DÜNYA BASINI
Trump yoktan para yaratabilir mi?
Yayınlanma

Çevirmenin notu: ABD Başkanı Donald Trump’ın iki gün önce stratejik kripto para rezervi oluşturacaklarını açıklaması ile birlikte, Amerikan hükümetinin Fort Knox’taki altın rezervlerini yeniden değerleyeceğine ilişkin spekülasyonlar arttı. Harici’nin YouTube kanalında Amerikan borçları üzerine konuşan ekonomist Sabri Öncü de yakın zamanda benzer bir ihtimale işaret etmişti. Aşağıda çevirisini sunduğumuz iki makalede, Trump’ın altın rezervlerini piyasaya fiyatından değerleyerek Fed bilançosunu şişirme, doların aşırı değerli halini tersine çevirme ve stratejik Bitcoin rezervlerine yatırım yapabilme kabiliyetine sahip olabileceğine dikkat çekiliyor. Elon Musk ve Trump’ın Amerikan askeri üssü Fort Knox’taki altınların tam sayımını yapma planı da, kimilerinin düşündüğü gibi “altın standardına dönüş” değil, Amerikan borç yönetimi ve yeni bir küresel para stratejisi ile bağlantılı görünüyor.
Musk ve Trump’ın Fort Knox ziyareti Bitcoin hakkında
Matthew Gault
Gizmodo
27 Şubat 2025
Bir Başkan havadan para yaratabilir mi? Kağıt üzerinde evet.
Donald Trump ve Elon Musk son zamanlarda Amerika’nın resmi altın rezervlerini tuttuğu Fort Knox hakkında çok konuşuyor. Her ikisi de yakında oraya gidip kontrol edeceklerini ve altının orada olduğundan emin olacaklarını söyledi. Trump ve Musk’a göre altını kimsenin çalmadığından emin olmak istiyorlar. Planın ardındaki gerçek ise daha aptalca ve daha tehlikeli olabilir: Altının orada olacağını ve bunu bir Bitcoin rezervi yaratmak için kullanabileceklerini biliyorlar.
Fort Knox’ta altın bulunmadığı fikri, Boomer Facebook’unun iyi bildiği bir komplo teorisi. Trump ve Musk bunlara bayılıyor. 24 Şubat’ta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşen Trump, kayıp olması muhtemel altın konusunda görüş bildirdi. “Aslında altının orada olup olmadığını görmek için Ft Knox’a gidiyoruz. Çünkü belki de birileri altını çaldı. Tonlarca altın,” dedi Trump görüşme sırasında. Musk da birkaç gündür X’te konuyla ilgili paylaşımlarda bulunuyor.
Altın muhtemelen oradadır. Çok fazla altın var ve birisinin kimse fark etmeden altını alıp götürme ihtimali sıfır. Yetkili olmayan personel daha önce sadece üç kez altınları incelemek üzere kasalara girmişti. Başkan Franklin D. Roosevelt 1943 yılında gitti. Kongre 1974 yılında bir grup gazeteciyle birlikte gitti. 2017 yılında, Trump’ın ilk başkanlığı sırasında, dönemin Hazine Bakanı Steven Mnuchin, [Mitch] McConnell ile birlikte ziyaret etti. İkilinin aptal gibi sırıttığı, altın külçelerini tuttuğu ve duvara isimlerini yazdığı fotoğraflar var.
Fakat burada en öğretici olan Rooselvet’in 1943’teki ziyareti ve stratejik bir Bitcoin rezervini başlatmak için Amerika’nın altınını kullanmanın anahtarı olabilir. Bu, açık olmak gerekirse, çok aptalca olurdu. Bu konu Nathan Tankus tarafından Notes On the Crises adlı blogunda kapsamlı ve derinlemesine ele alınmıştır. Tankus’a göre Fort Knox gezisi “muhasebe hilesi üzerine inşa edilmiş, saçmalıklarla dolu bir aldatmaca.”
Mesele Başkanın havadan para yaratmasıyla ilgili. Başkanın Amerika’nın altın fiyatını belirleme yetkisi var. Roosevelt bunu 1934 yılında Amerika altın standardından çıktıktan sonra yaptı. O dönemde ABD, altının ons fiyatının 20,67 dolar olduğunu söylüyordu. Roosevelt aslında 35 dolar değerinde olduğunu söyledi ve öyle de oldu; 2.819.000.000 dolar yarattı. Bu bir muhasebe hilesiydi ama Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’na yatırım yapmasını sağladı. Bu paranın yaklaşık bir milyarı kayıtlarda kaldı ve 1953’te ülkenin ilk borç tavanı krizini önlemek için kullanıldı.
Trump ve Musk Fort Knox’u ziyaret ettiklerinde altın külçeler halinde duran 5.000 ton altın bulacaklar; ABD’nin şu anda onsuna 42 dolar değer biçtiği altın; serbest piyasada onsu 2.800 dolar değerinde olan altın. Trump bir el hareketiyle ABD altınının fiyatını değiştirebilir ve ABD Hazinesinin bilançosuna yüz milyarlarca dolar enjekte edebilir. Buna yetkisi var; Yüksek Mahkeme böyle diyor. Roosevelt 1930’larda altın fiyatını arttırdığında anayasal bir krize neden olmuştu. SCOTUS [Yüksek Mahkeme] Perry v. ABD davasında onun lehine karar vermişti. Bu emsal karar Trump’ın işine yarayabilir.
Peki 800 milyar dolarlık bir talih kuşu ile ne yapmalı? Elbette Bitcoin satın almalı. Altının fiyatını değiştirip elde edilecek parayı Stratejik Bitcoin Rezervi kurmak için kullanma fikri bir süredir gündemdeydi. Cumhuriyetçi Wyoming Senatörü Cynthia Lummis geçen yılın yaz aylarında Kongreye Ülke Çapında Optimize Edilmiş Yatırım Yoluyla İnovasyon, Teknoloji ve Rekabetçiliğin Artırılması (BITCOIN) Yasası adlı bir yasa tasarısı sunmuştu.
Lummis’in tasarısına göre Hazine, altının mevcut piyasa fiyatına göre yeni altın sertifikaları çıkaracak ve daha sonra bu sertifikaları Bitcoin satın almak için kullanacaktı. Bu gerçekten gerçekleşebilir mi? Mümkün. Tuhaf, aptalca ve eşi benzeri görülmemiş zamanlarda yaşıyoruz. Başkan dünyanın en zengin adamını Fort Knox’a bir geziye götürmeyi planladığını söylüyor. Oraya vardıklarında altının hiç de kaybolmadığını söylemeleri mümkün. Beklediklerinden çok daha fazla olduğunu söyleyebilirler.
