DÜNYA BASINI
FP: İsrail hedeflerini küçültmek zorunda kalacak
Yayınlanma
Yazar
Harici.com.trAşağıda çevirisini okuyacağınız Foreign Policy’de yayınlanan analizde İsrail’in Gazze’de yürüttüğü savaşta karşılaştığı ve karşılaşması olası sorunlar ele alınıyor. Analize göre İsrail, bir noktada Gazze’deki savaşına ilişkin hedeflerini küçültmek zorunda kalacak.
***
İsrail’in Hamas’a Karşı Savaşına Gelecekten Bir Bakış
Pre-mortem analizi Gazze’deki olası hataları nasıl sınırlandırabilir?
Daniel Byman
Hadi zihin egzersizi yapalım. Tarih 7 Ekim 2025, Hamas’ın yaklaşık bin 200 kişinin ölümüne neden olan yıkıcı terör saldırısından iki yıl sonra ve İsrail’in Gazze Şeridi politikası yerle bir olmuş durumda. Hamas 2023’te savaşın enkazından çıktı ve Gazze’yi yeniden kontrol ediyor, Batı Şeria ve diğer yerlerdeki prestiji büyük ölçüde arttı. İsrail’in itibarı Washington’da da dahil yerle bir oldu. İçeride ise İsrail’in siyasi ve sosyal bölünmeleri savaş öncesine göre daha da belirginleşti ve ülkeyi fiilen felç etti. Belki de en rahatsız edici olanı İran’ın vekillerinin her zamankinden daha saldırgan hale gelmesi; Hizbullah kuzey İsrail’e düzenli roket saldırıları düzenliyor ve Yemen’deki Husi savaşçıları İsrail gemilerini tehdit ediyor.
Pre-mortem (en kötü senaryo) olarak bilinen bu egzersiz, ilk olarak psikolog Gary Klein tarafından başarısızlık riskini azaltmak için önerilmiş ve Nobel Ödülü sahibi Daniel Kahneman tarafından aşırı güvene karşı bir yol olarak tavsiye edilmiştir. Fikir basit. Şu anda uygulanmakta olan bir plan ya da politikanın korkunç bir şekilde başarısızlıkla sonuçlandığını düşünün. Şimdi neyin yanlış gittiğini sorun. Sonuç, liderlerin bugün daha iyi politikalar oluşturmak için üzerinde çalışabilecekleri potansiyel tuzakların bir listesidir.
Bu potansiyel başarısızlık noktalarından bazılarını Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi ile İsrail’e yaptığımız ve güvenlik yetkilileri ve diğer üst düzey isimlerle görüştüğümüz son seyahatte öğrendim. İsrail için Gazze’deki tuzaklar Hamas’ı hafife almaktan, farkında olmadan örgütü güçlendirmekten, ülke içindeki uyumu zayıflatmaktan, Gazze’de savaştan yönetime geçişte başarısız olmaktan ve İsrail’in ABD ile ilişkilerini baltalamaktan kaynaklanabilir.
Hamas’ın Direncini Hafife Almak
İsrail, Hamas’ın liderlerini ve askeri kadrosunun büyük bir kısmını öldürerek Hamas’ı yok etmeye çalışıyor. İsrail Gazze’yi işgal etmeden önce var olan yaklaşık 25 bin kişilik Hamas gücünün Aralık ayı ortası itibariyle aralarında birçok kilit operasyonel liderin de bulunduğu yaklaşık yedi bin kadrosunu öldürdüğünü iddia ediyor.
Yine de Hamas’ı tamamen yok etmek son derece zor olacak ve Hamas Gazze’de yeniden güçlenebilir. İsrail, Hamas’a ilişkin sayıları değerlendirerek; cenaze törenlerini ve ölüm ilanlarını izleyerek ve ölen savaşçıları sayarak Hamas’ın gücünü tahmin edebilir. Ancak İsrailli bir uzmanın bana söylediği gibi, “Öldürülen Hamas savaşçılarının sayısına ilişkin [İsrail tahminlerine] çok şüpheyle yaklaşırdım.” Çatışma halindeki birliklerin düşman ölülerini dikkatle kataloglaması pek olası değil ve savaşma yaşındaki tüm erkekleri kolaylıkla muhtemel savaşçılar olarak sayabilirler. Ayrıca Gazze’de bazı insanlar saldırıya uğradıkları için silahlanıp Hamas’ın toplam sayısına katkıda bulunabilirler.
Hamas ayrıca Gazze’ye derinlemesine yerleşmiş durumda. Şeridi 2007’den beri kontrol ediyor: Bir nesil onun kontrolü altında büyüdü. Gazze’deki aşiretlerle yakın işbirliği içinde çalışıyor ve Gazze’deki mülteci toplumunda bir tabana sahip. 2007’den çok önce okulları, hastaneleri ve camileri yöneterek toplumun neredeyse her alanında varlık gösteriyordu. Bu durum, fethettiği bölgelere nispeten yeni gelen ve savaşçıları genellikle yerel halkla çok az bağlantısı olan İslam Devleti gibi gruplarla keskin bir tezat oluşturuyor.
Bu derin kökleriyle Hamas, savaş aygıtının büyük çoğunluğu yok edilse bile kolayca yeniden büyüyebilir. Bunu önlemek için Hamas’ın yerini farklı bir yönetim almalı ve İsrail baskısı hafiflediğinde grubun yeniden ortaya çıkmamasını sağlamalı.
Direniş Anlatısının Güçlendirmek
Hamas bir örgütten daha fazlası: Batı Şeria ve Gazze’deki İsrail işgalini sona erdirmek ve nihayetinde İsrail’i yok etmek için şiddete başvuran ve “direniş” olarak adlandırdığı şeyi de temsil ediyor; bu inanç birçok Filistinlinin yanı sıra Lübnan Hizbullahı, İran ve diğer bölgesel aktörler tarafından da benimseniyor.
