Bizi Takip Edin

AVRUPA

Avrupa balıkçılık endüstrisi çiftçilerin protestosuna katılmak istiyor

Yayınlanma

Avrupa balıkçılık endüstrisinin temsilcileri, AB çiftçilerinin taleplerini paylaştıklarını ve ‘Brüksel diktası’ olarak adlandırdıkları duruma karşı Fransa ve İspanya’da düzenlenen ortak gösterileri desteklediklerini açıkladı.

Avrupa’da endüstriyel balıkçılığın ana lobisi olan Europêche’nin Genel Müdürü Daniel Voces de Onaíndi Euractiv’e yaptığı açıklamada, “Europêche, AB genelinde işletmelerimizi boğan dengesiz ve uygulanamaz Avrupa politikaları karşısında çiftçiler tarafından dile getirilen hayal kırıklığını tamamen paylaşıyor,” dedi.

9 Mart Cumartesi günü çiftçiler ve balıkçılar Fransa’nın kuzeyinde, Fransa’nın önde gelen balıkçı limanı Boulogne sur mer’de ortak bir gösteri düzenledi.

Fransız hükümetine muhalif çiftçi sendikaları La Coordination rurale (Kırsal Koordinasyon) ve Syndicat des chefs d’entreprises de la pêche (Balıkçılık Şirketi Yöneticileri Sendikası) tarafından organize edilen bu eşi benzeri görülmemiş eylem 150 traktörü ve onlarca balıkçıyı bir araya getirdi. Eylemcileri ortak sloganı ‘Brüksel diktasını’ durdurmak idi.

‘Çiftçilerin balıkçıların çıkarları ortak’

Coordination rurale tarafından yapılan basın açıklamasında tarım ve balıkçılığın ‘Brüksel’in artık halkını korumak yerine onları çarmıha geren diktatörlüğüyle feda ettiği iki paralel dünya’ olduğu belirtildi.

Göstericiler çevre standartlarına ve Avrupa bürokrasisine son verilmesini ve gelirlerin artırılmasını talep ediyor.

Benzer nedenlerle iki sektör 26 Şubat 2024 tarihinde Avrupa Komisyonu’nun İspanya’nın Madrid kentindeki temsilciliği önünde ortak bir gösteri düzenlemişti.

Europêche, Avrupalı balıkçılar ve çiftçilerin hem Ortak Tarım Politikası (CAP) hem de Ortak Balıkçılık Politikası (CFP) tarafından dayatılan aşırı Avrupa düzenlemeleri konusunda ‘ortak endişeleri’ olduğuna inanıyor.

Avrupa Komisyonu tarafından 21 Şubat’ta açıklanan ve ‘sürdürülebilir ve dirençli balıkçılık için deniz ekosistemlerinin korunması ve restore edilmesini’ amaçlayan deniz eylem planı bunun en somut örneği.

Plan, üye devletlerin deniz koruma alanlarında (MPA) dip balıkçılığını (taraklar, gırgırlar, troller vb.) yasaklamalarını öneriyor. Tasarı, deniz tabanını ve ekosistemleri korumak amacıyla 2030 yılına kadar deniz koruma alanlarında (MPA’lar) dip balıkçılığını yasaklamalarını öneriyor ve sektörde eleştirilere neden oluyor.

Balıkçılar rekabet güçlerinin azaldığına işaret ediyor

Copa ve Cogeca gibi tarımsal sendika temsilcilerinin Tarladan Sofraya stratejisini tarımsal rekoltede düşüşe (yaklaşık %15) neden olmakla suçlaması gibi, balıkçılık endüstrisi de Komisyon’un planının uygulanması halinde deniz ürünleri üretiminde %25’lik bir düşüş yaşanacağı uyarısında bulunuyor.

AB’ye tarım ürünleri ithalatının arttığına dikkat çeken balıkçılık sektörü temsilcileri, Avrupa’da tüketilen deniz ürünlerinin %70’inin üçüncü ülkelerden ithal edildiğinin altını çiziyor. Europêche, her iki sektörün de uluslararası rekabet karşısında rekabet güçlerini yeniden kazanmaları gerektiğine inanıyor.

