Bizi Takip Edin

DÜNYA BASINI

Donald Trump’ın sonu mu geldi?

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale, Susan B. Glasser imzasıyla New Yorker’da yayımlandı. Yazarın, Donald Trump’ın siyasi geleceğine ilişkin kararsız olduğu görülüyor: Eski Başkan’ın Cumhuriyetçi Parti içerisindeki en önemli destekçilerinden, medya imparatoru Rupert Murdoch’ın bundan böyle Trump’ı desteklemeyeceği görülüyor. Keza ara seçimlerde de beklenen Trump dalgası görülmedi. Bununla birlikte, kararsızlığı besleyecek şekilde, Cumhuriyetçi seçmenlerin Trump’ı sevmese ve istemese bile Trump’a oy verdiği ve vereceği görülüyor. ABD’deki Trump karşıtı medya da şaşkındır; Politico’nun yaptığı anketler, tüm falsolarına rağmen Trump’ın hâlâ popüler olduğunu gösteriyor. Kritik nokta, Trump karşıtı Cumhuriyetçilerin parti içinde birlik sağlayamıyor olması. Nitekim, Trump’ın ilk adaylığının yolunu da parti içindeki bölünme açmıştı. Donald Trump korkusu, yenilgilerine rağmen, ABD’yi sarsmaya devam ediyor. Dolayısıyla, yazar, makalesinin başlığında sorduğu soruyu cevaplamaktan uzak.


Trump’ın Sonu mu? 

Murdoch, 2024 için [Trump’ın] fişini çekmiş olabilir, fakat Cumhuriyetçilerin geri kalanının onu takip etmeyeceği henüz belli değil.

Susan B. Glasser
16 Kasım 2022

Neredeyse tam bir yıl önce, 18 Kasım 2021’de Mar-a-Lago’da[1] Donald Trump ile röportaj yapmaya gittim. Kocam Peter Baker ile Beyaz Saray yıllarını anlatan bir kitap için yaptığımız toplam üç buçuk saatten fazla süren iki sohbetin ikincisinde, eski Başkan geçmişteki ve gelecekteki gündemi hakkında çok az şey söyledi ve paylaşılacak bir sürü şikayeti vardı. Soru ne olursa olsun, Trump konuyu sık sık “hileli seçim”e ve “sadakatsiz bir orospu çocuğu”, “rezil”, “aptal bir kişi” ve “kişiliksiz bir baş belası” olan Mitch McConnell gibi Cumhuriyetçilerin sadakatsiz ihanetine getirdi.

Aynı hafta Trump, Fox News başkanı Rupert Murdoch[2] tarafından 2020’ye yönelik geriye dönük saplantısı nedeniyle alenen eleştirilmişti. Murdoch, siyasi bir kaybeden, diye uyarmıştı. Trump’ın dikkatini Murdoch’ın yorumlarına çektiğimizde, eski Başkan ters ters yanıt verdi. “Ona yüzde yüz katılmıyorum,” dedi Trump. “Onunla konuşmuyorum.” Trump’ın aslında bu seçimi çok fazla gündeme getirdiğini belirttiğimizde meydan okudu. “Her zaman getireceğim,” dedi.

Görünen o ki, Murdoch’ın tahmini isabetliydi. Seçim sonuçlarını reddetmek, bir süre önce ara seçim sonuçlarının da gösterdiği üzere, siyaseten kazandırmıyor. Amerikan siyasetinde, gelecekten çok geçmişteki şikayetlere bakıldığı bir dönem düşünmek hiç de kolay değil. Fakat Trump, en azından bu meselede, sözünü tutageldi. Pişmanlık duymayan ve rotasında kalmaya kararlı olan Trump, 2020 hakkındaki yalanlarını defalarca tekrarladı. Görünüşe bakılırsa, söz verdiği gibi, daima tekrarlayacak.

[16 Kasım] Salı günü, saat akşam 9’u biraz geçe, Mar-a-Lago balo salonundan büyük ölçüde öfkeye, şikayete, yalanlara ve onun alamet-i farikası olan gösterişli palavraya dayanan uzun konuşmasında, yeniden Başkanlığa aday olduğunu açıkladığında Trump kimseyi şaşırtmadı. Konuşmanın çoğu, Trump’ın 2016 kampanya mitinglerinin birinden kesilip yapıştırılabilirdi: sınıra taarruz eden kötücül göçmenler, bizi kazıklayan namert yabancı ülkeler, “bir zamanlar büyük kentlerimizin kana bulanmış sokaklarındaki” uyuşturucu ve suç salgını. Haksız bir şekilde kısa kesilen kendi saltanatı, devirlerin en büyüğü olmuştu. Bir de Joe Biden yönetimindeki Amerika’nın nasıl bir cehenneme dönüştüğüne bakın.

Son ara seçim tatsızlığı göz önüne alındığında, Trump, kaybettiği 2020 seçimleriyle ilgili bağırışlarında beklenenden biraz daha hafifti. Hatta, yenilgisine hiç değinmedi, yalnızca “Duraklama”ya atıf yaptı, sanki Beyaz Saray dışındaki zamanı küçük bir tatilmiş, Mar-a-Lago’daki küçük bir molaymış gibi. Bununla birlikte, Çinliler ve 2020 yarışında onu yaralayacak bir şey yapmış olabilecekleri hakkında yepyeni bir komplo teorisi ortaya atmayı başardı. Neden olarak, “Sadece söylüyorum,” diye arz etti eski Başkan. Ve “seçimlerimize dürüstlüğü ve güveni geri getirme” sözünü verdi. Referansı dolambaçlıydı ama ne olmuş yani, izleyicileri ne demek istediğini biliyorlardı ve alkışladılar.