7 Ekim saldırısı pek çok Filistinliyi ve Müslüman dünyanın büyük bir bölümünü heyecanlandırdı ve saldırıya verilen destek Batı Şeria’da yüzde 80’in üzerine çıktı. (Aile üyeleri ölen ve evleri yıkılan Gazze’dekilerin daha az hevesli olması belki de şaşırtıcı değil). İsrail’in saldırgan tepkisi ve yüksek düzeydeki sivil kayıplar Hamas’ın yöntemlerini bölgedeki pek çok kişi nezdinde daha da haklı çıkardı. Bu da Gazze’de Hamas ya da başka bir direniş grubunun büyümek için verimli bir toprağa sahip olduğu anlamına geliyor ki Gazze’deki 2 milyon 200 bin insanın neredeyse yarısı 18 yaşın altında olduğu için bu uzun vadede önemli bir faktör. Gazze dışında ise bu söylem İran ve İsrail’in diğer düşmanlarına destek sağlıyor ve Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap dünyasındaki dost devletlerin Hamas’a olan düşmanlıklarına rağmen İsrail’le açıkça yakın çalışmasını zorlaştırıyor.
İnanç Krizi
7 Ekim’deki saldırı çok sayıda İsrailliyi güneyde Gazze sınırı yakınlarındaki evlerini terk etmek zorunda bıraktı. Hizbullah’ın İsrail’in kuzeyine neredeyse sürekli olarak roket ve havan topu atması on binlerce kişiyi daha yerinden etti. Toplam 250 bin İsrailli şu anda ya hükümet tarafından ödenen otellerde ya da ailelerinin yanında evlerinden uzakta yaşıyor. Bu insanlara evlerine dönmeleri için güven vermek İsrail’in önceliği.
Ancak güveni yeniden tesis etmek hem askeri hem de psikolojik açıdan zor olacak. İsrail hem Hamas’ı hem de Hizbullah’ı yenebilmeli ya da caydırabilmeli. Ancak “yenmek” ve “caydırmak” zor kavramlar ve İsrail kendi halkını güvende olduklarına ikna etmeli. İsrail istihbaratının saldırıyı tespit etmekte ve uyarmakta, İsrail birliklerinin ise Gazze yakınlarındaki toplulukları savunmakta başarısız olduğu 7 Ekim fiyaskosu göz önüne alındığında bu çok zor.
Güneyde Gazze yakınlarında güvenin yeniden tesis edilebilmesi için Hamas’ın kapsamlı ve gözle görülür bir yenilgiye uğratılması; kuzeyde ise Hizbullah’ın sürpriz bir saldırı olmaması için elit Radvan Birliklerini İsrail sınırlarından daha uzağa itmesi gerekecek. İsrail’in ayrıca her cephede çok sayıda kuvvet konuşlandırması ve nüfusun yoğun olduğu her bölgeye daha fazla öz savunma kapasitesi sağlaması gerekebilir. Bu tür önlemler maliyetli ve İsrail için özellikle zor çünkü askeri gücü yedek askerlere bağlı ve uzun bir savaşta büyük bir orduyu ayakta tutmayı zorlaştırıyor.
Tüm bunları daha da kötüleştiren ise siyasi sisteme olan inanç krizi. 7 Ekim’den önce İsrail, dindar ve laik topluluklar, İsrailli Araplar ve İsrailli Yahudiler ve Avrupa ülkelerinden gelen Yahudiler ile Arap ülkelerinden gelen Yahudiler arasındaki keskin bölünmelerle oldukça bölünmüş bir toplumdu. Netanyahu hükümeti aşırı sağcı isimleri hükümete getirerek ve yargı bağımsızlığının altını oyarak ülkeyi daha da kutuplaştırdı. Şimdiden bazı sağ görüşlü kişiler Hamas’ın hükümet karşıtı protestolar nedeniyle İsrail’i zayıf gördüğü için saldırdığını iddia ediyor. İsrailliler orduyu finanse etmek için daha yüksek vergileri, yedek askerlerin hizmet sürelerinin uzatılmasını ve diğer acı verici önlemleri destekleyebilirler; ancak bu öneriler partizan çekişmelerin bir parçası olarak görülürse durum değişir.
Hizbullah Boyutu
Hizbullah’la geniş çaplı bir savaşın patlak vermesi İsrail için potansiyel bir felaket olabilir. Lübnanlı grup çok daha yetenekli ve deneyimli savaşçılara ve Hamas’ı gölgede bırakan ve hassas güdümlü mühimmatlar içeren roket ve havan topu cephaneliğine sahip. Hizbullah şimdiye kadar Hamas’la dayanışma içinde olduğunu göstermek için İsrail’e sınırlı saldırılar düzenledi. İsrail ise buna sınır boyunca askeri varlığını artırarak ve Hizbullah’ı sınırdan uzaklaştırmak ve sınırlı bir güç kullanımıyla İsrail’in kararlılığını göstermek için tasarlanmış küçük çaplı saldırılar düzenleyerek karşılık verdi. Bu karşılıklı açılan ateşler kolaylıkla kontrolden çıkabilir ve İsrail, oluşturduğu tehdide son vermek için Hizbullah’a saldırması gerektiğine bile karar verebilir. Gerçekten de ABD’nin baskısı olmasaydı böyle bir savaş başlatabilirdi.
Geçiş Sürecindeki Başarısızlık
Bir noktada İsrail, ya Hamas’ı büyük ölçüde yok ettiği için ya da can ve şekel olarak maliyeti yüksek veya kendi konumuna zarar verdiği için Gazze’deki yüksek yoğunluklu askeri operasyonlara son verecek. Bu noktada, düşman bir halk üzerinde işgalci bir güç olmaktan kaçınmak, Gazze sınırında kaosu önlemek ve Hamas’ın yeniden toparlanmasını engellemek için İsrail’in Gazze’deki yönetimin en azından bir kısmını Filistinli bir oluşuma devretmesi gerekecek. Bu, İsrail’in desteğiyle Batı Şeria’yı yöneten Filistin Otoritesi ya da belki de bağımsız teknokratlardan oluşan bir grup olabilir.
