Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Filistinliler, İsrail’deki yargı kriziyle ilgili ne düşünüyor?

Yayınlanma

Filistinliler, İsrail’de yargı reformuyla ilgili tartışmaları yakından takip ediyor, ancak bunun hem İsrail hem de Filistinliler açısından doğuracağı sonuçlar konusunda farklı görüşlere sahip.

Bazı Filistinliler, krizin “Siyonist varlığın çöküşünün” ve İsrail toplumu ile İsrail ordusu IDF’nin “parçalanmasının” başlangıcı olacağı görüşünde. Diğer bir kesim ise İsrail hükümetinin İsrail halkını yeniden bir araya getirmek için Filistinlilerle ya da Lübnan merkezli Hizbullah ile askeri bir çatışma başlatma ihtimalini dikkat çekiyor.

Filistinli köşe yazarı Talal Okal, İsrail’deki “en sağcı” hükümetin varlığının Filistinlilere “tarihi bir fırsat” sunduğu görüşünde. Jerusalem Post’un aktardığına göre Okal, İsrail hükümetinin şu anda yolsuzlukla ilgili suçlamalardan yargılanan Başbakan Binyamin Netanyahu’nun “kellesini kurtarmaya” odaklandığını söyledi. Okal ayrıca İsrail hükümetinin politikaları ve eylemleri nedeniyle ABD de dahil uluslararası alanda destek bulamadığını görüşünde. Okal, krizin başlangıcından bu yana Netanyahu hükümetinin, dikkat dağıtmak için Filistinlilerle birkaç kez çatışma başlattığını da sözlerine ekledi. Okal, “Netanyahu denedi, önce Gazze sonra Cenin… ama krizi hafifletmeyi başaramadı” dedi:

“Filistinliler için tarihi fırsat”

“Hizbullah ile olan gerilimi de tırmandıramadı. Netanyahu ne zaman sınırlı bir süre için kısmi bir gerilimi büyütme yoluna gitse, [İsrail’deki] protestolar sokaklara geri dönüyor. Genel olarak, İsrail hükümeti tarafından başlatılan her saldırı turunda, İsrail’in caydırıcılık yeteneği aşınıyor ve yenilmez olduğunu iddia ettikleri ordunun prestiji Cenin’de, mülteci kampında ve köylerinde birkaç direnişçi karşısında çaresiz kaldığı için azalıyor.”

“İç kriz tırmanmış ve bir iç savaşın patlak vermesi tehdidini doğuran tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. İsrail ile ABD arasındaki uçurum artmaktadır. Faşist-ırkçı işgal devletinin genel iç ve dış manzarası gün geçtikçe daha da karanlık bir hal almakta, iç koşullar başta ordu, güvenlik ve polis teşkilatları olmak üzere tüm devlet kurumlarına ulaşan toplumsal ve kurumsal çözülmeye doğru ilerlemektedir.”

“Yargı darbesine karşı çıkan protestoculara yönelik şiddetin düzeyi de artmıştır, bu da savaş çemberinin, şiddet ve karşı şiddet kullanımının genişlemek üzere olduğunu göstermektedir. Dışarıda ise İsrail’in izolasyonu artmakta ve ırkçı-faşist doğası giderek daha belirgin hale gelmektedir. ABD politikasında radikal bir değişiklik olacağı yanılsamasına kapılmadan, ki bu perspektifte olmayacak, bu durum Filistinliler için heba etmeye hakkı olmadıkları tarihi bir fırsat yaratıyor.”

Saldırı ihtimaline karşı uyarı

Filistin’in günlük gazetesi el Kudüs ise başyazısında “bir aldatma ve siyaset ustası olan Netanyahu’nun, ister Batı Şeria’da ister Gazze Şeridi’nde olsun, Filistinlilere karşı başlatılacak bir dizi saldırı ve savaş yoluyla tüm Yahudileri Filistinlilere karşı birleştirebileceği” uyarısında bulundu. Başyazıda, “Geçmişte olduğu gibi, işgalci devlet krizlerini ve iç sorunlarını her an çıkabilecek savaşlar ve saldırganlık yoluyla çözecektir” denildi.

