Bizi Takip Edin

AMERİKA

Harvard Rektörünün istifası ‘kültür savaşlarını’ alevlendirdi

Yayınlanma

Harvard Üniversitesi Rektörü Claudia Gay, 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonunun ardından başlayan Filistin yanlısı ve İsrail destekçisi eylemler sırasında kampüsteki ‘antisemitizme’ yol verdiği iddialarının ardından geçen pazartesi istifa etmişti.

Gay yaptığı açıklamada, “Kurum üyeleriyle görüştükten sonra, topluluğumuzun bu olağanüstü zorluk anında, herhangi bir bireyden ziyade kuruma odaklanarak yönetebilmesi için istifa etmemin Harvard’ın çıkarına olduğu açıkça ortaya çıktı,” dedi.

Gay, temmuz ayında Harvard’ın ilk siyah başkanı olarak alkışlanıyordu. 12 Aralık gibi yakın bir tarihte bile, üniversitenin yönetim konseyi olan Harvard Corp.’un oybirliğiyle desteğini almıştı. Fakat o zamandan beri, akademik çalışmaları hakkında yeni ‘intihal’ soruları ortaya çıktı ve kampüsteki ‘antisemitizmi’ ele almasıyla ilgili olarak okulun bağışçıları tarafından başlatılan kampanya daha da sertleşti. 

Harvardlılara yazdığı mektupta Gay, ‘ırksal düşmanlığın körüklediği kişisel saldırılara ve tehditlere maruz kalmanın’ korkutucu olduğunu söyleyerek istifasına giden süreçte ırkçılığın da rol oynadığını ileri sürdü.

Penny Pritzker liderliğindeki Harvard Corp. da Gay’in ırkçı hakaretlere maruz kaldığını kabul etti fakat eski rektörün ‘hatalı adımlar attığını’ da söyledi.

Bill Ackman ‘DEI ideolojisine’ savaş açtı

Öte yandan Gay’in istifası ve bir süredir zengin üniversite bağışçılarının ‘Filistin yanlısı’ tutumu gerekçe göstererek fonları geri çekmekle tehdit etmesi, ‘woke’ (duyar) kültürü ile buna karşı olanlar arasındaki kültür savaşını alevlendirdi.

Dünyanın en zenginleri arasında yer alan ünlü hedge fonu yöneticisi Bill Ackman, eski rektör Gay’e karşı kampanya yürütenler arasında yer alıyordu.

Gay’in istifası ile zafer kazanan Ackman, burada durmayarak şimdi Harvard’ın genel yaklaşımını hedef almak için kapsamını genişletiyor ve kurumu ‘DEI’ olarak bilinen ve özünde ‘anti-meritokratik’ (liyakat karşıtı) olmakla suçladı ‘ideolojinin’ kurbanı olmakla suçluyor.

DEI, diversity (çeşitlilik), equity (eşitlik) ve inclusion (kapsayıcılık) sözcükleri için kullanılan bir kısaltma ve Amerikan şirket ve kurum kültüründen bir süredir önemli bir yer kaplıyor.

Özellikle Amerikan sağı ve muhafazakârları, DEI’ı ‘woke’ kültürüne iliştiriyor ve bunun şirketlere ve toplumsa siyasi baskı yapmak için kullanıldığını düşünüyor.

Milyarder hedge fon yöneticisine göre, daha önce Harvard’ı suçladığı antisemitizm ‘sorunun özü değil’, sadece gerçek sorunun ‘rahatsız edici bir uyarı işareti’ idi.

Sosyal medya platformu X’te yazan Ackman, esas sorunun ‘DEI veya çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık takıntısı’ olduğunu savundu.

DEI’ı, kapitalizm de dahil her ‘liyakat temelli program’ın karşıtı olarak nitelendiren Ackman, Fortune’da yer alan değerlendirmeye göre, DEI’ı anaakımda ilk kez ‘antikapitalist’ olarak eleştiren kişi oldu.

