Bizi Takip Edin

AMERİKA

ABD ‘yeşil dönüşüm’ün neresinde?

Yayınlanma

ABD’de Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki borç tavanı uzlaşmasının dikkat çekmeyen maddelerinden biri de, mütereddit muhafazakârların Biden yönetiminin başını çektiği ‘temiz enerji’ dönüşümüne verdiği –belki de gönülsüz– onaydı.

Anlaşma, Enflasyonu Düşürme Yasası’nın (IRA) iklim ve temiz enerji hükümlerinde herhangi bir değişiklik yapmayacak. Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçileri, yasanın temiz enerji vergi kesintileri ve sübvansiyonlarını yürürlükten kaldırmaya çalışmıştı. Çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim (ESG) meselesindeki muhalefet ise BlackRock gibi karanlık tekelleri bile etkilemiş görünüyor. Şirket CEO’su Larry Fink, bu yıl hissedarlara ve yatırımcılara yolladığı mektubunda, bir önceki yıldan farklı olarak, ESG konusunda daha mutedil bir dil tutturmuştu.

Dolayısıyla ‘Yeşil Mutabakat’ konusunda sektörel itirazlar dışında bir uzlaşma ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Bununla birlikte, ‘temiz enerji’ söz konusu olduğunda kağıt üzerindeki uzlaşmaların karşılığı belirsiz.

Petrol ve doğalgaz arama izinlerinde patlama

Örneğin, Aralık 2021 yılında Washington Post, “Analize göre Biden, Trump’a kıyasla kamu arazilerinde daha fazla petrol ve doğalgaz sondaj iznini onaylıyor,” diye yazıyordu. Arazi İdaresi Dairesi’nin (BLM) verilerine göre, Biden’ın görevdeki ilk yılında BLM ayda ortalama 333 sondaj iznini onayladı. Bu rakam, BLM’nin ayda ortalama 245 sondaj izni onayladığı Trump’ın görevdeki ilk yılına göre %35’ten fazla daha yüksek.

Anlaşılan o ki, sonraki iki yılda da bu eğilim devam etti. Geçen Ocak ayında Yahoo News’in yaptığı bir araştırma, Biden’ın görevdeki ilk 2 yılında Trump’tan daha fazla petrol ve doğal gaz sondaj izni verdiğini ortaya koyuyor.

BLM, 20 Ocak 2021’den bu yılın 19 Ocak tarihine kadar federal topraklarda petrol veya gaz sondajı için 6.430 izin onaylarken, Trump yönetiminin ilk iki yılında bu sayı 6.172 idi.

Biden göreve gelirken federal petrol ve gaz kiralamalarını sona erdirme sözü vermişti ama bu vaadinden geri adım atmak zorunda kaldı.

Geri adımın bir diğer gerekçesi ise 369 milyar dolarlık bütçeye sahip Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA) için Demokrat Senatör Joe Manchin’in desteğini kazanmaktı.

Öte yandan, Barack Obama’nın görevdeki ilk iki yılında 65 olan kıyı sondajı kiralama sayısı Biden göreve geldiğinden bu yana sadece altı.

2021’de ABD’nin toplam petrol üretiminin dörtte biri ve doğal gaz üretiminin %12’si federal arazilerden geldi.

Biden’ın bu alanda selefinden bile daha hızlı bir şekilde sondaj izinlerini dağıttığı belirtiliyor. Biden döneminde New Mexico’da yaklaşık 4.000 izin, Wyoming’de 1.000’den fazla ve California, Colorado, Montana, Kuzey Dakota ve Utah’ta yüzer adet izin verildi.

Eylül ayına ait veriler, önceki 12 ayda BLM’nin sondaj izni başvurularının büyük çoğunluğunu onayladığını gösteriyor. Kurum, 1 Ekim 2021 ile 30 Eylül 2022 tarihleri arasında işleme koyduğu 3.400 sondaj izni başvurusundan 3.010’unu onayladı.

‘Sürdürülebilir’ olmayan ‘yenilenebilir’ enerji

Biden yönetiminin ‘yeni iktisadi siyaset’ kapsamında Çin ile rekabet ve ‘yeniden sanayileşme’ programı için, görünen o ki, ‘sürdürülebilir enerji’ kaynakları o kadar da sürdürülebilir değil.

