Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

AB-CELAC zirvesinde hedef iktisadi işbirliğini derinleştirmek

Yayınlanma

50’den fazla Avrupa, Latin Amerika ve Karayipler ülkesinin lideri Brüksel’de ‘Barışı ve sürdürülebilir kalkınmayı güçlendirmek için iki bölgeli ortaklığın yenilenmesi’ çağrısı yapan iki günlük zirvede bir araya geldi. AB açısından, özellikle Rusya-Ukrayna savaşı ve Çin ile ‘riskleri azaltma’ stratejisi kapsamında Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu (CELAC) ile kurulacak derin iktisadi ilişkiler stratejik önem kazandı. CELAC’ın önde gelen ülkesi Brezilya için ise, Lula yönetiminin ülkeyi yeniden ‘uluslararası siyaset’e sokma ve ekonomiyi düzeltme iddiası ağır basıyor.

Nitekim Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de zirvenin açılışında yaptığı konuşmada, Avrupa, Latin Amerika ve Karayiplerin ‘hiç olmadığı kadar’ birbirine ihtiyaç duyduğuna vurgu yaptı.

COVID-19’u, Ukrayna’daki savaşı ve ‘Çin’in yurtdışında artan iddiasını’ üçlünün birlikte yüzleşmesi gereken zorluklar olarak gösteren Leyen, “Avrupa, Latin Amerika ve Karayipler için tercih edilen bir ortak olmayı arzuluyor,” dedi.

AB, Latin Amerika ve Karayipler’deki en büyük yabancı yatırımcı. Fakat Çin, ABD’nin ardından bölgenin ikinci en büyük ticaret ortağı haline geldi.

Leyen, AB’nin, Çin’in Kuşak ve Yol altyapı yatırımları programına rakip olarak görülen Global Gateway programı kapsamında Latin Amerika ve Karayipler’de 45 milyar Avroluk yatırım planladığını da sözlerine ekledi.

Hollanda Başbakanı Mark Rutte de “Avrupalılar olarak kibirli davrandık,” dedi. Rutte, Avrupa’nın Rusya’yı izole etme konusunda yardım için baskı yapmakta hızlı davrandığını ama son yıllarda başkalarının endişelerine yeterince duyarlı olmadığını söyledi.

Ukrayna ve kölelik pürüzü

AB-CELAC zirvesindeki en büyük pürüz Ukrayna savaşı konusunda yaşanıyor. Zirvede ‘ortak değerler’den çokça söz edilmesine rağmen, bildiri üzerine yapılan tartışmalar Ukrayna’daki savaşın ve Avrupa’nın köle ticaretindeki tarihi rolünün nasıl ele alınacağı konusundaki farklılıkların su yüzüne çıkmasına neden oldu.

AB yetkilileri savaş nedeniyle Rusya’nın açıkça kınanmasını istediklerini söylüyorlar. Fakat CELAC ülkelerinin çoğu Şubat ayında Rus askerlerinin derhal çekilmesini talep eden bir BM kararını desteklerken, Nikaragua karşı oy kullandı ve Bolivya, Küba ve El Salvador çekimser kaldı. Latin Amerika’nın iktisadi kalkınması iiçin ABD ve AB desteği önemli olsa da, bölge Rus gübre ve tahıl ithalatına da bağımlı. Örneğin Nikaragua’nın tahıllarının yüzde 80’inden fazlası Rusya’dan geliyor.

AB-CELAC zirvesi öncesinde AB Konseyi Dönem Başkanı İspanya, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’yi de zirveye davet etmek istemiş ama bu öneri CELAC ülkelerinin çoğu tarafından reddedilmişti. 

Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, Ukrayna’ya silah verdiği için batılı ülkelere karşı daha önce dile getirdiği eleştirilerini tekrarlamadı ama savaşın kaynakları başka yerlerdeki temel önceliklerden saptırdığını söyledi.

Lula, “Avrupa’nın kalbindeki savaş dünyanın üzerine bir belirsizlik örtüsü seriyor ve ekonomi ve sosyal programlar için gerekli olan kaynakları savaş amaçlarına yönlendiriyor. Silahlanma yarışı iklim değişikliğiyle mücadeleyi daha da zorlaştırıyor,” dedi.

