Bizi Takip Edin

Avrupa

Fransa’da Le Pen’e darbenin etkisi tüm Avrupa’ya yayılabilir

Yayınlanma

Fransa’nın ünlü sağ siyasetçisi Marine Le Pen pazartesi günü beş yıl süreyle seçilme yasağı cezasına çarptırıldı. Bu ceza, daha öncesinde temyize gidilmediği takdirde 2027’de cumhurbaşkanlığına adaylığını koymasını imkansız hale getirecek.

Paris’te bir mahkeme Le Pen’i Avrupa Parlamentosu (AP) fonlarını zimmetine geçirdiği gerekçesiyle ikisi tecilli, ikisi elektronik kelepçe takılmak üzere dört yıl hapis cezasına çarptırdı ve beş yıl süreyle siyasetten men etti.

Fransız liderin, partisi Ulusal Birlik’in (RN) Brüksel’de çalışan personel için ayrılan AP fonlarından 4,4 milyon avroyu zimmetine geçirdiği öne sürülüyor.

Salı günü yaptığı açıklamada Le Pen, “Sistem nükleer bombayı bıraktı ve eğer bunu yaptılarsa, bunun nedeni açıkça iktidarı kazanmanın eşiğinde olmamızdır. Vazgeçmeyeceğiz. Fransız halkının cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kendilerinden çalınmasına izin vermeyeceğiz,” dedi.

Le Pen’in yargıyı siyasallaşmakla suçlaması ile birlikte ABD Başkanı Donald Trump’a benzer bir karşı çıkış örgütleyeceği iddiaları gündeme geldi. Bununla birlikte RN yetkilileri, Trump ile aynı yolu izlemeyeceklerini, böylesi agresif bir yaklaşımın iki turlu başkanlık seçimini kazanmak için ihtiyaç duydukları kararsız seçmenleri kaçıracağını söylüyor.

6 Ocak 2021’de Trump destekçilerinin Joe Biden’ın seçim galibiyetini tanımadığı protestolara atıfta bulunan RN’nin üst düzey isimlerinden ve Le Pen’in kayınbiraderi Philippe Olivier, “Kongre [isyanı] yapmayacağız. Martin Luther King’i takip edeceğiz. Jean-Marie Le Pen de Trump gibi tepki verirdi ama Marine Le Pen ne babası ne de Trump gibi. Bunu farklı bir şekilde yapacağız,” dedi.

Le Pen’in halefi olarak belirlediği 29 yaşındaki RN Başkanı Jordan Bardella ise, “yargıçların tiranlığını” kınadı ve “Fransız demokrasisinin idam edildiğini” söyledi. 

Fakat salı sabahı CNews’e verdiği röportajda daha yumuşak bir ton tutturan Bardella, “Demokrasinin kelimelerin şiddeti olduğuna inanıyorum, asla fiziksel şiddet değil. Bugün Fransız halkının öfkelenmesi gerektiğine inanıyorum ve onlara şunu söylüyorum: Ayağa kalkın! Öfkeli olun!” dedi.

RN de “barışçıl bir kitlesel seferberlik” çağrısında bulundu ve pazar günü Paris’te Le Pen’i desteklemek üzere bir miting düzenleme kararı aldı.

Yetkililer ayrıca bu hafta sonu ülke genelinde seçmenlerle konuşmak ve broşür dağıtmak için bir plan olduğunu söyledi.

RN ayrıca destekçilerini toplamak için “Demokrasiyi kurtar, Marine’i destekle!” başlıklı bir imza kampanyası başlattı.

Fransa’nın en yüksek temyiz mahkemesi başsavcısı Rémy Heitz ise, bu tür tehditlerin vahim olduğunu söyledi ve mahkemeyi savundu.

Heitz, “Karar siyasi değil, üç bağımsız ve tarafsız yargıç tarafından verilen hukuki bir karardır. Yargıçlara yönelik tehditler bir demokraside kesinlikle kabul edilemez,” dedi.

Başbakan François Bayrou salı günü Ulusal Meclis’te yaptığı konuşmada yargının Fransız demokrasisini baltaladığı iddialarının doğru olmadığını savundu.

Öte yandan başbakan, “bir vatandaş olarak” temyiz yolları tüketilmeden derhal seçimlere katılmaktan men edilmenin uygun olup olmadığını sorguladığını da sözlerine ekledi.

Bayrou, “Yargıçların kararlarını verdikleri yasa parlamento tarafından kabul edildi . . . Bu yasanın değiştirilip değiştirilmeyeceğine karar verecek olan parlamentodur,” dedi.

