Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Alman şirketleri ABD seçimlerinde: Trump ve Harris’e bağış akıyor

Yayınlanma

5 Kasım’da yapılacak Amerikan başkanlık seçimlerinde kıyasıya yarış sürerken, Alman şirketleri de bağışlar aracılığıyla renklerini belli ediyorlar.

German Foreign Policy’de yer alan analize göre Alman şirketlerinin çoğunluğu ABD seçim kampanyasında Donald Trump ve Cumhuriyetçi adaylara bağış yapıyor.

DAX şirketleri Covestro ve Heidelberg Materials, kampanya bütçelerinin yüzde 80’inden fazlasını Cumhuriyetçi adaylara ayırarak en net duruşu sergiledi. Sadece Allianz ve SAP, Demokratları Cumhuriyetçilere tercih etti.

En fazla parayı ise T-Mobile harcadı. Şirket şu ana kadar siyasi lobi faaliyetleri için 800 bin doların üzerinde harcama yaptı. BASF 328 bin, Fresenius 204 bin, Siemens 203 bin ve Bayer 195 bin dolar yatırım yaptı.

Alman politikacılar aynı zamanda Cumhuriyetçilere de kur yapıyor; yani Trump’ın kazanması durumunda ilan edilen korumacı rotada “ılımlı bir etki” yaratabilecek olanlara.

Ekonomi Bakanlığı, ABD-Almanya tedarik zincirlerini gözden geçiriyor ve belirli ürünler için alternatif tedarik kaynakları ararken, şirketler de ABD’de daha fazla yerel üretim yapmak zorunda kalma olasılığına hazırlanıyor.

Lobi faaliyetleri için milyonlarca ABD doları

Alman şirketlerinin çoğunluğu ABD seçim kampanyasında Donald Trump’ı destekliyor. Bunların çoğu 2020’de Joe Biden’ı desteklemiş olsa da, 22 Eylül 2024 itibariyle yaklaşık 2,3 milyon dolar tutarındaki bağışları bu kez çoğunlukla Cumhuriyetçi politikacılara gitti.

Center for Responsive Politics tarafından analiz edilen Federal Seçim Komisyonu rakamlarına göre, poliüretan ve polikarbonat hammaddeleri üreten Covestro’nun kampanya bütçesinin yüzde 84,7’si Cumhuriyetçi adaylara gitti. Bu rakam 2020’de yüzde 78’di.

Şirket o dönemde, “Covestro’nun tesislerinin çoğu Cumhuriyetçiler tarafından temsil edilen eyaletlerde veya bölgelerde bulunuyor,” açıklamasını yapmıştı.

Heidelberg Materials yüzde 83,5 ile Covestro’nun hemen arkasında yer alıyor. Onu belli bir mesafeyle Bayer (yüzde 60,3), Fresenius (yüzde 60,2) ve BASF (yüzde 58,9) takip ediyor.

Sadece Allianz ve SAP sırasıyla yüzde 58 ve 54,6 ile Demokrat adayları destekledi.

Büyük yatırımcı T-Mobile

2020’deki son ABD başkanlık seçimlerinde olduğu gibi, en fazla yatırımı T-Mobile yaptı.

Telekomünikasyon şirketi Demokrat adaylara 14 Ekim itibariyle 379 bin dolar ve Cumhuriyetçi adaylara 422 bin dolar bağışta bulunurken, onu BASF takip etti.

Ludwigshafen merkezli şirket Demokratlara 135 bin dolar, Cumhuriyetçilere ise 193 bin dolar bağışta bulundu.

Onu Fresenius (81 bin dolar/123 bin dolar), Siemens (95 bin dolar/108 bin dolar) ve Bayer (73 bin dolar/122 bin dolar) takip etti.

Otomobil üreticileri BMW, Mercedes ve VW’nin yanı sıra Infineon, Munich Re ve Deutsche Bank ise sıfır ila 20 bin dolar arasında değişen miktarlarla itidalli davrandı.

Alman şirketleri bağış için Siyasi Eylem Komiteleri kuruyor

ABD’de şirketlerin partilere ve siyasetçilere doğrudan sponsor olmalarına izin verilmiyor; ülke bu uygulamaya yalnızca yerel veya bölgesel düzeyde izin veriyor.