CELAC dönem başkanlığını yürüten Saint Vincent ve Grenadinler’in başbakanı Ralph Gonsalves, bildiride ‘yerli soykırımının ve Afrikalıların köleleştirilmesinin tarihsel mirasları ve onarıcı adalete yönelik bir şeyler’ konusunda bir dil kullanılmasını umduğunu söyledi. Gonsalves, “Bu, üzerinde olgun bir konuşma yapmamız gereken bir konu,” dedi.

Fakat diplomatlar, bazı Avrupa hükümetlerinin tazminat konusunda önerilen dile temkinli yaklaştığını söyledi.

Ekonomi ve ticaret cephesinde işler daha iyi gidiyor

Ekonomi cephesinde ise AB, Rusya ile bağlarını kopardıktan sonra yeni enerji ortaklıkları kurma arayışında. Ayrıca Çin’e olan ‘bağımlılığı’ azaltmak ve Çin’in hakim olduğu bir tedarik zinciri olan elektrikli araçlar ve düşük karbon ekonomisine geçiş için madenleri güvence altına almak istiyor.

CELAC ise, AB yatırımları için istekli olsa da, genellikle başka bir yere işlenmek üzere maden göndermenin daha küçük getirileri yerine, lityum bataryaların veya elektrikli araçların işlenmesi ve üretilmesinin ekonomik faydalarını istiyorlar.

AB, dünyanın en büyük bakır üreticisi ve ikinci en büyük lityum üreticisi Şili ile bir ticaret anlaşması için düğmeye bastı. Yetkililer anlaşmanın önümüzdeki yıl yürürlüğe girebileceğini söyledi.

Madenler, yenilenebilir enerji ve telekomünikasyon anlaşmaları

Zirvede AB ile CELAC ülkeleri arasında varılan anlaşmalar kapsamında, AB, Arjantin ve Şili’de lityum gibi kritik hammaddeler konusunda Latin Amerika ve Karayipler’deki ortaklarıyla birlikte çalışacak ve Amazon bölgesinde telekom ağlarını genişletmek için Brezilya hükümeti ve AB özel sektörüyle işbirliği yapacak. AB, Kosta Rika’da toplu taşımanın elektrifikasyonuna ve Kolombiya’da bir metro hattının inşasına katılacak.

Ayrıca Jamaika’da ada çapında geniş bant erişimine ulaşmak için 5G hizmetlerinin dağıtımına katılacak ve Paraguay’daki elektrik şebekesinin yükseltilmesinde yer alacak.

AB ile Uruguay, temiz enerjiye geçiş sürecinde işbirliklerini artırma kararı aldı. Yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve yenilenebilir hidrojen konularında iki ülke arasında bir Mutabakat Zaptı imzaladı. Bu kapsamda sağlık, yenilenebilir enerji, dijital bağlantı, kritik hammaddeler, araştırma ve inovasyon gibi kilit sektörlerde ‘sürdürülebilir büyümeyi teşvik eden akıllı yatırımlar’ Uruguay’a gidecek.

Mercosur anlaşmasında ilerleme beklenmiyor

Öte yandan AB ile Arjantin, Brezilya, Paraguay ve Uruguay’ın oluşturduğu Mercosur ticaret bloğu arasındaki ticaret anlaşması müzakerelerinin zirvede ilerleme kaydetmesi beklenmiyor.

Ticaret anlaşması, 2019’da imzalanmasına rağmen bazı AB ülkeleri tarafından onaylanmıyor. Ülkeler, özellikle Amazon’daki ormansızlaşma ve tarımsal rekabetle ilgili çevresel kaygılar nedeniyle bu anlaşmayı onaylamayı reddediyor.

Örneğin AB’nin 2022 yılında kabul ettiği Yeşil Mutabakat, ticaret anlaşmalarının katı çevre standartlarına uyması gerektiğini savunuyor.    

