Bizi Takip Edin

AMERİKA

Biden Çin’e karşı Pasifik adalarına güven vermeye çalıştı

Yayınlanma

ABD Başkanı Joe Biden, Çin’in stratejik açıdan önemli olan Pasifik’te artan etkisine karşı koymayı hedefleyen hamlelerinin bir parçası olarak pazartesi günü Pasifik ada liderlerini Beyaz Saray’da ağırladı ve Washington’un Pasifik ada ülkelerine olan bağlılığını yeniden teyit etmeye çalıştı.

ABD-Pasifik Adaları Zirvesi’nde açıklanan ve Washington’un ilk ABD Pasifik Ortaklık Stratejisine dayanan girişimler, Washington’un bölgedeki diplomatik etkisini genişletmekten yeni iklim, güvenlik ve ekonomik projeler için yaklaşık 200 milyon dolar ekstra yardım sağlamaya kadar uzanıyor.

Zirve, ABD’nin bölgedeki ülkeleri desteklemek için yeterince çaba sarf etmediği ve Çin’in boşlukları doldurmaya çalıştığı yönündeki eleştirilerin ardından geldi.

ABD merkezli Rand Corporation düşünce kuruluşunda kıdemli siyaset bilimci olan Jeffrey Hornung, “ABD nihayet Pasifik adalarının ihtiyaçlarına kulak veriyor gibi görünüyor” dedi.

Hornung, “İklim değişikliği, bağlantı, kalkınma yardımı ya da daha fazla denizcilik bilinci olsun, zirve bir dizi yeni program ve girişimle Pasifik adalarından gelen tüm önemli ‘istekleri’ karşılamış gibi görünüyor” diye ekledi.

Ancak ABD açısından bu yeni girişimlerin, “herkese dost, hiçbirine düşman” dış politika düsturunu sürdürmeye çalışan ada ülkelerinin Çin’in etkisine girmesini engellemeye yetip yetmeyeceği konusunda tartışmalar devam ediyor.

Yine de Biden’ın zirve boyunca, ABD’nin çabalarına dair bir güven aşılamaya çalıştığı görüldü. Bu türden ikinci zirve için pazartesi günü Beyaz Saray’da bir araya gelen 18 üyeli Pasifik Adaları Forumu (PIF) lider ve temsilcilerine seslenen Biden, “İkinci Dünya Savaşı sırasındaki atalarımız gibi, dünyamızın tarihinin büyük bir kısmının önümüzdeki yıllarda Pasifik’te yazılacağını biliyoruz” dedi.

Çin’in bölgedeki etkisini sınırlama girişimi

ABD ve bölgesel müttefikleri, Pekin’in bölgede genişleyen etkisini baskılamak için bu ülkelerle ilişkilerini artırıyor. Biden yönetiminden üst düzey bir yetkili zirve öncesinde yaptığı açıklamada Çin’in bölgesel iddiası ve etkisinin “stratejik odağımızı sürdürmemizi gerektiren” bir faktör olduğuna “şüphe yok” diyerek Washington’un Pasifik ada ülkelerine ABD ve benzer düşünen ortakların onlar için “uygulanabilir alternatifler” sağlayabileceğini gösterme niyetinde olduğunu söyledi.

Son birkaç yıldır Çin’in bölgedeki ekonomik ve diplomatik faaliyetleri gelişti; buna geçen yıl Solomon Adaları ile Çin arasında yapılan güvenlik anlaşması da dahil.

Geçen yıl ABD’nin Pasifik Ortaklık Stratejisi’ni imzalamayı reddeden Solomon başbakanı, geçen hafta New York’ta düzenlenen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılmasına rağmen pazartesi günkü zirveye katılmadı.

The Japan Times’a konuşan Avustralya merkezli siyasi risk analisti Henry Storey, “Bu, Solomon hükümetinin ABD’nin Pasifik’te yeniden angajmanına karşı genel olarak temkinli olduğu, örneğin Ağustos 2022’de ABD Sahil Güvenlik varlıklarının limana yanaşmasına izin vermediği, ancak Avustralya gibi daha köklü Batılı ortaklarla yakın bağlarını sürdürdüğü daha geniş bir modele uyuyor” dedi.

