Bizi Takip Edin

Avrupa

CDU içinde AfD tartışması sürüyor

Yayınlanma

Şubat ayındaki seçimlerden birinci çıkan Hristiyan Demokratlar (CDU) ile ikinci çıkan Almanya için Alternatif (AfD) arasındaki ilişkilerin nasıl belirleneceği konusu belirsizliğini koruyor.

Geçen haftalarda AfD, ülkenin iç istihbarat servisi tarafından “aşırı sağcı örgüt” olarak sınıflandırılmıştı.

Bu hamle, ülkenin yeni şansölyesi CDU’lu Friedrich Merz’in yakın zamanda bir karar almasını gerektirebilir. Partinin yasaklanmasını da içeren gergin bir tartışma yeniden alevlenirken, Financial Times’a (FT) konuşan Merz’in en yakın müttefiklerinden biri, şansölyenin meseleyi “çok ciddiye aldığını” söyledi.

Merz, bu yılın başlarında AfD’nin CDU’yu “yok etmek” ve “demokrasinin temellerini sarsmak” istediğini söylemiş, ayrıca AfD ile Nazilerin iktidara gelmesi arasında doğrudan bir karşılaştırma yaparak, “Almanya için bir ‘33’ yeter,” demişti. 

Fakat daha önce “aşırı sağla mücadelede” yasaklama uygulamanın akıllıca olup olmadığı konusunda şüphelerini dile getirmişti.

Şansölye, yeni sınıflandırmaya yanıt olarak, yeni hükümetin ancak “en dikkatli inceleme sonrasında” nasıl hareket edileceğine karar vereceğini belirterek, “10 milyon seçmeni yasaklayamazsınız,” uyarısında bulunmuştu.

Tüm ana akım siyasi partiler, Almanya anayasasının değerlerine aykırı olduğu düşünülen bir partinin oluşturduğu tehdit konusunda hemfikir. Ne var ki, anayasa mahkemesinden yasağın incelenmesini talep etme konusunda derin ve temel anlaşmazlıklar var.

CDU içinde bu adımı destekleyenler arasında milletvekili ve partinin gençlik kolunun eski lideri Tilman Kuban da bulunuyor. Kuban, “Demokratlar renklerini göstermeli. Kendini ciddiye alan demokrasiler, anayasanın sağladığı araçlarla düşmanlarına karşı kendilerini savunmalıdır,” diye konuştu.

Bununla birlikte, aşırı sağın etkisini azaltmak için yasaklama yolunu savunan bu tür sesler şimdilik azınlıkta ve “siyaset yaparak AfD’yi yenme” fikri giderek ağırlık kazanıyor.

Örneğin CDU’nun Bavyera’daki kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birlik’in (CSU) lideri Markus Söder, AfD’nin “ağlayıp sızlanarak” değil, “nihayet doğru siyaset yaparak” yenilgiye uğratılacağını savunuyor.

Almanya kamuoyu da bölünmüş durumda. Anket şirketi Insa’nın hafta sonu yayınladığı bir ankete göre, yasağa destek yüzde 50’nin biraz üzerinde.

Almanya’nın savaş sonrası tarihinde sadece iki kez bir parti yasaklandı. Nazilerin halefi olan Sosyalist Reich Partisi 1952’de, Almanya Komünist Partisi (KPD) ise dört yıl sonra kapatılmıştı.

Neo-Nazi Ulusal Demokratik Partisi’ni (NPD) yasaklamak için yapılan iki son girişim, 2003 ve 2017 yıllarında Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildi.

İkinci seferde mahkeme, NPD’nin “aşırıcı” olmasına rağmen “Alman demokrasisi için ciddi bir tehdit oluşturmayacak kadar büyük bir parti olmadığına” hükmetti.

AfD ise tam tersine, yasaklanamayacak kadar büyük olabilir. Şubat ayında yapılan seçimlerde %21 oy alan partinin, anketlere göre desteğinin %24’e kadar yükseldiği ve bazı anketlerde CDU’yu bile geçtiği görülüyor.

