Bizi Takip Edin

AVRUPA

Fransız hükümetinin kaderi bugün belirlenecek

Yayınlanma

Michel Barnier liderliğindeki Fransa hükümeti bütçe anlaşmazlığı nedeniyle çökme riskiyle karşı karşıya.

Pazartesi günü Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik (RN), Başbakan Barnier’in gelecek yılın bütçesine ilişkin tüm taleplerini kabul etmemesinin ardından Fransız hükümetini devirmek için bugün (4 Aralık) verilecek gensoru önergesini destekleyeceğini söyledi.

Fransa Başbakanı pazartesi günü Ulusal Meclis’te yaptığı açıklamada sosyal güvenlik yasa tasarısının oylama yapılmadan kabul edilmesine olanak tanıyan ama güvensizlik önergelerine kapı açan anayasal bir mekanizmayı kullanacağını açıkladı.

Bu açıklamanın hemen ardından RN, hükümetin gensoru ile düşürülmesini destekleyeceğini açıkladı. Le Pen’in partisi parlamentonun alt kanadında en büyük parti olduğu için, onun desteği Barnier’in mevcut durumda görevden alınmasını muhtemel kılıyor.

Muhalefet gruplarının pazartesi günü gensoru önergelerini sunmalarının ardından parlamentonun tartışmaya başlaması için 48 saat geçmesi gerekiyordu.

Fransa’da gensoru ile reddedilen yasa tasarıları teknik olarak iptal edilmiş sayılmıyor fakat geçici bir hükümetin bunları parlamentodan geçirme ya da yasal tedbirlerle uygulamaya koyma konusunda çok az meşruiyeti var. Zayıflamış bir hükümetin bunları nasıl uygulayacağını ve bu tür manevraları kullanmanın daha sonraki etkilerini tahmin etmek zor.

Bütçenin geçmemesi durumunda 1 Ocak’ta tamamen kapanmayı önlemek için mevcut hükümler var. Yine de bütçe kabul edilmezse ne yapılacağına dair bir “kullanım kılavuzu” olmadığı belirtiliyor.

Macron’dan darbe girişimi: Hükümeti Halk Cephesi’ne vermedi

Bütçeyi yeni yıla taşıyacak “özel yasa” krizi daha da derinleştirebilir

Bununla birlikte, ocak ayında vergi toplamak üzere parlamentodan yetki almak için loi spéciale (özel yasa) olarak bilinen acil bir yasa tasarısının varlığı sayesinde Amerikan tarzı bir federal kamu hizmetlerinin kapanma riski sıfıra yakın.

“Özel yasa” hükümetin bir önceki yılın bütçesini birkaç aylığına yeni yıla taşımasına izin veriyor.

Bununla birlikte prosedür, sadece hükümetin kamu hizmetlerini sağlamaya devam etmek için hayati olduğunu düşündüğü asgari harcamaya ve 2024 bütçesinde oylanandan daha fazlasına izin verilmesini gerektiriyor. Yoruma bağlı olarak bu, özellikle harcamaların artacağı savunma gibi alanlarda ciddi kemer sıkmaya yol açabilir.

Belirsizliğe ek olarak, 2001 yılında kabul edilen şekliyle loi spéciale daha önce hiç kullanılmadı. Benzer tedbirler 1962 ve 1979’da çok farklı koşullarda uygulanmıştı ama bunlarda hükümetin çökme ihtimali mevcut değildi.

Gensoru önergesi kabul edilirse, Barnier hükümeti Macron yeni bir başbakan atayana ya da Barnier’i yeniden atayana kadar bütçe için yeni bir girişimde bulunmak üzere geçici olarak görev yapacak. 

Fakat Ulusal Meclis’te birbirine şiddetle karşıt üç bloğu kapsayan bir çoğunluğa hükmedebilecek belirgin bir aday yok. Macron, seçimlerden zaferle çıkan solcu Yeni Halk Cephesi’nin (NFP) adayına hükümet kurma şansını vermeyerek tüm teamülleri altüst etmişti.

