Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Bibi’nin olası kabinesi: Makyajsız İsrail

Yayınlanma

İsrail, tarihinin en sağcı hükümetlerinden birine hazırlanırken, Netanyahu geçen yıl aynı kareye girmekten imtina ettiği Ben-Gvir’e bugün bakanlık yolunu açmak üzere. Batı kamuoyunun tüylerini diken diken eden Ben-Gvir, özünde İsrail’in makyajının akmış halinden başka bir şey değil.

İsrail’de milletvekili seçimlerin ardından oyların tamamının sayılmasıyla, Likud Partisi Genel Başkanı, eski Başbakan Binyamin Netanyahu (Bibi) liderliğindeki sağ muhalif blok ezici bir zafer elde etti. Netanyahu’nun bloğu toplam 120 sandalyeden 64’ünü aldı. Başbakan Yair Lapid liderliğindeki mevcut koalisyon kampı sadece 51 sandalye kazanırken Arap partileri ise 10 sandalye ile Knesset’teki temsiliyetlerini korudular.

Resmi olmayan sonuçlara göre, Bibi’nin partisi Likud, 32 milletvekili çıkararak seçimi birinci tamamladı. Başbakan Lapid’in Gelecek Var Partisi ise 24 sandalyeyle ikinci parti oldu. Bibi’nin blokunda yer alan aşırı sağcı Dini Siyonizm Partisi 14 milletvekiliyle yarışı üçüncü bitirdi. Bibi’nin diğer ultra Ortodoks partilerden müttefiki Şas 11, Birleşik Tevrat Partisi ise 7 milletvekili kazandı.

İşçi Partisi eridi

Lapid liderliğindeki “Değişim Koalisyonu” içinde yer alan Benny Gantz’ın öncülüğündeki Ulusal Birlik Partisi seçimleri dördüncü sırada tamamlayarak, 12 milletvekili çıkardı. Aynı kampta yer alan Avigdor Lieberman liderliğindeki Yisrael Beitenu (İsrail Evimiz) ise Knesset’e 6 milletvekili sol parti Meretz ise 4 milletvekili gönderdi. İsrail’in kurulmasında ve yönetilmesinde baş rol oynayan İşçi Partisi ise mevcut 7 sandalyeden 4’ünü koruyabildi, böylece Knesset’teki en küçük parti haline geldi.

Balad baraj altı

İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan Araplara hitap eden ve üç ayrı liste ile sandığa giden partilerden Mansur Abbas başkanlığındaki Birleşik Liste (Ra’am) ve Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe ile Değişim için Arap Listesi’nin koalisyonu Ortak Liste Knesset’e 5’er milletvekili gönderdi. Liderliğini Sami ebu Şehade’nin yaptığı milliyetçi Balad Partisi ise baraj altında kaldı.

Tarihten bugüne İsrail Başbakanları…

Süreç nasıl işleyecek

Merkez Seçim Kurulu, ikamet ettikleri ilçe dışında oy kullanan seçmenlere yönelik mobil oyların sayımının ardından bugün sonuçların açıklanacağını duyurdu. İtiraz sürecinin tamamlanmasından sonra çarşamba günü sonuçların resmi olarak yayınlanması bekleniyor. Bunun ardından Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, hükümeti kurmak için Knesset’in bir üyesini atayacak. Yasaya göre bu görev, en büyük bloku yöneten veya milletvekillerinden en fazla destek alan vekile verilmeli ki her iki durumda da bu kişi Netanyahu. Görev verildikten sonra Bibi’nin hükümeti kurmak için 3+2 hafta süresi olacak. Hükümeti kuramazsa, cumhurbaşkanı aynı şartlarla başka bir milletvekili atayabilir veya tüm Knesset’i bununla görevlendirebilir. Tüm bu süre boyunca Lapid, başka bir hükümet kurulana kadar başbakanlık görevine devam edecek.

