Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Erdoğan’ın danışmanı: Türkiye İsveç’in NATO üyeliğini bir gecede onaylamayacak

Yayınlanma

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dış politika baş danışmanı Akif Çağatay Kılıç Nikkei Asia’ya verdiği röportajda, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylama taahhüdünün parlamentonun programı nedeniyle hızlı bir süreç olmayabileceğini söyledi.

Akif Çağatay Kılıç, Erdoğan’ın Litvanya’daki NATO zirvesinden döndükten sonra koalisyon ortağıyla masaya oturacağını ve ardından İsveç’in onay belgelerini parlamentoya göndereceğini kaydetti.

Salı günü düzenlenen zirve oturum aralarında konuşan Kılıç, “Yönetim, yasayı bir an önce meclise göndermek için üzerine düşeni yapacaktır” dedi.

Nikkei haberinde, parlamentonun önümüzdeki hafta tatile gireceği ve 1 Ekim’e kadar tekrar toplanmayacağı düşünüldüğünde, İsveç’i yaz tatilinden önce ittifakın 32. üyesi yapmanın adeta “zamana karşı bir yarış” olacağı vurgulandı.

Kılıç, “Düğmeye basıp ertesi gün her şey olmuyor. Meclis süreci var, yani bu hafta olacağını düşünmüyorum” ifadesini kullandı.

Onay süreci, cumhurbaşkanının katılım protokolünü önce Dışişleri Komisyonunda görüşülmek üzere meclise göndermesini gerektiriyor. Komisyon oylamasından sonra Genel Kurul’da oylamaya sunulacak. Karar onaylandıktan sonra resmi gazetede yayımlanacak.

Teknik olarak, parlamento oturumu uzatabilir, ancak bu da AKP ve MHP oylarına bağlı.

‘İsveç daha fazlasını yapmalı’

İsveç’in, Ankara’nın Türkiye karşıtı gruplarla ilgili endişelerini gidermek için çaba sarf ettiğini kaydeden Kılıç, ancak Ankara’nın Stockholm’ün daha fazlasını yapmasını umduğuna işaret etti.

Kılıç, geçen yıl Madrid’de düzenlenen NATO zirvesi öncesinde Türkiye ile NATO’nun potansiyel üyeleri Finlandiya ve İsveç arasında imzalanan 10 maddelik Üçlü Memorandum’a işaret ederek “Üçlü anlaşmanın bazı gerekliliklerini yerine getirdiler” dedi.

“Burada bir samimiyet var, ancak yapılması gereken bazı işler var,” diyen Kılıç, bunun tamamlanmış bir anlaşma olmadığını ima etti ve ekledi: “Bu yüzden bu konuda çalışmanın parlamentoya bağlı olduğunu söylüyoruz çünkü yürütme organı olarak bize düşen bunu parlamentoya göndermektir.”

Geçen yılki üçlü mutabakatın ilgili maddesi Finlandiya ve İsveç’in, PKK ve FETÖ bağlantılı gruplara destek vermemesini öngörüyordu.

Kılıç, Türkiye’nin ayrıca NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in anlaşmanın bir parçası olarak Erdoğan’a söz verdiği NATO terörle mücadele özel koordinatörlüğünün kurulmasını da izleyeceğini kaydetti: “Koordinatörlük bizim açımızdan çok önemli bir konu.”

“İyi terörist diye bir şey yoktur. ‘Ama’lar ve ‘fakat’lar olmadan teröristler kötüdür” diyen Kılıç, bir koordinatörün bu anlayışın yayılmasına yardımcı olabileceğini söyledi.

‘ABD ile karşılıklı daha yakın ilişkiler kurma iradesi’ 

Salı günü ayrıca Erdoğan Vilnius’ta ABD Başkanı Joe Biden ile bir araya geldi ve ikili ilişkilerde yeni bir aşamaya hazır olduğu sinyalini verdi. Erdoğan, “Sayın Başkan, değerli dostum, öncelikle mevcut görevime yeniden seçilmemin ardından beni tebrik ettiğiniz için teşekkür etmek istiyorum” dedi.

