Bizi Takip Edin

AVRUPA

Alman hükümeti, elektrik sübvansiyonları konusunda bölündü

Yayınlanma

Almanya’da trafik lambası koalisyonu, kimya ve çelik gibi enerji yoğun endüstriler için elektrik fiyatlarının sübvanse edilip edilmemesi konusunda ikiye bölünmüş durumda. Bunun yanı sıra. Şansölye Scholz’un kendi partisi Sosyal Demokratlar (SPD) da Scholz’un tutumuna karşı çıkıyor.

Alman hükümetinin Salı ve Çarşamba günü (29 ve 30 Ağustos) Meseberg Kalesi’nde yapacağı toplantı öncesinde, enerji yoğun sektörlerde elektrik fiyatlarının sübvanse edilmesine yönelik çağrılar giderek artıyor ve Scholz üzerindeki baskı artıyor.

EURACTIV’in haberine göre, bugün (Pazartesi) hükümetin ‘inzivasından’ önce toplanacak olan SPD’nin meclis grubu, önümüzdeki beş yıl boyunca belirli endüstriler için kilovat saat başına 5 sentlik bir sübvansiyonlu elektrik fiyatı getirmeyi amaçlayan bir konsept belgesi dağıttı.

Belgede, “Bu dönüştürülmüş elektrik fiyatı hem elektrik yoğun şirketlere hem de Yeşil Sanayi Planı kapsamında Avrupa ‘Net Sıfır Sanayi Yasası’nda tanımlananlar gibi kilit endüstriyel dönüşüm sektörlerine verilmelidir,” yazıyor.

Yeşiller sübvansiyondan yana

SPD Genel Başkanı Lars Klingbeil, 24 Ağustos Perşembe günü düzenlenen bir etkinlikte, “Hâlâ şüpheci olanları ikna etme görevini artık ben üstleniyorum,” dedi fakat başkan, şu an itibariyle herhangi bir karar alınmayabileceğini ve ancak Aralık ayına kadar bir karara varılabileceğini belirtti.

Alman sanayiciler, ülkenin Rusya gazından uzaklaşmasının ardından artan gaz ve elektrik fiyatlarıyla mücadele ederken, Yeşil Ekonomi Bakanı Robert Habeck başlangıçta kimya veya çelik üreticileri gibi enerji yoğun endüstriler için elektrik fiyatlarını sübvanse etmeyi önermişti. Böylece üretimlerini başka bir yere taşıyabilecek sanayilerin ülkede kalması sağlanacaktı.

2030’a kadar ağır sanayi ihtiyaçlarının %80’i için 6 sentlik bir ‘köprü elektrik fiyatı’ fikrini destekleyen Habeck, “Soru şu: borç almamak ya da daha fazla sanayiye sahip olmamak,” dedi ve bu nedenle daha fazla borç almayı tercih edeceğini söyledi.

Scholz ihtiyatlı

Fakat Scholz daha temkinli görünüyor. Scholz 16 Ağustos’ta bir etkinlikte yaptığı konuşmada, “Borçla finanse edilen ve enflasyonu yeniden körükleyen bir saman alevi ya da elektrik fiyatlarının taşıma suyla kalıcı olarak sübvanse edilmesi göze alabileceğimiz bir şey değil ve bu nedenle gerçekleşmeyecek,” diyerek geçici bir çözüm için kapıyı açık bıraktı.

FDP’li Maliye Bakanı Christian Lindner ise, Habeck’in bakanlığının önerdiği şekilde bir sübvansiyon programı için 200 milyar avroluk ‘koruma kalkanından’ kalan fonların kullanılmasının yasal olarak mümkün olmadığını söylediği için, üç partili iktidar koalisyonu içinde elektrik fiyatlarının sübvanse edilmesi tartışmalı bir konu.

Meseberg toplantısında sübvansiyonlu elektrik fiyatının gündeme gelip gelmeyeceği sorusu üzerine bir hükümet sözcüsü geçen Cuma gazetecilere, “İnziva sürecindeki görüşmelerin olası sonuçları hakkında şimdiden spekülasyon yapmak istemiyorum,” demişti.

Harcamaları kısmak mı, sanayiye sübvansiyon mu?

Lindner, ülkenin anayasal ‘borç frenine’ geri dönmek istediği ve ayrıca kamu harcamalarının fiyatlar üzerindeki enflasyonist baskıyı körüklediğini düşündüğü için kamu harcamalarını azaltmak istiyor.

Maliye bakanlığına bağlı bir ‘bilimsel danışma kurulu’ da elektrik fiyatlarının Almanya’da diğer ülkelere kıyasla daha yüksek kalmaya devam edeceğini ve bu dezavantaja karşı sübvansiyon sağlamaya çalışmanın mantıklı olmayacağını savunuyor.

