Bizi Takip Edin

AVRUPA

Alman Dış İlişkiler Konseyi: Küresel Güney ile ilişkilerde kibre son verilmeli

Yayınlanma

Önde gelen Alman dış politika dergisi Internationale Politik, Küresel Güney ile ilişkilerde “kibre son verilmesini” tavsiye ediyor. Dergiye göre, “Batının paternalizmine karşı kızgınlık” var ve pek çok kişi “sömürge dönemini hatırlattığını” düşünüyor.

German Foreign Policy’nin Alman Dış İlişkiler Konseyi (DGAP) tarafından yayınlanan Internationale Politik dergisinin yeni özel sayısından aktardığına göre, Batının dünya siyasetindeki eski hakimiyeti yerini “yeni bir netlik eksikliğine” bıraktı. Bu alışılmadık bir durum olmakla birlikte “yeni ittifaklar için geniş bir alan” da sunuyor.

Alışılagelmiş Batı öğretileri ve yaptırımlar gibi cezalandırıcı önlemlerle ilgili olarak, bölgede pek çok kişinin “sömürge dönemini hatırlattığını” hissettiğini söylüyor.

Dergiye göre “Küresel Güney”, “mevcut uluslararası düzeni son derece adaletsiz” bulduğu için, “‘kurallara dayalı düzen’e ilişkin tüm konuşmalar güvensizlikle karşılanıyor.” Avrupa ve Kuzey Amerika’daki “yukarıdan aşağıya konuşma alışkanlığı” da önemli ölçüde kızgınlığa neden oluyor.

Avrupa ve Almanya “tepeden bakmayı” bırakmalı

Özel sayıda, “geçtiğimiz on yılların tek taraflı dönemi sona erdi” deniyor ve transatlantik güçlerin bilindik küresel hâkimiyetinin yerini “yeni bir karmaşıklığın” aldığı belirtiliyor.

Bu durumun “yeni ittifaklar için büyük bir alan” sunduğunu ve aynı zamanda “Küresel Güney” ile ya da en azından Batı dünyasının ötesindeki tek tek devletlerle olası ittifakları da ifade ettiğini savunan DGAP, yeni koşullar altında ortaya çıkan fırsatları değerlendirmek için “siyasi gerçekçilik” ve “yaratıcılık” gerektiğine işaret ediyor.

Dergideki değerlendirmede, “Bu orta güç için (özellikle de çökmekte olan Avrupa bağlamında) güçlü bir dış politika oluşturmak isteyen biri bulunabilirse, bu Almanya için de geçerli olacaktır,” deniyor.

Dergi, Küresel Güney ülkeleriyle olası işbirliklerini göz önünde bulundurarak, gelecekte “‘biz Batıda nasıl yapılacağını biliyoruz, diğerleri anlayacaktır’ zihniyetinden kurtulmaya” çalışmak gerektiğini belirtiyor.

Derginin kapağında, Almanya ve Avrupa’da Asya, Latin Amerika ve özellikle Afrika ülkeleriyle alışverişte yaygın olan davranışlar göz önünde bulundurularak “Avrupa ve Küresel Güney: Kibrin sonu” sloganı yer alıyor.

Değerler ve yaptırımlar

Halen Singapur Ulusal Üniversitesi Güney Asya Çalışmaları Enstitüsü’nde misafir profesör olarak görev yapan C. Raja Mohan dergi için kaleme aldığı bir makalede, “Küresel Güney” ülkelerinin Çin ya da Rusya’nın politikalarına sempati duymakta değil, her şeyden önce “Soğuk Savaş sonrası dönemde Batının paternalizmine karşı derin bir kızgınlık” ile birleştiğini öne sürüyor.

Mohan, Avrupalı emperyalistlerin “dudaklarında İncil ve ellerinde silahlarla” ortaya çıktıkları sömürge dönemini anımsadıklarını yazıyor.

Yazara göre Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı müttefik kazanmak için “gelişmekte olan ülkeleri kazanmaya çalışan” Batı Avrupa devletleri, 1990’dan sonra “siyasi bir değer sistemi vaaz etmeye ve aynı zamanda ellerinde yaptırım listeleri tutmaya” başladılar.

