Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

ABD’nin artan Libya ilgisinin hedefi: Rusya

Yayınlanma

NATO müdahalesinden bu yana siyasi birliğini sağlayamayan ve sürekli krizlerle boğuşan Libya’da, Kahire merkezli yürütülen son müzakerelerden de olumlu sonuç çıkmadı. Kasım ayında yapılması düşünülen seçimler için umutlar azalırken dikkati Ukrayna’da olan Rusya’nın Libya’daki varlığına karşı ABD’nin “aktif müdahale” adımları ise hızlanıyor.

Temsilciler Meclisi (TM) ile Devlet Yüksek Konseyi (DYK) arasında ortak bir seçim kriteri ve takviminin belirlenmesi amacıyla Mısır’da yürütülen ve tarafların “anlaşma yakın” açıklamasıyla beliren olumlu hava kısa sürede dağıldı. Müzakereler yeni olsa da anlaşmazlığın nedeni bilindik: Çift vatandaşlığı olanların cumhurbaşkanlığına aday olup olamayacağı. Yani Halife Hafter’in seçimlerde adaylığının önünün açılması.

Sorunun kökeni ve uzlaşı süreci

Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğündeki Libya Siyasi Diyalog Forumu’nun Kasım 2020’deki toplantılarında, ülkede devlet başkanlığı ve parlamento seçimlerinin 24 Aralık 2021’de yapılmasına karar verilmişti ancak seçimlerin anayasa temeli konusunda anlaşmaya varılamadığı için sandıklar kurulamamıştı. Tarafların anayasal temelde uzlaşamamasının nedeni de yine ABD vatandaşlığı bulunan Hafter’in adaylığı meselesiydi. TM tarafı Hafter’in adaylığının önünün açılmasında ısrar ederken BM öncülüğünde yürütülen müzakerelerde, yapılan seçimle ülkeyi seçime götürmek üzere göreve gelen mevcut Ulusal Birlik Hükümeti (UBH), buna itiraz ediyor.

Nitekim seçimlerin yapılamamasının ardından TM, UBH’nin görev süresinin 24 Aralık 2021’de dolduğu gerekçesiyle 10 Şubat’ta ülkenin batısındaki milletvekillerinin çoğunun katılmadığı oturumda Fethi Başağa’yı başbakan seçti. 1 Mart’ta ise Başağa hükümetine güvenoyu verdi. UBH Başbakanı Abdülhamit Dibeybe ise TM’yi Cenevre Anlaşması’nda belirlenen yol haritasından ayrılmakla suçlayarak görevinin başında olduğunu, görevi ancak seçilmiş bir hükümete teslim edeceğini söyledi. Bingazi ve Trablus merkezli iki siyasi ve silahlı odak arasında yaşanan çekişmeler kısa süreli bir çatışmanın yaşanmasına da yol açtı. Anlaşmazlık devam ederken Kahire’nin devreye girmesiyle Trablus’taki siyasi aktörler ile TM Başkanı Akile Salih ve Hafter Mısır’da müzakere masasına tekrar oturdu. Bu ay ortalarına kadar müzakerelere ilişkin verilen olumlu sinyaller, basına yansıyan “Hafter’in adaylığı” gerekçesiyle geçen hafta birden dağıldı.

Kahire merkezli uzlaşma süreci

Anlaşmazlık, Hafter’in adaylığına odaklansa da Libya siyasi sahnesinin karmaşıklığı ve dahil olan uluslararası aktörlerin çokluğu, her türlü yumuşamayı reddediyor. Öncelikle, Mısır’da yürütülen müzakerelerin ve Kahire’nin UBH Başkanı Dibeybe’yi dışlaması bu müzakereleri daha en başından tartışmalı hale getirdi. Sadece Türkiye’nin desteğini sağlaması değil aynı zamanda Trablus’ta güçlü bir aktör olması nedeniyle de Dibeybe ulusal uzlaşı için önemli bir figür. İkinci olarak, müzakere süreci Trablus içindeki güç dengelerine oynayarak Dibeybe ile aralarında sorun olduğu bilinen Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halid el-Mışri üzerinden yürütüldü. Nitekim seçim yasası konusunda tarafların birbirine yakınlaştığını açıklamasından saatler sonra Mışri’den uzlaşmazlığın devam ettiğine yönelik açıklama geldi. Söz konusu açıklamanın MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Trablus temaslarıyla aynı zamana denk geldiğini de not etmek gerekiyor. Mışri’den gelen açıklamalardan sonra TM tarafının da Mışri’yi suçlayan beyanları, kasım ayında sandıkların kurulması ihtimalini iyice zayıflatmış gözüküyor.