Hükümet veya parlamentonun iki kanadından herhangi biri, anayasa mahkemesine partiyi yasadışı ilan etmesi için başvurabilir. Uzmanlara göre bu süreç en az iki yıl sürer.

Olası bir yasak, partinin dağılmasına ve görevdeki milletvekillerinin görevlerini kaybetmesine yol açacak. AfD’nin mülklerine el konulabilir, üst düzey yetkililerin halef örgütler kurması yasaklanabilir, fakat eleştirmenler bunun denetlenmesinin zor olacağı konusunda uyarıyor.

Bu yola şüphe ile bakanlar, bu karmaşık sürecin kolayca ters tepebileceği konusunda uyarıyor, özellikle de başarısız olursa.

NPD’yi yasaklama girişimlerinden birinde yer alan Brandenburg’un Sosyal Demokrat başbakanı Dietmar Woidke, “Bunun birçok risk içeren çok zor bir hukuki yol olduğunu biliyorum,” dedi.

CSU üyesi İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt de, AfD’nin Alman demokrasisini “mücadeleci ve agresif” bir şekilde baltaladığını kanıtlayacak yeterli delil bulunmadığını ileri sürdü.

Diğerleri ise, bu sürecin başlatılmasının partinin zulüm gördüğü iddialarını güçlendireceği konusunda uyarıyor.

Yasağın destekçileri ise, AfD’nin ne olursa olsun kendini “kurban” olarak göstereceğini savunuyor.

Yeşiller’in eski eş başkanı ve yasağın en güçlü savunucularından Ricarda Lang, Almanya’nın savaş sonrası anayasasının yazarlarının, tıpkı Naziler gibi gelecekteki partilerin demokrasiyi iktidarı ele geçirmek ve ardından onu yıkmak için kullanabileceği için, siyasi oluşumları yasaklayan bir mekanizma eklediklerini söyledi.

Focus haber sitesinde yazdığı makalede Lang, “AfD’nin tam da böyle bir parti olduğuna inanıyorum. Neden parti yasağını kullanmayalım?” diye soruyır.

Diğer destekçiler ise yasağın aşırı sağı zayıflatabileceğini söylüyor. Münster Üniversitesi hukuk profesörü Michaela Hailbronner, “Sorunların ortadan kalkmayacağına ve sorunun çözülmeyeceğine eminim. Asıl soru, siyasi gücünü bir miktar zayıflatıp hareketi biraz parçalayabilir misiniz?” diyor.

Aşırı sağcı sınıflandırması AfD içinde şimdiden bir tartışma başlattı. AfD eş başkanları Alice Weidel ve Tino Chrupalla, partiyi aşırı sağcı olarak nitelendirme kararını “siyasi amaçlı” olarak nitelendirdi.

Kuzey Ren-Vestfalya’nın üst düzey parti yetkililerinden Martin Vincentz, nispeten ılımlı bir rota izlemeye çalışan bu görüşe katılırken, partideki “radikallere”, kabul edilebilir söylem sınırlarını sürekli zorlayarak “siyasi rakiplerimizin işini kolaylaştırmamaları” konusunda uyarıda bulundu.

Milletvekili Sieghard Knodel ise, “özel ve iş hayatını korumak” gerekçesiyle kararın ardından partiden istifa ettiğini açıkladı. 

Fakat AfD karşıtları bile, bir önceki Sosyal Demokrat İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in görevinin son günlerinde onaylanan sınıflandırmanın zamanlaması ve iç istihbarat servisinin 1.100 sayfalık uzman raporunu yayınlamama kararını sorguladı.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Almanya’yı “gizli tiranlık” ile suçlayarak, AfD’yi destekleyen ve politikacıları partiyi iktidar paylaşımı anlaşmalarından dışlamayı bırakmaya çağıran bir yönetimle ilişkiler kurma çabalarını daha da zorlaştırdı.

Salı günü siyasi dergi Cicero, “şeffaflık olmadan demokrasinin işleyemeyeceği” gerekçesiyle gizli raporun tamamını çevrimiçi olarak yayınlamaya karar verdi.

