Bizi Takip Edin

AMERİKA

ABD ‘yeşil dönüşüm’ün neresinde?

Yayınlanma

ABD’de Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki borç tavanı uzlaşmasının dikkat çekmeyen maddelerinden biri de, mütereddit muhafazakârların Biden yönetiminin başını çektiği ‘temiz enerji’ dönüşümüne verdiği –belki de gönülsüz– onaydı.

Anlaşma, Enflasyonu Düşürme Yasası’nın (IRA) iklim ve temiz enerji hükümlerinde herhangi bir değişiklik yapmayacak. Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçileri, yasanın temiz enerji vergi kesintileri ve sübvansiyonlarını yürürlükten kaldırmaya çalışmıştı. Çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim (ESG) meselesindeki muhalefet ise BlackRock gibi karanlık tekelleri bile etkilemiş görünüyor. Şirket CEO’su Larry Fink, bu yıl hissedarlara ve yatırımcılara yolladığı mektubunda, bir önceki yıldan farklı olarak, ESG konusunda daha mutedil bir dil tutturmuştu.

Dolayısıyla ‘Yeşil Mutabakat’ konusunda sektörel itirazlar dışında bir uzlaşma ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Bununla birlikte, ‘temiz enerji’ söz konusu olduğunda kağıt üzerindeki uzlaşmaların karşılığı belirsiz.

Petrol ve doğalgaz arama izinlerinde patlama

Örneğin, Aralık 2021 yılında Washington Post, “Analize göre Biden, Trump’a kıyasla kamu arazilerinde daha fazla petrol ve doğalgaz sondaj iznini onaylıyor,” diye yazıyordu. Arazi İdaresi Dairesi’nin (BLM) verilerine göre, Biden’ın görevdeki ilk yılında BLM ayda ortalama 333 sondaj iznini onayladı. Bu rakam, BLM’nin ayda ortalama 245 sondaj izni onayladığı Trump’ın görevdeki ilk yılına göre %35’ten fazla daha yüksek.

Anlaşılan o ki, sonraki iki yılda da bu eğilim devam etti. Geçen Ocak ayında Yahoo News’in yaptığı bir araştırma, Biden’ın görevdeki ilk 2 yılında Trump’tan daha fazla petrol ve doğal gaz sondaj izni verdiğini ortaya koyuyor.

BLM, 20 Ocak 2021’den bu yılın 19 Ocak tarihine kadar federal topraklarda petrol veya gaz sondajı için 6.430 izin onaylarken, Trump yönetiminin ilk iki yılında bu sayı 6.172 idi.

Biden göreve gelirken federal petrol ve gaz kiralamalarını sona erdirme sözü vermişti ama bu vaadinden geri adım atmak zorunda kaldı.

Geri adımın bir diğer gerekçesi ise 369 milyar dolarlık bütçeye sahip Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA) için Demokrat Senatör Joe Manchin’in desteğini kazanmaktı.

Öte yandan, Barack Obama’nın görevdeki ilk iki yılında 65 olan kıyı sondajı kiralama sayısı Biden göreve geldiğinden bu yana sadece altı.

2021’de ABD’nin toplam petrol üretiminin dörtte biri ve doğal gaz üretiminin %12’si federal arazilerden geldi.

Biden’ın bu alanda selefinden bile daha hızlı bir şekilde sondaj izinlerini dağıttığı belirtiliyor. Biden döneminde New Mexico’da yaklaşık 4.000 izin, Wyoming’de 1.000’den fazla ve California, Colorado, Montana, Kuzey Dakota ve Utah’ta yüzer adet izin verildi.

Eylül ayına ait veriler, önceki 12 ayda BLM’nin sondaj izni başvurularının büyük çoğunluğunu onayladığını gösteriyor. Kurum, 1 Ekim 2021 ile 30 Eylül 2022 tarihleri arasında işleme koyduğu 3.400 sondaj izni başvurusundan 3.010’unu onayladı.