Elon Musk ve Trump neden Fort Knox’ta altın teftişi istiyor?
Finshots
26 Şubat 2025
Bugünkü Finshots’ta ABD’nin en büyük altın kasası Fort Knox’ta neler olup bittiğine bakıyoruz.
(…)
Altın yüzyıllardır özel bir metal olmuştur. Zenginlik, güç ve güvenin sembolü. Krallar onu istifledi. İmparatorluklar onun için savaşlar yaptı. Sizin atalarınız da muhtemelen biraz saklamış ve nesilden nesile aktarmışlardır. Ve bugün merkez bankaları ondan alabildikleri kadar çok almak için çabalıyor.
Bu bağlamda, dünya üzerinde çıkarılan 2 bin ton altının büyük bir kısmı ya da %17’si merkez bankalarında bulunuyor.
Ve hiç kimse ABD merkez bankasından daha fazla altın biriktirmiyor; yaklaşık 8.100 ton altını var.
Ama şöyle bir şey var: ABD altın rezervlerinin önemli bir kısmı, son derece güvenli bir depo olan ve bugünkü hikayemizin konusu olan Fort Knox’ta saklanıyor.
Fort Knox şu anda 147 milyon onsun üzerinde ABD altınını ya da ABD Hazinesinin toplam altın rezervlerinin yaklaşık yarısını elinde tutuyor. Bu kulağa bir zenginlik kalesi gibi geliyor ama işte tam da burada çatlaklar ortaya çıkmaya başlıyor.
Çünkü Fort Knox’un son tam teftişi 1953 yılında gerçekleşti. O zamandan beri, 1974 ve 2017’deki kısa incelemeler dışında, hiç kimsenin altının gerçekten orada olup olmadığını doğrulamasına izin verilmedi. İşte bu yüzden Elon Musk ve Donald Trump şimdi tam teşekküllü bir teftiş için bastırıyor.
Peki, teftiş gerçekleşirse ne olacak?
Olasılıklardan biri her şeyin kasada mevcut bulunması. Altın orada, düzgünce istiflenmiş ve hesaba katılmış durumda. Ve bu aslında iyi bir şey olur. Çünkü Fort Knox’taki altın hâlâ ons başına 42 dolar gibi eski bir fiyattan değerlendiriliyor, bugün altının ons başına işlem gördüğü yaklaşık 3.000 dolardan çok uzakta. Bu muazzam bir değerleme farkıdır ve eğer ABD altın varlıklarını yeniden değerleyecek olursa, bilançosunu bir gecede yeniden şekillendirebilir.
Bağlam açısından, 42 dolarlık değerlemede, ABD’nin Fort Knox’taki toplam altın varlıkları yaklaşık 11 milyar dolar değerindedir. Fakat bugünkü altın fiyatı olan 2.900 dolardan değer biçilecek olursa, aynı rakam 760 milyar dolar gibi şaşırtıcı bir rakama yükselecektir.
Dolayısıyla bir yeniden değerleme ABD finans sistemine olan inancı yeniden tesis edebilir ve doları güçlendirebilir.
Ama kasa iddia edildiği kadar dolu değilse ne olur?
Bu finansal bir depreme yol açabilir. Bir düşünün. Fort Knox’taki altın külçeleri güvenliği temsil ediyor. Artık ABD dolarını desteklemiyor olabilirler ama altın nihai güvenli liman varlığı olduğu için ABD Merkez Bankası ve dünya çapındaki diğer merkez bankaları için bir güvenlik ağıdır. Kağıt para gibi değer kaybetmez. Bu nedenle merkez bankaları riski yönetmek için rezervlerini yabancı para birimleri ve altın arasında dengeleyerek altın stoklar.
Fakat altın gerçekten orada değilse, bu denge ortadan kalkar. Panik başlar. İnsanlar hükümete olan güvenlerini kaybeder, kendilerine yalan söylendiğini düşünürler. Ayrıca, büyük döviz rezervlerini ABD doları olarak tutan ülkeler bunları satmaya başlayabilir. Bu da doları zayıflatabilir ve bir bakmışsınız enflasyon kontrolden çıkmış. Yatırımcılar da başka yerlere, muhtemelen alternatif bir değer deposu olarak altına bakmaya başlarlar.
Bu da bize şunu sorduruyor: ABD neden bu Pandora’nın kutusunu açmak istesin ki? Eğer altın rezervlerinde bir eksiklik varsa, bir teftiş kendi kendine zarar vermez mi?
Cevap aslında oldukça ilginç.
Öncelikle, ABD dolarının aşırı değerli olduğunu ve bunun hem ABD hem de diğer ticaret ortakları için sorun yarattığını kabul etmeniz gerekiyor. Bunu biz söylemiyoruz. Fed Başkanı Jerome Powell bile daha birkaç ay önce, “ABD federal bütçesinin sürdürülemez bir yolda olduğunu” itiraf etmişti: “Borç sürdürülemez bir seviyede değil, ama bu yol sürdürülemez ve bunu değiştirmemiz gerektiğini biliyoruz.”
Bunun esas anlamı, borç sürdürülemez bir şekilde büyüdüğünde, faiz ödemelerinin arttığı; bu da daha fazla hükümet harcamasına ve dolayısıyla daha fazla enflasyona yol açar. Enflasyonu kontrol altında tutmanın bir yolu da borçlanma ve harcamaları caydıran yüksek faiz oranlarını sürdürmektir. Fakat bunun bir de öteki yüzü var. Daha yüksek oranlar daha iyi getiri arayan yatırımcıları çekerek doları güçlendirir. Bu kısır döngü on yıllardır devam ettiği için de dolar aşırı değerli kalmaya devam ediyor.
İşte tam da bu nedenle ABD yeni bir finansal yaklaşım arayışında. Aslında, “Mar-a-Lago Anlaşması” adı verilen bir yaklaşım ortaya atılmış durumda. Bu, ABD’nin gümrük tarifelerini, borçların azaltılmasını ve varlıkların monetize edilmesini içeren yeni bir iktisadi sistem. Burada bizim odak noktamız varlıkların monetize edilmesi kısmı. Varlıkların monetize edilmesi altının yeniden değerlenmesi anlamına gelebilir mi?
Biz öyle düşünüyoruz. Size daha önce de söylediğimiz gibi, altının yeniden değerlenmesi bu değişimde çok önemli bir rol oynayabilir.