Savcıların ilk kararı temyiz etmesinin ardından Bayrou ve partisi Demokrat Hareket, Le Pen’inkine benzer bir sahte sözleşme davasından ikinci kez yargılanıyor.

Fransa’da siyasetçiler için yasaklar da dahil olmak üzere yasal sıkıntılar yeni değil ve bu durumdan etkilenenler yargıçlardan da şikayetçi. Eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Libya’dan yasadışı kampanya katkıları aldığı iddiasıyla devam eden davasında mahkemeyi yetkisini aşmak ve tacizle suçlamıştı.

Sağcı eski başbakan François Fillon, Mayıs 2017’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, polisin aynı yılın mart ayında eşini parlamento asistanı olarak sahte bir işte çalıştırdığı gerekçesiyle hakkında resmi soruşturma başlatmasıyla liderliğini kaybetmişti.

2011 yılında eski cumhurbaşkanı Jacques Chirac kamu fonlarını zimmetine geçirmekten suçlu bulunmuş ve iki yıl ertelenmiş hapis cezası almıştı.

İsrail, Trump, Orban, Salvini ve Wilders’ten Le Pen’e destek

Aralarında Trump’ın da bulunduğu bazı sağcı liderler ise Le Pen’in arkasında durarak rakiplerini yargı yoluyla ortadan kaldırmaya çalıştığı iddiasıyla “radikal sola” saldırdı.

Trump pazartesi günü Le Pen’in yasağı için, “Bu çok büyük bir mesele” dedi ve kendisine karşı açılan ve birçoğu yeniden seçilmesinin ardından düşen bir dizi dava arasında paralellik kurdu.

Trump, “Kulağa bu ülke [ABD] gibi geliyor. Bu ülkeye çok benziyor,” diye konuştu.

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán X’te “#JeSuisMarine” [“#BenMarine’im”] tag’ini başlatırken, İtalya Başbakan Yardımcısı ve Lega lideri Matteo Salvini kararı “Brüksel’in savaş ilanı” olarak nitelendirdi ve “seçmenlerin kararından korkanların genellikle mahkemelerin kararından güvence aradıklarını” ileri sürdü.

Hollandalı sağcı PVV’nin lideri Geert Wilders de Le Pen’i destekleyerek “Ona inanıyorum” dedi ve temyiz başvurusunu kazanacağına, yasağı kaldıracağına ve “Fransa’nın Cumhurbaşkanı olacağına” olan inancını dile getirdi.

PfE içerisinde yer alan Avusturyalı FPÖ milletvekili Harald Vilimsky “skandal bir karardan” söz ederken, Belçika’dan Vlaams Belang lideri Tom Van Grieken mahkeme kararını “demokrasiye saldırı” olarak nitelendirdi.

İspanyol partisi Vox’un lideri Santiago Abascal ise Fransız halkının ‘susturulamayacağını’ ilan etti.

İsrail Diaspora İşleri Bakanı Amichai Chikli, X’te yaptığı açıklamada “gerileyen elitlerin yargı sistemini bir silah olarak kullanarak halkın iradesini bastırmaya yönelik acınası ve şeffaf girişiminin” başarısız olacağını söyledi.

Avrupa’da tepki oyları yükselir mi?

Öte yandan Odoxa kamuoyu yoklama enstitüsü tarafından Pazartesi günü açıklanan anket sonuçlarına göre Le Pen, yüzde 37’lik onay oranıyla eski Başbakan Édouard Philippe (yüzde 36) ve RN partisinin lideri Jordan Bardella’nın (yüzde 35) hemen önünde Fransa’nın en popüler siyasetçisi konumunda.

Karar hukuki açıdan nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, Fransız nüfusu içindeki bölünmeyi derinleştirmiş ve sağa yeni sempatizanlar kazandırma tehdidi yaratmış gibi görünüyor.

Örneğin Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR), bunun bir sonraki seçimler öncesinde RN tabanının daha da mobilize edilmesine yardımcı olacağına inanıyor.

ECFR kısa süre önce yaptığı bir açıklamada, Le Pen aleyhindeki kararın Avrupa’da daha geniş ve önemli sonuçları olacağı uyarısında bulundu.

Avrupa’daki “müesses nizam karşıtı” hareketler için ani bir yükseliş ihtimalinden bahseden ECFR, Trump yönetimi tarafından yayılan, elitlerin liberal kesimlerinin “Batı’daki siyasi sistemleri ele geçirdiği” görüşünün daha da meşrulaşacağına işaret etti.