Teknik olarak, rüzgar ve güneş enerjisi gibi ‘yenilenebilir’ enerji kaynaklarının, fosil yakıtlar ve nükleer enerjiye kıyasla ‘kesintili’ (intermittent) olması dönüşümün önündeki en büyük engellerden. Dolayısıyla maliyet karşılaştırmaları söz konusu olduğunda, güneş ve rüzgar enerjilerine yönelik yatırım ve alınacak karşılık, hâlâ fosil yakıt ve nükleer enerji kadar ‘gerçekçi’ görünmüyor.

Dahası, rüzgar ve güneş enerjisi söz konusu olduğunda, bu üretim alanları için en iyi noktaların ve arazilerin hızlı ‘çitlenmesi’ meselesi de gündemde. Başka bir deyişle, rüzgar ve güneş enerjisi çiftlikleri için yapılan her yeni inşaat, doğal olarak, daha az rüzgarlı ve daha az güneşli alanlarda olmaya başlayacak.

Örneğin geçen temmuz ayında Bloomberg’de yayınlanan bir haber, Teksas’taki rüzgar enerjisi üretimi fiyaskosunu masaya yatırıyor. Teksas’ta rüzgar enerjisi, kapasitesinin sadece %8’inde ve çoğu zaman bundan çok daha düşük bir performansta çalışıyordu. Ortaya çıktığı üzere, dışarısı çok sıcak olduğunda rüzgar esmiyordu. 

Hesaplamalara bakılırsa, rüzgar ve güneş enerjisinin örneğin 2.000 megavatlık gaz ya da kömür kapasitesinin yerini alabilmesi için yaklaşık 8.000 megavat ya da daha fazlasına ihtiyaç duyuluyor.

Dolayısıyla enerji piyasasında, fosil yakıtların ve nükleerin yerini almak söz konusu olduğunda, genellikle zayıf durumdaki enerji kaynakları daha çok daha ‘tamamlayıcı’ nitelikte görülüyor.

Bunun yanı sıra, 2022 yılında rüzgar ve güneş enerjisi üretiminde kullanılan hammedelerin fiyatlarındaki enflasyon nedeniyle maliyet bir hayli arttı. Çin’in tedarik zincirlerinin merkezinde yer aldığı bu emtia piyasasındaki artış %34’tü. Bu hammaddelere yönelik talebin küresel olarak hızla arttığı da düşünüldüğünde, ‘yenilenebilir enerji’ ve batarya maliyetlerinin şu anda öngörülenden çok daha yüksek olacağı tahmin ediliyor.

ABD’nin (ve dünyanın) en büyük ekonomilerinden California, orman yangınlarından çıkan dumanın güneş panellerinin çalışmasını engellediği geçen yaz sonundaki sıcak hava dalgası sırasında elektriğin %60’ından fazlasını doğal gazdan elde etti. Buna rağmen eyaletin yine de yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi elektrik fiyatlarının yükselmesine neden oldu (2022’de yaklaşık %15 artış).  Daha ironik olanı ise, ‘yenilenebilir’ yatırımlara rağmen eyaletin CO2 emisyonları düşmüyor.

Eski Vali Arnold Schwarzenegger’in, eyaletin kamu kuruluşlarının 2020 yılına kadar sattıkları elektriğin üçte birini yenilenebilir enerji kaynaklarından elde etmelerini zorunlu kılan bir kararname imzaladığı 2008 yılından bu yana, California’daki tüm sektörlerdeki elektrik fiyatları %80 oranında arttı.

Altyapı sorunu

Bir başka mesele ise henüz yeterli olmayan enerji nakil hatları. Yenilenebilir enerji kaynaklarının ABD elektrik şebekesine aktarılması için gerekli iletim hatlarının inşa edilmesi önemli bir engel. Örneğin ‘çevreci’ Rocky Mountain Enstitüsü, büyük miktarlarda rüzgar ve güneş enerjisini uygulanabilir kılmak için ABD’deki iletim şebekesinin boyutunu iki hatta üç katına çıkarmak gerektiğini söylüyor.