Filistin Yönetimi liderliğinin görüşlerini sık sık yansıtan Doğu Kudüs gazetesine göre, “Netanyahu durumun kontrolünden çıkabileceğini hissettiğinde, dikkatleri İsrail içinde olup bitenlerden başka yöne çekmek ve Yahudileri bu saldırganlığı desteklemek üzere birleştirmek ve iç kriz yerine dış krize öncelik vermek amacıyla Filistinlilere, Güney Lübnan’a, Suriye’ye ve hatta İran’a karşı saldırganlığa başvuruyor.”

“Yargı Filistinlilerin aleyhinde ama…”

İsrail parlamentosu Knesset’in Filistinli üyesi Ahmet Tibi ise El Cezire’ye yaptığı açıklamada yasanın “Yüksek Mahkeme’nin hükümet kararları üzerindeki her türlü denetimini zayıflattığını ve ortadan kaldırdığını” söyledi. Tibi, Yüksek Mahkeme’nin “Filistinlilere yardım etmediğini ya da adil bir şekilde yargılamadığını ve yerleşimciler, suikastlar, cinayetler ve işgalin lehine karar verdiğini” hatırlattı ancak ekledi: “Yargının kararları taraflı olsa bile faşist hükümetin yargı üzerinde tam kontrol sahibi olmasını istemiyoruz. Bu, hükümetin Filistinliler aleyhindeki kararları üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmasına yol açacaktır.”

“Filistinliler için mevcut yargı da faşist”

Al-Shabaka düşünce kuruluşunda ABD politikaları üzerine çalışan Tarık Kenney-Shawa da Tibi’nin endişelerini tekrarlayarak Yüksek Mahkeme’nin “İsrail’in en aşırı akımlarına karşı bir kontrol ve denge” görevi görmek yerine sadece “onları daha da güçlendirmeye hizmet ettiğini” söyledi.

2021 yılında Yüksek Mahkeme, İsrail’i Yahudi halkının ulus devleti olarak tanımlayan tartışmalı bir yasayı onaylamıştı. Yüksek Mahkeme ayrıca İsrailli yetkililerin, Filistinlileri herhangi bir suçlama ya da yargılama olmaksızın gizli delillerle idari gözaltında tutmasına da izin vermişti.

Kenney-Shawa, yeni yasanın İsrail’in gündemine daha fazla hizmet eden “politikaların hızlanmasına” yol açabileceği ve “Filistinlileri yerinden edip etnik olarak temizleyebileceği ve Yahudi üstünlüğünü daha da pekiştirebileceği” uyarısında bulundu. Kenney-Shawa’ya göre birçok Filistinlinin “bu mevcut sistemi korumayı ve sürdürmeyi” amaçladığını söylediği protestoları desteklememesinin nedeni de bu.

“İsrail’in iç sorunu”

Orta Doğu analisti ve Jadaliyya dergisinin editörü Muin Rabbani ise reformlarla ilgili krizin öncelikle “İsrail’in Yahudi nüfusu arasındaki bir iç anlaşmazlık” olduğunu hatırlattı. Rabbani krizin derinleşebileceğini ve İsrail toplumu ve kurumları içindeki kutuplaşmayı artırabileceğini belirtti ve yeni yasanın kabul edilmesinin, “İsrail’in silahlı kuvvetlerinin ve güvenlik hizmetlerinin zayıflaması” gibi etkileri olması halinde Filistinlilerin yararına olabileceğini sözlerine ekledi.

Nasrallah: İsrail yok olma yolunda

Öte yandan Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, yargı reformunun Meclis’ten geçtiği günün İsrail’in en kötü gününü yaşadığını ve yok olma yolunda ilerlediğini söyledi.

İsrail basınında yer alan haberlere göre Hasan Nasrallah, Muharrem’in yedinci günü münasebetiyle televizyonda yaptığı konuşmada, “İsrail bir zamanlar yenilemeyecek bir bölgesel güç olarak düşünülüyordu ve bölge ülkeleri onun tehdidini ortadan kaldırılamayacak bir gerçek olarak kabul etti” dedi.