Aşırı sağın gelecekte “sistemin” kendilerini susturmak için çalıştığını daha güçlü bir şekilde iddia ettiğini göreceklerini öne süren ECFR, bunun Avrupa’nın ötesinde bile şimdiden gerçekleştiğini hatırlatarak, Brezilya’nın aşırı sağcı eski başkanı Jair Bolsonaro’nun “solun ve sistemin” rakiplerini “oyun dışı bırakmak” için çalıştığını söylediği aktarıyor.

Le Pen’in en güçlü halef adayı Bardella

Araştırma ve danışmanlık grubu Elabe tarafından pazartesi günü yaklaşık 1.000 kişiyle yapılan bir ankete katılanların yüzde 57’si ise Le Pen’e karşı verilen kararın, hakkındaki iddialar göz önüne alındığında “normal” olduğunu söyledi.

Ankete göre RN seçmenlerinin yüzde 89’u bunun adaletsiz olduğunu söylerken, diğer partilere oy verenlerin çoğunluğu bunun adil olduğunu düşünüyor.

Yeni Halk Cephesi (NFP) ve Macron’un partisi Ensemble seçmenleri yüzde 80’in üzerinde oylarla Le Pen hakkındaki kararın “siyasi” olmadığını düşündüğünü belirtti.

Yüzde 68’lik bir kesim de yasağın itirazlar sonuçlanmadan hemen uygulanmasının adil olduğunu söyledi.

RN seçmeninin yüzde 90’ına yakını Le Pen’in halefi olarak en iyi adayın Jordan Bardella olduğunu savundu.

Birkaç ay önce Bardella, Le Pen hakkındaki dava doruk noktasındayken, kendi kitabının tanıtımı için kent kent gezmesi nedeniyle bazı RN taraftarları tarafından “ihanet” ile suçlanmıştı.

Bardella, genç ve Le Pen ailesinin siyasi yüküne sahip olmayan daha “liberal” biri olarak görüldüğü için Avrupa’da da kabul görebilecek bir lider adayı olarak öne çıkıyor.

Yıllar boyunca müdavimleri arasında şu anda AP milletvekili ve aşırı sağcı Egemen Uluslar Avrupası grubunun üyesi olan Sarah Knafo; şu anda aşırı sağcı CNews kanalında yorumcu olan Pierre Gentillet ve şu anda milletvekili olan Alexandre Loubet’nin yer alan La Cave Saint-Germain barında takılan Bardella, şu anda RN içinde kendisini çevreleyen ve aralarında milletvekili Pierre-Romain Thionnet’in de bulunduğu yakın çevresini oluşturdu.

Bardella en azından kağıt üzerinde, akıl hocası Marine Le Pen’den önemli politika farklılıkları sergiliyor. Örneğin Rusya’ya karşı savaşında Ukrayna’yı alenen destekliyor.

Marine Le Pen Fransız aşırı sağının “sosyal” tarafını temsil ederken, Bardella, Elon Musk’ın Devlet Verimliliği Departmanı (DOGE) modelinde bir “Devlet Verimliliği Bakanlığı” kurulması için bastırıyor.

Avrupa

Danimarka’da “Yankee go home” sesleri: ABD’nin kullanımına açılan üsler tartışma yarattı

Avatar photo

Yayınlanma

Yazar

Danimarka parlamentosu (Folketing), halkın geniş çaplı protestolarına ve uzmanların ciddi hukuki uyarılarına rağmen, ABD’nin Danimarka topraklarında kalıcı askerî üsler kurmasına olanak tanıyan yasayı kabul etti. 95 milletvekilinin “Evet”, 11’inin “Hayır” oyu verdiği ve bir kişinin çekimser kaldığı oylama sonucunda, üç hava üssü ABD ordusunun kullanımına açılmış oldu. 

ABD ordusuna teslim edilen üsler hangileri?

Danimarka, Skrydstrup, Karup ve Aalborg üslerini ABD ordusuna teslim etti. Skrydstrup Hava Üssü, Danimarka Hava Kuvvetleri’nin ana savaş kanadı. Karup, 3 bin hektarlık alanıyla Danimarka’nın en büyük hava üssü. Hem sivil havalimanı hem de askeri tesis olarak hizmet veren Aalborg ise, C‑130 ve Challenger uçaklarına ev sahipliği yapıyor. 