Ankara-Mısır normalleşmesinin önemi

Libya siyasi sahnesinin karmaşıklığı ve “esnekliği” uç görünen yeni uzlaşı arayışlarının göz ardı edilmemesi gerektiğini bir kez daha gösteriyor. Akile Salih-Mışri, Hafter-Dibeybe ya da Salih-Mışri-Dibeybe arasında kurulan pazarlık masalarının dışında bir de Kahire’nin desteklediği “üçüncü hükümet” seçeneği gündemde. Mısır’ın Salih ile birlikte gündeme getirdiği bu seçeneğe Ankara’nın sıcak bakmadığı daha çok mevcut hükümetin revize edilerek seçimlere gidilmesini istediği belirtiliyor. Bir süre önce normalleşme girişimlerine başlayan Türkiye ve Mısır, Libyalı taraflar üzerinde bariz ağırlığı olan iki ülke. Nitekim İtalya da Libya’daki siyasi krizde, bu iki ülkenin ağırlığına vurgu yaparak çözümün büyük oranda iki başkent arasındaki uzlaşıdan geçtiğini düşünüyor.

Ufuktaki yeni saflaşmalar

TM ile DYK ve UBH dolayısıyla Ankara ile Kahire arasındaki farkın çapı küçülse de kapanmadı ancak Libya’daki denklem bu güçlerden ibaret değil. Ukrayna krizine kadar Wagner üzerinden Libya’da sahada bulunan Rusya’nın dikkati artık dağılmış durumda. Rusya’nın dikkat dağınıklığı, 2012’de Büyükeçisi Christopher Stevens’ın öldürülmesinin şoku ile uzun süre Libya sahasından uzak kalan ABD’ye eşsiz bir “fırsat” sunuyor. Joe Biden’ın görevi devralmasıyla Libya’ya ilgisi artmaya başlayan ABD, Ukrayna krizi ve bu krizin tetiklediği enerji sorununun büyümesiyle ilgisini daha da yoğunlaştırdı. ABD yönetimi CIA Direktörü William Burns’ü ay ortasında Libya’ya gönderdi. Hem Trablus hem Bingazi’ye yapılan ziyaretlerde iddialara göre ele alınan dosyaların başında enerji güvenliği geliyor.

‘Ortak güç’ talebi ve Kaddafi seçeneği

İddiaya göre, Burns, Hafter ve Dibeybe’den petrol arzının güvenliğini sağlamak için ortak bir askeri güç oluşturmalarını istedi. ABD, hem Hafter üzerinden Rusya’nın Libya Petrol Kurumu üzerindeki etkisini kırmak hem de Avrupa’nın gazda Rusya’ya olan bağımlılığını “dengelemek” için çalışıyor. Kuşkusuz, kanıtlanmış rezervleriyle Kuzey Afrika’nın bu zengin petrol ülkesi, tek başına mevcut boşluğu doldurmaya yeterli olmasa da konuşulan diğer tüm seçeneklerden daha gerçekçi bir “kaynak.”

Ziyaretle ilgili basına yansıyan diğer bir iddia da Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi ile ilgili. Kaddafi’nin serbest kaldığı 2017’den beri Rusya ile temasta olduğu ve Hafter ile sorun yaşayan Rusya’nın üçüncü güç olarak Kaddafi’yi sahneye sokmaya hazırlandığı iddia ediliyordu. İşte iddiaya göre Burns’ün ziyaretinin hedeflerinden biri de Kaddafi “riskini” henüz gündeme gelmeden “ortadan kaldırmaktı.”

