Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

ABD, İsrail’in “iki düzine çocuğu” öldürdüğünü doğruladı

Yayınlanma

İsrail’in 25 gündür abluka altında tuttuğu ve yoğun şekilde bombaladığı Gazze’nin kuzeyindeki Beyt Lahiya “felaket bölgesi” ilan edildi. ABD Dışişleri Bakanlığı, bu bölgedeki son hava saldırısında “iki düzine çocuğu” öldürdüğünü doğruladı. Ancak “altta yatan koşulları henüz bilmediklerini” söyleyerek iki düzüne çocuğun katledilmesinin haklı bir gerekçesi olabilecekmiş gibi bir imada bulunması dikkat çekti.

Gazze’nin kuzeyindeki Beyt Lahiya Belediyesi, İsrail’in işgal, abluka ve yoğun saldırıları nedeniyle insani krizin her geçen gün derinleştiği kenti “felaket bölgesi” ilan ederek acil yardım çağrısında bulundu.

Yapılan açıklamada, kentin, soykırım niteliğindeki saldırılar ve abluka nedeniyle insani bir felaketle karşı karşıya olduğu belirtildi. Beyt Lahiya’nın yiyecek, su, hastane, ambulans, sivil savunma, doktor, belediye hizmetleri ve iletişim gibi temel ihtiyaçlardan yoksun olduğu vurgulanan açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Bu nedenlerden dolayı Beyt Lahiya’yı felaket bölgesi ilan ediyor, katliam ve soykırıma maruz kalan kentte kurtarılabileceklerin acilen kurtarılması için yardım çağrısında bulunuyoruz.”

Gazze Sağlık Bakanlığı dün Gazze’nin kuzeyinde yer alan Beyt Lahiya’da, sivillerin yaşadığı bir binaya İsrail ordusu tarafından düzenlenen saldırıda, en az 93 Filistinlinin öldüğünü ve “düzinelerce kişinin” yaralandığını açıklamıştı.

Bu saldırı ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller’a günlük basın toplantısında, soruldu. Söz konusu saldırıdan ABD’nin “derin endişe duyduğunu” aktaran Miller, “Bu, korkunç sonuçlara yol açan korkunç bir olaydı. Toplam ölü sayısını söyleyemem ama bu olayda iki düzine çocuk öldürüldü” dedi.

Miller, “Şüphesiz bunların birçoğu bir yıldan uzun süredir bu savaşın etkilerinden kaçan çocuklardır. İsrail hükümetine ulaşarak burada ne olduğunu sorduk. Altta yatan koşulları henüz bilmiyoruz” diye ekledi.

Öte yandan Matthew Miller, İsrail’in Gazze’de bazı doktorların gözaltına alındığı iddialarının gerçek olması durumunda bunu, “endişe duyulacak” bir gelişme olarak karşılayacaklarını dile getirdi.

Miller, “Eğer doktorları gözaltına almanın makul bir dayanağı yoksa ve bu durum onları kritik hayat kurtarma çalışmalarından alıkoyuyorsa her zaman olduğu gibi kesinlikle endişe duyardık.” ifadelerini kullandı.

ORTADOĞU

Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Waltz: Netanyahu’nun kararlı eylemleri Ortadoğu’yu değiştirdi

Yayınlanma

ABD’de başkan seçilen Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Waltz pazar günü yayıncı Ben Shapiro’nun programında, Ortadoğu’nun geçirmekte olduğu radikal değişimlerin çoğunun “İsrail’in Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğinde, özellikle Hizbullah konusunda attığı kararlı adımlardan kaynaklandığını” ileri sürdü.

Waltz, NATO’nun kaderi ve yerli Amerikan enerjisinin neden Amerikan dış politikasının önemli bir bileşeni olduğu konusunda kendi bakış açısını sundu.

Waltz ayrıca İbrahim Anlaşmaları sonrasında Ortadoğu diplomasisinin nasıl görünebileceğini ve dış uzay ve siber güvenliğin de politika hesaplarının bir parçası olduğunu tartıştı.