Burada İsrail’in seçenekleri zayıf. Filistin Yönetimi yolsuzluğa bulaşmış durumda ve hiç sevilmiyor, İsrail’in Batı Şeria politikaları Filistin Yönetimi’nin güvenilirliğini zedeledi ve Hamas’ın saldırısı ve İsrail’in buna verdiği yanıt Filistin Yönetimi’nin popülaritesini daha da azalttı. Filistin Yönetimi, İsrail’in büyük yardımı olmadan Batı Şeria’da güvenliği sağlayamaz ve Gazze çok daha büyük bir sorun teşkil eder. Yine de daha iyi bir seçenek yok.
ABD İlişkilerini Yönetmede Başarısızlık
İsrail’in harekâtına yönelik uluslararası eleştiriler artıyor. İsrail mühimmat konusunda ABD’ye bağımlı (özellikle Hizbullah’a karşı bir harekât için gerekli). ABD aynı zamanda çok ihtiyaç duyulan mali desteği de sağlıyor ve İran’ı caydırmak ve İsrail’e saldırmaya çalışan Yemen’deki Husiler gibi grupları durdurmak için hayati önem taşıyor. ABD Başkanı Joe Biden, 7 Ekim saldırısının ardından verdiği samimi ve güçlü destekle İsrail’de şu ana kadar muazzam bir iyi niyet yarattı.
Ancak bu ilişki kolaylıkla tersine dönebilir. Biden, çoğunluğu İsrail’e verdiği güçlü desteğe karşı çıkan çatlak bir Demokrat Parti’yi yönetmeye çalışırken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da Washington’la olan kritik ilişkisinde şimdiden siyaset yapıyor. ABD İsrail’e askeri operasyonlarında sivil kayıpları azaltması ve Hizbullah’la gerilimi tırmandırmaması için baskı yaparken, birçok İsrailli bu süreçte çok sayıda Filistinli sivil ölse bile Hamas’ı tamamen yok etmeleri gerektiğine inanıyor. Bu siyasi ve stratejik uçurumlar ABD ve İsrail’in arasını açabilir ve İsrail’i uluslararası alanda daha yalnız ve ihtiyaç duyduğu askeri destekten yoksun bırakabilir.
Şimdi Ne Yapılabilir?
Bu zorluklardan bazıları, ek sorunlar ve stresler yaratmadan aşılamaz. Konuştuğum İsrailliler Filistinli sivilleri öldürmenin Hamas’ın söylemine desteği artırdığını ve İsrail’in uluslararası konumunu zayıflattığını kabul ediyor. Ancak Hamas’ı yok etmek için, kaçınılmaz olarak çok sayıda sivilin ölümüne yol açacak saldırgan bir askeri mücadele yürütmekten başka seçenekleri olmadığını düşünüyorlar. Benzer şekilde, Hizbullah ile bir savaştan kaçınmak için ABD itidal çağrısında bulunuyor, ancak statükoyu koruyan bir yaklaşım İsraillileri kuzeydeki evlerine dönmeye ikna etmeyecek.
Ancak bu potansiyel sorunlar listesi, İsrail’in hedeflerini küçültmesi gerekeceğini de gösteriyor. Halkına yeniden güven vermek için savunmasını geliştirirken diğer yandan da Hamas’a düzenli baskınlar düzenleyerek caydırıcı olmaya ve Gazze’de kaotik bir duruma razı olması gerekebilir. İsrail ayrıca sürekli savaş halinde olamayacağının ve ABD ile ilişkilerini koruması gerektiğinin bilincinde olarak uzun vadeli planlar yapmalı.
İlginizi Çekebilir
-
Moskova Borsası, Kazakistan’dan çekiliyor
-
İtalya’dan UNIFIL pozisyonlarına saldıran İsrail’e karşı sert açıklama
-
“Generallerin planı” böyle suya düştü
-
Alman halkının çoğunluğu İsrail’e askeri yardıma karşı
-
Pentagon: Ramstein formatındaki toplantı süresiz olarak ertelendi
-
Putin ve İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ilk kez bir araya geldi
DÜNYA BASINI
FT: İsrail birlikleri Lübnan’ın derinliklerine doğru ilerleyecek
Yayınlanma
16 saat önce11/10/2024
Yazar
Harici.com.trAşağıda çevirisini okuyacağınız haber, İsrail’in Hizbullah bahanesiyle sınırlı olduğunu iddia ettiği Lübnan işgalinin daha da derinleşebileceğinin sinyallerine yer veriliyor. Haber, çoğu İsrailli uzman ve Batılı yetkililerin görüşleriyle destekleniyor.
***
İsrail’in Lübnan’da artan saldırıları uzun süreli savaş korkularını körüklüyor
Tahliye emirlerinin boyutu ve değişen söylemler, komşu ülkeye daha derin bir müdahaleye işaret ediyor.
James Shotter, Neri Zilber, Andrew England
İsrail’in 98. tümenine bağlı askerler yaklaşık yirmi yıl sonra Lübnan’a ilk kez girdiklerinde İsrailli yetkililer operasyonu “sınırlı, yerel ve hedefe yönelik” olarak nitelendirmişti.
Ancak geçen hafta içinde İsrail’in Hizbullah’a yönelik kara saldırısının boyutu hızla büyüdü. 98. tümen, üç diğer tümenle desteklendi ve binlerce İsrailli asker, batıdaki Rosh Hanikra’dan doğudaki Misgav Am’a kadar çeşitli noktalardan Lübnan’a ilerledi.