Is Libya’s solution written in the old books?

 

CIA Direktörü Burns Libya’dan sonra dün de Mısır’a giderek Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve İstihbarat Başkanı Abbas Kamil ile görüştü. Resmi açıklamada değinilmese de görüşmenin önemli dosyalarından birinin Libya olduğu biliniyor. Görüşmede Burns’ün “uluslararası ve bölgesel krizlerin yaşandığı bu hassas dönemde Mısır’la işbirliğini artırmak arzusunda olduğunu ifade ettiği” belirtiliyor.

Gelişmeler daha önce BM ve AFRİCOM üzerinden Libya’da kenarda duran Washington’un, Rusya’nın bu ülkedeki nüfuzunu sınırlandırma amacıyla doğrudan devreye girmeye hazırlandığını gösteriyor.

Sonraki hedef: Türkiye’nin ağırlığı

ABD’nin Libya’daki temel hedefi şimdilik doğrudan Türkiye’yi hedef almıyor. Ancak Doğu Akdeniz’deki dengeler ve Washington’un durduğu taraf göz önüne alındığında Rusya’dan sonra hedefe konulacak gücün Türkiye’nin bu ülkedeki etkinliği ve varlığı olduğunu öngörmek mümkün. Nitekim Trablus Temyiz Mahkemesi’nin, Türkiye ile Libya arasında Ekim 2022’de imzalanan hidrokarbon alanında ortaklık öngören mutabakat muhtırasının yürütmesini durdurması bir uyarıydı. Doğu Akdeniz’deki meşruiyetini 2019’da Libya ile imzaladığı deniz yetki sınırlandırma anlaşmasına “bağlayan” Ankara için bu anlaşmanın devamı kritik önemde. Her türlü pazarlığa açık siyasi aktörler ve “dış etkenler” göz önüne alındığında Libya zemini tahminlerden çok daha hızlı kayma riski barındırıyor. Doğu Akdeniz’de kazandığı mevziyi kaybetmemek için Ankara’nın önce Mısır ardından Rusya ile asgari bir müşterekte buluşmasının aciliyeti ise her geçen gün artıyor.

DİPLOMASİ

ASML: ABD, Çin’e karşı daha fazla çip kısıtlaması için bastıracak

Yayınlanma

Hollanda merkezli çip makinesi tekeli ASML’nin CEO’su Christophe Fouquet, Hollandalı çip üretim makineleri üreticisinin en büyük pazarı olan Çin’e yarı iletken teknolojisi satışını daha da kısıtlamak için ABD’den gelen baskının artmasını bekliyor.

Salı günü Londra’da düzenlenen Bloomberg Teknoloji Zirvesi sırasında verdiği bir röportajda Fouquet, “Jeopolitik manzaraya bakarsanız, ABD’nin daha fazla kısıtlama için müttefiklerine baskı uygulamaya devam edeceği açık. Asıl soru şu: Hollanda için doğru olan nedir? Avrupa için doğru olan nedir?” diye sordu.

Washington yıllardır Çin’in yarı iletken sektöründeki yükselişini, gelişmiş yapay zeka çipleri ve çip üretim ekipmanlarının satışını hedef alan ihracat kontrolleri yoluyla sınırlamaya çalışıyor. Hollanda hükümeti, ABD’li müttefiki ile en büyük şirketinin en büyük pazarı arasında bir orta yol bulmakta şimdiye kadar zorlandı.

Fouquet, ASML’nin Çin ile olan işlerinin çoğunun “ulusal güvenlik” kaygılarıyla daha az ilgili olan olgun teknolojiye odaklandığını söyledi ve “Bugün Çin’deki odak noktasının çoğu ana akım yarı iletkenler üzerinde. Bu yapay zekadan çok farklı,” dedi.

