Bizi Takip Edin

AVRUPA

Alman sanayicileri müstakbel hükümetten askerileşmeyi yoğunlaştırmasını istiyor

Yayınlanma

Pazar günü yapılacak Federal Meclis seçimleri öncesinde iktisatçılar, savunma şirketlerinin temsilcileri ve iş dünyası dernekleri, Bir sonraki Alman hükümetini Federal Ordu’nun yeniden silahlandırılmasını kararlılıkla sürdürmeye ve “Alman toplumunun askerileşmesini” aktif olarak desteklemeye çağırıyor. 

Alman ekonomisinin üç lokomotif sektörü motorlu taşıtlar, makine mühendisliği ve kimya sektörleri krizdeyken savunma sanayii halihazırda hızlı bir büyüme yaşıyor. 

İktisatçılar, askeri bütçenin gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 3,5’ine çıkarılmasının büyüme oranını yüzde 1,5’e kadar artırabileceğini öngörüyor.

AB düzeyinde birkaç yüz milyar avroluk bir silah finansman paketinden söz edilirken, Alman Sanayi Federasyonu (BDI) Başkanı Peter Leibinger, “kararlı bir şekilde güçlendirilmiş” bir savunma sanayisinin gelecekte Almanya’da “yaşayan bir güvenlik ve savunma toplum kültürünün parçası” olmasını talep ediyor.

Dolayısıyla 23 Şubat’tan sonra Berlin’deki yeni hükümet koalisyonu, daha en başından itibaren, silah sanayisi de dahil olmak üzere silahlanmaya yönelik dramatik taleplerle karşı karşıya kalacak ve silah üreticileri gözle görülür bir şekilde nüfuz kazanacak.

Silah üreticileri sipariş patlaması yaşıyor

Diğer Batı ülkelerinde olduğu gibi Almanya’da da savunma sanayisi, Ukrayna’daki savaşın başlangıcından bu yana patlama yaşıyor.

Oysa Almanya’nın en güçlü üç sektörü ciddi bir kriz içinde: otomotiv endüstrisi büyük çaplı işten çıkarmalarla karşı karşıya, makine mühendisliği geçen yıl üretimde yaklaşık yüzde 8’lik bir düşüş kaydetti ve kimya endüstrisi en iyi ihtimalle sadece zayıf bir yükseliş umabilir.

Buna rağmen, Alman-Fransız Airbus’tan sonra en büyük Alman silah şirketi olan zırh üreticisi Rheinmetall bir süredir sürekli manşetlerde yer alıyor. Rheinmetall geçen yıl cirosunu neredeyse 10 milyar avroya çıkarmayı başardı ve 2027 yılına kadar bunu ikiye katlayarak yaklaşık 20 milyar avroya çıkarmayı bekliyor. Bu, yakın zamanda 50 milyar avronun üzerine çıkan devasa sipariş hacminin oldukça gerçekçi görünmesini sağlıyor.

Bununla birlikte, her türden savaş ekipmanı üreten diğer üreticiler de büyüyor. Bu üreticiler denizaltı, tank, mühimmat, insansız hava aracı ya da hava savunma sistemleri yapıyor.

Yükselen hisse senedi piyasaları

Savunma sanayindeki patlama uzun zamandır borsalara da yansıyor. Rheinmetall hisseleri kısa süre önce bir hafta içinde yaklaşık dörtte bir oranında yükseldi ve şu anda 900 avro civarında seyrediyor. Bu rakam Ukrayna’daki savaş başladığında bu rakam 100 avro civarındaydı.

Fransız silahlanma grubu Thales’in hisse fiyatı aynı hafta içinde yaklaşık yüzde 16, İtalyan silah üreticisi Leonardo’nunki ise yaklaşık yüzde 18 arttı. Hensoldt ve Renk gibi orta ölçekli Alman savunma şirketleri daha da güçlü bir şekilde büyüyerek sırasıyla yüzde 29 ve yüzde 34’lük artışlar kaydetti.

Sadece Airbus sadece yüzde 4’lük bir artış elde etti; zayıf büyümenin nedeninin grubun “cirosunun büyük bir kısmını silahlanmadan değil, sivil işlerden” elde etmesi olduğu söyleniyor.

İktisatçıların büyüme umudu silah tacirliği

Sektörün yükselmeye devam etmesi bekleniyor.

