Amerika
ABD seçimlerine dair bilinmesi gerekenler: Başkan ve Kongre üyeleri nasıl seçiliyor?

5 Kasım’da, tüm dünyada büyük bir ilgiyle beklenen ABD başkanlık seçimleri yapılacak. Siyasetçiler ve uzmanlar, bugünün yalnızca Amerika’nın değil, tüm dünya düzeninin geleceğini etkileyeceğine inanıyor. Ancak seçim günü, bu uzun soluklu seçim sürecinin yalnızca bir aşaması; hatta sürecin sonu bile değil.
ABD’de başkanlık seçimleri, kasım ayının ilk salı günü yapılan ana oylamanın çok öncesinde başlıyor ve oylar sayıldıktan sonra bile aylarca sürebilen bir süreç.
ABD’de başkanlık seçimlerinin dolaylı bir seçim olduğu bilinir: 538 üyeden oluşan Seçiciler Kurulu’nda yüzde 50’den fazla oy alan, yani en az 270 oya ulaşan aday Beyaz Saray’ın başına geçer. Bu sistem, halk oyuyla kazananın başkan olmasını şart koşmaz.
“Dolaylı seçim” terimi kafa karışıklığına yol açabilir ve sanki ABD vatandaşları sürecin dışında bırakılmış gibi görünebilir. Fakat gerçekte, Amerikalılar bu sürecin doğrudan içinde. Başkanlık yarışı, Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin ön seçimleriyle ocak veya şubat ayı gibi erken bir tarihte başlar.
Bu dönemde, Oval Ofis’e talip politikacılar, partilerinin desteğini kazanmak için yarışır. Her eyalette yapılan bu ön seçimlerde Amerikalılar, ülkenin iki büyük partisinin başkan adaylarını doğrudan belirleme sürecine katılır.
Ancak bu sistem her zaman böyle değildi. 20. yüzyılın başlarına kadar, Demokrat ve Cumhuriyetçi partilerin başkan adaylarını belirleme kararı doğrudan parti liderliğine aitti.
Adayların resmen açıklandığı ulusal kongreler, parti içi büyük rekabetlerin yaşandığı siyasi savaşlara sahne olurdu. Yüzde 100 halk katılımıyla yapılan ön seçimlerin 1970’lerde neredeyse tüm eyaletlerde yaygınlaşmasıyla, bu sistem bugünkü şeklini aldı.
Ön seçimlerde en sert rekabet, görevdeki başkanın iki dönem görev yapmış ve yeniden aday olma hakkını kaybetmiş olduğu yıllarda yaşanır. Örneğin, 2016’da pek çok siyasetçi başkanlık hırsıyla ortaya çıkarak partilerinin desteğini almak için yoğun bir mücadele vermişti. Görevdeki başkanın yeniden aday olduğu yıllarda ise en çok ilgi, muhalefetin ön seçimlerine odaklanır. Bu durumda, muhalefetin adayları, seçmenlere kendilerinin başkanı devirebilecek kişi olduğuna ikna etmeye çalışır.
2024 yılı ön seçimleri, bu rekabetin farklı bir versiyonunu sundu. Demokrat Parti, Joe Biden’ı ikinci dönem aday gösterirken, Cumhuriyetçilerde ise eski Başkan Donald Trump öne çıktı. Trump, parti içindeki gücü sayesinde diğer adayları hızlıca saf dışı bıraktı.
Bu yılın ön seçimlerinde, temmuz sonunda Demokratlar sürpriz bir değişiklik yaparak, Başkan Yardımcısı Kamala Harris’i aday gösterdi. Joe Biden’ın sağlık durumu ve yaşı nedeniyle seçimi kazanamayacağı endişesiyle yapılan bu hamle, Demokrat seçmenlerin desteğini büyük ölçüde kazandı.
Sonuç olarak, görevdeki Başkan Yardımcısı Harris ve eski Başkan Trump, 5 Kasım’da kıyasıya bir final mücadelesine girişecek.
2024’te rekor erken katılım
2024 seçimlerinde dikkat çeken bir diğer nokta ise rekor düzeyde erken oylama katılımı oldu. Koronavirüs pandemisi sırasında, 2020’de yüzde 66’sı erken oy kullanarak bir rekora imza atmıştı. Bu yıl, daha fazla Amerikalı seçmenin sandık başına gitmesi bekleniyor.
1 Kasım itibariyle, 66 milyon kişi oyunu kullanmış durumda ve bunların yüzde 53‘ü şahsen, yüzde 47’si ise posta yoluyla oy kullandı. Bu rakam, 2020 seçimlerinde 154 milyon seçmenin katılım gösterdiği rekor oranının yüzde 40’ını temsil ediyor.
Erken oylamada, başkanlık yarışının sonucunu belirleyebilecek kritik eyaletlerdeki yüksek katılım da dikkat çekiyor. Bu eyaletlerdeki seçmenlerin yoğun katılımı, seçim sonuçları hakkında ipucu arayan stratejistlerin ve uzmanların ilgisini çekiyor.
Salıncak eyaletler
ABD’deki başkanlık seçimleri dolaylı bir seçim sistemine dayanır ve bunun en doğrudan sonucu “salıncak eyaletler” olgusu. ABD’nin kurucu babaları, ülkenin ilk federasyon yapısını oluştururken, her eyaletin yönetim belirleme sürecinde özel bir rol oynaması gerektiği konusunda hemfikirdi.