Amerikalıların ve Avrupalıların bunu yaparken “tam bir gaflet” sergilediklerini savunan yazara göre, Avrupa hâlâ “Küresel Güney”de bir şeyler başarmak istiyorsa, “bir ‘standartlar imparatorluğu’ olarak hareket etme iddiasını frenlemek” zorunda kalacak.

“Kuzeyde yaşam Güneyden daha önemli”

Derginin özel sayısı, “Küresel Güney”den yazarların katkılarına yer veriyor.

Bunlardan birinde, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) özel temsilcisi Ayoade Alakija, Covid-19 salgınının dünyanın yoksul kesimlerinde ve özellikle Afrika kıtasındaki gerçekliğini ve etkisini anlatıyor.

Alakija’ya göre, tıbbi yardımın yetersizliği, örneğin, tüm Covid-19 testlerinin ancak yüzde 20,4’ünün dünya nüfusunun yüzde 50,6’sını oluşturan düşük gelirli ülkelerde gerçekleştirilmiş olması gerçeğine yansıdı.

Aşılar ancak iki uzun ay sonra ve diğer yerlere kıyasla daha az bir ölçüde temin edilebildi; Mayıs 2021’in sonunda, dünya çapındaki 1,3 milyar aşılamanın yalnızca yüzde biri Afrika’da gerçekleştirilmişti.

Hindistan ve Güney Afrika’nın Mayıs 2021’de aşı patentlerini bir süreliğine askıya alma önerisi, “AB’nin, özellikle de Almanya’nın direnci” nedeniyle uygulanmadı.

Alakija, bu ve diğer örneklere atıfta bulunarak “Küresel Kuzeydekilerin hayatlarının Küresel Güneydekilerin hayatlarından daha önemli olduğu acı verici bir şekilde netleşti,” diyor.

“Çin bize havaalanı, Almanya ise konferans veriyor”

Heidelberg Üniversitesi Asya ve Kültürlerarası Çalışmalar Merkezi’nde araştırmalar yürüten sinolog Marina Rudyak’ın bir makalesi, günümüzde zaman zaman karşılaşılan “Küresel Güney” ile “Alman ortaklık ve eşitlik retoriğinin” gerçek hayatta ne anlama geldiğine işaret ediyor.

“Küresel Güney”den insanların Almanya’da ve Almanya ile yaşadıkları pratik deneyimler konusunda Rudyak, Nijerya doğumlu DTÖ Genel Direktörü Ngozi Okonjo-Iweala’nın geçen yıl söylediği şu sözleri aktarıyor: “Çin ile konuştuğumuzda bir havaalanı ile karşılaşıyoruz. Almanya ile konuştuğumuzda ise bir konferans alıyoruz.”

Rudyak ayrıca Küresel Güney ülkelerinden delegelerin Haziran 2024 başında BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin Bonn merkezli daimi yan organlarının toplantısına gitmek istediklerini ve başarısız olduklarını örnek veriyor: Düzinelerce müzakereci tüm çabalara rağmen Almanya’nın eski başkentine varamadı çünkü ”ya giriş vizeleri reddedildi ya da olumlu vize kararları ancak konferans başladıktan sonra geldi.”

Dergiye göre bu olay, Küresel Güney ülkelerinde, Alman makamlarının Afrika, Asya ve Latin Amerika’dan gelen insanlara yönelik “cehaletiyle” ilgili yaygın bir deneyimi yansıtıyor.

AVRUPA

SPD’den Musk’a karşı “antitröst yasası” çağrısı

Yayınlanma

Almanya’da Şansölye Olaf Scholz’un Sosyal Demokrat Partisinden (SPD) üst düzey bir milletvekili, Elon Musk’ın Alman siyasetine müdahalesine karşı çıktı ve iş dünyasındaki etkisini kısıtlamak için yeni bir antitröst yasası çağrısında bulundu.

Almanya Federal Meclisi SPD Grup Başkanvekili Dirk Wiese, “Elon Musk’ın yeni provokasyonları rahatsız edici olmaktan da öte,” dedi. Tekelci iş uygulamalarını yasaklayan 1890 tarihli ABD yasasına atıfta bulunan Wiese, “Sherman Antitröst Yasasının modern bir versiyonunu hayata geçirmenin tam zamanı” olduğunu söyledi.