ABD Merkez Bankası’nın bilançosuna devasa bir varlık tabanı enjekte edebilir. Bugün 36 trilyon dolar borcu olduğu düşünüldüğünde ABD’nin şu anda ihtiyacı olan şey de bu.
Öte yandan, denetim bir açığı ortaya çıkarsa bile, altın fiyatları yükselebilir (panik daha fazla insanı satın almaya ittiği için). Bu da paradoksal bir şekilde yine ABD’nin yararına olabilir. Çünkü hükümet incelemeyle karşı karşıya kalırken, altın değerlerinin yükselmesinden de kârlı çıkacaktır. Ne de olsa kayıp altınlar sigortalanacak, böylece bir tutarsızlık bile finansal avantaja dönüştürülebilecektir.
Bir de Fort Knox olayının tamamının siyasi bir manevra olma ihtimali var.
ABD 1971 yılında altın standardını terk etti, yani ekonomisi teknik olarak Fort Knox’un altın rezervlerine bağımlı değil. Öyleyse neden şimdi bir denetim için uğraşılıyor? Uzmanların öne sürdüğü bir teori, bunun alternatif varlıklara, özellikle de Bitcoin ve diğer blok zinciri tabanlı dijital varlıklara doğru daha geniş bir geçişin parçası olduğu yönünde. Hükümete duyulan güven eksikliği insanları Bitcoin gibi merkezi olmayan alternatiflere yönelmeye itebilir. Trump da bunu istiyor gibi görünüyor. Stratejik bir Bitcoin rezervi oluşturmayı, krizler sırasında finansal bir yastık görevi görmek ve hatta daha önce bahsettiğimiz 36 trilyon dolarlık borcu azaltmak için Bitcoin stoklamayı ima ediyor.
Mantık basit. Bitcoin’in sınırlı bir arzı var ve ABD ne kadar çok satın alırsa, o kadar kıt hale gelir. Bu kıtlık Bitcoin’in değerini artırarak hükümetin acil durumlarda ve hatta borç geri ödemelerinde teminat olarak kullanmasına olanak sağlayabilir.
ABD’nin elinde halihazırda, çoğu kolluk kuvvetleri tarafından ele geçirilmiş, yaklaşık 19 milyar dolar değerinde yaklaşık 2 bin Bitcoin bulunuyor. Fakat bunları elinde tutmak yerine, hükümetin aktif olarak daha fazlasını satın alma ve potansiyel olarak dolaşımdaki tüm Bitcoin’lerin %5’ine sahip olma şansı var.
Yani bu açıdan bakarsanız, altın destekli rezervlerin güvenilirliğini yitirmesi ve insanların Bitcoin’e yönelmeye başlaması hükümetin umurunda bile olmayabilir. Bu değişim, Trump ve Musk’ın dijital varlıklara olan ilgisinin artmasıyla aynı doğrultuda ilerliyor ve Fort Knox denetimini finansal şeffaflık için yapılan bir hamleden daha fazlası gibi gösteriyor.
Kendi kendini sabote etmek gibi görünebilir ama belki de daha büyük bir parasal sıfırlama stratejisinin bir parçasıdır.
Çok akıllıca, değil mi?
(…)
İlginizi Çekebilir
-
Avrupa’nın ABD ile ilişkileri stratejik bağımlılıktan stratejik özerkliğe dönüşüyor
-
Merkel: Rusya’nın çıkarları tartışılmalı
-
NATO Genel Sekreteri Rutte: Savaş sonrası Rusya ile ilişkiler yeniden kurulmalı
-
İtalya, Ukrayna konusunda Trump ile ortak zemin arıyor
-
ABD, nükleer silahların Doğu Avrupa’ya konuşlandırılmasını desteklemiyor
-
Tesla, Trump yönetimini misilleme vergilerine ‘maruz kaldığı’ konusunda uyardı
DÜNYA BASINI
Suriye’nin sahil bölgesinde katliam nasıl başladı?
Yayınlanma
5 gün önce10/03/2025
Yazar
Harici.com.tr
Lyon Üniversitesinde öğretim üyesi ve Washington Institute for Near East Policy’de uzman olarak çalışan coğrafyacı Fabrice Balanche, aşağıda yayınladığımız makalesinde Suriye’de HTŞ bağlantılı grupların Lazkiye, Tartus ve Humus’ta çoğunlukla Alevi sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliamların izini sürüyor ve HTŞ’ye karşı silahlı isyanın, Alevi kasabalarına yönelik rastgele ve ölümle sonuçlanan mezhepçi müdahalelerin hemen ardından başladığına işaret ediyor. Balanche, yaşananların sorumlusunun Ebu Muhammed el-Colani lakaplı Ahmed eş-Şara olduğunu yazıyor. Fransız uzman, 7 Mart’ta yazdığı bir başka yazıda, katliamlar doruk noktasındayken, şöyle diyordu: “[Aleviler] Geçtiğimiz üç ay boyunca aşağılanma ve kötü muameleye maruz kaldılar. Cinayetler hâlâ çözülemedi ve devlet memurları ve askerler işlerini kaybetti. Kıyı kentlerinde, Humus’ta ve Şam’da bu topluluğa yönelik hakaret ve provokasyonlar olağan hale geldi.”
Şam’daki İslamcı rejimin resmi açıklamalarını tekrarlayan France Inter de dahil olmak üzere birçok medya kuruluşuna göre şiddet olaylarından “eski rejim destekçileri” sorumludur:
Askerlerin eski Esad rejiminin destekçileri tarafından saldırıya uğramasının ardından, Esad’ın kalesi olan Alevi bölgesinde 1.300’den fazla kişinin ölümüne yol açan bir şiddet dalgası yaşandı (Les massacres en région alaouite menacent la transition syrienne | France Inter), France Inter – 10 Mart 2025 Pazartesi, saat 8.17.
Gerçekte her şey 4 Mart’ta Lazkiye’de başladı. Önceki gece Lazkiye’nin işçi sınıfından bir Alevi bölgesi olan Datur yakınlarında Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) üyeleri öldürüldü. Bunun üzerine HTŞ bölgeyi kuşattı ve sabahın erken saatlerinde ağır silahlarla saldırdı. Lazkiye’de ve bu bölgede yaşayan tanıdıklarım haberi duyar duymaz beni aradı. Alevilere yönelik şiddetin çoktan başladığını kanıtlayan görüntüler ve videolar gördüm. Tepeden tırnağa silahlı İslamcılarla dolu kamyonetler bölgeyi boydan boya kat ediyor, binalara rastgele ateş açıyor ve bölge sakinlerine domuz diyorlardı. Birkaç minibüs cesetlerle dolu olarak bölgeden ayrıldı. 5 Mart Çarşamba günü helikopterler Banyas’ın doğusundaki Alevi köyü Daliye’ye bomba yağdırdı. Burası yüz kadar türbeye ev sahipliği yapan ve saygın şeyhlerin dini eğitim verdiği ünlü bir Alevi hac yeridir; Esad rejimine askeri kadro sağlayan bir köy değil. HTŞ’nin saldırısı Alevi toplumunu hedef aldı.