Böylelikle hem küçük eyaletlerin seçim sonucuna etki edebilmesi sağlanmış hem de büyük eyaletlerin baskın iradesinin diğer eyaletleri gölgede bırakmasının önüne geçildi.
Bu kapsamda Seçiciler Kurulu tasarlandı ve 538 üyeden oluşan bu organ, eyaletlerin ABD Kongresi’ndeki temsil oranına göre belirli sayıda seçmenden oluşuyor. Temsilciler Meclisi’ndeki sandalye sayısı eyalet nüfusuna göre dağıtılırken, Senato’da her eyalete iki sandalye verilerek bu oran dengelendi. Örneğin, Kaliforniya 54 seçmene sahipken, Alaska sadece 3 seçmenle temsil ediliyor. Columbia’da ise 3 seçmen hakkı tanınıyor.
Seçmenlerin, eyaletlerinde hangi adaya oy vereceği halk oylaması ile belirlenir. Çoğu eyalette “kazanan hepsini alır” ilkesi uygulanır; bu da bir adayın, eyalet halk oylamasını kazanması halinde tüm seçmen oylarını aldığı anlamına gelir.
Fakat Maine ve Nebraska gibi eyaletlerde daha orantılı bir sistem mevcut. Seçim sonuçlarının öngörülemez olduğu ve her iki adayın oy farkını kapatma mücadelesi verdiği bu kararsız eyaletlerde, başkanlık yarışının kaderi belirlenir. 2024 yılı itibariyle Wisconsin, Michigan, Pennsylvania, Georgia, Kuzey Carolina, Arizona ve Nevada gibi eyaletler bu kritik konumda yer alıyor.
ABD seçimlerinin karmaşıklığı yalnızca oy verme günü ile sınırlı değil. Oy sayımı tamamlandığında, hangi adayın önde olduğu genel hatlarıyla netleşse de Seçiciler Kurulu yaklaşık bir buçuk ay sonra, 17 Aralık’ta toplanarak oylama yapar. Bu süreçte, eyaletlerin seçmenleri yasal olarak halk oylamasını kazanan adaya oy vermeye zorlanmaz; yanlış oyu kullanan seçmenler ise en fazla 1000 dolar cezaya tabi tutulur.
Fakat bu tür durumlar çok nadir ve Seçiciler Kurulu halk iradesine saygı gösterir. Örneğin, 2016 seçimlerinde “yanlış” oy kullanan yalnızca on civarında seçmen vardı ve sonuç üzerinde bir etkisi olmadı.
Seçim süreci burada da sona ermez. 6 Ocak’ta Kongre’de, başkanlık yarışının resmi olarak onaylandığı bir oturum düzenlenir ve yeni başkan ile başkan yardımcısının görevi devralması 20 Ocak’ta yemin töreni ile gerçekleşir.
Seçim sonuçları çoğu kez çarşamba sabahı netleşir ve Seçiciler Kurulu oylaması ya da Kongre onayı formalite haline gelir. Ancak bazı yıllarda, yarışın son ana kadar devam ettiği ve seçim sonucunun belirsiz kaldığı dönemler yaşanmıştı.
Seçim dönemlerinde en büyük sorunlardan biri oy pusulalarının işlenmesi aşamasında yaşanır; özellikle kararsız eyaletlerdeki yarışlarda başkanlık sonucunu belirlemek için yalnızca birkaç yüz oy yeterli olabilir.
Demokrat Al Gore’un Cumhuriyetçi George W. Bush Jr. ile başkanlık yarışı verdiği 2000 seçimleri, ABD’nin seçim sisteminin karmaşıklığını gözler önüne seren tarihi bir örnek.
Ulusal düzeyde Gore, Bush’tan yarım milyon fazla oy alarak zafer ilan etmeye hazırlanırken, seçim sonucu nihai olarak Seçiciler Kurulu’na bağlı olduğu için Florida’daki oylar belirleyici oldu. Florida’da, yaklaşık 6 milyon oy kullanılmış, ancak bu oyların sadece 1784’ü rakipleri ayırmıştı.
Al Gore, sonucu kabul etmeyerek yasaların gerektirdiği şekilde yeniden sayım talep etti. İlk yeniden sayım sonucunda Bay Bush’un farkı 900 oy pusulasına düştü. Bu durum karşısında Demokratlar, Florida’da yoğun bir yeniden sayım ve mahkeme süreci başlattı.
Bir sonraki turda Cumhuriyetçilerin avantajı 327 oya kadar geriledi. Fakat 12 Aralık’ta ABD Yüksek Mahkemesi, beşe karşı dört oyla yeniden sayımın durdurulmasına ve Bay Bush’un zaferinin kesinleşmesine karar verdi. Bu kararla birlikte, 2000 başkanlık seçimlerinin kaderi yalnızca 537 Amerikalının oyu ile tayin edilmiş oldu.
Al Gore’un, direnmeye devam etmesi için pek çok gerekçesi olmasına rağmen, 13 Aralık’ta seçimi kaybettiğini kabul etti ve “Amerika’nın partiler üstü bir değer” olduğunu ifade etti. 6 Ocak 2001’de seçim sonuçları Kongre’de onaylanırken, Temsilciler Meclisi’nden yaklaşık yirmi üye Florida sonuçlarına itiraz etse de oturumu yöneten Al Gore, tüm itirazları geri çevirdi ve Bush’un zaferini resmen kabul etti.