ASML, Apple’ın akıllı telefonlarından Nvidia’nın yapay zeka hızlandırıcılarına kadar her şeye güç veren gelişmiş çipleri üretmelerine yardımcı olan litografi makinelerini üretme tekeline sahip. Çin, ASML’nin aşırı ultraviyole veya EUV teknolojisini kullanan en gelişmiş makinelerini hiçbir zaman satın alamadı.

Hollanda ayrıca ASML’nin en gelişmiş ikinci daldırma DUV litografi sistemlerinden bazılarını Çin’e satmasını kısıtladı ve geçen ay şirketin Lahey’de ihracat lisansları için başvurmasını sağlayan yeni ihracat kontrol kuralları yayınladı.

Çin, çip üretim teknolojisini ilerletmek için ASML’nin sistemlerine güveniyor, çünkü ülke henüz en ileri yarı iletkenleri üretebilecek benzer ekipmanları geliştiremedi.

Fouquet, mevcut kısıtlamaların Çin’in “ileri teknoloji söz konusu olduğunda 10 ila 15 yıl geride kaldığı” anlamına geldiğini söyledi.

Son beş çeyrekte ASML’nin en büyük pazarı olan Çin, son dönemde şirketin toplam satışlarının neredeyse yarısına denk gelen 2,79 milyar avroluk (3 milyar dolar) satış gerçekleştirdi.

Fouquet, Çin talebinin Covid-19 salgını sırasında verilen siparişlere dayanan bir birikim nedeniyle yükseldiğini söyledi. ASML, ülkeye yapılan satışların önümüzdeki yıl toplam gelirin yaklaşık %20’sine gerileyeceğini ve bunun daha normal bir seviye olduğunu düşünüyor.

Fouquet yaptığı açıklamada, çip endüstrisinin ve ASML’nin önümüzdeki yıl büyüyeceğini söyledi ve “2026’nın da bir büyüme yılı olmasını bekliyoruz ancak bunu ölçmek için henüz çok erken,” dedi.

ASML hisseleri salı günü %3,3 kadar değer kazandı. Geçen Salı günkü kazanç raporundan bu yana hâlâ %15’ten fazla düşüşte.

ASML CEO’su, Hollanda gibi Avrupa ülkelerinin rekabetçi kalmak istiyorlarsa gelen göçü kısıtlamamaları gerektiğini söyledi.

Fouquet, “Şirketimizi 100’den fazla milletten insanla kurduk. Her yerden yetenek getirmek başarı için mutlak bir koşul oldu,” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Scholz’un Hindistan ziyaretinde masada ekonomi ve savunma var

Yayınlanma

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Hint-Pasifik bölgesinde iki ülke arasındaki ilişkileri derinleştirmesi muhtemel savunma ve ekonomik ilişkiler üzerine görüşmelerde bulunmak amacıyla perşembe günü Hindistan’daki üç günlük ziyaretine başlayacak.

Scholz’un şansölyeliğinde Berlin, Yeni Delhi ile daha derin bağlar kurma niyetinin sinyallerini sürekli olarak verdi. Yakın zamanda Almanya, yeni Hindistan politikasını ilan ettiği bir belge yayınladı.

South China Morning Post’un (SCMP) hatırlattığı üzere Almanya Şansölyesi geçen yıl Hindistan’ı iki kez ziyaret etti; birincisi şubat ayında ikili bir devlet ziyareti için, ikincisi ise eylül ayında Yeni Delhi’de düzenlenen G20 liderler zirvesine katılmak için.

Hindistan Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre Şansölyenin son ziyareti Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin daveti üzerine gerçekleşecek.

SCMP’nin görüşlerine başvurduğu King’s College London’da uluslararası ilişkiler profesörü Harsh Pant, “Bence olan şey kesinlikle Almanya’nın Hindistan’ı yeniden değerlendirmesidir. Uzun zamandır Hindistan onların radarında değildi ama Almanya Hindistan’la ilişkilerini stratejik bir ilişkiye dönüştürmeye ve Avrupa Birliği’ni de bu yöne çekmeye çalışıyor,” dedi.

İki ülkenin ticaret hacmi 26 milyar dolar

Almanya, Hindistan’ın AB’deki en büyük ticaret ortağı ve aynı zamanda dünya çapındaki en önemli ticaret ortaklarından biri.