Danışma kurulu başkan yardımcısı Alfons Weichenrieder Ağustos ayında EURACTIV’e verdiği demeçte, “Eğer enerji yoğun sanayilerde bu avantajlara sahip olmanız mümkün değilse, o zaman hâlâ oraya para akıtıyorsanız yanlış ata oynuyorsunuz demektir,” dedi.

Yeşiller ise Scholz’un temkinli tutumundan vazgeçmesi için baskıyı arttırırken, Aşağı Saksonya’nın Yeşil Enerji Bakanı Christian Meyer Twitter’dan yaptığı açıklamada, ‘Şansölye’nin tutumunun sanayiye, sendikalara ve iklimin korunmasına karşı olduğunu’ ileri sürdü. Meyer, “Robert Habeck tarafından önerilen dönüşümlü elektrik fiyatına acilen ihtiyacımız var. Hemen!” diye yazdı.

Küçük AB ülkelerinin direnci

Sadece Almanya içinde değil, diğer AB ülkelerinde de Alman sanayisi için sübvansiyonlu elektrik fiyatı önerisi itirazla karşılaşıyor. 

Olaf Scholz’un yakın müttefiki SPD’li Wolfgang Schmidt Temmuz ayında katıldığı bir etkinlikte, daha küçük AB üye ülkelerinin ‘Rekabet Komiserini etkileyerek bunu hiçbir koşulda onaylamamasını sağlamaya çalıştıklarını’ ileri sürmüştü.

AB rekabet şefi Margrethe Vestager de bazı sektörler için elektrik fiyatlarına sübvansiyon uygulanırken ‘çok dikkatli olunması’ çağrısında bulunmuş ve küçük şirketlerin dezavantajlı konuma düşebileceği uyarısında bulunmuştu.

Bu nedenle Berlin için alternatiflerden biri, elektrik vergilerini daha geniş kapsamlı olarak azaltmak, bu da küçük şirketler ve özel haneler için elektrik fiyatlarını düşürecektir ve birçok uzman da bunun sübvansiyona nazaran ‘rekabeti daha az bozucu’ olduğunu düşünüyor.

AVRUPA

AİHM, 2014 Odessa katliamında Ukrayna’yı ihmalden suçlu buldu

Yayınlanma

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Ukrayna’yı 2 Mayıs 2014’te Odessa’daki sendika binasında çıkan yangın sırasında ve sonrasında gerekli önlemleri almamakla suçlu buldu. AİHM, Ukrayna’nın olayları önlemek ve şiddeti durdurmak için makul olarak beklenebilecek her şeyi yapmadığına ve olayla ilgili etkili bir soruşturma yürütmediğine hükmetti. Katliamda 48 kişi, neo-Nazi gruplar tarafından öldürülmüştü.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Ukrayna’yı, 2 Mayıs 2014 tarihinde Odessa’da sendika binasında neo-Nazi gruplar tarafından 48 kişinin yakılarak katledildiği katliamla ilgili olarak sorumluluklarını yerine getirmemekten suçlu buldu.

AİHM’in internet sitesinde yayımlanan karara göre, Ukrayna, olaylar sırasında ve sonrasında gerekli adımları atmadı.

AİHM kararında, “Mahkeme, oybirliğiyle, davalı devletin 2 Mayıs 2014 tarihinde Odessa’daki şiddeti önlemek ve şiddet başladıktan sonra durdurmak için kendisinden makul olarak beklenebilecek her şeyi yapmaması nedeniyle Sözleşme’nin 2. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir,” ifadelerine yer verildi.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi, her bireyin yaşam hakkını güvence altına alıyor ve bir suç nedeniyle mahkeme tarafından verilen ölüm cezası dışında, hiç kimsenin kasıtlı olarak yaşamından mahrum bırakılamayacağını belirtiyor.

AİHM, Ukrayna’nın olaydan sonra saldırıyla ilgili yeterli bir soruşturma yapmadığına da hükmetti.

Odessa’daki sendika binasında 2 Mayıs 2014 akşamı çıkan yangın, Harkov ve Odessa’dan gelen holiganlar ile Maydan darbesi taraftarı neo-Naziler ile karşıtları arasında aynı gün meydana gelen çatışmaların ardından yaşanmıştı.

Çıkan arbedeler, Kulikovo Meydanı’ndaki Maydan karşıtı göstericilerin çadır kampının yıkılmasıyla sonuçlanmış, bunun üzerine aktivistler Sendika Evi’ne sığınmaya çalışmıştı. Radikaller ise binanın çıkışını kapatmıştı.

Çatışmalar ve yangın sonucunda 48 kişi hayatını kaybetti. Ukrayna’da yürütülen soruşturma, trajedinin sorumlularını belirleyemedi.