Zafer konuşmasında ‘Araplara ölüm’ sloganı

Seçim sonuçlarına göre sağ, merkez ve sol partilerden oluşan hükümetin yerini, İsrail tarihindeki en sağcı hükümetlerden birine bırakması kuvvetle muhtemel. Bibi’nin ittifakında yer alan ultra Ortodoks geleneksel partilerden Şas ve Birleşik Tevrat Partisi’nin talepleri, sonuçları Bibi’nin başını ağrıtmayacak nitelikte. Ancak Knesset’in 3. büyük partisi konumuna yükselen Dini Siyonizm Partisi’nin tartışmalı liderleri ve söylemleri, başka bir formüle yönelmezse Bibi’nin kabusu olacak gibi duruyor. Bezalel Smotrich liderliğindeki parti, Itimar Ben-Gvir liderliğindeki Yahudi Gücü ile birleştikten sonra bu yıl büyük bir sıçrama yaptı. Seçimdeki bu zaferinin ardından parti merkezinde destekçilerine seslenen Ben-Gvir, “Halk Yahudi kimliğine oy verdi. Kız ve erkek çocuklarımızın sokakta güvenle yürüyebilmelerinin zamanı geldi, İsrail askerlerinin ve polislerinin desteklenmesinin zamanı geldi” dedi. Ben-Gvir’in konuşması sık sık “Araplara ölüm” sloganıyla kesildi. “Tanrı’nın yardımıyla Siyonist sağcı bir hükümet kurmak için kesin sonuçları bekliyoruz” açıklaması yapan Smotrich ise devletin Yahudi kimliğini koruyacaklarını ve güvenliği yeniden sağlayacaklarını söyledi. Smotrich ayrıca, destekçilerine Batı Şeria’daki yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerini iyileştirmek ve genişletmek için çalışma vaadinde bulundu.

‘Uygun değil’ demişti

Dünya kamuoyu, Ben-Gvir’i Oslo Barış görüşmelerine muhalefet eden, “düzen karşıtı” bir genç olarak tanıdı. Gvir, dönemin İsrail Başbakanı İzhak Rabin’in aracından kopardığı amblemi kameralara doğru sallarken “Bu ambleme ulaştığımız gibi gerekirse Rabin’e de ulaşırız” diyordu. Rabin bu olaydan kısa bir süre sonra uğradığı suikastta hayatını kaybetti.

Ben-Gvir’in siyasi kökleri, 1994’te İsrail’in terör örgütü ilan ettiği Haham Meir Kahane liderliğindeki Arap karşıtı Kach hareketine uzanıyor. Ben-Gvir, oturma odasının duvarında asılı, 29 Müslüman’ı katleden Kach üyesi Baruch Goldstein’ın posterini, siyasete katıldığı 2019’da indirmişti. O dönem Başbakan olan Bibi’ye göre de Ben-Gvir önemli bir görev için uygun bir isim değildi. Nitekim 2021’de kendi başkanlığını desteklemesine rağmen Netanyahu, Ben-Gvir’le yan yana gelmekten ve aynı fotoğraf karesine girmekten imtina etti.

Irkçı değilmiş

Siyasete adım attıktan sonra savunduğu fikirleri söylem bazında biraz yumuşasa da özü değişmedi. Ben-Gvir hâlâ bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkıyor. Filistin Yönetimi’ni ortadan kaldırmayı ve Filistinlilerin İsrail yönetimi altında ancak oy hakkından mahrum ve bağımsızlığa giden yollar tamamen kapalı olarak yaşamaları gerektiğini söylüyor. Irkçı olduğu iddialarını reddediyor ama ona göre Araplar, ancak İsrail Devleti’ni evin efendisi olarak tanıdığı sürece Yahudilerle birlikte yaşayabilir. Aksini iddia edenlerin sınır dışı edilmesi gerektiğini savunuyor. Kullanmamış olsa bile elinde molotof kokteyli olan bir Arap’ı öldüren İsrail güvenlik güçlerine dokunulmazlık verilmesini istiyor. Tüm bu görüşleri, gençliğinde Ben-Gvir’in askerlik yapmasını engellemişti şimdi ülke yönetiminin kapısını açıyor.

Olası Bibi kabinesinin bir diğer tartışmalı ismi Smotrich ise geçen yıl Knesset’te yaptığı konuşmada Arap milletvekillerine hitaben, “Sizinle konuşmuyorum, anti Siyonist, terör destekçisi, düşmanlar. (İsrail’in ilk başbakanı) Ben-Gurion işi tamamlamadığı, 1948’de sizleri dışarı atmadığı için, kaza sonucu buradasınız” demişti.