Akşamın asıl sürprizi kırk dakika sonra, eski Başkan bile teleprompter’ından dökülen klişelerden biraz sıkılmış görünmeye başladığında ve Murdoch’ın Fox’unu bıktırdığında geldi. Trump izleyicilerine “Angela Merkel’i hatırlıyor musunuz?” diye sormaya başlayınca fişi çekti. Artık Trump’ın siyasi yükselişini herkesten fazla körükleyen ve başkanlığını şekillendiren ağdan [Fox News] canlı, kesintisiz propaganda yoktu. Sean Hannity[3] ve misafirleri, konuşmayı göstermekten çok onun hakkında konuşacaklardı.

Trump, bu en acıtıcı kesik için hazırlanmalıydı. Ve gerçekten de, geçen hafta boyunca, Cumhuriyetçilerin ara seçimlerde beklenmedik bir şekilde kötü performans göstermesinden bu yana, Murdoch medya imparatorluğu, Trump’a vuran, dikkate değer bir “Biz demiştik” kampanyası başlattı. Murdoch’un tabloid gazetesi ve eskiden Trump’ın en büyük destekçilerinden biri olan New York Post, eski Başkana onu “Trumpty Dumpty”[4] olarak tasvir eden bir kapakla vahşice saldırdı. Murdoch’ın amiral gemisi Wall Street Journal’da, yayın kurulu açık bir biçimde, “Trump Cumhuriyetçi Partinin En Büyük Kaybedenidir” iddiasında bulundu. Fox’ta, Cumhuriyetçi konuklar onu önemli yarışlardaki yenilgilerden sorumlu tuttu ve yayın ağı, Trump’ın Başkanlık duyurusundan saatler önce yayınlanan “Demokratlar Trump’ı Yenilmesi En Kolay Olarak Görüyor” gibi alt yazılarla onların görüntülerinin üzerine manşetler attı.

Giderek büyüyen çığ, elbette Murdoch ve çalışanlarıyla sınırlı değildi. Salı gününün erken saatlerinde, Trump’ın eski danışmanı ve sırdaşı Chris Christie’nin, yıllık toplantılarında, Trump’ı arka arkaya üç seçimde Partiyi aşağı çekmekten dolayı yerle bir eden heyecan verici bir konuşma yaptığında, Cumhuriyetçi valiler tarafından alkışlandığı bildirildi. Trump’la bağını koparmamak için, siyasi efsane malzemesi haline gelen kişisel ve ideolojik bükülmeler yaşayan Mike Pence, günü yeni anılarının işportacılığını yaparak geçirdi. Kitap turu onu, istemeye istemeye de olsa, Trump yanlısı çetenin 6 Ocak’ta[5] onu öldürmeye çalışması meselesi yüzünden Trump’tan ayrılmak zorunda kaldığını kabul etmeye zorladı.

Bu, Amerikan siyasetinde çift partili [sistemin] ender bir yakınsamasıydı. Ne de olsa, bu bölünmüş zamanlarda, Cumhuriyetçilerin geçen gün şunları söyleyen Vermontlu demokratik sosyalist Bernie Sanders ile aynı fikirde olduğunu görmek ne kadar da sıra dışı: “Bir Amerikalı olarak, başka bir Trump kampanyası fikri ve tüm yalanları, bölücülüğü ve Amerikan demokrasisini baltalama çabaları tam bir korku gösterisi . . . Öte yandan, 2024’te Beyaz Saray’a hiçbir Cumhuriyetçinin seçilmemesini isteyen bir siyasetçi olarak, bu açıdan bakıldığında, adaylığının muhtemelen iyi bir şey olduğunu söylemeliyim.”

Yine de, henüz ikna olmadıysam beni bağışlayın. Trump’lı yıllar boyunca, Don’u[6] çöpe atmanın tamamen muhtemel göründüğü ama bunun olmadığı birçok an yaşandı: “Access Hollywood”[7] kaseti, Vladimir Putin’le Helsinki’deki basın toplantısı, Trump’ın ilk azil soruşturmasıyla sonuçlanan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky ile yapılan “mükemmel” telefon görüşmesi, covid-19 pandemisinin delice yönetilmesi, 6 Ocak 2021, Capitol’deki [ABD Kongresi] kalkışma ve Trump’ın ikinci azil soruşturması. Makul bir soru sormak gerekirse, bu sefer neden farklı olsun ki? Cumhuriyetçiler için kaybetmek, kadınları taciz etmekten, yabancı liderlere şantaj yapmaktan veya öfkeli bir kalabalığı Kongre’ye saldırmaya çağırarak iktidarda kalmaya çalışmaktan gerçekten daha büyük bir günah mı?