India Brand Equity Foundation’a göre, Mart 2023’te sona eren mali yılda Hindistan’ın Almanya ile ikili ticareti 26 milyar dolar olarak gerçekleşirken, ülkedeki Alman şirketlerinin sayısı geçen yıl temmuz ayı itibariyle 2.000’e ulaştı.

Hindistan ve Almanya arasındaki askeri bağlar geçmişte asgari düzeydeydi fakat Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius’un geçen yılki ziyareti, Alman ve Hint şirketlerinin altı gelişmiş hayalet dizel-elektrik denizaltı inşa etmeyi amaçlayan bir anlaşma imzalamasıyla bir dönüm noktası oldu.

Yeni Delhi, Pekin’e karşı Alman denizaltılarını istiyor

Görüşmelerde radar ve denizaltı teknolojisinin masada olacağı vurgulanıyor. Hassas askeri teknoloji ihracatına ilişkin katı iç yasalar geçmişte Almanya’nın savunma ihracatını engellemişti. Fakat Berlin, Yeni Delhi’ye yönelik askeri teknoloji kısıtlamalarını gevşetmeye yöneliyor gibi görünüyor.

Almanya ile yapılan görüşmeler, Yeni Delhi’nin dünyanın en güçlü deniz filolarından birine sahip olan Pekin ile arasındaki teknolojik farkı azaltmak için konvansiyonel ve nükleer denizaltı filosunu genişletmeye başladığı bir dönemde gerçekleşiyor.

Hindistan, Çin ile nüfuz mücadelesine girdiği Hint-Pasifik bölgesindeki güvenlik çıkarlarını korumak ve her iki ülke için de önemli olan hayati ticaret koridorlarını güvence altına almak için gelişmiş Alman denizaltı teknolojisine sahip olmak istiyor.

Serbest ticaret anlaşması da gündeme gelecek

Pant, Scholz’un Modi ile görüşmelerinde AB ile olası bir serbest ticaret anlaşmasının hızlandırılmasının da ele alınacağını söyledi.

Pant, Almanya’nın AB’nin en büyük ekonomisi olarak üstlendiği büyük rolün, yıllardır üzerinde çalışılan bir anlaşmayı hızlandırabileceğini de sözlerine ekledi.

Uluslararası ticaret danışmanlık şirketi ASL-Legal’in baş danışmanı ve ticaret uzmanı TS Vishwanath, Scholz’un ziyaretinin Hindistan ve Almanya arasındaki ikili ilişkilere odaklanacağını, fakat AB ile ilişkilere de değinebileceğini söyledi.

Vishwanath, “Hindistan ve Almanya arasında çok şey oluyor. Birincisi, Hindistan ve Almanya arasında denizaltılarla ilgili bir savunma anlaşması var. Diğeri ise Alman şirketleri Hindistan’da iyi iş çıkarıyor ve faaliyetlerini genişletmek istiyorlar” dedi.

Vishwanath, görüşmelerin önemli bir bölümünün ülkede iş yapma kolaylığının iyileştirilmesine odaklanacağını da sözlerine ekledi.

Yeni Delhi son yıllarda, geçmişte yabancı yatırımları engelleyen bürokrasi konusundaki kötü şöhretini azaltmaya çalışıyor.

Hintli nitelikli işçi göçü de konuşulacak

Vishwanath, görüşmelerin aynı zamanda daha fazla Hintli öğrencinin Almanya’da eğitim görmesine yönelik tartışmaları da içerebileceğini, zira ülkenin en iyi eğitim destinasyonlarından biri haline geldiğini sözlerine ekledi.

Alman Şansölyesinin ziyareti öncesinde Hindistan’ın ekonomi gazetesi Mint’in pazar günkü haberine göre Almanya, Avrupa ülkesindeki işçi açığı nedeniyle Hindistan’dan gelecek vasıflı işçiler için vize sayısını dört kattan fazla artırarak yıllık 20.000’den 90.000’e çıkarmayı planlıyor.

