Reuters haber ajansı “Hint Okyanusu bir Tayvan savaşında neden Çin’in Aşil topuğu olabilir?” başlıklı bir analiz haber yayımladı. Ajansa konuşan “Batı ve Asya başkentlerindeki dört elçi ve sekiz analist”e göre Çin’in Hint okyanusundaki “kalıcı zayıflığı” düşmanlarına petrol taşıyan gemileri batırmak dâhil bir dizi avantaj sunuyor.
Küresel ticaretin can damarlarından olan ve Çin’e giden petrol tankerlerinin Hint okyanusundan geçen rotası Batılı analistlerin Tayvan savaş senaryosuna konu oldu. Buna göre olası bir Tayvan savaşında Çin’i caydırmak veya yıpratmak için Çin’in hint okyanusundaki kalıcı zayıflığı hasımları tarafından avantaja çevrilebilir.
Reuters ajansının isimlerini açıklamadan görüşünü aldığı “Batı ve Asya başkentlerindeki dört elçi ve sekiz analist”e göre Çin’in Hint okyanusundaki “kalıcı zayıflığı” Çin’in düşmanlarına, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşındaki gibi uzun süreli bir çatışmada, tırmandırıcı seçenekler sunuyor.
Günde yaklaşık 60 adat petrol yüklü gemi Basra Körfezi’nden Çin’e doğru açılıyor. Afrika ve Brezilya’dan Çin’e giden tankerler de Hint okyanusundan geçmek zorunda. Reuters ajansına konuşan analistlere göre bu durum olası bir savaşta Çin’in aleyhine kullanılabilir. Analistlere göre Hint okyanusunda Çin ordusunun koruma gücünden yoksun olan bu tankerler ABD’nin hakim olduğu bu deniz sahasında batırılabilir.
Avustralya Ulusal Üniversitesi’nde güvenlik uzmanı olan David Brewster bu görüşü paylaşıyor. Brewster, büyük bir savaşta Hint Okyanusu’ndaki Çin petrol tankerlerinin “kendilerini çok savunmasız bulacakları” yorumunu yapıyor.
Avusturalyalı güvenlik uzmanı, “Çin donanma gemileri Hint Okyanusu’nda kapana kısılacak. Hava desteği ya çok az olacak ya da hiç olmayacak. Çünkü (Çin’in) güvenebileceği kendi üsleri ya da tesisleri yok” diyor.
Reuters’in konuştuğu analistlerin üzerinde durduğu senaryolar Tayvan ya da Doğu Asya’nın başka bir yerinde Çin’le yaşanacak bir çatışmanın nasıl gelişebileceği ve genişleyebileceği üzerine şekilleniyor. Bu senaryolar; Çin gemilerine yönelik taciz ve engelleme operasyonlarından Çin donanma gemilerini bölgeye yönlendirmeye, ablukaya ve ötesine kadar uzanıyor.
Üç analiste göre geniş çaplı bir savaşta 2 milyon varil petrol taşıma kapasitesine sahip tankerlerin batırılması, geçen yüzyılda savaşçıların düşmanlarının ekonomik kaynaklarını hedef aldığı deniz harekatlarını hatırlatıyor. Yorumculara göre bu seçenekler Çin’i harekete geçmekten caydırmak ya da daha sonra Tayvan’a yönelik bir işgalin maliyetini arttırmak için kullanılabilir.
Reuters’a konuşan analistler, Çin ordusunun Hint Okyanusu ticaret yollarını koruyacak hava ve deniz gücünden yoksun olduğunu ve bu nedenle Pekin’in Tayvan üzerinde uzun süreli bir savaşı sürdürmesinin zor olduğu görüşünü savunuyor.
Çin, küresel belirsizliğin arttığı bir dönemde ticaret ve yatırım akışını sürdürmek için bir atak başlattı. Küresel çok uluslu şirketlerden toplam 80 üst düzey yönetici bu ayın sonunda bir dizi ekonomik konuyu görüşmek üzere Pekin’de bir araya gelecek.
South China Morning Post tarafından görülen bir iç belgeye göre, ABD şirketlerinden yöneticiler en büyük katılımcı grubunu oluşturacak ve bir düzineden fazla kişi 22-24 Mart tarihlerinde Çin Kalkınma Forumu’na katılmayı planlıyor.