Ara bağlantı başvuru sürecinin çok uzun sürdüğü ve rüzgar ve güneş enerjisinin nakil şebekelerinde büyük iyileştirmeler gerektirdiği belirtiliyor. Bu da büyük ve pahalı yatırımlar demek. Örneğin Federal Enerji Düzenleme Komisyonu, bugün üzerinde çalışılan rüzgar ve güneş enerjisi projelerinin büyük çoğunluğunun hiçbir zaman gün ışığına çıkmayacağını bildiriyor.

ABD’nin en ‘yeşil dönüşümcü’ eyaletlerindeki veriler de pek pembe bir tablo çizmiyor. California Bağımsız Sistem Operatörü bölgesinin tamamlanma oranı %13, New York Bağımsız Sistem Operatörü bölgesinin ise %15.

Yenilenebilir enerji çiftliklerinin kurulmasına yeni bir mülksüzleşme dalgasının eşlik etmesi ve aynı zamanda çevresel zararları da cabası. Örneğin dünyanın en büyük offshore rüzgar enerjisi üreticisi olmak isteyen California’da proje geliştiricileri ve tedarik zincirindeki şirketler, projeler için daha fazla kullanılabilir deniz alanı ve federal sularda rüzgar kiralamaları için daha fazla ihale istiyor. Dahası, eyaletin 2045 yılına kadar açık denizde kurulmasını istediği 25 GW’lık rüzgar enerjisi santralleri için şirketler garantili bir alıcı talep ediyor. Elbette en büyük sorun yine enerji nakil hatları.

Yeşil sömürgecilik

Geçtiğimiz hafta Washington’daki bir bağış toplama etkinliğinde konuşan Başkan Joe Biden, Angola’daki bir güneş enerjisi projesinden övgüyle bahsetti. Beyaz Saray’ın web sitesinde bulunabilen konuşma metnine göre Biden şunları söyledi:

“Pasifik’ten Hint Okyanusu’na kadar uzanan bir demiryolu inşa etme planlarımız var. Angola’da dünyanın en büyük güneş enerjisi santrallerinden birini inşa etme planlarımız var. Devam edebilirim ama etmiyorum. Senaryo dışına çıkıyorum. Başım belaya girecek.”

Biden’ın başının neden belaya gireceğini anlamak mümkün olmasa da, bahsettiği projenin 1 Haziran’da ABD İhracat-İthalat Bankası tarafından açıklanan ve Angola’da 500 megawattlık bir güneş enerjisi projesinin inşasını destekleyecek olan 900 milyon dolarlık kredi taahhüdü olduğu anlaşılıyor.

Ex-Im Bank, anlaşmayı duyurduğu basın açıklamasında projenin ‘500 megavattan fazla yenilenebilir enerji üreteceğini; Angola genelinde temiz enerji kaynaklarına erişim sağlayacağını; [ve] Angola’nın iklim taahhütlerini yerine getirmesine yardımcı olacağını’ iddia etmişti.

Dünya Bankası’nın verilerine göre nüfusunun yüzde 40’ından azının elektriğe erişiminin bulunduğu Angola’nın ‘iklim hedefleri’nin ne olduğunu ve Angola’nın CO2 emisyonlarının ABD’ye kıyasla 25 kat az olduğunu bir kenara bırakıp bu ülkenin hayli zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip bulunduğunu, OPEC üyesi olduğunu, yakın zamanda Exxon Mobil’in 15 milyar dolarlık yatırım planladığını ve ABD’ye her gün on binlerce petrol ihraç ettiğini akılda tutalım.

Angola’da elektrik üretimini besleyecek bol miktarda gaz var. Ülkedeki kanıtlanmış gaz rezervlerinin toplamı 301 milyar metreküp. Bu kadar gaz ülkeye onlarca yıl yetebilir. Fakat ABD yönetimi, Angola’dan fosil yakıt almaya devam ederken bu doğal kaynaklarca zengin ama yoksul kalmış ülkenin ‘yeşillenmesini’ istiyor.

‘Yeşil sömürgecilik’ veya ‘eko-emperyalizm’ olarak da adlandırılan bu süreçte, gelişmiş ülkeler, yoksul ülkelerin ve yerli halkların topraklarını, kaynaklarını ve insanlarını, ‘çevreye fayda sağladıkları’ gerekçesiyle ve mali yardım vaadiyle etkileyerek kullanma yoluna gidiyor.