Netanyahu’nun diplomatik kabusu

Gelinen noktada Bibi’nin önündeki en güçlü seçenek, “rüya” diye nitelenen aşırı sağ koalisyona dayanma ihtimali. 64 sandalyeli böyle bir hükümet, İsrail’in son dört yıldır girdiği siyasi istikrarsızlık sürecinin sonu olabilir. Ayrıca Smotrich’in önerdiği yargı gücünü, bağımsız mahkemelerden alıp yasama gücüne verecek “yasal reformlar” Bibi’nin peşini bırakmayan yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma davalarını bir daha inmemek üzere rafa kaldırabilir.

Bu durumda Bibi tartışmalı ortaklarına bakanlık dışında, Filistin ve Araplar aleyhine bazı tavizler de vermek zorunda kalacak. Aslında Bibi, ülkeyi yönettiği 12 yıl boyunca Filistinlilerle barış için pek bir şey yapmadı. Aksine İsrail işgalini sağlamlaştıran adımlar attı. Batı Şeria’daki yasadışı yerleşim nüfusunu büyük ölçüde genişletti ve geriye dönük yasalaştırdı. ABD’nin, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasını sağladı. Onun yönetiminde İsrail’in, Filistin ve Gazze’ye düzenlediği düzinelerce saldırıda binlerce Arap hayatını kaybetti. Ama tüm bunları yaparken söylemde iki devletli çözüm de dahil barış gündemini öne çıkardı, savaşı sonlandırma çağrıları yaptı. Ezcümle “makyajlı” İsrail, ABD başta olmak üzere Batı başkentlerine Tel Aviv’i “demokrat” ilkelerinden taviz vermeden savunmanın rahatlığını sundu. Hatta bu makyaj ona bölgede uygulanan tecridi sonlandırma imkanı yarattı. Arap ülkelerini İsrail’le anlaşmanın “vicdanı sorumluluğu”ndan kurtardı.

Şimdi Bibi, yeni ortaklarının çıplak, katı ve şekilci sağ söylemleri nedeniyle Batı’nın desteğini zayıflatması ve Arap ülkeleri ile normalleşmenin rafa kalkması tehlikesiyle karşı karşıya.

Gantz seçeneği: Düşük bir ihtimal

Bibi’nin henüz geç olmadan yapabileceği az şey var: Kendi gibi sağcı olan ama daha az ideolojik görünen bir partiye yaslanmak. Bunun için karşı blokta yer alan 12 sandalyede sahip Benny Gantz liderliğindeki Ulusal Birlik Partisi en iyi seçeneği. Her ne kadar Gantz, bir çok kez Bibi koalisyonuna katılmayacağını açıklasa da bu seçenek imkansız değil, üstelik Gantz, Netanyahu’ya ideolojik olarak Ben-Gvir’den daha yakın. Düşük de olsa böyle bir ihtimal diplomatik alanda Bibi’ye nefes aldıracak ve bugüne kadarki “kazanımlarını” koruma kalkanı sunacak. Ancak Gantz, Bibi’ye seçimsiz dört yılı garanti etmediği gibi yolsuzluk davalarına karşı yasal bir koruma da sağlamıyor.

Türkiye ile ilişkiler…

İsrail seçimlerinin Türkiye açısından önemi de ilişkilerin son dönemde girdiği “normalleşme” seyriyle ilgili. Ağustos ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İsrail Başbakanı Yair Lapid’in telefon görüşmesinden sonra iki ülke karşılıklı büyükelçi atama kararı almıştı. İç politikadaki tüm cepheleşmelere karşın İsrail siyasetinde, dış politikada elde edilen kazanımların korunması yönelimi dikkate alındığında Bibi’nin Lapid’in mirasını devam ettireceği söylenebilir. Hatta olası aşırı sağ koalisyon, kendisinin başlatma imkanı zor olan Türkiye ile yeni sayfanın açılmış olmasından memnun. Ancak, aşırı sağ koalisyonun, Filistin’de patlak verecek bir ayaklanmanın fitilini ateşlemesi ise normalleşme sürecinin fiilen bitmesi en potansiyel olasılık olarak bir kenarda duruyor.