İspanyol balıkçılar ise Fas’tan balık ithalatına karşı çıkarken, AB ile Krallık arasında yasal nedenlerle geçici olarak bloke edilen serbest ticaret anlaşmasının yenilenmesi 2024 yılında yeniden başlayabilir. Bu, çiftçilerin taleplerinin merkezinde yer alan bir konu.

Boulogne-sur-Mer’deki gösteri sırasında Kırsal Koordinasyon Pas-de-Calais başkanı Jean-Louis Fenart, “Balıkçılarla aynı mücadeleyi veriyoruz çünkü sorunlar aynı. Dört yıl önce Boulogne-sur-Mer’de 25 metrenin altında 80 balıkçı teknesi vardı, şimdi sadece 15 tane var. Bence tarım için de aynı şey olacak. Aile çiftçiliğinde de aynı şey olacak, serbest ticaret yüzünden yok olacaklar,” dedi.

Yeşil Mutabakat’a karşı ortak ses

Regülasyon ve serbest ticaretin yanı sıra balıkçılar da maaşlarının artması ve yakıt vergilerinin düşmesi konusunda çiftçilere katılıyor. Buna ek olarak, balıkçılık sektörüne özgü sorunlar da var. 

Europêche, Avrupa balıkçılık endüstrisinin de AB yetkililerine ‘sosyo-ekonomik ve gıda güvenliği boyutlarını güçlendirerek AB Yeşil Mutabakatı ve AB Ortak Balıkçılık Politikasının farklı hedeflerini yeniden dengeleme’ çağrısında bulunduğunu belirtti.

Avrupa Parlamentosu üyelerinin 18 Ocak’ta kendi inisiyatifleriyle hazırladıkları raporda önerdikleri esasen buydu; Komisyon ve CFP’den filo rekabetçiliğine ve bazı çevresel yasakların terk edilmesine odaklanan yeni bir yönlendirme talep ediliyordu.

Raporda ayrıca, mevcut Komisyon Üyesi aynı zamanda Çevre portföyüne de sahip olduğu için, bir sonraki Komisyon’un sadece balıkçılığa adanmış bir Komisyon Üyesi ataması çağrısında bulunuluyor.

AVRUPA

Avusturya’da seçim zamanı: Özgürlük Partisi birinciliğe göz kırpıyor

Yayınlanma

Avusturya’nın sağcı Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) pazar günü yapılacak ulusal seçimlerde %28’lik tarihi bir oranla Halk Partisi (ÖVP) ile birinci sırayı paylaşacağı tahmin edilse de partinin şansölyelik umudu pek mümkün görünmüyor.

FPÖ daha önce bölgesel ve ulusal düzeyde hükümet koalisyonlarının bir parçası oldu, fakat henüz ulusal bir seçimde zafer elde edemedi veya bir üyesi şansölye olarak görev yapmadı.

Euractiv’e konuşan FPÖ Milletvekili Elisabeth Dieringer, partiye verilen desteğin artmasıyla ilgili olarak, “İnsanları dikkatle dinliyoruz. Fikrimizi her gün değiştirmiyoruz. Bu yüzden insanların kalplerine, zihinlerine ve günlük sorunlarına ulaşıyoruz,”dedi.

Haziran ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde FPÖ, ÖVP’nin %24,52’lik oy oranına karşılık %25,4’lük oy oranıyla birinci olmuştu.

FPÖ, eski FPÖ lideri ve eski başbakan yardımcısı Heinz-Christian Strache’nin, dönemin başbakanı Sebastian Kurz’un merkez sağ ÖVP koalisyonu olan Avusturya hükümetinin çöküşüyle sonuçlanan “İbiza olayı”n a karışmasının ardından, 2019’dan bu yana Herbert Kickl liderliğinde güveni yeniden inşa etmek için çalışıyor.

Geçtiğimiz hafta, iklim ve çevre konularını yeniden gündeme getiren Boris Fırtınası’nın Orta Avrupa üzerindeki etkisi nedeniyle seçim kampanyasında bir sarsıntı yaşandı.

“Bu konu daha önce kampanyada pek tartışılmıyordu. Şimdi ise tartışılıyor,” diyen Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz Euractiv’e verdiği demeçte “aşırı sağ seçmenleri mobilize ettiğini” öne sürdü.