Sınıflandırma, AfD’nin itirazı üzerine geçen hafta askıya alınmıştı. Bu, yasal sürecin standart bir parçası ama karar onanırsa, istihbarat servisinin parti yetkililerinin iletişimlerini izlemesi ve parti içinde muhbirler yerleştirip yetiştirmesi kolaylaşacak.

Bazı AfD üyeleri de silah ruhsatlarını kaybedebilir. Örneğin AfD milletvekili Stefan Möller, 2021’de Thüringen’deki bölgesel derneği aşırı sağcı olarak sınıflandırıldıktan sonra yaban domuzu avlama hakkını kaybetti. Möller, bu kararı “taciz” olarak nitelendirerek, avcılıkla uğraşan yaklaşık 70 üyenin partiden ayrılmasına neden olduğunu söyledi. 

Fakat AfD için en önemli etki muhtemelen finansman üzerinde olacak. AfD’nin her yıl siyasi vakıflara dağıtılan 700 milyon avroluk paydan pay alma umutlarının, bu sınıflandırmanın ardından muhtemelen suya düşecek.

Yasak yanlıları, AfD’nin oy oranı yaklaşık %15 iken, yedi yıl önce partinin desteğini yarı yarıya azaltacağına söz veren Merz’in zamanının dolmak üzere olduğunu uyarıyor.

AfD, 2029 Federal Meclis seçimlerinde birinci olmayı hedefliyor. Bu senaryo, Avrupa’nın en büyük ülkesini siyasi bir krize sürükleyecek.

Geçen hafta Almanya’nın onlarca şehrinde AfD karşıtı protestoların örgütlenmesinde rol oynayan Julia Dück, “Önceki federal hükümet çok uzun süre tereddüt etti ve fırsatı kaçırdı. Yeni hükümet şimdi izlemeye devam edebilir ya da nihayet yasaklama sürecini başlatabilir,” diyor.

Avrupa

Almanya, bir sonraki AB bütçesinin savunmaya odaklanmasını istiyor

Yayınlanma

Almanya bir sonraki AB bütçesinde savunma harcamalarına öncelik verirken, ortak bütçeye yapılan ulusal katkıların artırılmasına karşı çıkacak.

Financial Times’ın (FT) gördüğü bir pozisyon belgesinde, en büyük net katkı sağlayan ülke olan Berlin, AB bütçesinin ortak alımları finanse etmesini ve Avrupalı silah üreticilerinin siparişlerini artırmasına yardımcı olmasını istiyor.

Savunma harcamalarına odaklanması, “Rusya’nın Avrupa’ya yönelik tehdidinin devam etmesi” ve ABD Başkanı Donald Trump’ın kıtaya kendi güvenliği için daha fazla çaba gösterme çağrısı doğrultusunda, Berlin’in son dönemde iç askeri harcamalarını artırma ve silah endüstrisine yatırım yapma yönündeki politikasını yansıtıyor.

AB anlaşmaları, ortak bütçenin “askeri veya savunma ile ilgili faaliyetlerden kaynaklanan harcamalar” için kullanılmasını açıkça yasaklarken, blok, Ukrayna’nın Rusya’nın saldırılarını püskürtmesine ve savunma sektörünü büyütmesine yardımcı olmak için ortak borçlanmayı giderek daha fazla kullanıyor ve bazı fonları yeniden tahsis ediyor.

Alman belgesinde, hem sivil hem de askeri uygulamaları olan çift kullanımlı teknolojilerin ve askeri nakliye koridorlarının da AB desteğine hak kazanması gerektiği savunuluyor.

Fakat Berlin, önceliklerin değiştirilmesini finanse etmek için, özellikle idari maliyetlerin azaltılması yoluyla harcama kesintileri öneriyor.

