Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Çin ile Avustralya arasındaki buzlar eriyor

Yayınlanma

Avustralya Dışişleri Bakanı Penny Wong, son yıllarda güvenlik sorunları, ticari anlaşmazlıklar ve savunma ittifakları nedeniyle ilişkilerinde gerilimlerin hakim olduğu Çin’e ziyarette bulundu.

Bakan Wong, ziyaretinde, Çinli mevkidaşı Wang Yi ile görüştü. İki bakan ve heyetleri, 2018’den beri ilk kez Çin-Avustralya Diplomatik Stratejik Diyaloğu Toplantısı’nı gerçekleştirdi.

Wong’un temasları, “4 yıl aradan sonra Avustralya’dan Çin’e dışişleri bakanı seviyesindeki ilk ziyaret” oldu.

Tek Çin ilkesine bağlılık bildirdi

Çinli mevkidaşı ile görüşmesinde, Avustralya ile Çin arasında daha istikrarlı ilişkiler kurulmasının bölgede ve dünyada barış ve istikrara katkı sağlayacağını belirten Wong, “Egemenliğe saygı gösterilen, barışçıl, istikrarlı ve müreffeh bir bölge herkesin faydasına olacaktır” dedi.

Wong, yeni Avustralya hükümetinin tek Çin ilkesine bağlı olduğunu ve iki ülke arasındaki farklılıkları büyütmeyeceğini, diğer yandan Avustralya-Çin kapsamlı stratejik ortaklığı çerçevesinde her açıdan iletişimi ve alışverişi yeniden kurmak ve geliştirmek için o farklılıkları iyi yöneteceğini söyledi.

Karşılıklı ihtiyaca dayalı işbirliği

Çin Dışişleri Bakanı Wang da iki ülke arasında ne tarihsel husumetlerin ne de temel çıkar farklarının olduğunu, karşılıklı ihtiyaca dayalı işbirliği ortaklığının ilişkileri tanımladığını vurguladı.

Yeni Avustralya hükümetinin ikili ilişkileri iyileştirmeye ve geliştirmeye yönelik yaklaşımını takdir ettiklerini dile getiren Wang, iki ülke liderinin vardığı mutabakat doğrultusunda bu hedefe yönelik adımların atılması gerektiğine işaret etti.

İki ülkenin özellikle ticaret, madencilik, eğitim, turizm, yeni enerji endüstrileri, deniz ticareti ve balıkçılık konusunda ilişkilerini toparlaması öngörülüyor.

50. yıla özel mesajlar

Wong’un ziyareti, Çin ile Avustralya arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 50. yılına denk geldi.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, yıl dönümü vesilesiyle Avustralya Genel Valisi David Hurley ve Başbakanı Anthony Albanese’ye kutlama mesajı yolladı.

Xi, mesajında, diplomatik ilişkilerin kurulmasından bu yana geçen 50 yılda iki ülke arasında gelişen pratik işbirliğinin verimli sonuçlar doğurduğunu, iki ülkeye ve halklarına fayda sağladığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

“Asya-Pasifik bölgesinin iki önemli ülkesi olan Çin ve Avustralya arasındaki ilişkilerin sağlıklı ve istikrarlı gelişimi, iki ülke halklarının çıkarına olduğu kadar bölgenin ve dünyanın barış, istikrar ve refahına da katkı sağlayacaktır.”

Xi Jinping, Çin’in Avustralya ile karşılıklı saygı ve kazan-kazan ilkelerine dayalı ilişkileri ilerletmeye hazır olduğunu söyledi.

David Hurley de, 50 yıllık ilişkilerin tarihine vurgu yaparak Avustralya’nın, Çin ile karşılıklı saygı ve karşılıklı yarar temelinde, kapsamlı stratejik ortaklığa uygun olarak istikrarlı ve yapıcı bir ilişki taahhüdünü sürdürmekte olduğunu vurguladı.

Albanese ise, istikrarlı bir Avustralya-Çin ilişkisinin her iki ülkenin de çıkarına olduğuna güçlü bir şekilde inandığını ve karşılıklı saygı ve karşılıklı faydaya dayalı kapsamlı stratejik ortaklıklarını daha da geliştirmek için Çin ile çalışmaya devam etmeyi dört gözle beklediğini kaydetti.

