Berlin merkezli etkili Alman düşünce kuruluşu Uluslararası Politika ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü (SWP), Suriye’nin “yeniden inşasında” Alman devletinin başta Türkiye olmak üzere bölge ülkeleriyle işbirliği yapması gerektiğini yazıyor.
Son günlerde Berlin ve Brüksel Suriye’de nüfuz sahibi olmak için faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Alman Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier bu hafta Suriye’deki durumu ve beklentileri görüşmek üzere Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye’yi ziyaret ederken, Şansölye Olaf Scholz da salı günü Katar Emiri ile yaptığı telefon görüşmesinde tüm bu konuları ele aldı.
AB dışişleri bakanları da pazartesi günü Suriye’ye yönelik bazı yaptırımları (örneğin ulaştırma ve finans sektörleri ile enerji altyapısına ilişkin olanları) bir yıllık bir süre için askıya almaya karar verdi.
Bununla birlikte AB, yaptırımların derhal eski haline getirilmesini sağlayacak bir mekanizma da oluşturacak.
AB ayrıca Suriye’deki HTŞ yönetiminin, Rusya’nın Tartus deniz üssünü ve Hmeymim hava üssünü bölgeden çıkarması için de kampanya yürütüyor.
Çarşamba günü Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Ebu Muhammed el-Colani (Ahmed eş-Şara) ile telefon görüşmesi yaparak kendisini önümüzdeki haftalarda Paris’e davet etmesi ise, Paris’in Suriye’deki nüfuz arayışında Berlin’e karşı bir avantaj elde ettiği yorumlarına neden oluyor.
İdlib’e yönelik yıllara yayılan Alman yardımları yeterli değil
Bu nedenle Almanya’daki hükümet danışmanları Berlin’i Şam’da nüfuz sahibi olma çabalarında Ankara, Riyad ve Doha ile yakın çalışmaya çağırıyor.
Almanya Kalkınma Bakanı Svenja Schulze’nin aralık ayında bildirdiği üzere Berlin, “terör örgütü” kabul edilen HTŞ egemenliğindeki İdlib’deki yardım projelerine fon sağlayarak yıllar boyunca bu bölgeyle iyi ilişkiler kurdu.
Ne var ki, Şam’daki geçici hükümet büyük ölçüde İdlib’deki iktidar çevrelerinden devşirilmiş olsa da, bunun istenen etkiyi yaratmak için yeterli olmadığı açık.
Bu nedenle Berlin merkezli Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü (SWP) “Suriye’nin yeniden düzenlenmesi ve yeniden inşası” için Türkiye ile işbirliği çağrısında bulunuyor.
Ankara ve Berlin’e “jeopolitik ortaklık” önerisi
SWP’de Yaşar Aydın imzasıyla çıkan değerlendirmeye göre ilk işbirliği alanı, geri dönen mültecilerin yeniden entegrasyonu için ortak insani yardım ve yeniden inşa projeleri olabilir.
Aydın’a göre bir diğer alan ise Suriye silahlı kuvvetleri için yeniden yapılanma yardımı, milislerin silahsızlandırılması ve kimyasal silahların güvence altına alınıp imha edilmesi.
AB Dışişleri Bakanları toplantısında Almanya’nın, AB yaptırımlarının hafifletilmesini savunduğuna ve geçiş hükümetini güçlendirmek ve “iç savaştan kaçan” Suriyeli mültecileri kabul etmesini teşvik etmek amacıyla yaptırımların tamamen kaldırılması için çalışabileceğini açıkladığına işaret eden SWP yazarı, “Berlin ve Ankara bölgede jeopolitik olarak da birlikte hareket etmelidir. Her iki devlet de İran’ın özellikle Suriye’deki hegemonik çabalarını geri püskürtmek ve son zamanlarda İran ile Suudi Arabistan arasındaki arabuluculuk çabalarıyla etkisini arttıran Çin’e karşı dengeli bir pozisyon sağlamakla ilgileniyor,” diye yazıyor.
İsrail operasyonlarını durdurmada Alman-Türk ortaklığı mı?
