Claude yapay zekâ sohbet robotunu geliştiren Anthropic’in CEO’su Dario Amodei, DeepSeek’in yapay zekâ alanındaki ilerlemesini ve bunun ABD’nin çip ihracat kontrolleri üzerindeki etkisini değerlendirdi. Amodei, DeepSeek’in başarılarının, ihracat kontrollerinin önemini azaltmadığını, aksine daha da artırdığını savundu.
Claude yapay zekâ sohbet robotunu geliştiren Anthropic’in CEO’su Dario Amodei, blog sayfasında yayımladığı makalede, Çinli yapay zekâ şirketi DeepSeek’in son dönemdeki başarılarını ve bu başarıların ABD’nin çip ihracat kontrolleri üzerindeki etkilerini ele aldı.
Amodei, DeepSeek’in yapay zekâ modellerinin performansının, ABD’nin ihracat kontrol politikalarını geçersiz kılmadığını, bilakis bu kontrollerin gerekliliğini daha da artırdığını iddia etti.
Amodei, makalesinde yapay zekâ sistemlerinin üç temel dinamiğini vurgulayarak, bu dinamiklerin DeepSeek’in başarılarını anlamada önemli olduğunu kaydetti.
Üç temel dinamik
Amodei, yapay zekâ sistemlerinin eğitim sürecinin ölçeğinin büyütülmesinin, genel olarak bilişsel görevlerde daha iyi sonuçlar verdiğini belirtiyor.
Örneğin, 1 milyon dolarlık bir modelin kodlama görevlerinin yüzde 20’sini çözerken, 100 milyon dolarlık bir modelin yüzde 60’ını çözebileceğini ifade ediyor. Bu durum, şirketlerin bu alana büyük yatırımlar yapmasının nedenini açıklıyor.
Yapay zekâ alanında sürekli olarak yeni fikirlerin ve iyileştirmelerin ortaya çıktığını belirten Amodei, bu yeniliklerin modellerin daha etkili ve verimli çalışmasını sağladığını ifade ediyor.
Bu inovasyonlar, 2 kat “işlem çarpanı” etkisi yaparak, aynı performansı daha düşük maliyetle elde etmeyi mümkün kılıyor. Amodei, 2020’de yayımladığı bir makalede algoritma ilerlemesi nedeniyle eğrinin yılda yaklaşık 1,68 kat kaydığını belirtmiş, bu oranın günümüzde ise 4 kat civarında olduğunu tahmin ediyor. Bu gelişmeler, model maliyetlerinde önemli düşüşlere yol açsa da, şirketler bu maliyet avantajını daha akıllı modeller eğitmek için kullanıyor.
Bunun yanı sıra Amodei, zaman zaman ölçeklendirilen temel şeyin değiştiğini veya eğitim sürecine yeni bir ölçeklendirme türünün eklendiğini belirtiyor.
2020-2023 yılları arasında öncelikle önceden eğitilmiş modeller ölçeklendirilirken, 2024’te takviyeli öğrenme (RL) ile düşünce zincirleri oluşturma üzerinde yoğunlaşıldığını ifade ediyor.
Bu yeni paradigma, başlangıçta sıradan önceden eğitilmiş modellerle başlanıp, ikinci aşamada takviyeli öğrenme ile akıl yürütme becerilerinin eklenmesini içeriyor.
Bu alanda henüz çok erken bir noktada olunduğunu belirten Amodei, takviyeli öğrenme aşamasına daha fazla yatırım yaparak hızlı kazanımlar elde edilebileceğini vurguluyor.
DeepSeek’in modelleri
Amodei, DeepSeek’in son yayınladığı modellere değinerek, bunların yukarıda bahsedilen üç dinamiği anlamamıza yardımcı olduğunu ifade ediyor. DeepSeek, bir ay önce “DeepSeek-V3” adlı önceden eğitilmiş bir model, geçen hafta ise ikinci aşamayı ekleyen “R1” modelini çıkarmıştı.
