Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Avustralya’da Trump paniği

Yayınlanma

Avustralya’nın ABD Büyükelçisi Kevin Rudd, Canberra’nın Washington’la bağlarını güçlendirmeye çalıştığı bir dönemde sosyal medya hesabından seçilmiş Başkan Donald Trump’a yönelik geçmiş eleştirilerini temizledi.

Eski bir başbakan olan Rudd, 2020’de X’te Trump’ı “tarihin en yıkıcı başkanı” olarak nitelendirmiş ve “Amerika’yı ve demokrasiyi çamura sürüklediğini” yazmıştı.

Rudd’un ABD merkezli kâr amacı gütmeyen Asia Society’nin başkanı olduğu dönemde yapılan bu paylaşımlar kısa süre önce Elon Musk’ın sahibi olduğu platformdan kayboldu. Rudd 2023 yılında ABD Büyükelçisi oldu.

Kişisel ofisi bir açıklama yayınlayarak kaldırılma işleminin “Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı makamına duyulan saygıdan kaynaklandığını” belirtti.

Açıklamada, “Bu tür yorumların Büyükelçi olarak kendisinin ve dolayısıyla Avustralya Hükümetinin görüşlerini yansıttığı şeklinde yanlış anlaşılma ihtimalini ortadan kaldırmak için yapılmıştır” denildi.

Yorumların kaldırılması, dünya liderleri ve diplomatların Trump’ı tebrik etmek için harekete geçtikleri bir dönemde geldi.

Rudd’un mart ayındaki yorumları sorulduğunda Trump eski Başbakan’ı “edepsiz” olarak nitelendirdi ve “Onun hakkında fazla bir şey bilmiyorum. Eğer düşmanca biriyse, orada uzun süre kalmayacaktır” dedi.

Perşembe sabahı konuşan Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ise Rudd’a destek vererek “müthiş bir iş” çıkardığını söyledi.

Avustralya lideri kısa bir süre sonra doğrudan Trump’la konuşarak onu seçim zaferinden dolayı kutladı.

Albanese X’te “İttifakın önemi ve Avustralya-ABD ilişkilerinin güvenlik, AUKUS, ticaret ve yatırım alanlarındaki gücü hakkında konuştuk” diye yazdı ve ekledi: “Her iki ülkenin çıkarları doğrultusunda birlikte çalışmayı dört gözle bekliyorum.”

Çin’e tarifeler Avustralya’yı da vurur

Trump’ın seçilmesi, seçilmiş başkanın Çin’e yönelik %60’a varan ve diğer ülkelere yönelik %10 ile %20 arasında değişen gümrük vergileri tehdidinde bulunması halinde Avustralya ekonomisi için olası sonuçlara ilişkin soru işaretlerini hızla artırdı. Uzmanlar, bunun Çin’e bağımlı ülke için “felaket” olabileceğini, küresel büyümeyi yavaşlatıp enflasyonu artırabileceğini belirtiyor.

Avustralya Merkez Bankası Başkanı Michele Bullock ve Başkan Yardımcısı Christopher Kent, perşembe günü Senato’da yapılan bir oturumda potansiyel sonuçlardan bazılarını tartıştı.

Bullock, “İlk hissiyatımız, eğer söylediklerinin bir kısmını yaparsa, %10’luk gümrük tarifeleri ve harcamalardaki genişleme, belki de bizim için çok fazla etkisi olmayacağı yönünde” dedi ve ekledi: “Eğer daha aşırı şeyler yaparsa, belki etkisi olur.”

Finans piyasalarını denetleyen Kent, gümrük vergilerinin ABD dolarını yükselteceğini ve ABD’nin küresel mallara olan talebini düşüreceğini söyledi.

Kent, “En büyük endişe Çin’e yönelik büyük gümrük vergileri ve bunun bizim üzerimizde olumsuz bir etkisi olabilir” dedi.

Wall Street’in Trump’ın seçilmesine olumlu tepki vermesiyle ABD hisse senetleri bir gecede yükselirken, Avustralya gösterge ASX200 perşembe günü erken işlemlerde hafifçe düştü ancak öğleden sonra kayıplarını geri aldı.

AUKUS tartışması

Trump’ın zaferi, Avustralya’nın ABD ile yakın savunma ilişkisi ve AUKUS denizaltı programı konusundaki tartışmaları da yeniden alevlendirdi ve küçük bir sol parti olan Avustralyalı Yeşiller, programın hurdaya çıkarılması çağrısını yineledi.

Sidney’deki Birleşik Devletler Çalışmaları Merkezi’nde araştırma direktörü olan Jared Mondschein, Trump’ın başkan olarak ilk döneminde iki ülkenin tarihsel olarak yakın bağları ve serbest ticaret anlaşması temelinde iyi bir işbirliği yaptığını söyledi.