İki devlet başkanının daha sık bir araya gelmesi gerektiğini kaydeden Erdoğan, “Bundan önceki görüşmelerimiz sadece ısınma turlarıydı ama şimdi yeni bir süreç başlatıyoruz. Bu yeni süreç beş yıllık bir süreçtir” diyerek beş yıllık yeni görev süresine atıfta bulundu.

Kılıç, Erdoğan’a Beyaz Saray’dan bir davet gelip gelmediğini söylemedi ancak “Her iki tarafta da daha yakın ilişkiler kurma yönünde bir irade var” dedi.

İki lider ayrıca eylül ayında New York’ta yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çerçevesinde bir yüz yüze görüşme olasılığını da değerlendirebilir.

‘Vize serbestisi konusunda Türkiye’ye söz verildi’

Bu hafta Erdoğan, İsveç müzakerelerinin talep listesine Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini de eklemişti. Kılıç bu konuda, Ankara’nın müzakere sürecinin “canlandırılmasını” istediğini ve üzerinde çalışılabilecek bazı fasıllar olduğunu söyledi.

“Ticaretimizin %60’ı AB ile ve bu nedenle AB’li ortaklarımızla da bir yenilenme ve daha iyi bir atmosfer görmek istiyoruz” diyen Kılıç şöyle devam etti: “Vize serbestisi konusunda [Türkiye’ye] zaten söz verildi. Eksik olan çok az nokta var, dolayısıyla bu konuda ilerlemeye oldukça hazırız.”

DİPLOMASİ

Trump’ın zaferinin ardından Britanya Çin ile ilişkilerini canlandırıyor

Yayınlanma

Çin-İngiliz ilişkileri, dönemin Başbakanı David Cameron’ın 2015 yılında “altın çağ” ilan etmesinden ve Maliye Bakanı George Osborne’un Çin iş dünyası ile iş yapabilmek için elinden geleni yapmasından bu yana ciddi şekilde bozuldu.

Xi ile görüşen son İngiliz lider olan Theresa May döneminde ilişkiler gerildi ve Boris Johnson döneminde 2019-2022 yılları arasında iyice dibe vurdu.

Şimdi 14 yıl iktidarda kaldıktan sonra temmuz ayında Muhafazakârları yerinden eden yeni İşçi Partisi hükümetiyle birlikte Başbakan Keir Starmer, ülkenin durgun iktisadi büyümesini tersine çevirmek için Pekin’den yardım istiyor.

POLITICO’ya konuşan ve adının açıklanmasını istemeyen üst düzey bir İngiliz yetkili, yeniden angaje olmanın “çok basit” olduğunu savundu.

Yetkililer, Donald Trump’ın yakında Beyaz Saray’a döneceğine ve Pekin ile ticaret savaşı tehditlerinin hem Britanya’nın hem de Çin’in refahını sarsabileceğine dikkat çektiler. Bu nedenle Londra ve Pekin arasında yenilenen bir dostluk her iki tarafın da yararına olabilir.

Fakat yetkili, “Bu altın çağa dönüş değil. Çin değişti ve biz de değiştik. Xi o zamanlar ‘ömür boyu başkan’ değildi,” diyerek yeni angajmanın sınırlarına işaret etti.

G20 zirvesindeki Xi-Starmer görüşmesi yeni bir sayfa açabilir

Pazartesi günü G20 zirvesinde yapılan Xi-Starmer toplantısının başında İngiliz lider Pekin’i ziyaret etmek istediğini söyledi ve “tutarlı, dayanıklı, saygılı” bir ilişki kurma arzusundan bahsetti.

POLITICO’ya göre Xi, Starmer’ın her yerde kullanılan kampanya sloganı olan “ekonominin temellerini düzeltmek” gerektiğini tekrarladığında toplantıdaki İngiliz danışmanlar kahkahalarını bastırmak zorunda kaldı.

Fakat daha sonra Başbakan insan hakları, Tayvan, Çin’in İngiliz parlamenterlere uyguladığı yaptırımlar ve Hong Kong’da yargılanan Jimmy Lai’nin davasını gündeme getirdi. Starmer, İngiliz vatandaşı olan medya patronunun durumundaki “kötüleşmeyi” duymaktan “endişe duyduğunu” söyledi.

Starmer’ın insan hakları konusundaki endişelerini dile getirmesi hakkında POLITICO’ya konuşan yetkili, “Sizi temin ederim ki [eski Maliye Bakanı] George Osborne bunu asla yapmadı,” dedi.

