeniyle başlamış durumda.

ABD hükümeti bunu henüz resmi olarak açıklamadı fakat Başkan Donald Trump, kısa süre önce Fox News İspanyolcada, Latin Amerika ülkelerinin ABD ile mi yoksa Çin ile mi yatırım ilişkileri kuracaklarına kendilerinin karar vermesi gerektiğini söyledi ve arından “Bunu yapmalılar,” diye ekledi.

Çin ise bu talebe şiddetle karşı çıkıyor ve bir veya daha fazla ülke kendi aleyhine bu talebi kabul ederse, kararlı bir şekilde tepki vereceğini vurguluyor.

Çin Ticaret Bakanlığının geçen hafta başında yaptığı açıklamada, Pekin’in “Çin’in çıkarlarına zarar verecek bir anlaşma yapan her tarafa şiddetle karşı çıkacağı” ve gerekirse karşı önlemler alacağı belirtildi.

AB içerisinde Çin konusunda birlik yok

AB üyeleri arasında çelişkili tutumlar var. Örneğin İspanya, Çin ile iktisadi ilişkilerini geliştirmeye kararlı; bu amaçla Başbakan Pedro Sánchez 11 Nisan’da Pekin’de Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile bir araya geldi.

Almanya’dan sonra en önemli ticaret ortağı ABD olan İtalya ise, ABD ile daha yakın işbirliği yapılması konusunda ısrarcı. Başbakan Giorgia Meloni, bu ay önce Washington’da Trump’ı ziyaret etti, ardından da ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’i Roma’da ağırladı.

AB ise en azından kağıt üzerinde “bağımsızlığını” göstermeye çalışıyor. Geçen hafta salı günü bir Avrupa Komisyonu sözcüsü, Washington ile ikili ticaret ilişkilerini görüşmek üzere müzakereler sürdüğünü, fakat Çin ile ilişkilerin şekillendirilmesinin hiçbir şekilde dikte edilemeyeceğini savundu.

Bunların birbirinden ayrı tutulması gereken iki farklı konu olduğunu ileri süren sözcü, Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerde “riskleri azaltma” (derisking) hedefine devam edileceğini ama tamamen kopma (decoupling) hedeflenmediğini söyledi.

Komisyon sözcüsü, AB vatandaşlarının “güvenliği ve refahı” dışında müzakerelerde kırmızı çizgi olmadığını da sözlerine ekledi.

Çin ile ilişkileri istikrara kavuşturmak

Bundan bağımsız olarak Brüksel, Çin ile ilişkileri dikkatli bir şekilde istikrara kavuşturmak için pratik çabalar başlattı.

ABD’nin son gümrük vergilerini açıklamasından sadece birkaç gün sonra, şimdiye kadar ABD yanlısı ve genellikle açıkça Çin karşıtı bir tutum sergileyen Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, Çin Başbakanı Li Qiang ile yaptığı telefon görüşmesinde, dünyanın en büyük iki pazarı olan AB ve Çin’in ABD’nin gümrük vergilerine karşı, “serbest, adil ve eşit koşullara dayalı” bir ticaret sistemine yönelik çabalarını sürdürmesi gerektiğini söylemişti.

Leyen, iki iktisadi devin adil bir bir ticaret sistemi için daha fazla çaba sarf etmeleri gerektiğini de sözlerine eklemişti.

AB Konseyi Başkanı António Costa’nın bir sözcüsü ise kısa süre sonra, muhtemelen temmuz ayının ikinci yarısında Pekin’de bir AB-Çin zirvesi yapılacağını duyurdu.

Çin ise, Mart 2021’de beş Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekiline uyguladığı yaptırımları kaldırmayı planladığını açıkladı. Yaptırımlardan etkilenenler arasında, parlamentodan ayrılan Yeşiller milletvekili Reinhard Bütikofer ve CDU milletvekili Michael Gahler bulunuyor.