İsrail konusunda da ayrılıklara rağmen işbirliğinin mümkün olduğunu ileri süren Aydın, Suriye’de uzun süreli bir İsrail işgalinin “halkı yabancılaştıracağını” ve HTŞ’yi “İsrail karşıtı bir gündeme doğru iteceğini” savunuyor.
Aydın, Alman Dışişleri Bakanlığının İsrail’e Suriye topraklarında herhangi bir yerleşim yeri kurmaması çağrısında bulunduğunu ve Golan Tepelerinin uluslararası hukuka göre Suriye’ye ait olduğu yönündeki tutumunu bir kez daha teyit ettiğini hatırlatarak, Ankara ile Berlin’in İsrail’in askeri operasyonlarının azaltılması konusunda ortak bir çıkara sahip olabileceğine işaret ediyor.
Suriye’de Kürt özerkliği ve YPG meselesi konusunda iki ülke arasında bir anlaşmazlık çıkabileceğini kabul eden Aydın, bununla birlikte Berlin’in Ankara ile YPG liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri arasında arabuluculuk yapmasıyla bu anlaşmazlığın aşılabileceğini savunuyor ve “Berlin halihazırda Ankara ile koordinasyon halinde YPG ile görüşmeler yürütüyor,” diye yazıyor.
Ankara ve Berlin’in Suriye açıklamaları “şaşırtıcı bir senkronizasyon” gösteriyor
“Türkiye, Esad rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’nin yeniden yapılandırılmasında merkezi bir rol oynuyor,” diyen Aydın, Almanya ve Türkiye’nin “hem jeopolitik hem de insani nedenlerle” Suriye ve bölgenin istikrara kavuşmasında ortak bir çıkara sahip olduğunu ileri sürüyor.
Berlin ve Ankara’dan gelen Suriye açıklamalarının içerik açısından “şaşırtıcı bir senkronizasyon” gösterdiğini savunan Aydın, iki ülkenin farklılıklarına rağmen birlikte çalışması gerektiğine inanıyor.
Aydın değerlendirmesini şöyle bitiriyor:
“Ankara ile Suriye’deki YPG arasındaki çıkarların uzlaştırılması yoluyla Suriye’nin siyasi istikrara kavuşması, Türkiye’nin PKK ile olan silahlı çatışmasının çözümü için de fırsatlar yaratacaktır. Bunun Türkiye’ye sağlayacağı avantajlar çok açık: Suriye ile iktisadi bağların yenilenmesi, her iki ülkede de dinamik bir büyüme ve daha derin bir bölgesel iktisadi entegrasyon ihtimali. Almanya içinse kalkınma odaklı bir geri dönüş politikası ve Arap-Müslüman dünyasında daha iyi bir imaj için fırsatlar doğacaktır.”
Suriye için AB-Körfez işbirliği
Ayrıca Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR), AB’nin yakın gelecekte Suriye’de “en önemli oyuncu olmayacağını” fakat Suriye’nin geleceğinin şekillendirilmesinde Körfez Arap ülkeleriyle ortak bir pozisyon alabileceğini yazıyor.
Mevcut Avrupa-Körfez ilişkileri Suriye’ye “hak ettiği istikrarı getirme” konusunda büyük bir potansiyel sunduğunu savunan ECFR, HTŞ’nin geçmişine rağmen “ılımlılaşma” ve “pragmatizm” işaretleri verdiğini ve Körfez ülkelerinin de bu nedenle “Yeni Suriye’nin çalışması” için ortak bir çıkara sahip olduklarını ileri sürüyor.
Avrupalıların, Suriye’nin geleceği konusunda Körfez ile ortak bir tutum belirleme fırsatını değerlendirmesi gerektiğine işaret eden ECFR, “bölgesel istikrara katkıda bulunan istikrarlı bir Suriye”nin teşvik edilmesi, bu ülkenin “aşırıcılık için bir üs haline gelmesinin önlenmesi” ve mültecilerin gönüllü geri dönüşlerinin sağlanması açısından Körfez Arap ülkeleriyle önemli çıkarları paylaştıklarını öne sürüyor.
Öte yandan ECFR, hem AB’nin hem de Körfez’in, “Türkiye ve İsrail’e, geçişi baltalama riski taşıyan istikrarsızlaştırıcı askeri müdahalelere son vermeleri için baskı yapması gerektiğini” yazıyor.