Bunun sonucu olarak Waltz’a göre, “ABD’nin Suriye’de herhangi bir kapasitede sahaya inmeye ihtiyacı yok,” fakat IŞİD’in faaliyetleri, İsrail’in sınır güvenliği ve Arap müttefikleri ile birlikte daha geniş bölgesel dinamikler de dahil olmak üzere kilit gelişmeleri yakından izleyecek.

Waltz, Netanyahu ve İsrail’in Hizbullah’a karşı askeri ve istihbari faaliyetlerinin yanı sıra “çağrı cihazı” saldırılarını da överek, “Bir gün Hizbullah’ın kabiliyetlerini ortadan kaldıran gizli operasyonla ilgili inanılmaz bir film çekilmesi muhtemeldir; pek çok kişinin imkansız ve çok provokatif olduğuna inandığı cesur ve son derece etkili bir görev,” dedi.

Bu operasyonların İran’ın hava savunmasını açığa çıkararak onları “savunmasız ve savunmada bıraktığını” öne süren Waltz, “Aynı derecede önemli olarak, İran’ın mali ağlarını hedef aldı ve Tahran’dan Beyrut’a ve Suriye ve ötesindeki bölgesel vekillerine para akışını kesintiye uğrattı,” dedi.

“Amerikalıları alıkoyarsanız alnınıza bir kuşun yiyebileceğinizi bilmeniz lazım”

Hamas’ın şimdi kendini “her zamankinden daha yalnız” hissettiğini belirten Waltz, “Hizbullah’ın kuzeyden kendilerini kurtaracağını düşünmüşlerdi ama bu beklentileri boşa çıktı. Hamas şu anda köşeye sıkışmış durumda ve geriye tek bir kaçış yolu kaldı: rehineleri serbest bırakmak,” ifadelerini kullandı.

Gazze’deki İsrailli rehinelerle ilgili olarak Waltz, “[Trump] Belli konularda, özellikle de rehineler konusunda tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Artık yeter. 20 Ocak geldiğinde, hâlâ hayatta olan rehineler, 1979’daki İran rehine krizi sırasında, Carter’dan Reagan’a geçiş döneminde alıkonulan Amerikalılardan daha uzun süre tutulmuş olacaklar. Bu kesinlikle kabul edilemez,” dedi.

Yeni danışman, “ister bir ulus-devlet isterse bir terörist grup olsun, bir Amerikalıyı yasadışı olarak alıkoyduğunuzda bunun hızlı ve ciddi sonuçları olması gerektiğini” ileri sürerek, bu sonuçların arasında “mali yıkım, askeri misilleme, hatta belki de alnına bir kurşun” olduğunu söyledi.

Waltz, Ben Shapiro ile “Önce Amerika” dış politikası hakkında yaptığı söyleşide, 20 Ocak’taki geçiş sürecini planlarken dış politika önceliklerini paylaştı ve Amerika’nın yurtdışındaki gücünün yeniden canlandırılması için bir vizyon önerdi.

Suriye’de ABD askeri kalmaya devam edecek mi?

Suriye konusunda Waltz, ABD’nin buradaki öncelikli çıkarının hapiste tutulan IŞİD militanları olacağını söyledi.

Waltz, “Başkan Trump IŞİD halifeliğini ortadan kaldırdı ancak sonrasında on binlerce savaşçı ve aileleri, ABD’nin desteğiyle Kürt müttefiklerimiz tarafından korunan esir kamplarına hapsedildi. Eğer bu savaşçılar kaçar ya da yeniden toplanırsa, IŞİD’in yeniden yükselme riskiyle karşı karşıya kalacağız. Bunu engellemek Amerika’nın Suriye’deki en önemli çıkarı,” dedi.

İkinci olarak İsrail’e dikkat çeken Waltz, İsrail’in güvenliği ve sınır istikrarının “bölgesel ve küresel güvenlik için hayati önem taşıdığını” öne sürdü.

Golan Tepeleri de dahil olmak üzere İsrail’in “stratejik bölgelerin güvenliğini sağlamak” için agresif adımlar attığını ve kimyasal silah fabrikaları ve füze üretim tesisleri gibi kilit noktaları hedef alarak “teröristlerin eline geçmesini” engellediğini belirten Waltz, bu meselenin öneminin süreceğine işaret etti.