Eski bakan, bir zamanlar Çin devlet medyası tarafından insan hakları kaygılarına odaklanmadığı için övülmüştü.

Starmer daha sonra görüşmeden ve getirmesini beklediği fırsatlardan memnun olduğunu söyledi.

Starmer, Hong Kong meselesine girmemeyi seçti, öncelik ekonomi

Ertesi gün Başbakan, Hong Kong’da 45 aktivistin Pekin tarafından getirilen tartışmalı ulusal güvenlik yasaları uyarınca hapse atılmasını kamuoyu önünde eleştirmeyi reddetti.

G20 sonu basın toplantısında kendisine toplu tutuklamaları kınayıp kınamayacağı ya da Çin ile daha yakın ilişkiler kurmak için “dilini ısırıp ısırmayacağı” sorulan Starmer, diplomatik bir dil kullanmayı tercih etti.

“Biz bu yakın ekonomik ortaklığı istiyoruz,” yanıtını veren Starmer, Londra ve Pekin arasında “farklılıklar” olacağını kabul etti. Fakat başbakan, esas olarak Birleşik Krallık’ın refahı ve Çin’in potansiyel olarak sağlayabileceği büyüme artışına odaklanmayı tercih ediyor.

Beyaz Saray’daki ilk döneminde Trump, Boris Johnson’dan ulusal güvenlik gerekçesiyle Çinli telekom devi Huawei’yi İngiltere’nin 5G ağından çıkarmasını talep ederek iki ülkenin arasının bozulmasında büyük bir rol oynamıştı.

Bunu takip eden yıllarda, özellikle o dönemde iktidarda olan Muhafazakâr İngiliz siyasetçiler, Çin’in Sincan bölgesindeki Uygurlara yapılan muamele, eski İngiliz kolonisi Hong Kong’daki gelişmeler, yaptırım uygulanan parlamenterler ve Rishi Sunak’ın iktidarda olduğu dönemde Savunma Bakanlığının maaş bordrosunun ve Britanya’nın seçim kütüklerinin toplu olarak hacklendiği iddiaları da dâhil olmak üzere giderek artan bir endişe listesinin altını çizdiler.

Starmer’ı bekleyen daha büyük zorluk ise yine Trump’tan gelebilir. ABD’nin seçilmiş başkanı, Çin’den ABD’ye yapılan ithalata yüzde 60, dünyanın geri kalanından gelen mallara ise yüzde 20 gümrük vergisi uygulamakla tehdit etti.

ABD-Çi ticaret savaşlarına hazırlık başladı

Ticaret Bakanı Jonathan Reynolds, ikinci bir Trump başkanlığında Birleşik Krallık’ın olası bir ABD-Çin ticaret savaşına “çok daha fazla maruz kalacağını” söyledi. 

Allianz Trade tarafından yakın zamanda yapılan bir analize göre, Trump’ın Çin’e karşı bir ticaret savaşı başlatması durumunda, Birleşik Krallık’ın ihracatı 8,4 milyar sterlin düşebilir.

Risk altında kalmaya en yakın bölme ise ülkenin imalat sektörü.

İşçi Partisi hükümeti, Çin ile mali ve ticari engelleri görüşmek üzere iki önemli ticari ve mali diyaloğu yeniden açma arzusunun sinyalini verdi ve Joe Biden yönetimi altında Pekin ile artan ABD angajmanını bir model olarak işaret etti.

Çin’de iş yapan üst düzey bir iş dünyası temsilcisi Starmer’ın, Başkanın “ya bizimlesiniz ya da bize karşısınız” dediği bir Trump dönemine daha dayanabileceğini düşünüyor.

Temsilci, “Belki de İşçi Partisi için ‘Hayır, bunu yapmayacağız’ demek ve ardından dört yıl boyunca dişlerini sıkmak daha kolaydır,” dedi.

Dışişleri Bakanlığı Çin ile ilişkileri gözden geçiriyor

Fakat Dışişleri Bakanlığı aynı zamanda Londra’nın Pekin ile ilişkilerini gözden geçiren bir “Çin denetimi” de yürütüyor.