Aynı zamanda İsrailli liderler de kendilerini neyin beklediği konusunda söylemlerini sertleştirdiler. Başbakan Binyamin Netanyahu salı günü Lübnanlıları Hizbullah’a karşı ayaklanmaya çağırdı ve bunun alternatifinin “Gazze’de gördüğümüz gibi yıkım ve acıya yol açacak uzun bir savaş” olduğu uyarısında bulundu.
İsrail’in siyasi liderliğinden gelen değişen söylemler ve ordunun tahliye emirlerinin boyutu -Financial Times’ın hesaplamalarına göre, Lübnan’da sınır köylerinden 60 km kuzeydeki kıyı bölgelerine kadar 110’dan fazla alanı kapsıyor- bölgedeki ve batılı başkentlerdeki yetkililer, saldırının yakında sona ereceğine dair umutlarını yitirmiş durumda.
Batılı bir yetkili “İki hafta önce İsrailliler birkaç haftalık sınırlı bir kara harekâtından söz ediyorlardı ama bu iki hafta her geçen gün uzuyor gibi görünüyor. İsrail’in [5 Kasım’daki] ABD seçimlerinden önce duracağına dair umut yok gibi.”
İsrail ordusunun Lübnan’ın güneyindeki işgali ve yıkımı belgelendi
İsrailli askeri yetkililer şimdilik kara harekatının tam niteliği ve ölçeği konusunda ketum davranıyor ve ayrıntıların çoğunu savaşın sisi ve askeri sansürün gölgesinde gizleniyor. Ancak operasyonların hedefe yönelik olduğunda ısrar ediyorlar ve İsrail güçleri, Akdeniz kıyısından İsrail birliklerinin işgali başlattığı Metula çevresindeki tepelik araziye kadar yılan gibi kıvrılan ve iki ülkeyi ayıran BM tarafından belirlenmiş “Mavi Hat”tın nispeten yakınında kalmaya devam ediyor.
İsrail’in ilerleyişini gösteren yüksek çözünürlüklü uydu görüntüleri 100 km’lik sınırın tamamı için mevcut değil. Ancak Marun er-Ras bölgesinden alınan görüntülerde İsrail tankları ve diğer araçların Lübnan içinde kısa bir mesafede ilerlediğini gösteriyor. Yaklaşık 27 araçlık bir grup sınırın 250 metre içinde, başka bir daha küçük grup ise sınırın bir km kadar içine girmiş durumda. Diğer görüntüler, İsrail güçlerinin Avivim ve Yiron köyleri yakınında sınırı ihlal ettikleri noktaları gösteriyor.
İsrailli yetkililere göre bu saldırının amacı, Hizbullah’ın sınır ötesi saldırı tehdidini ortadan kaldırmak ve İsrail topluluklarına yönelik tanksavar füzeleri gibi silahların doğrudan ateş hattını temizlemek, böylece çatışmalar nedeniyle yerinden edilen İsraillilerin evlerine dönmesini sağlamak.
Birçok Lübnanlı, ABD’nin İsrail’in Hizbullah’a karşı artan saldırılarına yeşil ışık yaktığından endişe ediyor. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Matthew Miller bu hafta Washington’ın “Hizbullah’ın kapasitesini azaltma çabalarında İsrail’i desteklediğini” belirtti. Ancak Miller, “nihayetinde bu çatışmaya diplomatik bir çözüm bulmak istediklerini” de ekledi.
WSJ: ABD, İsrail’in Lübnan işgalini fırsata çevirmeye çalışıyor
Hizbullah geçen yıl Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısından sonraki günlerde İsrail’e ateş açmaya başlamış, 50’den fazla kişinin ölümüne yol açmış ve 60 bin İsrailliyi kuzeydeki evlerini terk etmek zorunda bırakmıştı. O tarihten bu yana geçen bir yıl içinde İsrail’in Lübnan’a düzenlediği saldırılarda iki bin 100’den fazla kişi öldü ve çoğu son birkaç hafta içinde olmak üzere bir milyon 200 binden fazla kişi yerinden oldu. Bombardıman aynı zamanda büyük bir yıkıma yol açarak sınıra yakın köy ve kasabaları yerle bir etti.
Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nden Ehud Yaari, İsrail’in saldırısını, Mavi Hat’tın kuzey tarafında, kara birlikleri ile iki km derinliğindeki bir şeritte hava saldırılarından daha kolay tespit edilen hedeflere yöneltilen bir “öğütücü” olarak nitelendirdi.
İsrailli yetkililer çatışmaların ilk haftasında 500 Hizbullah savaşçısının ve dokuz İsrail askerinin öldürüldüğünü iddia ediyor.
Yaari şöyle dedi: “Hizbullah’ın sınır bölgesinde kurduğu sistemleri yerle bir ediyorlar. Güçler tek bir şeye odaklanmış durumda: Hizbullah’ın bu bölgedeki tüneller, sığınaklar, silah ve mühimmat depoları gibi şaşırtıcı büyüklükteki askeri altyapısını yok etmek.”
“Bu sistemlerin bazıları köylerin içinde, ancak diğerleri bu sistemleri gizlemek için kullanılan sık çalılık ve çalılıklarla dolu kırsal alanlarda bulunuyor” diye ekledi.
Sınır boyunca yürütülen operasyonlara İsrail ordusunun İran’ın Hizbullah güçlerine ikmal yapma girişimlerini engelleme çabaları da eşlik ediyor. İsrail geçen ay saldırılarını genişlettiğinden beri jetleri Lübnan ile Suriye arasındaki sınır kapılarını ve Suriye’nin güneyindeki diğer hedefleri defalarca bombaladı. Ayrıca örgütün güçlü olduğu Bekaa Vadisi’ndeki Hizbullah hedeflerini de vurdular.