Mondschein bu kez büyük değişiklikler öngörmediğini, Cumhuriyetçi bir yönetim altında askeri bütçenin muhtemelen daha büyük olacağını belirtti.

“Genel olarak, Avustralya ve ABD savunma bakanlıklarının gideceği yön konusunda bundan çok büyük bir fark görmüyorum” dedi.

DİPLOMASİ

Orban’ın danışmanı: Trump Ukrayna barışı için Putin’i aramalı

Yayınlanma

Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın üst düzey bir yardımcısı, Donald Trump’ın Rusya ile iletişim hattını açmak ve nihayetinde Ukrayna’da bir ateşkes sağlamak için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i araması gerektiğini söyledi.

Başbakanın siyasi direktörü Balazs Orban perşembe günü Bloomberg’e verdiği mülakatta, iletişimin açılmasının Trump-Putin görüşmesini içerip içermeyeceği sorulduğunda, “Mümkün olan en kısa sürede tüm iletişim kanalları yeniden kurulmalı,” dedi.

Orban, perşembe günü Budapeşte’de düzenlenen ve Volodimir Zelenskiy’in de katıldığı Avrupalı liderler zirvesinin oturum aralarında konuştu.

Ukrayna lideri toplantıya ülkesinin daha fazla silaha ihtiyacı olduğunu söyledi; Kremlin’e taviz vermekten bahsetmedi ve bunu “Ukrayna için kabul edilemez ve Avrupa için intihar” olarak nitelendirdi.

Balazs Orban’ın verdiği bilgiye göre Orban ve Trump, Trump’ın seçim zaferinin ardından çarşamba günü geç saatlerde telefonla konuştular ve bu vesileyle Macar lider “şampanya ile kadeh kaldırdı.”

Başbakan daha sonra sosyal medyada Trump ile “büyük planları” olduğunu paylaştı, fakat ayrıntı vermedi.

Siyasi direktör, bu planlar arasında Ukrayna konusunda Avrupa’nın şu anda üçüncü yılına giren Ukrayna savaşında Kiev’e ekonomik ve askeri yardım sağlama yaklaşımından farklı bir yaklaşımın da yer aldığını söyledi.

Orban, ABD ve Avrupa Birliği’nin Ukrayna’yı ayakta tutmak için sağlamayı kabul ettiği 50 milyar dolarlık kredi paketini gözden geçirme fikrini gündeme getirdi.

Balazs Orban, Trump’ın göreve gelmesinin ardından bu yardımların ABD’de yeniden değerlendirilebileceğini öngördü ve “Farklı bir zihniyet Amerikan tarafında farklı bir varlık yönetimi gerektiriyor,” diye ekledi.

Trump daha önce savaşı 24 saat içinde sona erdirebileceğini söylemişti fakat Orban’ın danışmanı bunun muhtemelen zorlu bir süreç olacağını söyledi.

Danışman Orban, “Barış süreci diplomatik açıdan çok karmaşık bir mesele ve öncelikle iletişim kanallarının yeniden kurulması, ardından da kısa vadeli bir ateşkesin konuşulması gerekiyor. Ne kadar erken başlarsak herkes için o kadar iyi olur,” diye konuştu.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

WSJ: Trump’ın İran’a karşı “maksimum baskı 2.0” politikası daha sert olacak

Yayınlanma

Wall Street Journal’da (WSJ) yer alan habere göre başkan seçilen Donald Trump, İran’a yönelik yaptırımları ciddi ölçüde artırmayı ve petrol satışlarına ambargo uygulamayı planlıyor. WSJ’ye göre bu yaptırım ve ambargo adımları Trump’ın, İran’ın nükleer programını engellemek ve vekil güçlerine yardımını kesmek için izleyeceği agresif stratejinin bir parçası.

Trump, ilk döneminde İran’a karşı olumsuz bir politika izleyerek İran’ın nükleer silah çalışmalarını sınırlamayı amaçlayan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen anlaşmayı sona erdirdi. Ayrıca, aynı gerekçelerle İran’a yönelik “maksimum baskı” stratejisini devreye soktu.

Ancak Trump yönetiminin eski yetkililerine göre Trump birinci dönemi sona erdikten sonra İran ajanlarının kendisine ve eski üst düzey ulusal güvenlik yardımcılarına suikast düzenlemeye çalıştığı istihbaratından sonra ikinci döneminde İran’a yaklaşımını daha da sertleştirecek. Gazeteye göre İran’ın, Kasım Süleymani suikastının intikamını almak istediğine inanılıyor.