Ackman’a göre DEI ‘sosyalizme giden yol’

DEI üzerine tartışmanın kapsamının böylece genişlediğini yazan Fortune, “Şimdi, ‘paydaş kapitalizmine’ bakmanın yeni bir yolunun parçası olmak yerine, Ackman DEI’ı kapitalist bir ekonominin işleyişine zararlı bir ‘ideoloji’ olmakla suçluyor,” diye yazdı.

Ackman gönderisinde, “DEI’ın ideolojisi altında farklı ten renklerine sahip insanlar arasında eşitsiz sonuçlara yol açan herhangi bir politika, program, eğitim sistemi, ekonomik sistem, derecelendirme sistemi, kabul politikası (ve hatta coğrafyalar ve orada yaşayan insanlar üzerindeki farklı etkileri nedeniyle iklim değişikliği) vb. ırkçı olarak kabul edilir,” iddiasında bulundu.

Ackman, böyle bir standarda göre, ‘kapitalizmin de, IQ testlerinin de, şirketlerin de ırkçı olacağını’ söylerken, ‘nüfusta temsil ettiği oranla çelişen farklı ırklar’ için sonuçları olan ‘herhangi bir liyakate dayalı program, sistem veya organizasyonun tanımı gereği’ DEI ideolojisi altında ‘ırkçı olduğu’ anlamına geldiğini savundu.

DEI’a karşı olanların 1930’lar ve 1950’lerdeki komünistlere karşı ‘Kızıl Tehlike’ ve ‘McCarthycilik’ ile kovuşturulması tehdidi altında olduğunu ileri süren Ackman, birkaç satır sonra, DEI’ın çabalarını ‘sosyalizme giden yolda’, ‘doğası gereği temel Amerikan değerleriyle tutarsız’ bir adım olarak nitelendirdi. 

Büyük tekeller ‘çeşitlilik’ ideolojisinden geri adım atıyor

Öte yandan ABD’de sağcıların ve muhafazakârların yoğun eleştirisine maruz kalan şirketlerden bazıları DEI ve ESG (çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim) hedeflerinden geri adım atıyor.

Geçen ay Reuters‘ın bildirdiğine göre, JPMorgan Chase de dahil olmak üzere en az altı büyük ABD şirketi, muhafazakâr grupların dava açmakla tehdit ettiği ırksal ve etnik temsili artırmayı amaçlayan politikaları değiştirdi.

Şirketler, 2021’den bu yana DEI programlarının yasa dışı ayrımcılık ve yöneticilerin yatırımcılara karşı görevlerini ihlal ettiğini iddia eden halka açık hissedar mektupları alan 25 şirket arasında yer alıyor.

JPMorgan, Mayıs 2022’de DEI girişimlerinden 10’unun ‘ayrımcı ve yasa dışı’ olduğunu iddia eden bir mektup aldı. Şubat 2023 civarında, web sitesinin arşivlenmiş sürümlerine göre, bankanın ‘Hispanikleri ve Latinleri İlerletmek’ ve ‘Siyah Yolları İlerletmek’ programlarının açıklamaları değiştirildi.

Daha önce Siyah ve Latin öğrenciler için olan programlar artık ‘geçmişi ne olursa olsun’ tüm öğrencilerin başvurularını kabul ediyor.

Nisan ayında bir mektup alan yatırım yöneticisi BlackRock da bursun yeterince temsil edilmeyen belirli grupların üyeleri için tasarlandığını belirten dili değiştirdi.

Değişiklikler, Amerika’nın en büyük işletmelerinden bazılarının, 2020’de George Floyd ve diğer Siyah Amerikalıların polis tarafından öldürülmesinin ardından yaygın protestoların ardından çoğalan ‘çeşitlilik’ girişimlerine karşı daha büyük bir muhafazakâr tepkiye nasıl yanıt verdiğini gösteriyor.