DeepSeek-V3 modelinin, mühendislik verimliliğine odaklanan özgün yenilikler sayesinde, bazı önemli görevlerde ABD’nin son teknoloji modellerine yakın bir performans gösterdiği ifade ediliyor.
Bu modelin, “Anahtar-Değer önbelleği” yönetiminde ve “uzmanlar karışımı” yönteminin daha ileriye taşınmasında önemli iyileştirmeler içerdiği belirtiliyor.
Fakat Amodei, DeepSeek’in, ABD’li yapay zekâ şirketlerinin milyarlarca dolara mal ettiği şeyi 6 milyon dolara yapmadığını öne sürüyor. Anthropic’in Claude 3.5 Sonnet modelinin birkaç on milyon dolara eğitildiğini ve DeepSeek modelinin bu modelden 7-10 ay daha eski ABD modellerine yakın bir performans sunduğunu belirtiyor.
Amodei, DeepSeek-V3’ün, yapay zeka alanında beklenen bir maliyet düşüşünün göstergesi olduğunu, ancak bu düşüşün benzersiz bir atılım olmadığını ifade ediyor.
Bu maliyet düşüşünü gösteren ilk şirketin Çinli olmasının jeopolitik açıdan önemli olduğunu dile getiren Amodei, ayrıca, DeepSeek ve ABD’li yapay zekâ şirketlerinin, model eğitimleri için kullanabilecekleri daha fazla çip ve kaynağa sahip olduğunu ve bu kaynakları genellikle modelin arkasındaki fikirleri geliştirmek için kullandıklarını ifade ediyor.
DeepSeek’in yaklaşık 50 bin Hopper nesil çipe sahip olduğu ve bunun ABD’li büyük şirketlerin sahip olduklarıyla benzer düzeyde olduğu belirtiliyor.
Amodei, “R1” modelinin ise V3 modelinden daha az yenilikçi olduğunu, takviyeli öğrenme aşamasını ekleyerek OpenAI’nin o1 modeliyle benzer sonuçlar elde ettiğini belirtiyor.
Bu durumun, takviyeli öğrenme eğrisinin henüz başlarında olmamızdan kaynaklandığını ve bu tür modellerin birden çok şirket tarafından üretilebileceğini ifade ediyor. Ancak, bu durumun, tüm şirketler bu eğri üzerinde ilerledikçe hızla değişeceğini de ekliyor.
‘Ambargo sıkılaşsın’ çağrısı
Amodei, tüm bu bilgilerin ışığında, Çin’e yönelik çip ihracat kontrolleri konusundaki görüşlerini şu şekilde açıklıyor:
Şirketler, güçlü yapay zeka modelleri eğitmek için sürekli olarak daha fazla harcama yaparken, maliyetler düşse bile, ekonomik değeri yüksek olduğu için bu kazanımların hemen daha akıllı modeller eğitmek için kullanıldığını belirtiyor.
DeepSeek’in verimlilik yeniliklerinin, ABD ve Çin laboratuvarları tarafından yakında kullanılacağını ve bunun da çok milyar dolarlık modellerin daha iyi performans göstermesini sağlayacağını, ancak maliyetin aynı kalacağını ifade ediyor.
Amodei, bu durumun, 2026-2027’de yapay zekâ alanında iki farklı dünyanın ortaya çıkmasına neden olacağını belirtiyor. ABD’de birden fazla şirketin bu tarihlerde milyonlarca çipe sahip olacağını, ancak Çin’in de bu çiplere erişebilmesi durumunda, iki kutuplu bir dünya oluşacağını kaydediyor.
Bu durumda, Çin’in yapay zekâ alanında ABD ile eşit konuma gelerek, askeri uygulamalara daha fazla odaklanabileceğini ve küresel arenada lider konuma geçebileceğini ifade ediyor.