Waltz’a göre üçüncü olarak, ABD’nin Arap ortakları ile “daha geniş bir bölgesel dinamik” var ve “istikrarın sürdürülmesi ve bölgedeki kilit müttefiklerle işbirliğinin geliştirilmesi , daha fazla kaosun önlenmesi için elzem.

“Husi dosyası” Suudilere devredilecek

İran’ın geleceğinin belirsizliğini koruduğunu öne süren Waltz, “Tarihsel olarak İran, Ortadoğu’da geniş bir terör ağı işletmiştir; çeşitli vekil gruplara uzanan dokunaçları olan ahtapot benzeri bir sistem,” iddiasında bulundu.

Bugün itibariyle, Husiler hariç, bu kolların çoğunun “etkin bir şekilde kopmuş durumda” olduğunu savunan yeni danışman, “Husiler hâlâ çözülmemiş bir sorun olsa da, Suudilerin eninde sonunda bu tehdidi ele alması muhtemel,” dedi.

Husilerin bir “terör örgütü” olarak yeniden tanımlanmasının “ufukta göründüğünü” kaydeden Waltz, “Husiler Kızıldeniz’deki küresel deniz taşımacılığını aksatmaya devam ediyor ve gemileri Afrika Boynuzunun etrafından dolaşmaya zorluyor. Bu durum muazzam bir iktisadi baskı ve enflasyonist baskı yarattı; Kızıldeniz’deki deniz taşımacılığının neredeyse %80’i Süveyş Kanalını tamamen bypass ediyor,” dedi.

İran’a tehdit artarak sürecek

Trump tarafından tartışılan ve İran’ı iktisadi olarak izole etmeyi amaçlayan “azami baskı” kampanyası, Waltz’a göre, Husiler gibi grupların finansmanını kesmeyi hedefliyor.

“İran rejimi şimdi bir yol ayrımıyla karşı karşıya,” diyen Ulusal Güvenlik Danışmanı, “Ya nükleer silah geliştirme yolunda agresif bir şekilde ilerleyip Kuzey Kore gibi parya bir devlet olma riskini göze alacaklar ya da geri adım atıp müzakere edecekler. Eğer ilkini seçerlerse İsrail’in boş durması pek olası değil,” ifadelerini kullandı.

İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in “sağlık durumunun kötü” olduğunu ve “halefiyet sorunlarıyla karşı karşıya” bulunduğunu savunan Waltz, “Ayetullah karar vermek zorunda: nükleer kapasiteye doğru acele edip olası bir önleyici saldırıyı kışkırtmak ya da statükoyu koruyup İsrail’in gazabını çekmekten kaçınmak,” dedi.

İran petrolünün Çinli alıcıları, rafinerileri ve nakliyecilerine yönelik ikincil yaptırımların Trump’ın liderliğinde geri döneceğinin altını çizen Waltz, daha geniş bölgesel resme bakıldığında İsrail’in, “İran’ın vekillerinin” oluşturduğu “ateş çemberini” söndürmek için kararlı adımlar attığını belirtti.

Waltz, “Bu arada İran’ın zayıflamış konumunun yarattığı boşluk başka güçler tarafından doldurulmaktadır. İdeal olan bu boşluğun Kürtler tarafından doldurulmasıdır ancak istikrarsızlık devam etmektedir,” dedi.

ABD’nin “Arap” öncelikleri: Suudileri ve Ürdün Krallığını yatıştırmak 

İsrail’in yanı sıra Amerika’nın kilit müttefikleri Ürdün ve Suudi Arabistan’ın da “aşırılık yanlılarından” derin endişe duyduğuna işaret eden Waltz, özellikle Ürdün’ün, “aşırılık yanlılarının” Suriye sınırı boyunca yayılmasından korktuğunu vurguladı.

Waltz, “Ürdün kırılgan bir devlet olmaya devam ediyor; %70’i Filistinli olan bir nüfusa hükmeden bir Haşimi monarşisi. Ülkenin istikrarı bölgesel güvenlik için hayati önem taşıyor ve hükümet İslami aşırıcılığın yayılmasına karşı tetikte olmaya devam ediyor,” dedi.