Çin’in bu adımla, özellikle Çinli şirketlerin Avrupa’daki yatırımları konusunda AB’den taviz beklediği belirtiliyor; fakat AB, kapsamlı bir yatırım anlaşması için önceki müzakerelere geri dönmeyi reddediyor.

Berlin’de CDU-SPD iktidarı ‘riskleri azaltacak’

Almanya’da da Çin’e karşı izlenecek yol konusunda tartışmalar şiddetleniyor.

CDU/CSU ve SPD’nin yeni koalisyon anlaşmasında, ABD ile ilişkilerin “olağanüstü önemini” koruduğu belirtilirken, ticaret politikası açısından da “transatlantik ekonomik alan”ın küresel rekabette başarılı olmak için en iyi koşulları sunduğu öne sürülüyor.

ABD’nin gümrük vergileriyle ilgili olarak, gelecekteki hükümet koalisyonu “ticaret çatışmasını önlemek” istediğini ve orta vadede ABD ile “serbest ticaret anlaşması” imzalanması gerektiğini savunuyor.

Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkiler konusunda koalisyon anlaşmasında, bir sonraki federal hükümetin mevcut Çin stratejisini “risk azaltma” ilkesine göre revize edeceği belirtiliyor. Buna göre, Çin ile iktisadi işbirliği daha da azaltılacak.

ABD’den Alman sanayisine ‘reddedemeyeceğin bir teklif’

Öte yandan Alman medyasında çıkan haberlere göre, Trump yönetimi Alman sanayisine, otonom sürüşün geliştirilmesinde ABD’li şirketlerle işbirliği yapma teklifinde bulunuyor.

ABD’nin, otonom sürüşün dünya pazarında Google ve Nvidia gibi kendi teknoloji şirketlerinin rekabet gücünü artırmak istediği belirtiliyor.

Amaç, Alman otomobil üreticileriyle işbirliği içinde Çin’in pazar payını ele geçirmek.

Ne var ki planın işe yarayacağı şüpheli. BMW geçen hafta, bu yıl Çin’de piyasaya sürülecek birkaç yeni model için Çinli DeepSeek şirketinin yapay zeka programlarını kullanmak istediğini açıkladı.

Yeni araçların donanımını optimize etmek için Huawei ve Alibaba ile işbirliğini geçtiğimiz haftalarda genişletildiğini belirtti. Volkswagen de benzer adımlar attığını bildirdi.

Alman şirketlerden hükümete Çin mektubu: İşbirliği kaçınılmaz

Orta ölçekli şirketlerin yanı sıra büyük şirketlerin de dahil olduğu onlarca Alman şirketinin gelecekteki federal hükümete gönderdiği mektupta ise, Çinli şirketlerin gitgide “inovasyon liderleri haline geldiği” vurgulanıyor ve onlarla yakın işbirliğinin inovasyonlarda rekabet edebilmek için çok önemli olduğuna işaret ediliyor.

faz’ın ele geçirdiği mektuba göre Berlin’de değişmeden sürdürülen “risk azaltma” politikası, bu tür bir işbirliğine engel teşkil ediyor ve bu nedenle Alman sanayisine zarar veriyor.

Çin Halk Cumhuriyeti’ni “rakip” olarak değil “ortak” olarak görme çağrısı yapan şirketler, ayrıca daha fazla “Çin uzmanlığı” çağrısında bulunarak, Almanya’da hakim olan “çarpık” Çin imajının “Alman şirketleri için bir engel” oluşturduğu uyarısında bulunuyor.

Bu şirketlerin cirolarının üçte biri ve kârlarının daha da büyük bir kısmı Çin’den geliyor. Dolayısıyla Çin’deki işlerinden vazgeçmek zorunda kalırlarsa, çözülmesi neredeyse imkansız bir sorunla karşı karşıya kalacaklar.