Washington’un bölgeyle angajmanını güçlendirmek için Biden’ın pazartesi günü attığı ilk adımlardan biri, bölgedeki iki ülkeyle (Niue ve Cook Adaları) resmi diplomatik bağların kurulduğunu ve önümüzdeki yılın başlarında Vanuatu’da bir büyükelçilik açmayı planladıklarını duyurmak oldu.

Yönetim ayrıca küçük işletmeler için yeni bir mikrofinans tesisi ve internet bağlantısını güçlendirmek için denizaltı kablo projesi gibi milyonlarca dolarlık altyapı projeleri de dahil olmak üzere ticari bağları ve ekonomik kalkınmayı artırmaya yönelik girişimleri açıkladı.

Ancak bu ülkelerin çoğu için iklim değişikliği en acil tehdit olarak görülüyor, zira bazıları yükselen deniz seviyeleri nedeniyle önümüzdeki on yıllarda yaşanmaz hale gelme riski altında.

Washington bu sorunla mücadele için ada liderlerine, bir kısmı kongre onayına tabi olmak üzere, 20 milyon dolardan fazla yeni girişim sözü verdi.

Uzmanlar Washington’un toplantıyla ilgili temel amacının kendisini bölgedeki en iyi güvenlik ortağı olarak sunmak olduğunu söylüyor.

Örneğin Biden, Pasifik ada ülkeleriyle eğitime adanmış ilk ABD gemisi olarak hizmet verecek bir ABD Sahil Güvenlik botunun bu yıl sonundan önce konuşlandırılacağını duyurdu. Ayrıca bu adalara 11.4 milyon dolar değerinde deniz alanı farkındalık teknolojisi sağlama planlarından da bahsetti.

Ayrıca Beyaz Saray, Marshall Adaları ile Serbest Ortaklık Anlaşması’nın yeniden müzakere edilmesinde “ilerlendiğini” açıkladı. Mevcut anlaşmanın süresi cumartesi günü doluyor. Washington mayıs ayında Palau ve Mikronezya ile benzer anlaşmaları – ve buralardaki askeri tesisleri geliştirme planlarını – yenilerken, Marshall Adaları ile henüz bunu yapmamıştı.

Önceki gün de, Washington’ın gelişmiş füze savunma sistemlerinin kalıcı olarak Palau’ya konuşlandırılmasını düşündüğü bildirilmişti.

‘Sözler eyleme dökülmeli’

İklim değişikliğinin azaltılması, ekonomik kalkınma ve balıkçılığın korunmasının yanı sıra Washington’un taahhütlerinde tutarlılık da liderlerin istek listelerinin başında yer alırken Cook Adaları Başbakanı Mark Brown ABD’nin angajmanını sadece yıllık zirvelerle sınırlamaması çağrısında bulundu.

Brown, “Üzerinde mutabık kalınan bir eylem planı doğrultusunda yıl boyu süren çabalar olmalı ve sahada dönüştürücü eylemler gerçekleştirmek için gerekli kaynaklarla desteklenmelidir” dedi.

Pasifik ülkeleri 2022 zirvesinde açıklanan birçok taahhüt için hala finansmanın serbest bırakılmasını bekliyor. Örneğin Biden geçen yıl Pasifik adalarına yardım için genişletilmiş programlara 810 milyon dolar harcamayı taahhüt etmişti ancak bu fonlar henüz Kongre tarafından onaylanmadı.

Washington’un bu ve diğer vaatleri yerine getirip getirmeyeceği, özellikle de bazı girişimlerin finansman yetersizliği nedeniyle geri çekilebileceği düşünüldüğünde, son zirvenin uzun vadedeki etkinliğini belirleyecektir.

Öncelikler ve çıkarlar farklı

Diğer yandan bu ülkeler ABD’nin yeniden angajmanını memnuniyetle karşılarken, bu Çin’le ilişkilerini kesecekleri anlamına da gelmiyor. Örneğin Papua Yeni Gine, ABD ile bir savunma işbirliği anlaşması imzalamış olmasına rağmen Çin ile bir serbest ticaret anlaşması imzalamayı sürdürüyor.