Trump’ın ilk döneminde Ortadoğu’dan sorumlu üst düzey bir Pentagon yetkilisi olan Mick Mulroy, “İnsanlar bu tür şeyleri kişisel olarak algılama eğiliminde. (Trump) Eğer herhangi bir ülkeye karşı şahin olacaksa, büyük düşmanlar belirlediyse, bu İran’dır” dedi.

“İran’ın zayıflığından yararlanmak istiyor”

Trump’ın planları hakkında bilgi sahibi olan ve üst düzey danışmanlarıyla temas halinde olan kaynaklar WSJ’ye, yeni ekibin İran’ın petrol gelirlerini kesmek için hızla harekete geçeceğini, buna İran petrolünü işleyen yabancı liman ve tüccarların peşine düşmenin de dahil olduğunu söyledi. Bu, Trump’ın ilk döneminde benimsediği ve karma sonuçlar doğuran stratejiyi yeniden canlandırmak anlamına geliyor.

Eski bir Beyaz Saray yetkilisi, “Bence yaptırımların tekrar başladığını hem diplomatik hem de finansal olarak İran’ı izole etmeye çalıştıklarını çok daha fazla göreceksiniz. Bence İran’ın şu anda kesinlikle zayıf bir konumda olduğu ve bu zayıflıktan faydalanmak için bir fırsat olduğu algısı var” ifadelerini kullandı.

Trump’ın planı hakkında bilgi sahibi olan yetkililer, İran üzerindeki baskıyı tam olarak nasıl artıracağı konusunda ayrıntı vermediler.

Gazete İsrail ile İran arasındaki son doğrudan saldırılara dikkat çekerek İran, İsrail saldırısına misilleme yapacağını açıkladığını ancak Trump’ın seçim zaferinin Tahran’ın hesaplarını ya da zamanlamasını değiştirip değiştirmeyeceğinin belirsiz olduğuna dikkat çekti.

Daha önce başarılı olamadı

Trump’ın ilk döneminde Dışişleri Bakanlığı’nda İran politikasını denetleyen ve şu anda bakanlığın geçiş sürecinden sorumlu olan Brian Hook, perşembe günü yaptığı açıklamada Trump’ın İran’ın yöneticilerini devirmeye çalışmakla “ilgilenmediğini” söyledi. Ancak Hook, CNN’e verdiği bir demeçte Trump’ın “İran’ı diplomatik olarak izole etme ve ekonomik olarak zayıflatma sözü verdiğini, böylece Hamas, Hizbullah, Yemen’deki Husiler ve Irak ile Suriye’deki diğer vekillerinin şiddetini finanse edemeyeceklerini” iddia etti.

Hook’un Trump’ın ikinci döneminde üst düzey bir ulusal güvenlik görevi alması bekleniyor. İlk döneminde İran’ı sıkıştırmak için maksimum baskı kampanyasını desteklemişti. Maksimum baskı kampanyasını savunanlar bunun Tahran’ın milis güçlerine sağladığı fonları azalttığını ileri sürüyor. Ancak İran’ın vekilleri aracılığıyla yürüttüğü faaliyetleri ya da nükleer çalışmalarını durdurmayı başaramadı.

İran’ın petrol ihracatı, Tahran’ın gözaltında tuttuğu Amerikalıların serbest bırakılması için yürütülen sessiz müzakereler sırasında geçen yıl yükseldi. Bu durum, Cumhuriyetçilerin yönetimi mevcut petrol yaptırımlarını tam olarak uygulamamakla suçlamasına yol açtı, ancak Beyaz Saray bu iddiayı reddetti.

Trump 2019’da İran’ın ham petrol ihracatına yeniden tam ambargo uygulamış ve sevkiyatlar 2020’nin başlarında günde 250.000 varile düşmüştü. Ancak Biden göreve geldikten sonra bu yılın Eylül ayında son altı yılın en yüksek seviyesine ulaştı.

Trump, Beyaz Saray’a geri döndüğünde, Biden’ın İran ve Venezuela gibi ülkelerin petrolüne ambargo uygulama konusunda karşı karşıya kaldığı aynı ikilemle karşılaşabilir: Petrol fiyatlarının artarak enflasyonu tetikleme riski.

“Çin ve Irak yaptırımlardan etkilenebilir”

Eski bir ABD enerji yetkilisi olan Robert McNally, Trump yönetiminin İran petrolü alan Çin limanlarına Amerikan yaptırımları uygulayabileceğini ve İran destekli milisleri finanse eden Iraklı yetkililere yönelik yaptırımlar getirebileceğini söyledi. McNally, petrol ambargosunun agresif bir şekilde uygulanması beklentisinin bile, çoğunluğu Çin tarafından alınan günlük en az 500.000 varil petrol alımını kesmeye yeteceğini ileri sürdü. Şu anda Washington merkezli danışmanlık şirketi Rapidan Energy Group’un başında olan McNally, “Bu maksimum baskı 2.0 olacak” dedi.