Ortadoğu

Hamaney, ABD’nin İran’a yönelik bombardımanının “hiçbir sonuç vermediğini” söyledi

Yayınlanma

İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, İsrail ile ateşkesin yürürlüğe girmesinden sonra yaptığı ilk açıklamalarda, ABD’nin İsrail’in nükleer tesislerine yönelik saldırılarının “hiçbir sonuç vermediğini” ve Donald Trump’ın saldırıların etkisini “abarttığını” söyledi.

Bu açıklamalar, hafta sonu ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine düzenlediği hava saldırılarının yol açtığı hasarın boyutu konusunda çelişkili bilgiler ortasında geldi. ABD güçleri üç İran nükleer tesisini vurdu ve Trump, saldırıların tesisleri “yok ettiğini” iddia etti.

Ancak perşembe günü yayınlanan bir video mesajında, ülkenin en üst düzey karar vericisi Hamaney, ABD başkanının “ihtiyacı olduğu için abarttığını” söyledi ve İran halkını “şanlı zaferinden” dolayı tebrik etti.

86 yaşındaki Hamaney, “Onun sözlerini duyan herkes, sözlerinin arkasında farklı bir gerçeklik olduğunu anlayabilirdi — onlar hiçbir şey yapamadılar” diye ekledi.

Bu açıklamalar, ABD’nin saldırılarının Tahran’ın nükleer programını ne ölçüde engellediği konusunda spekülasyonların yoğunlaştığı bir dönemde geldi.

Salı günü İran Cumhurbaşkanı Masud Pezeşkiyan, “saldırgan düşmanın” nükleer tesisleri yok etmede başarısız olduğunu söyledi. Aynı gün sızan bir ABD istihbarat raporu, saldırıların Tahran’ın nükleer programını sadece birkaç ay geciktirdiğini öne sürdü.

Ancak çarşamba günü, Trump tarafından atanan CIA direktörü John Ratcliffe, tesislerin “ağır hasar gördüğünü” ve “yıllar boyunca yeniden inşa edilmesi gerekeceğini” söyledi.

Hamaney aksine İran’ın ABD’ye zarar verdiğini ifade etti. İran, “ABD’ye sert bir darbe indirdi, özellikle de bölgedeki önemli üslerinden biri olan Al Udeid üssünü hedef alarak hasar verdi” dedi.

İran’ın bölgedeki hayati Amerikan tesislerine erişebilmesi ve gerekli gördüğü takdirde bu tesislere saldırı düzenleyebilmesinin önemsiz bir mesele olmadığını da sözlerine ekledi. “Bu önemli bir gelişme ve gelecekte tekrar yaşanabilir” uyarısında bulundu. “Saldırganlık tekrarlanırsa, düşman şüphesiz ağır bir bedel ödeyecek” dedi.

Ayetullah Hamaney ayrıca, İsrail’e saldırıları kastederek, “İslam Cumhuriyeti’nin bu kadar yıkıcı saldırılar gerçekleştirebileceği fikrinin düşmanın aklından bile geçmediğini, ancak bunun gerçekleştiğini” söyledi.

“Gelişmiş çok katmanlı savunma sistemlerini aşmayı başaran ve güçlü füze ve silah saldırılarıyla düşmanın askeri ve kentsel merkezlerinin büyük bir bölümünü yerle bir eden silahlı kuvvetlerimize yardım ettiği için Tanrı’ya şükrediyoruz” dedi.

Hamaney’in uzun süre kamuoyunun önüne çıkmaması, güvenliği konusunda spekülasyonlara yol açmıştı. İsrail, 12 günlük çatışmanın ilk aşamalarında üst düzey İranlı askeri yetkilileri ve nükleer bilim adamlarını hedef aldı.

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, kampanya sırasında Hamaney’i doğrudan hedef almayı dışlamadı ve hatta İranlıları ayaklanmaya ve rejim değişikliği peşinde koşmaya çağırdı.

ABD Başkanı Donald Trump, savaş sırasında Hamaney’in yerini tam olarak bildiklerini, ancak onu ortadan kaldırma kararı alınmadığını söyledi.