Avusturya’nın çok partili siyasi ortamında FPÖ’nün hükümet edebilmesi için %50+1 çoğunluğu sağlaması gerekiyor. Başka bir deyişle, partinin gerekli çoğunluğu sağlamak için en azından bir başka partiyle koalisyon kurması gerekiyor.

Son anketler Şansölye Karl Nehammer’in Hıristiyan demokrat partisinin kurulacak koalisyonun temel taşı olacağını gösteriyor.

Parti, Özgürlük Partisi ile koalisyon kurmak ya da Sosyal Demokratlar (SPÖ) ve Yeşiller veya liberal NEOS gibi daha küçük bir küçük ortakla ittifak yapmak arasında seçim yapmak zorunda kalabilir.

SPÖ milletvekili Andreas Schieder Euractiv’e verdiği demeçte, “Bence biz Sosyal Demokratlar için bir şey çok açık. Aşırı sağ ile koalisyon yok,” dedi.

Avusturya Cumhurbaşkanı ve Yeşiller’in eski lideri Alexander van der Bellen’in anayasaya göre başbakan, başbakan yardımcısı ve bakanların atamalarını onaylaması gerektiğinden, başbakanlığı elde etmek FPÖ lideri Herbert Kickl için zor olabilir.

Geçen yıl yaptığı bir açıklamada van der Bellen, “Avrupa karşıtı bir partiyi, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşını kınamayan bir partiyi desteklemeye çalışan” hiç kimseye “yemin ettirmeyeceğini” belirtmişti ki, bu nitelemeler şüphesiz Kickl’in partisi için de geçerli.

ÖVP Milletvekili Lukas Mandl Euractiv’e verdiği mülakatta, “Özgürlük Partisi’nin liste başı adayının hükümeti kuramayacağından kesinlikle eminim çünkü parlamentoda çoğunluğu bulamayacak,” dedi.

Kickl, Die Presse’ye verdiği mülakatta hükümet kurma şansının reddedilmesi ihtimaline değinerek cumhurbaşkanının “anayasayı çiğnemiş” olacağını savundu.

2000 yılında FPÖ’nün ÖVP ile birlikte ikinci büyük parti olarak hükümet koalisyonuna girmesinin ardından AB üye ülkeleri Avusturya ile ikili ilişkileri askıya almıştı. Fakat FPÖ 2019’da hükümete katıldığında böyle bir durum söz konusu olmadı.

Nitekim Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz de “AB’den herhangi bir tepki beklemiyorum. Aksine tam tersini bekliyorum. Çok gürültülü bir sessizlik olacak,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Finlandiya, NATO karargahını Rusya sınırı yakınlarına konuşlandıracak

Yayınlanma

Finlandiya Savunma Bakanlığı, NATO kara kuvvetleri komuta merkezini Rusya sınırına 140 kilometre mesafedeki Mikkeli kentine konuşlandırma kararı aldı.

Savunma Bakanı Antti Hakkänen, Mikkeli’nin hâlihazırda Finlandiya Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhına ev sahipliği yaptığını belirterek, “NATO üssü ile birleştirilerek, ulusal savunmamızın koordinasyonu ile NATO’nun savunma kabiliyetlerinin koordinasyonu arasında mümkün olan en iyi sinerjiyi elde edeceğiz,” dedi.

Bakanlık açıklamasına göre, normal şartlar altında üs, NATO tatbikatlarından ve ‘bölgedeki diğer barışçıl faaliyetlerden’ sorumlu olacak.

Olası bir kriz durumunda ise karargâh, NATO kara kuvvetlerinin operasyonlarını yönetecek. Karargâhta hem müttefik ülkelerden hem de Fin savunma kuvvetlerinden personel görev yapacak.

Iltalehti gazetesinin daha önce bildirdiğine göre, Mikkeli üssü, ABD’nin doğu kıyısındaki Norfolk’ta bulunan karargâhın yönetimi altında faaliyet gösterecek.

Bu kentin seçilmesinin birkaç nedeni bulunuyor: Hâlihazırda bir Fin ordu karargâhı ve bir havalimanına sahip olması, ayrıca Bakan Hakkänen’in memleketi olan Güney Savo bölgesinin başkenti olması.