İkinci bir seçenek parlamentodaki güç dengesini değiştirmek için yeni meclis seçimleri olabilir, fakat Macron bunu son oylamadan bir yıl sonra, 2025 yazına kadar yapamaz.

Fransa’da yeni hükümet üyeleri: Çokça macronizm, biraz lepenizm

Macron’dan vekillere: Hükümeti devirmeyin

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransız milletvekillerine “kişisel hırslarını bir kenara bırakarak” hükümeti düşürecek ve ülkeyi siyasi kargaşaya sürükleyecek bir oylamayı reddetmeleri çağrısında bulundu.

Macron salı günü Suudi Arabistan ziyareti sırasında gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bugün siyasetçilerin kendilerine sormaları gereken tek soru, ülkeye ve Fransız halkına nasıl faydalı olabilecekleridir. Kendi hırslarına ya da kendi çıkarlarına nasıl faydalı olabilecekleri değil,” dedi.

Cumhurbaşkanı Riyad’da yaptığı açıklamada Le Pen’in partisinin güvensizlik önergesini desteklemesinin “dayanılmaz bir sinizm oylaması olacağını” söyledi ve “önergeye oy vereceklerine inanamadığını” kaydetti.

Barnier de güvensizlik önergesinin geçmeme ihtimalinden söz etti. Başbakan salı günü Fransız televizyonunda yaptığı açıklamada, “Bir sorumluluk refleksinin ortaya çıkmasının mümkün olduğunu düşünüyorum. Ülkenin yüksek menfaatinin, ortak yararın, ulusal çıkarın bir anlamı olduğunu düşünüyorum,” ifadelerini kullandı.

Fransa’da “Macro-Lepenizm” dönemi başladı

Le Pen, Macron’u istifaya davet ediyor

Siyasi istikrarı yeniden tesis etmenin açık bir yolu olmadığından, muhalefet partileri Le Pen’in pazartesi günü üçüncü bir seçenek olarak tanımladığı istifa çağrısında bulundu.

Le Pen, “Ciddi bir siyasi kriz olduğunda anayasamız açıktır. Bu cumhurbaşkanının kararı ve sorumluluğudur,” dedi.

Marine Le Pen, Michel Barnier’i başbakanlıktan düşürmek için verilen gensoruyu desteklemesinin ardından, gensoru önergesinin “bir koalisyon ya da siyasi anlaşma olmadığını” söyledi.

Le Pen daha önce de güvensizlik önergesini desteklemenin Fransız halkını “tehlikeli, adaletsiz ve cezalandırıcı bir bütçeden” korumanın tek anayasal yolu olduğunu söylemişti.

Salı günü X’te konuşan Le Pen, “Açık olalım: gensoru önergesi bir koalisyon ya da siyasi bir anlaşma değildir, Hükümet tarafından önerilen politika ve bütçe tercihlerinin reddedilmesinin ifadesinden başka bir şey değildir,” dedi.

Macron’un yeni başbakanı Barnier: Le Pen’in ideolojisine saygı duyuyorum

Boyun Eğmeyen Fransa da hükümeti devirmek istiyor

Le Pen ve partisi RN’nin yanı sıra solcu Yeni Halk Cephesi’ni oluşturan partiler de Barnier hükümetini devirmek istiyor.

Boyun Eğmeyen Fransa’nın (LFI) önde gelen isimlerinden ve ulusal meclisin finans komitesi başkanı Éric Coquerel, Barnier’in güven oylamasını kaybetmesi halinde solun birleşerek Yeni Halk Cephesi (NFP) hükümetini desteklemesinin tek geçerli seçenek olduğunu söyledi.

Le Figaro’ya göre, Sosyalistleri olası bir NFP seçeneğini desteklemeye çağıran Coquerel, Ulusal Meclis’te basına verdiği demeçte, “Eğer sol bir hükümetin kurulma şansının olmasını istiyorsak, hepimiz aynı çiviye vurmalıyız. Bizi birleştirebilecek tek şey, Yeni Halk Cephesi’nin programını taşıyacak bir hükümet talep etmeye devam etmektir,” dedi.