Makalede, “Öngörülebilir gelecekte, üye ülkelerin mali hareket alanı sınırlı kalacak,” deniyor ve şu anda AB’nin GSYİH’sinin yüzde 1’ini oluşturan blok bütçesine ulusal katkıların “artırılması için bir dayanak bulunmadığı” ekleniyor.

Bu belge, Avrupa Komisyonu’nun temmuz ortasında açıklaması beklenen ve bloğun artan harcama ihtiyaçlarını karşılamak için bütçe artışı talep etmesi beklenen çok beklenen önerinin öncesinde yayınlandı.

Ne var ki Berlin, ortak bütçenin gelirlerinin çoğunu oluşturan ve gayri safi milli gelire dayanan ulusal katkıların artırılmasına karşı çıkacağını açıkça belirtti.

Geri kalan kısım gümrük vergileri ve KDV gelirlerinden karşılanıyor. Blokun en büyük ekonomisi olan Almanya, tüm fonların neredeyse dörtte birini sağlıyor.

Alman hükümeti “adil yük paylaşımı” çağrısında bulunuyor ve üye ülkelerin katkı paylarındaki “sürekli orantısız net yüklerin” ele alınması gerektiğini vurguluyor.

Almanya, yedi yıllık bütçede kaynakları, özellikle Avrupa katma değeri olan alanlarda “gelecek, inovasyon ve dönüşüm odaklı harcamalara” yönlendirmek istiyor.

Bunlar arasında, AB’nin rekabet gücünü artırmak için gerekli görülen sınır ötesi altyapı, dijitalleşme, enerji güvenliği ve stratejik teknolojiler yer alıyor.

Para kaynağı yaratmak için Almanya, AB bütçesinin yapısının büyük ölçüde basitleştirilmesini istiyor. Program sayısının azaltılması, daha yalın idari çerçevelerin oluşturulması ve komisyonun ihtiyaçlara göre politika alanları arasında fonları aktarabilmesi için daha fazla esneklik sağlanmasını öneriyor.

Almanya, bütçenin mevcut harcamaların yarısından fazlasını oluşturan temel programları, yani tarım sübvansiyonlarını içeren Ortak Tarım Politikası (CAP) ve daha yoksul bölgelere fon aktaran blokun uyum politikasını desteklemeye devam etmesi gerektiği konusunda ısrarcı.

Komisyon daha önce bu iki politikayı hükümetler tarafından tahsis edilen ulusal fonlarda birleştirmeyi önermişti. Fakat Berlin, gıda güvenliğinin ve iklim değişikliğiyle mücadelede doğanın önemini vurgulayarak, CAP’nin “bağımsız bir politika alanı olarak kalması” gerektiğini söylüyor.

Alman hükümetine göre, uyum fonları korunmalı, ama reformları teşvik eden ve hedefli harcamaları iyileştiren performansa dayalı mekanizmalar aracılığıyla yeniden odaklanmalı. AB fonlarının hukukun üstünlüğüne saygı ile bağlantılandırılması hakkında ise “tutarlı bir şekilde uygulanmalı, daha da geliştirilmeli ve genişletilmelidir” diye ekledi.

Brüksel, bu koşulları ihlal ettiği için Macaristan’a milyarlarca avroyu şu anda ödemiyor ve geçmişte de Polonya hükümetine aynı uygulamayı yapmıştı.

Almanya, Covid-19 salgınına yanıt olarak başlatılan ortak borçlanma programının uzatılmasını da reddediyor. 800 milyar avroluk fonun geri ödemelerinin de planlandığı gibi 2028’de başlaması gerektiğini söylüyor. Belgede, “Uzatma yasal olarak mümkün değildir,” deniyor.

Komisyon, bu fonların geri ödemelerinin yıllık 30 milyar avroya, yani bütçenin beşte birine mal olacağını tahmin ediyor.

Yine de Berlin, borç geri ödemelerinin AB bütçesi üzerindeki etkisini en aza indirmek için yeni “kendi kaynakları” (asgari kurumlar vergisi ve karbon sınır vergisi gibi yeni AB düzeyinde gelirler) konusunda müzakereye açık olduğunu işaret etti.