Hamaney perşembe günü yaptığı açıklamada, İslam Cumhuriyeti’nin “Siyonist rejimi diz çöktürdüğünü ve ezdiğini” savundu.

İran’ın “ABD’ye ağır bir tokat attığını” söyledi.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Trump’tan Netanyahu’ya Gazze “rüşveti”

Yayınlanma

ABD Başkanı Trump’tan Netanyahu’ya Gazze savaşını sonlandırması için rüşvet gibi destek geldi. Trump, Netanyahu hakkındaki yolsuzluk davasının iptal edilmesini istedi. İsrail muhalefeti ise bu çıkışın, Trump’ın Gazze savaşını sona erdirmesi için Netanyahu’ya sunduğu dolaylı bir “telafi” hamlesi olduğunu savunuyor.

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun hakkında süren yolsuzluk davasının derhal iptal edilmesini veya kendisine af verilmesini talep ederek İsrail iç siyasetinde yeni bir fırtınaya neden oldu. Trump’ın açıklamaları, Netanyahu’nun savaş nedeniyle ertelenen çapraz sorgusunun yeniden başlayacağı güne denk gelirken, içerdiği mesajlar dikkat çekici bulundu: “ABD, İsrail’i kurtardı, şimdi Bibi’yi de kurtaracak.”

Trump, Truth Social üzerinden yaptığı paylaşımda, Netanyahu’nun “İsrail’in hayatta kalması için İran’a karşı verilen savaşta gösterdiği liderliği” överek, davayı “siyasi güdümlü bir cadı avı” olarak nitelendirdi. “Bu adalet rezaleti kabul edilemez” diyen Trump, Netanyahu için “büyük bir kahraman” ifadesini kullanarak, “Derhal af edilmeli ya da dava iptal edilmelidir” çağrısı yaptı.

Trump’tan Netanyahu’ya mesaj

Ancak İsrail’de bu açıklamalara itiraz geldi. Ana muhalefet lideri Yair Lapid, Trump’a duyulan minnettarlığı dile getirirken, “Bir devlet başkanının bağımsız bir ülkenin hukuk sürecine karışmaması gerektiğini” söyledi. Lapid, Trump’ın çıkışının Netanyahu’yu Gazze savaşını sona erdirmeye ikna etmek için yaptığı bir “telafi girişimi” olabileceğini ima ederek, “Görünüşe göre bu açıklama, savaşı sonlandırması için Netanyahu’ya verilen bir mesajın parçası” dedi.

Trump’ın söz konusu açıklaması, Netanyahu’nun siyasi geleceği açısından büyük önem taşıyan üç ayrı yolsuzluk dosyasının yeniden gündeme geldiği bir dönemde geldi. Netanyahu’nun İran ile savaş nedeniyle ara verilen çapraz sorgusu bugün yeniden başlayacak. Başbakan, 1000, 2000 ve 4000 numaralı davalarda dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma ve rüşvetle suçlanıyor. Özellikle 4000 No’lu “Bezeq-Walla davası” ciddi yaptırımlar doğurabilecek içerikte.

Trump’ın doğrudan yargı sürecine müdahale eden bu çıkışı, İsrail’de yargı bağımsızlığı tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Netanyahu’nun partisinden doğrudan bir yanıt gelmezken, Likud Partisi Trump’ın açıklamasının İbranice çevirisini sosyal medya hesaplarından paylaştı.

Bu hamle, Trump’ın hem Netanyahu üzerindeki etkisini pekiştirme çabası hem de Gazze savaşını diplomatik bir kazanıma dönüştürme girişimi olarak yorumlanıyor.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Uzmanlar Harici’ye değerlendirdi: Hürmüz’ün kapanma ihtimali ‘sıfır’

Yayınlanma

İsrail’in İran’a saldırılarıyla başlayan çatışma ve ABD’nin İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırıları sonrası ateşkes ilan edilse de, kırılgan süreçle birlikte İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatabileceği endişeleri, küresel ekonomi ve piyasaların gündeminde yer almaya devam ediyor. Eski BOTAŞ Gaz Alım Dairesi Başkanı Ali Arif Aktürk ve bölgeyi yakından takip eden gazeteci Yakup Aslan Hürmüz Boğazı’nın önemini ve ‘kapatılma’ tartışmalarını Harici’ye değerlendirdi: Hürmüz’ün kapanma ihtimali ‘sıfır’.