Konuya katkıda bulunan iki kişi Lammy’nin bu çalışmanın 2025 yılı başında tamamlanmasını istediğine inanıyor. Bu da Maliye Bakanı Rachel Reeves’in muhtemelen ocak ayında yapacağı ziyaretin önünü açacak.

Bir sonraki hamle ise Starmer’ın yıl içinde yapacağı yüksek profilli bir ziyaret olacak.

Denetimin sonuçları ne olursa olsun, Starmer, Birleşik Krallık’ın büyümesini ve iddialı karbonsuzlaştırma hedeflerini artırmak da dahil olmak üzere önemli iç görevlerini yerine getirme ihtiyacı nedeniyle kaçınılmaz olarak Çin’e karşı daha açık bir duruşa zorlanacaktır.

Reynolds ve Reeves, Birleşik Krallık’ta daha fazla uluslararası yatırımı teşvik etmeye çalışırken gözlerini Çin’e dikmiş durumdalar.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

The Times: Ukrayna, savaşın başından bu yana en zayıf dönemini yaşıyor

Yayınlanma

The Times gazetesinin analizine göre, Rusya’nın Donbass’taki ilerleyişi ve Ukrayna ordusunun yaşadığı yorgunluk, savaşın seyrini değiştiriyor. İngiltere’nin Storm Shadow füze desteğine rağmen, Ukrayna’nın durumu kritik bir noktaya ulaştı.

İngiliz The Times gazetesi, Rusya’nın Donbass bölgesinde kayda değer ilerlemeler kaydettiğini ve Ukrayna’nın savaşın başlangıcından bu yana en zayıf dönemini yaşadığını yazdı.

Gazeteye göre, İngiltere’nin uzun menzilli Storm Shadow füzelerinin Rusya topraklarına yönelik saldırılarda kullanımına onay vermesi, Batı’nın Rus birliklerinin ilerleyişini durdurma çabalarının somut bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Kraliyet Birleşik Güvenlik ve Savunma Çalışmaları Enstitüsü uzmanı Matthew Saville, Ukrayna’nın elindeki sınırlı sayıdaki Storm Shadow füzesinin savaşın gidişatını değiştirme potansiyelinin düşük olduğunu belirtti.

Saville, Ukrayna için tek umudun ılıman bir kış ve buzların çözülmesi olabileceğini, bunun da toprak kayıplarını yavaşlatabileceğini vurguladı.

Ayrıca uzman, son bir ay içinde Rusya’nın saldırılarının yoğunlaştığını kabul ederken, yakın gelecekte geri çekilme ve olası toprak kayıpları riskine de dikkat çekti.

Saville, “Ukrayna birlikleri tükenme noktasında. Cephe hattındaki askerlerini yenileyemiyor, fiziksel ve ruhsal açıdan yorgun durumdalar. Dinlenme fırsatları neredeyse hiç yok,” değerlendirmesini yaptı.

Ukrayna’nın 155 milyar dolarlık borcu: Kim, ne kadar alacaklı?

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

5 maddede Hint milyarder Gautam Adani iddianamesi

Yayınlanma

Hint iş insanı ve Asya’nın en zengin ikinci kişisi Gautam Adani hakkında çarşamba günü bir ABD federal mahkemesinde rüşvet suçlamasıyla hazırlanan iddianame Hindistan’da şok etkisi yarattı.

Suçlamalar, açıktan satış yapan Hindenburg Research’ün mali usulsüzlük suçlamalarının grubun halka açık piyasa değerinden 130 milyar dolar silmesinin üzerinden iki yıldan kısa bir süre geçtikten sonra, imparatorluğunun yeniden mercek altına alınmasına neden oldu.

Gautam Adani kimdir?

Gautam Adani, yenilenebilir enerji, limanlar, havaalanları, inşaat malzemeleri, gıda ürünleri ve medyayı kapsayan işletmelere sahip Adani Group’un kurucusu ve başkanıdır. İddianamedeki diğer sanıklar kendisinden sık sık “1 Numara” ve “Büyük adam” olarak bahsediyor.