Cuma günü İsrail jetleri Suriye ile Lübnan arasında 3,5 km uzunluğunda bir tüneli imha etti. İsrailli yetkililer tünelin Hizbullah’ın silah sevkiyatı yapmakla görevli 4400 numaralı birimi tarafından kullanıldığını söyledi. Geçen hafta başında İsrail Beyrut’ta düzenlediği bir hava saldırısında birimin komutanı Muhammed Cafer Kasır’ı öldürmüştü.
Eski bir İsrail Savunma Kuvvetleri istihbarat yetkilisi olan ve şu anda Meir Amit İstihbarat ve Terörizm Bilgi Merkezi’nin başında bulunan Shlomo Mofaz, “Suriye’den Lübnan’a ve Irak’tan Suriye’ye giden tedarik zincirini kesiyoruz” dedi.
İsrail’in 1982’de Lübnan’ı işgal ederek ülkenin güneyinde 18 yıl süren bir işgale dönüşmesi de dahil daha sonra genişleyen operasyonlar başlatma geçmişi ve kuvvetlerinin sınırlı kayıplar verdiği göz önüne alındığında, batılı yetkililer İsrail birliklerinin eninde sonunda Lübnan’ın derinliklerine doğru ilerleyeceğini düşünüyor.
Salı günü sosyal medyada yayınlanan görüntülerde İsrail askerlerinin Marun er-Ras’ta ülke bayrağını göndere çektiği görülüyordu.
İsrailli yetkililer, 2006’daki son savaşın sonunda kabul edilen ancak iki tarafın da uygulamadığı 1701 sayılı BM kararında öngörüldüğü üzere, nihai hedeflerinden birinin Hizbullah’ı Mavi Hat’tın 30 km kuzeyine kadar uzanan Litani nehrinin gerisine itmek olduğunda defalarca ısrar ettiler.
Ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda muğlak kaldılar.
Batılı bir yetkili şunları söyledi: “Bence İsrailliler Hizbullah’a mümkün olduğunca çok zarar vermek ve sınır ile Litani nehri arasında mümkün olduğunca çok alanı temizlemek istiyor. Ancak bundan sonrası net değil.”
“Şimdi durmalarını ve zaten büyük ölçüde üzerinde anlaşılmış olan siyasi bir planı kabul etmelerini istiyoruz. Ancak öyle görünüyor ki askeri başarıları onları devam etmeye teşvik ediyor.”
Netanyahu’nun eski ulusal güvenlik danışmanı ve Washington’daki Amerika Ulusal Güvenlik Yahudi Enstitüsü’nde araştırmacı olan Yaakov Amidror kara harekâtının nasıl gelişeceğinin siyasi ve askeri bir mesele olduğunu söyledi.
Ancak operasyonun askeri “mantığının” Hizbullah’ın Litani’nin güneyindeki varlığını kuşatmak ve yok etmek, ardından da geri dönmesini engellemek olduğunu söyledi.
Amidror şunları söyledi: “Başka cephelerde başka sorunlarımız varken, mevcut koşullarda bunu yapabilir miyiz? Daha uzun bir savaşa İsrail’in tepkisi ne olur? İsrail’in en azından güneyde Hizbullah’ı ezme planına devam ettiği açıkken dünyanın tepkisi ne olur? [Ama] askerî açıdan bakıldığında kara kuvvetleriyle yapılacak bir işgali haklı çıkarabilecek tek mantık bu.”
Mofaz, İsrail’in saldırısının hala Hizbullah’ı yok etmekten ziyade zayıflatmayı ve ardından ABD ve Fransa gibi uluslararası oyuncuların desteğiyle Hizbullah’ın Güney Lübnan’a dönmesini engelleyecek bir siyasi anlaşmaya ulaşmayı amaçladığına inandığını söyledi.
Ancak İsrail’in önceki operasyonlarının bunun değişebileceğini gösterdiğini de sözlerine ekledi: “Şimdilik bu sınırlı bir operasyon. Ancak Lübnan’da nerede ve ne zaman başlayacağınızı bilirsiniz. Ama ne zaman ve nerede bitireceğinizi asla bilemezsiniz.”
Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, ABD’nin savaşı sürdürme ve genişletmeye çalışan İsrail’i dizginlemeye çalıştığı iddialarının gerçeği yansıtmadığını savunuyor. Veriler ve uzman görüşleri ile desteklenen makale Demokratlar içindeki neo-muhafazakâr gündeme ve isimlere dikkat çekiyor:
***
Biden yönetimi gerilimi azaltmaya mı çalışıyor yoksa Orta Doğu’yu savaşa mı sürüklüyor?
Washington bölgesel ateşkes çağrısı yaparken İsrail’e siyasi ve askeri destek sağlamaya devam ediyor. Genişleyen savaş başarısız bir diplomasi mi yoksa ABD’nin gerçekten istediği şey mi?
Ali Harb
ABD Başkanı Joe Biden şubat ayında elinde bir dondurma külahıyla Gazze’de ateşkesin birkaç gün içinde gerçekleşebilecek kadar “yakın” olduğunu ilan etti.
Aradan yedi aydan fazla bir süre geçmesine rağmen İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşı devam etmekle kalmadı Ortadoğu’da tırmanan gerilim ve şiddet İsrail askerlerinin Lübnan’ı işgal etmesi ve bombalamasıyla genişledi.
Biden yönetimi sözlü olarak gerilimi azaltma çağrısı yapmaya devam ederken İsrail’e siyasi destek ve savaşlarını sürdürmesi için sürekli bomba tedariki sağladı.
Washington, İsrail’in bu yıl attığı neredeyse her tırmandırıcı adımı memnuniyetle karşıladı: Beyrut ve Tahran’da Hamas liderlerinin öldürülmesi, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah suikastı ve Lübnan’ın güneyinin işgali.