Buna ek olarak, Alman sanayisinin ana dallarında süregelen zayıflık nedeniyle silahlanma patlaması iktisatçılar tarafından giderek daha fazla büyüme için önemli bir umut olarak görülüyor.

London School of Economics’ten (LSE) ekonomist Ethan Ilzetzki, AB ülkelerinin askeri bütçelerini GSYİH’lerinin yüzde 3,5’ine yükseltmeleri ve aynı zamanda iç piyasadan daha fazla silah satın almaları halinde, bunun GSYİH’yi yılda yüzde 1,5’e kadar artıracağını öngörüyor.

AB çapında silahlanma yarışı

Almanya’da ve AB genelinde askeri bütçelerin artırılması uzun zamandır planlanıyordu. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen daha geçen yıl, önümüzdeki on yıl içinde toplam 500 milyar avroluk ek harcamanın kaçınılmaz olduğunu düşündüğünü açıklamıştı.

Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock Münih Güvenlik Konferansında, AB’de Avro ve Covid-19 krizlerindeki “kurtarma paketlerine” benzer bir harcama programı üzerinde çalışıldığını doğruladı.

Bu krizlerde 500 ila 700 milyar avroluk meblağlar kullanıma açılmıştı. Almanya’daki parlamento seçimleri nedeniyle bu konudaki bilgiler hâlâ saklı tutuluyor; fakat tek tek ülkeler bu konuda adım atmaya devam ediyor.

Örneğin Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, ülkesinin askeri bütçesinin gelecekte Danimarka GSYİH’sinin “yüzde 2’sinden çok yüzde 5’ine daha yakın” olması gerektiğini açıkladı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, önümüzdeki günlerde tüm parlamento grup ve parti liderlerini daha fazla askeri harcamayı tartışmaya davet etmek istiyor.Avrupa Komisyonu da savunma harcamaları için AB borç kurallarını askıya almaya hazırlanıyor.

Alman Maliye Bakanı Jörg Kukies de aynı amaçla Alman bütçe kurallarında bir değişiklik yapılacağını duyurdu.

Silah tacirliği artık “kirli bir iş” değil

Hızlı silahlanma patlamasıyla birlikte sektörün sadece iktisadi değil toplumsal önemi de artıyor. Uzmanlar şimdiden savunma şirketlerinde çalışan kişi sayısını 100.000’in üzerinde gösteriyor ve tedarikçi şirketlerdeki ve daha geniş anlamda güvenlik sektöründeki çalışanları da dahil edilirse, toplam çalışan sayısının 400.000’e kadar çıktığı söyleniyor.

Bu sayı, 450.000 olduğu söylenen kimya endüstrisinde çalışan kişi sayısından sadece biraz daha az. Savunma sanayisi, otomotiv sanayinde işten çıkarılması beklenen çok sayıda çalışan için iş arayışında bir umut ışığı olarak görülüyor.

Aynı zamanda silah üreticilerinin çalışanları, Ukrayna’daki savaşın, uzun zamandır “biraz kirli bir iş” olarak görülen sektörün itibarını önemli ölçüde artırdığını savunuyor. Silah şirketleri için mevcut tabuların kaldırılması yönündeki çağrılar artıyor.

Almanya’nın Bavyera eyaletinde olduğu gibi, bazı üniversitelerde var olan “sivil” maddelerin yasaklanması için baskılar artıyor. Bilim Bakanları Konferansı Başkanı SPD’li Bettina Martin geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, “‘ikili kullanım’ içeren araştırmaları tamamen dışlamanın, değişen zaman karşısında gerçekçi olmadığını” ifade etti.

Alman sanayiciler yalnızca sanayide değil, toplumda da askerileşme istiyor

Bu kapsamda BDI Başkanı Peter Leibinger, savunma sanayisinin sadece toplum tarafından kabul edilmesini değil, aynı zamanda aktif toplumsal destek sağlanmasını da istiyor.

Münih Güvenlik Konferansı öncesinde düzenlenen bir etkinlikte Leibinger, kararlı bir şekilde güçlendirilmiş bir savunma sanayinin “toplumda yaşayan bir güvenlik ve savunma kültürünün parçası haline gelmesini” talep etti.

Alman hükümeti ve Federal Meclis’in, “savunma kapasitesinin önemi ve aciliyeti konusunda kamuoyunu bilgilendirme” görevine sahip olduğunu ileri süren BDI lideri, “yeniden silahlanma ihtiyacını teşvik eden girişimlere” daha fazla para ayrılmasını önerdi.

İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Marshall Planını örnek gösteren Leibinger, Amerikan hükümetinin Amerikan toplumunda plana karşı var olan şüpheleri ortadan kaldırmak için bir “reklam kampanyası” yaptığını hatırlattı.

Almanya’nın da bugün “yeniden silahlanma” konusunda benzer bir şeye ihtiyacı olduğunu savunan Leibinger, toplumun “kazanılmasını” ve “mevcut pasif onayın yerini herkesin aktif katılımının almasını” talep etti.

AVRUPA

Güney Avrupa ülkelerinden Leyen’in borçlanma planına itiraz

Yayınlanma

Avrupa Birliği (AB) içerisinde devlet borcu en yüksek ülkelerin başını geçen Fransa, İtalya ve İspanya, Avrupa Komisyonu’nun borçlanma yoluyla silahlanma planına karşı çıkıyor.

Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, içinde 150 milyar avroluk ucuz kredi ve AB mali kurallarının gevşetilmesinin de bulunduğu savunma paketini geçen haftalarda açıklamıştı.

POLITICO’ya konuşan bir AB yetkilisi, bazı ülkelerin, devlet borcunu çok daha yukarı seviyeye çekecek planının “uygulanabilirliğini, hatta ihtimalini dahi sorguladığını” aktardı.

Avrupa’nın güneyindeki ağır borçlu ülkeler bunun yerine savunma tahvili (Eurobond) olarak adlandırılan ve AB’nin sermaye piyasalarındaki ortak borçlanması yoluyla finanse edilen ve bloğun 27 ülkesi tarafından oybirliğiyle onaylanması gereken hibeler için taleplerini yükseltiyor.

Güneyli olmayan bir AB diplomatı da “savunma tahvillerinin önünü açabilecek bir fiyasko riski olduğunu” söyledi.

Fakat Leyen’in, mali yönden “muhafazakâr” olarak bilinen ve Almanya ile Hollanda’nın başını çektiği kuzey ülkelerinin itirazları nedeniyle bu fikri şimdiye kadar pek zorlamadığı belirtiliyor.

Hollanda Başbakanı Dick Schoof geçen hafta AB liderlerinin bir araya geldiği bir toplantının ardından, “Eurobond yok” demişti.

Üçüncü bir AB diplomatı ise güney ülkelerinin kredileri geri çevirmesinin mali açıdan muhafazakâr ülkeler arasında savunma tahvillerine olan desteği zayıflatacağının sinyalini verdi.

Mali açıdan muhafazakar bloktan gelen diplomat, “Eğer savunmanın ortak borçlanmayı haklı çıkaran varoluşsal bir sorun olduğunu iddia ediyorlarsa, o zaman önce borç almaları gerekir,” dedi.

Özellikle İtalya ve İspanya, AB mali kurallarından muaf tutulabilecek savunma harcamalarının tanımını genişletmek için bastırıyor. Madrid sınır kontrolü, siber güvenlik ve altyapı esnekliğinin de dahil edilmesini önerdi.

Fakat şu ana kadar ne Roma ne de Madrid acil durum maddesine başvurup başvurmayacaklarını teyit etmiş değil.

Bazı AB yetkilileri, Leyen’in haziran ayında yapılacak bir sonraki liderler zirvesi öncesinde savunma tahvilleri konusundaki tutumunu yumuşatması umuduyla oyalandıklarını düşünüyor.

Meloni geçen hafta gazetecilere verdiği demeçte, “[Karar vermek için] daha fazla zamanımız olmalı” dedi ve mekanizmayı harekete geçirmek için önerilen nisan ayının “biraz fazla yakın” olduğunu sözlerine ekledi.

Bu arada iki AB diplomatına göre Fransa bu maddeyi aktif hale getirmeyi planlamadığını belirtti. Borç/GSYİH oranı yüzde 110’un üzerinde olan Paris, piyasaları ürkütmekten ya da kredi notunu tehlikeye atmaktan çekiniyor.

Buna karşılık Almanya’nın 500 milyar avroluk devasa savunma harcamasını finanse etmek için bu maddeyi devreye sokması bekleniyor. 

Fakat Danimarka ve Hollanda gibi üç A kredi notuna sahip diğer ülkeler gibi Berlin’in de kendi başına daha ucuza toplayabileceği Komisyon kredilerini kabul etmesi pek olası değil.