Fakat Macron görevinden ayrılmaya zorlanamıyor ve anketlere göre Le Pen’in önde gittiği bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimi 2027’de yapılacak.

Le Pen bütçe anlaşmazlığı nedeniyle Fransız hükümetini düşürmekle tehdit etti

Yatırımcılar Fransız varlıklarından çıkıyor

Tehlikeli siyasi durum yatırımcıları Fransız varlıklarını satmaya yöneltti. Bu durum, 10 yıllık borçlanmanın getiri primini Avro krizinden bu yana görülmemiş seviyelere çıkardı.

Fransız tahvilleri ve hisse senetleri, Le Pen’in partisinin güvensizlik oylamasını destekleyeceklerini açıklamasının ardından pazartesi öğleden sonra yeniden satış baskısı altına girdi.

10 yıllık Fransız ve Alman tahvilleri arasındaki fark gün içinde sekiz baz puan artarak 89 baz puana ulaştı, 2012’den bu yana en yüksek seviyeye yaklaştı ve Haziran ayından bu yana en büyük genişleme hareketine doğru ilerledi.

CAC 40 Endeksi %0,4 daha düşük işlem görürken, avro %1’den fazla değer kaybetti.

Fransa’da hükümet müzakereleri: Boyun Eğmeyen Fransa dışlanıyor

Yunanistan türü bir kriz kapıda mı?

Bloomberg‘e göre siyasi kaos, tahvil yatırımcılarının Fransa’nın kamu borcunu emsallerine göre “cezalandırmasına” yol açarak geçen hafta borçlanma maliyetlerini Yunanistan’ınkine yaklaştırdı ve Barnier’in iktidardan uzaklaştırılması halinde mali piyasalarda bir “fırtına” yaşanacağı uyarısında bulunmasına neden oldu.

Yatırımcılar aylardır Fransa’nın siyasi zorluklarından endişe duyarken, hükümet de bütçe açığını azaltacak önlemler almaya çalışıyor.

Barnier hükümeti tarafından sunulan bütçe tasarısı 60 milyar avro vergi artışı ve harcama kesintisi içeriyor ve bu yıl %6,1 olarak tahmin edilen bütçe açığının 2025 yılında ekonomik hasılanın %5’ine düşürülmesini hedefliyordu.

Mevcut maliye bakanı Antoine Armand salı günü erken saatlerde yaptığı açıklamada geçici bütçenin gündeme gelmesi halinde milyonlarca hanenin vergilerini artıracağı ve güvenlik ve tarım gibi bazı öncelikler için planlanan harcama artışlarını engelleyeceği uyarısında bulundu.

Politico‘ya göre Fransa’daki siyasi çalkantı, Avrupa’nın eski kötü günlere, devlet borç krizlerine dönmek üzere olabileceği spekülasyonlarına yol açtı. Avrupa Merkez Bankası (AMB) bile bu olasılığı kabul ediyor.

AMB, Fransa’ya müdahale edebilir

AMB’nin, Fransa’nın borçlanma maliyetlerini düşük tutmak için en yeni kriz aracını (“İletim Koruma Aracı” ya da TPI) devreye sokup sokmayacağı belli değil. Banka, bunun için gerekli koşullar ın henüz mevcut olmadığını düşünüyor.

AMB, finansal piyasaların 2008’den bu yana ilk büyük para politikası sıkılaştırma döngüsünün baskısı altında Avro bölgesinin dağılacağı yönünde spekülasyon yapma riskini önlemek için 2022’de TPI’yı oluşturmuştu.

Bu araç, AMB’nin belirli koşullar altında borçlanma maliyetlerini kontrol altında tutmak için üye devletlerin devlet tahvillerini satın almasına ve böylece Avro bölgesinin bölge genelinde keskin bir şekilde değişen kredi ve mevduat oranlarına sahip olmamasını sağlamasına olanak tanıyor. Bu hedef, para politikasının düzgün ya da eşit bir şekilde aktarılması olarak adlandırılıyor.