Özellikle Brezilya, AB’nin taleplerini geri çeviriyor. “Hepimizin paylaştığı çevresel değerlerin savunulması korumacılığın bahanesi olamaz,” diyen Lula, halkının iktisadi kalkınmanın ‘tadını çıkarmayı’ hak ettiğini savunuyor.

Lula Temmuz ayı başında yaptığı açıklamada “Stratejik ortaklar güvensizlik ve yaptırım tehditleri temelinde pazarlık yapmazlar,” demişti. Lula ayrıca AB’nin bu anlaşmayı Mercosur ülkelerini sonsuza kadar hammadde ve mineral tedarikçisi olmaya mahkum etmek için kullanmak istediğini de sözlerine eklemişti.

Avrupa Birliği’nin en üst düzey diplomatı Josep Borrell Pazartesi günü gazetecilere yaptığı açıklamada, zirvede anlaşmanın tamamlanması konusunda ‘büyük bir ilerleme beklemediğini’ söyledi. Üst düzey bir İspanyol diplomat da Brüksel’de gazetecilere yaptığı açıklamada AB-CELAC’ın ‘bir müzakere zirvesi değil, siyasi bir zirve olacağını’ söyledi.

Avrupalı sanayiciler anlaşmayı istiyor; Berlin tam saha preste

Tüm sektörlerden on dokuz Avrupa iş dünyası derneği, AB kurumlarına AB-Mercosur ticaret anlaşmasının mümkün olan en kısa sürede onaylanmasını sağlamaları çağrısında bulundu.

5 Temmuz tarihli açık mektupta, “Özellikle AB-Mercosur anlaşması, Avrupa’ya daha geniş Latin Amerika pazarında ilk hamle avantajını yakalamak için eşsiz ve zamanında bir fırsat sunuyor,” deniyor.

Halihazırda katı ticari kısıtlamalar yürürlükte olsa da, dernekler Avrupa’nın gelecekte Mercosur ve Latin Amerika’nın geri kalanıyla ticareti ilerletme konusunda öncülük etme fırsatına sahip olacağını düşünüyor.

Almanya’da AB-Mercosur anlaşması, özellikle otomotiv endüstrisi ve makine mühendisliği gibi ihracata yönelik sanayi sektörleri tarafından geniş bir destek görüyor.

Sanayinin hükümete baskı yaptığı diğer bir ülke de Avusturya. Şansölye Karl Nehammer, hükümetinin serbest ticaret anlaşmasının imzalamayı reddetmeye yönelik pozisyonunun değişmediğini söylerken, kendi partisindeki (ÖVP) ekonomiden sorumlu milletvekillerinin eleştirileri ile karşı karşıya.

Avusturya Sanayi Federasyonu (IV) Başkanı Georg Knill yaptığı açıklamada, Avusturya’nın ‘Avrupa Birliği içindeki farklılaşmamış abluka tutumuyla giderek daha fazla izole olacağı’ için Mercosur’un onaylanması yönünde sanayiden gelen baskıların da arttığını söyledi. Ayrıca, başkanı aynı zamanda ÖVP Ekonomi Birliği ve ÖVP içindeki ekonomi kanadının da başkanı olan Avusturya Ticaret Odası (WKÖ), ticaret anlaşması lehinde.

Fakat ÖVP’nin en güçlü alt örgütü olarak kabul edilen Avusturya Çiftçiler Birliği anlaşmaya hâlâ şiddetle karşı çıkarken, Tarım Bakanı Norbert Totschnig serbest ticaret anlaşmasını en çok eleştiren isim oldu.

Totschnig Nisan ayında Kurier’e verdiği demeçte, “Mercosur anlaşması aile çiftçilerimiz ve dolayısıyla Avrupa’nın arz güvenliği üzerinde baskı yaratacaktır,” demişti.

Mercosur ile ticaret anlaşmasına dönük en büyük itiraz Fransa’dan geliyor. Özellikle Fransız tarım ve hayvancılık şirketleri, ucuz Latin Amerika tahıl ve etinin Avrupa pazarına girecek olmasından endişeli.