6 Mart Perşembe günü HTŞ ve müttefiklerine ait pikap kortejleri sahil bölgesine akın etti ve dağı ele geçirmeye çalıştı. İşte o zaman bazıları pusuya düşürüldü. Önceki rejimin eski askerleri ve istihbarat ajanları bu tehdit karşısında pasif kalmaya hazır değildi. Mahir Esad’ın dördüncü tümenindeki üst düzey subaylardan biri olan Tuğgeneral Giyas el-Dali liderliğinde Suriye sahilinde “Askeri Konsey” kurulduğunun açıklanması, bu geniş çaplı askeri operasyon için bir bahane oldu. Çünkü bu “Alevi ayaklanması” sahil bölgesini kontrol altına almaktan acizdir.
Sonuç olarak, dağlarda sivillerin öldürülmesi arttı, aynı zamanda Alevi mahallesi El-Kussur’un gerçek bir katliama sahne olduğu Banyas kasabasında da. Yüzlerce kişi öldürüldü. Bugün, 10 Mart’ta, geçici başkanın yatıştırıcı güvencelerine rağmen, önceki günlerde olduğu gibi aynı yöntem kullanılarak Kadmus çevresinde şiddet devam ediyor. 200 araçlık bir kortej belirli bir bölgeye doğru ilerliyor ve 20 ila 30 araçlık gruplara ayrılarak bir köyü işgal ediyor. Bütün aileler katlediliyor ve önlerine çıkan herkes öldürülüyor. Evler elbette tamamen soyuluyor. Bu gerçekten de HTŞ ve müttefikleri tarafından gerçekleştirilen bir dizi baskındı. Yeni rejimin güvenlik güçleri doğrudan sorumlu tutulmamak için doğrudan müdahil olmaktan kaçınıyor. Diğer cihatçı ve İslamcı grupların harekete geçmesine izin veriyorlar.
Eş-Şara ve HTŞ’nin suçluluğunu küçümsemeyi bırakmanın zamanı geldi. Bu operasyon dikkatlice Şam’dan planlanmıştır. Geçtiğimiz üç ay boyunca Aleviler faili meçhul cinayetlerin hedefi oldular ve ülkenin tüm kötülüklerinden sorumlu tutuldular. Suriye’de Sünni bir İslam Cumhuriyeti kurulmuştur; bu da halk için Esad rejimi kadar korkunç olacaktır. Fransa ve Avrupa, eski bir El Kaide yöneticisi olan Ebu Muhammed el-Colani olarak da bilinen eş-Şara’yı mutlak güç arayışında desteklememelidir.

Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini sunduğumuz değerlendirme yazısı, Birleşik Krallık’ın küresel güvenlik stratejileri üzerine çalışan ve Batı sermayesini merkeze alan analizler üreten düşünce kuruluşu RUSI’den. Yazı, ABD’nin Ukrayna’nın maden kaynaklarını Batı tedarik zincirine entegre etme girişiminde karşılaştığı düşük emtia fiyatları, yatırım riskleri ve Çin’in piyasa hâkimiyeti gibi stratejik engellere odaklanıyor. Ancak ABD’nin Ukrayna’da madencilik sektörünü yönlendirme ve buradan jeopolitik kazanç sağlama hamlesi, yalnızca Çin’in bölgedeki etkisini kırmaya yönelik değil; aynı zamanda Amerikan sermayesinin jeopolitik çıkarlarını pekiştirmek ve krizleri fırsata çevirerek bölge ekonomisini küresel tekellerin denetimine açmak gibi daha derin bir dönüşümün parçası. Bu da Ukrayna’yı bir kez daha küresel güç mücadelesinde kendi kaderini tayin etme yetisini yitirerek, emperyal hesapların taşeron aktörlerinden biri olma rolüne mahkûm ediyor.
Ukrayna’nın maden zenginliğini ortaya çıkarmak, bir Trump anlaşmasından daha fazlasını gerektiriyor
Henry Sanderson
RUSI
28 Şubat 2025
Çev. Leman Meral Ünal
ABD, Çin etkisini sınırlandırmak amacıyla Ukrayna’nın maden gelirlerinden pay almaya hazırlanıyor; ancak piyasa koşulları, yatırım ve uygulama süreçlerini zora sokacağa benziyor.
İki ülke arasında yakın zamanda imzalanması beklenen anlaşma ile ABD, Ukrayna’nın maden kaynaklarından elde edilecek gelirlerden pay almayı garantilemiş görünüyor.
Bu hafta yayımlanan anlaşma metnine göre, nihai detaylar kesinleştikten sonra Ukrayna, doğal kaynaklarından elde edilecek olası gelirlerin yüzde 50’sini ABD-Ukrayna ortak yönetimli bir fona aktarabilecek.
Muhtemel ki her iki taraf da bu anlaşmadan stratejik faydalar sağlayacaktır. Ukrayna, madencilik endüstrisini geliştirme şansı elde ederken ABD, Çin’in, olası bir Rusya-Ukrayna barış anlaşması sonrası cevher kazancı elde etmesini engelleyecektir. Öte yandan, Çin yerine Batı tedarik zincirlerine entegre edilmiş bir Ukrayna’nın, Batılı karar alıcılar için önemli stratejik hedeflerden biri olduğunu söylemeye gerek yok herhalde.
Nitekim, Trump’ın ilk döneminde görev yapmış olan Cumhuriyetçi bir isim, ABD yönetiminin, kaynakları geliştirme amacından bağımsız olarak, yalnızca Çin’in bunları ele geçirmesini önlemek için bile böyle bir strateji izleyebileceğini belirtiyor. Anlaşmaya dair müzakereler ise, belirsiz yetkilerle donatılmış birden fazla ekibin kimi zaman aşırı taleplerde bulundukları, kimi zamansa agresif taktikler uyguladıkları haberlerinin gölgesinde geçiyor.