Wiese pazar günü Bloomberg’e verdiği demeçte, yasanın modern bir versiyonunun Musk’ın giderek “tekelci” hale gelen şirketler topluluğunun dağılmasına yol açacağını söyledi.

Bu yorumların dünyanın en zengin kişisi ile arasındaki söz düellosunu kızıştırması muhtemel olmakla birlikte, Musk’ın şirketlerinin merkezinin bulunduğu ABD’deki regülatörlerin bu öneriyi kabul edip etmeyecekleri belirsiz.

Şirketleri arasında elektrikli otomobil üreticisi Tesla., SpaceX, sosyal medya platformu X ve tünel açma girişimi Boring bulunan Musk, son günlerde X üzerinden iki kez Alman siyasetine karıştı.

Musk, cuma günü Almanya’nın doğusundaki Magdeburg kentinde bir Noel pazarına yapılan saldırının ardından başka bir kullanıcıya verdiği yanıtta Scholz’u “beceriksiz bir aptal” olarak nitelendirdi ve derhal istifa etmesi gerektiğini söyledi.

Musk, olaydan önce yaptığı ayrı bir paylaşımda ise Almanya için Alternatif’e (AfD) destek vererek, “Almanya’yı sadece AfD kurtarabilir,” diye yazdı.

Musk, geçtiğimiz ay Almanya’daki üçlü koalisyonun çökmesinin ardından da Scholz’a “aptal” demişti.

Scholz ise cuma günü Musk’ı siyasi yargıları nedeniyle eleştirdi.

Scholz, “İfade özgürlüğümüz var ve bu multi-milyarderler için de geçerli. Fakat ifade özgürlüğü aynı zamanda doğru olmayan ve iyi siyasi tavsiyeler içermeyen şeyler söyleyebileceğiniz anlamına da geliyor,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Fransa’da yeni hükümet kuruldu

Yayınlanma

Fransa Başbakanı François Bayrou 23 Aralık Pazartesi günü, aralarında iki eski başbakanın da bulunduğu “macroncular” ve önceki hükümetlerden bakanlardan oluşan bir ekiple son yedi yılın siyasi çizgisini koruyarak ülkenin 2024 yılındaki dördüncü hükümetini açıkladı.

Başbakan Michel Barnier hükümetinin aralık ayı başında düşmesine neden olan güvensizlik oylaması, muhalif güçlerin bir şeylerin değişmesi gerektiğine dair açık bir çağrısı gibi görünüyordu ama bu çağrının dikkate alınmadığı görülüyor.

Pazartesi günü kurulan hükümetin “Macron yanlısı tanıdık yüzler”, Bayrou’nun “sırdaşları”, eski bakanlar ve birkaç köklü muhafazakâr isimden oluştuğu görülüyor ve Macron’un siyasi çizgisinde en ufak bir değişiklik olmayacağına dair bir işaret veriyor.

Bayrou yönetimi pamuk ipliğine bağlı

Yönetim ekibinin sosyal demokratlara açılacağına dair umutlar da suya düştü. Bu haliyle hükümet, Barnier’nin iki buçuk ay görevde kaldıktan sonra düşen hükümetinden siyasi açıdan daha az çeşitliliğe sahip.

Ocak 2024’te görevi en genç başbakan olan Gabriel Attal’a devreden eski Başbakan Elisabeth Borne hükümete Eğitim, Araştırma ve İnovasyon bakanlığı ile geri döndü.

Bir başka eski Başbakan Manuel Valls (2014-2016) da denizaşırı bölgeler görevini üstlenecek. Eski bir sosyalistken Macron’un ilk destekçilerinden biri haline gelen Valls, “siyasi oportünizmi” nedeniyle eleştirilen bir figür.

Dört yıl boyunca içişleri bakanı olarak görev yapan Gérald Darmanin adalet bakanı oldu. Muhafazakâr Bruno Retailleau, Darmanin’den devraldığı içişleri bakanlığı görevini sürdürüyor.