Hindistan’ın batısındaki Gujarat eyaletinde orta gelirli bir tekstil ailesinden gelen 62 yaşındaki Adani, 1988 yılında emtia ticareti yapmak üzere grubunu kurdu. Zaman içinde Adani, agresif bir kaldıraç stratejisiyle işini büyüttü ve ülkenin altyapısı için gerekli olan birçok sektöre girdi. Grup, iddianamenin borsada işlem gören varlıklarında satışa yol açmasından önce yaklaşık 170 milyar dolar değerindeydi.

Adani’nin yükselişi, kendisi de Gujarat’lı olan Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin yükselişini yansıtıyor. Modi’nin siyasi rakipleri, Adani’nin Modi hükümetinin altyapı geliştirme hamlesi sayesinde kamu projelerinde kazandığı ihalelerden büyük fayda sağlaması nedeniyle, sık sık Modi’nin milyardere iltimas geçtiğini iddia etmişlerdir. Hem Adani hem de hükümet herhangi bir özel muameleyi reddetti.

Suçlamalar nelerdir?

ABD’li savcılar Gautam Adani, yeğeni Sagar Adani ve diğer altı sanığın “kazançlı güneş enerjisi tedarik sözleşmeleri” yapmak için Hindistan hükümet yetkililerine 265 milyon dolar değerinde rüşvet ödemeyi planladıklarını iddia ediyor. Sanıkların ayrıca “milyarlarca dolarlık finansman elde etmek” için rüşveti ABD merkezli yatırımcılardan “gizledikleri” iddia ediliyor.

İddianamede “Yolsuz Güneş Enerjisi Projesi” olarak adlandırılan rüşvet planı, devlete ait Hindistan Güneş Enerjisi Kurumu tarafından Adani’nin yenilenebilir enerji birimine ve bir başka Hintli şirket olan Azure Power’a verilen çok sayıda güneş enerjisi sözleşmesine odaklanıyordu.

Adani ve diğerleri ayrıca ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu tarafından, Eylül 2021’de yatırımcılardan 750 milyon dolar toplarken rüşvetle mücadele uygulamaları hakkında “maddi olarak yanlış veya yanıltıcı” beyanlarda bulunmakla suçlandı ve bunun 175 milyon doları ABD’li yatırımcılardan toplandı.

İddianame grubun işlerini nasıl etkileyecek?

İddianamenin ortaya çıkmasının ardından perşembe günü holding bünyesindeki 12 şirketten 11’i toplu olarak yaklaşık 27 milyar dolar değer kaybederek, Hindenburg Research’ün grubu diğer iddiaların yanı sıra hisse senedi manipülasyonu ve offshore vergi cennetlerinin uygunsuz kullanımı ile suçladığı Ocak 2023’teki çöküşü tekrarladı.

Holding şirketi Adani Enterprises’ın hisseleri %22’nin üzerinde düşerken, soruşturmanın odağındaki Adani Green Energy’nin hisseleri de yaklaşık %19 değer kaybetti. Sadece holdingin haber medyası kolu olan Yeni Delhi Televizyonu (NDTV) marjinal bir yükselişle kapandı. Adani şirketlerinin çoğunun hisseleri cuma günkü erken işlemlerde düşmeye devam etti.

İddianame, Adani’nin yaklaşan kaynak yaratma planlarını etkileyebilir. Adani Green Energy’nin 600 milyon dolarlık ABD doları cinsinden tahvil satışını iptal ettiği bildirildi. Yatırım danışmanlığı şirketi Intelsense’in kurucusu Abhishek Basumallick, “Bu gelişmenin kısa vadedeki en büyük etkisi, Adani Grubu’nun, adı temize çıkana kadar, özellikle önde gelen finans kuruluşlarından yeni fon bulmakta zorlanabilecek olmasıdır,” dedi.

Perşembe günü geç saatlerde Kenya Cumhurbaşkanı William Ruto, Adani’nin ülkenin ana havalimanının kontrol hissesini satın almasının yanı sıra enerji nakil hatları inşa etmek için şirketle yaptığı 736 milyon dolarlık kamu-özel sektör ortaklığı anlaşmasını iptal edeceğini söyledi.

Adani Grubu ve Hindistan hükümeti nasıl yanıt verdi?

Adani Grubu perşembe günü yaptığı açıklamada iddianamedeki suçlamaları reddederek bunları “temelsiz” olarak nitelendirdi.