Almanya ise anlaşmanın yıl sonuna kadar onaylanmasını istiyor. Alman Federal Ekonomi ve İklim Koruma Bakanlığı Parlamenter Müsteşarı Franziska Brantner EURACTIV’e verdiği mülakatta, Berlin’in tereddütlü Paris’i AB-CELAC zirvesinde görüşülmekte olan AB-Mercosur serbest ticaret anlaşmasının yararları konusunda ikna etmek istediğini söyledi.

Yeşiller üyesi Brantner, “Mercosur ülkeleriyle iklimi koruyan ve aramızdaki ticareti geliştiren bir anlaşma yapmak çok önemli,” dedi.

Müzakerelerin şu anki aşamasında Avrupa Birliği, yağmur ormanlarının korunmasına yönelik hükümler içeren ek bir metni müzakere etmek istiyor ve Mercosur ülkelerinin iç anlaşmazlıklar nedeniyle geciken karşı önerilerini sunmalarını bekliyor.

Lula’nın daha önce dile getirdiği ‘korumacılık’ eleştirilerinin odağında da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un olduğu belirtiliyor.

DİPLOMASİ

Anlaşmazlıkların damga vurduğu COP29’da yoksul ülkeler için yılda 1 trilyon dolar çağrısı yapıldı

Yayınlanma

Gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle baş edebilmeleri için on yılın sonuna kadar yılda en az 1 trilyon dolara ihtiyaçları olduğunu belirten ekonomistler, Bakü’deki iklim görüşmelerinde bir finans anlaşmasına varma çabalarının diplomatik anlaşmazlıkların gölgesinde kalma riski taşıdığı konusunda uyardı.

Paranın odak noktası olduğu COP29’daki görüşmelerin başarısı, gelişmekte olan ülkelerin daha yeşil enerjiye geçişi finanse etmelerine ve aşırı hava koşullarına karşı korunmalarına yardımcı olmak için zengin ülkelerin, kalkınma kredisi veren kuruluşların ve özel sektörün her yıl ne kadar kaynak sağlaması gerektiğine dair yeni bir hedef üzerinde anlaşıp anlaşamayacaklarına göre değerlendirilecek.

Kamuoyundaki anlaşmazlıklar ve küresel siyasetteki gerilimler nedeniyle havanın bozulduğu bu zirvede bir anlaşmaya varmak özellikle zor olacak gibi görünüyor.

Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanması, ABD’nin iklim müzakerelerindeki gelecekteki rolünü şüpheye düşürürken, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki gerilim de yüzeye çıktı.

COP29 Baş Müzakerecisi Yalchin Rafiyev bir basın toplantısında “Taraflar zamanın daraldığını unutmamalı” dedi ve ekledi: “Bu değerli zamanı birbirleriyle doğrudan konuşmak ve köprü kurucu çözümler üretmeyi sahiplenmek için kullanmalılar.”

OECD mayıs ayında yaptığı açıklamada, 2025 yılında sona erecek olan yıllık 100 milyar dolarlık bir önceki finansman hedefine iki yıl gecikmeyle 2022 yılında ulaşıldığını söyledi. Bu miktarın büyük bir kısmı hibe yerine kredi şeklindeydi ve alıcı ülkeler bu durumun değişmesi gerektiğini söylüyor.

Perşembe günü, İklim Finansmanı Bağımsız Üst Düzey Uzman Grubu tarafından hazırlanan bir raporda, ülkelerin şimdi harekete geçmemesi halinde hedeflenen yıllık rakamın 2035 yılına kadar yılda en az 1.3 trilyon dolara yükselmesi gerekeceği belirtildi.

Raporda, “2030’dan önce yatırımlardaki herhangi bir eksiklik, takip eden yıllar üzerinde ek bir baskı yaratacak ve iklim istikrarına giden daha dik ve potansiyel olarak daha maliyetli bir yol oluşturacaktır” denildi.

Müzakereciler perde arkasında taslak metinler üzerinde çalışıyor, ancak şu ana kadar Birleşmiş Milletler iklim organı tarafından yayınlanan ilk aşama belgeleri masadaki çok çeşitli görüşleri yansıtıyor.