Eski bir banka yöneticisi olan Eric Lombard, ekonomi ve maliye bakanı olarak atandı ve eski AB bakanı ve Fransa’nın OECD’deki daimi temsilcisi Amélie de Montchalin’in desteğiyle 2025 bütçesini hazırlamak ve kabul etmek gibi karmaşık bir görevi üstlenecek.

Bunu yapmak için her iki bakanın da Macron karşıtı siyasi grupların desteğini alması gerekecek.

Savunma Bakanı Sébastien Lecornu, Kültür Bakanı Rachida Dati, Çalışma Bakanı Catherine Vautrin, Tarım Bakanı Annie Genevard, Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot ve Avrupa Bakanı Benjamin Haddad da dahil olmak üzere diğer bakanların çoğu yerlerinde kalıyor.

“Sadece isim olarak yeni”

Yeni kabinedekilerin çoğu tanınmış isimler ve hepsi geçmişte bakanlık görevlerinde bulunmuş. Hepsi de farklı derecelerde Macron’la ilişkili ve muhafazakârlar dışında, Macron’un siyasi macerasının ilk destekçilerinden.

Bu haliyle liste, bu hükümetin hayatta kalma olasılığı konusunda ciddi soru işaretleri yaratıyor. Bayrou hükümetinin hayatta kalma şansı bazı muhalif güçlerin desteğini alabilmesine bağlı.

Soldaki Yeni Halk Cephesi (NFP), yasal emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkaran 2023 emeklilik reformu bir kerede askıya alınmadığı sürece liberal görüşlü bir 2025 bütçesine büyük olasılıkla karşı çıkacak. Bayrou, “ince ayarlara ve iyileştirmelere” açık olduğunu fakat reformu askıya almayacağını söylüyor.

RN yeni hükümete yine “bir şans verecek”

Herhangi bir şekilde koalisyon görüşmelerine girmeyi reddeden Ulusal Birlik (RN) ise, tıpkı Barnier hükümetinde olduğu gibi bu yeni hükümete de bir şans vereceklerini açıkladılar.

Dolayısıyla hükümetin ayakta kalıp kalmayacağı yine RN’nin desteğini çekme ya da solun oy vereceği bir güvensizlik oylaması yapma kararına bağlı olacak.

RN’nin yeni yürütme üzerinde kurmaya hazır olduğu etkinin ilk işareti de ortaya çıktı. Parti, muhafazakâr siyasetçi Xavier Bertrand’ın Adalet Bakanı olarak atanmasına karşı çıkarak, aday gösterilmesinin “çok yanlış bir sinyal göndereceği” uyarısında bulundu.

Bertrand ise bir basın açıklamasında, “Marine Le Pen’in onayıyla kurulan bir Fransız hükümetinde yer almayı reddediyorum,” dedi ve bunun “değerlerine sırtımı dönmek” anlamına geleceğini söyledi.

RN Başkanı Jordan Bardella ise, X’te yaptığı paylaşımda, “François Bayrou başarısız bir koalisyon kurdu,” dedi.

Bayrou, bütçe açığını kapatmaya ve şirketleri savunmaya öncelik verecek 

Pazartesi günü Bayrou, Barnier’nin bu yıl yüzde 6’dan fazla olan Fransa’nın bütçe açığını 2025 yılı sonuna kadar GSYİH’nin yüzde 5’ine düşürme hedefine mümkün olduğunca yaklaşmaya çalışmak gibi iddialı bir hedef belirledi.

BFM TV’ye verdiği demeçte Bayrou, “Bence bir anlaşmaya varmamızı ve bir denge kurmamızı sağlayacak 5 [GSYİH’nin yüzde 5’i] civarında, 5’ten biraz daha fazla bir şey bulmamız gerekiyor,” dedi.

Bayrou, “önceliğin verimsiz kamu harcamalarını kısmak olması gerektiğini” söyledi ve şirketlerden “geçici bir süre” için daha yüksek vergi ödemelerinin istenebileceğini sözlerine ekledi.

Bayrou, “Ben şirketleri korumaktan yanayım. Bazı kısa vadeli çabalar bulamayacağımızı söylemiyorum, fakat herkesin ulusal hazinenin nerede olduğunu bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ulusal hazine şirketlerdir. Onlar zenginlik yaratır. İstihdam yaratırlar,” dedi.