Foruma katılacak ABD şirketlerinin liderleri arasında Apple’dan Tim Cook, Blackstone’dan Stephen Schwarzman, Broadcom’dan Hock E. Tan, Citadel Investment’tan Kenneth Griffin, McKinsey’den Bob Sternfels, Cargill’den Brian Sikes, Pfizer’den Albert Bourla ve FedEx’ten Rajesh Subramaniam bulunuyor.
Belgeye göre temsilci gönderen diğer büyük şirketler arasında Saudi Aramco, BHP, Maersk, BMW Group, Mercedes-Benz, Prudential, Rio Tinto, Schneider Electric, SK Hynix, HSBC, Standard Chartered, Tata Group ve Temasek Holdings yer alıyor.
Yabancı iş dünyası temsilcileri ve üst düzey Çinli yetkililer, her yıl Çin’in en üst düzey yasama organının yıllık oturumu olan ve yeni yıl için büyüme hedeflerinin açıklandığı “iki toplantının” tamamlanmasının ardından yüksek güçlü zirve için Pekin’de bir araya geliyor.
Katılımcı listesinde Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Asya Kalkınma Bankası, ABD-Çin İş Konseyi, Harvard Üniversitesi ve Oxford Üniversitesi gibi diğer kuruluşların da davet edildiği görülüyor.
İş dünyası liderlerinin Devlet Başkanı Xi Jinping ile görüşüp görüşemeyecekleri henüz belli değil.
Birleşik Krallık’taki AstraZeneca şirketinin sözcüsü, henüz çok erken olduğu için şirketin Xi ile olası bir görüşme hakkında yorum yapamayacağını söyledi.
Pazartesi günü Bloomberg, bazı yabancı CEO’ların 28 Mart’ta Xi ile görüşme şansına sahip olabileceğini, ancak ayrıntıların değişebileceğini bildirdi.
Pekin , Çin ekonomisini desteklemek ve ABD Başkanı Donald Trump’ın üreticileri üretimi Amerika’ya taşımaya ikna etme çabalarına karşı koymak için yabancı yatırımları çekme ve elde tutma çabalarını artırıyor.
Başbakan Li Qiang, 5 Mart’ta Ulusal Halk Kongresi’ne sunduğu yıllık çalışma raporunda “yabancı yatırımı güçlü bir şekilde teşvik etme” taahhüdünü yineledi.
Li, “İnternetle ilgili, kültürel ve diğer sektörler de dahil olmak üzere hizmet sektörünün dışa açılmasını genişletmek için denemeleri teşvik edeceğiz ve telekomünikasyon, tıbbi hizmetler ve eğitim gibi sektörleri açmak için denemeleri genişleteceğiz” dedi.
Bu sektörlerin yabancı yatırıma daha fazla açılmasına yönelik planlar ilk olarak şubat ayında açıklanmıştı.
Başbakan ayrıca yabancı firmaların ve ürünlerinin devlet alım süreçlerinde eşit muamele göreceği sözünü verdi. Li, Çin’in denizaşırı işletmeleri ülkeye yeniden yatırım yapmaya teşvik edeceğini de sözlerine ekledi.
Yetkililer ayrıca döviz ve sınır ötesi personel ve veri akışını kolaylaştırma planlarını da yeniden teyit etti.
Pekin, 2024 yılında birkaç büyük şehirde tamamen yabancılara ait hastanelere izin vereceğini ve bir avuç yerel pilot bölgede bulut hizmetleri ve diğer katma değerli telekom hizmetleri üzerindeki yabancı mülkiyet kısıtlamalarını kaldıracağını duyurdu. Ayrıca imalat sektöründeki tüm erişim engellerinin de kaldırılacağı belirtildi.
Xi geçtiğimiz yıl boyunca Amerikalı iş dünyası liderleri ve uluslararası ekonomik örgütlerin başkanlarıyla yaptığı toplantılarda Çin’i ideal bir yatırım merkezi olarak tanıttı ve korumacı politikaları kınadı.
Bu adımlara rağmen Çin’e yapılan yabancı yatırımlar düşmeye devam ediyor.
Çin’e yapılan doğrudan yabancı yatırım, 2024 yılında yüzde 27’lik bir düşüş kaydettikten sonra, 2025 yılının ilk iki ayında yuan cinsinden yıllık yüzde 20’den fazla düşüşle 171,2 milyar yuana (23,7 milyar ABD Doları) geriledi.
Pekin bu düşüşü, ABD doları borçlanmaya kıyasla daha düşük yuan finansman maliyetlerinden yararlanan yabancı işletmelerin Çin’deki finansmanlarını artırmalarına bağladı.