‘Sürdürülebilir’ olmayan ‘yenilenebilir’ enerji

Biden yönetiminin ‘yeni iktisadi siyaset’ kapsamında Çin ile rekabet ve ‘yeniden sanayileşme’ programı için, görünen o ki, ‘sürdürülebilir enerji’ kaynakları o kadar da sürdürülebilir değil.

Teknik olarak, rüzgar ve güneş enerjisi gibi ‘yenilenebilir’ enerji kaynaklarının, fosil yakıtlar ve nükleer enerjiye kıyasla ‘kesintili’ (intermittent) olması dönüşümün önündeki en büyük engellerden. Dolayısıyla maliyet karşılaştırmaları söz konusu olduğunda, güneş ve rüzgar enerjilerine yönelik yatırım ve alınacak karşılık, hâlâ fosil yakıt ve nükleer enerji kadar ‘gerçekçi’ görünmüyor.

Dahası, rüzgar ve güneş enerjisi söz konusu olduğunda, bu üretim alanları için en iyi noktaların ve arazilerin hızlı ‘çitlenmesi’ meselesi de gündemde. Başka bir deyişle, rüzgar ve güneş enerjisi çiftlikleri için yapılan her yeni inşaat, doğal olarak, daha az rüzgarlı ve daha az güneşli alanlarda olmaya başlayacak.

Örneğin geçen temmuz ayında Bloomberg’de yayınlanan bir haber, Teksas’taki rüzgar enerjisi üretimi fiyaskosunu masaya yatırıyor. Teksas’ta rüzgar enerjisi, kapasitesinin sadece %8’inde ve çoğu zaman bundan çok daha düşük bir performansta çalışıyordu. Ortaya çıktığı üzere, dışarısı çok sıcak olduğunda rüzgar esmiyordu. 

Hesaplamalara bakılırsa, rüzgar ve güneş enerjisinin örneğin 2.000 megavatlık gaz ya da kömür kapasitesinin yerini alabilmesi için yaklaşık 8.000 megavat ya da daha fazlasına ihtiyaç duyuluyor.

Dolayısıyla enerji piyasasında, fosil yakıtların ve nükleerin yerini almak söz konusu olduğunda, genellikle zayıf durumdaki enerji kaynakları daha çok daha ‘tamamlayıcı’ nitelikte görülüyor.

Bunun yanı sıra, 2022 yılında rüzgar ve güneş enerjisi üretiminde kullanılan hammedelerin fiyatlarındaki enflasyon nedeniyle maliyet bir hayli arttı. Çin’in tedarik zincirlerinin merkezinde yer aldığı bu emtia piyasasındaki artış %34’tü. Bu hammaddelere yönelik talebin küresel olarak hızla arttığı da düşünüldüğünde, ‘yenilenebilir enerji’ ve batarya maliyetlerinin şu anda öngörülenden çok daha yüksek olacağı tahmin ediliyor.

ABD’nin (ve dünyanın) en büyük ekonomilerinden California, orman yangınlarından çıkan dumanın güneş panellerinin çalışmasını engellediği geçen yaz sonundaki sıcak hava dalgası sırasında elektriğin %60’ından fazlasını doğal gazdan elde etti. Buna rağmen eyaletin yine de yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi elektrik fiyatlarının yükselmesine neden oldu (2022’de yaklaşık %15 artış).  Daha ironik olanı ise, ‘yenilenebilir’ yatırımlara rağmen eyaletin CO2 emisyonları düşmüyor.

Eski Vali Arnold Schwarzenegger’in, eyaletin kamu kuruluşlarının 2020 yılına kadar sattıkları elektriğin üçte birini yenilenebilir enerji kaynaklarından elde etmelerini zorunlu kılan bir kararname imzaladığı 2008 yılından bu yana, California’daki tüm sektörlerdeki elektrik fiyatları %80 oranında arttı.