Gazze’de savaşın başlamasının üzerinden bir yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen İsrail, kuşatma altındaki Filistin topraklarında yaklaşık 42 bin kişinin ölümüne neden olan yıkıcı saldırılarını sürdürürken Beyrut’u her gün bombalıyor ve İran’a karşı bir saldırıya hazırlanıyor.
Gazze’deki çatışma şiddetlenip bölgeye yayıldıkça, ABD’nin söylemi ile politikası arasındaki uçurum da büyüyor.
Peki, birçok liberal yorumcunun öne sürdüğü gibi Biden yönetimi İsrail’i dizginlemekte başarısız mı oluyor? Yoksa aslında kaosu; İran, Hamas ve Hizbullah’a karşı şahin bir gündemi ilerletmek için mi kullanıyor?
Kısa yanıt: Analistlere göre İsrail’e askeri ve diplomatik desteğini sürdüren ABD, itidal açıklamalarına ve ateşkes çağrılarına rağmen bölgedeki şiddetin temel itici gücü olmaya devam ediyor. Yönetimin güdüleri ya da gerçek niyetleri hakkında spekülasyon yapmak zor olsa da Biden yönetiminin İsrail ile aynı safta yer aldığını, sadece meydan okunan pasif bir müttefik olmadığını gösteren kanıtlar giderek artıyor.
ABD şimdiye kadar ne söyledi ve ne yaptı?
Gazze’de ateşkes için aylarca süren kamuoyu baskısının ardından ABD, İsrail’in Lübnan’daki saldırısını desteklemeye odaklandı.
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin geçen hafta İsrail’in Lübnan’ın güneyinde başlattığı ve ülkeyi tamamen işgal etme riski taşıyan kara harekâtını destekledi.
İsrailli mevkidaşı Yoav Gallant ile yaptığı görüşmenin ardından 30 Eylül’de bir açıklama yapan Austin, “ABD’nin İsrail’in kendini savunma hakkını desteklediğini açıkça ifade ettim” dedi.
Filistinli grup Hamas’ın İsrail’in güneyine düzenlediği ve en az bin 139 kişinin öldüğü saldırıya atıfta bulunan Austin, “Lübnan Hizbullahı’nın İsrail’in kuzeyindeki topluluklara 7 Ekim tarzı saldırılar düzenleyememesini sağlamak için sınır boyunca saldırı altyapısının yok edilmesi gerektiği konusunda mutabık kaldık” dedi.
Lübnanlı grup, Hamas saldırısının ardından Gazze’ye karşı başlattığı savaşı sona erdirmesi için İsrail hükümetine baskı yapmak amacıyla geçen yıl Ekim ayında İsrail askeri mevzilerine saldırmaya başlamıştı.
Aylar boyunca neredeyse her gün yaşanan çatışmalar büyük ölçüde sınır bölgesiyle sınırlı kaldı. Şiddet, sınırın her iki tarafından on binlerce insanı kaçmaya itti. Hizbullah, İsrail’in kuzeyinde yaşayanların ancak ülkenin Gazze’ye yönelik savaşı sona erdiğinde geri dönebileceklerini savundu.
Hizbullah’ın üst düzey askeri yetkililerine yönelik suikast saldırılarının ardından İsrail 23 Eylül’de Lübnan genelinde büyük bir bombardıman başlattı ve yüzlerce köy ve kasabada sivillere ait evleri yerle bir etti.
O tarihten bu yana İsrail şiddeti Lübnan’da 1 milyondan fazla insanı yerinden etti.
İsrail’in bu adımlarından önce Beyaz Saray aylardır Lübnan-İsrail sınırındaki krize diplomatik bir çözüm bulunması için çalıştığını söylüyordu. ABD elçisi Amos Hochstein, görünüşte gerilimin tırmanmasına karşı uyarıda bulunmak üzere bölgeye defalarca ziyarette bulundu.
Lübnan’daki düşük düzeyli çatışmaların hızla topyekûn bir savaşa dönüşmesi üzerine Biden yönetimi Arap ve Avrupa ülkelerini bir araya getirerek 25 Eylül’de çatışmaların durdurulması için 21 günlük “acil” bir ateşkes önerdi.
Ancak iki gün sonra İsrail, Beyrut’taki birçok konutu yerle bir eden ve yakın bir ateşkes ihtimalini fiilen ortadan kaldıran büyük bir bombalı saldırıda Nasrallah ‘ı öldürdüğünde Beyaz Saray bu saldırıyı “adaletin bir ölçüsü” olarak övdü. Nasrallah’ın öldürülmesi emrini İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılmak üzere bulunduğu ABD topraklarından verdi.
Syracuse Üniversitesi’nde tarih profesörü olan Osamah Khalil, Biden’ın diplomatik çabalarının samimiyetini sorguladı ve Hochstein’ın İsrail’e itidal çağrısında bulunduğuna dair basında çıkan haberlere şüpheyle yaklaştı.
Halil, ABD’nin İsrail’in Gazze ve bölgenin geri kalanındaki eylemlerinin doğrudan bir katılımcısı ve destekçisi olduğunu ancak Biden yönetiminin ateşkes görüşmelerini kendisini ülke içindeki eleştirilerden korumak için bir “iç politika” manevrası olarak kullandığını vurguladı.
Halil geçen ay El Cezire’ye verdiği demeçte, “Tüm bunlar, özellikle de savaş karşıtlığı popüler hale geldikçe, müzakereler ediyormuş gibi görünmek için yapılan müzakerelerdi” dedi.
‘Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmek’
ABD medyasında yakın zamanda çıkan iki haber Halil’in iddiasını doğrular nitelikte.
Politico’nun 30 Eylül’de kimliği açıklanmayan kaynaklara dayandırdığı haberine göre Hochstein ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Ortadoğu koordinatörü Brett McGurk’ün de aralarında bulunduğu üst düzey ABD’li yetkililer İsrail’in Hizbullah’a yönelik askerî harekâtını özel olarak destekliyor.