TPI’ın oluşturulduğu dönemde, gösterge 10 yıllık İtalyan tahvillerine uygulanan risk primi ya da ‘spread’ -yani yatırımcıların Almanya gibi daha güvenli bir kredi yerine İtalyan tahvili tutmak için talep ettikleri ekstra getiri- yüzde 2 puanın üzerine çıkmıştı. Buna rağmen AMB müdahale etmekten kaçındı.

AVRUPA

Gürcistan’daki kriz kritik bir aşamaya geldi

Yayınlanma

Gürcistan Başbakanı İrakli Kobahidze, pazar günü düzenlediği basın toplantısında Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili’nin azledilmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Kobahidze, “Elbette Sayın Salome, makam koltuğuyla birlikte sokağa çıkmak zorunda kalacak,” ifadelerini kullandı. Başbakana göre, Zurabişvili’nin koltuğunu yeni ve yasal olarak seçilmiş cumhurbaşkanına devretmesi gerekecek.

Bu açıklama, Cumhurbaşkanı Zurabişvili’nin bir gün önce yaptığı sert çıkışa bir yanıt niteliğindeydi. Zurabişvili, görev süresi bitse bile makamını terk etmeyeceğini belirtti.

Sputnik’in haberine göre Zurabişvili, parlamento seçimlerinin hileli olduğunu savunarak yeni cumhurbaşkanı seçiminin meşruiyetini sorguladı. Ayrıca Tiflis’te devam eden protesto ve ayaklanmalara açık destek verdiğini de açıkladı.

Böylece Gürcistan’ın yürütme organının iki temel unsuru -cumhurbaşkanı ve hükümet- arasında açık bir çatışma doğmuş oldu. Bu çatışmanın, şiddete evrilme riski bulunuyor.

Fakat bu gerilim, Gürcistan’daki siyasi süreçlerin yalnızca meselenin görünen kısmını temsil ediyor. Cumhurbaşkanı Zurabişvili, Gürcistan’ın Batı elitlerine tam bir tabiiyet içinde olması gerektiğini savunurken, mevcut hükümet ülkenin devlet egemenliği kavramını savunuyor.

Gürcistan’da ‘seçim hilesi’ iddiaları Anayasa Mahkemesi’ne taşındı

Batılı güçler de Gürcistan’daki hükümeti sert bir şekilde eleştiriyor ve protestolara destek veriyor. Özellikle Avrupa Birliği’nin (AB) yeni dış ilişkiler temsilcisi Kaja Kallas, protestoculara karşı uygulanan şiddeti kınayarak bu eylemleri Gürcü halkının Avrupa Birliği özlemlerinin bir yansıması olarak nitelendirdi. Bununla beraber, Gürcistan’daki iktidar partisinin AB’ye katılım sürecini askıya alma kararını eleştirerek, “Bunun AB’de sonuçları olacaktır,” uyarısında bulundu.

ABD ise Gürcistan ile stratejik ortaklığını askıya aldığını duyurdu. Bu karar, Gürcü yetkililerin anlaşmanın temel ilkelerini ihlal ettiği gerekçesiyle alındı.

Gürcistan’ın altıncı cumhurbaşkanını belirlemek için seçimler 14 Aralık’ta yapılacak, yemin töreni ise 29 Aralık’ta gerçekleşecek. Bu tarihte Salome Zurabişvili’nin görev süresi resmen sona erecek.

Beş yıllık bir dönem için seçilen cumhurbaşkanının yetkileri çoğunlukla törensel olsa da makam hem siyasi hem de sembolik açıdan önemli bir rol oynuyor. Ancak ülkenin asıl yönetim gücü hükümetin elinde bulunuyor.

Son yıllarda Gürcistan’da düzenli olarak protestolar ve sokak ayaklanmaları yaşandı. Örneğin, 2021 yılında eski Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili, yasadışı sınır geçişi suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu durum AB’nin Tiflis’i kınamasına yol açtı ve ülkede dört gün süren geniş çaplı protestolara neden oldu.