Bu nedenle şirketler, yöneticilerinden ve müdürlerinden bağış toplamak için Siyasi Eylem Komiteleri (PAC) kuruyor.

Örneğin Bayer Grubu, “Bayer PAC, Bayer çalışanlarının bir araya gelerek çıkarlarımızı paylaşan adaylara bağışta bulunmalarının bir yoludur. Kampanya desteğinden yararlanabilmek için adayların ‘şirketi etkileyen konular hakkında bilgi sahibi olmaları’, komitelere başkanlık etmeleri veya diğer önemli pozisyonlarda bulunmaları ya da çok uluslu şirketin iştiraklerinin bulunduğu eyaletlerden gelmeleri gerekmektedir,” diyor.

Big Pharma Harris’e karşı

Bayer, Demokratların Amerikalılar için “hayat pahalılığını azaltma” planlarının bir parçası olan sağlık politikasından özellikle rahatsız.

Muhafazakâr Alman medyası, örneğin faz, yüksek gıda fiyatlarıyla mücadele önlemlerini de içeren bu politikayı “iktisadi popülizm” olarak eleştiriyor. Enflasyonu Düşürme Yasasının (IRA) bir parçası olarak Biden yönetimi, devlet sağlık kurumu Medicare’e ilaç şirketleriyle ilaç indirimleri konusunda pazarlık yapma yetkisi vermişti.

Ağustos ayı ortalarında Joe Biden ve Kamala Harris, son müzakere turunun bir sonucu olarak yaygın olarak kullanılan on ilaç için önemli fiyat indirimleri açıkladı. Örneğin Bayer, kan inceltici Xarelto’nun aylık istihkakı için 517 dolardan 197 dolara indirimi kabul etmek zorunda kaldı.

Biden Maryland’deki bir seçim etkinliğinde özetle, “Big Pharma’yı yendik,” demişti.

Glifosat mağdurlarına karşı, Trump ile birlikte

Buna ek olarak Bayer, daha fazla glifosat davasına karşı koruma sağlamaya yönelik yasama girişiminin, özellikle Trump yönetiminin göreve geldiği ilk dönemde şirket lehine bir tazminat davasına müdahil olması nedeniyle, hükümet değişikliği ile daha iyi bir şansa sahip olacağına inanıyor.

Şirket ayrıca çevre sektöründe ilan edilen deregülasyondan da faydalanmayı umuyor. Trump, 2017’de görevdeki ilk icraatlarından biri olarak ABD Çevre Koruma Ajansının (EPA) başkanını değiştirmişti.

Son olarak, BASF, Fresenius ve diğerleri gibi tekeller de kurumlar vergisi konusunda Cumhuriyetçileri destekliyor. Cumhuriyetçiler yüzde 21’den yüzde 15’e indirim yapılacağını açıkladılar. Demokratlar ise bu oranı yüzde 28’e çıkarmak istiyor.

Alman hükümetinin hedefe yönelik aday seçimi

Alman şirketlerinin Demokratlara yönelik destekleri Harris ile sınırlı değil. Aynı zamanda Demokrat Parti’nin Ilımlı Demokratlar ya da Mavi Köpek Koalisyonu gibi daha muhafazakâr gruplarını da güçlendirmeyi amaçlıyor.

BASF de benzer bir yaklaşım benimsiyor. Bununla birlikte şirket, Wyandotte’daki üretim tesisinden kaynaklanan yeraltı suyu kirliliğine karşı kampanya yürüten Demokrat Debbie Dingell’e 8 bin dolar ile en büyük bireysel bağışlarından birini yaptı.

Cumhuriyetçi adayların seçimi de keyfi değil. Covestro, iştiraklerinin bulunduğu eyaletlerdeki politikacılara özel olarak fon dağıtan tek şirket değil. Bu yaklaşım, Alman hükümetinin transatlantik işbirliği koordinatörü Michael Link’in tavsiyeleriyle de uyumlu.