Ara seçimlerden bu yana geçen hafta, Trump hakkında önemli ancak genellikle gözden kaçan bir gerçeğin altını çizdi: onu Başkan yapan Cumhuriyetçi Parti idi ve sadece Cumhuriyetçi Parti onu siyasi olarak bitirebilir. Genel seçim seçmenleri ​​–yani Demokratlar ve bağımsızlar– birçok seçimde Trump hakkında ne düşündüklerini açık açık anlattılar. Ondan hoşlanmıyorlar. Asla hoşlanmadılar, asla hoşlanmayacaklar. Halk oyunu iki kez, milyonlarla, kaybetti. 2018 ara seçimlerinde, 2020 genel seçimlerinde ve şimdi de 2022 ara seçimlerinde adayları perişan etti. Onu desteklemeye ve ona yetki vermeye devam eden Cumhuriyetçi Parti. Bu seneki ön seçimlerde Cumhuriyetçi seçmenler, tekrar tekrar Trump tarafından vaftiz edilmiş, seçim sonuçlarını reddeden aşırılıkçıları kendi adayları olarak seçtiler – Pensilvanya’da Mehmet Öz ve Georgia’da Herschel Walker gibi defolu adaylar, daha geleneksel Cumhuriyetçi rakiplerinin yapabileceklerinin aksine, beklentileri karşılayamadı. Mitch McConnell gibi Trump şüphecileri de dahil olmak üzere Cumhuriyetçi yetkililer işi ilerletti ve Trump’ın adaylarını yine de onayladılar ve adaylıklarını desteklemek için milyonlarca dolar harcadılar. Trump, Cumhuriyetçileri seçim çılgınlığına sürükledi; [oysa onu] takip etmek zorunda değillerdi.

Elbette, kendini korumanın, başka hiçbir şey olmasa bile, sonunda Cumhuriyetçilerin bir dört yıl daha Trump şansından vazgeçmesine neden olabileceğine dair bazı güven verici işaretler var. Fakat bölünmüş bir Cumhuriyetçi Parti aslında şu anda Trump’ın çıkarına. Her şeyden önce tam olarak bu şekilde iktidara geldi, 2016 ön seçimlerinde diğer on yedi Cumhuriyetçi adaydan oluşan bir savaş alanını geride bıraktı. O zaman da Trump’ı yenmek için tek bir rakibin arkasında birleşmediler, şimdi de birleşmeleri pek olası değil. Florida Valisi Ron DeSantis –zaten Trump tarafından “Ron DeSanctimonious”[8] olarak vaftiz edildi– Trump’ın mantıksal halefi, bir tür bagajsız Trump olarak aday gösteriliyor. Ara seçimlerden bu yana yapılan anketler, DeSantis’in kendi eyaletinin ötesinde Cumhuriyetçi ön seçmenler arasında zemin kazandığını gösteriyor. Fakat Trump, Salı günü yapılan ve Trump’ın yüzde kırk yediye yüzde otuz üç ile DeSantis’in önünde gittiği Politico/Morning Consult anketi de dahil olmak üzere ulusal anketlerde açık ara lider olmaya devam ediyor. Ve aday olacak ve bir kez daha Trump karşıtı oyların parçalandığı bir durum yaratacak pek çok başka Cumhuriyetçi olacak. Kitap turu modundaki Pence, her türlü adaylık görüntüsünü verdi. Trump dönemi dalkavukluğunda Pence’in rakibi olan eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bile Salı günü sırf Trump resmen yarışta diye kenara çekilmeyeceğini söyledi.

Trump, Salı akşamı yaptığı konuşmasının bir yerinde, “İnsanları bir araya getireceğiz. İnsanları birleştireceğiz,” dedi. Bu onun bu geceki en büyük palavrası olabilir. Yine de, bu hafta Trump’ın tekrar aday olmasının tavsiye edilebilirliği konusunda şaşırtıcı bir şekilde iki partili bir fikir birliği var: Demokratlar ve artan sayıda Cumhuriyetçi artık onun bunu yapmamasını tercih edecekleri konusunda hemfikir görünüyorlar. Politico/Morning Consult anketindeki Cumhuriyetçilerin yüzde altmış beşi aslında Trump’ın 2024’te tekrar aday olmasını istemediklerini söyledi. Ama ne fark eder? Aday oluyor ve Cumhuriyetçilerin Trump konusundaki coşku azlığı onları daha önce Trump’a oy vermekten asla alıkoymamıştı.

Donald Trump, ondan hoşlanmamalarını önemsemiyor. Ona yalancı, düzenbaz, sahtekâr ve madrabaz demenizi önemsemiyor. Ama son iki yılın gösterdiği gibi, onu kaybeden ilan ederseniz, Amerikan demokrasisinin temellerini havaya uçurmak da dahil olmak üzere her şeyi yapmaya hazır.

Dipnotlar

[1] Donald Trump’ın Palm Beach, Florida’da sahip olduğu tatil yeri. (ç.n.)

[2] ABD’de Fox News ve Wall Street Journal başta olmak üzere birçok önemli kurumun içinde yer aldığı medya imparatorluğunun Avustralyalı sahibi. Murdoch, Amerikan Cumhuriyetçi Partinin en büyük destekçilerinden. (ç.n.)

[3] Fox News’de The Sean Hannity Show isimli radyo talk show’unu sunan muhafazakâr görüşleriyle ünlü yayıncı. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın yasal bir Amerikan vatandaşlığına sahip olmadığı için başka seçilemeyeceği iddialarıyla gündem olmuştu. (ç.n.)

[4] Türkçeye “rafadan kafadan” şeklinde geçmiş, bir çocuk tekerlemesinden çıktığı düşünülen hayali konuşan yumurta. Duvar üstüne tünemesi ve sonunda düşüp kırılmasıyla ünlüdür. New York Post, Trump’la dalga geçmek için kelime oyunu yapmış. (ç.n.)