2023 yılında ise Yabancı Etkinin Şeffaflığı yasa tasarısı huzursuzluk yarattı. Tasarı, medya ve sivil toplum kuruluşlarının finansman şeffaflığını artırmayı hedefliyordu ancak muhalefet, bunun Batı yanlısı politikadan sapma olduğunu savundu

ABD, AB ve BM’nin eleştirileri sonrasında, tasarı parlamentodan geçti ancak Cumhurbaşkanı Zurabişvili tarafından veto edildi. Parlamento, Zurabişvili’nin vetosunu aşarak tasarıyı Meclis Başkanı Şalva Papuaşvili’nin imzasıyla yasalaştırdı.

Lavrov: Kolektif Batı, Gürcistan’da renkli devrim başlatmaya çalışıyor

Bu yıl 28 Kasım’da Gürcistan hükümeti, 2028 sonuna kadar AB’ye katılım müzakerelerini ertelediğini açıkladı. Ayrıca, iktidardaki Gürcü Rüyası partisi, AB’den gelen tüm bütçe hibelerini reddetme kararı aldı. Bu karar, yeni protestoların fitilini ateşledi.

Gösteriler hızla şiddet olaylarına dönüştü. Protestocular barikatlar kurdu ve bazı kamu binaları ateşe verildi. Kolluk kuvvetleri ise protestoculara göz yaşartıcı gaz ve tazyikli suyla müdahale etti. Çatışmalarda hem protestocular hem de güvenlik güçleri arasında yaralananlar oldu.

Gürcü yetkililer, sert bir duruş sergileyerek protestocuları gözaltına alıp davalar açıyor. Gürcü siyaset bilimci Petre Mamradze, Vzglyad gazetesine verdiği demeçte hükümetin dirençli olduğunu ancak muhalefetin kaynaklarının sınırlı olduğunu savundu.

Mamradze’ye göre, muhalefet kitlesel protesto algısı yaratmak için olayları tırmandırıyor. Tiflis’in dar sokakları, az sayıda katılımcıyla bile geniş çaplı bir protesto görüntüsü verilmesine olanak sağlıyor.

Bu görüntüler Batı’da, özellikle Avrupa yanlısı politikacıların, protestoları cesur birer demokrasi mücadelesi olarak yorumlamasına yol açıyor. Mamradze, bu durumun vandalizm olaylarını görmezden gelen Batılı liderlerin tepkisini tetiklediğini belirtti.

Ayrıca, Cumhurbaşkanı Zurabişvili’nin mevcut krizi, parlamento seçimlerinin meşruiyetini zayıflatmak ve alternatif bir hükümet kurma amacıyla kullanabileceğine dikkat çekti.

Dış politika alanında önde gelen uzmanlardan biri olan ve başkanlık mekanizmasına yakınlığıyla bilinen Fyodor Lukyanov’a göre, Salome Zurabişvili sarsılmaz bir duruş sergiliyor ve pozisyonunu terk etmesi için bir neden görmüyor.

“Zurabişvili’nin siyasi kariyeri zaten sona erdi. Ancak Gürcü totalitarizmine karşı bir lider olarak konumlanma ihtimali, onun için son bir şans olabilir,” diyen Lukyanov, bu hedefe ulaşmak için Zurabişvili’nin dramatik sahneler ve kararlılık sergilemesi gerektiğini dile getirdi.

Lukyanov, Gürcü yetkililerin, Zurabişvili’yi cumhurbaşkanlığı ofisinden zorla çıkarmak zorunda kalabileceği bir senaryoya dikkat çekti. Ancak bu sürecin, Gürcistan içinde ve özellikle Batı’da “eski müttefiklerin düştüğü durum” algısını yaratmak için kullanılacağını ifade etti.

“Gürcü yetkililer, beklenmedik bir kararlılık sergiliyor,” diyen Lukyanov, yetkililerin ilkeli bir duruş sergilemelerinin, ABD ve AB’nin şu anda Gürcistan’a odaklanmadığına olan inançlarından kaynaklandığını söyledi.