Danimarka medyasının aktardığı haberlere göre, oylama sırasında hükûmet cephesinden tek bir bakan bile kürsüye çıkıp anlaşmayı savunmadı. Tartışmalar boyunca yalnızca Enhedslisten, Alternativet partilerinden temsilciler ve bağımsız vekil Theresa Scavenius söz alarak anlaşmanın hukuka ve demokrasiye aykırı yönlerini vurguladı.

“Danimarka, ABD’nin askeri imparatorluğunun parçası haline geliyor”

Danimarka’nın Kırmızı-Yeşil İttifakı Enhedslisten’in savunma sözcüsü Trine Pertou Mach, anlaşmaya “Danimarka, ABD’nin askeri imparatorluğunun bir parçası haline geliyor” ifadeleriyle tepki gösterdi. Mach ayrıca, anlaşmanın ‘10 yıl boyunca feshedilemeyeceğine’ dikkat çekerek, Danimarka’nın savunma politikası üzerindeki kontrolünün zayıflayacağı öngörüsünde bulundu. 

Anlaşmaya ilişkin bir diğer önemli tartışma konusu ise, Danimarka Anayasası’na uygun olup olmadığı. Danimarka İnsan Hakları Enstitüsü’nden, uluslararası hukuk profesörü Frederik Harhoff, Danimarka medyasına yaptığı açıklamada, söz konusu anlaşmanın Anayasa’nın 20. maddesine aykırı olabileceğini açıkladı. Bu madde, Danimarka egemenliğinin NATO ve Avrupa Birliği (AB) gibi yalnızca uluslararası örgütlere devredilebileceğini öngörürken, ABD gibi ‘tekil bir ülkenin’ ulusal makamlarına devri açıkça yasaklanıyor.

“Devlet kavramının çöküşü anlamına gelir”

İnsan Hakları Enstitüsü’nden Peter Vedel Kessing ise, “Eğer başka bir ülkenin askerî güçlerine Danimarka topraklarında yetki veriliyorsa, bu yalnızca anayasanın değil, devlet kavramının da çöküşü anlamına gelir” değerlendirmesinde bulundu.

Tartışmalı 6. madde

Anlaşmanın en tartışmalı maddelerinden biri olan madde 6, ABD ordusuna ‘gerekli görülen tüm yetkileri’ kullanma hakkı tanıyor, ancak bu yetkilerin neleri kapsadığı açıkça belirtilmiyor. ABD askerî polisinin Danimarka vatandaşlarını yargılayabilme ve zor kullanabilme yetkisine sahip olup olmayacağı ise hala belirsizliğini koruyor.

Protestolarla karşılandı

Danimarka’da kritik hava üslerinin ABD’ye devri üzerinden yaşanan tartışmalara protestolar da eşlik etti. 

Başkent Kophenag başta olmak üzere ülkenin büyük kentlerinde anlaşmaya karşı düzenlenen protestolarda, “Yankee go home” (Yankee evine dön” ve “USA-baser – nej tak” (ABD üssü – Hayır teşekkürler) sloganları öne çıktı.

Aarhus kent merkezli, ABD ve NATO’nun askeri faaliyetlerine karşı eylemleriyle bilinen barış örgütü ‘Aarhus mod Krig og Terror’ (Savaşa ve teröre karşı Aarhus) sözcüsü sözcüsü Carsten Andersen, “Eğer Trump bu üslerden Rusya’yı tehdit ederse ya da Danimarka boğaz ve geçitlerini Ruslara kapatırsa, bombalanacak ülke ABD değil, Danimarka olur” ifadelerini kullandı. 

Komünist Parti lideri Lotte Rørtoft-Madsen ise, anlaşmayı şu şekilde değerlendirdi:

“Az önce meclisin ABD ile üs anlaşmasını onayladığı oturumu izledim. Tartışma sadece 38 dakika sürdü. 38 dakikanın sonunda ABD ordusunun Danimarka topraklarında konuşlanması kabul edildi. Bu anlaşmayla üç bölge ABD egemenliğine bırakılıyor. ABD askerleri silah taşıyabilecek, güç kullanabilecek. Bu durum Danimarka Anayasası’na aykırı. Tartışma boyunca hükümet partilerinden tek bir temsilci bile söz almadı.”

Rørtoft-Madsen ayrıca, Amerikan askerlerinin anlaşma kapsamında kendi posta hizmetlerini, bankacılık işlemlerini ve vergi muafiyetlerini düzenleyebileceğini belirterek, anlaşmanın Danimarka’yı bir ‘paralel toplum’ haline getirdiğini vurguladı.