Ne var ki AB liderleri, Brüksel’e gelir artırma yetkisi vermekten çekinerek AB vergileri konusunda ilerlemeyi durdurdu.

Okumaya Devam Et

Avrupa

NATO’nun doğu kanadı ülkeleri, sağlık sistemlerini olası bir savaş için yeniden yapılandırıyor

Yayınlanma

NATO’nun Rusya ve Belarus’a komşu doğu kanadı ülkeleri, savaşı artık varsayımsal değil, ‘kaçınılmaz bir olasılık’ olarak görerek sağlık kurumlarını olası bir çatışmaya hazırlamaya başladı. Ukrayna’daki tecrübeler ışığında sivil altyapıyı hedef alan saldırılara karşı yeraltı ameliyathaneleri kurma, büyük çaplı tatbikatlar düzenleme ve tıbbi malzeme stoklama gibi adımlar atılıyor.

NATO’nun Rusya ve Belarus sınırındaki doğu kanadı ülkeleri, savaşı artık varsayımsal bir senaryo olmaktan çıkarıp “kaçınılmaz bir gerçeklik” olarak görmeye başlayarak sağlık altyapılarını olası bir çatışmaya hazırlıyor.

Eski Sovyet bloku ve Kuzey Avrupa ülkeleri için sağlık kurumlarının savaşa hazırlanması en önemli önceliklerden biri haline geldi.

Politico‘nun haberine göre, NATO’nun doğu kanadındaki tüm ülkeler, sağlık kurumları için kriz müdahale protokollerini gözden geçiriyor, tatbikatlar düzenliyor, kurşun geçirmez kask ve yelekler satın alıyor ve ameliyatların yapılabileceği yeraltı tesisleri organize ediyor.

‘Mesele eğer değil, ne zaman’

Estonya Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı ve kriz hazırlıklarından sorumlu Sağlık Dairesi Genel Müdür Yardımcısı Ragnar Vaiknemets, durumu “Mesele Rusya’nın saldırıp saldırmayacağı değil. Mesele bunun ne zaman olacağı,” sözleriyle özetledi.

Bu kapsamda Polonya, 2025’in ilk yarısındaki AB dönem başkanlığı sırasında sağlık alanında güvenliği sağlama konusunu ana gündem maddelerinden biri yaptı.

Polonya Sağlık Bakan Yardımcısı Katarzyna Kacperczyk, “Askeri, ekonomik veya enerji sektörü için bir acil durum eylem planı veya stratejik plan hazırlayıp sağlık sektörünü göz ardı edemezsiniz,” diyerek konunun önemini vurguladı.

Ülkelerden somut adımlar

Litvanya, hazırlık kapsamında, sağlık personelini de içeren kriz müdahale ekipleri için geniş çaplı tatbikatlara başladı.

Mayıs ayı ortasında Jonava kentinde, çok sayıda yaralının olduğu bir okul patlaması simülasyonu gerçekleştirilerek asker, polis, itfaiyeci, sağlık görevlisi ve hastane personelinin olağanüstü koşullarda birlikte çalışması hedeflendi.

Litvanya’nın ve Baltık bölgesinin en büyük hastanelerinden biri olan Vilnius Üniversitesi’ne bağlı Santaros klinikos hastanesi, elektrik veya su kesintisi durumunda bile çalışmaya devam etmesini sağlayacak yeraltı altyapısı, sığınaklar, helikopter pistleri ve otonom sistemler hazırlıyor.

Estonya da benzer şekilde bodrum katlarını yeniden düzenliyor ve hastane binalarının bombalanması durumunda tıbbi yardım sağlamak için kullanılabilecek mobil üniteler satın alıyor. Enerji kesintilerine karşı jeneratörler temin ediliyor.

Vaiknemets, Ukrayna’daki olayları örnek göstererek, “Rusya’nın sivil altyapıyı ve enerji tesislerini vurduğunu kesin olarak biliyoruz. Bu nedenle bir elektrik santralindeki sorunlar yüzünden hastanenin çalışmadığı durumlara izin verilemez,” dedi.