Lukyanov, Gürcistan’daki krizin “renkli devrim” çerçevesinde geliştiğini, ancak bu tür süreçlerin her zaman protestocuların başarısıyla sonuçlanmadığını vurguladı. Asıl dönüm noktası, protestolar sırasında kan dökülmesi olabilir.

Kan dökülmesi durumunda Gürcistan’daki olayların, Ukrayna’daki Maydan protestoları gibi daha geniş yankılar uyandırabileceğini belirten Lukyanov, Gürcü yetkililerin iki zorlu hedefle karşı karşıya olduğunu söyledi: “Tavizsiz duruşlarını korumak, zira geri adım atmak teslimiyet anlamına gelecektir. Gerilimi tırmandırmaktan kaçınmak, askeri bir senaryonun önüne geçmek.”

Lukyanov, Gürcistan hükümetinin seçim sonuçlarının doğru olduğuna ve seçimlerin tekrarlanması için bir neden olmadığına dair kesin bir inanca sahip olduğunu da sözlerine ekledi.

Fakat Lukyanov, bu inancın, Batı ile Rusya arasındaki genel çatışmanın kötüleştiği bir döneme denk geldiğini ve Gürcistan’ın Batılı destekçilerinin durumu daha geniş bir ilkesel mesele olarak görebileceğini belirtti.

Gürcistan’ın beş büyükelçisi ve dışişleri bakan yardımcısı istifa etti

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Alman otomotiv krizi Vişegrad ülkelerine sıçrıyor

Yayınlanma

Alman otomotiv endüstrisindeki kriz sadece Almanya’daki otomobil fabrikalarını değil, aynı zamanda Alman endüstrisinin Macaristan da dahil olmak üzere Vişegrad ülkelerindeki (Çekya, Macaristan, Polonya ve Slovakya) başlıca üretim tesislerini de etkiliyor.

Satışlardaki mevcut düşüşten özellikle e-araba sektörü etkileniyor. Bu durum hem Volkswagen başta olmak üzere otomobil üreticilerinin kendileri hem de tedarikçiler için geçerli.

German Foreign Policy’nin aktardığına göre, örneğin otomotiv tedarikçisi ZF, 2028 yılı sonuna kadar Almanya’da 14.000 kişiyi işten çıkarmayı planladığını açıkladı. Continental ise muhtemelen tedarikçi işletmesini tamamen kapatmayı ve borsaya açmayı planlıyor.

Federal Motorlu Taşımacılık Kurumuna göre, bu yılın ağustos ayında bir önceki yılın ağustos ayına kıyasla neredeyse yüzde 69 daha az yeni elektrikli otomobil tescil edildi. Dizel motorlarda bu düşüş yüzde 24.4, benzinli araçlarda ise yüzde 7,4.

Bu düşüşler ve aynı zamanda otomotiv sektörünün dönüşümü, ekonomileri büyük ölçüde Alman sanayisine bağlı olan ve büyümeleri büyük ölçüde Alman işlerinin bir sonucu olan Vişegrad ülkeleri için büyük zorluklar yaratıyor. Örneğin Macaristan’da sanayi üretimi şimdiden çökmüş durumda.

Vişegrad: Alman otomotiv sektörünün arka bahçesi

Vişegrad ülkeleri Alman sanayisi için dünyanın en önemli üretim merkezlerinden biri haline geldi.

Sadece 2016 yılı itibariyle Alman şirketleri bu dört ülkeye (V4) yaklaşık 84 milyar avro yatırım yapmış durumdaydı ki bu rakam, o tarihte Çin’e yapılan yatırımdan daha fazlaydı.

Almanya’nın bakış açısına göre V4 ülkeleri bir dizi yatırım avantajı sunuyor: Batı Avrupa’ya coğrafi yakınlık, gelişmiş bir sanayi altyapısı, büyük bir kalifiye işgücü ve düşük ücret seviyeleri.

Kimya ve elektronik sektörlerindeki Alman şirketleri güçlü bir şekilde temsil edilmekle birlikte, özellikle Alman ekonomisinin amiral gemileri olan makine mühendisliği ve özellikle otomotiv endüstrisi bir hayli etkili.