Altyapı sorunu

Bir başka mesele ise henüz yeterli olmayan enerji nakil hatları. Yenilenebilir enerji kaynaklarının ABD elektrik şebekesine aktarılması için gerekli iletim hatlarının inşa edilmesi önemli bir engel. Örneğin ‘çevreci’ Rocky Mountain Enstitüsü, büyük miktarlarda rüzgar ve güneş enerjisini uygulanabilir kılmak için ABD’deki iletim şebekesinin boyutunu iki hatta üç katına çıkarmak gerektiğini söylüyor.

Ara bağlantı başvuru sürecinin çok uzun sürdüğü ve rüzgar ve güneş enerjisinin nakil şebekelerinde büyük iyileştirmeler gerektirdiği belirtiliyor. Bu da büyük ve pahalı yatırımlar demek. Örneğin Federal Enerji Düzenleme Komisyonu, bugün üzerinde çalışılan rüzgar ve güneş enerjisi projelerinin büyük çoğunluğunun hiçbir zaman gün ışığına çıkmayacağını bildiriyor.

ABD’nin en ‘yeşil dönüşümcü’ eyaletlerindeki veriler de pek pembe bir tablo çizmiyor. California Bağımsız Sistem Operatörü bölgesinin tamamlanma oranı %13, New York Bağımsız Sistem Operatörü bölgesinin ise %15.

Yenilenebilir enerji çiftliklerinin kurulmasına yeni bir mülksüzleşme dalgasının eşlik etmesi ve aynı zamanda çevresel zararları da cabası. Örneğin dünyanın en büyük offshore rüzgar enerjisi üreticisi olmak isteyen California’da proje geliştiricileri ve tedarik zincirindeki şirketler, projeler için daha fazla kullanılabilir deniz alanı ve federal sularda rüzgar kiralamaları için daha fazla ihale istiyor. Dahası, eyaletin 2045 yılına kadar açık denizde kurulmasını istediği 25 GW’lık rüzgar enerjisi santralleri için şirketler garantili bir alıcı talep ediyor. Elbette en büyük sorun yine enerji nakil hatları.

Yeşil sömürgecilik

Geçtiğimiz hafta Washington’daki bir bağış toplama etkinliğinde konuşan Başkan Joe Biden, Angola’daki bir güneş enerjisi projesinden övgüyle bahsetti. Beyaz Saray’ın web sitesinde bulunabilen konuşma metnine göre Biden şunları söyledi:

“Pasifik’ten Hint Okyanusu’na kadar uzanan bir demiryolu inşa etme planlarımız var. Angola’da dünyanın en büyük güneş enerjisi santrallerinden birini inşa etme planlarımız var. Devam edebilirim ama etmiyorum. Senaryo dışına çıkıyorum. Başım belaya girecek.”

Biden’ın başının neden belaya gireceğini anlamak mümkün olmasa da, bahsettiği projenin 1 Haziran’da ABD İhracat-İthalat Bankası tarafından açıklanan ve Angola’da 500 megawattlık bir güneş enerjisi projesinin inşasını destekleyecek olan 900 milyon dolarlık kredi taahhüdü olduğu anlaşılıyor.

Ex-Im Bank, anlaşmayı duyurduğu basın açıklamasında projenin ‘500 megavattan fazla yenilenebilir enerji üreteceğini; Angola genelinde temiz enerji kaynaklarına erişim sağlayacağını; [ve] Angola’nın iklim taahhütlerini yerine getirmesine yardımcı olacağını’ iddia etmişti.

Dünya Bankası’nın verilerine göre nüfusunun yüzde 40’ından azının elektriğe erişiminin bulunduğu Angola’nın ‘iklim hedefleri’nin ne olduğunu ve Angola’nın CO2 emisyonlarının ABD’ye kıyasla 25 kat az olduğunu bir kenara bırakıp bu ülkenin hayli zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip bulunduğunu, OPEC üyesi olduğunu, yakın zamanda Exxon Mobil’in 15 milyar dolarlık yatırım planladığını ve ABD’ye her gün on binlerce petrol ihraç ettiğini akılda tutalım.