Kanadalı broker RBC Capital Markets’ın baş stratejisti Helima Croft, Trump’ın üst düzey danışmanlarının İran’ın nükleer ve enerji tesislerine yönelik bir İsrail saldırısına güçlü destek verdiklerini söyledi. Trump’ın ekibiyle temasta olan bir başka kişi de yeni başkanın İsrail’in böyle bir hamlesine karşı çıkmaya daha az meyilli olabileceğini belirtti. Biden, 26 Ekim’deki İran saldırısından önce İsrail’den nükleer tesisleri veya enerji altyapısını hedef almayacağına dair güvence istedi ve aldı; ABD, bu hedeflerin vurulmasının petrol fiyatlarını yükselteceğinden ve bölgesel bir gerilime yol açabileceğinden endişe ediyordu.

İran’dan farklı değerlendirmeler

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, ABD seçimlerinin sonucunun ülkesi için önemli olmadığını söyledi. Ancak WSJ’ye göre İranlı yetkililer, ülkenin daha fazla ekonomik baskıya direnip direnemeyeceği konusunda bölünmüş durumda. İranlı bir petrol yetkilisi “Durum İran’ın petrol endüstrisi için felakete dönüşebilir” dedi. Yetkili, Çin’in halihazırda ülkenin ham petrolünü indirimli olarak satın aldığını, İran’ın ise yıllardır yetersiz yatırım nedeniyle iç tüketimde sıkıntı çektiğini söyledi.

İranlı bir diplomat ise Tahran’ın Şanghay İşbirliği Örgütü ve diğer ittifaklar aracılığıyla ticari ortaklıklarını derinleştirerek ABD’nin ambargolarını dengeleyeceği görüşünde. Diplomat ayrıca Tahran’ın bu baskıya nükleer programını hızlandırarak ya da Orta Doğu’daki petrol tesislerini tehdit ederek karşılık verebileceğine dikkat çekti.

Karşılıklı düşmanlığa rağmen, Trump için çalışan bazı kişiler, ikinci döneminde ABD ile İran arasında nihai bir diplomatik anlaşmanın olasılık dışı olmadığını söylüyor. Mulroy, Trump’ın anlaşmalar yapmayı sevdiğini, ancak yalnızca “kendi anlaşması” olması durumunda bunu yapacağını belirtti.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Danimarka Başbakanı Frederiksen: Trump Avrupa’ya bağlı kalmaya hazır

Yayınlanma

Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, Donald Trump’la yaptığı telefon görüşmesinde, seçilmiş başkan göreve geldikten sonra da ABD’nin jeopolitik konularda Avrupa’yla birlikte çalışmaya devam edeceği konusunda güvence aldığını söyledi.

Yeni başkanla yaptığı telefon görüşmesinden hemen sonra Bloomberg TV’ye konuşan Frederiksen, Trump’ın küresel sorunları birlikte çözme ihtiyacını kabul ederken “çok açık sözlü” olduğunu ve “ABD’nin Avrupa’dan uzaklaştığına ya da ABD’nin sorumluluklarından kaçtığına dair” hiçbir his taşımadığını söyledi.

Frederiksen Budapeşte’deki Avrupalı liderler zirvesinden verdiği mülakatta, “Öncelikle güvenlik ve savunmayla ilgili bir görüşmeydi. Ben gerçekten transatlantik birisiyim ve tabii ki Başkan’a Avrupa ile ABD arasında herhangi bir çatışma ya da kötü bir tartışma olmamasını umduğumu söyledim çünkü özellikle günümüz dünyasında gerçekten birbirimize kenetlenmemiz gerektiğini düşünüyorum,” dedi.

Danimarka Başbakanı, Trump’ın ilk döneminin ortasında, 2019’da göreve başlamıştı.

Frederiksen, “Onu zaten tanıyorum çünkü eskiden meslektaştık. Sayın Trump’a doğrudan şunu söyledim: Avrupa’da kendi başınıza daha fazlasını yapmanız gerektiğini söylediği günlerde haklı olduğunu düşünüyorum. Savunma ve caydırıcılık için daha fazla para harcamalısınız,” ifadelerini kullandı.

Frederiksen, bölgesel güvenliği güçlendirmek için Avrupa’ya defalarca savunma harcamalarını artırma çağrısında bulundu ve son yıllarda Danimarka’nın savunma bütçesini önemli ölçüde yükseltti.

Başbakan, Trump ile gelecekteki savunma stratejilerinin yanı sıra İran, Kuzey Kore, Rusya ve “maalesef Çin” arasındaki yakın işbirliğine ilişkin ortak endişeleri de ele aldıklarını söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English