NATO karargâhının Mikkeli’de kurulmasına yönelik hazırlıklar ilkbaharda kamuoyuna duyurulmuştu.

Finlandiyalı yetkililer, Ukrayna’daki savaşın devam etmesi ve Rusya’nın sınırda ‘göç krizi yaratma girişimleri’ karşısında ‘önleyici caydırıcılığı güçlendirmek’ amacıyla bu kararı aldıklarını bildirdi.

Finlandiya Savunma Bakanı, Mikkeli’de ittifak askerlerinin konuşlandırılması konusunda çeşitli NATO ülkeleriyle görüşmeler yaptığını kaydetti.

Bakan, amaçlarının bu güçlerin ‘kriz durumlarında’ ülkeye hızlıca ulaşabilmesini sağlamak olduğunu belirterek, ‘sınırdaki gergin atmosfere’ de dikkat çekti.

Yle kanalının aktardığına göre Finlandiya, Mikkeli üssüne ek olarak Rovaniemi veya Sodankylä’da yeni bir NATO karargâhı açmayı da değerlendiriyor.

Finlandiya’nın güney ve kuzeyinde iki NATO karargâhı kurulacak

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İtalya, emisyon kuralları revizyonunda 9 AB ülkesinin desteğini aldı

Yayınlanma

İtalya İktisadi Kalkınma Bakanı Adolfo Urso, AB otomobil emisyon mevzuatının revizyonunun 2026’dan 2025’e çekilmesi önerisine dokuz AB ülkesinin desteğini aldıklarını açıkladı.

Bakan, İtalya’nın çağrısını desteklemeye hazır yeterli sayıda AB üyesi ülke olduğunu savuncu.

Urso, “Bazı ülkeler teklifimizle ilgili görüşlerini Konseyde dile getirirken, bazıları da yaptığım ikili görüşmelerde dile getirdiler: Özellikle Romanya, Slovakya, Letonya, Malta, Kıbrıs, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nden bahsediyorum; ayrıca İspanya ve dün de Almanya ile görüştüm,” dedi.

Böylece Urso’nun önerisini destekleme potansiyeli olan AB üyesi ülke sayısı dokuza yükseldi.

Urso, “Hazırladığımız rapor aracılığıyla, şu anda 2026 sonu olarak belirlenen revizyon maddesinin daha erken uygulanmasını talep etmeye hazır yeterli çoğunlukta ülke olduğuna inanıyorum. Bunun 2025 yılının ilk yarısına çekilmesini teklif edeceğiz,” diye ekledi.

İtalya’nın önerisi, yeşil dönüşümü desteklemek için daha fazla ortak mali kaynak çağrısında bulunuyor ve şu anda hem Brüksel hem de Berlin tarafından karşı çıkılan biyoyakıtlara ve elektrikli araçlara geçişte “teknolojik tarafsızlık” olarak adlandırılan şeye katkıda bulunmak için hidrojene yer bırakıyor.

Fakat Başbakan Giorgia Meloni’nin hükümeti uzun zamandır AB’nin Yeşil Mutabakat’ına, özellikle de 2035 yılına kadar içten yanmalı motorların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına şüpheyle yaklaşıyordu.

Urso’nun, hükümeti bu hedefe bağlı kalan Alman Şansölye Yardımcısı Robert Habeck ile yaptığı görüşmenin ardından bu tutum değişiyor gibi görünüyor.

Almanya Ekonomi Bakanlık Müsteşarı Sven Giegold, Urso’nun Habeck ile görüşmesine ilişkin haberlerle ilgili olarak “açıklığa kavuşturulması gereken yanlış anlaşılmalardan” söz etse de Urso gazetecilere yaptığı açıklamada “herhangi bir yanlış anlaşılma olmadığını” söyledi.

Urso, “Habeck ile bu tedbirleri görüştüğümüzü söyledim ve o da kendileri için 2035 hedefinin amiral gemisi olarak kalması gerektiğini yineledi. Gerçekten de, bu hedefi koruyabilecek ama aynı zamanda ona ulaşmak için gerekli koşulları yaratabilecek bir ana yoldan bahsediyoruz,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English