Mayıs 2022’de Afrika Birliği eski Başkanı Macky Sall, “Afrika, kalkınmasını ilerletmek ve hala mahrum olan 600 milyon insanın elektriğe erişimini sağlamak için büyük gaz rezervlerini 20 veya 30 yıl daha kullanabilmelidir. Bizi durdurmak haksızlık olur,” demişti.

Biden’ın fosil dönüşü

Biden yönetimi de bu bağlamda “Bizi durdurmak haksızlık olur,” demiş görünüyor.

Alaska’da, eyaletin güney kıyısı için önerilen 40 milyar dolarlık bir proje olan Alaska LNG, eyalette Trump yönetimi döneminde duraklayan ama Biden döneminde yeniden canlandırılan ikinci büyük fosil yakıt projesi olacak.

Halen büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya olan proje, eyaletin North Slope bölgesinde üretilen sıvılaştırılmış doğal gazın ayda 20 milyon metrik tonunu sevk edecek. Sektördeki kişiler, Japonya, Güney Kore ve diğer ülkelerdeki alıcıların projeyle yakından ilgilendiğini söylüyor.

Çevreci gruplar, Enerji Bakanlığı’nın tahminlerine göre, karbon yakalama teknolojisi kullanılsa bile, projenin 30 yıllık ömrü boyunca atmosfere 1,5 milyar ton karbondioksite eşdeğer karbondioksit yayacağına işaret ediyor. Bu da 8 milyondan fazla vagon dolusu kömürün yakılmasına eşdeğer.

Birkaç hafta önce de, Biden yönetimi, doğal gaz ihracatı için iki dev projeye, Texas LNG ve Rio Grande LNG’ye onay verdi.

AMERİKA

FT: Reklamverenler X’e geri dönmeye hazırlanıyor

Yayınlanma

Elon Musk’ın Donald Trump’a verdiği destek ile birlikte bazı pazarlamacılar da yeni yönetimin gözüne girmek için sosyal medya platformu X’e geri dönmeye hazırlanıyor.

Financial Times’a (FT) konuşan medya yöneticileri, milyarder Musk’ın ikinci bir Trump Beyaz Saray’ında etkili bir rol kazanma olasılığı nedeniyle bazı markaların X’e yeniden reklam vermeye hazırlandığını söyledi.

Musk’ın iki yıl önce 44 milyar dolarlık satın almasından bu yana platformun gelirleri önemli ölçüde düştü ve bazı yatırımcı tahminleri mevcut değerinin 10 milyar doların altında olduğunu ileri sürüyor.

Disney, IBM ve Apple gibi grupların geçen yıl platformdan ayrılmasıyla birlikte markalar Musk’ın moderasyonu geri çekmesinden duydukları endişeyi dile getirdiler. Musk, büyük şirketlere reklamları durdurdukları için “s..tirip gitmelerini” söyleyerek yanıt vermişti.

Bununla birlikte pazarlama danışmanlığı AJL Advisory’nin CEO’su ve eski Bank of America medya yöneticisi Lou Paskalis, bazı pazarlamacıların harcamalarını X’te yeniden tahsis edebileceğini söyledi.

Şirketlerin, Trump tarafından yeni bir Devlet Verimliliği Departmanının eş başkanı olarak görevlendirilen “Elon’un gözüne girmeye” çalışacaklarını da sözlerine ekledi.

“Beyaz Saray’ın resmi iletişim kanalı olarak görülebilir,” diyen bir başka reklam ajansı başkanı, Trump’ın zaferinin Musk’a yeni bir meşruiyet ve Trump’ın yeni düzenleyici kısıtlamalarıyla karşılaşabilecek sektörlerdeki markalar üzerinde güç kazandırdığını sözlerine ekledi.

Bir medya direktörü ise X’i “tam bir karmaşa” olarak tanımlayıp “Hangi marka bu riski alacak?” diye sorarken, diğerleri de bu konudaki isteksizliklerini sürdürüyor.

Musk da ABD seçimleri öncesinde podcaster Joe Rogan’a verdiği demeçte, reklamverenlerin bir kısmının geri dönmeye başladığını öne sürerek, “Boykotun bir kısmı kalkmaya başlıyor. Trump kazanırsa boykotun çoğunun kalktığını göreceğiz,” demişti.