Üst düzey bir AB diplomatı, AB’nin 27 ülkesi arasındaki bölünmüşlüğün “piyasa algısı üzerinde olumsuz olabilecek bir fark yarattığını” söyledi.

Kaynak, “Eğer herkes aynı anda [talepte bulunmazsa], ne kadar harcayabileceğinize dair sınırı piyasa belirleyecektir” diye ekledi.

Fakat mali açıdan muhafazakâr devletler bu argümana inanmıyor ve üçüncü AB diplomatı güney devletlerini “siyaset yapmakla” suçluyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya ve Avrupa’da F-35 tartışması büyüyor

Yayınlanma

Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde ABD’nin F-35 savaş uçağı programından olası bir çekilme tartışması gitgide ısınıyor.

Bunun arka planında jetin sadece ABD hükümetinin onayıyla kullanılabilmesi ve örneğin yedek parça ve yazılımla ilgili engelleyici hükümlerin F-35 ile askeri operasyonlarda ABD’ye bağımlılıktan kurtulmayı imkansız hale getirmesi yatıyor.

Berlin’de, özellikle eski ‘transatlantikçiler’, askeri bağımsızlık elde etmek için F-35 tedarik programından çekilmek için baskı yapıyorlar.

F-35 alım sözleşmesi Alman medyasına sızdırıldı

Geçtiğimiz hafta, Berlin’in Mart 2022’de tedarik etmeye karar verdiği 35 adet F-35 savaş uçağı için satın alma sözleşmesinin bir kopyası Alman Stern dergisine sızdırıldı.

8,3 milyar avroya mal olacak satın alma için çerçeve koşullarının ayrıntıları da böylece ortaya çıktı. Bu alım, katı kurallara tabi olan Yabancı Askeri Satışlar (FMS) sürecinin bir parçası olarak ele alınıyor. F-35 alım sözleşmesi Washington’a “ABD’nin ulusal çıkarlarının gerektirmesi halinde” başka bir bildirimde bulunmaksızın “ifayı tamamen ya da kısmen feshetme ya da askıya alma” yetkisi veriyor.

Bu da ABD’nin teslimat süresini ve teslimat miktarını istediği zaman tek taraflı olarak değiştirebileceği anlamına geliyor. FMS prosedüründe sözleşmeye dayalı cezalar genellikle öngörülmüyor; yasal başvuru yolu hariç tutuluyor.

Bir F-35 savaş uçağı teslim edildikten sonra, üzerinde başka değişiklik yapılmasına izin verilmiyor; yedek parçalar ve düzenli olarak gerekli yazılım güncellemeleri yalnızca ABD’li üretici Lockheed Martin’den temin ediliyor.

Satın alma sözleşmesinde ifadelere göre, “Müşteri, birlik bakım seviyesinin ötesinde onarım ve bakım çalışmaları yapma yetkisine sahip değildir.” Bu da Alman Hava Kuvvetleri’nin F-35’lerinin sadece ABD yönetimi istediği zaman uçacağını şimdiden garanti ediyor.

Yazılım gizliliği: ABD her zaman gözetliyor

Ayrıca F-35’in temel yazılımı da gizli tutuluyor. Bu nedenle jetin dışarıdan etkilenip etkilenemeyeceğini kontrol etmek imkansız fakat birçok kişi bunun mümkün olduğunu varsayıyor.

Operasyon sırasında ve özellikle de herhangi bir görev sırasında üretilen veriler toplanıyor ve daha sonra Amazon Web Services’de saklanıyor, böylece ABD yetkilileri tarafından kolayca erişilebilir hale geliyor.

Son olarak, ABD Dış Yardım Yasası, ABD’nin F-35’in “son kullanımını istediği zaman izlemesine” izin veriyor. Stern dergisine konuşan “iyi bilgilendirilmiş” bir kaynak, “Hedefler, rotalar, dolaylı olarak taktikler… ABD’li teknisyenler her zaman uçaktalar,” iddiasında bulunuyor.

İçeriden ‘istihbarat servisi bilgisi olan’ bir kişi de bunu dergiye açıkça doğrulayarak, “tüm görev planlamasının ABD’de izlendiğini” belirtiyor.