Nasrallah, İsrail’in özgüveninin krizle birlikte kötüleştiğini belirterek pazartesi gününü İsrail’in kuruluşundan bu yana “en kötü” günü olarak nitelendirdi, “Bu durum Allah’ın izniyle onu çöküş, parçalanma ve yok olma yoluna sokmuştur” dedi.

ORTADOĞU

İsrail soykırımında “Trump”ın ayak sesleri

Yayınlanma

İsrail yönetimi, Biden’ın yaptırımlarından çekindiği için resmen kabul etmediği ama fiilen yürüttüğü soykırım politikasını, ABD seçimlerinde Trump’ın zaferini ilan etmesi ile birlikte resmileştirmeye başladı.

Netanyahu hükümeti kamuoyunda “Generallerin Planı” olarak bilinen Gazze’nin kuzeyini ikiye bölüp bir kısmında askeri abluka uygulayacakları ve göç etmeyi reddeden sivilleri “Hamas militanı” sayıp katledilmelerini meşrulaştıkları projeyi resmen uygulamaya koyuyor.

İsrail devlet televizyonu KAN’da yer alan habere göre, üst düzey bir askeri yetkili Gazze’nin kuzeyinde yeni bir koridor oluşturularak bölgenin 2’ye ayrılmasının planlandığını anlattı. Bu koridorun Gazze kentini daha kuzeyde kalan Beyt Lahiya ve Cibaliya bölgelerinden koparacağı ifade edildi. Gazze kentinden koparılan Beyt Lahiya ve Cibaliya bölgelerine insani yardım girişine izin verilmeyeceği kaydedildi. Buna ek olarak zorla yerinden edilen Filistinlilerin “şu an için” yeni koridorun kuzeyinde kalan Cibaliya ve Beyt Lahiya gibi bölgelere dönüşüne izin verilmeyeceği belirtildi.

İsrail ordusu, 6 Ekim’de Gazze’nin kuzeyindeki Cibaliya ve Beyt Lahiya bölgelerine yeniden kara saldırıları başlatmıştı. Bölgeye yardım girişine de izin vermeyen İsrail, burada yaşayan Filistinlileri zorla yerinden etmişti.

İsrail ordusunun 6 Ekim’den bu yana devam eden saldırılarından 1800’den fazla Filistinli yaşamını yitirirken, binlerce kişi de yerinden oldu.

“Generallerin Planı”nın mimarı: Ya teslim olacak ya açlıktan ölecekler

İsrail’in kuzeydeki bu saldırılarla “Generallerin Planı” olarak nitelenen planı uygulamaya çalıştığı yorumları yapılıyor. Gazze’nin kuzeyindeki insani durumla ilgili Biden yönetiminin tepkisinden ve olası silah ambargosundan çekinen İsrail yönetimi bu planı uygulamaya koyduğu iddialarını bugüne kadar reddetmişti. Trump’ın zaferini ilan etmesiyle rahatlayan en azından başkanlık koltuğunun el değiştireceği iki buçuk aylık süreçte daha rahat hareket edeceğini düşünen Netanyahu hükümeti pervasızlığını da artırıyor. Devlet televizyonunda yayınlanan açıklama da planın sadece fiilen değil resmen de uygulanacağına işaret ediyor.

“Generallerin Planı” adını taşıyan bu plan, Filistinlileri, Gazze Şeridi’nin kuzeyinden tehcir etmeyi, ardından bölgenin kuşatılarak gıda, yakıt ve temiz su girişine izin verilmemesini öngörüyor. Planın mimarı Giora Eiland’ın Associated Press’le (AP) paylaştığı planın detaylarına göre Filistinlilere Gazze şehri dahil Gazze’nin kuzeyinin yaklaşık üçte birlik bölümünü terk etmeleri için bir hafta süre tanıyacak ve ardından bölge kapalı askeri bölge ilan edecek. Bölgeye yiyecek, su, ilaç ve yakıt girişine izin verilmeyecek ve bölgedeki evlerini terk etmeyen Filistinliler “savaşçı” kabul edilerek öldürülmelerinin önü açılacak.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Netanyahu muhalifliğinden dışişleri bakanlığına

Yayınlanma

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, dışişleri bakanlığına eski rakibi, yeni müttefiki olan Ulusal Sağ Partisi lideri Gideon Saar’ı atadı.