Yeni Maliye Bakanı da bütçe açığına işaret etti

66 yaşında eski bir bankacı ve teknokrat olan yeni Maliye Bakanı Lombard, Macron’un 2017’de kendisini toplu konut, altyapı ve yeşil projelere yatırım yapan grubun başına seçmesinden bu yana Fransız kamu yatırım fonu Caisse des Dépôts’u yönetiyordu.

Lombard da herhangi bir bütçe anlaşması için dengenin önemine değindi.

Lombard pazartesi günü geç saatlerde maliye bakanlığında düzenlenen devir teslim töreninde yaptığı konuşmada, “Büyümeyi öldürmeden açığı azaltmalıyız. Aramamız gereken bu dengedir ve 2025 bütçesinin anlamı da budur,” dedi.

Lombard, Caisse des dépôts’un başına aday gösterilmeden önce BNP Paribas’ta çalışmış ve sigorta devi Generali’yi yönetmişti.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Kosova, Sırp partisini seçimlere katılmaktan men etti

Yayınlanma

Kosova seçim yetkilileri 23 Aralık Pazartesi günü, Sırbistan’la olan güçlü bağlarını gerekçe göstererek bölgedeki en büyük Sırp partisinin yaklaşan ulusal seçimlere katılmasına onay vermeyi reddetti.

Merkez Seçim Komisyonu (MSK) Başkanı Kreşnik Radoniqi, 11 üyeli komisyonun partinin 9 Şubat’ta yapılacak seçimlere katılma başvurusuna ilişkin yaptığı oylamanın sonucunu açıklarken, “Sırp Listesi’nin onaylanmasına ilişkin tavsiye kararı… kabul edilmedi,” dedi.

MSK’nın iki üyesi başvurunun onaylanmasına karşı oy kullanırken, iki üye lehte oy kullandı, yedi üye ise çekimser kaldı.

Karşı oyları Başbakan Albin Kurti’nin Kendi Kaderini Tayin Hareketi’nden üyeler kullandı.

MSK üyesi Sami Kurteşi, “Kosova devletini açıkça tanımayan bir oluşum için elimi kaldırıp oy veremem,” dedi.

AB ve ABD “endişeli”, Vučić’ten karara tepki

Yerel medya, Priştine’deki ABD büyükelçiliği sözcüsünün açıklamasından alıntı yaparak, ABD’nin karardan duyduğu endişeyi dile getirdiğini bildirdi.

Açıklamada, “Bu tür eylemler özgür ve adil seçimler için temel demokratik ilkeleri baltalamakta ve seçim süreci üzerinde öznel siyasi etkiye kapı açmaktadır,” denildi

Bu arada yerel basına göre Priştine’deki Avrupa Birliği yetkilileri onay sürecinin “siyasi mülahazalara değil yasal standartlara ve prosedürlere dayanması gerektiğini” söyledi.

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić Kurti’yi “Sırp Listesini tek siyasi rakip olmaktan çıkarmaya” çalışmakla suçladı

Sırp lider ayrıca konuyu Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile yaptığı bir telefon görüşmesinde ele aldığını söyledi. Sırbistan AB üyeliğine aday olmasına rağmen Rusya ile yakın ilişkilerini sürdürüyor.

Sırp Listesi Yüksek Mahkeme’ye başvurabilir

Sırp Listesi’nin özel bir seçim kuruluna ve ardından nihai karar için Yüksek Mahkeme’ye itiraz etme hakkı bulunuyor.

Sırp Listesi, Kosova parlamentosunda etnik Sırplar için ayrılan 10 sandalyenin tamamını elinde bulunduruyor ve veto yetkisine sahip.

Priştine, Sırp Listesi’nin Belgrad’ın Kosova’ya uzattığı bir el olduğunu ve Sırp toplumunu kontrol altında tutmak için kullanıldığını iddia ettiğinden, partinin Kosova yönetimi ile gergin bir ilişkisi var.

Kosova 2008 yılında bağımsızlığını ilan etti fakat Sırbistan bunu tanımıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English