Waltz’a göre bu nedenle, ABD’nin bölgede iktisadi baskıya, nükleer silahların yayılması konusunda net kırmızı çizgilere ve İsrail ve Ürdün gibi “kilit müttefiklere sarsılmaz desteğe” odaklanan sağlam ve tutarlı bir stratejiye ihtiyacı var.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Arap ülkeleri de Şara ile görüşmek için sıraya girdi

Yayınlanma

Suriye’de Beşar Esad yönetimini deviren operasyonu lideri Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) lideri, Colani olarak da bilinen Ahmed eş-Şara’yla ABD ve Avrupa’dan gelen heyetlerden sonra Arap ülkelerinin temsilcilerini ağırlıyor.

Suudi Arabistan’dan üst düzey bir heyet Şam’da temaslarda bulunurken Ürdün Dışişleri Bakanı Safedi Şara ile görüştü. Şam Büyükelçiliğini yeni açan Katar da ülkeye Devlet Bakanını gönderdi.

Suudi Arabistan’ın Al Arabiya televizyonunda yer alan haberde, Suudi Arabistan Kraliyet Divanı Müsteşarının liderliğindeki bir heyetin, Suriye’nin başkenti Şam’ı ziyaret ettiği belirtildi. Üst düzey heyetin Şam ziyaretinde ülkedeki yeni yönetimin lideri Şara ile bir araya geldiği aktarılan haberde, Şara’nın daha önce Suudi Arabistan’la ilgili sarf ettiği sözlerine dikkat çekildi. Haberde, Şara’nın Suudi Arabistan ile Suriye arasında birçok kesişme noktasının olduğuna işaret ettiği kaydedildi. Suudi Arabistan resmi makamlarından ise Suriye ziyaretiyle ilgili herhangi bir açıklama yapılmadı.

Ürdün Dışişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada ise Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi’nin de Şam’da Şera’yla bir araya geldiği bildirildi. Açıklamada “Safedi, şu anda Şam’da Şara ile geniş çaplı görüşmelerde bulunuyor” ifadeleri kullanıldı.

Şam Büyükelçiliğini, yaklaşık 13 yılın ardından hafta sonu yeniden açan Katar da Şam’a Dışişleri Bakanlığından Sorumlu Devlet Bakanı Muhammed bin Abdulaziz el-Halifi’yi gönderdi.

Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid bin Muhammed El-Ensari, X hesabından yaptığı açıklamada, Katar Hava Yolları’na ait bir uçağın Şam Havalimanı’na iniş yaptığını belirtti. Esad yönetiminin devrilmesinden sonra Katar Hava Yolları’na ait ilk uçağın ülkeye iniş yaptığı aktaran Ensari, Halifi liderliğinde üst düzey bir heyetin söz konusu uçakla Şam’a ulaştığını kaydetti. Ensari, “Üst düzey heyet, kardeş Suriye halkına desteklerinde değişmez duruşu çerçevesinde Suriyeli yetkililerle görüşmeler yapacak” ifadelerini kullandı.

İran: Doğrudan bağlantımız yok

Öte yandan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Tahran’da düzenlediği basın toplantısı sırasında sorulan bir soru üzerine “Geçmişte bazı gruplarla iletişimdeydik. Ancak, Suriye’deki mevcut yönetimle doğrudan bir bağlantımız bulunmamaktadır” dedi.

Türkiye ile Suriye konusunda fikir alış verişinde bulunduklarını dile getiren Bekayi, “Bölge ve Suriye’deki gelişmelere dahil olan her aktör ve taraf, olaylara ilişkin kendi özel anlatılarına sahip. Ancak, bu anlatıların tamamı bizim tarafımızdan kabul edilmek zorunda değildir” ifadelerini kullandı.

Son gelişmelerden sonra Suriye’de hiçbir İran vatandaşının bulunmadığını belirten Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “Suriye’deki belirsizlikten dolayı, vatandaşlarımızın Suriye’ye gitmesini tavsiye etmiyoruz. Diplomat ve askeri danışmanlarımız Suriye’den çıktı. Şu an Suriye’de İran vatandaşı bulunduğunu sanmıyorum” açıklamasında bulundu.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Iraklı milisler, İsrail’e operasyonları durdurdu

Yayınlanma

Lübnan’da yayınlanan Hizbullah’a yakın Al-Akhbar gazetesinin haberine göre Irak’taki İran destekli milis gruplar İsrail’e yönelik saldırılarını durdurma kararı aldı.