Savunma Bakanı Yoav Gallant’ı dün görevden alan Başbakan Netanyahu, Dışişleri Bakanı Yisrael Katz’ı yeni Savunma Bakanı olarak görevlendirdi. Katz’ın yerine Dışişleri Bakanlığı koltuğuna ise iki devletli çözümü “saçmalık” olarak niteleyen ve siyasi bir çözümün İsrail’in yok olmasına yol açacağını düşünen Netanyahu’nun eski rakibi, yeni müttefiki Gideon Saar oturdu.

İsrail hükümeti, 29 Ekim’de Saar’ın liderliğindeki “Ulusal Sağ” partisinin koalisyona katılımını ve Saar’ın kabinede yer almasını onayladı. O dönemde, Netanyahu’nun Saar’ı Savunma Bakanı olarak atayacağına dair iddialar gündemdeydi ancak Netanyahu, Gallant ile yaşanan anlaşmazlıkların ardından Saar’ı Dışişleri Bakanı olarak görevlendirdiğini duyurdu.

Netanyahu’ya 26 Mart’ta kendisini Savaş Kabinesi’ne (daha sonra dağıtıldı) katması için verdiği sürenin dolmasının ardından hükümetten istifa ettiğini açıklayan Saar, daha önce de 7 Ekim 2023’te başlayan savaştan sonra kurulan ulusal birlik hükümetinde görev yapmıştı.

Saar, 12 Mart’ta, dönemin İsrail Savaş Kabinesi Üyesi olan Ulusal Birlik Partisi lideri Benny Gantz ile olan siyasi ortaklığını sonlandırdı.

Gideon Saar, Aralık 2020’de, Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud Partisi’nden ayrılarak “Yeni Umut” adlı bir parti kurdu; bu parti daha sonra “Ulusal Sağ” adını aldı.

1966 doğumlu bir avukat olan Saar, daha önce İsrail’de Adalet Bakanı, Başbakan Yardımcısı, Eğitim Bakanı, İçişleri Bakanı ve Likud Partisi’nden Knesset üyesi olarak görev yaptı.

Yıllar boyunca Filistinlilerle herhangi bir siyasi çözüme karşı sert duruş sergileyen Saar, İsrail’in 27 Aralık 2008’de Gazze’ye başlattığı ve 23 gün sürdürdüğü “Dökme Kurşun” adlı saldırıların ardından Hamas ile yapılan ateşkes anlaşmasını eleştirmişti.

Saar, Kahire görüşmelerindeki düzenlemelerin Gazze Şeridi’ni kapatma ve kaçakçılığı durdurma konusunda etkili olup olmayacağının oldukça şüpheli olduğunu savunmuştu.

Gazze’ye 2014 yazında düzenlenen İsrail saldırılarını başarısız olarak niteleyen Saar, bu sürecin yönetim şeklini de eleştirmişti. Yeni Dışişleri Bakanı Saar, Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’ne (INSS) 2015 yılında kıdemli araştırmacı olarak katılarak siyasi analizler yayınlamaya başladı.

İsrail ve Batı için göç sorununu ele aldığı kısa bir makalesini 2016 yılında yayınlayan Saar, burada, Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler ile İsrail içindeki Araplar arasında aile birleşimini engellemeyi desteklediğini belirtti.

Saar, geçen yıl İsrail’in savaş sonunda ulaşmak istediği hedefleri, “Hamas ve İslami Cihad’ın askeri yeteneklerinin yok edilmesi, Hamas’ın yönetim yeteneklerinin ortadan kaldırılması, tehdidin bertaraf edilmesi, esirlerin iadesi ve Gazze sınırında yeni bir güvenlik düzeni kurulması” şeklinde sıraladı.

Geçici ateşkesin esirlerin serbest bırakılması anlaşmasının bir parçası olması durumuna dair Saar, şu ifadeleri kullandı: “Esirleri geri getirmek için hiçbir yöntemi dışlamıyoruz” diyen Saar, “Savaş hedeflerine ulaşmadığımız sürece geçici doğası olan herhangi bir ateşkes yapılmayacaktır.”