Yabancı firmaların sabit varlık yatırımları da ocak ve şubat aylarında yıllık bazda %10 azalırken, tüm işletmeler genelinde %4,1 artış gösterdi.
Ticaret Bakanlığı’na göre Çin’deki yabancı işletmeler ülke istihdamının yaklaşık yüzde 7’sine, vergi gelirlerinin yüzde 14’üne, ithalat ve ihracatın üçte birine katkıda bulunuyor.
Yasaklı Hizb-ut Tahrir örgütünden yüzlerce radikal İslamcı bu ay Bangladeş’in başkenti Dakka sokaklarına akın ederek şeriatla yönetilen bir İslam devleti çağrısında bulundu.
Pek çok ülkede ‘terör örgütü’ olarak tanınan Hizb-ut Tahrir üyeleri, göz yaşartıcı gaz ve coplarla karşılık veren polisle çatıştı.
Başbakan Şeyh Hasina’nın devrilmesi sonrası görevi devalan geçici hükümet, ülkede kanun ve düzen durumunu yönetmekte zorlanırken, aşırıcı İslamcı gruplar arasındaki yeniden canlanma, çoğunluğu Müslüman olan 171 milyonluk bu ülkede endişeleri artırıyor.
Bangladeş Barış ve Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nde (BIPSS) kıdemli araştırma görevlisi olan Shafqat Munir, “Hizb-ut Tahrir’in yeniden canlanmasından derin endişe duyuyorum ve oluşturdukları tehditlerin çok ciddiye alınması gerektiğine inanıyorum” dedi.
Nikkei Asia’ya konuşan Munir, “Hizb-ut Tahrir şiddeti teşvik eden aşırılıkçı ideolojiyi desteklediği için yasaklandı. Açıkça faaliyet gösteremez ve tüm faaliyetlerine karşı konulmalıdır. Bu bizim ulusal politikamız olmalıdır,” diye ekledi.
Bu yeniden canlanma, Bangladeş’in bölgesel güvenliği istikrarsızlaştıracağı ve Hindu karşıtlığını körükleyeceği endişesiyle Yeni Delhi’de alarm zillerinin çalmasına neden oldu.
Geçtiğimiz yaz Başbakan Şeyh Hasina’nın İslamcıları ve milliyetçilerin önderlik ettiği bir ayaklanmayla devrilmesinin ardından seçimlere hazırlanan ülke, on yıl önce ateist yazarların ve diğer gayrimüslimlerin tüyler ürpertici bir şekilde öldürülmesi de dahil olmak üzere daha önce de İslamcı aşırıcılıkla boğuşmuştu.
Laikliği savunan Hasina sonrası Bangladeş’te, katı dinci çetelerin ahlak polisliği ve kadınlara yönelik taciz vakaları kamusal yaşamın bir özelliği haline geliyor. İnsanlar Ramazan ayında yemek yedikleri için darp ediliyor, restoranlar gündüz oruç saatlerinde açık kaldıkları için tahrip ediliyor ve kadınlar başörtüsü takmadıkları için taciz ediliyor.
Ülkenin kuzeyinde, sertlik yanlısı çeteler kısa bir süre önce kız çocuklarının futbol maçlarına ev sahipliği yapacak olan futbol sahalarını tahrip etti ve bunu internet üzerinden yapılan tacizler izledi. Bunun üzerine Dakka, kızların güvenliğini garanti altına almak için harekete geçmek zorunda kaldı.
Ülkenin ulusal kadın futbol takımının kaptanı Sabina Khatun, “Ülkemizdeki insanların bize hakaret etme şekline kızların dayanması mümkün değil” dedi.
Tacizler, internette ve iş yerinde tacize uğradıklarını bildiren tanınmış kadın oyunculara kadar uzandı.
Önde gelen Bangladeşli aktör Pori Moni ocak ayında Facebook’ta paylaştığı bir gönderide “Kendimi güvensiz hissediyorum” diye yazdı.
Radikal İslamcıların yeniden dirilişi, Bangladeş’in Hasina sonrası ülkedeki güvenlik durumunu kontrol altına alamadığı bir döneme denk geliyor. Kadınlar ise bu durumdan en çok etkilenenler.
Yerel hak örgütü Ain o Salish Kendra’ya göre geçtiğimiz yılın ocak ve şubat aylarında 63 tecavüz vakası yaşanırken, son iki ayda en az 85 tecavüz vakası rapor edildi.