Donald Trump ve 2020 seçimlerinin yansımaları
ABD seçimlerinin süreci yalnızca seçim gününde sonuçlanmayabiliyor. 2020 başkanlık seçimleri de buna örnek bir vaka olarak dikkat çekiyor. Koronavirüs salgını nedeniyle pek çok seçmen oylarını posta yoluyla kullandı; bu oyların sayım süreci uzun sürdüğü için, örneğin kararsız eyaletlerden Pennsylvania’da seçim sonucunu ilan etmek dört gün sürdü.
Sonunda zaferini ilan eden, dört yıl önce Beyaz Saray’a çıkan Demokrat Joe Biden oldu. Ancak Donald Trump, yenilgiyi kabul etmeyerek “çalınmış seçim” iddialarını gündeme getirdi ve hâlâ bu iddialarını sürdürüyor. Trump’ın 2020’deki tutumu, ABD başkanlık seçimlerinin seçim günü bitmeyebileceğinin en çarpıcı örneği olarak kayıtlara geçti.
Ancak yılın en büyük skandalı, Pennsylvania’da değil, Demokratların Cumhuriyetçilere 13.500 oy fark attığı Georgia‘da patlak verdi. Eyalet Dışişleri Bakanı Brad Raffensperger elle yeniden sayım yapılmasını emretti ve sonuç olarak Biden‘ın farkı 12 bin 200 oya düştü.
Mesele burada da kapanmadı; yeniden sayımlar devam etti ve Demokratların zaferi ancak 7 Aralık’ta 11 bin 779 oy farkla onaylandı. Buna rağmen, dönemin başkanı Donald Trump, ocak ayında Raffensperger’i arayarak kendi lehine “11 bin 780 oy bulmasını” istedi. Raffensperger bu talebi reddettiğinde, Trump onu yasal sonuçlarla tehdit etti. Bu tür girişimler sonunda Trump hakkında federal bir ceza davası açılmasına yol açtı ve dava hala devam ediyor.
2020 seçimlerinin doruk noktası ise 6 Ocak 2021’de, Trump’ın mitinginden çıkan öfkeli bir kalabalığın seçim sonuçlarının onaylandığı sırada Kongre Binası’nı basması oldu.
Trump’ın başkan yardımcısı Mike Pence‘ten seçim sonuçlarını onaylamamasını, böylece Joe Biden’ın zaferini engellemesini istediği biliniyor. Ancak Pence, bu sürecin törensel olduğunu ve sonuçları değiştirme yetkisinin olmadığını belirterek Trump’a karşı çıktı.
O zamandan beri eski dostlar düşman oldu; muhafazakâr görüşleriyle tanınan Pence, Amerika’nın bir daha asla Donald Trump tarafından yönetilmemesi gerektiğini defalarca vurguladı. Ancak Joe Biden veya Kamala Harris’e açık bir destek sunmaktan kaçındı.
Kadınlar sola, erkekler sağa
2020 kampanyasının yarattığı yoğun atmosfer, Amerikalıların gündeminde derin bir etki bıraktı. Scripps News/Ipsos tarafından kısa süre önce yapılan ankete göre, Amerikalıların yüzde 62’si seçim sonrasında ülkede bir şiddet dalgası yaşanabileceğini düşünüyor.
Demokratların yüzde 70’i ve Cumhuriyetçilerin yüzde 59’u bu kaygıyı paylaşırken, Amerikalıların yüzde 51’i seçim sonrası olası huzursuzlukları önlemek için ordunun kullanılmasını destekliyor.
Aynı ankete göre, Amerikalılar olası bir şiddet ortamından uzak durmak istiyor. ABD vatandaşlarının dörtte üçü, kendi adayları kaybetse dahi seçim sonuçlarını kabul etmeye hazır olduklarını belirtti. Bu oran Demokratlar arasında yüzde 85, Cumhuriyetçilerde ise yüzde 77 olarak kaydedildi.
Her iki partinin temsilcileri de Kongre’de huzursuzluk çıkmasından endişe ediyor. Demokratlar, yenilgi halinde Trump’ın seçimlerin çalındığını iddia ederek halkı tahrik edebileceğinden korkuyor. Cumhuriyetçiler ise Trump’ın kazanması durumunda, sol eğilimli seçmenlerin şiddet olaylarına başvurabileceğinden endişe duyuyor.
Trump’a yönelik iki suikast girişiminin gerçekleştiği ve bu saldırılardan birinin Trump’ı neredeyse ciddi şekilde yaralayacağı düşünüldüğünde, bu korkular yersiz görünmüyor.
ABD federal hükümeti, 6 Ocak’taki Kongre oturumu sırasında Washington’daki güvenlik seviyesini en üst düzeye çıkarmaya karar verdi. Bu tören, Amerikan futbolu şampiyonası Super Bowl finali ve BM Genel Kurulu haftası gibi en yüksek güvenlik önemleriyle aynı seviyeye taşındı. Kongre toplantısı, “özel bir ulusal güvenlik etkinliği” olarak sınıflandırılacak.