Bir güvenlik riski olarak ABD silahları

Geçen haftadan bu yana Avrupa’da, mümkünse F-35 jetlerinin tedarikinden kaçınılması ya da halihazırda bir sözleşme imzalanmışsa anlaşmadan çekilmesi yönündeki çağrılar giderek artıyor.

Bir yandan Trump yönetiminin Ukrayna’nın ABD uydu verilerini kullanmasını yasaklama kararı, diğer yandan Washington’un Danimarka’ya ait özerk Grönland bölgesini ele geçirme çabalarını sürdürmesi bu durumu tetikledi.

Örneğin Danimarkalı muhafazakâr milletvekili Rasmus Jarlov, X’te yaptığı açıklamada Danimarka’nın hava kuvvetleri için 27 adet F-35 jeti satın alma kararını desteklediği için şimdi pişman olduğunu belirtti.

Jarlov, “ABD’nin Danimarka’dan Grönland’ı talep ettiği ve silahlarımızı devre dışı bırakmakla tehdit ettiği bir durumu hayal edebiliyorum,” dedi.

O zaman Kopenhag artık kendini savunacak durumda olmayacağını, bu nedenle ABD silahlarını satın almanın “alamayacağımız bir güvenlik riski” olacağını savunan Jarlov, Danimarka’nın önümüzdeki yıllarda silahlanmaya büyük miktarlarda yatırım yapacağını ve mümkün olan her yerde Amerikan silahlarından kaçınması gerektiğini savundu.

F-35 programından çıkmayı hedefleyen NATO ülkeleri

Bazı NATO ülkeleri şimdi F-35’ten vazgeçmeyi düşünüyor. Örneğin Kanada, F-35 alımından çekilmeyi planlıyor, fakat önümüzdeki yılın başında teslim edilecek 16 savaş uçağı için şimdiden ödeme yaptı.

Savunma Bakanı Nuno Melo’ya göre, daha önce ABD savaş uçağını satın almayı planlayan Portekiz de fikrini değiştiriyor. Fransız Dassault Aviation şirketi şimdi Portekiz hükümetine Rafale jetleri tedarik etmeyi teklif etti.

Rafale, F-35 gibi beşinci nesil değil dördüncü nesil bir savaş uçağı; fakat daha ucuz ve herhangi bir ABD bileşeni gerektirmiyor, dolayısıyla ABD’den bağımsızlık sunuyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 16 Mart’ta Avrupa ülkelerinin prensip olarak F-35’ten Rafale’e geçmesi gerektiğini savunmuştu; ayrıca yeni Fransız-İtalyan SAMP/T hava savunma sistemi, ABD Patriot hava savunma sisteminin yerine kullanılabilir.

Bir zorluk, Birleşik Krallık, Norveç, Hollanda, Belçika ve İtalya gibi bir dizi Avrupa NATO ülkesinin halihazırda F-35 jetlerine sahip olmasından kaynaklanıyor. Resmi olarak tarafsız olan İsviçre de dahil olmak üzere diğer pek çok ülke uçaklar için bağlayıcı siparişler vermiş durumda.

Almanya’da çatlak sesler artıyor

Almanya’da da çelişkili sesler yükseliyor. Özellikle de eski ‘transatlantikçiler’ F-35 tedarikine mesafeli yaklaşıyor.

Eski Airbus CEO’su ve şu anda etkili düşünce kuruluşu Alman Dış İlişkiler Konseyi (DGAP) Başkanı Thomas Enders geçen hafta “Kimsenin F-35’e ihtiyacı yok” dedi; Enders “bu yeni jeopolitik koşullar altında bunu iptal eden ilk kişi olacağını” da belirtti.

CDU dış politika uzmanı Roderich Kiesewetter de F-35 alım sözleşmesi gibi “ABD ile mevcut sözleşmelerin gözden geçirilmesi” çağrısında bulundu ve “Şimdi alternatifler aramak kesinlikle zorunludur,” dedi.

Savunma Bakanı Boris Pistorius ise F-35 alımına devam edilmesinden yana. Bunun için öne sürdüğü gerekçelerden biri, Alman Hava Kuvvetleri savaş uçaklarının savaş durumunda ABD nükleer bombalarını atabileceği nükleer paylaşım.

Gözlemciler, ABD nükleer bombalarının atılmasının zaten sadece Washington’dan gelen emirle mümkün olduğunu ve bu nedenle F-35’lerin sadece nükleer paylaşım için mevcut oldukları sürece ABD tarafından felç edilip edilemeyeceklerinin önemsiz olduğunu belirtiyor. Fakat nükleer paylaşımın da artık güvenli olmadığı düşünülüyor.