Seçimlerden bu yana Musk ve müttefikleri X’i başkanlığın kazanılmasının ayrılmaz bir parçası ve muhafazakâr siyasi söylemin yuvası olarak yüveltiyor. Geçen hafta Musk, oylamadan önceki günlerde “küresel kullanıcı saniyesinin” 400 milyarın altından 434,1 milyara yükseldiğini gösteren bir grafik yayınladı. 

Bununla birlikte, seçimlerin X’in izleyici kitlesi ve etkileşimi üzerinde karışık bir etkisi oldu. Similarweb’e göre, X’in web sitesi bu yıl ABD’de trafik açısından en iyi gününü geçen hafta çarşamba günü, yani ABD başkanlık oylamasının ertesi günü yaşarken, seçim günü ikinci sırada yer aldı. Veriler, uygulamanın günlük aktif kullanıcı sayısında da artış olduğunu gösteriyor.

Bununla birlikte, 115.000 ABD’li kullanıcının çarşamba günü X hesaplarını sildiğini de tespit etti; bu, izlemeye başladığından bu yana web hesap çıkışları için en büyük gün olurken, Bluesky ve Meta’s Threads gibi rakiplerin de kullanıcıları artırdığı görülüyor.

Musk’ın Trump’a yakınlığı, X’in seçilmiş başkanın kendi çevrimiçi platformu Truth Social ile birleşebileceği yönünde de yaygın spekülasyonlara yol açtı.

X’in Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’daki operasyonlarının eski başkanı Bruce Daisley, “Musk ister kazayla ister tasarımla olsun, yeni bir Twitter değil, Trump’ın çoğunluk hissedarı olmadığı yeni bir Truth Social yarattı,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump kabinesine İsrail destekçilerini almaya devam ediyor

Yayınlanma

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump, ocak ayından itibaren görev yapacak kabinesini oluşturmayı sürdürüyor.

Trump İç Güvenlik Bakanlığı için Güney Dakota Valisi Kristi Noem’u aday gösterdi.

Trump yaptığı açıklamada, “Sınırın güvenliğini sağlamak için ‘Sınır Çarı’ Tom Homan ile yakın bir şekilde çalışacak ve Amerikan Anavatanımızın düşmanlarımıza karşı güvende olmasını sağlayacaktır,” dedi.

Dindar bir Hıristiyan olarak bilinen ve Güney Dakota valisi olarak seçilen ilk kadın olan Noem, bu makamdaki ikinci dönemindeydi.

Trump yaptığı açıklamada Noem’in eyaletini yönetirken attığı önemli adımlardan birine atıfta bulunarak, “Kristi Sınır Güvenliği konusunda çok güçlü olmuştur. Teksas’ın Biden Sınır Kriziyle mücadelesine yardımcı olmaları için Ulusal Muhafız Askerlerini gönderen ilk Vali oldu ve bu askerler toplam sekiz kez gönderildi,” ifadelerini kullandı.

Noem bu yılın başlarında Güney Dakota’daki yerli kabilelerin uyuşturucu karteli endüstrisinden faydalandığını söylediği için eleştirilere maruz kalmış ve bu yorumu eyaletteki dokuz rezervasyonun tamamına girişinin yasaklanmasına neden olmuştu.

Noem bir sınır eyaletini temsil etmemesine rağmen, göçmenlik konusunda sert tutumlar alma konusunda uzun bir geçmişe sahip. Kongreye aday olduğu 2010 yılında, Senato Cumhuriyetçilerinin Obama yönetiminin Arizona göçmenlik yasasına karşı açtığı davayı engellemeye yönelik başarısız girişimini desteklemişti.

Ayrıca Trump’ın ilk döneminde federal kurumlarla işbirliği yapmayarak belgesiz göçmenleri koruyan “sığınak şehirlerin” cezalandırılması çağrısında bulunmuştu.

Trump’ın Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz oldu

Güney Dakota Valisi ayrıca “şahin” bir İsrail destekçisi olarak da biliniyor. Bu yılın başlarında Noem, eyaletteki haksız veya ayrımcı uygulamaların soruşturulmasında Uluslararası Holokost Anma İttifakı (IHRA) Antisemitizm Çalışma Tanımının dikkate alınmasını gerektiren bir yasa tasarısını imzaladı. Yasanın adı “Tanrının Seçilmiş Halkının Güvenliğinin Sağlanması” idi.