FDP’li politikacı iki yıldır büyük Alman şirketlerinin bulunduğu eyaletleri temsil eden Cumhuriyetçi vali ve senatörlerle temaslarını sürdürüyor. Link, “Bu Cumhuriyetçi valilerin birçoğu Trump’ı destekliyor olabilir, ama nihayetinde öncelikle kendi eyaletleriyle ilgileniyorlar … ve hiçbiri Avrupa ile bir ticaret savaşı istemiyor,” diye açıklıyor.

Berlin, “ılımlı” Cumhuriyetçilerle temas halinde

Financial Times (FT), Alman hükümetinin Beyaz Saray’da Trump’ı etkileyebilecek ya da onun “izolasyonist” eğilimlerini yumuşatabilecek Cumhuriyetçilerle temas etmek için büyük çaba sarf ettiğini yazıyor.

FT’ye göre, Link’in yanı sıra Dışişleri Bakanlığı ve Washington’daki Alman büyükelçiliği çalışanlarının da yer aldığı bir tür gayrı resmi kriz grubu, ABD’de bir hükümet değişikliği durumunda yapılacak düzenlemeler üzerinde çalışıyor.

Alman Ekonomi Enstitüsü (IW) tarafından yapılan hesaplamalara göre, Çin için yüzde 60 ve diğer tüm ülkeler için yüzde 10 olarak planlanan ithalat tarifeleri, Almanya’yı 2028 yılına kadar gayri safi yurtiçi hasılada kademeli olarak yüzde 1’den daha fazla bir düşüşle tehdit ediyor. Üstelik Çin’in karşı önlemleri uygulanırsa, açık daha da artacak.

Ekonomi Bakanlığı tedarik zincirlerini analiz ediyor

Federal Ekonomi Bakanlığı, gümrük tarifelerinin sonuçlarını hafifletmek için transatlantik tedarik zincirlerini analiz ediyor ve hem temel malzemeler hem de ABD menşeli yüksek teknoloji ürünleri için alternatif tedarik kaynaklarını inceliyor.

Trump’ın planlarına karşılık olarak Alman makine mühendisliği şirketleri ve diğer sektörler üretim süreçlerini ABD’ye taşıma olasılığını da araştırıyor.

Alman Sanayi ve Ticaret Odası (DIHK) ve Alman Sanayi Federasyonunu (BDI) Washington’da temsil eden Christoph Schemionek, “Üretimin yerelleştirilmesine yönelik eğilim daha da güçlenecek,” öngörüsünde bulunuyor.

Öte yandan AB düzeyinde de hazırlıklar devam ediyor. AB çevreleri, “Anlaşma arayacağız, fakat iş buna gelirse kendimizi savunmaya hazırız,” diyor. IW ise “çok kısa vadeli fayda perspektifine sahip agresif ikili müzakereler” öngörüyor.

Kasım 2023’te kabul edilen ‘Birliğin ve üye devletlerin üçüncü ülkelerin ekonomik baskılarına karşı korunmasına ilişkin’ AB tüzüğü, Brüksel’in bu tür görüşmeler için kendisini silahlandırmasına izin veriyor.

AB, karşı tarife uygulanabilecek ABD ürünlerinin bir listesi şimdiden hazırlamaya başladı.

DİPLOMASİ

BRICS Zirvesi Putin’in vereceği akşam yemeğiyle başlıyor

Yayınlanma

16. BRICS zirvesi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ev sahipliğinde Kazan kentinde bugün başlıyor.

Kremlin’e göre Rusya’ya bağlı yarı özerk Tataristan Cumhuriyeti’nde düzenlenecek olan etkinliğe 24’ü devlet lideri olmak üzere 32 ülkeden temsilcilerin katılması bekleniyor.

Zirve resmi olarak akşam saatlerinde, gelen tüm liderlerin katılacağı “dostane bir akşam yemeği” ile başlayacak. Ancak bundan önce Putin, hem yemekten sonra hem de önümüzdeki günlerde devam edecek olan bir dizi ikili görüşmeye başlayacak.

Rusya Devlet Başkanı bugün Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdel Fattah El-Sisi ile görüşecek. Liderlerin çok çeşitli konuları ele alması bekleniyor.