ABD’li yayın organının haberine göre “Hochstein, McGurk ve diğer üst düzey ABD ulusal güvenlik yetkilileri perde arkasında İsrail’in Lübnan operasyonlarını önümüzdeki yıllarda Orta Doğu’yu daha iyi bir şekilde yeniden şekillendirecek tarihi bir an olarak tanımlıyorlar.”
Axios’un geçen haftaki haberine göre ABD, İsrail’in Hizbullah’a vurduğu darbelerden faydalanarak Washington’un desteklediği bir ismin Lübnan cumhurbaşkanı seçilmesi için bastırıyor.
Lübnan’da cumhurbaşkanlığı makamı yaklaşık iki yıldır boş ve parlamento yeni bir lider seçmek için uzlaşma sağlayamıyor.
Salı günü ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller Lübnan’daki savaşı ülkeyi siyasi olarak değiştirmek için bir “fırsat” olarak nitelendirdi. Miller, Washington’un Lübnan halkının “yeni bir cumhurbaşkanı seçme [ve] Hizbullah’ın ülkedeki çıkmazını kırma yeteneğine” sahip olmasını istediğini söyledi.
Hizbullah ve müttefikleri, ülkedeki serbest seçimler sonucunda Lübnan parlamentosunda onlarca sandalyeyi kontrol ediyor.
Bölgeyi yeniden şekillendirmek, ABD’nin neo-muhafazakâr hareketi için her zaman bir hedef oldu: İsrail’e destek veren ve ABD dostu hükümetleri, şahin dış politika ve askeri müdahaleler yoluyla iktidara getirme. Bu yaklaşım en açık şekilde eski ABD Başkanı George W. Bush döneminde görülmüştü.
Hatta 18 yıl önce Bush döneminde, İsrail Hizbullah ile son büyük savaşını yaşadığında, dönemin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice “yeni bir Ortadoğu’nun doğum sancılarından” söz etmişti.
Halil, Bush döneminin birçok yeni muhafazakârının şu anda Demokrat Parti’ye üye olduğunu ve Kasım seçimlerinde başkanlık için Başkan Yardımcısı Kamala Harris’i desteklediğini belirtti.
Harris, sözde “teröre karşı savaşın” ve 2003 yılında ABD öncülüğünde Irak’ın işgalinin baş mimarlarından olan eski Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin desteğini memnuniyetle karşıladı.
Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı olarak Biden’ın kendisi de Irak’taki savaşı desteklemişti. O dönemde komitede Demokrat personel direktörü olarak görev yapan Dışişleri Bakanı Antony Blinken da öyle. McGurk Bush’un Beyaz Saray’daki danışmanlarından biriydi ve ABD’nin Irak’ı işgalinde kilit rol oynamıştı; Hochstein ise daha önce İsrail ordusunda görev yapmıştı.
Khalil, “Demokrat yönetimin içinde neo-muhafazakâr bir gündem var” dedi.
Gazze başarısızlıkları
Lübnan’da savaş sürerken ve dünya İran ile İsrail arasında olası bir gerilimi izlerken, birçok analist bölgeyi bu noktaya getiren şeyin Biden’ın Gazze’deki savaşı sona erdirememesi olduğunu söylüyor.
Arab Center Washington DC Direktörü Halil Cahşan da Biden yönetiminin Netanyahu hükümetine verdiği koşulsuz desteğin tüm bölgeyi “bilinmeze” götürdüğünü söyledi.
El Cezire’ye konuşan Cahşan, Gazze savaşının başlamasından bu yana geçen bir yılda ABD’nin sadece İsrail politikalarına değil, aynı zamanda “İsrail’in aşırılıklarına” da tam olarak “körü körüne destek” verdiğini söyledi. “Bu, çatışmanın başından beri herhangi bir rasyonalite unsurunu kabul etmeyi reddeden tek taraflı bir politikanın sonucudur” dedi.
Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e düzenlediği saldırının hemen ardından Biden ABD’nin müttefikine tavizsiz destek verdi.
İsrail’in Hamas’a karşı “hızlı, kararlı ve ezici” bir yanıt vermesini destekledi. Beyaz Saray ayrıca savaşın finansmanına yardımcı olmak üzere İsrail’e askeri yardım için Kongre’den ek fon talep etmekte acele etti.
Washington aylardır büyüyen insani krize rağmen ateşkes çağrılarına direniyor ve İsrail’in Hamas’ın peşinden gitmeye “hakkı” olduğunu savunuyordu.
ProPublica ve Reuters haber ajansının son haberleri, Biden yönetiminin İsrail’in Gazze’de işlediği olası savaş suçlarıyla ilgili iç uyarıları aldığını ve bunları görmezden gelerek İsrail’e silah transferlerini sürdürdüğünü gösterdi.
İsrail’in Gazze’nin büyük bölümünü yerle bir etmesi, 2,3 milyon Filistinlinin neredeyse tamamını yerinden etmesi ve açlık sınırına getirmesinin ardından iç ve uluslararası hoşnutsuzluk arttıkça Biden üslubunu yumuşatmaya başladı.
Geçen aylarda ABD, Gazze’deki çatışmaların sona ermesini ve kuşatma altındaki bölgede Filistinli grupların elindeki İsrailli esirlerin serbest bırakılmasını sağlayacak bir anlaşma çağrısında bulunmak için “ateşkes” terimini benimsedi.
Ancak Netanyahu’ya bir anlaşmayı kabul etmesi için pek baskı yapmadı.
Biden ve yardımcıları gerçekten bir ateşkes istemiş ve bunu başaramamış da olsa diplomatik çabayı dikkatleri İsrail’in ABD destekli savaşının dehşetinden uzaklaştırmak için kullanmış da olsa sonuç aynı: Savaş yayılıyor ve on binlerce masum insan öldürülüyor.