Dönemin İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz yasayı imzaladıktan sonra Noem’i överek onu “İsrail’in gerçek bir dostu” olarak tanımladı.

Yine Mart 2024’te Noem, kendi dişleri üzerinde çalışma yaptığını söylediği Teksas merkezli bir kozmetik diş hekiminin çalışmalarını tanıtmasının ardından bir tüketici savunma grubu olan Travelers United tarafından dava edildi.

Travelers United, Noem’in “12 Mart 2024 itibariyle bir sosyal medya fenomeni olarak çalışmaya başlamış göründüğünü” söyledi ve Valiyi “söz konusu şirketle mali ilişkisi olduğunu açıklamadan bir ürün ya da hizmetin reklamını yapmakla” suçladı.

Noem, X’te yanıt olarak, “Açık olmak gerekirse, iddia edilen ‘reklamlar’ için hiçbir zaman para almadım,” dedi.

Yeni İsrail Büyükelçisi Huckabee: “Filistinli diye bir şey yoktur”

Donald Trump, eski Arkansas Valisi Mike Huckabee’yi de ABD’nin İsrail Büyükelçisi olarak aday göstereceğini açıkladı.

Huckabee’nin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yakın bir ilişkisi vardır. Ayrıca Yahudi yerleşimcilere desteğini defalarca dile getirmiş ve İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria’nın bir kısmını ilhak etmesi fikrini desteklemişti.

Trump yaptığı açıklamada, “Mike Huckabee İsrail’i ve İsrail halkını seviyor… Orta Doğu’ya barış getirmek için yorulmadan çalışacak,” dedi.

2015 yılında Huckabee, İsrail’in Batı Şeria ile ABD’nin Manhattan ile olduğundan daha güçlü bir tarihi bağı olduğunu ileri sürmüştü.

Bloomberg: Trump’ın atamaları İsrail’e desteği ve İran’a baskıyı artırmayı hedefliyor

Huckabee 2019’da ise kişisel olarak İsrail’in Batı Şeria’nın bazı bölümlerini ilhak etme hakkı olduğuna inandığını söylemişti.

Huckabee 2008’deki başkanlık adaylığı sırasında “Filistinli diye bir şey yoktur” demiş ve gelecekteki bir Filistin devleti için toprağın İsrail’den değil diğer Arap devletlerinden alınması gerektiğini savunmuştu.

İsrail halihazırda tarihindeki en yerleşimci yanlısı hükümete sahip ve İsrail sağındaki bazı kesimler Trump’ın ikinci yönetiminin ABD’deki en yerleşimci yanlısı yönetim olmasını umuyor.

Axios’a konuşan kaynaklara göre, Evanjelik bir papaz olan ve Trinity Broadcasting Network’te (TBN) bir program sunan Huckabee, Trump’ın görevdeki ilk döneminde İsrail’e büyükelçi olarak atanmak istiyordu.

Pentagon’un başına Fox News sunucusu Hegseth geldi

Trump’ın Pentagon şefi olarak Fox News sunucusu ve eski ordu mensubu Pete Hegseth’i seçmesi sürpriz bir hamle olarak görülüyor.

Bir televizyon sunucusu ve yazar olan Hegseth’in seçimi, Trump’ın bu görev için Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Başkanı Temsilci Mike Rogers ya da savunma odaklı başka bir Kongre üyesi gibi savunma alanında ağır toplardan birini seçeceği yönündeki spekülasyonların ardından geldi.

Trump salı gecesi yaptığı açıklamada, “Pete sert, akıllı ve Önce Amerika’ya gerçekten inanan biri. Pete’in dümende olmasıyla Amerika’nın düşmanlarının dikkati çekilecek. Ordumuz Yeniden Büyük Olacak ve Amerika Asla Geri Adım Atmayacak,” dedi.

Bu seçim, Trump’ın geçen hafta başkan seçilmesinden bu yana yaptığı diğer ulusal güvenlik hamlelerinden farklı. Şu ana kadar ulusal güvenlik danışmanı olarak Temsilci Mike Waltz’ı, Dışişleri Bakanlığı için ise Senatör Marco Rubio’yu seçti. Her ikisi de Amerika’nın askeri ve diplomatik gücü ve dünya çapındaki etkisi konusunda geleneksel görüşlere sahip.