Grup açıklamasında, “ABD Adalet Bakanlığı’nın da belirttiği gibi, ‘iddianamedeki suçlamalar iddiadan ibarettir ve sanıklar suçları kanıtlanana kadar masum sayılırlar’” dedi ve ekledi: “Mümkün olan tüm yasal yollara başvurulacaktır.”

Hindistan hükümeti henüz resmi bir tepki verdi.

Dışişleri Bakanlığı Sekreteri (Doğu) Jaideep Mazumdar, Modi’nin Güney Amerika’daki Guyana ziyaretiyle ilgili bir basın toplantısı sırasında Adani meselesi sorulduğunda yorum yapmayı reddetti. Guyana’nın başkenti Georgetown’da yaptığı açıklamada “Bu, Hindistan başbakanının Guyana ziyareti ve Hindistan-CARICOM (Karayip Topluluğu) zirvesi için düzenlenen bir basın toplantısı ve ben bu görevin ötesindeki sorulara yanıt verecek konumda değilim” dedi.

Modi’nin siyasi rakipleri milyardere yönelik bir dizi saldırı başlattı.

Hindistan Ulusal Kongresi’nin kıdemli lideri Rahul Gandhi perşembe günü düzenlediği basın toplantısında, “Adani bir bakıma Hindistan’ı ele geçirdi; ülke Adani’nin pençesinde. Bu yüzden Hindistan’ın havaalanları, limanları, savunma sanayii… bu bir ortaklık. Ortaklığın bir tarafında Modi, diğer tarafında ise Adani var,” dedi.

Gandhi aynı zamanda parlamentonun alt kanadında muhalefet lideri ve yerel suçları soruşturma kurumu olan Merkezi Soruşturma Bürosu’na direktör atanmasında söz sahibi olan güçlü bir pozisyonda. Gandhi, partisinin Adani’nin iddianamesini pazartesi günü başlaması planlanan parlamentonun kış oturumunda gündeme getireceğini söyledi.

Suçluların iadesi gündemde mi?

Adani hakkında Hindistan’ın menkul kıymetler düzenleyicisi tarafından geçen yıl Hindenburg Research iddialarının ardından başlatılan ve halen devam etmekte olan bir soruşturma var.

Hindistan ve ABD’deki avukatlar, son iddianame için ABD savcılığının Adani ve diğer sanıkların iadesini talep edebileceğini söyledi. İki ülke arasında 1997 yılından bu yana yürürlükte olan bir suçluların iadesi anlaşması bulunuyor.

Delhi yüksek mahkemesi avukatlarından Prashant Mendiratta, ABD hükümeti tarafından iade talebinde bulunulması halinde Hindistan Dışişleri Bakanlığı’nın birincil karar mercii olacağını söyledi.

Mendiratta, “Hindistan hükümetinin iadeyi reddetmesi durumunda, savcılık Hindistan yargısına karara karşı bir dilekçe ile başvurabilir … bunun iki cephede bir hukuk savaşına dönüşme ihtimali yüksek,” diye ekledi.

Hindistan-ABD suçluların iadesi anlaşması, iadenin uygulanabilmesi için bir suçun bir yıl veya daha fazla hapis cezasıyla cezalandırılmasını da zorunlu kılıyor. Hindistan’ın Bharatiya Nagarik Suraksha Sanhita (BNSS) yasalarına göre rüşvet sadece bir yıla kadar hapisle cezalandırılabiliyor.

Daha sert olan Yolsuzluğun Önlenmesi Yasası (PoCA) da davaya uygulanabilir.

“Ancak PoCA’nın uygulanabilmesi için hükümet yetkilisi tarafından rüşvet talep edildiğinin ve rüşvetin kabul edildiğinin kanıtlanması gerekiyor.

Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karine Jean-Pierre perşembe günü düzenlenen basın brifinginde ABD’nin Adani’ye yönelik suçlamaların ikili ilişkilere zarar vermesinden endişe duyup duymadığına ilişkin bir soruya cevaben “Açıkçası bu iddiaların farkındayız” dedi ve ekledi: “Söyleyeceğim şey şu: ABD ve Hindistan ilişkilerinin, halklarımız arasındaki bağlara ve küresel meselelerin tamamında işbirliğine dayanan son derece güçlü bir temele dayandığına inanıyoruz.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English