İki ülke arasındaki gerilimin boyutu

Avustralya, 2018’de ABD’nin baskısıyla Çin yatırımlarına karşı tedbirler almış ve Çinli telekomünikasyon şirketi Huawei’nin 5G ağ altyapısı kurmasını yasaklamıştı. Buna karşılık Pekin yönetimi de Avustralya ile tüm rutin temaslarını askıya almış, Avustralya’dan sığır eti, şarap, ıstakoz, arpa ve kereste ithalatını durdurmuştu.

Avustralya yönetimi ayrıca, 2020’de Kovid-19’un kökeni hakkında Trump yönetimi ile birlikte Çin’i suçlamış ve Dünya Sağlık Örgütü’ne soruşturma çağrısında bulunmuştu. Pekin yönetimi bunun üzerine Avustralya’dan ithal ürünlere kısıtlama getirmişti.

Ekim 2021’de ise, ABD ve İngiltere ile nükleer denizaltı teknolojisi alanında işbirliğini öngören AUKUS anlaşmasını imzalayan Avustralya, Çin’e karşı ABD, Japonya ve Hindistan’ın dahil olduğu Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) adlı güvenlik ittifakına da katılmıştı.

Liderler 6 yıl sonra ilk kez görüşmüştü

Ancak Avustralya’da muhalefetteki İşçi Partisi’nin 21 Mayıs’ta federal seçimleri kazanmasının ardından Anthony Albanese liderliğinde kurulan hükümetin, önceki muhafazakar partinin Çin ile ilişkilerde gerilimi yükselten yaklaşımını değiştireceği yönünde işaretler mevcut.

Başbakan Albanese, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile 15-16 Kasım’da Endonezya’nın Bali Adası’nda düzenlenen G20 Zirvesi’nde görüşme gerçekleştirmişti.

İki ülke liderinin 6 yıl sonra ilk buluşması olan görüşmede, Albanese, iki ülkenin farklılıklarının olduğunu ama gerektiğinde işbirliği yapacağını dile getirmişti.

Diplomatik çevrelerde, Wong’un ziyareti, iki ülke liderlerinin ilişkileri onarmaya yönelik mutabakatı doğrultusunda bir adım olarak değerlendiriliyor.

DİPLOMASİ

Norveçli üst düzey diplomat: Avrupa ve Çin daha yakın işbirliği yapmalı

Yayınlanma

Norveçli üst düzey diplomata göre, ABD’nin Başkan Donald Trump yönetiminde çok taraflı dünya düzeninden çekilmesiyle birlikte Avrupa ve Çin’in küresel sorunlarla mücadelede daha yakın işbirliği yapması gerekecek.

Norveç Dışişleri Bakan Yardımcısı Andreas Kravik bu ayın başlarında South China Morning Post’a verdiği bir mülakatta, transatlantik belirsizliklerin ortasında Çin’in hem Oslo hem de Avrupa için stratejik öneminin altını çizerken, Avrupa’nın Pekin ya da Washington’a bağımlı olmaktan kaçınması gerektiğini vurguladı.

İnsan hakları ve Güney Çin Denizi gibi bazı konulardaki farklılıklara rağmen, ekonomik ortaklığın geliştirilmesi ve çok taraflılığın sürdürülmesi konusunda Çin ile işbirliği yapmanın Oslo’nun çıkarına olduğunu belirten Kravik, Pekin’i gücünü daha sorumlu bir şekilde kullanmaya ve Rusya’nın dizginlenmesine yardımcı olmaya çağırdı.

Bu ayın başlarında ilk Çin ziyaretini tamamlayan Kravik, “Bizim bakış açımıza göre, Çin’in büyüklüğü, gelişmişliği ve jeopolitik ayak izi göz önüne alındığında, Çin ile işbirliği yapmadan küresel nitelikteki herhangi bir sorunu ele almak imkansızdır” dedi.

Kravik’in Pekin ve Hong Kong gezisi, Trump’ın politikalarının transatlantik ilişkileri zorladığı ve Çin’in Avrupa’ya yönelik “cazibe atağını” hızlandırdığı bir döneme denk geldi.