Çin’in pazar hakimiyetine karşı koymak
Ukrayna için bu sürecin başarılı olabilmesi, özel sektör yatırımlarını ülkeye ne denli çekebileceğine bağlı. Bu da Ukrayna’nın güvenliğinin ve diğer finansal desteklerin sağlanmasını gerektiriyor. Ancak maden projeleri her durumda, halihazırda fiyatların çok düşük olduğu Çin pazarlarıyla rekabet etmek durumunda kalacaktır. Tam da bu nedenle, Trump’ın öne sürdüğü gibi milyarlarca dolarlık gelir elde edilmesi pek de olası görünmüyor.
Ukrayna Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) eski başkanı Roman Opimakh’a göre Ukrayna, titanyum, grafit, lityum ve bazı başka nadir toprak cevherlerinin yanı sıra potansiyel olarak germanyumda da dünya pazarıyla rekabet edebilir bir pozisyonda.
Ancak bu cevherler, mevcut piyasa zorlukları düşünüldüğünde, önemli yatırımları gerektiriyor.
Elektrikli araba akülerinde kullanılan lityumu ele alalım. Ukrayna, ikisi cephe hattından uzakta olmak üzere üç potansiyel sert kaya lityum yatağına sahip: Dobra ve Polohivske yatakları.
Polohivske, Ukrayna’nın orta kesiminde, Kiev’in 200 mil [320 km] güneydoğusunda yer alıyor. Ruhsat sahibi ULM şirketi, 2028 yılında petalit cevherinden lityum konsantresi üretmeyi planlıyor. Ancak bataryada kullanılabilmesi için bu cevherin önce lityum karbonata, ardından ise batarya kalitesinde bir malzemeye dönüştürülmesi gerekecek.
Ukrayna aynı zamanda lityum-iyon bataryalar için gerekli olan grafit yataklarına da sahip. Avustralyalı Volt Resources şirketi, ülkede 1934’ten bu yana işletildiği belirtilen Zavalievsky madeninden grafit üretiyor. Ancak bu materyalin bataryalarda kullanılabilmesi için daha fazla işlenmesi gerekiyor. Şirket, bunu yapmak için ABD’de bir tesis kurmayı düşündüğünü, ancak bunun için ek sermaye gerektiğini kaydediyor.
Opimakh’ın tahminlerine göre sadece halihazırda keşfedilmiş lityum ve grafit yataklarını geliştirmek için dahi yaklaşık 1 milyar dolarlık yatırım gerekiyor.
Ancak lityum fiyatları 2022’den bu yana yüzde 80 oranında düştü; yatırımcılar bugün Avustralya gibi güvenli bölgelerde dahi yeni lityum arzına duyulan ihtiyacı sorguluyorlar. Bu durumda Ukrayna’ya yatırım yapmayı cazip kılacak ne gibi teşvikler sunulacak?
Trump’ın elektrikli araçlara karşı sabırsız tutumu
Politika yapıcıların, tasarılarını hayata geçirmeden önce önemli bir hazırlık süreci geçirmek zorunda oldukları görülüyor. ABD ve Avrupa, bu cevherlerin herhangi bir jeopolitik fayda sağlamasından önce, onları satın alacak sanayileri inşa etmeli; aksi takdirde bu kaynakların Çin’e yönelmesi riski ortaya çıkacak.
Fakat ABD’nin yenilenebilir enerji konusundaki mevcut yönelimi bu durumu biraz sekteye uğratıyor. Trump, Biden’ın elektrikli araçlara ve temiz enerjiye yönelik sübvansiyonlarını kaldırma taahhüdünde bulunmuştu; oysa bu sübvansiyonlar, Batı’da batarya fabrikaları ve temiz enerji tedarik zincirlerini oluşturmak için gerekli olan talep desteğini sağlıyordu.
Sonuç olarak Çin, arz ve talep üzerindeki hakimiyeti sayesinde bu madenlerin birçoğunun fiyatlarını hala etkin bir şekilde kontrol edebiliyor. En büyük maden tüketicisi olarak, Çin’in iç politikaları fiyatları doğrudan etkileyebilir. Ayrıca işlenmiş cevherlerin büyük bir tedarikçisi olarak piyasaları arz fazlası ile doldurma kapasitesine de sahip.
Elbette Pekin’in arkasına yaslanıp Batı dünyasını sessizce izlemesi beklenemez; zira yüksek teknoloji ürünleri üretiminde dünyaya liderlik etmek, Çin’in temel küresel stratejilerinden biri.
Trump’ın madenlere yönelik yaklaşımı, Çin’in uzun süredir dünyayı nasıl gördüğünü de yansıtıyor: Pekin, 2000’lerin başından ortalarına kadar, kaynak karşılığında kredi anlaşmaları yapma stratejisini öncülüğünü yaparak dirençli tedarik zincirleri oluşturmayı hedeflemişti.
Ancak ortada duran en büyük soru, ABD’nin jeopolitik hedeflerine ulaşmada özel sermayeyi nasıl dahil edeceğidir: Ukrayna’ya yatırım yapmaları için özel şirketlerin çok daha fazla desteklenmesi gerekecek.
Mevcut anlaşmada yer alan ve ABD’nin “istikrarlı ve ekonomik olarak müreffeh bir Ukrayna’nın geliştirilmesine yönelik uzun vadeli mali taahhüdü”nü sürdürdüğüne dair ifadeler yeterli olmayacaktır.
Örneğin, ABD Uluslararası Kalkınma Finans Kurumu’nun bahsi geçen projelere yatırım desteği sağlaması gerekecektir.
Avrupa da madencilik projelerinin finansmanına katkıda bulunmalıdır. Temmuz 2021’de Ukrayna ve AB, Hammaddelerde Stratejik Ortaklık Memorandumu’nu imzaladı. Fakat Avrupa, ABD’nin bu hafta imzaladığı anlaşmaya dahil edilmedi.
Ancak, Ukrayna’nın gelecekteki cevher gelirlerinden pay almak için bir anlaşma imzalamak, ABD’yi veya şirketlerini bu cevherlerin küresel piyasalardaki dalgalanmalarından korumaz ve yine Çin ile rekabet konusunda zafer garantisi vermez.
Trump’ın şekillendirdiği bu yeni dönemde, ABD’nin, bu hafta imzalanacak anlaşmanın mürekkebi kurumadan, stratejisini kararlılıkla hayata geçirebilecek direnç ve sürekliliği sağlaması gerekiyor.