Nisan 2015’te, Ukrayna Başsavcı Yardımcısı Vladimir Guzır, İnterfaks-Ukrayna‘ya yaptığı açıklamada, binadaki yangının “kitlesel ayaklanmaların bir sonucu” olduğunu söylemişti.

Kiev’in yürüttüğü soruşturma, kasıtlı kundaklama ve kloroform kullanımı iddialarını doğrulamadı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Bosna Hersek, Milorad Dodik hakkında yakalama kararı çıkardı

Yayınlanma

Bosna Hersek’te Sırp Cumhuriyeti lideri Milorad Dodik hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Dodik, ‘Bosna Hersek’in anayasal düzenini baltalamakla’ suçlanırken, durumun bağımsızlık referandumuna yol açabileceği belirtiliyor.

Bosna Hersek Savcılığı, 12 Mart’ta Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Milorad Dodik, Başbakan Radovan Vişkoviç ve Parlamento Başkanı Nenad Stevandiç’in tutuklanması yönünde talepte bulundu.

RTRS‘nin haberine göre, talep Sırp Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı’na ve Bosna Hersek Soruşturma ve Koruma Teşkilatına (polis teşkilatı) iletildi.

Dodik, bu kararı 66. yaş gününde “kutlama” olarak nitelendirdi. Bu gelişme, Bosna Hersek’in geleceğini derinden etkileyebilecek bir potansiyele sahip.

Dodik, Bosna Hersek’in güvenlik kurumlarına, Sırp Cumhuriyeti liderliğini tutuklama girişiminde bulunmamaları yönünde uyarıda bulundu.

Tutuklama talebi, Dodik’in Bosna Hersek’in anayasal düzenin altını oyduğu gerekçesiyle açıklandı. Bosna Hersek mahkemesi, 26 Şubat’ta Dodik’i bir yıl hapis cezasına çarptırmış ve altı yıl boyunca siyasetten men etmişti.

Dodik, Avrupa Birliği’nin (AB) Bosna Hersek’teki Yüksek Temsilcisi Alman Christian Schmidt’e itaatsizlikten hüküm giydi.

Fakat, Schmidt’in BM Güvenlik Konseyi’nden Mayıs 2021’den beri yetkisi bulunmuyor. Bu nedenle Sırp Cumhuriyeti, Schmidt’in meşruiyetini tanımıyor.

Bosnalı Sırp liderliği, bölgenin Bosna Hersek’ten ayrılması için referandum düzenleme tehdidinde bulundu.

Dodik, Rusya’yı da ilgilendiren gelecek planlarından bahsetti. “Önümüzdeki günlerde Rusya Federasyonu temsilcileriyle en üst düzeyde bir toplantı yapacağım,” diyen Dodik, “EUFOR Althea’nın [BM Güvenlik Konseyi yetkisine sahip AB misyonu] korunmasını isterken, şimdi Ruslardan veto koymalarını ve BM yetkisini kötüye kullanan ve Sırpları tehdit eden yıkıcı yapının korunmasına izin vermemelerini isteyeceğim,” ifadelerini kullandı.

BM Güvenlik Konseyi, EUFOR Althea’nın görev süresini 1 Kasım 2024’te oybirliğiyle bir yıl uzatmıştı. Saraybosna merkezli EUFOR misyonu, 2004’ten beri faaliyette ve NATO’nun IFOR misyonunun devamı niteliğinde.

Bosna Hersek’in siyasi yapısı

Yugoslavya’nın dağılması ve 1992-1995 Bosna Savaşı’nın ardından ülke, iki federal bölgeye ayrıldı: Sırp Cumhuriyeti (Ortodoks Sırp nüfus) ve Bosna Hersek Federasyonu (Müslüman Boşnaklar ve Katolik Hırvatlar).

Her iki bölgenin de kendi anayasası, cumhurbaşkanı ve idari organları bulunuyor. Ortak yönetim organı olan Bosna Hersek Başkanlık Konseyi’nde her halktan bir temsilci yer alıyor.

Yüksek temsilci ise hakem rolünü üstleniyor, ancak Bosnalı Sırplar 2021’den beri onun meşruiyetini tanımıyor.

RT Balkan‘ın aktardığına göre, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Dodik’i doğum günü dolayısıyla yazılı olarak tebrik etti ve dayanışma mesajı gönderdi.

Lavrov, “absürt siyasi süreci” adalete hakaret ve ülkenin egemenliğine ve bağımsızlığına yönelik bir saldırı olarak nitelendirdi. Dodik, Lavrov’a teşekkür etti.

Vedomosti gazetesine konuşan Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi program yöneticisi Milan Lazoviç’e göre, yakalama kararı gerilimi daha da artırmaya hizmet ediyor ve Sırbistan Başbakan Vekili Miloš Vučević’in Bosna’da iç savaş başlayabileceği yönündeki öngörüsü de temelsiz değil.