Aynı zamanda Amodei, Çin’in milyonlarca çipe erişememesi hâlinde, tek kutuplu bir dünya oluşacağını, bu durumda ABD ve müttefiklerinin yapay zekâ alanında uzun süreli bir liderlik kurabileceğini ve Çin’in milyonlarca çipe erişimini engellemenin tek yolunun iyi uygulanan ihracat kontrolleri olduğunu vurguluyor.
Bunun yanı sıra Amodei, DeepSeek’in performansının ihracat kontrollerinin başarısız olduğu anlamına gelmediğini, aksine Çin’in ABD’ye karşı ciddi bir rakip olduğunu gösterdiğini belirtiyor. İhracat kontrollerinin Çin’in birkaç on bin çipe erişmesini engellemek için tasarlanmadığını, ancak milyonlarca çipin elde edilmesini önlemek için gerekli olduğunu ifade ediyor.
Ayrıca Amodei, DeepSeek’in mevcut çip filosunun, ihracat kontrollerinin çalıştığını ve uyum sağladığını gösterdiğini, zira yasaklanan H100’lerin kaçakçılık yoluyla elde edildiğini, H800’lerin ise yasaklanmadan önce gönderildiğini belirtiyor.
Son olarak Amodei, “DeepSeek’i hedef almadığını, ancak yetkilendirilmemiş bir hükümete bağlı olan bu şirketin, yapay zeka alanında ABD ile eşit düzeye gelmesi durumunda, insan hakları ihlalleri yapabileceğini ve dünya sahnesinde daha saldırgan bir tavır sergileyebileceğini” ifade ediyor. Bu nedenle, ihracat kontrollerinin öneminin arttığını ve bu kontrollerin kaldırılmasının mantıklı olmadığını öne sürüyor.
Beyaz Saray, ABD’nin Ukrayna’ya askeri desteğini durdurduğunu ve ihtilafa diplomatik bir çözüm bulmaya odaklandığını açıkladı. Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, Trump yönetiminin barış görüşmelerine öncelik verdiğini ve Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin davranışlarını değiştirmesi gerektiğini belirtti.
ABD yönetimi, Ukrayna’ya verdiği askeri desteği sonlandırarak ihtilafa diplomatik bir çözüm bulmaya odaklanıyor.
Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, Fox News’e verdiği demeçte, “Trump yönetimi, Ukrayna’daki ihtilafa yönelik finansmanı durduruyor, çünkü önceliğimiz barış görüşmeleri. Uzak bir ülkedeki savaşa, gerçek ve kalıcı bir barış olmadan çek yazmaya devam etmeyeceğiz,” dedi.
Beyaz Saray sözcüsüne göre, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin davranışlarını ve söylemlerini değiştirmesi gerekiyor, aksi takdirde “hiçbir anlaşma yapamayacak”.
Leavitt ayrıca, 28 Şubat’ta Washington’daki görüşmeleri sırasında ABD Başkanı Donald Trump ile Zelenskiy arasında yaşanan tartışmanın sorumluluğunu da Zelenskiy’e yükledi.
The Washington Post, ABD yönetiminden üst düzey bir yetkiliye dayandırdığı haberine göre, Beyaz Saray, Kiev’e yapılan askeri yardımın tamamen durdurulmasını değerlendiriyor.
Kaynağa göre, bu durum, Ukrayna’ya gönderilmeyi bekleyen milyarlarca dolarlık silah, radar, zırhlı araç, mühimmat ve füzeleri kapsıyor.
Zelenskiy, 28 Şubat’ta Washington’ı ziyaret etti. O gün Trump ile Ukrayna’nın doğal kaynaklarının geliştirilmesi konusunda bir anlaşma imzalaması bekleniyordu, ancak görüşme bir skandalla sonuçlandı. Anlaşmazlığın nedeni, ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in Ukrayna ihtilafına diplomatik bir çözüm bulunması gerektiği yönündeki ısrarıydı.
