Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı, ‘Savunma Bakanlığının daha çatışmalı ve istikrarsız bir dünyaya yanıtı’ başlıklı ‘Savunma Komuta Belgesi’ni (DCP23) yayınladı.
Belgenin bu yılın başlarında Rusya’yı güvenliği için en ciddi tehdit olarak tanımlayan, Çin’i uzun vadeli sistemik bir sorun olarak kabul eden ve daha hasmane bir uluslararası sistem öngören Entegre Gözden Geçirme Raporu’nun (IRR) yayınlanmasının ardından gelmesi dikkat çekti. Raporda esas öncelik açık bir biçimde Çin’den önce Rusya’ya ve bu ülkeye verilecek yanıta tanınıyor. Avro-Atlantik bölgesine ve Birleşik Krallık’a yönelik en doğrudan tehdidin de Rusya’dan geldiği öne sürülüyor.
DCP23, Britanya Silahlı Kuvvetleri’nin nasıl modernize edileceğini ve değişen küresel resme nasıl uyum sağlayacağını ana hatlarıyla ortaya koyuyor ve özellikle bilim ve teknolojiye yatırıma öncelik vereceğini ilan ediyor.
97 sayfalık belgede, sonbaharda açıklanan savunmaya yatırım artışına ilaveten, stoklara ve mühimmatlara 2,5 milyar sterlin daha yatırım yapılacağı belirtiliyor.
Birleşik Krallık’ın dünyanın herhangi bir yerindeki olaylara ‘ilk müdahale etmesi’ni gözeten, konuşlandırılmış ve yüksek hazırlıklı kuvvetlerini bir araya getiren ve tüm alanlardaki yeteneklerden yararlanan bir Küresel Müdahale Gücü oluşturulması da tasarlanıyor.
Savunma, savaş alanında üstünlük sağlamak için robotik, insan güçlendirme, yönlendirilmiş enerji silahları ve gelişmiş malzemeler gibi alanlarda kapasitenin geliştirilmesi için n bilim ve teknoloji yatırımları da artırılacak. Bu kapsamda, savunma sanayisi ile daha derin ilişkilerin kurulması da planlanıyor. İhtiyaçlara göre mali esneklik ve stratejik iletişimin erken safhalarda kurulması da bu planın parçaları arasında. Belge, ‘daha cazip ve rekabetçi bir teşvik paketi sunarken ordu, Kamu Hizmeti ve sanayi arasındaki akışkanlığı artıran yeni bir istihdam modeli ve beceri çerçevesi’ de çizilmesi gerektiğine işaret ediyor.
Savunma Bakanı Ben Wallace da belge hakkında yaptığı açıklamada, Ukrayna savaşı sonrası dünyaya dikkat çekerek, “Bu Savunma Komuta Belgesi stratejik yaklaşımımızı keskinleştirecek ve Birleşik Krallık’ın askeri kabiliyette ön saflarda yer almasını ve NATO’da lider bir güç olmasını sağlayacaktır,” dedi.
‘Bilim, teknoloji, inovasyon’ vurgusu: Merkezileşme hedefi
Birleşik Krallık’ın ‘teknoloji merkezli bir yaklaşımın en ileri noktasında kalmasının gerektiğini’ savunan DCP23, gelişmiş Ar-Ge faaliyetlerine 6,6 milyar sterlinden fazla yatırım yapmayı hedefliyor. Ayrıca, gelişen güvenlik zorlukları ve gelecekteki teknolojik ilerlemeler için kilit öneme sahip olan alanlarda ‘kurum içi yetenekler’e yapılan yatırımlar da artırılacak.
Üniversiteler ve sanayi ile ilişkilerini güçlendirmeyi ve bu sektörlere yaptığı yatırımları artırmayı planlayan İngiliz ordusu, ‘devlet-sanayi- akademi’ üçlüsünden oluşan bir işbirliği ekosistemi kurarak ‘tek bir sistem oluşturma’ arzusunda olduğunu dile getiriyor.
“Devlet ve sanayi arasındaki entegrasyon, savaş gücünün sürdürülmesi, yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve kullanılması ve savaşı sürdürmek için ihtiyaç duyduğumuz ekipmanın üretilmesi için esastır,” denilen belgede, savunma tedarikçilerinin dezavantajlı duruma düşmemeleri için, sanayi ve hem İngiltere’nin hem de dünyanın ‘mali başkenti’ City of London ile birlikte çalışacağına vurgu yapıyor. Bu bağlamda, özel sermaye ve risk sermayesi topluluklarıyla daha yakın çalışmak, özel yatırımları çekmek ve yeni ulusal güvenlik ve savunma şirketlerini büyütmek için mevcut ilişkilerin geliştirilmesi anlamına da geliyor. Britanya ordusunun, savunma bakanlığının ve savunma sanayisinin Pentagon-Silikon Vadisi arasındaki ilişkiye benzer bir işbirliğine gitmesi hedefleniyor gibi görünüyor.
Nükleer kapasite
DCP23’te, nükleer kuvvetlerin modernizasyonu için önümüzdeki iki yıl içinde 3 milyar sterlinlik uzun vadeli yatırımla desteklenen ve sonraki üç yıl içinde 6 milyar sterlinlik bir program taahhüt edildiği hatırlatılıyor.