Kravik, Trump’ın ABD’yi 2015 Paris iklim anlaşmasından ikinci kez çekme kararını yorumlarken şunları söyledi: “ABD ne yaparsa yapsın, çözümleri belirlemek için Çinli muhataplarımızla birlikte çalışmamız gerektiği konusunda kararlıyız ve bu bizim peşinde olduğumuz bir şey.”

Kravik Pekin’de aralarında Komünist Parti’nin diplomatik kolu olan Uluslararası Departman Başkanı Liu Jianchao ve Avrupa işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Hua Chunying’in de bulunduğu Çinli yetkililerle bir dizi görüşme gerçekleştirdi.

Kravik’e göre gezi “çok faydalı” geçti ve jeopolitik, çevre politikaları, “insan hakları, Ukrayna, Rusya ve güneşin altındaki hemen her şeyi” kapsayan görüşmeler “çok yapıcıydı”.

Çin’in resmi açıklamasına göre Liu, ABD’nin adını anmadan Pekin’in “belirsizlik ve istikrarsızlığın giderek arttığı” bir dünyada “çok taraflılığı ortaklaşa korumak” için Norveç ile ikili ve çok taraflı koordinasyonu güçlendireceği sözünü verdi.

Liu ayrıca, güven inşa etmeye ve “belirli farklılıkların ikili ilişkiyi tanımlamamasını” sağlamaya yardımcı olduğunu söylediği ikili değişimler ve diyalogdan da övgüyle söz etti.

Çin’le resmi olarak ilişki kuran ilk Avrupa ülkelerinden biri olan Norveç ile Çin ilişkileri, 15 yıl önce 2010 Nobel Barış Ödülü’nün Çinli muhalif Liu Xiaobo’ya verilmesiyle dibe vurmuş ve altı yıllık bir diplomatik dondurmayı tetiklemişti.

Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre geçen yıl ilişkilerin 70. yılını anmak üzere Pekin’i ziyaret ettiğinde, her iki taraf da ticari bağları güçlendirmeyi ve iklim değişikliği, biyoçeşitlilik, yeşil gemicilik ve döngüsel ekonomiye odaklanan bir yeşil geçiş diyaloğu başlatmayı taahhüt etti.

Kravik, Çin’in Avrupa Birliği ve ABD’den sonra Norveç’in en büyük üçüncü ticaret ortağı olmasıyla birlikte “çok yönlü” ilişkilerin ilerlemesine olumlu yaklaştı.

Yaklaşık 160 Norveç şirketi Çin anakarasında ve Hong Kong’da, özellikle yeşil gemicilik, su ve atık yönetimi ve geri dönüşüm, güneş ve rüzgar gülleri ve karbon yakalama alanlarında faaliyet gösteriyor.

Kravik, “Çin’in büyüklüğü, jeopolitik üzerindeki etkisi ve iklim krizi, yapay zeka, nükleer silahlar, biyolojik silahlar, sınır ötesi saldırganlık, salgın hastalıklar gibi mücadele etmemiz gereken tüm bu küresel zorlukların ele alınmasında etkili olduğu gerçeği göz önüne alındığında, Çin ile işbirliği yapmak zorundayız. Çin ile işbirliği yapmak istiyoruz” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Trump’ın Zaporijya nükleer santrali planı Kiev’i hazırlıksız yakaladı

Yayınlanma

The Washington Post‘a konulan eski Ukrayna Enerji Bakan Yardımcısı Aleksey Ryabçin, ABD Başkanı Trump’ın Ukrayna’daki nükleer santrallerin kontrolüne ilişkin önerisinin Kiev’de şaşkınlıkla karşılandığını söyledi. Ryabçin’e göre, nükleer enerji tesisleri, ABD ile Ukrayna arasındaki kaynak anlaşması kapsamında daha önce gündeme gelmemişti.

The Washington Post‘un haberine göre, nükleer enerji tesisleri ABD ile Ukrayna arasındaki kaynak anlaşması bağlamında daha önce hiç görüşülmemişti.

Bu nedenle, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’daki nükleer santrallerin kontrolüne ilişkin teklifi Kiev’de pek çok kişiyi hazırlıksız yakaladı.