Örneğin Pekin’deki Alman Ticaret Odası Başkanı Oliver Oehms, koalisyon anlaşmasını eleştiriyor. Oda üyelerinin görüşüne göre, Çin pazarı Alman şirketlerinin küresel rekabet gücü için hayati önem taşıyor.

Oehms, “Bu nedenle, ‘risk azaltma’yı hedef odaklı bir Çin politikasıyla birleştiren yeni federal hükümetten daha fazla destek almalıyız,” talebinde bulunuyor.

Nitekim Köln merkezli Alman Ekonomi Enstitüsü’nün uluslararası ekonomi politikası bölüm başkanı Jürgen Matthes de, “riskleri azaltma” söz konusu olduğunda Alman şirketleri açısından değişen pek de birşeyin olmadığına işaret ediyor.

Avrupa

İngiltere: ABD saldırısına katılmadık ama destekliyoruz

Yayınlanma

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırısını destekledi ve İran’ı müzakerelere geri dönmeye çağırdı.

Starmer, İran’ın nükleer programının “uluslararası güvenliğe ciddi bir tehdit” olduğunu ileri sürdü.

ABD Başkanı Donald Trump, gece yarısı yaptığı açıklamada, ABD’nin İran’daki üç nükleer tesisi bombaladığını duyurdu.

İngiliz kaynaklarına göre İngiltere bu operasyona katılmadı. Salı günü G7 zirvesinde Starmer, ABD’nin saldırıya katılmayı planladığına dair herhangi bir bilgiye sahip olmadığını söylemişti.

Pazar sabahı yaptığı açıklamada Starmer, “İran’ın nükleer programı uluslararası güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturuyor. İran’ın nükleer silah geliştirmesine asla izin verilemez ve ABD bu tehdidi ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. Orta Doğu’daki durum halen istikrarsızdır ve bölgedeki istikrar önceliklidir. İran’ı müzakere masasına dönmeye ve bu krizi sona erdirmek için diplomatik bir çözüme ulaşmaya çağırıyoruz,” dedi.

İş Bakanı Jonathan Reynolds, İngiltere’nin ABD’den Hint Okyanusundaki Diego Garcia üssünü kullanma talebi almadığını söyledi.

Sky News’e verdiği demeçte Reynolds, “İran’ın nükleer silah elde etmesini önlemeyi destekliyoruz. Diğer Avrupa ülkeleri gibi diplomatik bir yol izlemeyi önermiştik, ancak İranlılar bunu reddetti,” dedi.

Reynolds, İngiliz hükümetinin bu saldırılara karışmamış olmakla birlikte, bölgedeki İngiliz vatandaşlarının güvenliğini ve tahliyesini sağlamak için, ayrıca gerekirse İngiliz altyapısını, üslerini ve personelini korumak için “bölgedeki varlıklarını kullanmak da dahil olmak üzere, her türlü olasılığa karşı kapsamlı hazırlıklar yaptıklarını” temin etti.

Bakan, “Ne zaman öğrendiğimizi tam olarak söyleyemem, fakat tahmin edebileceğiniz gibi, bu eylem hakkında önemli bir müttefikimiz tarafından bilgilendirildik,” diye ekledi.

Beyaz Saray’dan ulusa seslenen Trump, İran’ın misilleme yapması halinde yeni saldırılar olabileceğini söylemiş ve “Ya barış olacak ya da İran için trajedi olacak,” demişti.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı, saldırıların “sonsuza kadar sürecek sonuçları olacağını” ve Tahran’ın misilleme için “tüm seçenekleri saklı tuttuğunu” söyledi.

ABD’nin askeri harekatı, Starmer’ın diplomasi çağrısı ve gerginliğin azaltılması yönündeki tekrarlı taleplerine rağmen gerçekleşti.

Starmer bu hafta, çatışmada “gerginliğin tırmanması riskinin gerçek” olduğunu belirterek, Washington ile “birkaç tur görüşme” yapıldığını ve kendisine göre bu sorunun çözülmesinin yolu bu olduğunu ekledi.