Ukrayna savaşının nükleer ya da konvansiyonel açıdan güvenilirliğin önemini hatırlattığını kaydeden bakanlık, Avustralya ve ABD ile kurulan AUKUS paktının da nükleer güçlü çalışan konvansiyonel silahlarla donatılmış denizaltı kapasitesini güçlendirmeyi hedeflediğine dikkat çekiyor.
Belgede dikkat çeken kısımlardan biri de, Londra’nın nükleer kapasite gelişimini özünde ‘ulusal’ bir çaba olarak görmesi: “Nükleer girişimin başarısı gerçekten ulusal bir çaba olmaya devam etmektedir. Birleşik Krallık’ın savunma amaçlı nükleer girişimini hayata geçirmek üzere, beceriler, kabiliyetler, Ar-Ge ve altyapı konularında işbirliği için uygun fırsatlardan yararlanmak ve endüstri ve akademi dünyasına tutarlı bir talep sinyali sağlamak da dâhil olmak üzere, hükümetler arası işbirliğini geliştirmek için proaktif olarak fırsatlar arayacağız. Birleşik Krallık’ın kabiliyetlerini güçlendirmek ve dayanıklılık kazandırmak için gerekli yeniden sermayelendirme programlarını ortaya koymak ve insanlar ve uzmanlık becerilerine yönelik güncellenmiş bir yaklaşım sağlamak üzere bir Savunma Nükleer Stratejisi yayınlayacağız.”
Atlantik, Arktik ve Hint-Pasifik’in entegrasyonu
DCP23’te dikkat çekici yönlerden biri de Birleşik Krallık ordusunun farklı coğrafi alanları birbirine entegre bir askeri faaliyet alanı olarak kurgulaması.
AUKUS’u küresel bir pakt olarak düşünen İngiliz ordusu, bu kapsamda kapasitelerinin sadece Hint-Pasifik’te faaliyet göstermekle kalmayacağını, Avrupa’da NATO’ya katkısını da güçlendireceğini ve ‘Yüksek Kuzey’ olarak da adlandırılan geniş Arktik bölgesinde faaliyet göstermeyi de sağlayacağını vurguluyor.
AUKUS kapsamında nükleer caydırıcılığını da artırmak isteyen Londra, bu kapsamda Avustralya ordusunu eğiteceğini de duyuruyor. Hint-Pasifik’te Avustralya ile birlikte Yeni Zelanda da Birleşik Krallık’ın savunma stratejisi içerisinde önemli bir yer kaplıyor. Yeni Zelanda ‘Beş Göz’ adı verilen istihbarat grubu içerisinde de yer alıyor. Beş Göz’de Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri yer alıyor.
Yine AUKUS ile birlikte ülkelerin savunma sanayilerindeki tedarik zincirlerinin entegrasyonu da hedef olarak belirleniyor. İngiliz ordusu, bu entegrasyon ile birlikte enflasyonist baskıların da üstesinden gelinebileceğini düşünüyor.
Hint-Pasifik ve ötesi
Belgede, Hint-Pasifik bölgesinin Britanya ordusunun odaklanması gereken esas coğrafya olmaya devam edeceği vurgulanıyor. Dünyadaki ekonomik büyümenin yarısının, 2050 yılına kadar bu bölgeden geleceğine de dikkat çekiliyor.
Britanya ordusu bu kapsamda 2021 yılından bu yana bölgedeki kalıcı varlığını artırdığını belirtiyor. Ordu, İki Açık Deniz Devriye Gemisini kalıcı olarak Hint-Pasifik bölgesine konuşlandırdı. Bölgeye 2021 yılında uçak gemisi HMS Queen Elizabeth ve Taşıyıcı Taarruz Grubu’nun gönderildiği de hatırlatılıyor.
Hint-Pasifik’te yakın müttefikler olarak Avustralya ve Yeni Zelanda’nın yanı sıra Japonya da sayılıyor. İki ülke, ‘güvenlik sorunlarına ortak bir yaklaşım ve açık bir uluslararası düzene bağlılık’ ile birbirine bağlı görünüyor.
Diğer dikkat çekici ortak ise Hindistan. Bu ülke ile olan bağların geliştiğine dikkat çeken DCP23, “Batı Hint Okyanusunda birlikte çalışma niyetindeyiz ve Hindistan’ın daha çatışmalı ve istikrarsız bir dünyaya yanıt olarak küresel sahnede oynayacağı önemli rolün de farkındayız,” diyor.
Öte yandan ‘Çin’in hızlı askeri modernizasyonu ve Hint-Pasifik bölgesinde artan iddiasının’ giderek daha büyük bir sorun teşkil ettiği ileri sürülüyor. Belgede Tayvan’dan yalnızca bir kez bahsedilmesi ise dikkat çekici.
Ortadoğu ve Afrika ile ‘tarihsel bağlara’ dikkat çeken DCP23, Latin Amerika ve Karayipler’in, özellikle de Brezilya, Şili ve Uruguay ile olan ‘stratejik diyalog’un öneminin altını çiziyor. Ortadoğu’da ise Britanya’nın temel askeri müttefikleri Körfez İşbirliği Teşkilatı devletleri ve İsrail olmaya devam ediyor.