Angola’da elektrik üretimini besleyecek bol miktarda gaz var. Ülkedeki kanıtlanmış gaz rezervlerinin toplamı 301 milyar metreküp. Bu kadar gaz ülkeye onlarca yıl yetebilir. Fakat ABD yönetimi, Angola’dan fosil yakıt almaya devam ederken bu doğal kaynaklarca zengin ama yoksul kalmış ülkenin ‘yeşillenmesini’ istiyor.

‘Yeşil sömürgecilik’ veya ‘eko-emperyalizm’ olarak da adlandırılan bu süreçte, gelişmiş ülkeler, yoksul ülkelerin ve yerli halkların topraklarını, kaynaklarını ve insanlarını, ‘çevreye fayda sağladıkları’ gerekçesiyle ve mali yardım vaadiyle etkileyerek kullanma yoluna gidiyor.

Mayıs 2022’de Afrika Birliği eski Başkanı Macky Sall, “Afrika, kalkınmasını ilerletmek ve hala mahrum olan 600 milyon insanın elektriğe erişimini sağlamak için büyük gaz rezervlerini 20 veya 30 yıl daha kullanabilmelidir. Bizi durdurmak haksızlık olur,” demişti.

Biden’ın fosil dönüşü

Biden yönetimi de bu bağlamda “Bizi durdurmak haksızlık olur,” demiş görünüyor.

Alaska’da, eyaletin güney kıyısı için önerilen 40 milyar dolarlık bir proje olan Alaska LNG, eyalette Trump yönetimi döneminde duraklayan ama Biden döneminde yeniden canlandırılan ikinci büyük fosil yakıt projesi olacak.

Halen büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya olan proje, eyaletin North Slope bölgesinde üretilen sıvılaştırılmış doğal gazın ayda 20 milyon metrik tonunu sevk edecek. Sektördeki kişiler, Japonya, Güney Kore ve diğer ülkelerdeki alıcıların projeyle yakından ilgilendiğini söylüyor.

Çevreci gruplar, Enerji Bakanlığı’nın tahminlerine göre, karbon yakalama teknolojisi kullanılsa bile, projenin 30 yıllık ömrü boyunca atmosfere 1,5 milyar ton karbondioksite eşdeğer karbondioksit yayacağına işaret ediyor. Bu da 8 milyondan fazla vagon dolusu kömürün yakılmasına eşdeğer.

Birkaç hafta önce de, Biden yönetimi, doğal gaz ihracatı için iki dev projeye, Texas LNG ve Rio Grande LNG’ye onay verdi.

AMERİKA

Microsoft, Trump’ı Rusya ve Çin “hacklerine” karşı önlem almaya çağırdı

Yayınlanma

Microsoft Başkanı Brad Smith, ABD hükümet yetkililerini ve seçim kampanyalarını hedef aldığı öne sürülen “devlet destekli hack” dalgasının ortasında Donald Trump’a Rusya, Çin ve İran’dan gelen siber saldırılara karşı daha fazla önlem alması çağrısında bulundu.

Aynı zamanda şirketin başkan yardımcısı ve en üst düzey hukuk sorumlusu olan Brad Smith, Financial Times’a (FT) verdiği demeçte siber güvenliğin “uluslararası ilişkilerde daha önemli bir konu olmayı hak ettiğini” söyledi ve ABD’nin seçilmiş başkanına “güçlü bir mesaj” göndermesi çağrısında bulundu.

Smith, “Trump yönetiminin özellikle Rusya, Çin ve İran’dan gelen ulus-devlet siber saldırılarına karşı daha fazla bastıracağını umuyorum. Bugün gördüğümüz düzeydeki saldırılara müsamaha göstermemeliyiz,” dedi.