Uzmanlara göre Pasifik ülkelerinin bu dengeyi korumalarının temel nedeni, bu ülkelerle ABD’nin öncelikleri arasındaki “temel uyumsuzluk”. Washington’ın bölgedeki önceliği güvenlik odaklı ve Çin’i çevreleme stratejisi doğrultusunda adımlar atıyor. Örneğin, 2026 yılında ABD’nin ufuk ötesi radar sistemlerine ev sahipliği yapmaya hazırlanan Palau’da Patriot hava savunma füzelerinin kalıcı olarak konuşlandırılması adayı olası bir çatışmada Çin’in hedefi haline getirecektir.

Ayrıca Pasifik devletlerinin çoğu iklim değişikliği de dahil olmak üzere kendi kalkınma ihtiyaçlarıyla ilgileniyor. Onlar için güvenlik önceliği ABD’nin Çin ve Tayvan’la ilgili endişeleri değil, iklim krizinden kaynaklanan tehditler. Dolayısıyla bu çıkar farklılıklarının ortasında zirvenin ABD’nin Pasifik stratejisine ne gibi somut faydalar sağlayacağı belirsizliğini koruyor.

Global Times: ABD boş sözler dışında ne sunabilir?

Washington’daki zirveyi bu bağlamda değerlendiren Çin’in Global Times gazetesi, “Boş sözler dışında ABD Pasifik ülkelerine ne sunabilir” diye yazdı. Biden yönetiminin artık Çin’in Pasifik’teki etkisine karşı koyma planlarını yalanlamadığını söyleyen analizde, “Batı medyası bu zirvenin ‘Washington’un uzun zamandır kendi arka bahçesi olarak gördüğü stratejik bir bölgeye Çin’in daha fazla girmesini engellemeye yönelik bir ABD cazibe saldırısının parçası’ olduğunu açıkça ifade etmiştir” denildi.

Pasifik ada ülkeleri için en büyük endişelerin iklim değişikliği, ekonomik kalkınma ve sosyal istikrar olduğu vurgulanan yazıda, Çin’in Güney Pasifik ülkeleriyle “tam saygıyı” ve “karşılıklı fayda sağlayan işbirliğini” desteklediği, buna karşılık ABD’nin “yardım kisvesi altında aslında kendi ideolojisini teşvik ettiği” ve Pasifik ada ülkelerini ABD’nin piyonları haline getirerek bölgeyi Çin karşıtı ittifakına çekmeye çalıştığı” ifade ediliyor.

ABD’nin Güney Pasifik bölgesini uzun zamandır ihmal ettiği kaydedilirken, son yıllarda Çin’in Güney Pasifik bölgesi ile işbirliği güçlendikçe bunu kendi hegemonik statüsüne yönelik bir tehdit ve meydan okuma olarak algılayan Washington’ın bölgeye olan ilgisini artırdığı vurgulanıyor.

ABD, Pasifik ada ülkelerini Hint-Pasifik stratejisine dahil etmeyi umsa da, bu ülkelerin Çin ve ABD arasındaki rekabette taraf tutmak istemediği ve bunda kendileri için bir fayda görmedikleri belirtiliyor.

AMERİKA

Rümeysa Öztürk’ün ABD vizesi iptal edildi

Yayınlanma

ABD’nin Massachusetts eyaletinin Boston kentinde yer alan Tufts Üniversitesi’nde doktora yapan Türk öğrenci Rümeysa Öztürk 25 Mart’ta gözaltına alındı.

ABD’de gündem olan olayla ilgili konuşan Dışişleri Bakanı Marco Rubio Öztürk’ün vizesinin iptal edildiğini doğruladı.

Rubio, “Size eğitim almanız için vize verdik; kampüslerimizi yerle bir eden bir sosyal aktivist olmanız için değil. Vizenizi bunu yapmak için kullanırsanız, vizenizi geri alırız. Her ülkeyi de aynısını yapmaya teşvik ediyorum,” dedi. 