Suriye’de Esad yönetimin devrilmesi ve İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a ağır darbe vurması sonrası İsrail’in dikkatini Irak’taki İran yanlısı gruplara verdiği belirtiliyor. ABD’nin Irak yönetimine, İran’a yakın milis güçleri tasfiye etmesi yönünde baskı yaptığına dair iddialar dile getirilirken Iraklı milis güçlerin Irak hükümetiyle saldırıları durdurma konusunda anlaşmaya vardığı ortaya çıktı.

Milisler, Direniş Ekseni’nin bir parçası olarak, Ekim 2023’te Gazze’de savaşın başlamasından bu yana İsrail’e İHA ile saldırı düzenliyor. Geçen Ekim ayında Irak’tan fırlatılan bir İHA’nın Golan Tepeleri’ndeki üsleri vurması sonucu iki İsrail askeri ölmüş, 24 asker de yaralanmıştı.

Bir milis lideri gazeteye, grupların Irak hükümetiyle saldırıları durdurma konusunda anlaşmaya vardığını ve aynı zamanda Suriye’ye müdahil olmaktan kaçınacaklarını söyledi.

Hizbullah El Nuceba Hareketi’nin yetkili “Silahlı gruplar, özellikle Suriye’de olanların ardından, Irak hükümetinin söylediklerini dikkate aldı. Suriye’de yaşananlar, Irak’ın Beşar Esad rejiminin devrilmesinden daha kötü bir senaryoya sürüklenebileceğini bunun da terörizmin Irak’a geri dönmesine yol açabileceğini gösteriyor” dedi.

Kata’ib Seyyid eş-Şüheda’dan bir başka yetkili ise “Grupların İsrail’e yönelik operasyonları, Lübnan Hizbullah’ının operasyonlarına bağlıydı. Lübnan’da ateşkese ulaşıldığında, Iraklı grupların operasyonları da durdu. Ayrıca Irak’ta bu operasyonlar hakkında görüş ve çekinceleri olan ortaklar var ve onların görüşlerine de kulak verilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Netanyahu: Husilere harekât başlatacağız

Irak’tan yönelen saldırıların fiilen durması üzerine İsrail’in rotayı Husilere çevirdiği gözlemleniyor. Iraklı milis grupların aksine Husiler, Lübnan’da ateşkes ilan edildiğinde dahi İsrail’e yönelik saldırıları durdurmadı.

Husiler, 19 Aralık’ta İsrail’in Yafa kentindeki iki askeri hedefin “Filistin 2″ tipi balistik füzelerle vurulduğunu duyurmuştu. İsrail ordu radyosu, Husilerin Yafa’ya füze saldırısı sonrası İsrail ordusunun, Yemen’deki 5 hedefe 14 savaş uçağıyla çok sayıda bombalı saldırı düzenlediğini aktarmıştı. İsrail ordusundan yapılan açıklamada ise Husilerin düzenlediği saldırıda, Tel Aviv yakınlarındaki Ramat Gan kentinde bulunan bir okulun zarar gördüğü belirtilmişti.

Geçen hafta yaşanan bu gelişmelerden sonra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Yemen’deki İran destekli Husilere karşı şiddetli bir harekât başlatacaklarını söyledi.

Netanyahu, İsrail Güvenlik Kabinesi’nin ülkenin kuzeyindeki Safed kentinde yapılan toplantısının ardından yayımladığı videoda, “İran’ın bölgedeki vekil güçlerine karşı harekete geçtikleri gibi Husiler’e karşı da harekete geçeceğiz” dedi.

Netanyahu, “ABD ve bizim gibi diğer ülkeler de Husileri yalnızca uluslararası deniz taşımacılığı için değil, aynı zamanda dünya düzeni için bir tehdit olarak görüyor” ifadesini kullandı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English