Bazı müzakereciler finansla ilgili son metnin üzerinde çalışmak için çok uzun olduğunu ve bir anlaşmayı şekillendirmek için görüşmelere başlamadan önce kısaltılmış bir versiyon beklediklerini söylediler.

2015’teki Paris Anlaşması’ndan bu yana katkıda bulunmakla yükümlü olan pek çok Batılı hükümetin daha fazla katkıda bulunma konusundaki isteksizliği göz önüne alındığında, herhangi bir anlaşmanın zorlu geçmesi muhtemeldir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin gelecekteki herhangi bir finansman anlaşmasından çekilme olasılığı ise, delegeler üzerinde gerekli fonları sağlamak için başka yollar bulma baskısını artırıyor.

Bunlar arasında, daha zengin ülkeler tarafından finanse edilen ve daha fazla kredi verebilmeleri için reform sürecinde olan Dünya Bankası gibi dünyanın çok taraflı kalkınma bankaları da yer alıyor.

En büyük on banka, iklim finansmanını 2030 yılına kadar yaklaşık %60 oranında artırarak yılda 120 milyar dolara çıkarmayı planladıklarını ve bunun en az 65 milyar dolarının da özel sektörden sağlanacağını açıkladı.

Perşembe günü Azerbaycan Bankalar Birliği Başkanı Zakir Nuriyev, ülkenin 22 bankasının Azerbaycan’ın düşük karbon ekonomisine geçişine yardımcı olacak projeleri finanse etmek için yaklaşık 1,2 milyar dolar taahhüt edeceğini söyledi.

Kavgalar damga vurdu

Pek çok küresel liderin katılmama kararı aldığı konferansa şu ana kadar birlikten çok bölünme damgasını vurdu.

Fransa İklim Bakanı Agnès Pannier-Runacher, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Fransa’yı Karayipler’deki denizaşırı topraklarda “suç işlemekle” suçlamasının ardından çarşamba günü COP29 gezisini iptal etti.

Fransa ve Azerbaycan’ın ilişkileri, Paris’in Ermenistan’a verdiği destek nedeniyle uzun süredir gergin. Paris bu yıl Bakü’yü Yeni Kaledonya’daki şiddet olaylarına karışmak ve yataklık etmekle suçladı.

Avrupa Birliği iklim komiseri Wopke Hoekstra, X’te yaptığı bir paylaşımda, “İkili anlaşmazlıklar ne olursa olsun, COP tüm tarafların gelip iklim eylemi konusunda müzakere etme özgürlüğüne sahip olduğu bir yer olmalıdır” dedi.

Bu açıklama, Aliyev’in konferansta yaptığı ve ABD ile AB’yi, fosil yakıtların başlıca tüketicileri ve üreticileri olmalarına rağmen iklim değişikliği konusunda ülkelere ders vermekle ve ikiyüzlülükle suçladığı açılış konuşmasının ardından geldi.

Bu arada perşembe günü Arjantin hükümeti müzakerecilerini COP29 görüşmelerinden geri çekti.

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei daha önce küresel ısınmayı bir aldatmaca olarak nitelendirmişti. Kendisi de bir iklim değişikliği inkarcısı olan Trump ile bu hafta görüşecek.

Protestocular ‘iklim adaleti’ çağrısı yaptı

Bu sabah COP29 toplantısının yapıldığı salonun girişinde toplanan göstericiler, zengin ülkeleri Küresel Güney’de iklim değişikliğine uyum ve azaltım için verdikleri mali taahhütleri yerine getirmeye çağırdı.

COP29 müzakereleri devam ederken aktivistler, geçmiş emisyonları ele alan ve gelişmekte olan ülkelerin borçlarını derinleştirmekten kaçınan adil ve hakkaniyetli iklim finansmanına duyulan ihtiyacı vurguladı.

Aktivistler ayrıca “iklim sömürgeciliği” ve “iklim apartheid’ı” konularını vurguladılar. İklim sömürgeciliği, zengin ulusların kaynaklarını yurtdışında iklim çözümlerini uygulamak için nasıl kullandıklarını ve genellikle yerel toplulukların refahı yerine kâra öncelik verdiklerini tanımlamak için kullanılıyor. Küresel Kuzey’in Küresel Güney’de ağaçlandırma projeleri veya yenilenebilir enerji için yaptığı baskılar bazen yerli toplulukları yerlerinden ederek tarihsel eşitsizlikleri daha da kötüleştiriyor.