V4’teki otomobil üretimi 1991 ile 2019 yılları arasında 670.000’den 4,4 milyon araca çıkarak 6,6 kat arttı. Bu rakam 2019 yılında AB’de üretilen tüm araçların yüzde 24,9’una tekabül ediyordu.

2020 yılında pandemi nedeniyle üretim 3,6 milyon araca düşmüştü; fakat yüzde olarak bakıldığında, V4’ün AB otomobil üretimindeki payı yüzde 26,2’ye yükseldi.

Vişegrad’ın Almanya’ya bağımlılığı

V4’ün Alman sanayisine ve özellikle de Alman otomobil üretimine aşırı bağımlılığı dört ülke için sorunlu başlıklardan biri.

Planlamanın, geliştirmenin ve kârın önemli kısmı Almanya’ya gidiyor. Öte yandan Almanya’daki ekonomik gelişmenin V4 üzerinde doğrudan etkisi var. Örneğin küresel ekonomik krizin sonucu olarak 2009 yılında küresel otomobil satışları çöktüğünde Çekya, Slovakya ve Macaristan ekonomileri durgunluğa girmişti.

Alman otomobil üreticilerinin satışlarındaki mevcut düşüş de V4’teki üretimi etkiliyor. Örneğin Macaristan’da sanayi üretimi çöküş eğiliminde. Bloomberg bunu otomobil ve batarya üretimindeki zayıflamaya bağlıyor.

Buna bir de AB ile şu anda Macaristan’ın en önemli yatırımcısı olan Çin arasında baş gösteren ticaret savaşı ekleniyor. 2024’ün ikinci çeyreğinde Macaristan ekonomisi yüzde 0,2 oranında küçüldü.

Elektrikli araç dönüşümünün Vişegrad eksenine etkileri

Elektrikli araçlara geçiş üretimde büyük değişikliklere yol açarken bazı tedarikçiler yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Polonya ve Macaristan, diğer Doğu Avrupa ülkelerine kıyasla içten yanmalı motorlar, motor parçaları ve şanzıman ihracatına daha bağımlı. Çekya ve Slovakya’da ise motor ve vites kutusu üretimi çoğunlukla büyük, yerel otomobil montajı için kullanılırken, ihracat için daha az kullanılıyor.

Altı motor fabrikası bulunan Polonya en büyük motor üreticisi konumunda ve 2020 yılında 2,8 milyar avro değerinde motor ihraç etti. Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan aynı zamanda Doğu Avrupa’dan en büyük motor parçası ihracatçıları.

V4 hükümetleri de dönüşümle farklı şekillerde ilgileniyor. Polonya, Macaristan ve Slovakya, batarya fabrikaları ve elektrikli şanzıman bileşenlerinin üretimi için yatırımcıları çekmek için çalışıyor. Polonya ve Macaristan, Çin ve Güney Kore fabrikalarını çekme konusunda çok başarılı oldu. Çek Cumhuriyeti bu konuda oldukça geri kalmış durumda.

Karma üretim Doğu Avrupa’nın işine yaramayabilir

German Foreign Policy’ye göre Batı Avrupa’da Zwickau ve Emden’deki VW fabrikaları, Berlin yakınlarındaki Tesla fabrikası gibi tamamen e-araçların seri üretimine yönelik fabrikalar açılmış ya da VW’nin Wolfsburg yakınlarındaki Trinity fabrikası gibi bu tür fabrikalar planlanıyor olsa da, Doğu Avrupa ülkelerinin çoğu için durum böyle değil.

Buradaki mevcut strateji, elektrikli araçların içten yanmalı motorlarla birlikte aynı fabrikalarda üretileceği karma üretime yönelik. Karma üretimi orta vadede kârlı hale getirmek için Doğu Avrupa’daki birçok fabrika düşük üretim maliyetleri ve yüksek işgücü esnekliği ile daha düşük üretimi telafi etmeyi planlıyor. 

Fakat uzun vadede, bu karma üretim stratejisinin tamamen e-mobiliteye yönelik fabrikalarla rekabet etmesi zor. Bu durumun uzun vadede Doğu Avrupa’da büyük iktisadi sorunlara yol açabileceği düşünülüyor.