ABD’li işletmelere yönelik fidye yazılımı saldırıları son yıllarda artış gösterdi ve bu saldırılar genellikle Smith’in Rus hükümeti tarafından “hoş görüldüğünü … ve hatta bazı durumlarda kolaylaştırıldığını” iddia ettiği suç örgütleri tarafından gerçekleştirildi.

Geçtiğimiz hafta ABD kolluk kuvvetleri Çin’i, seçimler öncesinde birçok Amerikan telekom ağına girerek yaygın bir siber casusluk kampanyası yürütmekle suçladı.

Microsoft’a göre müşterileri her gün 600 milyondan fazla siber saldırıya maruz kalıyor

Smith, Joe Biden yönetiminin “siber güvenlik korumalarını güçlendirmede muazzam bir ilerleme” kaydettiğini söyledi fakat “Özellikle diğer ülkeleri bu siber saldırıları gerçekleştirmekten caydırmak ve caydırmak için atılması gereken daha fazla adım var,” diye ekledi.

Yakın zamanda yapılan bir Microsoft araştırması, müşterilerinin her gün 600 milyondan fazla siber saldırıyla karşı karşıya kaldığını ve suç çeteleri ile “ulus-devlet gruplarının” giderek daha fazla bir araya gelerek araçları paylaştığını ve hatta ortak operasyonlar yürüttüğünü ileri sürüyor.

Smith, eylül ayında ABD Senatosu önünde verdiği ifadede Rusya, Çin ve İran’ın bu yıl ABD de dahil olmak üzere küresel seçimlere müdahale etmek için dijital çabalarını artırdıklarını söylemişti.

Microsoft’a güvenlik eleştirileri

Bununla birlikte Microsoft’un kendi güvenlik standartları geçtiğimiz aylarda eleştirilere maruz kaldı.

Mart ayında ABD Siber Güvenlik İnceleme Kurulu tarafından hazırlanan bir raporda, güvenlik kültürünün “yetersiz” olduğu belirtilerek, geçen yıl Çinli bilgisayar korsanlarının Microsoft’un bulut sistemlerinde barındırılan ve ABD hükümetinin üst düzey güvenlik yetkililerine ait olanlar da dahil olmak üzere yüzlerce e-posta hesabına erişmesine izin veren “kaçınılabilir hatalar dizisine” işaret edildi.

Microsoft İcra Kurulu Başkanı Satya Nadella buna cevaben şirketin, personel ücretlerini güvenlikle ilişkilendirmek de dahil olmak üzere “her şeyden önce” güvenliğe öncelik vereceğini söyledi.

Şirket ayrıca müşterilerinin CrowdStrike’ın hatalı güvenlik güncellemesinin neden olduğu temmuz ayındaki küresel BT kesintisi gibi olaylardan daha hızlı kurtulmalarına yardımcı olmak için Windows işletim sisteminde değişiklikler yapıyor.

Smith’ten Afrika ve Orta Doğu’ya dijital teknoloji ihracatı çağrısı

Smith, siber güvenliğin ötesinde, ikinci bir Trump yönetiminin teknoloji endüstrisi üzerindeki kesin etkisini belirlemek için “biraz erken” olduğunu söyledi.

Microsoft yöneticisi, ABD’deki birleşme ve satın alma düzenlemelerinde beklenen herhangi bir liberalleşmenin, dünyanın diğer bölgelerindeki anlaşmaların devam eden incelemesine karşı tartılması gerektiğini söyledi.

Smith ayrıca, Biden yönetiminin teknolojinin Çin’e sızabileceği endişesiyle yapay zeka çiplerine ihracat kontrolleri getirmesinin ardından, ABD hükümetinden özellikle Orta Doğu ve Afrika’ya “kilit Amerikan dijital teknolojilerinin ihracatının hızlandırılmasına yardımcı olması” talebini yineledi.