ABD’nin Avrupa’daki ayak izi büyüyor

Bu gelişme her şeyden önce, ABD’nin NATO’nun kuzey kanadını tahkim etmeye yönelik stratejisi kapsamında hem nüfuz oluşturma, hem de Rusya’ya karşı Avrupa’nın militarizasyonu planının bir parçası.

Ancak bu anlaşma, Danimarka’da önemli bir kesim tarafından ‘tarafsızlık, egemenlik ve hukuk devleti ilkelerinden ödün verilmesi’ anlamına geliyor. Üstelik bu anlaşma, kısa süre önce Grönland üzerinden yaşanan egemenlik tartışmaları ve ABD’nin bölgede artan askerî nüfuzu nedeniyle zaten gergin olan siyasi atmosferi daha da kızıştırmış durumda.

Kaynaklar:

https://arbejderen.dk/indland/protester-i-syv-byer-da-folketinget-vedtog-baseaftalen-med-usa/

https://www.theguardian.com/world/2025/jun/11/denmark-vote-defence-bill-us-airbases

https://arbejderen.dk/indland/staerk-protest-mod-amerikanske-baser/

https://arbejderen.dk/indland/groent-lys-til-militaere-usa-baser-i-danmark/

https://arbejderen.dk/indland/lovforslag-om-amerikanske-baser-kan-vaere-i-strid-med-grundloven/

Okumaya Devam Et

Avrupa

Karadağ, Ukrayna askerlerini eğiten AB misyonuna katılıyor

Yayınlanma

Karadağ parlamentosu, ülkenin Avrupa Birliği’nin Ukrayna’ya yönelik askeri yardım misyonuna katılımını onayladı. Karadağ Savunma Bakanı, askerlerin Ukrayna topraklarına gönderilmeyeceğini, eğitimin Almanya ve Polonya’da verileceğini belirtti. Karadağ ayrıca, ABD desteğiyle insansız hava aracı üretip ilk partiyi Ukrayna’ya gönderecek.

Karadağ parlamentosu, ülkenin Avrupa Birliği’nin (AB) Ukrayna’ya yönelik askeri yardım misyonuna katılmasına onay verdi.

Radio Slobodna Evropa‘nın haberine göre, belgenin sunulmasından dokuz ay sonra yapılan oylamada, 81 milletvekilinden 49’u kararın lehinde oy kullandı.

Kararın gerekçesinde, Karadağ’ın bu girişime katılımının temel amacının, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin uluslararası tanınmış sınırlar dahilindeki toprak bütünlüğünü koruma konusundaki savunma yeteneklerini güçlendirmek olduğu belirtildi.

Ayrıca, ülkenin bu adımla Rusya’nın askeri saldırganlığını ve diğer devletlerden gelebilecek potansiyel tehditleri caydırmaya katkıda bulunmayı hedeflediği vurgulandı.

‘Askerler Ukrayna’ya gitmeyecek’

Karadağ Savunma Bakanı Dragan Krapoviç, Karadağ askerlerinin Ukrayna topraklarında konuşlandırılmayacağının altını çizdi.

Krapoviç, “Bu konunun tamamen net olmasını istiyorum. Asla böyle bir kararı desteklemezdim. Bu misyon kapsamındaki tüm faaliyetler AB topraklarında, Polonya ve Almanya’da gerçekleştiriliyor,” ifadelerini kullandı.

AB’nin Ukrayna’ya Askeri Yardım Misyonu (EUMAM Ukraine), 17 Ekim 2022’de iki yıllık bir süre için kurulmuştu. AB ülkeleri, Kasım 2024’te misyonun görev süresini 2026’ya kadar uzatma kararı aldı. Misyonun faaliyetleri Avrupa Barış Fonu tarafından finanse ediliyor ve program kapsamında Ukraynalı askerler, başta Almanya ve Polonya olmak üzere AB üyesi ülkelerdeki üslerde eğitim görüyor.

ABD destekli İHA üretimi

Daha önce 8 Haziran’da Karadağ’ın kendi topraklarında bir insansız hava aracı (İHA) montaj projesi başlatacağı ve ilk partiyi askeri yardım olarak Ukrayna’ya teslim edeceği açıklanmıştı.

Karadağ hükümetinden yapılan açıklamada, ülkede İHA üretiminin organize edilmesinin sadece Karadağ’ın NATO çerçevesindeki savunma kabiliyetine değil, aynı zamanda Ukrayna’ya da katkı sağlayacağı belirtilmişti.