[5] Donald Trump yanlılarının 6 Ocak 2021’de ABD Kongresine yaptığı baskın kastediliyor. (ç.n.)

[6] Donald Trump’a konulan alaycı takma adlardan birine gönderme. “Dumping the Don”, Donald Trump’a “çöplük” yakıştırması yapılan takma ad “Donald Dump”ı andırıyor. (ç.n.)

[7] 7 Ekim 2016’da, başkanlık seçimlerinden bir ay önce, Washington Post’un yayınladığı video. Videoda, 2005 yılında televizyon sunucusu Billy Bush ile birlikte görülen Donald Trump’ın kadınlar hakkında aşağılayıcı sözler söylediği duyuluyordu. (ç.n.)

[8] Trump, DeSantis ile alay etmek için kelime oyunu yapıyor. “Sanctimonious” İngilizcede dindarlık taslayan yalancı sofular için kullanılan bir kelime. (ç.n.)

DÜNYA BASINI

Mahmud Abbas birliği korumak için olası baskılara direnecek mi?

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız uzman görüşlerine yer verilen haber Filistinli grupların Pekin’de imzaladığı uzlaşı anlaşmasının sürdürülebilir olup olmadığına yanıt bulmaya çalışıyor. İsrail ve muhtemelen ABD tarafından baltalanacağı düşünülen uzlaşının yumuşak karnı ise Filistin Yönetimi:

****

‘Başarılı olması için baskı var’: Fetih-Hamas birlik anlaşması sürdürülebilir mi?

Analistlere göre Fetih Hareketi’nin siyasi iradesinin olup olmadığı görülecek, İsrail ise anlaşmayı bozmaya çalışabilir.

Mat Nashed

Analistler, Filistinli grupların salı günü bir “ulusal birlik” anlaşması imzalayarak, ideolojik farklılıklarını ve acı dolu geçmişlerini bir kenara bırakıp İsrail’in işgaline son vermek için lobi yapabileceklerine dair hem umut yarattığını ancak bazı şüpheler olduğunu söylüyor.

Çin’in başkenti Pekin’de üç gün süren yoğun görüşmelerin ardından imzalanan anlaşma, geçici bir “ulusal uzlaşı” hükümetinin savaş sonrası Gazze’nin kontrolünü üstlenmesi ve ortak kendi kaderini tayin etme arayışını ilerletmesi için zemin hazırladı. Ancak Fetih Hareketi ve Hamas arasında daha önce yapılan birçok uzlaşma girişiminin başarısız olması nedeniyle bu atılım kuşkuyla karşılandı.

Katar’ın başkenti Doha’daki Middle East Council on Global Affairs adlı düşünce kuruluşunda İsrail-Filistin uzmanı olarak çalışan Ömer Rahman, “Biraz şüphe olması doğal, ancak bu anlaşmanın kalıcı olacağından umutluyum” dedi.

“Gazze ve Batı Şeria’daki durum göz önüne alındığında bunun başarılı olması için baskı var. Bence tüm taraflar bunun gerçekleşmesi gerektiğini biliyor” diyen Rahman, Gazze’deki savaşın ve işgal altındaki Batı Şeria’da artan yerleşimci şiddeti ve toprak gaspının getirdiği aciliyete atıfta bulundu.

BM uzmanlarına göre, 7 Ekim’de Hamas öncülüğünde İsrail topluluklarına ve askeri karakollarına düzenlenen ve bin 139 kişinin öldürüldüğü ve 251 kişinin esir alındığı saldırıdan bu yana İsrail, Gazze’de soykırıma varabilecek yıkıcı bir saldırıyla karşılık verdi.

İsrail son dokuz ayda 39 binden fazla Filistinliyi öldürdü ve iki milyon 300 binlik Gazze nüfusunun neredeyse tamamını yerinden etti. Gazze’deki savaş uluslararası manşetleri belirlerken, İsrail’in 2024 yılında işgal altındaki Batı Şeria’da son 30 yılda herhangi bir yılda olduğundan daha fazla Filistin toprağını sessizce ele geçirmesine yol açtı.

İsrail işgalini derinleştirirken, Filistinli iki büyük grup Fetih Hareketi ve Hamas bölünmüş durumda kaldı. Fetih Hareketi, Batı Şeria’nın büyük bir bölümünü 1993 Oslo Anlaşmalarından doğan ve Fetih’e şiddetten vazgeçmesi ve İsrail’i tanıması karşılığında Filistin devletinin kurulacağının vaat edildiği Filistin Yönetimi aracılığıyla kontrol ediyor.

Buna karşılık Hamas silahlı mücadeleye bağlı kaldı ve 2007’de iki taraf arasında yaşanan kısa bir iç savaşta Fetih Hareketi’ni kovduğundan beri Gazze’yi kontrol ediyor.

Kanlı geçmişe rağmen, her iki taraf da 12 daha küçük grupla beraber Pekin anlaşmasını imzaladı. El Cezire’nin elde ettiği bir anlaşma kopyasına göre bu anlaşma, nihai olarak İsrail işgali altındaki Doğu Kudüs, geniş Batı Şeria ve Gazze’de (İsrail’in 1967 Arap-İsrail savaşında ele geçirdiği topraklar) bir Filistin devleti kurmayı hedefliyor.