Tahran ile ABD diplomasisini destekleyen ABD merkezli National Iranian American Council’de (NIAC) politika direktörü olan Ryan Costello, “Kanıtlar, bir ateşkesi desteklediklerini söylemenin, ancak bunu sağlamak için hiçbir şey yapmamanın onlar için siyasi olarak avantajlı olduğunu gösteriyor” dedi.
Cahşan ayrıca Biden yönetiminin İsrail’i silahlandırmaya devam ederken adil ateşkes önerileri sunmadığını söyledi, “Ateşkesi önerenler, taraflardan birine savaş araçları sunmaya devam ederse ateşkesin ne değeri kalır ki. Bu bir ateşkes değil; savaşa devam etmek için bir davet” dedi.
DÜNYA BASINI
Küresel ticarette tehlike çanları: Lloyd’s’tan 14 trilyon dolarlık kayıp uyarısı
Yayınlanma
3 gün önce09/10/2024
Yazar
Harici.com.trİngiltere merkezli sigorta devi Lloyd’s of London, olası bir jeopolitik çatışmanın önümüzdeki beş yılda küresel ekonomiye 14,5 trilyon dolarlık zarar verebileceğini ve dünya ticaretini altüst edebileceğini öngören bir rapor yayımladı.
Lloyd’s of London, olası bir jeopolitik çatışmanın küresel ekonomiyi derinden sarsabileceği konusunda uyarıda bulundu. Sigorta devi, böyle bir senaryonun önümüzdeki beş yıl içinde 14,5 trilyon dolarlık (yaklaşık 11,89 trilyon sterlin) zarara yol açabileceğini ve küresel ticareti altüst edebileceğini öngörüyor.
Reuters ajansının aktardığına göre söz konusu tahmin, Lloyd’s’un sistemik risk serisi kapsamında hazırladığı yeni bir senaryonun parçası. Bu seri, hükümetlere, sigortacılara ve risk yöneticilerine en acil küresel tehditler hakkında kritik bilgiler sunmayı amaçlıyor.
Söz konusu senaryo, büyük çaplı bir jeopolitik çatışmanın küresel ticaret düzenini bozması halinde ortaya çıkabilecek ciddi ekonomik sonuçlara odaklanıyor.
Dünya ithalat ve ihracatının yüzde 80’inden fazlasını oluşturan yaklaşık 11 milyar ton malın her an okyanuslar üzerinde hareket halinde olduğu düşünüldüğünde, hayati ticaret yollarının kapanmasının ekonomileri felce uğratabileceği açıkça görülüyor.
Rapor, olası zararın iki yönlü -bir yandan çatışma bölgelerindeki altyapının tahrip olması, diğer yandan yaptırımlar ve tehlikeye giren nakliye hatları nedeniyle küresel ticaret ağlarının yeniden düzenlenmek zorunda kalması- olacağını vurguluyor.
Etkinin boyutu, ülkelerin çatışmaya dahil olma durumuna ve uluslararası ticarete olan bağımlılık derecesine göre farklılık gösterecek. Örneğin, otomobil ve elektronik üretiminde kullanılan yarı iletkenler gibi kritik mallarda büyük ölçüde dış tedarikçilere bağımlı olan Avrupa’nın 3,4 trilyon dolara varan kayıplarla karşı karşıya kalabileceği belirtiliyor.
Lloyd’s, bu senaryonun önemini vurgulamak için yakın geçmişten bir örnek veriyor. 2021 yılında, Doğu ve Batı’yı birbirine bağlayan hayati ticaret yolu Süveyş Kanalı’nda yaşanan tıkanıklığın günde 9,6 milyar dolarlık mala, yani saatte 400 milyon dolara mal olduğu tahmin edilmişti.
Lloyd’s kurumsal ilişkiler direktörü Rebekah Clement, son senaryoyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Sigortanın değeri, jeopolitik çatışmanın ikincil etkilerini de kapsıyor. Bu etkiler arasında, etkilenen ticaret ortakları ve tedarikçilerden kaynaklanan aşağı yönlü gecikmeler ve kesintiler de yer alıyor.”
Clement sözlerine şöyle devam etti: “İşletmelerin kendilerini bu etkilere karşı korumalarına yardımcı olabilecek sigorta teminatlarına örnek olarak siyasi risk sigortası ve şarta bağlı iş kesintisi sigortasının yanı sıra özel savaş riski sigortası verilebilir.”
Moskova Borsası, Kazakistan’dan çekiliyor
Polonya’dan Almanya’nın sınır kontrollerini genişletme kararına tepki
Türkiye’den Rusya, Çin, Hindistan ve Japonya’dan ithal edilen çeliğe ek vergi kararı
İtalya’dan UNIFIL pozisyonlarına saldıran İsrail’e karşı sert açıklama
Rusya’dan ülkeden ayrılmaya karar veren yabancı şirketlere yeni vergi yükü
Çok Okunanlar
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
Stephen Walt: Netanyahu, Irak’ı işgal eden George W. Bush ile aynı büyük hatayı yapıyor
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Türk medyası Hizbullah’ı ‘bitirdi’: Ukrayna savaşının başında Rusya’yı da ‘bitirmişti’
-
DÜNYA BASINI7 gün önce
“Şok ve dehşet” zafer demek değil
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
Haaretz: İran’ın benzeri görülmemiş saldırısının ardından İsrail bölgesel bir savaşın içinde
-
ORTADOĞU2 hafta önce
Hizbullah’ın olası yeni lideri: Haşim Safiyuddin kimdir?
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Almanya, doğusunda bir ulus inşa ediyor
-
RUSYA1 hafta önce
Ukrayna, Ugledar’ı kaybediyor: Savaşın seyri nasıl değişecek?
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Nasrallah’ın ardından