Şimdiden çeşitli kurumlar, ocak ayında yapılacak bu toplantıya yoğun hazırlıklar yapıyor. Kongre Polisi kısa süre önce, üç helikopterin bina dışına iniş yaptığı bir “yaralı tahliye tatbikatı” gerçekleştirdi. Kolluk kuvvetleri bu tür önlemler için her türlü haklı sebebe sahip.
Sorun sadece, geçmişte olduğu gibi Al Gore’un “partiden önce Amerika” anlayışını desteklemeyen Trump’ın yeniden aday olması değil. Aynı zamanda, Amerikan toplumunun 2024’e kadar benzeri görülmemiş bir kutuplaşma içinde olması da dikkat çekiyor.
Bir yandan, tarih boyunca geleneksel olarak iki siyasi gücün hâkim olduğu ve 19. yüzyılın ortalarındaki İç Savaş’tan sonra Demokrat ve Cumhuriyetçi partilere dönüşen ABD’deki bu ayrışma oldukça olağan sayılabilir.
Fakat, uzmanlar modern Amerika’nın temel sorununu toplumun bölünmesinden ziyade kutuplaşmanın derinleşmesi olarak görüyor. Son yıllarda, her iki partinin de aşırı uçları ciddi şekilde güçlenmiş ve bir zamanlar marjinal ve radikal olarak görülen fikirler artık siyasi yelpazenin her iki tarafında da ana akım hale geldi.
2024 kampanyasının bir başka önemli özelliği, seçmenler arasındaki cinsiyet farkının tarihsel olarak yüksek olması. USA TODAY ve Suffolk Üniversitesi tarafından seçimlerden kısa bir süre önce yapılan bir ankete göre, Kamala Harris, kadın desteğinde Donald Trump’a yüzde 53’e yüzde 36 gibi büyük bir üstünlük sağladı. Cumhuriyetçiler ise erkek seçmenler arasında yüzde 53’e karşı yüzde 37 oranında benzer bir avantaj elde etti. Bu farkın seçim gününe yansıması durumunda, bu tür verilerin tutulmaya başlandığı 1980 yılından bu yana bir rekor kırılması muhtemel olacak.
Örneğin, 2020’de Joe Biden, kadınların yüzde 57’sinin desteğini alırken, Trump kadın seçmenlerin yüzde 42’sini kazanmıştı. Ancak Cumhuriyetçiler, erkek seçmenler arasında Demokratları yüzde 53’e karşı yüzde 45 ile geride bırakmıştı.
Uzmanlara göre, 2024’te cinsiyetler arasındaki farkın artmasının birkaç nedeni var. İlk olarak, Amerika’nın ilk kadın başkanı olma ihtimali olan Kamala Harris’in rolü, Demokratlara desteği artırıyor. İkinci olarak, kürtaj meselesi de büyük bir etken.
Yüksek Mahkeme’nin 2022’de federal kürtaj hakkını iptal etmesi sonrası, bu konu Amerikan toplumunun en önemli meselelerinden biri haline geldi. Cumhuriyetçilerin yönettiği eyaletlerin yaklaşık yarısında kürtaj yasaklanırken, bu durum kadınları Kamala Harris’in kısıtlamaları kaldırma vaatlerine yönlendiriyor.
Tüm bu gelişmeler ışığında, Kamala Harris ile Donald Trump arasındaki yarış sadece çekişmeli değil, kamuoyu açısından da son derece gergin bir atmosfer yaratıyor. Bu nedenle, 6 Kasım sabahı başkanlık yarışının sonucu hala belirsiz olabilir.
Temsilciler Meclisi
Başkanlık seçimleriyle aynı gün, kongre seçimleri de gerçekleşecek. Üyeleri her iki yılda bir yenilenen Temsilciler Meclisi ve her iki yılda bir üçte biri yenilenen Senato için yapılan seçimlerin sonucu, Beyaz Saray’ın iç ve dış politikalar üzerindeki etkisini de belirliyor.
Özellikle ara dönem seçimlerine genellikle büyük ilgi gösterilse de başkanlık yarışı sırasında siyasilerin koltuk mücadeleleri gölgede kalıyor.
Ancak, başkan adayları için parti arkadaşlarının kongrede başarılı olması oldukça kritik. Beyaz Saray yarışının galibi açısından her iki meclisteki güç dengesi, önümüzdeki dönemde ne ölçüde etkili olacağını belirleyecek.
Eğer Oval Ofis’in yeni sahibi muhalefet ağırlıklı bir Kongre ile karşılaşırsa, başkanlığın ilk günlerinden itibaren ciddi zorluklar yaşaması kaçınılmaz olabilir. Bu yüzden başkan adayları, yalnızca kendi mitinglerine katılmakla kalmaz, aynı zamanda Kongre’de, özellikle de Senato’da koltuk için yarışan parti üyeleriyle de ortak etkinlikler düzenler.
Örneğin ağustos ayında, Joe Biden’ın yarıştan çekilmesi ve Kamala Harris’in kampanyaya başlamasıyla anketlerde düşüş yaşayan Trump, başkanlık seçimleri açısından güvenli bir Cumhuriyetçi eyalet olan Montana’ya gitti.