Smith, “Amerikan teknolojisinin dünyanın bu diğer bölgelerine Çin teknolojisi kadar hızlı ulaşabilmesi için süreçleri standartlaştırmaya gerçekten ihtiyacımız var,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump’ın kabinesinde ilk fire Adalet Bakanı Gaetz oldu

Yayınlanma

ABD’de seçilmiş başkan Donald Trump’ın Adalet Bakanı olarak atadığı Matt Gaetz, görevden çekildiğini açıkladı.

Gaetz X’te açıklamada, “Onaylanmamın Trump/Vance Geçiş Sürecinin kritik çalışmaları açısından haksız bir şekilde dikkat dağıtıcı bir unsur haline geldiği açıktır. Washington’da gereksiz yere uzatılan bir çekişmeyle kaybedecek zamanımız yok, bu nedenle Adalet Bakanı olarak görev yapmak üzere olan ismimi geri çekiyorum,” dedi.

Gaetz’in çekilme nedeninin, Senato Cumhuriyetçileri arasında onaylanmak için yeterli desteğe sahip olmaması olduğu söyleniyor.

Gaetz’in adaylığının çekilmesi, Trump’ın göreve gelmeye hazırlanırken yaptığı ilk önemli hamlelerden birinde sert bir şekilde eleştirilmesi ve en azından bazı durumlarda Senato Cumhuriyetçilerinin seçilmiş başkana sınırlamalar getirebileceğinin erken bir işareti.

Gaetz, Trump’ın göçmenlik gibi sosyal konulardaki gündemini yürütmek için en iyi seçim olarak görülüyordu.

Cumhuriyetçi Kongre üyeleri karardan memnun

Floridalı bir Cumhuriyetçi olan 42 yaşındaki Gaetz, cinsel istismarda bulunduğu iddialarına ilişkin uzun süredir devam eden Temsilciler Meclisi Etik Komitesi soruşturması nedeniyle yoğun bir inceleme altındaydı.

Adalet Bakanlığı da Gaetz hakkında reşit olmayan bir kişiye cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla soruşturma başlatmış fakat geçen yıl avukatlarına soruşturmanın suçlama olmaksızın kapatıldığını bildirmişti.

Senato Cumhuriyetçi Lideri Mitch McConnell Gaetz’in geri çekilmesinin “iyi bir şey” olduğunu söyledi. Alaska’dan Cumhuriyetçi Senatör Lisa Murkowski ise Gaetz’in bir onay mücadelesinden kaçınarak “doğru bir karar” verdiğini söyledi. Bir başka Cumhuriyetçi, Maine Senatörü Susan Collins, senatörlerin Gaetz hakkındaki iddiaları araştırmak zorunda kalmayacakları için rahatladığını ifade etti.

Cumhuriyetçilerin yeni lideri Güney Dakota Senatörü John Thune ise, “Kendisi ve ailesi için en iyi olanı yapmalı ama kararına saygı duyuyorum,” dedi.

Trump, Perşembe günü Truth Social’da yaptığı bir paylaşımda Gaetz’in adaylık için gösterdiği çabaları takdir ettiğini söyledi.

Trump, “Çok iyi gidiyordu ama aynı zamanda çok saygı duyduğu yönetim için dikkat dağıtıcı olmak istemedi. Matt’in harika bir geleceği var ve yapacağı tüm harika şeyleri izlemek için sabırsızlanıyorum!” dedi.

Yeni aday Pam Bondi

Donald Trump, eski Florida Başsavcısı Pam Bondi’yi Adalet Bakanı olarak aday göstereceğini açıkladı.

Bondi, 2019’daki ilk azil sürecinde Trump’ı savunmuş ve 2024 kampanyasında da Trump’ın yanında yer almıştı.

Bondi, Trump yanlısı America First Policy Institute’da hukuk ve adalet bölümünün eş başkanlığını yürütüyordu.

Seçimi duyuran sosyal medya paylaşımında Trump, “Çok uzun zamandır partizan Adalet Bakanlığı bana ve diğer Cumhuriyetçilere karşı silah olarak kullanıldı. Artık öyle olmayacak. Pam, Adalet Bakanlığını Suçla Mücadele ve Amerika’yı Yeniden Güvenli Hale Getirme amacına yeniden odaklayacak,” dedi.