ABD’li yetkili, “Eğer yalan söyleyip vize alır, buraya geldikten sonra bu tür davranışlarda bulunursanız, vizenizi iptal edeceğiz. Ve vizeniz iptal edildiğinde, artık ABD’de yasal olarak bulunamazsınız. Her ülke gibi bizim de sizi sınır dışı etme hakkımız var. Bu kadar basit,” diye konuştu.

Bakan, 300 kadar öğrencinin vizesinin benzer şekilde iptal edildiğini de açıkladı.

Rubio, “Bir ülkenin, ‘Üniversitelerinize gidip ayaklanma çıkaracağım, kütüphaneleri işgal edeceğim, insanları taciz edeceğim’ diyen insanları içeri alması delilik, hatta aptallık olur. Hangi hareketin parçası olduğunuz umurumda değil. Bunu neden kabul edelim ki?” diye sordu.

Rubio, bu tür eylemleri “kendi ülkelerinde yapabileceklerini ama ABD’de yapamayacaklarını” söyledi.

Geçen yıl ABD yönetiminin İsrail’in Gazze işgaline verdiği desteği protesto için ülkedeki birçok üniversitede kitlesel öğrenci protestoları yapılmıştı.

Eğitim vizesi iptal edilen Öztürk’ün ‘Hamas yanlısı’ hareketlere katıldığı iddia ediliyor.

Rümeysa Öztürk’ün avukatı Mahsa Khanbabai, konuyla ilgili BBC Türkçe’ye yaptığı yazılı açıklamada genç kadınla 27 Mart akşamı ilk kez konuşabildiğini kaydetti.

Müvekkilinin gözaltına alındığı anlara değinen avukat, “Bu videodaki hiçbir şey kolluk kuvveti çalışanları olduklarını ve hangi kurumdan geldiklerine işaret etmiyor. Bu durum herkesi oldukça endişelendirmeli,” ifadelerini kullandı.

Khanbabai, Öztürk’ün Tufts Üniversitesi’nde Fulbirght bursuyla okuyan başarılı bir doktora öğrencisi olduğunun altını çizdi ve Trump yönetiminin Hamas destekçisi olduğu yönündeki iddialarının “asılsız” olduğunu vurguladı.

Öztürk’ün gözaltına alındığı anlara ait videoda doktora öğrencisinin iftara giderken yolda sivil giyimli yetkililer tarafından çevrelendiği görülüyordu.

Polisler daha sonra Öztürk’ü ters kelepçeleyerek bir araca götürdü.

Tufts Üniversitesi BBC Türkçe ile paylaştığı yazılı açıklamada, “Yetkililerle irtibat halindeyiz. Rümeysa’ya kanuni haklarını kullanarak kendini aklama fırsatı sağlanmasını umuyoruz,” dedi.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç yaptığı açıklamada gözaltıyı şiddetle kınadığını söyledi ve olayın “sözde demokratik ülkelerde düşünce özgürlüğünün olmadığının, insan haklarına saygı duyulmadığının kanıtı” olduğunu savundu.

CHP lideri Özgür Özel de gözaltıyı kınadı ve paylaşımında “dayanaksız bir şekilde, vicdansızca tutuklanan Türkiye’deki yüzlerce öğrenci de aynı mağduriyeti yaşıyor” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Yargıç Trump yönetimine Signal sohbetlerini saklama emri verdi

Yayınlanma

Federal bir yargıç, Trump yönetiminin Signal mesajlaşma uygulaması üzerinden üst düzey yetkililerle yaptığı ve bu ayın başlarında Yemen’de yakın bir askeri operasyonla ilgili olarak bir muhabirle yanlışlıkla paylaşılan mesajlar da dahil olmak üzere sohbetleri muhafaza etmesine karar verdi.

ABD Bölge Yargıcı James Boasberg perşembe günü, uygulamanın otomatik silme işlevinin Federal Kayıtlar Yasasını ihlal ederek mesajları yok olma riskiyle karşı karşıya bıraktığını iddia eden bir dava açan bir şeffaflık grubunun talebi üzerine bu kararı verdi.