Burada Demokrat Senatör Jon Tester ve Cumhuriyetçi Tim Sheehy’nin 2024’teki koltuk yarışı önem taşıyor. Montana’daki seçim sonucu, Senato’da hangi partinin çoğunluğu sağlayacağını etkileyebileceği için Trump kendisi için değil, partisi adına kampanya yürüttü.
Ekim ortasında Kamala Harris, anketlerde ivme kaybettiği, salıncak eyaletlerde geride kalmaya başladığı bir dönemde, Cumhuriyetçilerin güçlü olduğu Teksas’a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi. Burada, uzun zamandır Senatör Ted Cruz’a karşı meydan okuyan Demokrat aday Colin Allred’i destekledi.
Amerika’da aynı seçmenlerin bir partinin başkan adayını ve eyaletlerindeki diğer partinin Senato adayını desteklemesi oldukça yaygın bir durum. Ancak 2024 yılında Kongre için verilen mücadele Beyaz Saray yarışından geri kalmayacak gibi görünüyor.
Birçok medya kuruluşuna göre, Cumhuriyetçilerin Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluk elde etme olasılığı yüksek. The Hill‘e göre, Cumhuriyetçi Parti’nin Senato seçimlerini kazanma ihtimali yüzde 71, Temsilciler Meclisi’nde ise yüzde 54.
Bu arada The Hill, Donald Trump’ın seçimleri kazanma olasılığını da yüzde 53 olarak öngörüyor. Bu durum, Cumhuriyetçilerin 2024’te zafer kazanma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor.
Amerika
Musk-Trump kavgası: Tesla 153 milyar dolar değer kaybetti

Tesla, Donald Trump ve Elon Musk arasındaki gerginliğin tırmanmasıyla perşembe günü rekor bir satış dalgası yaşadı.
ABD Başkanının Musk’ın şirketleriyle olan ABD hükümeti sözleşmelerini feshedebileceğini işaret etmesinin ardından, elektrikli araç grubunun hisseleri yüzde 14’ün üzerinde değer kaybederek piyasa değerinden 153 milyar dolar sildi.
Trump, Truth Social platformunda, “Bütçemizde milyarlarca dolar tasarruf etmenin en kolay yolu, Elon’un devlet sübvansiyonlarını ve sözleşmelerini feshetmek,” diye yazdı.
Perşembe günkü düşüşle Tesla’nın hisse fiyatı yılbaşından bu yana yüzde 25 değer kaybetti.
Dünyanın en güçlü iki adamı arasındaki kavga, Musk’ın X’te defalarca yaptığı iğneleyici yorumlar ve Trump’ın, seçimlerden bu yana yakın müttefiki olan milyarderin “zayıfladığını” söylemesiyle devam etti.
Tesla hisselerinin satışı ABD borsalarında yankı buldu ve S&P 500 ile teknoloji ağırlıklı Nasdaq Composite endeksleri günü sırasıyla yüzde 0,5 ve yüzde 0,8 düşüşle kapattı. Her iki endeks de Trump ve Musk’ın hakaretler savurmaya başladığı öğle saatlerinde düşüşe geçti.
SpaceX ve Starlink değer kazandı
Tesla yatırımcıları birkaç ay boyunca inişli çıkışlı bir dönem geçirdi. Hisse senetleri, Trump’ın ikinci başkanlık dönemini kazanmasının ardından geçen yılın son çeyreğinde güçlü bir yükseliş yaşadı, fakat Trump’ın ticaret savaşının tetiklediği genel piyasa satışları nedeniyle aralık ortasından mart başına kadar düşüş yaşadı.
Musk’ın uzay keşif grubu SpaceX ve uydu geniş bant ağı iştiraki Starlink’in hisseleri, Tesla’nın düşüşüyle birlikte perşembe günü yükseldi. AST SpaceMobile yüzde 7,5 değer kazanırken, iletişim grubu EchoStar yüzde 17,4 sıçradı.
Musk’ın, Devlet Verimliliği Departmanı’nın (DOGE) başkanı olarak federal hükümet harcamalarında yaptığı kesintiler de tepkiyi beraberinde getirdi. Tesla patronu, işlerine yönelik “geri tepme”yi suçlayarak mayıs sonunda hükümet görevinden istifa etti.
Bazı yatırımcılar, Musk ve Trump’ın önceki dostane ilişkilerine rağmen, piyasanın bu kavgayı öngörmesi gerektiğini söyledi. Ünlü kısa vadeli satıcı Jim Chanos, X’te bunun “Şimdiye kadarki en öngörülebilir ayrılık” olduğunu söyledi.
Bannon’dan SpaceX’i devletleştirme ve Musk’ı sınır dışı etme çağrısı
Daha önce vize tartışması nedeniyle Musk ile ağır bir kavgaya tutuşan MAGA ideoloğu Steve Bannon, Trump’a SpaceX’e el koyma çağrısı yaptı.
Bannon, “War Room Live” programında, Trump’ın SpaceX’i kontrol altına almak için Kore Savaşı döneminden kalma milli güvenlik seferberlik yasası olan Savunma Üretim Yasasını kullanmak üzere bir başkanlık kararnamesi imzalaması gerektiğini söyledi.