Bondi, Trump’ın yeni özel kalem müdürü Susie Wiles tarafından yönetilen ve kurucusu Brian Ballard’ın Trump’a bağış toplayan üst düzey bir isim olduğu lobi şirketi Ballard Partners’ın da ortağı.

Bondi, 2011-2019 yılları arasında Florida’nın başsavcısı olarak görev yaptı ve bu göreve gelen ilk kadın oldu.

Bondi’nin, seçilmiş başkanın gelini ve Cumhuriyetçi Ulusal Konvansiyon Başkanı Lara Trump ile yakın bir ilişkisi var. İkili eyalette köpek yarışlarının yasaklanmasına karşı birlikte kampanya yürütmüştü.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Kuzey Akım-2’ye Amerikalı talip: ‘Avrupa’nın enerji tedarikini kontrol etmek adına eşsiz bir fırsat’

Yayınlanma

Rusya’da 20 yıl iş deneyimi olan Amerikalı yatırımcı Stephen Lynch, iflas sürecindeki Kuzey Akım-2 doğalgaz boru hattını satın almak için ABD Hazine Bakanlığı’ndan izin talep etti.

Rusya’da 20 yıllık iş tecrübesi bulunan Amerikalı sermayedar Stephen Lynch, iflas işlemleri kapsamında açık artırmaya çıkarılması durumunda Kuzey Akım-2 doğalgaz boru hattını satın almaya talip oldu.

The Wall Street Journal (WSJ) gazetesinin haberine göre Lynch, bu amaçla ABD Hazine Bakanlığı’ndan açık artırmaya katılım izni talep etti.

Lynch, yaptığı açıklamada “Mesele çok net: Bu, Amerika ve Avrupa için fosil yakıt döneminin sonuna kadar Avrupa’nın enerji tedarikini kontrol etmek adına eşsiz bir fırsat,” değerlendirmesinde bulundu ve “kimsenin adını duymadığı en zengin kişi olmak istediğini” de sözlerine ekledi.

Lynch’in avukatlarının ABD Hazine Bakanlığı’na ilettiği talepte, boru hattı işletmecisi Nord Stream 2 AG’nin iflas sürecinde borç yapılandırması ya da tasfiye için kesin bir tarih belirlendiği vurgulandı.

Talepte ayrıca, yeniden yapılandırmanın mümkün görünmediği ve kredi ödemelerindeki en uzun erteleme süresinin 24 ay olduğu belirtildi.

Bunun yanı sıra Lynch, Ukrayna’daki savaşın sona ermesiyle birlikte Rusya’nın ve başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerindeki eski doğalgaz müşterilerinin, mülkiyeti kimde olursa olsun boru hattını yeniden faaliyete geçirmek isteyebileceklerini öngördüğünü söyledi.

Donald Trump’ın başkanlık kampanyasına önemli destekte bulunan Lynch, 2019 yılına kadar Rusya’da yaşamış ve iş faaliyetlerini sürdürmüştü.

WSJ‘ye göre Lynch “Rus varlıklarını uygun fiyata alarak” başarıya ulaştı. Örneğin, 2007’de Promneftstroy LLC aracılığıyla Yukos varlıklarının alımına katıldı, ancak sonrasında şirket yöneticileri kendisini dolandırıcılıkla suçladı. 2019’da bir İngiliz mahkemesi bu suçlamaları reddetti.

Kuzey Akım-2, İsviçre’de iflas başvurusunda bulunan Gazprom’un yan kuruluşuna ait bulunuyor. Boru hattının kollarından biri Eylül 2022’de gerçekleşen bir sabotaj sonucu hasar görmüştü.

Batı’nın Kuzey Akım sabotajını Ukrayna’ya ihale etme çabaları sürüyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English