Hükümetin Filistin politikasına eleştiri

Şubat ayında yapılan İsrail kabine toplantısında Filistin devletinin kurulmasına karşı oy kullanan Saar, geçen ay, 7 Ekim olaylarına yönelik sivil soruşturma komitesine verdiği ifadede, “7 Ekim, 30 yıllık yanlış politikanın sonucudur. Lübnan ve Gazze’den tek taraflı çekilmeler, kontrolün kaybedilmesine yol açtı ve terör ordularının kuzey ve güney sınırlarımızı ele geçirmesine izin vererek İsrail devletine sürekli bir tehdit oluşturdu” dedi.

Mayıs ayında hükümetten istifasından iki ay sonra Maariv gazetesine verdiği röportajda ise Saar, “Bu hükümetin herhangi bir şeyde başarılı olduğunu düşünmüyorum, savaşta bile maalesef. Evet, bu hükümet değiştirilmelidir” ifadelerini kullanmıştı.

Filistin devletinin tanınması ve iki devletli çözüm konusuna dair Saar, “İki devlet saçmalığına küresel destek sağlanmasına kim neden oldu? Biz” ifadelerini kullanarak, İsrail hükümetlerini, Filistin Kurtuluş Örgütü üyelerini Lübnan’dan getirterek Filistin yönetimini kurdurmakla itham etmişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Gallant’ın kovulmasının perde arkası: Orduya “haddini bildirme” hamlesi

Yayınlanma

Yazar

“Yargı reformu”na kadar uzanan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Savunma Bakanı Yoav Gallant arasındaki anlaşmazlığın Gallant’ın görevden alınmasıyla sonuçlanması Gallant’ın ötesinde bir anlam taşıyor. Joe Biden yönetiminin “konuşmayı tercih ettiği” isimlerden biri olan Gallant’ın tam da ABD’deki seçim gecesi kovulması, İsrail ordusuna da “haddini bildirme” hamlesi.

Netanyahu ile kendi partisinden bakan olan Gallant arasındaki anlaşmazlığın geçmişi neredeyse koalisyonun kurulduğu ilk günlere dayanıyor.

2023’te 7 Ekim öncesinde Netanyahu’nun aşırı sağcı hükümeti Yüksek Mahkeme’yi baypas etme girişiminde bulundu. Hükümete karşı hemen her gün düzenlenen protestolar bu girişim nedeniyle zirveye ulaştı ve o süreçte Gallant, hükümetin girişimden geri adım atması gerektiğini savundu. İsrail ordusundaki yedek askerler peş peşe açıklamalar yaparak, eylemlere katılarak ve bir kısmı da istifa ederek yargı reformuna karşı çıktı. Gallant’ı endişelendiren, girişimin güvenlik güçlerinin üzerindeki olumsuz etkisiydi.

Netanyahu ve aşırı sağcı ortaklarının hedefi haline gelen Gallant’ın koltuğu ilk kez o zaman tehlikeye girdi. Netanyahu Gallat’ı görevden alma teşebbüsünde bulundu ancak ülke genelindeki yoğun protestolar nedeniyle geri adım atmak zorunda kaldı.

‘İsrail’de sivil-asker ilişkileri ciddi şekilde sarsıldı’

7 Ekim 2023’teki Hamas baskını ve akabinde başlayan İsrail saldırıları anlaşmazlığın derinleşmesine yol açtı. Gazze’ye yönelik saldırıların yürütülme biçimi, Gazze’nin geleceği, Hamas’ın ne olacağı gibi konularda karşı karşıya gelen iki isim arasında tansiyon zaman zaman kamuoyuna da yansıyacak şekilde yükseldi.

Ülkede şok etkisi yaratan Hamas’ın 7 Ekim baskını sonrası Gallant, güvenlik zaaflarıyla ilgili bağımsız bir soruşturma yürütülmesini talep etti, “Hepimizi incelemeliyiz: Hükümet, ordu ve güvenlik servisleri…” dedi. Ancak daha ilk günden başarısızlığın sorumluluğunu üstünden atmaya çalışan Netanyahu soruşturma çağrılarına olumlu yanıt vermedi.