Estonya ayrıca, ortopedik ekipman, turnikeler ve travma kitleri de dahil olmak üzere yaralılara yardım için 25 milyon avroluk malzeme stoğu oluşturdu.

Yoğun bakım kapasitesi artırılıyor

Hazırlıklar, çok sayıda yaralı için ek yatak kapasitesi oluşturmayı da içeriyor. Norveç Sağlık Direktörlüğü özel danışmanı Bjørn Guldvog, nisan ayında düzenlenen bir güvenlik konferansında, Avrupa ülkelerinde 100 bin nüfus başına ortalama 11,5 yoğun bakım yatağı düştüğünü ancak “savaş zamanında bunun üç ila beş kat daha fazlasının gerekebileceğini” belirtti.

Guldvog ayrıca, barış zamanında kurumların çoğunun normal cerrahi kapasitesinin yüzde 120-150’sini sadece 24-48 saat sürdürebilirken, kriz koşullarında bu kapasitenin haftalarca hatta aylarca sürdürülebilmesi gerektiğini ifade etti.

Tahliye için demiryolu projesi

Letonya, Estonya ve Litvanya, üç ülkeyi birbirine ve Polonya’ya bağlayacak yüksek hızlı bir demiryolu olan Rail Baltica’yı inşa ediyor.

Bu hattın, savaş durumunda NATO birliklerinin hızlı bir şekilde bölgeye intikalini sağlamanın yanı sıra sivil halkın ve yaralıların tahliyesine de olanak tanıması hedefleniyor.

Resmi tahminlere göre, Rail Baltica trenleri üç Baltık başkentinden Polonya’ya bir günde 143 bin kişiyi taşıyabilecek.

Ancak, projenin inşasında ciddi gecikmeler yaşandı. Hattın planlanan iki hat yerine tek hat olarak 2030 yılına kadar tamamlanması öngörülüyor.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez gazileri andı

Yayınlanma

Almanya, 15 Haziran Pazar günü İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk gaziler kutlamasını gerçekleştirdi.

Savunma Bakanı Boris Pistorius, Berlin’deki Reichstag binası önünde inşa edilen “gaziler köyü” de dahil olmak üzere, ülke çapında düzenlenecek etkinliklere katılan mevcut ve eski askerler ile halkın bir araya geldi.

Bu, “militarizmin göstergesi” olarak görülebilecek her şeyin yıllardır tabu olarak kabul edildiği bir ülkede tarihi bir dönüşüme işaret ediyor.

Geçen yıl kabul edilen bir parlamento kararıyla oluşturulan bu yeni kutlama, Almanya federal ordusu Bundeswehr’e “şükran, takdir ve saygılarını ifade etmek” amacıyla tasarlandı.

Alman Federal Meclisi Bundestag, bu günün aynı zamanda ordu ile Alman halkı arasındaki bağı derinleştirmeyi amaçladığını vurguladı. Berlin’de düzenlenen törende Bundestag Başkanı CDU’lu Julia Klöckner, Bundeswehr’i “parlamento ordusu” olarak nitelendirerek, bunun milletvekillerine özel bir sorumluluk yüklediğini belirtti.

Ayrıca, askeri görevin zorlu ve genellikle stresli doğasını kabul ederek, askerlere uygun destek sağlanmasının gerekliliğini vurguladı.

Şansölye Friedrich Merz de sosyal medya platformu X’te, “Bundeswehr, toplumumuzun ayrılmaz bir parçasıdır,” dedi ve orduda görev yapan veya görev yapmış kişilerin geniş çaplı takdir, saygı ve tanınmayı hak ettiğini ekledi.

Yeni kurulan ulusal gaziler ofisinin başkanı Yarbay Michael Krause, Financial Times’a (FT) verdiği demeçte diğer ülkelerdeki büyük askeri etkinliklerle karşılaştırarak, “Tanklar ve savaş uçakları olmayacak. Henüz o noktada değiliz. Ama gerçekten çok iyi bir ilk adım atıyoruz,” dedi.