İklim apartheidi de, servet eşitsizliğinin iklim etkilerine karşı dayanıklılığı nasıl etkilediğini vurgulamaktadır. Kaynak zengini ülkeler iklim tehditlerine uyum sağlamak için daha iyi donanıma sahipken, toplumlarını yeniden inşa etmek ve korumak için daha az kaynağa sahip olan yoksul ülkeler iklim krizinin yükünü taşıyor. Bu eşitsizlik, Küresel Güney’de giderek daha sık ve şiddetli yoksulluğa, yerinden edilmelere ve altyapı kayıplarına yol açıyor.

Protestocular, COP29 müzakerelerinin, iklim felaketlerine uyum sağlamak veya bu felaketlerden kurtulmak için yeterli kaynağı olmayan ülkeleri desteklemek üzere “kayıp ve zarar” fonuna odaklanmasını talep ediyor. Geçen yıl bir Kayıp ve Zarar fonunun kurulması önemli bir adımdı, ancak 2033 yılına kadar ihtiyaç duyulacağı tahmin edilen 580 milyar doların çok altında, sadece yaklaşık 700 milyon dolar taahhüt edildi.

İklim adaleti savunucuları, iklim krizine yönelik bir çözümün Küresel Güney’den, yerli topluluklardan ve çevrenin ön saflardaki savunucularından gelen sesleri içermesi gerektiğinde ısrar ediyorlar.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Avrupa, Ukrayna’da ‘güvenlik garantisi karşılığında toprak tavizi’ planını tartışıyor

Yayınlanma

Ukrayna’nın Avrupalı müttefikleri, Kiev ile Moskova arasında toprak tavizlerini de içerebilecek müzakerelerle savaşın sona erdirilmesi şansını sessizce değerlendirmeye başladı.

Bu bağlamda, Rusya’nın bazı tavizler vermesi ve Ukrayna’nın güçlü güvenlik garantileri alması gerekecek ki bu da ülkenin askeri gücünü artırmaya yönelik yardımların devamını zorunlu kılabilir.

The Washington Post gazetesinin Avrupa ve NATO ülkelerinden 10 mevcut ve eski diplomatla yaptığı görüşmelere dayandırdığı haberine göre, Ukrayna’nın Avrupalı müttefiklerinden bazıları, görünürde tereddütsüz destek açıklamalarına rağmen, yavaş yavaş Ukrayna ile Rusya arasında müzakereler için zemin hazırlamaya başladı.

Diplomatlar, Ukrayna’nın muhtemel toprak tavizlerinden söz etmenin artık eskisi kadar rahatsız edici bir konu olmadığını, artık bu durumu “barış karşılığı toprak” yerine “güvenlik karşılığı toprak” şeklinde ifade ettiklerini belirtiyor.

Batılı bir yetkili, “Bu artık kesinlikle marjinal bir fikir değil,” diyerek görüşlerin değişmeye başladığını ifade etti.

AB makamları, olası barış görüşmelerinde Ukrayna’nın konumunu güçlendirmek için askeri desteğin artırılması gerektiğini vurgularken, özellikle Donald Trump yönetiminin bir anlaşma müzakere etmeye başlaması halinde yaşanabilecek sürprizlerden kaçınmak istediklerini belirtiyorlar.

Gazeteinin kaynaklarına göre, geçen hafta Budapeşte’de AB liderlerinin katıldığı bir akşam yemeğinde Ukrayna’ya sağlanan parasal ve askeri desteğin devam etmesi gerektiği tartışıldı ve ABD’nin yardımlarını sona erdirmesi halinde Avrupa’nın nasıl finansman sağlayacağı üzerinde duruldu.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi araştırma görevlisi ve NATO’nun eski genel sekreter yardımcılarından Camille Grand’a göre, Avrupa’da birçok kişi müzakerelerin beklenenden daha erken başlayabileceğini ve “her iki tarafın da bazı tavizler vermesini gerektireceğini” kabul ediyor.