İran’ın ABD’ye misilleme olarak Katar’daki üssü hedef alması sonrası Donald Trump tarafından İran-İsrail arasında ateşkes ilan edildiği duyurulsa da, iki ülke arasında gerginlik ve yer yer saldırılar devam ediyor.

Kırılgan ateşkesin geleceği belirsizliğini korurken, Hürmüz Boğazı’nın kapanma ya da akışın sekteye uğrama riski piyasalarda ve şirketlerde endişe yaratıyor.

Öte yandan birçok enerji uzmanı, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı tamamen kapatmasının pek olası olmadığını düşünüyor. İran bu tehdidi daha önce de yapmıştı, ancak böyle bir hamlenin en başta en büyük petrol alıcısı olan Çin’i rahatsız edebileceğini hesaba katıyor.

ABD’nin İran’daki nükleer tesislere saldırılarının ardından İran Meclisi Ulusal Güvenlik Komisyonu Üyesi İsmail Kevseri, Meclisin, Hürmüz Boğazı’nın kapatılması gerektiği sonucuna vardığını ancak nihai kararın Milli Güvenlik Yüksek Konseyi uhdesinde olduğunu açıklasa da bu ihtimalin oldukça düşük olduğu değerlendiriliyor. Ki bu tartışmalar da ateşkes duyurusu öncesinde öne çıkmıştı.

Ancak, yapay zeka tabanlı denizcilik takip şirketi Windward’ın paylaştığı bilgilere göre, hafta sonu ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine saldırılarının ardından Hürmüz Boğazı’ndaki ticareti gemi taşımacılığı son 20 yılın en yüksek tehdit seviyesi altında faaliyet gösteriyor.

Jeopolitik belirsizlikler ve güvenlik endişeleri nedeniyle Hürmüz Boğazı’na giren gemi sayısında hafif bir düşüş gözlenirken, Windward’a göre bu düşüş gemi sahiplerinin jeopolitik belirsizlikler karşısında artan temkinliliğini ortaya koyuyor ve algılanan risklerin deniz taşımacılığı üzerindeki gerçek zamanlı etkisinin giderek büyüdüğünü gösteriyor.

Basra Körfezi’nin ağzında yer alan dar su yolu Hürmüz Boğazı, Orta Doğu’daki petrol ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) üretiminin Umman Denizi ve Hint Okyanusu üzerinden dünya pazarlarına taşınmasını sağlıyor.

Deniz yoluyla taşınan ham petrolün yaklaşık 3’te 1’inin ulaştırılması için kullanılan bu stratejik geçit, başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere Orta Doğu’daki üreticilerin ham petrol ve kondensat sevkiyatında kritik bir rol üstleniyor. Hürmüz Boğazı’ndaki petrol ticareti, dünyadaki toplam petrol tüketiminin de 5’te 1’ini karşılıyor.

Hürmüz Boğazı’ndan geçen günlük yaklaşık 20 milyon varil petrol ve petrol ürününün büyük kısmı Çin başta olmak üzere Asya piyasalarına ulaşıyor. Küresel doğal gaz ticaretinin yüzde 20’si de bu boğazdan geçiyor.

İsrail-İran Savaşı Küresel Enerji Piyasalarını Sarsabilir

Eski BOTAŞ Gaz Alım Dairesi Başkanı Ali Arif Aktürk ve bölgeyi yakından takip eden gazeteci Yakup Aslan Hürmüz Boğazı’nın önemini ve ‘kapatılma’ tartışmalarını Harici’ye değerlendirdi.

 ‘Hürmüz’ün kapanma ihtimali – hukuki anlamda – sıfır’

 Hürmüz’ün kapanma ihtimalini hukuki boyutuyla değerlendiren Ali Arif Aktürk, şunları söyledi:

“Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku sözleşmesine göre kıyıdaş ülkeler ortadan ikiye çizilmiş çizgi ile eşit şekilde bölünüyor. Münhasırlıkları, egemenlikleri var. En dar kısmında mesela İran, Umman ile paylaşıyor. Yine BAE ile paylaştığı kısım var. Hatta İran’ın işgal ettiği (sanırım iki tanesi BAE tarafında) 3 tane de ada var ve bununla ilgili anlaşmazlık devam ediyor. İran onları işgal etmiş durumda.