Bu projenin ayrıca Balkan ülkesinin uluslararası pazarda modern askeri teçhizatın güvenilir bir tedarikçisi olarak imajını güçlendireceği ifade edilmişti.

Proje, ABD’nin desteğiyle hayata geçirilecek ve Washington bu amaçla 15 milyon dolar tahsis edecek.

ABD’nin Podgorica Büyükelçiliği, bu yatırımın Karadağ’ın NATO kapsamındaki müttefiklik yükümlülüklerini yerine getirme konusundaki kararlılığını teyit ettiğini belirterek girişimi memnuniyetle karşıladığını duyurdu.

Vučić’ten Ukrayna’ya ‘toprak bütünlüğü’ desteği ve yeniden inşa sözü

Okumaya Devam Et

Avrupa

Fransa, Britanya’nın AB savunma fonuna erişimini engelliyor

Yayınlanma

Fransa, Brexit sonrası yeniden başlangıç olmasına rağmen, İngiliz silah şirketlerini AB’nin savunma sanayi programından dışlamaya çalışıyor.

Bir diplomatik kaynak The Telegraph’a yaptığı açıklamada, Paris’in bu program kapsamında silah satın almak isteyen üye ülkeleri, çoğunlukla blok içinde üretilen silahlarla sınırlandırmaya çalıştığını söyledi.

Avrupa Savunma Sanayii Programı (EDIP), Avrupa Komisyonu tarafından kıtanın sanayi tabanının en büyük revizyonu olarak lanse ediliyor.

Program kapsamında AB fonları, ortak tedarik projelerine ve silah, mühimmat ve diğer askeri teçhizatın üretimine aktarılacak.

Altı aydır hazırlığı süren EDIP, on yıl sonuna kadar 800 milyar avroyu savunmaya harcamak için başlatılan daha geniş çaplı bir yarışın parçası.

Fransız diplomatlar, bu aracın yalnızca AB, Norveç ve Ukrayna’da bulunan şirketleri desteklemek için kullanılması gerektiğini ısrarla vurguladı.

Bu, program kapsamında satın alma yapmak isteyen üye ülkelerin, parçalarının en az yüzde 85’i blok içinde üretilen teknolojilerle sınırlı olacağı anlamına geliyor.

Bu talep, kısa süre önce Brüksel ile önemli bir savunma ve güvenlik anlaşması imzalayan Birleşik Krallık’ın, AB bütçesinden finanse edilen projelerin çoğundan dışlanacağı anlamına geliyor.

Londra, EDIP programı kapsamındaki ortak satın alma projelerinden de men edilecek.

Bir AB diplomatı The Telegraph’a, “Daha bir ay önce, Birleşik Krallık ile ilişkilerimizde yeni bir sayfa açıldığını ve yeni bir dönem başladığını ciddiyetle ilan etmiştik. Fakat bu sözleri eyleme geçirmek için ilk fırsatta, kitabı kapattık,” dedi.

Sert tutum sergileyen Fransa’nın, ABD teknolojisi olduğu için Patriot karadan havaya füze savunma sistemleri üreten fabrikaların potansiyel AB fonlarının kesilmesine yol açacağına dair endişeler de var.

Bu karar, NATO’nun Avrupalı müttefikleri ve Kanada’nın, Rusya’nın olası bir saldırısına karşı hava savunma sistemlerini %400 oranında artırmaları gerektiği konusunda uyarıldığı bir dönemde geldi.

Diplomat, “Sırf Amerikan malı olduğu için, hazır bulunan tek hava savunma sistemine yatırım yapmamak kendi kendimize zarar vermek gibi görünüyor,” diye ekledi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, fonların yabancı şirketlere yatırılmasına izin vermek yerine, AB savunma planlarının kıtanın kendi sanayisini güçlendirmek için kullanılması konusunda ısrarcı bir tutum sergiliyor.

Hollanda, Romanya ve Yunanistan gibi AB’deki birçok ülke, savunma stratejilerini Patriot hava savunma bataryaları gibi Amerikan sistemlerinin satın alınmasına dayandırıyor.

Endişeleri gidermek için, AB dışındaki savunma şirketlerinden blok içindeki şirketlere teknoloji transferine izin verilmesi konusunda tartışmalar sürüyor.

Fakat içeriden gelen bilgiler, bu mekanizmanın bürokrasiye takılacağı ve fonların sağlanmasının pratikte imkansız hale geleceği yönünde.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English