Öte yandan Hegseth, askerlik hizmeti dışında Pentagon ya da hükümet deneyimi olmayan bir “yabancı” diye nitelendiriliyor.

CNN’e göre Trump, en büyük İsrail destekçilerinden Stefanik’e BM elçiliği görevini teklif etti

Trump, Hegseth’in son kitabı The War on Our Warriors’un (Savaşçılarımız Üzerine Savaş) seçiminde rol oynadığını söyledi. Trump, “Kitap, solcuların Savaşçılarımıza ihanetini ve Ordumuzu meritokrasi, ölümcüllük, hesap verebilirlik ve mükemmelliğe nasıl geri döndürmemiz gerektiğini ortaya koyuyor,” diye ekledi.

44 yaşındaki Hegseth, Trump’ın ilk destekçilerindendi. Hegseth, son sekiz yıldır Fox News sunuculuğu yapan madalyalı bir ordu muharip gazisi ve Trump’ın 2017’de David Shulkin’i bu göreve getirmesinden önce Gazi İşleri Bakanı olmak için en önemli adaylardan biriydi.

Princeton mezunu Hegseth, Koch kardeşler tarafından finanse edilen ve gaziler için sağlık hizmetlerinin dışarıdan alınmasını savunan bir grup olan Concerned Veterans for America’nın eski CEO’su.

2021’de Minnesota Ulusal Muhafız binbaşısı olan Hegseth, Biden’ın göreve başlama töreninin güvenliğini sağlamak üzere Washington’daydı, fakat bazılarının beyaz milliyetçi gruplarla özdeşleştirdiği göğsündeki belirgin Kudüs Haçı dövmesi nedeniyle emirleri iptal edildi.

Yeni Pentagon şefi, beyaz milliyetçi ya da Hristiyan milliyetçi gruplara sempati duyduğu iddialarını reddediyor.

Hegseth, her ikisi de savaş suçlarından hüküm giymiş olan eski 1. Teğmen Clint Lorance ve Binbaşı Mathew Golsteyn’in 2019 yılında tamamen affedilmesini sağlayan askeri bir davada Trump’ın dikkatini çekmeyi başarmıştı. Ayrıca, cinayet suçlamasıyla yargılandığı sırada askeri nişanları elinden alınan Astsubay Edward Gallagher’ın terfisi geri verildi.

Yeni CIA şefi Ratcliffe: İran karşıtı çizginin sert bir savunucusu

Trump, eski ulusal istihbarat direktörü John Ratcliffe’i bir sonraki CIA direktörü olarak atayarak kabinesine bir başka “dış politika şahini” ve güçlü bir İran karşıtı politikası savunucusunu ekledi.

Ratcliffe, giden Biden yönetiminin ateşkes sağlama ve Gazze’de Hamas tarafından esir tutulan rehineleri serbest bırakma çabalarının çoğuna öncülük eden Bill Burns’ün yerini alacak. 

Ratcliffe, Biden yönetimini, İsrail’in bu yılın başlarında Refah’a bir saldırı başlatmasını engellemek için istihbarat sakladığı iddiasıyla sert bir şekilde eleştirmişti.

Ratcliffe, Biden yönetimini “kritik [ABD istihbarat] varlıklarını Hamas gibi terörist gruplardan uzaklaştırmakla ve sonuçta 7 Ekim olaylarını öngörememek ya da engelleyememekle” suçlamıştı.

Yeni CIA şefi, üst düzey yönetim yetkililerinin, 11 Eylül sonrasında ABD istihbarat kurumlarının “Hamas ve diğer şiddet yanlısı Filistinli gruplar” hakkında casusluk yapmayı neredeyse tamamen bıraktıklarını ve Hamas’ın ABD için doğrudan bir tehdit oluşturmadığına inandıklarını itiraf ettiklerini ileri sürmüştü.

Ratcliffe RealClearDefense’teki yazısında, 7 Ekim’in ardından onlarca mevcut ve eski ABD’li yetkili, Kongre üyesi ve kongre yardımcısı, Ortadoğu’nun bu şekilde önceliksizleştirilmesinin ABD’yi savunmasız bıraktığını ve saldırıları öngörememesine neden olduğunu ifade ettiğini yazmıştı.