Dolayısıyla İran’ın tek taraflı ben kapattım deme şansı hukuken ve fiilen yok. Eğer İnsansız Deniz Araçları ile Sihalarla, roketlerle tankerleri vurabilirler.  Vurdukları eğer Umman tarafında olursa o da ayrı diplomatik ve uluslararası sorun olur. BM üyesi başka bir ülkeye saldırmış olur. Yapabilir mi? Yapar bir iki tankere. ABD’nin 5. Filo orada, Katar, Suudi Arabistan üsleri de var. Burada sıcak çatışmalar olur. Dolayısıyla bunu tümden kapatmak ve sürdürmek imkansız.”

Hürmüz’ün bir savaş ya da çatışma sonucu fiilen kapanma ihtimalini de değerlendiren Aktürk, şöyle devam etti:

“Eğer Hürmüz’de ABD donanması ile bir deniz savaşı çıkarsa o zaman Hürmüz fiilen kapanmış olur. Bu bir risk. Uzun sürer mi? İste cevaplanması gereken asıl soru bu. Eğer ABD ve İsrail, İran’da bir rejim değişikliğini hedefliyorlarsa bu 90 milyonluk İran’da kolay değildir. Bu işin lideri ve sürükleyicisi de yok şu anda öne çıkan. Sonuç olarak ben fiilen ve uzun süreli Hürmüz’ün kapanacağını beklemiyorum.”

‘Hürmüz’ü kapatmak gemileri yakmak olur’

Hürmüz’ün kapatılması tartışmalarını politik açından ve İran yönetiminin geleceği açısından değerlendiren gazeteci Yakup Aslan şunları söyledi:

ABD’nin İran’a yönelik son saldırısının ardından, Tahran yönetimi açısından Hürmüz “Boğazı’nı kapatmak olası bir misilleme adımı olarak sıkça tartışılsa da, bu hamle İran için adeta gemilerin yakıldığı bir son seçenek olacaktır. Çünkü Hürmüz Boğazı sadece İran için değil, aynı zamanda tüm Basra Körfezi ülkeleri ve küresel enerji güvenliği açısından kritik bir geçiş noktasıdır. Dünya petrol ticaretinin yaklaşık %20’si günlük yaklaşık 17 milyon varil ham petrol bu boğazdan geçmektedir. Bu oran, küresel enerji piyasalarında yaşanacak en ufak bir tıkanıklığın dahi fiyatları fırlatmasına ve tedarik zincirlerinde büyük kırılmalara yol açmasına neden olur. İran’ın petrol ihracatının büyük bölümü de bu güzergâha bağlıdır; dolayısıyla boğazın kapanması İran ekonomisini de doğrudan vuracaktır.

Hürmüz Boğaz kapatıldığı takdirde olası askeri sonuçları da değerlendiren Aslan, şöyle devam etti:

“Hürmüz Boğazı’nın kapatılması yalnızca ekonomik değil, askeri sonuçlar da doğuracaktır. Böyle bir girişim, başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere NATO üyesi ülkelerin öncülüğünde oluşturulacak bir deniz gücü koalisyonunun İran’a karşı konuşlanmasına yol açabilir. Halihazırda ABD’nin Bahreyn’de konuşlu Beşinci Filosu, bölgede 20’den fazla savaş gemisiyle sürekli görev yapmaktadır. Çin gibi enerji ihtiyacının %40’ını Ortadoğu’dan karşılayan ülkeler açısından da Hürmüz’ün açık kalması hayati önemdedir. Bu nedenle İran’ın böyle bir adımı, yalnızca Batı ile değil, Doğu’daki stratejik ortaklarıyla da gerilim yaşamasına yol açabilir. Hürmüz’ün kapatılması, stratejik caydırıcılık amacıyla masada tutulsa da, pratikte İran için geri dönüşü olmayan bir yol anlamına gelir.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English