Öte yandan Hindistan’ın eğitimli gençlerden oluşan geniş havuzu genellikle uygun iş bulmakta zorlanıyor.

Vishwanath, Rusya ile Ukrayna arasında barışın sağlanması ve Orta Doğu’da İsrail ile İran arasında tırmanan gerginliğin giderilmesinde Hindistan’ın daha büyük bir rol oynamasının da gündemde olacağını söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Savunma şirketleri anti-drone lazer silahları üretme yarışında

Yayınlanma

Dünyanın dört bir yanındaki ordular insansız hava araçları (İHA) gibi yeni ve ucuz füze tehditlerine karşı koymanın yollarını ararken savunma şirketleri de düşük maliyetli, yüksek enerjili lazer silahları geliştirme planlarını hızlandırıyor.

Financial Times’ın (FT) haberine göre aralarında ABD’li RTX, Avrupalı MBDA ve İngiliz QinetiQ’in de bulunduğu dünyanın en tanınmış şirketlerinden bazıları, uzun zamandır gerçeklikten çok bilim kurgu olarak görülen bu son teknolojiye büyük yatırımlar yapıyor.

Metali kesen ve elektronik aksamı yok eden lazer ışınlarını silahlara yerleştirme yarışı, hükümetlerin ucuz İHA’lar ve füzelerin yaygınlaşmasıyla mücadele etmek için daha uygun maliyetli yollar aramasıyla yeni bir aciliyet kazandı.

Bu yılın başlarında İngiliz ve Amerikan gemileri Kızıldeniz’de Yemen direnişi tarafından fırlatılan İHA’ları düşürmek için milyonlarca dolarlık füzeleri ateşlemek zorunda kaldı.

Rand Europe’un savunma araştırmacısı James Black, “100 ya da 1000 dolarlık bir insansız hava aracını 1 milyon doların üzerinde bir önleme füzesiyle vurmak iktisadi açıdan sürdürülebilir değil,” dedi. 

Ucuz İHA ve roketlere karşı maliyet azaltma ihtiyacı

ABD onlarca yıldır, özellikle Ronald Reagan’ın “Yıldız Savaşları” savunma girişimi kapsamında, lazerler ve yüksek güçlü mikrodalga sistemleri gibi “yönlendirilmiş enerji silahları” üzerine araştırmalar yürütüyor.

Lazerler menzil bulucu olarak ve savaş alanında pilotların gözlerini kamaştırmak için kullanılmış olsa da, bilgi işlem, optik teknolojiler ve fiber optikteki ilerlemelerle birlikte ülkeler ancak şimdi bu silahlardan etkili silahlar olarak faydalanmaya çalışıyor.

Sektör uzmanları insansız hava savaşlarındaki artışın, savunma maliyetinin saldırı maliyetini aştığı askeri planlamacıların karşı karşıya olduğu “maliyet asimetrisini” ortaya çıkardığını belirttiler.

Black, ABD yapımı Patriot sistemi tarafından fırlatılan karadan havaya füzeler gibi geleneksel önleyicilerin “son derece sofistike sistemler” haline geldiğini ve bunun da bir bedeli olduğunu söyledi.

Uzman, Ukrayna’da her gün binlerce düşük maliyetli İHA’nın konuşlandırılmasıyla birlikte bu durumun “maliyet asimetrisini savunmacıdan daha da uzaklaştırıp saldırganın lehine çevirme” tehdidini doğurduğunu da sözlerine ekledi.

ABD ordusu bu yıl Orta Doğu’da İHA’ları düşürmek için yüksek enerjili lazerler kullandı ve bu, gelişen endüstri için bir dönüm noktası olarak kabul edildi.

Aralarında Britanya, Fransa, Rusya, Güney Kore ve Çin’in de bulunduğu diğer ordular da yönlendirilmiş enerji silahlarının geliştirilmesine yatırım yapıyor.

Kraliyet Donanması planlarını 2027’ye çekti

Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı nisan ayında DragonFire lazerinin geliştirilmesini hızlandıracağını açıklamıştı. Silah, planlanandan beş yıl önce, 2027 yılına kadar Kraliyet Donanması gemilerinde konuşlandırılacak.