Çevirmenin notu: İktisatçı Michael Roberts’ın aşağıda çevirisini verdiğimiz makalesi, Donald Trump’ın gümrük tarifelerinin ABD ekonomisine vereceği zararı inceliyor. Nitekim, Trump Kanada ve Meksika’ya getirdiği gümrük vergilerinin önemli bir kısmından geri adım atmak zorunda kaldı. ABD Başkanının Kongre konuşmasında bu vergilerin tüketicilerde “küçük bir rahatsızlık” yaratacağı iddiası, gerçeğin bambaşka oluşuyla birlikte boşa düşüyor.
Trump’ın ‘küçük rahatsızlığı’
Michael Roberts
The Next Recession
5 Mart 2025
Görevdeki 100 günün ardından dün ABD Kongresinde konuşan Başkan Donald Trump, ABD’nin en büyük ticaret ortaklarından ithalata getirilen yeni gümrük vergilerinin “biraz rahatsızlık” yaratacağını iddia etti. Fakat yakında bunun sona ereceğini ve “gümrük vergilerinin Amerika’yı yeniden zenginleştirmek ve Amerika’yı yeniden büyük yapmakla ilgili olduğunu ” söyledi: “Bu gerçekleşiyor ve oldukça hızlı bir şekilde gerçekleşecek.”
Gerçekten de çok hızlı bir şekilde. Trump dün Kanada ve Meksika’dan ABD’ye ithal edilen mallara %25, Çin’den ithal edilen mallara ise %10 ek gümrük vergisi getirerek Amerika’nın en büyük üç ticaret ortağını önemli ölçüde daha yüksek bariyerlerle karşı karşıya bıraktı. Bu hamleler Pekin’in hemen tepkisini çekti ve Pekin 10 Mart’tan itibaren soya fasulyesi ve sığır etinden mısır ve buğdaya kadar ABD tarım ürünlerine %10-15 gümrük vergisi uygulayacağını açıkladı. Kanada da 107 milyar dolarlık ABD ithalatına, 21 milyar dolarlık ithalattan başlamak üzere, derhal gümrük vergisi getireceğini açıkladı. Başbakan Justin Trudeau, “Kanada bu haksız kararın cevapsız kalmasına izin vermeyecektir,” dedi. Ottawa’ya karşı uygulanan vergiler, %10’luk bir tarifeyle karşı karşıya olan Kanada petrol ve enerji ürünleri hariç %25 olarak belirlendi. Kanada, ABD’nin ham petrol ithalatının yaklaşık %60’ını gerçekleştiriyor.
Çin ayrıca ABD şirketlerini de hedef alarak on şirketi ulusal güvenlik kara listesine aldı ve diğer 15 şirkete ihracat kontrolü getirdi. Ayrıca ABD’li biyoteknoloji şirketi Illumina’nın gen dizileme ekipmanlarını Çin’e ihraç etmesini yasakladı. Pekin, Trump’ın ilk gümrük vergileri saldırısına yanıt olarak Illumina’yı geçen ay “güvenilmez kuruluşlar” listesine eklemişti.
Planlanan tüm gümrük vergileri ABD’nin gümrük vergisi oranını birkaç hafta içinde %20’nin üzerine çıkaracak ve bu oran Birinci Dünya Savaşı öncesinden bu yana görülen en yüksek oran olacak. Joseph Politano’nun da belirttiği gibi, ABD’nin 1,3 trilyon dolarlık ithalatını ya da ABD’ye getirilen tüm malların yaklaşık %42’sini kapsayan bu eylemlerin maliyeti muazzam ya da yaklaşık bir asır önceki meşhur Smoot-Hawley Yasası’ndan bu yana tek başına en büyük tarife artışı.
Gümrük vergileri ABD’de benzin, gübre, çelik, alüminyum, ahşap, plastik ve dahası gibi temel hammaddelerin fiyatlarını artıracak. Özellikle Meksika’dan gelen taze meyve ve sebzeler olmak üzere, bakkaliye ürünlerini bulmak zorlaşacak. Karmaşık entegre Kuzey Amerika tedarik zincirlerine –araçlar, bilgisayarlar, kimyasallar, uçaklar ve daha fazlası– dayanan imalat sektörleri, bu bağlantıların zorla koparılması halinde durma noktasına gelebilir. Üretimin özellikle Çin ve Meksika’da yoğunlaştığı telefonlar, dizüstü bilgisayarlar ve beyaz eşyalar için maliyetler artabilir. İhracatçılar artan hammadde maliyetleri, para biriminin değer kazanması ve yaklaşan misilleme gümrük vergileri nedeniyle zarar görecek ve bunların hepsi ABD iktisadi faaliyetlerini azaltacaktır.
Bu tarifelerin toplam maliyeti, ABD’li tüketicilerin ve işletmelerin ithal mal alımları için daha fazla ödeme yapmalarıyla 160 milyar doları bulacak ve daha fazlası da gelecek. Trump’ın salı günü aldığı önlemler, önerdiği önlemlerin yalnızca %40’ını oluşturuyor. Bir sonraki parti uygulamaya konulursa, ithalat maliyetini 600 milyar doların üzerine ya da GSYİH’nin %1,6’sına çıkaracak.
İthal mallara gümrük vergisi koymanın iktisadi argümanlarından biri yerli şirketleri yabancı rekabetten korumak. İthalatın vergilendirilmesiyle yurtiçi fiyatlar nispeten ucuzlar ve vatandaşlar harcamalarını yabancı mallardan yerli mallara kaydırarak yerli sanayiyi genişletir. Fakat bu argümanın çok az ampirik dayanağı vardır. New York Fed yakın zamanda artan gümrük vergilerinin yerli firmalar üzerindeki etkisini analiz etti. Çalışmada şu sonuca varıldı: “Küresel tedarik zincirlerinin karmaşık olması ve yabancı ülkelerin misilleme yapması nedeniyle gümrük tarifelerinin uygulanmasından kazanç elde etmek zordur. Ticaret savaşının açıklandığı günlerde borsa getirilerini kullanarak elde ettiğimiz sonuçlar, firmaların beklenen nakit akışlarında ve reel sonuçlarda büyük kayıplar yaşadığını gösteriyor. Bu kayıplar geniş tabanlı olup, Çin’e maruz kalan firmalar en büyük kayıpları yaşadı.”
Dahası, Danimarkalı iktisatçı Jesper Rangvid’in de gösterdiği gibi, Trump sadece iki taraflı mal ticaretine bakıyor; hizmet ticaretini ve sermaye ile emekten elde edilen kazançları göz ardı ediyor. Öyle ki, ABD’nin en azından Avro bölgesine yaptığı hizmet ihracatından elde ettiği gelir ve bu bölgeye ihraç ettiği sermaye ve işgücü ücretlerinden elde ettiği getiri, mal ticaretindeki iki taraflı açığını telafi etmektedir. Avro bölgesinin ABD ile olan toplam ikili cari işlemler dengesi sıfıra yakındır.