Bu ay sekiz yaşında bir kız çocuğunun, iddialara göre bir akrabası tarafından tecavüze uğrayıp öldürülmesinin ardından kamuoyunda öfke patlaması yaşandı. Bir başka olayda ise tecavüz mağduru bir kızın babasının, kızının davasını açmaya çalıştığı için öldürüldüğü bildirildi. İslamcı grupların kadınlar üzerindeki baskısı ve şiddeti de her geçen gün artıyor.
Bangladeş polisi sözcüsü ve genel müfettiş yardımcısı Enamul Haque Sagor, aşırılıkçı grupların “sıkı istihbarat takibi” altında olduğunu ve sokak devriyelerinin sayısının artırıldığını söyledi.
“Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için proaktif polislik önlemleri aldık” diye ekledi.
Hükümet cinsel şiddet faillerine karşı güçlü bir şekilde harekete geçme sözü verdi ve bazı tutuklamalar yapıldı.
Ancak güvenlik uzmanları, hükümetin yaklaşımının “etkisizliğinin” suç oranlarının artmasına katkıda bulunduğu ve aşırılıkçı grupların bu boşluğu doldurduğu konusunda uyarıyor.
Bir uzman, “Bu radikal grupların yeniden dirilişi yüksek suç oranlarına bir tepki değil; aksine, kanunsuzluk yeniden diriliş için verimli bir zemin yaratıyor” değerlendirmesini yaptı.
Polis verilerine göre, geçici hükümetin göreve gelmesinden bu yana geçen yedi ay içinde en az 119 kişi çete şiddetinde hayatını kaybederken, ocak ayında ülke genelinde 294 cinayet vakası işlendi ve bu sayı bir önceki yılın aynı ayında 231’di.
Bu ayın başlarında bir grup katı İslamcı Dakka polis karakoluna saldırdı ve yerel bir üniversite öğrencisini başörtüsü takmadığı için taciz etmekle suçlanan bir mahkumun serbest bırakılmasını talep etti. Daha önce terörizm suçlamasıyla tutuklanan iki kişinin saldırı sırasında kalabalığı kışkırttığı görüldü.
Bazı siyasetçiler, seçimlerin bir an önce yapılması yönündeki çağrıların artmasına rağmen, toplumsal huzursuzluğun yeni seçimlerin zamanını erteleyebileceği uyarısında bulundu. Geçici hükümetin tepki çekmemek için radikal İslamcı örgütlere ses çıkarmaması ise durumu daha da kötüleştiriyor.
Japonya Merkez Bankası (BOJ) Başkanı Kazuo Ueda çarşamba günü yaptığı açıklamada 1 Mayıs’ta faiz artırımı seçeneğini açık bırakarak enflasyonda yukarı yönlü bir salınım riskinden bahsetti ve “eğrinin gerisine düşmekten kaçınmaya” söz verdi.
Ueda, kurulun teminatsız gecelik çağrı faizini %0,5’te sabit tutma kararıyla sona eren iki günlük para politikası toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında, en büyük endişesinin küresel ekonomi, özellikle de karşılıklı gümrük vergileri olduğunun sinyalini verdi. ABD Başkanı Donald Trump, 2 Nisan’da tüm yabancı otomobiller de dahil olmak üzere diğer ülkelere bu tür tarifeler uygulamakla tehdit ediyor.
Ueda, “Büyük bir belirsizlik var çünkü [Trump’ın olası gümrük vergilerinin etkilerini] nisan ayına kadar bilemeyeceğiz,” dedi. “Bundan sonra da çeşitli belirsizlikler devam edebilir” diye ekledi.
Bununla birlikte Ueda, BOJ’un “Nisan ayının başında durum hakkında bir fikir edinebileceğini, dolayısıyla bir sonraki para politikası toplantısında ve bir sonraki görünüm raporunda durumu belirli bir ölçüde sindirebileceğimizi” söyledi.
Nomura Securities Japonya faiz stratejisti Tomoaki Shishido, bir sonraki toplantıda faiz artırımı için “%20 ila %30 şans” olduğunu söyledi. “[Ueda] sırf nisan ayında tarife riskleri var diye piyasanın bir sonraki toplantıda faiz artırımı olmayacağını varsaymasını istemedi” değerlendirmesini yaptı.