Bannon, “ABD hükümeti onu ele geçirmeli,” dedi ve yönetimin ayrıca Musk’ın güvenlik iznini iptal etmesi ve soruşturma sonuçlanana kadar Musk’ın şirketleriyle tüm federal sözleşmeleri askıya alması gerektiğini savundu.
MAGA ideoloğu, Başkana Tesla liderinin sınır dışı edilme işlemlerini başlatması için de çağrıda bulundu. Bannon, “Elon Musk yasadışı. O da gitmeli,” dedi. Güney Afrika doğumlu Musk, yirmi yılı aşkın süredir ABD vatandaşı.
Musk ise Bannon’ın çağrılarına X’te verdiği yanıtta, “Bannon zirve geri zekalıdır,” dedi.
Steve Bannon, Elon Musk’a ‘ırkçı’ dedi, MAGA’dan atma sözü verdi
MAGA’daki bölünme ayyuka çıktı: JD Vance sesleri
Öte yandan Musk-Trump kavgası, Amerika’yı Yeniden Büyük Yap (MAGA) koalisyonundaki çatlakları da tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi.
Musk’ın, daha önce Başkana destek veren seçmen kitlesinde Trump aleyhine derin bir yara açabileceği düşünülüyor.
Örneğin, Musk’ın sosyal platformu X’te 1,2 milyon takipçisi olan sağcı influencer Ian Miles Cheong, Musk ve Trump arasındaki mücadele için “Paramı Elon’a yatırıyorum,” diye bir paylaşım yaptı.
Cheong ayrıca, “Trump görevden alınmalı ve JD Vance onun yerini almalı,” dedi.
30 dakikadan az bir süre sonra Musk, Cheong’un paylaşımını tek kelimeyle “Evet” ekleyerek yeniden paylaştı.
‘Büyük, güzel yasaya’ ne olacak?
Trump ve Musk arasındaki kişisel kavga sürerken, bombanın fitilinin Trump’ın Kongre’ye getirdiği harcama tasarısı üzerinden ateşlendiğini hatırlatmak gerekiyor.
The Hill’deki değerlendirmeye göre kavga, bazı Kongre Cumhuriyetçilerinin Musk’a olan öfkelerini daha açık bir şekilde dile getirmeye istekli hale getirebilir. Bu öfke bir süredir artıyordu.
Fakat Musk, tasarıya yönelik eleştirilerini sürdürüyor ve bu tutumu, Cumhuriyetçi Parti liderlerini rahatsız edecek.
Musk, bir dizi sosyal medya paylaşımında sadece Trump’ı değil, Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson ve Senato Çoğunluk Lideri John Thune’yi de hedef aldı ve hükümet harcamalarının kontrolden çıkmasının tehlikelerini dile getirdikleri geçmiş yorumlarını yeniden gündeme getirdi.
Kongre Bütçe Ofisine göre, bütçe tasarısının mevcut haliyle 10 yıl içinde 2,4 trilyon dolarlık ek bütçe açığı yaratması bekleniyor.
Musk, kendine özgü ateşli üslubuyla perşembe öğleden sonra yaptığı paylaşımlardan birinde, “Kongre Amerika’yı iflasa sürüklüyor!” iddiasında bulundu.
Kongre’deki Cumhuriyetçiler genel olarak Musk’tan çok Trump’a sadık.
Fakat Musk’ın tasarıyı batırmak için yeterli sayıda Cumhuriyetçi üyeyi kendi safına çekmesi son derece olası.
Elon Musk’tan Trump’a suçlama: Epstein dosyası neden gizli tutuluyor?
Politico: Trump, Musk ile olası bir yumuşamanın sinyali verdi
Öte yandan kavganın bir ateşkes ve “detant”, yani yumuşama ile şimdilik sona ereceğini ileri sürenler de var.
Başkan Trump, Elon Musk ile sosyal medyada bir gün süren atışmaların ardından perşembe günü POLITICO ile yaptığı röportajda kayıtsız bir tavır sergiledi.
Bundan ayrı olarak, Beyaz Saray danışmanları, gerginliğin tırmanmasını önlemek için başkanın Musk’a yönelik kamuoyu eleştirilerini yumuşatması için uğraştıktan sonra, barışı sağlamak için Tesla’nın milyarder CEO’su ile cuma günü bir telefon görüşmesi ayarladı.
Trump, bir zamanlar en büyük destekçisiyle yaşadığı kamuoyuna mal olan ayrılık hakkında POLITICO’ya verdiği kısa demeçte, “Oh, sorun yok. Her şey çok iyi gidiyor, hiç bu kadar iyi olmamıştı,” dedi.
Trump destekçisi hedge fon yöneticisi Bill Ackman da dahil olmak üzere yardımcılar ve müttefikler gerginliği yatıştırmak için aceleyle harekete geçti ve Musk da buna sıcak bakıyor gibi görünüyor.
Ackman, “@realDonaldTrump ve @elonmusk’ı destekliyorum ve onlar da büyük ülkemizin iyiliği için barış yapmalılar,” diye yazdı.
Musk da Ackman’a, “Haksız değilsin,” diye yanıt verdi.
Amerika
Elon Musk’tan Trump’a suçlama: Epstein dosyası neden gizli tutuluyor?