Öğleden sonra yapılan kısa bir duruşma sırasında Adalet Bakanlığı avukatı Amber Richer, Boasberg’e böyle bir emrin gerekli olmadığını çünkü ilgili kurumların zaten kayıtları korumak için adımlar attığını söyledi, fakat hakimin bunu bir mahkeme emriyle pekiştirmesine itiraz etmedi.

Richer, “Ellerinde hangi kayıtların olduğunu belirlemek için hâlâ kurumlarla çalışma sürecindeyiz, ama aynı zamanda sahip oldukları kayıtları korumak için kurumlarla birlikte çalışıyoruz,” dedi.

Öte yandan hükümet avukatı, günün erken saatlerinde bir Hazine Bakanlığı yetkilisinin mahkemeye yaptığı başvuruda, Hazine Bakanı Scott Bessent’in şu anda Yemen saldırısıyla ilgili mesaj zincirinin sadece bir kısmına sahip olduğunu öne süren bir açıklamayı kabul eder göründü.

Mesaj zincirine eklenen gazeteci, The Atlantic editörü Jeffrey Goldberg, sohbetin 11 Mart’ta başladığını bildirdi. Ne var ki Bessent’in elinde sadece 15 Mart öğleden sonra başlayan mesajlar var. Bessent’in daha önceki mesajları neden saklamadığı ya da sohbetteki diğer üst düzey yetkililerin bu mesajları saklayıp saklamadığı net değil.

Richer, Boasberg’e yaptığı açıklamada, “Ajansların elinde hangi kayıtların olduğunu hala tespit etmekte olduğumuzu belirtmek isterim,” dedi.

The Atlantic, mesajların bir kısmını bu hafta başında, geri kalanını ise Beyaz Saray’ın, henüz gerçekleşmemiş bir askeri operasyonun kapsamı ve zaman çizelgesini tarif etmesine rağmen, yazışmaları gizli olarak değerlendirmediğini söylemesinin ardından çarşamba günü yayınladı.

The Atlantic’in haberine göre, yazışmaları başlatan ulusal güvenlik danışmanı Mike Waltz, ilk başta bir hafta sonra mesajları otomatik olarak silecek şekilde ayarlamış, ama daha sonra bu süreyi dört hafta olarak değiştirmiş.

Kürsüden konuşan Boasberg, davadaki sanıklara (Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Hazine Bakanı Scott Bessent, Savunma Bakanı Pete Hegseth, Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard ve CIA Direktörü John Ratcliffe) “11 Mart ile 15 Mart arasındaki tüm Signal iletişimlerini muhafaza etmelerini” emretti.

Bu direktif Goldberg ile paylaşılan mesajlardan daha geniş bir alanı kapsıyor gibi görünüyor: Yetkililerin bu süre zarfında gönderdikleri ya da aldıkları diğer Signal mesajlarını da kapsayabilir.

Bir Pentagon avukatı da Savunma Bakanlığı’nın bu kayıtları da muhafaza etmeye çalıştığına dair yazılı bir beyanda bulunmuş ama herhangi bir kaydın ele geçirildiğine dair bir iddiada bulunmamıştı. Yönetim, The Atlantic’in bir CIA görevlisinin adının silinmesi dışında tüm yazışmaları yayınlamasının mesajların korunmasını sağladığını öne sürdü.

Boasberg, duruşmanın başlangıcında, Başkan Donald Trump’ın kendisini siyasi açıdan hassas davanın kontrolünü uygunsuz bir şekilde ele geçirdiğini öne sürdüğü bir sosyal medya paylaşımına da yanıt verdi.

Trump, eski Başkan Barack Obama’nın atadığı yargıcın son haftalarda Beyaz Saray’ı ilgilendiren çok sayıda hukuk davasına bakmasını “utanç verici” olarak nitelendirmişti. Signal davasına ek olarak Boasberg, Trump’ın Yabancı Düşmanlar Yasasını kullanarak insanları hızla sınır dışı etme çabalarını içeren davaya da başkanlık ediyor.