Lammy ise cuma günü Cenevre’de Avrupalı müttefikleriyle birlikte İran’la görüşmelere katılmadan önce, Washington’da mevkidaşı Marco Rubio ile görüşmek üzere yaptığı ziyaret sırasında ABD’yi “uçurumun kenarından geri çekilmeye” çağırmıştı.

Muhafazakâr Parti lider Kemi Badenoch, ABD’nin saldırısının “küresel terörü körükleyen ve Birleşik Krallık’ı doğrudan tehdit eden bir rejime karşı kararlı bir eylem” olduğunu söyledi ve “İranlı ajanlar, İngiliz topraklarında suikast ve saldırılar planladı. ABD ve İsrail’in yanında sağlam durmalıyız,” dedi.

Reform UK lideri Nigel Farage de Trump’ın İran’a saldırı kararını destekledi. Farage, “İran’ın nükleer silaha sahip olmasına izin verilmemelidir, İsrail’in geleceği buna bağlıdır,” dedi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Dolar zayıflarken avro cazibe kazanıyor mu?

Yayınlanma

Fransa, Paris’in uzun süredir devam eden ortak borçlanma kampanyasının bir parçası olarak, avro para biriminin küresel rezerv para birimi olarak profilini yükseltmeye yönelik ek önlemler alınması için diğer AB ülkelerine baskı yapıyor.

Financial Times’ın (FT) gördüğü, bu ayın sonlarında yapılacak liderler zirvesi öncesinde dağıtılan bir AB taslak bildirisinde, Avrupa Merkez Bankası da dahil olmak üzere blok kurumlarından “avronun uluslararası rolünü güçlendirmek için önlemler araştırılması” isteniyor.

Bu girişim, ABD Başkanı Donald Trump’ın doların hakim rolünü zayıflatan ve Avro bölgesinin 25 yıllık para biriminin uluslararası işlemler için daha cazip hale gelmesine olanak tanıyan dengesiz ticaret ve ekonomi politikasından kaynaklanıyor.

Paris, yatırımcıların ABD Hazine borçlarından kaçmak için güvenli bir liman aradığını ve bu nedenle AB’nin piyasaya hizmet etmek için daha fazla ortak borç ihraç etmesi gerektiğini savunuyor.

Fransa ve İtalya ve İspanya gibi diğer ağır borçlu ülkeler, ulusal yüklerini artırmadan savunma gibi öncelikli alanlara daha fazla harcama yapabilmek için uzun süredir daha fazla ortak borçlanma için baskı yapıyorlar.

IMF Genel Direktörü Kristalina Georgieva, perşembe günü Lüksemburg’da düzenlenen AB maliye bakanları toplantısında, “Avronun küresel olarak daha büyük bir rol oynaması için büyük bir fırsat var,” dedi.

Georgieva, “Kaliteli güvenli varlık arayışına baktığımda, şu anda bu varlıkların arzında bir kısıtlama olduğunu görüyorum. Şu anda bu kadar çok varlığın altına yatırılması tesadüf değil,” diye ekledi.

Georgieva, Avrupa Merkez Bankası (AMB) verilerine göre altının, merkez bankalarının rezerv varlığı olarak avroyu geçtiğini belirtti.

AMB Başkanı Christine Lagarde bu hafta FT’de, bunun “küresel avro” anı olduğunu, ama bloğun bunu değerlendirmek için “güvenli varlıkların bolca arzı” da dahil olmak üzere reformlara ihtiyaç duyacağını yazdı.

Lagarde, “Toplam mali durumun güçlü olmasına ve borç-GSYİH oranının ABD’deki %124’e kıyasla %89 olmasına rağmen, yüksek kaliteli güvenli varlık arzı geride kalıyor. Son tahminlere göre, en az AA notuna sahip devlet tahvillerinin bakiyesi AB’de GSYİH’nin %50’sinin biraz altında, ABD’de ise %100’ün üzerinde,” diye yazdı.