Berlin, F-35 için Washington’a yaklaşık 2,42 milyar dolar aktarmış ve ABD savaş uçaklarının konuşlandırılacağı Büchel Hava Üssünde maliyetli modifikasyonlara başlamıştı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Pirelli, Çinli sahibini hisselerini azaltmaya zorluyor

Yayınlanma

Pirelli’nin yönetim kurulu, Trump yönetiminin Pekin’in Amerikan varlıklarının mülkiyeti konusundaki ‘şahin’ tutumunun İtalyan lastik üreticisinin ABD’deki genişlemesini engelleyeceği endişesiyle en büyük yatırımcısı olan Çinli Sinochem’e hisselerini azaltması için baskı yapıyor.

Planlar hakkında bilgi sahibi kişilerin Financial Times’a (FT) aktardığına göre, Pirelli yönetimi çarşamba günü yapılacak bir yönetim kurulu toplantısında Çinli yatırımcıdan yüzde 37’lik hissesini derhal İtalyan hissedar Camfin’in yüzde 26,4’lük hissesinin altına indirmesini talep edecek.

Bu hamle, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin politikalarına uyum sağlayan şirketlerin attığı sert adımları gösteriyor.

Pazartesi günü Koreli otomobil grubu Hyundai, ABD’de büyük yatırımlarını açıklayan en son uluslararası şirket oldu ve Trump’ın yerli üretimi artırmaya çalışırken ticaret politikalarının “çok güçlü bir şekilde işe yaradığının” kanıtı olduğunu söylediği 21 milyar dolarlık bir paketi açıkladı.

Planlar hakkında bilgi sahibi olan kişiler, Pirelli’nin önerdiği seçeneklerden birinin, Sinochem’in hisse geri alımı yoluyla hisselerini yüzde 25’in altına düşürmesi ve bazı hisselerin derhal piyasada yeniden satılması olduğunu söyledi.

Toplantıda Pirelli’nin de başkanı olan Jiao Jian tarafından temsil edilecek olan Sinochem’in öneriyi kabul edip etmeyeceği belli değil. Söz konusu kişiler, tarafların yönetim kurulu toplantısı öncesindeki hazırlık görüşmelerinde bir anlaşmaya varamadıklarını da sözlerine ekledi.

Pirelli’nin ABD’nin Georgia eyaletinde bir fabrikası bulunuyor fakat Kuzey Amerika pazarı için ürettiği lastiklerin çoğunu Meksika ve Güney Amerika’da üretiyor.

Şirket Trump’ın ticaret politikalarına ve ithal otomobillere yönelik yaklaşan gümrük vergisi tehdidine yanıt olarak, küresel gelirlerinin dörtte birini elde ettiği ABD’deki faaliyetlerini genişletmeye çalıştı. 

Fakat konu hakkında bilgi sahibi olan kişilere göre lastik üreticisi, ABD’de genişleme planlarıyla ilgili son görüşmelerde dirençle karşılaştı. Bu kişiler, şirketin bu durumun en büyük hissedarının Çin devletine ait bir şirket olmasından kaynaklandığını düşündüğünü de sözlerine ekledi.

Formula 1 araçlarının kullandığı lastikleri tedarik eden Pirelli, lastik sensörleri tarafından toplanan bilgileri araçların sürüş komutlarına bağlayabilen tescilli bir teknolojiye de sahip. Söz konusu teknoloji ABD’de büyük talep görüyor ama Pirelli, Sinochem’in gruptaki hissesi nedeniyle potansiyel olarak kazançlı bir pazardan mahrum kalmaktan korkuyor.

ABD ocak ayında Çin’in otomatik sürüş sistemlerinin yanı sıra Bluetooth, WiFi ve uydu gibi araçlarla etkileşime giren donanım ve yazılımlara yönelik yasağı kesinleştirdi. Daha sonra Sinochem ile birleşen devlete ait ChemChina, ilk olarak 2015 yılında 7,7 milyar dolarlık bir anlaşmayla Pirelli’nin çoğunluk hissesini satın almıştı. İlk anlaşma kapsamında Çinli yatırımcı, İtalyan grubun günlük yönetimine, stratejisine veya atamalarına müdahale etmeyeceğini kabul etmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English