Putin ayrıca Yeni Kalkınma Bankası Başkanı, Brezilya eski Cumhurbaşkanı Dilma Rouseff ile de görüşecek. Bu görüşme Putin’in Yeni Kalkınma Bankası’ndaki görevine başlamasının ardından Rouseff ile üçüncü görüşmesi olacak.

Genişleme gündemi

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS kısa bir süre önce Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de içine alacak şekilde genişledi.

BRICS grubu şu anda satın alma gücü paritesine göre dünya nüfusunun %45’ini ve ekonomisinin %35’ini oluşturuyor.

Putin, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 34 ülkenin bloğa katılmak istediklerini ifade ettiklerini söyledi.

Uzmanlar zirvenin BRICS’in genişlemesine odaklanacağını tahmin ederken Rus yetkililer de BRICS’in uyum kabiliyetine ve uzun süredir devam eden büyüme gündemine dikkat çekiyor.

BRICS Batı merkezleri kurumlara alternatif olarak görülürken, Putin, BRICS ülkelerinden gazetecilere yaptığı açıklamada “BRICS’in kendisini kimsenin karşısına koymadığını” ve küresel büyümenin itici güçlerindeki değişimin sadece bir gerçek olduğunu söyledi.

“Bu, ortak değerler, ortak bir kalkınma vizyonu ve en önemlisi birbirlerinin çıkarlarını dikkate alma ilkesi temelinde birlikte çalışan devletlerden oluşan bir birliktir” dedi.

BRICS zirvesi açılışını yaparken, küresel finans şefleri de IMF toplantısı için Washington’da bir araya geldi.

Xi ve Modi zirveye katılıyor, Lula ‘hastalığı’ sebebiyle yok

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Çin Komünist Partisi üst düzey üyesi Cai Qi ve Dışişleri Bakanı Wang Yi ile birlikte zirveye katılmak üzere bugün erken saatlerde Rusya’ya uçtu.

Xi’nin zirve kapsamında finansman, teknoloji, gıda ticareti ve bloğun üyeliğinin genişletilmesi gibi kilit konulara odaklanacak ikili görüşmeler yapması bekleniyor.

Hindistan Başbakanı Narendra Modi de toplantıya katılacak, ancak Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, evinde geçirdiği ve küçük bir beyin kanamasına neden olan kafa travmasının ardından uzun mesafeli uçuşlardan geçici olarak kaçınması yönündeki tıbbi tavsiye üzerine seyahatini iptal etti.

Hindistan Başbakanı, Rusya’ya hareketinden önce yaptığı açıklamada, Hindistan’ın küresel gündem konularının diyalog ve tartışılması için önemli bir platform haline gelen BRICS içindeki yakın işbirliğine değer verdiğini söyledi.

India Today’de yer alan habere göre Modi, “Hindistan, küresel kalkınma gündemi, reformdan geçirilmiş çok taraflılık, iklim değişikliği, ekonomik işbirliği, dayanıklı tedarik zincirleri oluşturma, kültürel ve insandan insana bağlantıyı teşvik etme gibi konularda diyalog ve tartışma için önemli bir platform haline gelen BRICS içindeki yakın işbirliğine değer veriyor” dedi.

BRICS VS G7

BRIC kısaltması 2001 yılında dönemin Goldman Sachs baş ekonomisti Jim O’Neill tarafından Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in bu yüzyıldaki muazzam büyüme potansiyelinin altını çizen bir araştırma makalesinde ortaya atıldı.

Rusya, Hindistan ve Çin daha resmi bir şekilde bir araya gelmeye başladı ve sonunda Brezilya, ardından Güney Afrika, Mısır, Etiyopya, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri eklendi. Suudi Arabistan henüz resmi olarak katılmadı.

Uluslararası Para Fonu’nun verilerine göre BRICS’in küresel GSYH’deki payının bu on yılın sonunda %37’ye yükseleceği, 7 büyük Batı ekonomisinden oluşan G7’nin payının ise bu yıl %30’dan yaklaşık %28’e gerileyeceği tahmin ediliyor.

Yaptırımlara karşı alternatif ödeme sistemleri

Rusya, BRICS ülkelerini uluslararası ödemeler için Batı yaptırımlarına karşı bağışıklığı olan alternatif bir platform oluşturmaya çağırıyor.