Bir AB yetkilisi, bunun ortak borçlanma gibi “klasik bir Lagarde hamlesi, Fransız fikirlerini öne sürme” olduğunu savundu.

Lagarde, dolara karşı: Bağımsızlık ve avroya biçilen uluslararası rol

AMB baş ekonomisti Philip Lane, bu ayın başlarında yaptığı bir konuşmada, Avro bölgesinin tasarımının “güvenli varlıkların yetersiz arzına” yol açtığını ve buna yanıtın bir yolunun Avrupa çapındaki projeleri finanse etmek için yeni ortak tahviller ihraç etmek olabileceğini söyledi.

Fakat başka bir seçenek, mevcut ulusal tahvil stokundan daha büyük bir güvenli varlık stoku oluşturmak. Bu bağlamda Lane, Peterson Enstitüsünden Olivier Blanchard ve Citadel’den Ángel Ubide’nin, Avrupa’daki tek tek hükümetler tarafından ihraç edilen tahvillerin bir kısmının Eurobondlarla değiştirilmesini öneren bir makaleyi örnek gösterdi.

Daha fazla ortak AB borcu ihraç etme kararı ancak oybirliğiyle alınabilir. Borcun daha büyük bir kısmını geri ödemek zorunda kalacak Almanya ve Hollanda, daha fazla ortak borçlanmaya şiddetle karşı çıkıyor.

Üst düzey bir AB diplomatı, komisyonun Berlin’in muhalefetini dikkate alacağını söyledi fakat durum kötüleşirse, “Bazı üye ülkelerin ekonomisi pek de iyi durumda olmadığı için baskı artacak,” dedi.

AB, Covid-19 salgını sırasında ekonomik teşvikleri finanse etmek için ihraç ettiği yaklaşık 800 milyar avroluk ortak borcunu geri ödemekte zaten zorlanıyor.

Avrupa Komisyonu, borcu yeniden finanse etmediği takdirde, geri ödemeler için yıllık 30 milyar avro, yani 2028 yılı bütçesinin beşte biri kadar bir miktarın harcanacağını tahmin ediyor. Konuya yakın iki kişiye göre, Fransa, daha fazla borçlanmanın yatırımcıları cezbetmek için yeterli likidite yaratacağını söylüyor.

Bir AB diplomatı, “Daha fazla üye ülkenin kredi notu yükseltilirse, avro cinsinden güvenli varlıklarda sıkıntı yaşanmayacaktır,” dedi.

26-27 Haziran tarihlerinde yapılacak zirvenin başkanlığını üstlenecek olan António Costa, mevcut jeopolitik kargaşa ortamında, blokun hâlâ parçalı haldeki tek pazarının derinleştirilmesi konusunda daha geniş kapsamlı bir tartışma kapsamında, avronun rolünü gündeme getirdi.

Costa, FT’ye verdiği demeçte, tek pazarın daha iyi entegrasyonu ve tasarruf ve yatırımlara ilişkin AB çapında kuralların “AB’nin açık, istikrarlı ve güvenilir bir ortak olarak konumunu güçlendirerek avronun küresel konumunu pekiştireceğini” söyledi.

Doların rolü, Trump göreve gelmeden önce de azalıyordu. Chatham House’a göre, 2024 sonunda dolar, küresel döviz rezervlerinin yüzde 58’ini oluştururken, bu oran 10 yıl önce yüzde 65 idi.

IMF’ye göre, avro şu anda döviz rezervlerinin yaklaşık yüzde 19’unu oluşturuyor ve bu oran, avronun yaratıldığı 2000 yılındaki seviyeye benzer.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya ve Britanya ‘dostluk’ antlaşması imzalamaya çok yakın

Yayınlanma

Planlar hakkında bilgi sahibi yetkililere göre, Almanya ve Britanya önümüzdeki ay önemli bir ikili dostluk anlaşması imzalamaya hazırlanıyor.