Trump’ın gümrük vergisi yaylım ateşi ‘Amerika’yı yeniden büyük yapmak’ bir yana, ABD ekonomisini ve onunla birlikte diğer büyük ekonomileri resesyona sürükleme ihtimaline sahip. Kiel Enstitüsü, AB’nin ABD’ye ihracatının %15-17 oranında düşeceğini, bunun da AB ekonomisinde %0,4 oranında “önemli” bir daralmaya yol açacağını, ABD GSYİH’sinin ise %0,17 oranında küçüleceğini hesaplıyor. AB’nin misilleme gümrük vergileri uygulaması halinde, bu ekonomik zararı iki katına çıkaracak ve enflasyonu 1,5 puan artıracak. Almanya’nın ABD’ye mamul mal ihracatı neredeyse %20 oranında düşerek en kötü darbeyi alacak. Zaman içinde kaybedilen ihracatın tam büyüklüğü belirsiz olsa da (tedarik zincirlerinin yeniden kurulması zaman alacağından), bu vergilerin devam etmesi halinde ABD ile ticaret yapan büyük ekonomilerin GSYİH’lerinde önemli bir düşüş yaratması muhtemel.
ABD imalatı üzerindeki genel etki, ihracat kaybında GSYİH’nin yaklaşık %1’ini bulabilir.
Bu tahminlerden biri. Yale Üniversitesi iktisatçıları daha da ileri gidiyor. Planlanan %25’lik Kanada ve Meksika tarifeleri ile %10’luk Çin tarifelerinin yanı sıra halihazırda yürürlükte olan %10’luk Çin tarifelerinin etkisini modellediler. Bu tarifelerin, efektif ortalama tarife oranını 1943’ten bu yana en yüksek seviyeye çıkaracağını hesapladılar. Yurtiçi fiyatlar mevcut enflasyon oranına göre %1’in üzerinde artacak ki bu da 2024 yılında hane başına ortalama 1.600-2.000 dolar tüketici kaybına eşdeğerdir. ABD’nin reel GSYİH büyümesini bu yıl %0,6 puan düşürecek ve gelecekteki yıllık büyüme oranlarından %0,3-0,4 puan azaltarak yapay zeka infüzyonundan beklenen verimlilik kazanımlarını silecek.
ABD’deki Uluslararası Ticaret Odası [ICC] o kadar endişeli ki, Trump planlarından geri adım atmazsa dünya ekonomisinin 1930’lardaki Büyük Buhran’a benzer bir çöküşle karşı karşıya kalabileceğini düşünüyor. ICC Genel Sekreter Yardımcısı Andrew Wilson, “Derin endişemiz, bunun bizi 1930’ların ticaret savaşı bölgesine sokan aşağı doğru bir sarmalın başlangıcı olabileceği,” diyor. Dolayısıyla Trump’ın önlemleri “küçük bir rahatsızlığın” çok ötesine geçebilir .
Yeni gümrük tarifelerinin açıklanmasından önce bile ABD ekonomisinin bir miktar yavaşladığına dair önemli işaretler vardı. Artan ithalat tarifelerinin etkisi resesyon için bir kırılma noktası olabilir. Wall Street de böyle düşünüyordu. Trump gümrük vergisi önlemlerini açıkladığında, Trump’ın seçim zaferinden bu yana ABD borsasında elde edilen tüm kazançlar silindi.
Birkaç hafta içinde ABD ekonomisine ilişkin söylem, ABD ekonomisinin “istisnailiğinden” büyümede ani bir gerilemeye ilişkin endişeye dönüştü. Perakende satışlar, imalat, reel tüketici harcamaları, konut satışları ve tüketici güveni göstergelerinin hepsi son bir iki ay içinde düşüş gösterdi. 2025’in ilk çeyreği için reel GSYİH büyümesine ilişkin konsensüs tahminleri artık sadece yıllık %1,2.
Atlanta Fed’in yakından takip edilen mevcut GSYİH ŞİMDİ izleyicisi ise tam bir daralma öngörüyor.
ABD imalatı bir yıl ya da daha uzun bir süredir durgunluk içinde fakat imalat faaliyetlerine ilişkin son göstergelerde endişe verici olan bir diğer husus da maliyetlerdeki önemli artış. ISM Başkanı Timothy Fiore, “Şirketler yeni yönetimin tarife politikasının ilk operasyonel şokunu yaşarken talep azaldı, üretim dengelendi ve personel çıkarma devam etti. Tarifeler nedeniyle hızlanan fiyat artışı, yeni siparişlerin birikmesine, tedarikçi teslimatlarının durmasına ve imalat envanterinin etkilenmesine neden oldu,” diyor. Yeni siparişler Mart 2022’den bu yana en büyük düşüşü göstererek daralma bölgesine girdi ve üretim keskin bir şekilde yavaşladı. Buna ek olarak, fiyat baskıları Haziran 2022’den bu yana en yüksek seviyeye çıktı.
Fakat pandeminin sona ermesinden bu yana ABD ekonomisinin sözümona istisnailiği her zaman istatistiksel bir yanılsamaydı. Bir çalışma, birçok Amerikan hanesi için istihdam, ücretler ve enflasyonla ilgili gerçek hikayeyi ortaya koyuyor. İlk olarak, resmi rakamlara göre neredeyse rekor düzeyde düşük olan işsizlik oranı sadece %4,2. Fakat bu rakam, ara sıra iş yapan evsiz insanları da istihdam edilmiş olarak kabul ediyor. İşsizlere yarı zamanlı iş dışında bir iş bulamayanlar ya da yoksulluk ücreti (kabaca 25.000 dolar) alanlar da dahil edilirse, bu oran aslında %23,7. Başka bir deyişle, bugün Amerika’da neredeyse her dört çalışandan biri işlevsel olarak işsizdir. Resmi medyan ücret 61.900 dolar. Fakat işgücündeki herkesi takip ederseniz, yani yarı zamanlı çalışanları ve işsiz iş arayanları dahil ederseniz, medyan ücret aslında yılda 52.300 dolardan biraz fazla. “Medyan ücretle çalışan Amerikalı işçiler, geçerli istatistiklerin gösterdiğinden %16 daha az kazanıyor.” 2023 yılında resmi enflasyon oranı %4,1 idi. Fakat gerçek yaşam maliyeti bunun iki katından daha fazla arttı: tam %9,4. Bu da 2023 yılında satın alma gücünün medyan olarak %4,3 düştüğü anlamına geliyor.