Politico’nun haberine göre Ratcliffe, 2020 seçimlerinden kısa bir süre önce İran’ı Trump’ın itibarını zedelemek ve “toplumsal huzursuzluğu kışkırtmak” amacıyla Amerikalılara “korkutucu e-postalar” göndermekle suçlamıştı. 

Fakat Ratcliffe’in İran’ın seçimlere müdahalesiyle ilgili açıklamaları sırasında, İranlı hackerlar bu grubun üyeleri gibi davransa da, beyaz ırkçı Proud Boys’a herhangi bir atıfta bulunmadığı bildirildi.

Ratcliffe ayrıca Biden yönetiminin İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu yabancı terör örgütü statüsünden çıkarmayı düşünmesine karşı çıkan en yüksek sesli Trump yetkilileri arasında yer aldı.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD’de Musk ve Ramaswamy “hükümet verimliliğini” denetleyecek

Yayınlanma

ABD’de başkan seçilen Donald Trump salı günü yaptığı açıklamada, milyarder Elon Musk ve girişimci Vivek Ramaswamy’nin “devlet bürokrasisini ortadan kaldırmak, aşırı düzenlemeleri azaltmak, savurgan harcamaları kesmek ve Federal Ajansları yeniden yapılandırmakla” görevli yeni Devlet Verimliliği Departmanına liderlik edeceğini duyurdu.

Trump, seçim kampanyası sırasında hükümetin verimliliğini artırma çabasının “dolandırıcılık ve uygunsuz ödemeleri” ortadan kaldırmak için bir plan geliştireceğini ve federal hükümetin “tam bir mali ve performans denetimi” yapacağını söylemişti.

Salı günü Trump, panelin Beyaz Saray’ın Yönetim ve Bütçe Ofisi ile ortak çalışacağını ve çalışmalarının en geç 4 Temmuz 2026’da (ülkenin kuruluşunun 250. yıldönümü) sona ereceğini söyledi.

Bu yapı, Musk’ın dünyanın en büyük elektrikli araç üreticisi Tesla ve dünya roket fırlatma pazarına hakim SpaceX gibi şirketlerinden istifa etmekten ve elden çıkarmayı zorunlu kılabilecek federal çıkar çatışması kurallarından kaçınmasını sağlayabilir.

Fakat boyutun ya da yapının ne olacağı ya da Musk ve Ramaswamy’nin vaat ettikleri dramatik hükümet revizyonunu nasıl gerçekleştirecekleri belli değil. “DOGE” (Department of Government Efficiency) olarak kısaltılan girişim, Musk’ın en sevdiği internet memlerinden biri üzerine bir oyun ve aynı zamanda dijital “token” Dogecoin’in de kısaltması.

Sosyal medya ağı X’e gönderdiği bir gönderide Musk, “Devlet Verimliliği Departmanının tüm eylemleri maksimum şeffaflık için çevrimiçi olarak yayınlanacaktır. Halk önemli bir şeyi kestiğimizi ya da savurgan bir şeyi kesmediğimizi düşündüğünde, sadece bize bildirin!” dedi. Musk ayrıca panelin ticari ürünler sunacağını da belirtti.

Musk, Trump’ın geçen ay Madison Square Garden’da düzenlediği mitingde ABD federal bütçesinden en az 2 trilyon dolar kesinti yapabileceğini ileri sürmüştü. Fakat bu meblağın, Kongrenin savunma dahil devlet kurumlarının operasyonları için her yıl harcadığı miktarı aşacağı hesaplanıyor.

Bu da muhtemelen Sosyal Güvenlik, Medicare, Medicaid ve gazi yardımları gibi popüler hak programlarında önemli kesintiler yapılmasını gerektirecek.

Geçtiğimiz mali yılda hükümet 6,75 trilyon dolardan fazla harcama yaptı ve bunun 5,3 trilyon dolardan fazlası Sosyal Güvenlik, sağlık hizmetleri, savunma ve gazi yardımları ve borç faizlerinden geldi.

Musk, “Bu, sistemde ve hükümetin israfına karışan herkeste, ki bu pek çok insan demek, şok dalgaları yaratacak,” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English