Savunma Bakanı Israel Katz, Herzi Halevi’nin yerine geçecek üç adayla görüşecek, ancak bu görüşmeler yalnızca bir perde oyunu. Miami’deki Netanyahu ailesinin bu konuda çekinceleri olduğu bilinirken, İsrail ordusunun da polisle aynı kaderi paylaşmasından endişe ediliyor.
Amos Harel
İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Genelkurmay Başkanı Herzl Halevi’nin istifa mektubunu kamuoyuna açıkladığı salı günü, Savunma Bakanı Israel Katz medya gündemini belirlemek için yoğun çaba harcadı. O akşam, Katz’ın Halevi ile birkaç hafta önce yaptığı görüşmeden 12 sert alıntı, Kanal 12 Haber’e sızdırıldı. Diploması muhabiri Yaron Avraham tarafından aktarılan ifadeleri okuduğunuzda gözlerinize inanmakta zorlanıyorsunuz.
Yeni atanan bakan, sert açıklamalarında, Halevi’nin 7 Ekim’deki katliamı mümkün kılan başarısızlıklar için sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini detaylı bir şekilde açıkladı. Katz, açıklamasında “Sorumluluk genel bir kelime değildir. Bu sistemin başında siz varsınız” dedi.
Halevi, askeri sistemin başında olarak gerçekten sorumluydu ve muhtemelen daha erken bir aşamada istifa etmesi gerekirdi. Ancak Katz’ın kendisi de bu fiyasko sırasında güvenlik kabinesinin bir üyesiyken, genelkurmay başkanına bu talepleri dile getirmesi büyük bir duyarsızlık örneği.
Üstelik Katz, mevcut göreve kısa süre önce bu felaketin baş sorumlusu olan Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından atanmıştı. Ancak Katz, bulunduğu yere tesadüfen gelmiş bir turist ya da yorumcu gibi davranıyor ve amirinin kabul etmek istemediği sorumluluğun bu kısmını görmezden geliyor.
Siyasetçiler ile ordu arasındaki ilişkiler doğası gereği siyasilerin lehine olma eğilimde. İsrail kamuoyu ise sokaklara dökülüp tekrar kitlesel protestolar düzenleyecek enerjiden yoksun. Bu nedenle Netanyahu, bir kez daha “ayakta kalan son adam” görünümünde. İstifa etmek yerine Halevi engelini de aşarak görevde kalacak ve yeni genelkurmay başkanını o belirleyecek.
Katz’ın gelecek hafta genelkurmay başkanlığı için adaylarla – Tümgeneraller Eyal Zamir, Amir Baram ve Tamir Yadai – yapacağı görüşmeler, geçmişte olduğu gibi yalnızca bir perde oyunu. Bu kez nihai kararı sadece Başbakan verecek. Bu sırada, Netanyahu ailesinin Miami merkezli üyelerinin Katz’ın adayları seçmesi konusundaki çekinceleri olduğu ortaya çıkıyor ve liste uzayabilir.
Netanyahu’nun destekçileri, sorumluluk paylaşımındaki nüanslarla pek ilgilenmiyor. Onlar, daha fazla güç biriktirmekle ve ordunun üst kademelerini potansiyel muhaliflerden özellikle Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in dediği gibi, “askerlerin beyinlerini ilerlemecilik, bozgunculuk ve düzgün yönetim gibi zehirli fikirlerle dolduran” kişilerden temizlemekle meşguller.
Dini Siyonizm Partisi’nin liderinden gelen son saldırılar, özünde dikkat dağıtıcı bir operasyon niteliğinde. Smotrich, rehinelerle ilgili anlaşmaya karşı oy kullanmasına ve hükümette kalmaya devam etmesine rağmen, bu şaşırtıcı gerçeği bir şekilde bulanıklaştırmak zorunda. Tartışmayı genelkurmay başkanına odaklamak ve onu Hamas’a karşı zafer kazanamamakla suçlamak, Bakan için uygun bir kaçış yolu sunuyor.
Halevi’nin 6 Mart’ta görevden ayrılacağını açıklaması, İsrail futbolundaki teknik direktörlerin zorla istifa ettirilmesiyle ilgili kullanılan “hitputar” terimini akla getiriyor: Yani hem istifa etti hem de görevden alındı. Halevi, görevden alınmasının önüne geçmek için istifa kararı aldı. Çünkü görevde kaldığı sürece Katz’ın sürekli baskısına maruz kalacağını anlamıştı.
Halevi’nin günlük taciz edilmesi ve Haredilere yönelik askerlikten muafiyet yasasını çıkarmak, Netanyahu’nun Katz’a verdiği iki ana görev. Katz bu görevleri sadakatle yerine getiriyor. Bunun yanı sıra askeri birlikleri ve cephe hatlarını ziyaret ederek bolca fotoğraf çektiriyor. Ancak orduyu yönetmek ve savunma bakanlığını günlük olarak idare etmeye ilgisi oldukça sınırlı. Likud Merkez Komitesi üyelerinin aile etkinliklerine katılmak gibi konular daha acil görünüyor.