Almanya ile Asya’nın kesişim noktası: Macaristan

Macaristan, “Doğu periferisindeki” konumunu güçlendirmek için Doğu Asya’nın batarya üretimine yaptığı doğrudan yatırımı Alman otomobil üreticilerinin elektrikli araç üretimine yaptığı yatırımla birleştiriyor.

Bu, Alman yatırımcılar için devlet teşvikleri, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimine (KYG) katılım ve Rusya ile enerji anlaşmaları ve altyapı projelerinin bir karışımını içeriyor.

Doğu Asyalı yatırımcılar sayesinde Macaristan, Avrupa’nın önde gelen elektrikli otomobil bataryası üreticilerinden biri haline geldi. Örneğin şu anda Szeged’de ilk Macar otomobil fabrikasını inşa eden Çinli BYD şirketi, Budapeşte’nin kuzeyinde bir batarya montaj tesisine de yatırım yapıyor.

Çinli şirketler 2016’dan bu yana Komárom’da Londra ve başka yerlerde kullanılan elektrikli otobüsler üretiyor. İki Çinli batarya üreticisi, Eve Energy ve dünyanın en büyük endüstri grubu CATL, Macaristan’da faaliyet gösteriyor.

CATL, Erfurt’taki ilk tesisinin ardından Debrecen’de ikinci Avrupa tesisini inşa ediyor. Güney Koreli grup SK Innovation Macaristan’daki üçüncü tesisini Budapeşte yakınlarındaki Iváncsa’da inşa ediyor.

Alman sanayisini Rusya üzerinden Asya’ya bağlamak

German Foreign Policy’deki habere göre Macaristan’daki yeni sanayi tesisleri, enerji ve altyapı projeleri birbiriyle bağlantılı olduğundan, Alman otomobil üreticilerinin e-araba üretimine ayak uydurabilmek için Macaristan’a olan ilgisini artırıyor.

Örneğin Çinli batarya üreticisi CATL, BMW ile aynı bölgede bir fabrika inşa ediyor. Bu fabrikaların yakınında ilave gaz yakıtlı enerji santralleri ile yeni bir enerji altyapısı inşa ediliyor.

Dolayısıyla Kuzeydoğu Macaristan, “kayda değer bir jeostratejik yolla” Alman sanayisini Doğu Asya yatırımlarına bağlayan ve Rus enerji kaynaklarını neredeyse eksiksiz bir batarya üretim zincirine entegre eden bir merkeze dönüşüyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Merz, “Putin ültimatomu” iddiasını yalanladı

Yayınlanma

Almanya’da Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU) lideri ve muhalefetteki CDU/CSU bloğunun bir sonraki şansölye adayı Friedrich Merz, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un Ukrayna’ya Taurus füzeleri de dâhil olmak üzere daha fazla askeri yardım yapılacağı yönündeki suçlamalarını reddetti.

Cumartesi günü SPD’nin seçim konferansında Scholz, Ukrayna’ya uzun menzilli Taurus seyir füzeleri vermesi için Rusya’ya “ültimatom vermek istediği” iddiasıyla Merz’i eleştirdi ve bunu bir ‘Rus ruleti’ olarak nitelendirdi.

Merz, partisinin Berlin’deki parlamento grubu toplantısı öncesinde konuşarak Rusya Devlet Başkanına hiçbir zaman ültimatom vermediğini savundu.

CDU lideri, Ukrayna’ya savaşın gidişatını etkilemek için ateşkes ve silahların susturulmasını amaçlayan eylem seçenekleri sunmayı önerdiğini ileri sürdü.

Merz, seçilmesi halinde Rus lider Vladimir Putin ile Ukrayna’daki savaşın çözümü konusunda belirli koşullar altında bir telefon görüşmesi yapmaya hazır olduğunu söylüyor.

Almanya Şansölyesi Scholz, Ukrayna’ya uzun menzilli Taurus füzelerinin verilmesine defalarca karşı çıkmıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English