Avrupalı liderlerin Trump’ın gümrük vergisi hamlelerine ve Rusya’ya karşı savaşında Ukrayna’yı desteklemekten açıkça geri çekilmesine cevabı, daha fazla savaş hazırlığı gibi görünüyor. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsüne göre, küresel savunma harcamaları geçen yıl 2,2 milyar dolara ulaşarak rekor kırarken, Avrupa’da ise 388 milyar dolara yükselerek ‘soğuk savaş’tan bu yana görülmemiş seviyelere ulaştı. Financial Times’ın liberal Keynesyen iktisat gurusu Martin Wolf, “Savunma harcamalarının önemli ölçüde artması gerekecek,” diyor. “Bu harcamanın 1970’lerde ve 1980’lerde Birleşik Krallık GSYİH’sinin %5’i ya da daha fazlası olduğunu unutmayın. Uzun vadede bu seviyelerde olması gerekmeyebilir: modern Rusya Sovyetler Birliği değil. Yine de, özellikle ABD’nin çekilmesi durumunda, inşa sırasında bu kadar yüksek olması gerekebilir.”
Bunun bedeli nasıl ödenecek? “Eğer savunma harcamaları kalıcı olarak artırılacaksa, hükümet yeterli harcama kesintisi bulamazsa, ki bu da şüpheli, vergilerin arttırılması gerekir.” Fakat endişelenmeyin, tanklara, askerlere ve füzelere yapılan harcamalar aslında bir ekonomi için faydalıdır, diyor Wolf. “Birleşik Krallık gerçekçi bir şekilde savunma yatırımlarının ekonomik getirilerini de bekleyebilir. Tarihsel olarak savaşlar inovasyonun anası olmuştur.” Wolf daha sonra İsrail ve Ukrayna’nın savaştan elde ettiği kazanımlara ilişkin harika örneklerden bahsediyor: “İsrail’in “startup ekonomisi’ ordusunda başladı. Ukraynalılar şimdi dron savaşında devrim yarattılar.” Savaşın getirdiği yeniliklerin insani maliyetinden bahsetmiyor Wolf: ”Ancak asıl önemli olan nokta, savunmaya önemli ölçüde daha fazla harcama yapma ihtiyacının, her ikisi de doğru olsa da, sadece bir gereklilikten ve sadece bir maliyetten daha fazlası olarak görülmesi gerektiği. Eğer doğru şekilde yapılırsa, bu aynı zamanda iktisadi bir fırsattır.” Yani savaş iktisadi durgunluktan çıkış yolu.
Almanya’nın müstakbel Şansölyesi Friedrich Merz de (son seçimleri kazandıktan sonra) aynı hikayeyi benimsedi. Hükümetin hesaplarını ‘dengelemek’ için herhangi bir ekstra mali harcamaya karşı çıktığı seçim kampanyasından tam bir dönüş yaparak, şimdi Avrupa’nın en büyük ekonomisini canlandırmak ve yeniden silahlandırmak için Almanya’nın ordusuna ve altyapısına yüz milyarlarca dolarlık ekstra fon enjekte etme planını destekliyor. Yeni bir düzenleme ile GSYİH’nin %1’inin üzerindeki savunma harcamaları, hükümetin borçlanmasını sınırlayan “borç freninden” muaf tutularak Almanya’nın silahlı kuvvetlerini finanse etmek ve Ukrayna’ya askeri yardım sağlamak için sınırsız miktarda borçlanmasına izin verilecek. Ayrıca, altyapı için on yıl boyunca sürecek 500 milyar avroluk bir fon oluşturmak üzere bir anayasa değişikliği yapmayı planlıyor. Birdenbire silahlanma ve askeri girişimler için bol miktarda nakit ve borçlanma imkanı ortaya çıktı.
İngiltere’nin planı, dünyanın yoksul ülkelerine yönelik yardım programını keserek ‘savunma’ harcamalarını iki katına çıkarmak. Trump ayrıca ABD’nin dış yardımlarını da dondurdu. Küresel borç 2024 yılında 7 trilyon dolar artışla 318 trilyon dolara ulaştı. Küresel borcun küresel GSYİH’ye oranı son dört yılda ilk kez yükseldi; yani borç nominal GSYİH’den daha hızlı artarak GSYİH’nin %328’ine ulaştı. Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF), borç yükleri artmaya devam eden yoksul ülkelerin büyük bir baskı altında olduğu uyarısında bulundu. Bu ekonomilerdeki toplam borç 2024 yılında 4,5 trilyon dolar artarak, gelişmekte olan piyasaların toplam borcunu tüm zamanların en yüksek seviyesi olan GSYİH’nin %245’ine çıkardı. Bu yoksul ekonomilerin birçoğu bu yıl 8,2 trilyon dolarlık rekor bir borcu çevirmek zorunda ve bunun yaklaşık %10’u yabancı para cinsinden; bu da finansmanın kesilmesi halinde hızla tehlikeli bir hal alabilecek bir durum. Yani önümüzde daha fazla savaş ve daha fazla yoksulluk var.

Avrupa’nın ABD ile ilişkileri stratejik bağımlılıktan stratejik özerkliğe dönüşüyor

Lukaşenko: Ukrayna, Putin ile gizli görüşmelere başladı

Merkel: Rusya’nın çıkarları tartışılmalı

Alman partilerinin ‘savaş’ anlaşması borsayı uçurdu

Almanya’da Siemens yöneticileri Kırım’a türbin sevkiyatı nedeniyle yargılanacak
Çok Okunanlar
-
AVRUPA4 gün önce
Volkswagen’e ‘sosisli’ müjdesi: Şirketin en popüler ürünü oldu
-
AMERİKA2 hafta önce
Palantir CEO’su Karp’tan Silikon Vadisi’ne: Silah başına!
-
DÜNYA BASINI5 gün önce
Suriye’nin sahil bölgesinde katliam nasıl başladı?
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Gazze’de tatil hayali mi, kriz tarifi mi?
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Trump’ın Silikon Vadisi’ndeki adamı Thiel’in antidemokratik distopyası
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Hint toplumunda Hindu-Müslüman ayrışması – 4
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Doğu Almanya’da neofaşizmin yükselişine Batı Almanya’nın katkısı
-
GÖRÜŞ7 gün önce
ABD-Rusya ilişkilerindeki büyük tersine dönüş ve Çin’in diplomatik seçimi