Bu süreçte medya organları, terfi ettirilecekler ve görevden alınacakların listelerini hazırlamakla meşgul. İsrail böyle bir durumu, son olarak 60-70 yıl önce Mapai Partisi döneminde görmüştü. Bu hafta bu yayınlardan birinde Tümgeneraller Yadai ve Yaniv Asor’un yanı sıra Tuğgeneral (emekli) Ofer Winter’ın üniformalarını dolaptan çıkarıp ütülemeleri çağrısında bulunuldu. Çok geçmeden bu kişiler atama ve terfi alırsa övgüleri toplayacaklar.
Generallerin istifası veya görevden alınması
Birileri yükselirken diğerleri düşecek. Netanyahu’nun çevresi, başarısızlıkla ilişkilendirilen generalleri saf dışı bırakmak ve savaş sırasında “kendini kanıtlamış” subayları hızla terfi ettirmek için çalışıyor. Bu süreçte, agresif olarak tanımlanan (çoğunlukla kipa takan) ve “savaşta kendini kanıtlamış” subayları hızla terfi ettirmek istiyor. Bu çerçevede, Halevi ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın savaş sırasında terfi ettirdiği subayların kısa süre içinde görevlerinden ayrılmaları ya da görev yerlerini değiştirmeleri ihtimal dışı değil.
Aynı zamanda, Şin Bet Başkanı Ronen Bar’ın da görevden alınması gündemde. Bar, baskılara ve eleştirilere rağmen görevde kalma konusunda kararlı görünüyor. Umalım da sağlam dursun.
Halevi fiyaskonun suçunu üzerine yıkmak için uygun bir hedefti ama ondan kurtulma ihtiyacı, şu ana kadar aksamış olan askerlik muafiyeti yasasını geçirme çabasıyla da ilgili. Halevi, son iki ay içinde kararlı bir şekilde ordunun gerektiği kadar çok sayıda Haredim’i bünyesine katabileceğini çünkü özellikle muharip birliklerde takviyeye ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
Çarşamba günü, İsrail ordusu Personel Müdürlüğü Başkanı Tümgeneral Dado Bar-Kalifa, Meclis Dışişleri ve Savunma Komitesi’nde yaptığı konuşmada bu noktayı açıkça dile getirdi. Bar-Kalifa, “Ordu, 7.000 muharip askere ve cephe birliklerinde 3.000 destek personeline ihtiyaç duyuyor” dedi. Ayrıca milletvekillerine “7 Ekim’de yaşananların bir daha asla yaşanmayacağını hepimiz söyledik” diye söyledi. “Savaşın ilk gününde [36. Tümen komutanı olarak] 98 kişiyi gömdüm” dedi.
Daralan hareket alanı
Netanyahu ve Katz, adaylarla yapılan ön görüşmeler sırasında onları siyasi hedeflere hizmet etme konusunda taahhüt vermeye zorlayabilir. Özellikle Haredilerin askerlikten muaf tutulmasına yönelik girişimler bu siyasi hedeflerin başında geliyor. Ancak bu süreç, zayıflamış ve itaatkâr bir Genelkurmay’da gerçekleşiyor. Ordu içindeki mevcut durum oldukça kötü.
Savaş sırasında başlayan eğilimler, özellikle orta düzey subayların ordudan ayrılma kararları, ateşkes döneminde hız kazanabilir. Komutanlar, genç subayları orduda tutmak için ikna çabalarını artırıyor. Bu süreçte hem teşvikler hem de tehditler devreye giriyor. Ancak en etkili argüman, onları yerlerine geçecek kimsenin olmadığına ikna etmek oluyor. Binlerce kişinin öldüğü ve yaralandığı bir dönemin ardından, ordu kalite açısından da taviz vermek zorunda kalabilir.
Bir sonraki genelkurmay başkanının hareket alanı daralacak ve bu arada vahşi, agresif ve radikal bir hükümet altında çalışacak. Hizmet yükünden yıpranmış bir halkla karşılaşacak ve kuvvet inşasında gerekli değişikliklerden, Gazze’de yeni bir alevlenmeye ve İran’daki nükleer tesislere olası bir saldırıya hazırlıklı olmaya kadar olağanüstü uzun bir görev listesiyle uğraşmak zorunda kalacak.
Onu orada bir kamyon dolusu ödül beklemiyor, sadece geçen yılki başarılara rağmen kendini hâlâ 7 Ekim katliamının travmasının gölgesinde, yorgun ve hırpalanmış bir yapı olarak gören bitkin bir ordu var. Eğer yeterince güçlü bir kişi seçilmezse, eski ulusal güvenlik bakanı Itamar Ben-Gvir döneminde İsrail Polis Teşkilatı’nın çöküş hikâyesinin, İsrail ordusu saflarında tekrarlanması tehlikesi doğabilir.