Tartışma kısa sürede şiddetli bir kavgaya dönüştü ve Trump da olaya dahil oldu.
Yüksek sesli bir konuşmanın ardından Zelenskiy, Beyaz Saray’dan erken ayrıldı ve doğal kaynaklar anlaşması imzalanmadı.
Olayın ardından Donald Trump, Zelenskiy’i barış yapmak istememekle ve ABD’ye saygısızlık etmekle suçladı.
Ukrayna Devlet Başkanı ise özür dilemeyi reddetti ve Kiev’in NATO’dan net güvenlik garantileri almadan Moskova ile ateşkes yapmayacağını söyledi.
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, ABD Silahlı Kuvvetleri Siber Komutanlığı’na Rusya’ya yönelik tüm askeri siber operasyonları durdurma emri verdi. Karar, Ukrayna’ya verilen siber destek de dahil olmak üzere pek çok operasyonu etkileyebilir. Siber Komutanlık şu anda bu durdurmanın potansiyel risklerini değerlendiriyor ve Hegseth için bir rapor hazırlıyor.
Record portalının konuya vakıf üç kaynağa dayandırdığı haberine göre, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, ABD Silahlı Kuvvetleri Siber Komutanlığı’na Rusya’ya yönelik planlanan tüm askeri siber operasyonları durdurma emri verdi.
Kaynaklar, Hegseth’in emrinin ne kadar süreceğinin belirsiz olduğunu, ancak komutanlığa “öngörülebilir bir gelecekte” geçerli olacağının bildirildiğini aktardı. Şu anda ABD Siber Komutanlığı, Hegseth için “askıya alınan” tüm görevlerin ve Rusya’dan gelebilecek potansiyel tehditlerin bir listesini içeren bir “risk değerlendirmesi” yürütüyor.
Hegseth’in emri, Siber Komutanlık Başkanı Orgeneral Timothy Ho’ya şahsen iletildi.
Ho da bu emri, ABD siber güçlerinin operasyonel faaliyetlerini yöneten Tümgeneral Ryan Heritage de dahil olmak üzere astlarına iletti.
Record‘un haberine göre, bu emir Ukrayna’ya yardım ile ilgili operasyonları da kapsayabilir.
Daha önce Siber Komutanlık, Ukrayna’nın “dijital” savunmasını güçlendirmek ve Moskova’nın yeteneklerini, istihbarat amaçlı da dahil olmak üzere araştırmak için Kiev’e uzmanlar göndermişti.
Yaklaşık 6 bin kişiden oluşan siber ordu uzmanlarının geleceği belirsizliğini koruyor.
Bu uzmanların dörtte biri, küresel siber suçun kalesi olarak kabul edilen ve Amerikan özel şirketlerine ve devlet kurumlarına karşı çok sayıda siber saldırıya karışan Rusya ile ilgileniyor.
Kaynaklar, Hegseth’in emrinin yaklaşık bir hafta önce verildiğini belirtiyor. Bu nedenle, emir Donald Trump ile Vladimir Zelenskiy arasındaki, canlı yayında 10 dakikalık bir tartışmaya dönüşen ve Ukrayna heyetinin Beyaz Saray’dan kovulmasıyla sonuçlanan tartışmalı görüşmelerle ilgili değil.
Ayrıca, emir Ulusal Güvenlik Ajansı’nı ve Rusya’ya karşı yürüttüğü radyo teknik istihbarat çalışmalarını kapsamıyor.
ABD’nin beş eski savunma bakanı, Başkan Donald Trump’ı ABD ordusunu parti politikalarının bir aracı haline getirmeye çalışmakla suçlayarak, Trump’ın üst düzey askeri yetkilileri görevden alma ve orduyu siyasallaştırma çabalarına karşı çıktı. Eski bakanlar, yayımladıkları açık mektupta, Trump’ın eylemlerinin gönüllü orduyu zayıflattığını ve ulusal güvenliği tehlikeye attığını belirtti. Kongreye çağrıda bulunan eski bakanlar, Trump’ın bu eylemlerinden dolayı sorumlu tutulmasını istedi.