Elon Musk, ABD Başkanı Donald Trump’ı Jeffrey Epstein davasındaki belgelerde adının geçtiğini iddia ederek çocukların cinsel istismarına karışmakla suçladı ve belgelerin bu yüzden açıklanmadığını öne sürdü. Trump ise Musk’ı devlet desteklerini kesmekle tehdit ederek, milyarderin ABD Hükümet Verimliliği Dairesi (DOGE) başkanlığından ayrılması sonrası başlayan çatışmada karşılıklı suçlamalar devam etti.
Amerikalı milyarder Elon Musk, ABD Başkanı Donald Trump’ı Jeffrey Epstein davasındaki belgelerde adının geçtiğini öne sürerek çocukların cinsel istismarına karıştığını iddia etti ve bu durumun belgelerin hala kamuoyuna açıklanmamasının nedeni olduğunu belirtti.
Gerilim, Musk’ın ABD Hükümet Verimliliği Dairesi (DOGE) başkanlığından ayrılmasının ardından karşılıklı sert açıklamalarla yükselmişti.
SpaceX’in kurucusu Musk, Trump’ın seçim zaferinde kendi desteğinin kilit rol oynadığını savundu.
Musk, X’teki paylaşımında, “Ben olmasaydım Trump kaybederdi, Demokratlar Temsilciler Meclisi’ni kontrol ederdi ve Cumhuriyetçiler Senato’da 49’a karşı sadece 51 sandalyeye sahip olurdu,” ifadelerini kullandı.
Time to drop the really big bomb:@realDonaldTrump is in the Epstein files. That is the real reason they have not been made public.
Have a nice day, DJT!
— Elon Musk (@elonmusk) June 5, 2025
Trump’tan Musk’a sert yanıt ve tehdit
Donald Trump, Elon Musk’ın suçlamalarına sosyal medya platformu Truth Social üzerinden yanıt verdi. Trump, bütçeden “milyarlarca dolar” tasarruf etmek amacıyla Musk’ın faaliyetleriyle ilgili tüm devlet sübvansiyonlarını ve sözleşmelerini durdurma tehdidinde bulundu.
Trump, “Biden’ın bunu neden yapmadığına hep şaşırmışımdır,” diye ekledi.
Basın mensuplarına konuşan Trump, Musk’ta hayal kırıklığına uğradığını belirterek seçimleri onun yardımı olmadan da kazanabileceğini vurguladı.
Trump, Musk’ın DOGE başkanlığı görevini özlediğini ve bu yüzden girişimcinin davranışlarının “düşmanca” bir hâl alabileceğini öne sürdü.
Truth Social’daki bir başka paylaşımında başkan, Musk’ın “çıldırdığını” ifade etti. ABD Başkanı, iş insanının “tükenme noktasında” olduğunu ve kendisinin ondan yönetimden ayrılmasını istediğini belirtti.
Trump ayrıca, Musk’ı “birkaç ay içinde” elektrikli araçlara yönelik devlet desteğinin sona erdirileceği konusunda bilgilendirdiğini ve bu önlemin satışların artışını teşvik ettiğini ifade etti.
Trump, “Herkesi bu gereksiz arabaları almaya zorlayan elektrikli araç lisansını elinden aldım ve o da çıldırdı,” diye yazdı.
İkili arasındaki açık çatışma, Musk’ın devlet görevinden ayrılmasının hemen ardından başladı.
Trump, 1 Haziran’da Musk’ın müttefiki ve SpaceX projelerine yatırım yapan Jared Isaacman’ın NASA başkanlığı adaylığını geri çektiğini duyurdu.
Bunun üzerine Musk, 4 Haziran’da federal bütçeyi “iğrenç bir kepazelik” olarak nitelendirerek tamamen gözden geçirilmesi çağrısında bulundu. Trump ise belgeyi imzaladığını ve Musk’ın projenin tüm detaylarından önceden haberdar olduğunu belirtti.
Jeffrey Epstein olayının geçmişi
Musk’ın bahsettiği Jeffrey Epstein, 2019 yılında hapishanede ölmüştü. Resmi açıklamaya göre ölüm nedeni intihardı.
Soruşturma, Epstein’ın reşit olmayanları evlerine ve özel adasına çekerek ticaretini yaptığına ve burada Amerikan ve dünya elitlerinin temsilcileri tarafından cinsel istismara uğradıklarına inanıyor.
Donald Trump, ikinci seçim kampanyası sırasında Lex Fridman’a verdiği bir röportajda Epstein’ın adasını ziyaret eden etkili kişilerin listesini yayınlama sözü vermişti.
Daha sonra, Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesinin ardından bir dizi Amerikalı senatör, başkanı dava belgelerin gizliliğini kaldırmaya çağırdı. Ancak bu gerçekleşmedi.
Amerika
Trump’tan yeni çok ülkeli seyahat yasağı

ABD Başkanı Donald Trump çarşamba günü, ulusal güvenlik risklerini gerekçe göstererek 19 ülkeden gelen kişilere yönelik kapsamlı bir yeni seyahat yasağı getirdi.
Yasak, Afganistan, Burma, Çad, Kongo Cumhuriyeti, Ekvator Ginesi, Eritre, Haiti, İran, Libya, Somali, Sudan ve Yemen’den gelen kişilerin ABD’ye girişini tamamen kısıtlıyor. Başkan ayrıca Burundi, Küba, Laos, Sierra Leone, Togo, Türkmenistan ve Venezuela vatandaşlarının ABD’ye girişini kısmen kısıtlıyor ve sınırlandırıyor.