Almanya, NATO’nun “Rusya’nın saldırganlığından” duyduğu endişelere yanıt olarak silahlı kuvvetlere para ve kaynak aktarıyor. Yeni şansölye Friedrich Merz, Almanya’nın ordusunu “Avrupa’nın en güçlü konvansiyonel ordusu” haline getireceğine söz verdi.

Frankfurt Barış Araştırmaları Enstitüsü’nden Sarah Brockmeier-Large, politikacıların nihayet bir gaziler günü düzenleme konusunda anlaşmaya varmasının, “Alman toplumunda işleyen bir silahlı kuvvetlere ihtiyacımız olduğu ve askerlerin hayati bir kamu hizmeti sağladığına dair artan bir takdirin sembolü” olduğunu söyledi.

Berlin’in iki dünya savaşındaki rolü, 1945’ten sonra özellikle Batı Almanya’da askeri güce karşı derin bir şüphecilik doğurdu ve güçlü bir pasifist hareketin ortaya çıkmasına neden oldu.

On yıllar boyunca, gazi terimi çoğunlukla Adolf Hitler’in Wehrmacht’ında savaşmış olanlarla ilişkilendirildi, 1955’te kurulan ve sıkı parlamento denetimi altına alınan Bundeswehr’da savaşmış olanlarla değil.

Alman yedek askerler derneği başkanı Patrick Sensburg, “Eski savaşlarımızla gurur duyamazdık. Bu nedenle 50’li, 60’lı ve 70’li yıllarda Alman Bundeswehr’de gazi kültürü yoktu,” dedi.

Soğuk savaş’ta, Almanya’nın bölünmüş olduğu dönemde, Bundeswehr sadece doğal afetlere yardım etmek için NATO bölgesi dışındaki operasyonlara katıldı.

1990’da “yeniden birleşme” sonrasında, Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin Ulusal Halk Ordusu lağvedildi ve az sayıda asker Bundeswehr’e katıldı.

Yeni birleşik ordu kısa süre sonra yurtdışında savaş operasyonlarına katılmaya başladı. Alman savaş uçakları, 1999’da NATO liderliğindeki Kosova misyonu sırasında eski Yugoslavya’nın bombalanmasına yardım etti.

Fakat gaziler hareketi için en önemli olay, 93.000 Alman askerinin ABD liderliğindeki Afganistan savaşına yaklaşık 20 yıl boyunca katılmasıydı. Başlangıçta Alman barış gücü misyonu olarak ilan edilen bu operasyon, Bundeswehr birliklerinin Taliban ile savaşmasıyla savaş operasyonu haline dönüştü.

Toplamda yaklaşık 3.000 Amerikan ve müttefik asker ile 100.000’den fazla Afgan sivilin hayatını kaybettiği çatışmada 59 Alman askeri de öldü.

Afganistan’da görev yapmış olanlar, aralarında fiziksel ve ruhsal yaralarla eve dönenlerin de bulunduğu, tabandan gelen baskı, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın Anzak Günü, Büyük Britanya’nın Silahlı Kuvvetler Günü veya ABD’deki Gaziler Günü gibi günlerden esinlenerek bir gaziler günü oluşturulması için bir hareket başlattı.

2012 yılında, dönemin savunma bakanı Thomas de Maizière’nin bu fikri kabul ettirme girişimi, yaygın siyasi muhalefet nedeniyle başarısız oldu.

Askeri tarihçi Sönke Neitzel, “Bence çok erkendi” diyerek, o dönemde Almanya’nın Afganistan’daki savaş operasyonlarının hâlâ “asla olmaması gereken” bir şey olarak görüldüğünü belirtti.

Fakat eski askerler ve onlara bakmak için kurulan derneklerin baskısı devam etti.

Geçen yıl Alman milletvekilleri, gazileri her yıl 15 Haziran’da “kamusal ve görünür bir şekilde” kutlamak için yeni bir planı onayladı. Savunma Bakanı Pistorius bunu “güçlü, önemli ve evet, gecikmiş bir takdir ve minnettarlık işareti” olarak nitelendirdi.