İsrail ordusu, 7 Ekim’in şokunu atlatamadan hedefi ve ne zaman sona ereceği üzerinde tartışmaların eşliğinde Gazze’de saldırılara başladı.

Netanyahu’nun “mutlak zafer” diye nitelendirdiği ve “Hamas’ın ortadan kaldırılmasını” öngören İsrail’in savaş hedefleri Gazze konusundaki anlaşmazlığın ana konularından biri oldu. Gallant’a göre Hamas zayıflatılabilir ancak ortadan kaldırılması mümkün değil, dolayısıyla “mutlak zafer” hedefi “tamamen saçmalık.”

Gallant’a göre “mutlak zafer” saçmalık

Aslında mutlak zafer tartışmasının kökeni de Gazze’yi kimin yöneteceği ile ilgili planlara dayanıyor. Gallant, Gazze’nin Filistin Yönetimi liderliğinde Hamas’tan olmayan Filistinlilerce yönetmesi gerektiğini savunuyor. Bu aslında ABD’nin de planıydı. Bu kapsamda Filistin Yönetimi’nin “yeniden yapılandırılması” bile gündeme geldi. Ancak Netanyahu ve onun sağcı ortakları Filistin Yönetimi’nin Gazze’yi yönetmesine şiddetle karşı çıkıyor. İsrail ordusunun Gazze’de kalıcı olmasının önünü açacak “Generallerin Planı” gibi formülleri gündeme getiriyor.

İsrail yönetiminde “ertesi gün” kamplaşması

Ancak ABD’den gelecek tepkilerden çekinen Netanyahu, Gazze’de kalıcı varlık bulundurma niyetini açıkça beyan edemiyor. Bu da Gazze’de sonu ve gerçekçi bir hedefi olmaksızın ordunun sahaya gönderildiği eleştirilerini beraberinde getiriyor. Gallant, başta olmak üzere ordunun üst kademesindeki diğer isimler, hükümetin stratejik bir planı olmadığını, bu konuda ordunun hazırladığı planları görmezden geldiğini, başka bir plan da ortaya koymadıklarını kamuoyu önünde de dile getirdiler.

Gallant’ın Gazze planı

Gazze’deki savaş uzadıkça ve katledilen Filistinlilerin sayısı muazzam rakamlara ulaşırken Hamas’ın gardını düşürmemesi kayıplar veren orduyu yıprattı. Bu noktada ABD’nin girişimiyle gündeme gelen ateşkes ve esir takası önerileri, Netanyahu’nun yeni talepler öne sürmesiyle çıkmaza girdi. Gallant, büyük ölçüde İsrail ile birlikte hazırlanan ABD’nin ateşkes önerisini desteklerken Netanyahu, İsrail ordusunun Mısır ile Gazze sınırındaki 14 kilometrelik Philadelphia Koridoru kalması gibi şartlar öne sürdü. Hamas’ın reddettiği bu şartlar müzakere masasını dağıttı. Gallant, İsrail’in koridorda “bulunması ila bulunmamasının güvenlik engeli oluşturmadığı” görüşünde.

İsrail’de Philadelphia bölünmesi

Gazze ile ilgili tartışmalar devam ederken İsrail kuzeyde Lübnan’a karşı ikinci cepheyi açtı. Hizbullah’a yönelik mücadelenin hava operasyonlarıyla devam etmesini savunan Gallant’a karşı Netanyahu, karadan işgal emrini verdi. Lübnan’ın güneyine girmeye çalışan İsrail ordusu ağır kayıplar yaşadı. Gallant, ordunun Lübnan’ın güneyinden çekilmesi için “kara operasyonunun hedefine ulaştığını” açıkladı ve ona göre artık “diplomasi devreye girebilir.” Ancak Netanyahu diplomasiye sıcak baktığını açıklasa da Gazze’de olduğu gibi Lübnan cephesinde de kabul edilmesi imkansız şartlar öne sürmekten geri durmadı.

“Lübnan’da ateşkes” iddialarının perde arkası

Lübnan cephesindeki bu kamplaşma, iç cephedeki askerlik muafiyeti tartışmalarıyla eş zamanlı yaşandı.