Yönetimin seyahat yasağı, ziyaretçilerin ve vize başvuru sahiplerinin güvenlik incelemesinin imkansız olduğu ve ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğu ülkeleri belirlemeleri talimatını veren ilk günkü başkanlık kararnamesinin ardından aylardır hazırlık aşamasındaydı.
Kapsamlı planlama, Beyaz Saray’ın yasal engelleri aşma çabalarını gösteriyor: Trump’ın 2017’de çoğunluğu Müslüman ülkeleri hedef alan seyahat yasağı, bir dizi mahkeme yenilgisinin ardından nihayetinde hafifletilmiş bir versiyonuyla yürürlüğe girmişti.
Trump, Beyaz Saray tarafından yayınlanan bir videoda, “Bize zarar vermek isteyenlerin ülkemize girmesine izin vermeyeceğiz ve Amerika’nın güvenliğini sağlamaktan bizi hiçbir şey alıkoyamaz,” dedi.
Yasak, mevcut vize sahipleri, yasal daimi ikamet edenler, belirli vize kategorileri ve hükümetin ABD’nin ulusal çıkarlarına hizmet ettiğini belirlediği kişileri kapsamıyor.
Trump, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun “yüksek riskli bölgeler” hakkında bir güvenlik incelemesi yaptığını ve hangi ülkelere yeni kısıtlamalar getirilmesi gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunduğunu söyledi.
Başkan, yönetimin terörist faaliyetler, vize güvenliği işbirliği, bir ülkenin yolcuların kimliklerini doğrulama yeteneği, vatandaşların sabıka kayıtlarının tutulması ve yasadışı vize süresini aşma oranları gibi faktörleri incelediğini de sözlerine ekledi.
Planlamaya aşina olan ve isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir ABD’li yetkiliye göre, Beyaz Saray çok daha uzun bir ülke listesi hazırlamayı düşünmüştü.
Trump çarşamba günü yaptığı açıklamada, ülkelerin koşullarını iyileştirip ABD’nin güvenlik standartlarını karşılaması halinde listenin değiştirilebileceğini, risk teşkil eden diğer ülkelerin ise listeye eklenebileceğini söyledi.
Trump’ın bu kararı, Colorado eyaletinin Boulder kentinde bir adamın İsrail yanlısı protestoculara molotof kokteyli atıp “derme çatma bir alev makinesi” kullanarak terör endişelerini artırmasından sadece birkaç gün sonra geldi.
İç Güvenlik Bakanlığına (DHS) göre, Mısır vatandaşı Mohamed Soliman, 2022 yılında göçmen olmayan vizeyle ABD’ye giriş yaptı ve vizesinin süresi 2023 yılında doldu.
DHS’ye göre, Soliman 2022’de sığınma başvurusunda da bulunmuştu. Beyaz Saray, bu olayı kontrolsüz göçün ulusal güvenliğe nasıl bir tehdit oluşturduğunun bir örneği olarak öne çıkarırken, Soliman federal ve eyalet nefret suçlarıyla suçlandı.
Trump yönetimi, Soliman’ın ailesi olan eşi ve beş çocuğunu sınır dışı etmek için hızlıca harekete geçti, ama Kaliforniya’daki bir federal yargıç bu çabaları geçici olarak engelledi. Aile salı günü Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Birimi tarafından gözaltına alındı.
Trump, göçmenliği uzun süredir ulusal güvenlik meselesi olarak nitelendiriyor ve ikinci döneminde, belgesiz göçmenleri ülkeden hızla çıkarmak ve göçmenliği “istila” olarak ilan etmek için bu argümana daha da fazla ağırlık veriyor.
Beyaz Saray’dan mahkeme salonlarındaki Adalet Bakanlığı avukatlarına kadar, Trump yönetimi, başkanın ulusal güvenlik üzerindeki doğal yetkisi nedeniyle, ABD için önemli bir risk teşkil eden kişileri tek taraflı olarak belirleme yetkisine sahip olduğunu savunuyor.
Trump, Beyaz Saray tarafından yayınlanan ve yasağı duyuran videoda, “Colorado’nun Boulder kentinde meydana gelen son terör saldırısı, uygun şekilde güvenlik kontrolünden geçmemiş yabancı uyrukluların yanı sıra, geçici ziyaretçi olarak gelip vizelerinin süresini aşanların ülkemiz için oluşturduğu aşırı tehlikeyi bir kez daha ortaya koydu. Onları istemiyoruz. 21. yüzyılda, dünyanın dört bir yanından gelen tehlikeli yerlerden gelen yabancı vize süresini aşan kişiler tarafından birbiri ardına terör saldırıları gerçekleştirildi,” diyor.
-
Dünya Basını2 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Diplomasi2 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş2 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali
-
Söyleşi2 hafta önce
Eski AP Türkiye Raportörü Kati Piri Harici’ye konuştu: AB’nin tutarlı bir Türkiye stratejisi yok
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın Rusya-Ukrayna barışını teşvik girişimi stratejik açmaza dönüştü
-
Dünya Basını2 hafta önce
Tantura katliamı: İsrail’in örtbas ettiği savaş suçu
-
Avrupa6 gün önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 1