Bu zirvede alternatif ödeme yöntemlerinin yeniden gündeme gelmesi bekleniyor.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, Sırp Politika gazetesine verdiği ve Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yayınlanan mülakatta, Kazan’daki zirvenin ardından BRICS ülkelerindeki karşılıklı ödeme mekanizmalarıyla ilgili önemli gelişmelerin beklenebileceğini söyledi.

“Kazan’daki zirve sonucunda herkesin bu alanda önemli gelişmeler göreceğine inanıyorum. Çinli dostlarımızın dediği gibi, ‘bin millik bir yolculuk tek bir küçük adımla başlar’. Çok küçük olmayan bir ilk adım atacağımızı düşünüyorum” dedi.

Ancak Ryabkov, “ileriye doğru büyük bir sıçrama” beklenmemesi gerektiğini belirtti. Bunun muhtemelen evrimsel bir süreç olacağını çünkü BRICS’in uzlaşı temelinde çalıştığını sözlerine ekledi.

Diplomat, “Ulusal para birimleriyle yapılan ödemelerden tek bir BRICS para biriminin oluşturulmasına kademeli geçiş için önümüzde uzun bir yol var” dedi

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Kuzey Kore askerlerinin Ukrayna’da savaştığı iddiaları ne kadar doğru?

Yayınlanma

Kuzey Koreli askerlerin Ukrayna’ya karşı savaşında Rusya’ya katıldığına dair son haberler, ABD ve Ukrayna istihbarat kaynaklarından gelen koordineli bir dezenformasyon kampanyasının parçası gibi görünüyor.

Ukrayna ordusunun iddialarıyla yayılan ve ABD medya kuruluşları tarafından güçlendirilen anlatı, somut kanıtlardan yoksun. Anlatıya yönelik bu baskı, Rusya, Kuzey Kore ve Çin’in arasını açmak için enformasyon taktiklerine başvurulmasını savunan RAND Corporation stratejisini takip ediyor.

Rusya’da Kuzey Kore birlikleri olduğuna dair iddialar o zamandan beri çürütülmüş, videolar ve açıklamalar da dahil olmak üzere iddia edilen kanıtların sahte olduğu ortaya çıkmıştı.

Ukrayna istihbaratından gelen ve şimdi ABD medya kuruluşları tarafından güçlendirilen bilgiler, binlerce Kuzey Koreli askerin Ukrayna’ya karşı savaşında Rusya’yı desteklemek için ön saflara konuşlandırılabileceğini öne sürüyor.

Kirill Budanov liderliğindeki Ukrayna askeri istihbaratının 1 Kasım 2024’e kadar 11 bin kadar Kuzey Koreli askerin Rusya’ya varacağına dair iddialar yayımlamaya başlamasının ardından bu söylem kök saldı.

Bu bilgi Güney Kore istihbaratı tarafından da tekrar edildi ve aralarında Washington Post ve New York Times‘ın da bulunduğu önemli yayın organları tarafından haberleştirildi. Fakat Kuzey Kore birliklerinin varlığını destekleyen kanıtlar henüz ortada yok.

Moon of Alabama blogu, Kuzey Koreli askerlerin Rus askeri operasyonlarına entegre edilmesinin önemli dil ve kültürel engeller yaratacağını ve bu yönde bir hamlenin pek mümkün olmadığını belirtti. Dahası, Kuzey Kore birliklerinin yardım etmesi beklenen Kursk gibi bölgelerdeki çatışmaların halihazırda büyük ölçüde çözülmüş olması, iddiaları daha da şüpheli hale getiriyor.

Ukrayna istihbarat sızıntılarından sadece birkaç gün önce, 11 Ekim’de yayımlanan bir RAND Corporation yorumunun ardından daha fazla kuşku ortaya çıktı.

Pentagon’a bağlı bir düşünce kuruluşu olan RAND, ABD’nin Rusya, Kuzey Kore ve Çin’in arasını açmak için enformasyon operasyonlarını kullanması gerektiğini öne sürdü.

RAND’ın önerisinin zamanlaması ve ardından Kuzey Kore birliklerinin olaya müdahil olduğuna dair söylentiler bazılarına fazla tesadüfi göründü ve bu da haberlerin ABD destekli daha geniş bir dezenformasyon stratejisinin parçası olduğu suçlamalarına yol açtı.