Anlaşma kalıcı olacak mı?

Uluslararası Kriz Grubu (ICG) Filistin uzmanı Tahani Mustafa, Fetih Hareketi ve Ebu Mazen olarak da bilinen Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas’ın Hamas’la daha önce yapılan uzlaşma anlaşmalarını baltaladığını söyledi.

El Cezire’ye konuşan Mustafa, Abbas’ın ve yakın sırdaşlarının İsrail işgaline karşı Filistin yönetimini birleştirmek için gerçek bir siyasi irade göstermediğini söyledi.

Mustafa’ya göre Fetih Hareketi, teoride Filistinlileri uluslararası alanda temsil eden Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) üzerinde tek kontrol sahibi olduğunu ve Hamas ve diğer fraksiyonlar bu yapıda temsil edilirse çoğunluğunu kaybetmekten korkuyor.

Mustafa, “Hamas’ı ve İslami Cihad’ı da eklerseniz, Fetih Hareketi’nin tekeli sona erer” dedi.

İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri de uzlaşma anlaşmasını baltalamaya çalışabilirler.

İsrail, savaş sonrası senaryoda Filistin Yönetimi’nin ya da Hamas’ın Gazze’nin kontrolünü ele geçirmesine izin vermeyi reddederken, ABD de uzun süredir Hamas’ın İsrail’i tanımasını ve Filistin hükümetinin bir parçası olmadan önce şiddetten vazgeçmesini istiyor.

2017’de Hamas, 1967 sınırlarına göre bir Filistin devleti kurulmasını kabul eden yeni bir tüzük sundu. Hamas tarafından daha önce yapılan açıklamalar ve hareketlerle uyumlu olan bu hamle, İsrail’in fiilen tanınması anlamına geliyordu.

Mustafa, “Hamas, İsrail’in var olma hakkını hiçbir zaman [açıkça] tanımadı çünkü İsrail’e aynı şeyi Filistinliler için de yapması yönünde hiçbir zaman baskı yapılmadı” dedi.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin İsrail-Filistin uzmanı Hugh Lovatt, İsrail’in bu anlaşmayı rayından çıkarmak için Batılı müttefiklerine Filistin Yönetimi’ne verdikleri fonları kesmeleri için baskı yapmasının oldukça olası olduğunu söyledi.

El Cezire’ye konuşan uzman, “Filistin Yönetimi mevcut haliyle ancak ABD ve Avrupa’nın yakın işbirliği ve finansman desteğiyle ayakta kalabilir” dedi.

Lovatt, “Ancak bu sadece Filistin Yönetimi’nin hayatta kalmasıyla ilgili bir mesele değil, aynı zamanda Filistin Yönetimi’nin kilit isimlerinin kişisel hayatta kalma meselesi… kendi kişisel konumlarını zayıflatabilecek herhangi bir anlaşmaya çok ilgi duymuyorlar” diye ekledi.

El Cezire yorum için Filistin Yönetimi Başkanlığı sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne ve Filistin Yönetimi’nin Birleşik Krallık misyonunun başındaki Husam Zomlot’a ulaştı. Her iki isim de haber yayınlanmadan önce yorum taleplerine yanıt vermedi.

Ancak Lovatt, Filistin Yönetimi’nin, İsrail’i resmen tanımak ve şiddetten vazgeçmek gibi Oslo Anlaşmaları’nın şartlarına uymayı reddetmesi nedeniyle önceki birlik anlaşmalarının çökmesinden Hamas’ı sorumlu tuttuğunu söyledi.

“Abbas’ın söylediğini gördüğümüz şey… bir anlaşma istiyoruz ama uluslararası meşruiyete dayanan bir anlaşma” diye ekledi.

Bu anlaşma neden önemli?

Daha önceki uzlaşma anlaşmaları başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da Rahman bu anlaşmanın başarıya ulaşmasının hayati olduğunu söyledi.

Rahman’a göre İsrail-Filistin konusunda uluslararası kamuoyunda rüzgarlar değişiyor ve bu da birleşik bir Filistin liderliğinin Gazze’deki “soykırıma” ve İsrail’in Batı Şeria’daki “ilhakçı baskısına” son vermesi için bir fırsat yaratıyor.

Dünya Mahkemesi olarak da bilinen Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) “tavsiye niteliğindeki görüşü”, İsrail’in Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze’deki 57 yıllık işgalini kısa bir süre önce “yasadışı” olarak sınıflandırdı. Mahkeme, yerleşim yerlerinin inşası ve genişletilmesi de dâhil İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında varlığını sürdürmesinin “uluslararası hukuku ihlal ettiğini” söyledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kararı “saçma” olarak nitelendirdi ve İsraillilerin “atalarının yurdundaki kendi topluluklarında yaşamalarının” yasadışı olamayacağını söyledi.

Rahman, “Durum açıkça vahim ve Filistinlilerin uluslararası toplumu Filistinlileri savunmak için bir araya getirecek bir tür birleşik liderliğe ihtiyacı var” dedi.

Ancak bu birlik -en azından şimdilik- savaşın gidişatını şekillendirmede en etkili küresel aktör olan ABD tarafından desteklenmiyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller salı günü düzenlediği basın brifinginde anlaşmayı yorumlarken “Bir terör örgütünün rolü olamaz” dedi.