Mektuplar iki muhafazakâr hukuk örgütü tarafından gönderildi: Teksaslı avukat Dan Morenoff tarafından kurulan Amerikan Sivil Haklar Projesi ve Cumhuriyetçi eski Başkan Donald Trump’ın danışmanı Stephen Miller liderliğindeki America First Legal.

DEI programlarına yönelik saldırılar, 2024 ABD başkanlık seçimleri yaklaşırken muhtemelen devam edecek. Her ikisi de mevcut başkan adayları olan eski Başkan Donald Trump ve Florida Valisi Ron DeSantis, çeşitli DEI girişimlerini yasakladı.

AMERİKA

ABD’li senatör: Musk’ın Çin bağlantıları ABD ulusal güvenliği için ‘derin bir tehdit’

Yayınlanma

Elon Musk’ın yeni Donald Trump yönetimine katılımı, olası çıkar çatışmaları nedeniyle incelemeye alınırken, bir senatör Tesla ve SpaceX CEO’sunun Çin ile olan iş bağlarının ABD ulusal güvenliğini tehlikeye atabileceği uyarısında bulundu.

Senato’nun gizlilik, teknoloji ve hukuk alt komitesi başkanı Richard Blumenthal, “Bunun tehlikeli olmanın ötesinde olduğunu düşünüyorum. Bay Musk ve SpaceX’in bu pozisyonda olmasının ulusal güvenliğimiz için derin bir tehdit olduğunu düşünüyorum,” dedi.

Cumhuriyetçi Trump, Musk’ın federal kurumlarda potansiyel olarak büyük kesintilerin yanı sıra düzenlemelerde yapılacak değişiklikleri denetlemeyi amaçlayan bir hükümet verimlilik komisyonuna eş başkanlık edeceğini söyledi.

Tesla araçlarının yarısını, satışlarının da üçte birini gerçekleştirdiği Çin’de üretirken, ABD Savunma Bakanlığı ve diğer devlet kurumları da SpaceX’e giderek daha fazla bağımlı hale geliyor.

Musk’ın Çin ve Başbakan Li Qiang da dahil olmak üzere bazı üst düzey yetkilileriyle olan yakın iş ilişkileri, Pekin tarafından özellikle geçiş döneminin ilk günlerinde Trump’a bir arka kanal olarak değerlendirilebileceğine dair haberlere yol açtı.

Salı günü ABD’li teknoloji şirketleri ve bu şirketlerin Çin ile olan ilişkilerinin ele alındığı bir oturumda konuşan ve 2011 yılından bu yana Connecticut’ta Demokrat senatör olarak görev yapan Blumenthal, Musk’ın Pekin ile olan bağlarının istismar edilebileceğini savundu.

ABD’de Musk ve Ramaswamy “hükümet verimliliğini” denetleyecek

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD, Filipinler’e Pekin’e karşı kullanması için insansız deniz aracı veriyor

Yayınlanma

Analistler, Washington’ın Manila’ya gelişmiş insansız hava araçları sağlamasının Filipin Donanması için bir “güç çarpanı” görevi göreceğini ve ABD’nin müttefikinin Güney Çin Denizi’nde Çin’e karşı gözetleme ve operasyonel kabiliyetlerini artıracağını söylüyor.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin salı günü Filipinler’e yaptığı iki günlük ziyaret sırasında ABD hükümetinin Filipin Donanmasına Batı Filipin Denizi’ndeki operasyonları için açıklanmayan sayıda insansız deniz aracı (USV) verdiğini açıkladı.

Biden yönetimi sona ermeden önce “çok daha fazlasının” teslim edileceği sözünü verdi.

Austin, Filipinler Savunma Bakanı Gilberto Teodoro Jnr ile birlikte Batı Filipin Denizi’ne bakan ve ABD-Filipin ortak askeri tesisine ev sahipliği yapan Puerto Princesa, Palawan’da düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: “Temmuz ayındaki ziyaretim sırasında açıkladığım 500 milyon ABD doları tutarındaki yabancı askeri finansmanla, Filipinler’in münhasır ekonomik bölgesi (MEB) boyunca haklarını ve egemenliğini savunacak yetenek ve araçlara sahip olmasını sağlamaya yardımcı olmak için bunun gibi daha birçok platformun teslim edilmesini bekliyoruz.”