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Kuzey Kore’nin askeri malzeme temini de dahil olmak üzere Rusya’ya verdiği daha geniş kapsamlı desteği kabul etmesine rağmen, Kuzey Kore birliklerinin Ukrayna’ya müdahil olduğunu doğrulayacak somut bir kanıt bulunmadığını açıkça ifade etti.

İddiaları destekleme çabaları zaman zaman absürt sınıra dayandı. Bir örnekte, Ukraynalı yetkililer Kuzey Koreli bir savaş esirini gösterdiğini iddia eden bir video yayınladı.

Fakat, Kuzey Koreli olduğu iddia edilen asker akıcı bir şekilde Ukraynaca konuşurken ve iyi bilinen bir Ukrayna şiirini okurken yakalandı ve bu da videonun gerçekliği konusunda ciddi şüpheler uyandırdı.

Kuzey Kore askerlerinin Rus teçhizatıyla donatıldığını gösterdiği iddia edilen benzer videolar da çürütüldü, bilgili kaynaklar görüntülerin Kuzey Kore değil Rusya ile Laos arasındaki ortak askeri tatbikata ait olduğunu belirtti.

Kesin kanıt olmamasına rağmen, söylentiler siyasi çevrelerde, özellikle de Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi Başkanı Mike Turner gibi isimlerin Kuzey Kore’nin Ukrayna çatışmasına müdahil olmasıyla büyüyen bir tehdit olarak gördükleri duruma karşılık Biden yönetiminden derhal harekete geçmesini talep etmeleri ABD’de ilgi gördü.

Turner, Kuzey Kore birliklerinin olası katılımını ABD ve NATO için bir “kırmızı çizgi” olarak nitelendirecek kadar ileri gitti.

Fakat şimdilik Ukrayna’daki Kuzey Koreli askerlerin hikayesi sallantılı bir zemine oturuyor gibi görünüyor.

Koreler arası gerilim yükseliyor: Güney’i ‘düşman’ ilan eden Kim, Ukrayna’ya asker gönderiyor iddiası

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, ABD’yi Avrupa ile ittifakını hatırlamaya çağırdı

Yayınlanma

ABD Başkanı Joe Biden’ın cuma günü Berlin’e yaptığı ziyaretinde Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, ABD’yi Avrupa’nın “vazgeçilmez” bir ortak olduğunu hatırlamaya çağırdı.

Financial Times’ın (FT) aktardığına göre Steinmeier, Trump’ın NATO’dan çıkma tehdidinde bulunduğu ve dönemin başbakanı Angela Merkel’i eleştirdiği ilk görev dönemine üstü kapalı bir göndermede bulunarak, birkaç yıl önce ABD ile Avrupa arasındaki mesafenin “neredeyse birbirimizi kaybedecek kadar” açıldığını söyledi.

Steinmeier, Biden’ın 2020’de seçilmesinin “Avrupa’nın transatlantik ittifaka olan umudunu kelimenin tam anlamıyla bir gecede geri getirdiğini” de sözlerine ekledi.

Steinmeier, “Önümüzdeki aylarda Avrupalıların Amerika’nın bizim için vazgeçilmez olduğunu hatırlamalarını umuyorum. Umarım Amerikalılar da müttefiklerinizin sizin için vazgeçilmez olduğunu hatırlarlar,” diye devam etti.

Biden’a Almanya’nın en yüksek liyakat nişanını veren Steinmeier, ABD-Alman dostluğunun “varoluşsal olarak önemli” olduğunu vurguladı.

Steinmeier 5 Kasım’daki ABD başkanlık seçiminin sonucunun “sadece Amerika’nın yapacağı bir seçim” olduğunu söyledi fakat “Avrupalılar olarak bizim de bir seçimimiz var. Ukrayna’ya verdiğimiz destekte tereddütsüz olmak, ortak güvenliğimize yatırım yapmak, ortak geleceğimize yatırım yapmak gibi üzerimize düşeni yapmak gibi bir seçeneğimiz var. Ve … ne olursa olsun transatlantik ittifakın yanında durmak,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English