Hamas ABD, İsrail ve Avrupa Birliği tarafından “terörist” olarak tanımlanan bir grup ancak pek çok Filistinli, Hamas’ı meşru bir direniş grubu olarak görüyor.

Lovatt, Filistin Yönetimi karar alma sürecinde Hamas ve diğer gruplara danışarak anlaşmayı uygulamaya kararlı olsa bile ABD baskısının Filistin birliğini sabote edebileceğini söyledi.

Lovatt şunu ekledi: “Bu gerçekten de belirleyici faktör olabilir. Asıl soru şu: [Abbas] kararlılığını sürdürecek mi, yoksa uluslararası baskı karşısında geri adım mı atacak?”

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

Batı artık küresel ilişkilerin merkezi değil

Yayınlanma

Samir Puri, Nikkei Asia
25.07.2024

Dünya meselelerinde bir geçiş dönemi yaşıyoruz. Batılı ülkelerin küresel meselelerin nihai hakemleri olarak hareket etme gücü ve birliği çökmüyor, ancak açık bir düşüş içinde.

Çoğumuz bu noktada hemfikiriz, ancak bu geçiş dönemini Batı’nın içinden mi yoksa dışından mı izlemek daha doğru olur? Perspektif her şeydir. Atlantik’in her iki yakasındaki Batılı ülkelerde yaşayan bizler için popülizm siyaseti, değişen dünyayı izlerken kaçınılmaz olarak önemli bir tartışma konusu haline geliyor.

Daha “ulus öncelikli” liderler ve partiler güç kazandıkça, Batı’nın siyasi karakterinin hızla değişmekte olduğu açıktır. Kasım ayındaki ABD başkanlık seçimlerinde Donald Trump’ın olası zaferi ya da Macaristan Cumhurbaşkanı Viktor Orban’ın ülkesinin Avrupa Birliği dönem başkanlığını kullanarak geleneksel Batılı dış politika elitlerine çelişkili mesajlar vermesi buna örnek olarak gösterilebilir.

Bu durum zamanla Batı’nın küresel kişiliğini değiştirecektir.

2020’den bu yana Batı’daki evimden ziyade, Asya’da gelişen bu olayları Singapur’daki görüş noktamdan izliyorum. “Batısızlık: Büyük Küresel Yeniden Dengelenme” adlı yeni kitabımda yazdığım gibi, Batı’nın küresel varlığının yeniden şekillenmesini uzaktan izlemek kendi perspektiflerini sunuyor.

Asya’da, dünyanın değişen ekonomik dengesi Çin ve Hindistan’ın yükselişinde açıkça görülüyor ve Endonezya gibi ülkeler de gelecekte önemli bir büyüme göstermeye hazırlanıyor.

Dünyanın yeniden dengelenmesi sadece “Asya’nın yükselişi” ile sınırlı değildir. Suudi Arabistan, Türkiye ve hatta Güney Afrika gibi ülkelerin küresel meselelerde kendi yollarını çizmek için gösterdikleri stratejik özerklik her geçen ay artıyor.

Batılı olmayan ülkeler için stratejik özerklik ekonomik büyümeden kaynaklansa da bundan çok daha fazlasıyla ilgilidir. BRICS gibi Batılı olmayan kulüplerin genişlemesini de içeriyor. Güney Afrika’nın Batı destekli İsrail’e karşı Hamas’a karşı yürüttüğü savaş nedeniyle Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı dava gibi gelişmeler de bunu kanıtlamaktadır. Batılı olmayan ülkeler küresel görüşün değişmesine yardımcı oldukça, Batılı ülkeler tarafından 7 Ekim’den sonra İsrail’i desteklemek için alınan ilk tutumlar artık “kurallara dayalı uluslararası düzen” kullanılarak inandırıcı bir şekilde sorgulanabilir.

Batılı olmayan dünyanın yükselen başlıca güç merkezleri hızla kendi momentumlarını geliştiriyor. Yüzyıllardır ilk kez Batı her zaman öncü bir rol oynamıyor. Avrupa liderliğindeki deniz sömürge imparatorluğunun önceki dönemleri ve ardından ABD liderliğindeki küreselleşme dönemi düşünüldüğünde, dünya meselelerinde ortaya çıkan dönemin gerçekten de çok farklı olacağı görülecektir.

Batı çökmeyeceği ve ABD ekonomisi canlılığını koruduğu için yanlış sonuçlara varmak kolaydır. Tüm bunları gayri safi yurtiçi hasıla büyüklüğüne göre bir analize indirgemek ve yalnızca ABD ile Çin arasında iki atlı bir yarış olarak görmek çok basite indirgemek olacaktır.

Kişi başına düşen GSYH’ye bakıp, önde gelen Batılı ülkelerin modernleşmenin standart taşıyıcıları olarak diğerlerinin fersah fersah önünde olduğu sonucuna varılabilir. Ya da güçlü ABD dolarının kalıcı gücüne odaklanılabilir.

Bunlar indirgemeci sonuçlara varmaktır. Evet, ekonomik performans, yaşam standartları ve para biriminin gücü büyük önem taşımaktadır. Ancak diğer gelişmelerle birlikte ele alındığında Batı’nın düşüşte olduğu görülmektedir.

Demografi gibi bazı eğilimler ölçülebilir niteliktedir. Diğer eğilimler ise küresel anlaşmazlıkları çözme gücü ve ahlaki güçle ilgilidir. Küresel yeniden dengelenme yalnızca sert güç ve ekonomiyi değil, aynı zamanda standartları belirleme, dikkati yönetme ve krizleri çözme becerisini de içermektedir.