Bu fikre karşı çıkanlar hâlâ var. Şubat ayında yapılan parlamento seçimlerinde oyların yüzde 9’unu alan Die Linke (Sol Parti), pazar günü Berlin’de “Sizin savaşlarınızı kutlamayacağız” başlıklı bir etkinlik düzenledi.

Parti, askeri liderlerin önümüzdeki yıllarda on binlerce ek asker almaları gerektiği uyarısında bulunduğu bir dönemde, yeni gaziler gününün “savaşı kabul edilebilir kılmak” ve Alman silahlı kuvvetleri için “top yemi” yaratmak amacıyla düzenlendiğini belirtti.

Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin bir parçası olan doğu eyaletlerinde, kısmen bölgenin Rusya ile tarihi bağları nedeniyle, Almanya’nın Ukrayna’nın en büyük silah tedarikçilerinden biri olması yaygın bir muhalefetle karşılanıyor.

Fakat tarihçi ve Beyond the Wall: East Germany 1949-1990 [Duvarın Ötesi: Doğu Almanya 1949-1990] kitabının yazarı Katja Hoyer, Bundeswehr’in alt rütbelerinde orantısız bir şekilde temsil edilen Doğu Almanların orduda ve orduda görev yapmış kişilere hâlâ geniş bir destek verdiğini ileri sürdü.

Hoyer, “Bundeswehr’i yeniden silahlandırma ve güçlendirme fikri, birçok Doğu Alman için sorun değil. Genel olarak orduya karşı tutum ile [Ukrayna’daki] bu çatışmaya karşı tutum arasında bir fark var,” dedi.

Yıllık bir etkinliğin düzenlenmesi, bazıları hâlâ temkinli olsa da, gaziler tarafından memnuniyetle karşılandı.

Afganistan’da beş kez görev yapmış ve travma sonrası stres bozukluğu yaşayan Bundeswehr’de kıdemli çavuş Thorsten Gärtner, Berlin’de toplu taşıma araçlarında üniformasını giymekten hâlâ her zaman rahat hissetmediğini söyledi.

Gärtner, “Umarım bir gün ABD gibi diğer ülkelerde olduğu gibi, gaziler için kimlik kartı ve her yerde yüzde 10 indirim gibi uygulamalar olur. Bunun olacağına şüpheliyim. Henüz kabul görmüyor. Bu çok zaman alacak,” dedi.

Öte yandan Birleşik Krallık Prensi Harry de Almanya’nın ilk Gaziler Gününü anmak için Almanca bir video mesaj yayınladı.

Mesajında Sussex Dükü, Afganistan Seferi madalyası, Altın Jübile madalyası, Elmas Jübile madalyası ve Platin Jübile madalyası dahil olmak üzere çeşitli tören madalyaları taktı.

Mesajına akıcı Almanca ile başlayan prens, izleyicileri “Guten Tag Deutschland” (İyi Günler Almanya) diyerek selamladıktan sonra İngilizceye geçti.

“Kutsal Gaziler Gününde Almanlara mesaj iletmekle görevlendirilmenin büyük bir onur” olduğunu savunan Prens Harry, “Alman halkının yaralı askerlerden oluşan küresel topluluğumuza gösterdiği sıcaklık, coşku ve sarsılmaz destek gerçekten çok etkileyiciydi. Saygı dolu bir yuva yaratma sözünüzü kesinlikle yerine getirdiniz,“ dedi.

Prens Harry, gazilerin gücü ve dayanıklılığından övgüyle bahsederek, onları ”dayanıklılık ve ahlaki cesaretin yaşayan kanıtları“ olarak nitelendirdi.

Harry, ”Bugün, kim olduğumuzu tanımlayan özgürlükleri korumak, barış, haysiyet ve demokrasinin kalıcı vaadi için birbirimize hizmet etmek üzere taahhüdümüzü birlikte yenileyelim,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English