Yen, ABD ve Japonya arasındaki faiz oranı farkı nedeniyle satışlara karşı oldukça kırılgan olduğunu kanıtladı. Shishido, Ueda’nın bu tür satışları tetiklemekten kaçınmak istediğini söyledi.
Günün erken saatlerinde BOJ, politika açıklamasında faiz artırımlarına devam edileceğine dair bir atıfta bulunmayarak güvercin bir izlenim verdi ve bu durum ekonomistler tarafından 30 Nisan ve 1 Mayıs’taki bir sonraki toplantıda faiz artırımı yapılmayacağına dair bir sinyal olarak algılandı.
BOJ ocak ayında “politika faiz oranını yükseltmeye ve parasal uyumun derecesini ayarlamaya devam edeceğini” söylemişti.
Trump, ABD’nin 2 Nisan’da karşılıklı gümrük tarifeleri uygulayacağını açıkladı ki bu hamle küresel ekonomi gözlemcileri tarafından endişeyle bekleniyor.
“Eğer Trump bir anlaşma aracı olarak değil de gerçekten karşılıklı gümrük vergileri uygularsa, bunun çok büyük bir olumsuz etkisi olacaktır. … BOJ sadece bir faiz indirimini değil, geleneksel olmayan para politikasına dönüş potansiyelini de değerlendirmek zorunda kalabilir,” diyor Daiwa Araştırma Enstitüsü’nde kıdemli ekonomist olan Shotaro Kugo.
BOJ, politika açıklamasında, görünüm üzerindeki potansiyel riskler olarak “her bir yargı alanındaki ticaret ve diğer politikalara ilişkin gelişen durum ve denizaşırı ekonomik faaliyet ve fiyatlardaki gelişmeler” gibi “yüksek belirsizliklere” dikkat çekti.
Toplantı, işverenler ve işçi sendikaları ülke çapında ücret müzakerelerine başlarken gerçekleşti ve ilk sonuçlar sendikaların ortalama %5,46’lık bir ücret artışı kazandığını, bunun 34 yılın en büyük artışı olduğunu ve BOJ’un sürdürülebilir enflasyon yaratma çabalarını desteklediğini gösterdi.
Toplantı, manşet enflasyonun geçen yılın sonlarından bu yana yeniden hızlanarak ocak ayında iki yıl aradan sonra ilk kez %4’e ulaştığı, ülkenin temel gıdası olan pirinç fiyatlarındaki artışın tüketiciler arasında endişe yarattığı ve işlenmiş gıdalardan yemek maliyetlerine kadar daha geniş fiyat artışlarını körüklediği bir dönemde gerçekleşti.
On yıllardır süren deflasyonun ardından ülke, ABD Merkez Bankası’nın hızlı sıkılaştırma kampanyasının ardından 2022’den bu yana yenin dolar karşısında zayıflaması ve ithal malların maliyetini artırması nedeniyle enflasyon dalgalarıyla boğuşuyor.
Yen şu anda dolar karşısında 149 civarında işlem görürken, yılın başında 160’a yakındı. BOJ’un 2022 ve 2024 yıllarında tekrarladığı döviz piyasası müdahaleleri piyasa oyuncularının zihninde tazeliğini koruyor.
BOJ’un ABD ile arasındaki büyük faiz farkını tolere ediyormuş gibi görünerek yeni bir satış dalgasına yol açmaktan çekindiği düşünülüyor.
Çoğu ekonomist BOJ’un politika faizini bu yıl en az bir kez daha, 30-31 Temmuz’da %0,75’e yükseltmesini bekliyor.
Nikkei’ye bağlı QUICK tarafından yapılan bir ankete göre, BOJ’un politika faizini ne kadar yükselteceği konusunda görüşler bölünmüş durumda; piyasa ekonomistlerinin yaklaşık üçte biri nihai faiz oranının %1.0 olmasını beklerken, diğer üçte biri %1.25 veya %1.5 olmasını bekliyor.
BOJ, negatif faizler, sınırsız tahvil alımı ve hisse senedi alımlarını içeren on yıllık parasal deneylerin ardından faiz artışlarını “politikanın normalleşmesi” olarak tanımladı. BOJ, faiz oranlarının enflasyonun altında kalmasıyla politikasının hala destekleyici olduğunu vurguluyor.
Ancak sıkılaştırma eğilimi, her ikisi de piyasa tarafından bu yıl iki faiz indirimi daha uygulayacağı düşünülen ABD Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası tarafından izlenen gevşeme politikalarıyla tezat oluşturmaya devam ediyor.