Boasberg üstü kapalı olarak mahkemenin davaları nasıl atadığına ilişkin “bazı soruların gündeme geldiğini anladığını” söyledi. Mahkemede görev yapan 15 aktif yargıç için “davaların daha eşit dağılımını sağlamak amacıyla” hemen her durumda davaların çeşitli kategorilerde rastgele atandığını söyledi.

Katipler, yeni açılan bir davayı hangi hakimin alacağını belirlemek için çeşitli kategorilerin her birinde elektronik bir kart destesi kullanıyor.

2023’ten bu yana mahkemenin baş hakimi olarak görev yapan Boasberg, “Bu şekilde işliyor ve bu mahkemede tüm davalar bu şekilde atanmaya devam ediyor,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump’tan ithal otomobillere yüzde 25 gümrük tarifesi

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump, ABD’ye ithal edilen otomobillere yüzde 25 gümrük tarifesi uygulayacaklarını açıkladı.

2 Nisan’dan itibaren geçerli olacak vergilere ABD’de üretilmeyen otomobil parçaları da dahil.

Tarifelerin “kalıcı” olacağını söyleyen Başkan, ithalat vergilerinin kaldırılmasını gerektirecek hiçbir şey olmadığını söyledi.

Trump gazetecilere verdiği demeçte “Yüzde 25’lik bir gümrük vergisi uygulayacağız, ama arabanızı ABD’de üretirseniz gümrük vergisi yok. Bunun anlamı, birçok yabancı otomobil şirketinin çok iyi durumda olacağıdır çünkü tesislerini zaten ABD’de kurmuşlardır,” diye ekledi.

Trump’ın Oval Ofis’teki açıklamalarının ardından yayınlanan bir bilgi notunda Beyaz Saray, ABD-Meksika-Kanada (USMCA) ticaret anlaşmasıyla uyumlu otomobil parçalarının, Gümrük ve Sınır Koruma “ABD dışındaki içeriklerine gümrük vergisi uygulamak için bir süreç oluşturana kadar” gümrük vergisinden muaf kalacağını söyledi.

ABD Uluslararası Ticaret Komisyonu, 2024 yılının başlarında, hükümetin kapsamlı otomobil tarifeleri uygulaması halinde ne olacağını incelemişti. Rapora göre, ABD’nin tüm otomobil ithalatına uygulanacak yüzde 25’lik bir gümrük vergisi, ithalatı yaklaşık yüzde 74 oranında azaltacak ve ortalama otomobil fiyatlarını yüzde 5 oranında artıracak.

Başkan Trump’ın ithal araçlara yönelik gümrük vergilerini artırması en çok yabancı otomobil üreticilerini etkileyecek olsa da, yerli otomobil üreticileri General Motors ve Ford da önemli bir etkiyle karşı karşıya kalacak.

Wards Automotive ve Barclays araştırmasına göre Volvo (yüzde 13), Mazda (yüzde 19) ve Volkswagen (yüzde 21) ABD’de satılan araçlarının en düşük payını bu ülkede üretiyor.

Hyundai-Kia (yüzde 33), Mercedes (yüzde 43), BMW (yüzde 48) ve Toyota (yüzde 48) da ABD’de satılan araçlarının yarısından azını burada üretiyor.

Ulaştırma Bakanlığına göre, ABD’ye ithal edilen önemli 2025 modellerine örnek olarak Ford Maverick pikap, Chevrolet Blazer crossover, Hyundai Venue crossover, Nissan Sentra kompakt otomobil, Porsche 911 spor otomobil ve Toyota Prius hibrid verilebilir.

ABD’de satılan araçların yaklaşık yüzde 45’i ithal ediliyor ve en büyük oran Meksika ve Kanada’dan geliyor.

Amerikan Otomobil Etiketleme Yasası verilerine göre, her 2025 model yılı aracı, içeriğinin en az yüzde 20’sini ABD ve Kanada dışındaki ülkelerden alıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English