Beş eski ABD savunma bakanı, Başkan Donald Trump’ın ABD ordusunu parti politikalarının aracı haline getirmeye çalıştığını ve üst düzey subayların görevden alınmasının başkanlık yetkisinin yasal sınırlarını ortadan kaldırmayı amaçladığını savundu.
Reuters’ın aktardığına göre eski bakanlar kongreye yazdıkları ortak mektupta, “Başkan Trump’ın eylemleri gönüllü ordumuzu baltalamakta ve ulusal güvenliğimizi zayıflatmaktadır,” ifadeleri yer aldı.
Eski bakanlar, başkanlık yönetiminin “orduyu siyasete alet etme” çabalarından duydukları endişeyi dile getirdi.
Askeri personelin görevden alınması kararlarının partizan tercihlere göre alınması hâlinde, orduda kariyer yapmak isteyenlerin sayısının azalacağını ve astların kendi görüşlerini ifade etmekten çekineceğini belirten mektubun imzacıları, “ABD Kongresi’ne, Sayın Trump’ı bu pervasız eylemlerinden dolayı sorumlu tutma ve denetim konusundaki anayasal görevlerini tam olarak yerine getirme çağrısında bulunuyoruz,” dedi.
Mektupta, 1994-1997 yılları arasında Savunma Bakanlığı görevini yürüten William Perry, 2011-2013 yılları arasında görev yapan Leon Panetta, 2013-2015 yılları arasında görevde bulunan Chuck Hagel, 2017-2019 yılları arasında Savunma Bakanı olan James Mattis ve 2021-2025 yılları arasında bu görevi sürdüren Lloyd Austin’in imzaları bulunuyor.
Mattis, Trump’ın ilk başkanlık döneminde Pentagon’da görev yaparken, diğerleri Demokrat başkanlar döneminde görev almıştı.
Eski bakanlar, kongre üyelerine, Charles Brown ve diğer üst düzey subayları görevden alması üzerine çağrıda bulundu ve yerlerine atanacak kişilerin onaylanmamasını istedi.
Savunma Bakanı Pete Hegseth, bu göreve aday olmadan önce Brown’ın pozisyonunu yalnızca siyah olduğu için mi aldığını sorgulamıştı.
Hegseth, şubat ayının sonunda Brown’ın görevden alınmasını açıklarken, Brown’ı dürüst biri olarak nitelendirdi ancak “şu an için uygun kişi olmadığını” belirtti ve Trump’ın kendi astlarını seçme hakkına sahip olduğunu vurguladı.
Kongrenin her iki kanadını da kontrol eden Cumhuriyetçi Parti’den kongre üyeleri genel olarak başkanın kararını destekledi.
Analistler, başkanlık seçimlerinden önce bile Trump’ın ABD’de “iç düşmanlar” olduğu yönündeki iddialarına dikkat çekmişti.
Trump, geçtiğimiz yılın ekim ayında yaptığı açıklamada, “Gerekirse Ulusal Muhafızlar veya gerçekten gerekirse ordu bunu çok kolay bir şekilde halledebilir, çünkü buna izin veremezler,” diye konuşmuştu.
Trump, ilk başkanlık döneminde güney sınırında ulusal güvenlik alanında olağanüstü hâl ilan etmiş ve binlerce Amerikan askerinin oraya konuşlandırılması emrini vermişti.
The New York Times’ın haberine göre, Pentagon o dönemde bu emri, muharebe operasyonlarına hazırlanması gereken ordunun kötüye kullanılması olarak değerlendirmişti.
Ayrıca, Posse Comitatus Yasası, kongrenin onayı veya Anayasa’nın öngördüğü bir izin olmaksızın silahlı kuvvetlerin ABD topraklarında asayişi sağlamak için kullanılmasını yasaklıyor.