İsrail Yüksek Mahkemesi’nin Haredilerin askerlikten muaf tutulmasına ve Tevrat okullarında eğitim gören Haredilere maddi destek verilmesine yönelik yasaları iptal etmesi sonrası Netanyahu, ortaklarını koalisyon içinde tutmak için mahkeme kararını baypas etmeye yönelik girişimlerde bulundu. İsrail ordusu iki cephede açıktan savaşırken Haredilere askerlik muafiyeti sağlayacak girişimlerine Gallant karşı çıktı.

Bu tartışmanın devamı niteliğindeki son olay, Pazar günü patlak verdi. Netanyahu, askerlik hizmetini yerine getirmekle yükümlü olan ancak bunu yapmayan Haredi erkeklerin çocuklarının devlet tarafından finanse edilen kreş sübvansiyonlarından yararlanmaya devam etmesini garanti altına almayı amaçlayan yasa tasarısını Meclis’ten geçirmek için partisine baskı yaptı. Ancak Gallant bu yasa tasarısına da karşı çıktı.

Netanyahu hükümetinde “Haredi” krizinde yeni perde

Özetle, Savunma Bakanı Gallant sadece Netanyahu değil Netanyahu’ya başbakanlık koltuğunu garantileyen aşırı sağ ve ultra-Ortodoks partilerle de karşı karşıya geldi.

Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Smotrich gibi aşırı sağcılar Gazze ve Lübnan gibi savaş cephelerindeki tutumu nedeniyle Gallant’ı eleştirirken Galant askerlik muafiyeti tartışmasında ultra-Ortodoks partilerin hedefi oldu. İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının hemen öncesinde Netanyahu’nun siyasi müttefiklerine söz konusu saldırılardan sonra Gallant’ı görevden alacağına dair söz verdiği ortaya çıktı.

Netanyahu’ya sert mektup: Gallant’ın bakanlıkta günleri sayılı…

Nitekim bu saldırılardan kısa bir süre sonra tam da ABD Başkanlık seçiminin olduğu gün, Gallant görevden alındı. ABD seçimlerinin olduğu gün, bu adımın atılması ayrıca anlamlı. Çünkü Joe Biden yönetiminin Netanyahu ile anlaşmazlık yaşadığı sır değil. 7 Ekim sonrası süreçte Washington, İsrail hükümeti ile Gazze’de Hamas sonrası, ateşkes, esir takası, Lübnan gibi konularda defalarca karşı karşıya geldi. Netanyahu’nun verdiği sözleri tutmadığı, söz verip geri adım attığı ve ABD planlarını geçiştirdiği bu nedenle Biden yönetiminin hükümet içindeki diğer aktörlerle görüşmeyi daha çok tercih ettiği biliniyordu. İşte Gallant, Biden yönetiminin konuşmayı tercih ettiği isimlerden biriydi.

Washington ziyaretine veto: Misillemenin ayrıntıları ABD ile paylaşmak istemiyor

Netanyahu’nun bazı konularda Biden yönetimi ile ters düşmesinin nedeni siyasi olarak hayatta kalma çabasından başka bir şey değil. Çünkü Biden’ın planları hükümet içindeki radikallerin hoşuna gitmiyor ve onlar da Netanyahu’yu bu planlara evet demesi halinde hükümetten çekilmekle tehdit ediyor.

Biden yönetiminin Gallant tercihi de Gallant’ın kişiliğinden ziyade İsrail ordusunun tarihsel olarak ABD ile ilişkileri önceleyen tutumundan ileri geliyor. İsrail ordusundan yetişen askerler ve asker kökenli siyasetçilerde ABD ile ilişkileri İsrail’in ulusal çıkarı için elzem görme eğilimi ağır basıyor. Gallant da o genel eğilimin yani ordunun eğiliminin İsrail siyasetindeki yüzü konumunda.

O yüzden bu görevden alma, Gallant’ın ötesinde de bir anlam da taşıyor. Aşırı sağcı ve ultra-Ortodoksların kontrolündeki Netanyahu hükümeti, bir anlamda orduya da “haddini bildiriyor.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English