İki hükümet, Britanya Başbakanı Keir Starmer’ın Almanya’ya yaptığı ilk ziyaret sırasında “benzeri görülmemiş” büyük ölçekli bir anlaşma imzalayacaklarını duyurmuştu.

Starmer, bunu AB ülkeleriyle ilişkileri “resetleme” sürecinin bir parçası olarak nitelendirmiş ve Brexit ile kopan ticaret ve güvenlik bağlarını yeniden kurma çabası olarak değerlendirmişti.

Fakat anlaşma tamamlanmak üzereyken, Almanya’daki hükümet karmaşası işleri rayından çıkardı. Diplomatlar, dönemin Şansölyesi Olaf Scholz’un koalisyonunun çökmesi üzerine müzakereleri durdurma kararı aldı.

Zira Alman yasaları, anlaşmanın imzalanıp imzalanmayacağına ve ne zaman imzalanacağına yeni hükümetin karar vermesini gerektiriyordu.

Bir diplomat Euractiv’e verdiği demeçte, yeni muhafazakâr-sosyal demokrat koalisyonunun göreve başlamasıyla müzakerelerin kısa sürede yeniden başladığını ve şu anda tamamlanmak üzere olduğunu söyledi.

Diplomat, “Şansölye Merz, Başbakan Starmer ile, ilgili dışişleri bakanlıklarının liderliğinde iyi bir şekilde ilerleyen Alman-İngiliz anlaşması müzakerelerinin artık hızla sonuçlandırılması konusunda anlaştı,” dedi.

Gerekli Alman kabine kararı ve imzalanmanın “yakında” gerçekleşebileceğini de ekledi.

Zamanlama konusunda bilgilendirilen başka bir yetkiliye göre, bu tarih 17 Temmuz gibi erken bir tarihte olabilir.

Görüşmelere katılan Alman milletvekilleri, anlaşmanın önemini ülkenin Fransa ile imzaladığı büyük ölçekli dostluk anlaşmalarıyla karşılaştırdı.

İki ülke, Fransız-Alman ilişkilerini yeni bir düzeye taşıyan ve ortak bir parlamento meclisi kurulmasını sağlayan Élysée Antlaşması ve Aachen Antlaşması ile birbirine bağlı.

SPD’nin o zamanki dış ilişkilerden sorumlu milletvekili Nils Scmid, geçen sene yaptığı açıklamada, “Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık arasında bir tür üçlü ilişki olacak,” demişti. Fransa-Almanya anlaşmalarına ek olarak, Fransa ve Birleşik Krallık Lancaster House Antlaşması ile birbirine bağlı.

Schmid, bu belgenin iki hükümet ve parlamento arasındaki alışverişi kurumsallaştırmasını ve daha yakın kültürel bağlar kurmasını umuyordu. Bir İngiliz hükümet kaynağına göre, İngiliz tarafı anlaşmanın sıradan insanların yaşamlarına pratik bir etkisi olmasını ve Starmer’ın büyümeye verdiği önemi yansıtmasını istiyordu.

Fakat somut iyileştirme yapılabilecek birçok alanın AB’nin yetki alanına girmesi bir engel oluşturdu. Schmid, anlaşmanın bu alanlara dokunmaması gerektiğini açıkladı.

Anlaşma, İngiltere’nin Almanya ile ilk savunma işbirliği anlaşması olan Trinity House Antlaşmasını da içermesi bekleniyor. Bu belge geçen yıl imzalandı ve Alman hükümeti bunu “İngiltere’nin Avrupa’ya yönelik yeni yöneliminin bir ifadesi” olarak nitelendirdi.

AB ve Britanya da geçen ay kendi savunma ve güvenlik paktını imzaladı ve Brexit sonrası ticaret ilişkilerindeki bazı engelleri azaltmak için ilke anlaşması yaptı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English