Manşetlerimize hakim olan ve küresel görüşleri derinden ikiye bölen diğer savaştan işlerin ne kadar hızlı değiştiğine dair net bir örnek alalım.

G7 aracılığıyla çalışan Batı, Rusya’nın Şubat 2022’de başlayan barbarca tam ölçekli işgaline karşı Ukrayna’yı övgüye değer bir şekilde destekledi. Ancak milyarlarca dolar harcayarak silahlandırdığı Ukrayna, hala Rus işgalcileri kovacak kadar güçlü değil. Şimdi, küresel yeniden dengelenmeyle ilgili iki gelişme Ukrayna’daki durumu daha net bir şekilde etkiliyor.

Birincisi, Rus ekonomisi Batı ve G7 liderliğindeki yaptırımlardan ve enerji ihracatına getirilen fiyat sınırlamalarından zarar gördü. Ancak ekonomik ceza tehdidi Putin’i 2022 başlarında Ukrayna’yı işgal etmekten caydırmaya yetmedi. Yaptırımların gerçekliği de Putin’i işgalden vazgeçmeye zorlamak için yeterli değil. Dünya ekonomisindeki yapısal değişiklikler, Rusya’nın Çin, Hindistan ve diğer BRICS ülkelerinin yanı sıra Türkiye, Körfez ülkeleri, Endonezya ve diğerleriyle ticaret yapmaya devam ettiği ve savaş ekonomisini sürdürdüğü anlamına geliyor.

İkinci olarak, Batılı olmayan bu ülkeler bir şekilde Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın müzakere yoluyla sona erdirilmesini savunmuşlardır. Batı ve G7 ise tam tersini savunmuştur. Mükemmel bir ahlaki netlikle, Rusya’nın Ukrayna’da yenilmesi ve saldırganlığı için asla ödüllendirilmemesi gerektiğini savundular. Ancak Trump Beyaz Saray’a dönerse, ABD politikasının bir barış anlaşması lehine Ukrayna’yı terk etmeye kayması bekleniyor.

İronik bir şekilde, Trump’ın dayatacağı böyle bir anlaşma ABD’yi dünyanın geri kalanında genel olarak aynı şeyi savunan kesimlerle daha uyumlu hale getirecektir. Eğer bu gerçekleşirse, Batı’nın küresel haçlı enkarnasyonu bir darbe alacaktır. Onun yerine, otokratik liderlerle anlaşma yapmaktan kaçınmayan, işlevsel yaklaşımları tercih eden popülist bir Batı enkarnasyonu ufukta görünmektedir. Böyle bir dünyadan korkmak başka bir şey, bunun pek çok etmenini anlamak başka bir şeydir.

Sadece Soğuk Savaş sonrası zafer kazanmış Batı’nın sonunu gözlemlemiyoruz, aynı zamanda daha az Batı egemenliğinde bir dünyanın başlangıcını da gözlemliyoruz.

Okumaya Devam Et

DÜNYA BASINI

“Okulu kıran” çocukların ailelerini hapse atmayı öneren başkan adayı: Kamala Harris

Yayınlanma

Editörün notu: Joe Biden’ın çekilmesi ile birlikte Demokratların kasım ayındaki başkan adayı olarak öne çıkan Başkan Yardımcısı Kamala Harris, siyaseten “silik” bir profil olsa da daha önce San Fransisco ve California’daki savcılık deneyimleri karanlık bir geçmişe işaret ediyor. “Beyaz olmayan” ve “ilerici” sayılan bir siyasetçi olmasına rağmen savcılığı döneminde siyahlara yönelik polis şiddeti konusunda tavır almayı reddetmişti. Harris’in en tartışmalı hamlesi ise, “okul asma programı” olarak bilinen 2011 tarihli yasaydı. Bu yasa bölge savcılarının, çocuklarının geçerli bir neden olmaksızın okul yılının yüzde 10’unu kaçırmaları halinde ebeveynleri kabahat işlemekle suçlamalarına ve hapsetmelerine izin veriyordu. Daha sonra sonlandırılan programın, yine en fazla beyaz olmayan toplulukların ebeveynlerine yönelik işlediği yönünde yoğun eleştiriler gelmişti.


“Kamala the Cop”: Biden’ın Olası Halefi Harris’in Karanlık Yüzü

Raphael Schmeller
Berliner Zeitung
23 Temmuz 2024
Çev. Gülçin Akkoç

Sevilmiyor, hata yapmaya meyilli ve kendi partisi içinde tartışmalı durumda. Demokratların başkan adayı olarak yarışa girmesi beklenen Kamala Harris kimdir?

Joe Biden’ın başkanlık yarışından çekilmesinin ardından birçok demokrat coşkuyla Kamala Harris’i desteklemeye başladı. Partinin seçim kampanyası bağışları platformu ActBlue, Biden’ın yerine Demokratların favorisi olan başkan yardımcısı için şimdiden “bağış seli” yaşandığını bildirdi.

Liberal Amerikan medyası Pazar akşamından beri Harris’in seçimi kazanması durumunda ABD’nin en yüksek siyasi makamına gelen ilk kadın, ilk Asya kökenli ve Barack Obama’dan sonra ilk siyahi olacağını tekrarlayıp duruyor. Ancak Harris’in ülkedeki çok sayıda kişi tarafından sevilmediği ve kendi partisinin içinde de tartışmalı olduğu gerçeği söylenmiyor.