Lazoviç, Dodik’in tutuklanmasının, Sırp Cumhuriyeti’nin varlığına yönelik bir saldırı olarak algılanacağını belirtti.

Ayrıca uzman, bu adımın, Sırp Cumhuriyeti’nin tepkisini çekeceğini ve hatta bağımsızlık referandumunun ilan edilmesine yol açabileceğini ifade etti.

Bunun yanı sıra Lazoviç, Sırp Cumhuriyeti’nin Belgrad ve Moskova’dan yardım isteyeceğini ve bu ülkelerin en azından diplomatik destek sağlayacağı görüşünde.

Rusya, daha önce EUFOR Althea’yı, 1995 Dayton Anlaşması’na bağlılığın bir yolu olarak görüyordu.

Fakat mevcut koşullarda, silahlı bir çatışmaya geri dönme riski bulunuyor. Bu nedenle Dodik, Rusya’dan BM aracılığıyla çatışmayı önlemesine yardım etmesini istiyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Polonya Cumhurbaşkanı Duda, ABD’nin nükleer silahlarını istedi

Yayınlanma

Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, Rusya’nın “gelecekteki saldırganlığına” karşı caydırıcı bir önlem olarak ABD’nin nükleer silahlarını Polonya topraklarına nakletmesi çağrısında bulundu.

Duda, ABD Başkanı Donald Trump’ın Batı Avrupa’da ya da ABD’de depolanan ABD nükleer başlıklarını Polonya’ya yeniden konuşlandırabileceğinin “aşikar” olduğunu söyledi ve bu öneriyi kısa süre önce ABD’nin Ukrayna özel temsilcisi Keith Kellogg ile görüştüğünü aktardı.

Financial Times’a konuşan DUda, “NATO’nun sınırları 1999’da doğuya kaydı, dolayısıyla 26 yıl sonra NATO altyapısı da doğuya kaydırılmalı. Benim için bu çok açık,” dedi.

Duda, nükleer başlıkların Polonya’ya kaldırılmasının yalnızca zamanının gelmediğini, aynı zamanda nükleer silahların Polonya’da bulunmasının “daha güvenli olduğunu” savundu.

Sosyalist Polonya Soğuk Savaş’ta Sovyet nükleer başlıklarına ev sahipliği yapmıştı, fakat bu tür silahların yeniden Rusya sınırlarına yakın bir yerde bulundurulmasının Kremlin tarafından ciddi bir tehdit olarak görüleceğine kesin gözüyle bakılıyor.

ABD’nin nükleer silahlarını nereye konuşlandıracağına karar vermenin Trump’a bağlı olduğunu söyleyen Duda, Rusya lideri Vladimir Putin’in, müttefiki Belarus’a taktik nükleer silahlar taşıyacağı yönündeki açıklamasını hatırlattı.

Duda, “Rusya nükleer silahlarını Belarus’a taşırken tereddüt bile etmedi. Kimseden izin istemediler,” dedi.

Aynı zamanda Polonya silahlı kuvvetlerinin başkomutanı olan Duda, Polonya Başbakanı Donald Tusk’un, ülkenin alternatif olarak Fransa’nın “nükleer şemsiyesini” Avrupalı müttefiklerini kapsayacak şekilde genişletme fikrini yineledi.

Fakat Duda, Tusk’ın geçen hafta Polonya’nın kendi nükleer cephaneliğini geliştirebileceği yönündeki önerisine sıcak bakmıyor. Cumhurbaşkanı, “Kendi nükleer kabiliyetimize sahip olmak için bunun on yıllar alacağını düşünüyorum,” dedi.

Duda ayrıca Trump’ın geçen ayki görüşmeleri sırasında Polonya’da ABD askerlerinin kalması konusunda verdiği taahhütten geri adım atacağını düşünmediğini söyledi.

Polonyalı lider, “ABD’nin Polonya’daki askeri varlığını geri çekeceğine ilişkin endişeler haklı değil. Biz ABD için güvenilir bir müttefikiz ve onların da burada kendi stratejik çıkarları var,” dedi.

Polonya Cumhurbaşkanı ayrıca Trump’ın Kiev’i savaşmayı bırakmaya zorlamak için “Rusya yanlısı” müzakereler yürüttüğünü düşünmediğini söyledi.

Duda, “Bu hassas bir diplomasi değil, bu zorlu bir oyun ama bence Başkan Trump Rusya’ya karşı sadece nazik ve kibar davranmıyor. Ukrayna’ya karşı kullandığı kadar yüksek sesle ve görünür olmasa da Rusya’ya karşı enstrümanlar kullandığını düşünüyorum. Şimdiye kadar kimse bu savaşı durdurmayı başaramadı, bu yüzden Başkan Trump’a bir şans verelim,” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English