Gazeteye konuşan Ukrayna’nın eski Enerji Bakan Yardımcısı Aleksey Ryabçin, Zaporijya nükleer santralinin geleceğine ilişkin konunun müzakerelerde kilit öneme sahip olacağını belirtti.

Ryabçinı, bunun sadece Ukrayna için değil, Avrupa Birliği için de önemli olduğunu vurguladı.

Ryabçin, Ukrayna’nın geçmişte Avrupa Birliği’ne büyük miktarda elektrik enerjisi sattığını da sözlerine ekledi.

Dİğer yandan gazete, ABD’nin Zaporijya nükleer santrali üzerindeki kontrolünün teoride Ukrayna’ya fayda sağlayabileceğini, zira bunun ülkedeki bazı enerji sorunlarını hafifletebileceğini belirtiyor.

The New York Times, 20 Mart’ta Ukraynalı nükleer enerji uzmanlarının, Trump’ın Zaporijya nükleer santralinin kontrolünü geçici olarak ABD’ye devretme planına şüpheyle yaklaştığını yazmıştı.

Uzmanlar, Ukrayna yasalarına göre santrallerin özelleştirilemeyeceğini iddia etmişlerdi.

19 Mart’ta Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy arasında bir telefon görüşmesi gerçekleşti.

İki lider, elektrik tedariki ve nükleer santrallerle ilgili konuları ele aldı. Ukrayna Devlet Başkanı, ABD’den ilave hava savunma sistemleri talep etti.

Trump, ABD’nin Ukrayna’daki nükleer santrallere sahip olması durumunda, altyapıyı daha iyi koruyabileceğini belirtti.

Lukyanov: Putin-Trump görüşmesinde Kiev ve Avrupa için iyi haber yok

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Küresel borç 100 trilyon doları aştı

Yayınlanma

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yıllık raporuna göre, 2024 yılında dünya genelindeki devlet ve şirket tahvillerinden kaynaklanan toplam borç 100 trilyon doları aştı. Raporda, 2025 yılında borçlanma ve ödenmemiş borç miktarının artmaya devam edeceği öngörülüyor. OECD ülkelerinde devlet tahvili ihracının 17 trilyon dolara ulaşması ve toplam devlet borcunun 59 trilyon dolara yükselmesi bekleniyor.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yıllık raporuna göre, dünya genelindeki devlet ve şirket tahvillerinin toplam değeri 2024 yılında 100 trilyon doları aştı.

Geçtiğimiz yıl, devletler ve şirketler borç piyasalarından yaklaşık 25 trilyon dolar borçlandı. Bu rakam, pandemi öncesi döneme kıyasla 10 trilyon dolar, 2007 yılındaki borçlanma hacmine kıyasla ise üç kat daha fazla.

OECD’nin 38 üye ülkesindeki borçlanmanın yüzde 85’inden fazlası, en büyük beş borçlu ülke olan ABD, Japonya, Fransa, İtalya ve İngiltere tarafından gerçekleştirildi.

Toplam borcun üçte ikisinden fazlası ise yalnızca ABD’ye ait.

Raporda yer alan tahminler, 2025 yılında hem borçlanma miktarının hem de ödenmemiş borçların artmaya devam edeceğini gösteriyor.

OECD ülkelerinde devlet tahvili ihracının rekor bir seviye olan 17 trilyon dolara ulaşması, bu ülkelerin toplam devlet borcunun ise yaklaşık 59 trilyon dolara yükselmesi bekleniyor.

Raporda, pandemi döneminde alınan borçların önemli bir kısmının önümüzdeki iki yıl içinde daha yüksek faiz oranlarıyla yeniden finanse edilmesi gerekeceği ve bununla ilgili endişeler olduğu belirtiliyor.

Uluslararası Para Fonu (IMF), Ekim 2024’te küresel devlet borcunun 100 trilyon doları aşacağını öngörmüştü.

2030 yılına kadar küresel devlet borcunun GSYİH’nin yüzde 100’üne ulaşması bekleniyor.

Özellikle Brezilya, Fransa, İtalya, Güney Afrika, İngiltere ve ABD’de borçluluk oranının artacağı tahmin ediliyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English