2011 ve 2013 yıllarında bağışlarla Harris’i destekleyen Cumhuriyetçi başkan adayı Donald Trump, çoğu ankette Demokratlardan oldukça önde yer alıyor. Bakıldığında Harris ve Biden arasında rağbet görme açısından önemli farklar yok ve hatta Harris’in durumu kısa bir yükselişten sonra daha kötüye bile gidebilir. Harris son anketlerde Demokratlar için çok önemli olan Michigan, Arizona ve Nevada gibi salıncak eyaletlerde Biden’dan daha kötü performans gösteriyor.

Harris, okulu çok sık kıran çocukların ebeveynleri için hapis cezası istemişti

Harris, örnek vermek gerekirse iç politikadaki sert tutumu sebebiyle eleştiriliyor. 2011 yılından itibaren Kaliforniya Başsavcısı olarak kendisini Günışığı Eyaleti’nin(*) ‘’ilk polisi’’ olarak sundu ve sıkı baskısıyla adından söz ettirdi. Aynı zamanda kolluk kuvvetlerindeki yolsuzluklara karşı yeterince kararlı adımlar atmaması konusunda da eleştirildi. Ve hepsinden önce okulu çok sık kıran çocukların ebeveynleri için uygulanmasını savunduğu yüksek para cezaları ve olası hapis cezaları sistemiyle hatırlanıyor.

Bu dönemde Harris, siyahlara yönelik polis şiddeti gibi birçok konuda tavır almayı reddetti ve bu durum birçok Demokrat tarafından yadırgandı. 2014 yılında marihuanayı yasallaştırma girişimine gülmüş, ancak beş yıl sonra başkanlığa adaylığını koyduğunda “kesinlikle desteklediğini” vurgulamıştır. Başsavcılık yaptığı dönem ona ‘’Kamala the Cop’’ (Polis Kamala) lakabını kazandırmıştır.

Harris 2017 yılında Senato’ya seçildi ve 2019 yılında Demokratların başkan adayı olarak yarışa girdi. Başta Biden’ı ırkçılıkla suçlasa da sonrasında korkunç anket oranları sebebiyle yarıştan çekildi ve sonrasında kendisini başkan yardımcısı adayı yapan Biden’ı destekledi.

Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı son 4 yılda pek çok kez kendi siyasi profilini geliştirmemekle suçlandı. Biden, göçü sınırlandırmak için menşe ülkelerdeki göçün nedenleriyle mücadele etme görevini 2021 yılında Harris’e verdi. Ancak Harris’in çabalarına ve Latin Amerika hükümet başkanlarıyla yaptığı görüşmelere rağmen düzensiz sınır geçişlerinin sayısı arttı. ABD Yüksek Mahkemesi 2022 yılında dönüm noktası niteliğindeki Roe v. Wade kararını bozarak ülkenin çoğu yerinde kürtajı fiilen imkansız hale getirdiğinde ise Harris, kürtaj haklarını şiddetle savundu.

Harris pek çok kişi tarafından politik anlamda sönük olarak görülüyor

Harris, Beyaz Saray’da geçirdiği süre boyunca çoğunlukla kendi yolundan gitti. Röportajlarında ve kamuoyu önünde yaptığı diğer konuşmalarında çeşitli hatalar yaptı ve her zaman kendine güvenen biri olarak görünmedi. Pek çok kişi tarafından politik anlamda sönük ve bazı demokratlar tarafından da bir yük olarak görülüyordu. Hatta 2022 yılının başında yapılan anketlerin sonucuna göre Harris, bugüne kadarki en sevilmeyen Başkan Yardımcısı. Yakın çalışma arkadaşları birçok kez istifa etti ve kaotik çalışma koşulları olduğuna dair söylentiler hep devam etti.

Harris de Biden gibi hatalar yapmaya ve anlaşılması zor konuşmalar yapmaya meyilli. Şu anda sosyal medyada Mayıs 2023’te yaptığı bir konuşma dolaşıyor, Harris dinleyicilere şu açıklamaları yapıyor: “Siz, içinde yaşadıklarınızın ve sizden önce gelenlerin bağlamından oluşuyorsunuz.’’ Sonrasında bu anlattıklarını annesinden bir alıntı yaparak destekledi, ‘’Hindistan cevizi ağacından düştüğünüzü mü sanıyorsunuz?’’ Harris sonrasında saniyelerce kendi şakasına güldü.

Eğer beklendiği gibi Kamala Harris Demokratların adayı olarak gösterilirse yalnızca bu imajını düzeltme zorluğuyla karşılaşmayacak, aynı zamanda seçmenleri Biden-Harris hükümetinin sevilmeyen sonuçlarından kendisini sorumlu tutmamaları için ikna etmeye çalışmak zorunda kalacak. Bu sebeplerle Trump, Harris’i yenmenin Biden’ın kendisini yenmekten daha kolay olacağını iddia ediyor. Bu konuda haklı olabilir.


(*) Yazar Florida ile Kalifornia’yı karıştırıyor olmalı çünkü “Günışığı Eyaleti” (Sunshine State) takma adı Florida’ya ait. Kaliforniya’nınki ise “Altın Eyalet” (Golden State). (editörün notu)

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English