Görüşmelere dair bilgi sahibi kaynaklara göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen hafta Trump ile yaptığı 25 dakikalık görüşmede, Moskova’nın da anlamlı tavizler vermesinin şart olduğunu açıkça ifade etti.

Eski Estonya Başbakanı Kaija Kallas, Avrupa Parlamentosu’nda AB’nin yeni Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilciliği görevine kabul edildiği 2015 Minsk Anlaşmaları’nın uygulanmadığını hatırlatarak basit bir barış anlaşmasının yeterli olmayacağını söyledi.

“Belki de kendimi yeterince açık ifade edemedim: Ben barıştan yanayım,” diyen Kallas, AB’nin Ukrayna’ya devrettiği savunma ve silah yardımlarındaki ‘son derece yetersiz yatırımları’ eleştirerek, “Rusya’nın son sömürgeci savaşını kaybettiği bir konumda olmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Richard Haass: ABD, Ukrayna’da hedeflerini yeniden tanımlamalı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

The Economist: Cephede kötüleşen durum hakkındaki bilgiler Zelenskiy’den gizleniyor

Yayınlanma

The Economist‘e konuşan bir kaynak, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in Ukrayna Silahlı Kuvvetlerinin cephede karşılaştığı sorunlardan haberdar edilmediğini ileri sürdü.

Kaynak, “Kendisinin sıcak bir banyoda tutulduğu bile söylenemez. Adeta bir saunada tutuluyor,” diyerek yetkililerin tüm gerekli bilgileri başkana bildirmediğine dikkat çekti.

Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanmasının ardından Ukrayna yönetimi değişikliklere hazırlanmaya başladı.

Üst düzey bir Ukraynalı yetkiliye göre, Trump’ın Ukrayna’ya sempati duyan eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu yeni yönetimine dahil etmeyecek olması, Kiev’de hayal kırıklığı yarattı.

The Economist’e konuşan yetkili, “Bu, çok olumsuz bir gelişme,” dedi. Ukraynalı yetkililer, Trump’ın Ukrayna politikasının başkan yardımcısı adayı J.D. Vance’in sunduklarına benzemesinden endişe ediyor.

Söz konusu plan, Rusya ve Ukrayna birlikleri arasında mevcut temas hattında bir askerden arındırılmış bölge oluşturulmasını ve Kiev’in NATO’ya katılmayı reddetmesini öngörüyor.

Devlet Başkanı Zelenskiy, bu öneriyi “radikal” ve “kabul edilemez” olarak nitelendirerek, bunun aslında Ukrayna’ya topraklarından vazgeçme teklifi olduğunu ifade etmişti.

Daha önce The Wall Street Journal kaynakları, Trump’ın Ukrayna’ya topraklarından feragat etmeden Rusya ile savaşı dondurmayı ve en az 20 yıl NATO’ya katılmaktan vazgeçmeyi önerebileceğini belirtmişti. Bu arada plana göre ABD, Kiev’e silah desteğini sürdürmeye devam edecek.

AFP’nin Amerikan Savaş Araştırmaları Enstitüsü (ISW) verilerine dayandırarak yaptığı analize göre, Rus birlikleri ekim ayı sonu itibariyle Ukrayna topraklarının 478 kilometrekaresini ele geçirerek Mart 2022’den bu yana bir rekor kırmış durumda.

27 Ekim itibariyle Rusya ordusu, 2024 yılının ağustos ve eylül aylarına göre -sırasıyla 477 ve 459 kilometrekare- daha fazla toprak ele geçirdi.

Ayrıca Rusya ordusu, Donetsk oblastının doğusunda 300 kilometrekareden fazla alanı ele geçirdi. Şu anda Rus kuvvetleri, stratejik öneme sahip Pokrovsk kasabasından sadece birkaç kilometre uzaklıkta bulunuyor.

Trump’ın Ukrayna planı: NATO üyeliğinden vazgeçiş ve askerden arındırılmış bölge

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English