Savunma Bakanlığına göre DragonFire, havada görülebilen herhangi bir hedefe atış başına yaklaşık 10 sterline ve bir kilometre öteden bir pound parayı vurmaya eşdeğer bir isabetle ateş edebilecek.

Ocak ayında çığır açan bir test sırasında lazer silahı hava hedeflerine başarıyla ateşlendi.

Arkasında MBDA’nın bulunduğu ve QinetiQ ve Leonardo’nun da dahil olduğu endüstri ekibi, yedi yıl önce bir prototip lazer geliştirmek için ilk sözleşmeyi aldıklarında başarı garantisi olmadığını itiraf ediyorlar.

MBDA’nın taktik saldırı direktörü Mike Mew, “Bu Ay’a roket fırlatmak gibi bir şeydi… oraya ulaşıp ulaşamayacağımızı bilmiyorduk,” dedi.

Bu yıl ocak ayında yapılan testin “bu güç sınıfında ve kapasitede bir lazer sisteminin çalışır hale getirilmesi açısından Avrupa’da bir ilk” olduğunu da sözlerine ekledi.

Yeni İşçi Partisi hükümeti tarafından başlatılan savunma incelemesine bağlı olarak, Savunma Bakanlığı Nisan 2027’ye kadar hızlandırılmış programa 350 milyon sterlin yatırım yapacak.

Mew, üç şirkette DragonFire üzerinde çalışan 150 kişilik mühendis ve bilim insanı ekibinin şu anda güvenilirliğini ve sağlamlığını geliştirmeye odaklandığını söyledi. Ekibin ayrıca bir gemiye nasıl entegre edileceğini de bulması gerekiyor.

Lazer silahlarındaki teknik zorluklar

Bir lazerin gönderilmesinde karşılaşılan en önemli teknik zorluk, ışının etkisini gösterecek kadar uzun süre doğruluğunu korumasını sağlamak.

Uzmanlara göre DragonFire’ın prototipi 50kw’lık bir güç çıkışına sahip ve bu geliştirilmekte olan diğer sistemlerden önemli ölçüde daha fazla.

QinetiQ’te gelişmiş silahlar iş geliştirme başkanı Paul Gray, “Dünyanın en iyi lazerini üretebilirsiniz ama [asıl zorluk] onu hedef noktasına yerleştirebilmek ve orada birkaç saniye tutabilmektir,” dedi.

Son gelişmelere rağmen, sektör uzmanları lazer silahlarının yakın vadede kullanımının muhtemelen sınırlı kalacağını söyledi.

Lazerler doğrudan görüş hattında çalışıyor ve güçleri ve menzilleri atmosferdeki duman veya diğer kirleticiler tarafından önemli ölçüde azaltılabilir.

Rand’dan Black, silahların “uygun bir güç kaynağına erişimi olan sabit bir platformdan ve nispeten iyi hava koşullarında” çalıştırılması gerektiğini söyledi.

Lazer sistemlerinin yapımı da pahalı. Birleşik Krallık merkezli düşünce kuruluşu RUSI’de araştırma analisti Noah Sylvia, düşük fiyat etiketine rağmen hükümetlerin geliştirme maliyetlerini hesaba katması gerektiğini söyledi ve “Eğer geliştirmek için milyonlarca pound harcıyorsanız, o zaman ne kadar tasarruf ediyorsunuz?” dedi.

Teknoloji tamamen geliştirildiğinde bile uzmanlar lazer silahlarının ve diğer yönlendirilmiş enerji silahlarının “sihirli bir değnekten” ziyade savaş alanında “tamamlayıcı bir yetenek” olarak görülmesi gerektiğini söyledi.

Black’e göre bunlar “alet çantasındaki bir başka araç” ve “belirli hedefleri vurmanın düşük maliyetli bir yolu ve böylece diğer savunma sistemlerini ulaşamayacakları diğer yüksek değerli hedefler için serbest bırakıyor.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English