Austin, ABD’nin “Filipinler’in savunmasına derinden bağlı olduğunu” ve Manila ile olan Karşılıklı Savunma Anlaşmasının “Güney Çin Denizi’nin herhangi bir yerinde, sahil güvenlik güçlerimiz de dahil olmak üzere silahlı kuvvetlerimize, uçaklarımıza veya kamu gemilerimize yönelik silahlı saldırılar için geçerli olduğunu” yineledi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD’nin nükleer modernizasyon planı: Pentagon’dan kritik açıklama

Yayınlanma

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ülkenin nükleer cephaneliğini artırma ve modernize etmeyi planlandığını açıkladı. Bu adımın, caydırıcılık kabiliyetini güçlendirmek amacıyla hayata geçirileceği ifade edildi.

Nükleer politikalardan sorumlu savunma bakan yardımcısı Richard Johnson, bu hedefin gerekirse nükleer kuvvetlerdeki stratejik ayarlamaları da içereceğini belirtti.

Johnson, Washington merkezli Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nde (CSIS) düzenlenen konferansta yaptığı konuşmada, “Bugün mevcut ABD kuvvetlerine ve doktrinine güveniyoruz. Fakat, eğer caydırıcılık kabiliyeti yetersiz kalırsa, bu eksikliği zamanında gidermeye hazır olmalıyız,” dedi.

Johnson, ABD’nin nükleer doktrinini, silahların modernizasyon programını ve kuvvetlerin hazır olma durumunu gerektiğinde yeniden değerlendireceğini vurguladı.

Yetkili, “Caydırıcılık başarısız olsa bile Washington, belirlediği hedeflere ulaşabilecek kapasitededir,” ifadesini kullandı.

20 Kasım’da, ABD Silahlı Kuvvetleri Stratejik Komutanı (STRATCOM) General Anthony Cotton, ABD’nin, Rusya ve Çin’e ek olarak “üçüncü taraf” tehditlerine karşı yeterli güçlere sahip olup olmadığını inceleyeceğini bildirmişti.

Cotton, günümüz tehditlerinin, nükleer modernizasyonun başladığı dönemden çok daha karmaşık hale geldiğini belirterek, “Stratejik planlama artık Rusya ve Çin’in giderek artan agresif tavırlarına uygun şekilde yeniden şekillendirilmelidir,” değerlendirmesini yapmıştı.

STRATCOM temsilcisi Tuğamiral Thomas Buchanan ise ABD’nin, potansiyel düşmanlara karşı caydırıcılık sağlayacak bir cephaneliğe sahip olması gerektiğini, aksi takdirde nükleer saldırı senaryolarının devreye girebileceğini söylemişti.

Öte yandan, 19 Kasım’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya’nın nükleer doktrininde önemli değişiklikler içeren güncellemeleri onayladı.

Yeni doktrine göre, insansız hava araçları veya nükleer olmayan seyir füzeleri ile yapılan saldırılarda ya da toprak kaybetme tehdidi karşısında nükleer silah kullanımının mümkün olduğu açıklandı.

Ayrıca, diğer nükleer güçlerin dolaylı olarak çatışmaya dahil olması, Moskova tarafından “saldırı” olarak değerlendirilecek.

Bu kapsamda, yalnızca Rusya’nın değil, müttefiki Belarus’un toprak bütünlüğüne yönelik tehditler de agresif bir tutumla karşılanacak.

Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne (SIPRI) göre, Ocak 2023 itibarıyla Rusya’nın 4 bin 500, ABD’nin ise 3 bin 700 nükleer savaş başlığı bulunuyor.

Rusya’nın nükleer doktrinini güncellemesi ne anlama geliyor?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English