Avrupa
Almanya, silahlanmanın önünü açan anayasa değişikliğini yaptı

Alman Federal Meclisi (Bundestag), silahlanmanın önünü açmak için anayasal borç freninde değişiklik yapma önerisi getiren tasarıyı kabul etti.
Üçte iki çoğunluk gereken değişiklik oylamasında 512 milletvekili lehte oy kullanırken 207 kişi karşı çıktı ve çekimser oy kullanan olmadı.
CDU/CSU ile SPD tarafından meclise getirilen tasarıya Yeşiller de onay verince değişiklik mümkün oldu. 23 Şubat’taki erken seçimlerde oluşan Bundestag bileşimi ile oylama yapılsaydı, AfD ve Die Linke’nin muhtemel itirazları nedeniyle değişiklik yaşanmayacaktı.
Şimdi Federal Konsey’in (Bundesrat) de cuma günü değişikliğe onay vermesi gerekecek. Eyalet meclislerinde de üçte iki çoğunluk gerekiyor. CDU/CSU, SPD ve Yeşiller’in birlikte hükümette olduğu eyaletler Bundesrat’taki 69 oyun 41’ine sahip.
Fakat Hür Seçmenlerin lideri Hubert Aiwanger yeni borçlanmaya karşı çıkmaktan çoktan vazgeçti, bu nedenle Bavyera cuma günü Federal Anayasa değişiklikleri lehine oy kullanacak. Böylece çoğunluk sağlanmış olacak.
Tasarının görüşülmesi sırasında söz alan SPD’li Johannes Fechter, değişiklik yapmak istemelerindeki aceleciliği savunarak, “dünyadaki durum” nedeniyle artık hızlı kararlar alınması gerektiğini ileri sürdü.
Fechter, yeni Federal Meclis’in ancak “birkaç ay içinde” harekete geçebileceğini iddia etti ve milletvekillerinin Anayasa değişikliğini tartışmaları için yeterli zaman olduğunu vurguladı.
Fechter, planı eleştirenleri “Putin’in uzantısı” olmakla suçladı.
AfD meclis grubunun sekreteri Bernd Baumann konuşmasında sert eleştirilerde bulundu ve CDU/CSU’nun bütçe komisyonunda uzmanların dinlenmesini engellediğini söyledi.
Federal Meclis Başkanı SPD’li Bärbel Bas’ı yeni Federal Meclisi kasıtlı olarak geç toplamakla suçlayan Baumann, CDU lideri Merz’i, “muz cumhuriyetlerinde olduğu gibi” yeni borçlarla iktidarı satın almak istemekle itham etti.
CDU/CSU’nun tüm seçim vaatlerinden geri adım attığını savunan AfD’li, oylarda hile yapıldığını ve seçmenlerin kandırıldığını söyledi.
CDU/CSU parlamento lideri Thorsten Frei ise her şeyin “yasal” olduğunda ısrar ederek, eski Federal Meclis bileşiminin “harekete geçmeye tamamen muktedir” olduğunu öne sürdü.
Yeşiller temsilcisi Irene Mihalic ise eski Federal Meclis’teki hızlı karar alma prosedüründen yana olmadıklarını vurgularken, AfD’yi ‘usul kurallarını parlamentoyu bölmek için kullanmak’ ile suçladı ve ‘demokrasinin AfD’ye karşı dirençli kalmasının’ önemli olduğunu savundu.
Sol Parti’den (Die Linke) Christian Görke ise ‘parlamenter prosedüre yakışmayan’ bir durumdan söz etti. Görke, Federal Meclis’in bu tür kararlar almasının bir skandal olduğunu söyledi ve bütün bunların ‘devlete saygısızlık’ olduğunu savundu. Yeşiller’e sert eleştirilen yönelten Sol Partili, “kendilerinin birkaç milyar avro karşılığında satın alınmasına izin verdiklerini” öne sürdü.
BSW adına konuşan Jessica Tatti, AfD’nin kitlesel borçların gündemden çıkarılmasına ilişkin önergesi lehinde oy kullanacağını açıkladı. BSW kendi önergesini sunmazken Tatti, Sol Parti’yi Anayasa değişikliğini engellemek için AfD ile birlikte yeni Federal Meclis oturumunu hızlı bir şekilde toplamayı reddettiği için suçladı.
Usul tartışmalarından sonra “ağır topların” konuşmaları başladı. SPD lideri Lars Klingbeil ilk konuşan isim olurken, “ülkeye yeni bir yön gösterebilecek tarihi bir karardan” bahsetti.
Avrupa’da barışın bir kez daha tehlikede olduğunu ileri süren Klingbeil, Almanya’nın Ukrayna’nın yanında olduğunu vurguladı.
Ne var ki, durumun son zamanlarda büyük ölçüde kötüleştiğine işaret eden SPD lideri, Almanya’ın artık ‘ev ödevini’ yapması gerektiğini söyledi ve “Barışı korumak için elimizden gelen her şeyi yapacağız,” dedi.
Borç freninin son yıllarda yönetimi çok zorlaştırdığını savunan Klingbeil, şimdi bu sorunu çözmek için “tarihi bir uzlaşma” olduğunu söyledi.
Klingbeil, “demokratik merkezin” harekete geçebileceğini göstermesinin doğru bir sinyal olduğunu vurgularken, tasarının Federal Cumhuriyet tarihindeki en büyük mali paket olduğuna işaret etti.
“Bu yatırımlar ülkemizi daha güçlü kılacaktır,” diyen SPD lideri, Almanların çoğunluğunun borç paketiyle rahatlayacağını öne sürdü.
Daha sonra söz alan CDU lideri Friedrich Merz, Federal Meclis’te ‘yeni ulusal hedefler’ olmadığını vurguladı: Doğal kaynaklar zaten 30 yıldır Anayasa’da korunuyor ve buna “iklim nötrlüğü” de dahil.
Borç freninin gevşetilmesine gerekçe olarak Ukrayna savaşını gösteren Merz, bunun aynı zamanda Almanya’ya karşı bir savaş olduğunu öne sürerek, “açık topluma” yönelik saldırılara karşı her zaman kendisini savunacağını vurguladı.
Merz Alman Silahlı Kuvvetleri (Bundeswehr) için çok sayıda “modern sistem” tedarik etmek ve bunu da mümkün olduğunca AB’den almak istediğini vurgularken, ortak borçlanmayı da Avrupa savunma topluluğuna doğru atılacak “ilk adım” olarak nitelendirdi. CDU lideri ayrıca altyapı için “özel varlıkları” da savundu.
“Bürokrasinin azaltılmasını” ve hareket edebilen bir devlet istediğini söyleyen Merz, bunun yeni borçlar için iyi bir gerekçe olacağını savundu ve bugün “vicdanı rahat bir şekilde” Anayasa değişiklikleri lehinde oy kullanacağını ilan etti.
Yeşiller adına konuşan Britta Haßelmann ise Sol Parti’ye yüklenerek, Avrupa’daki gerçeklerle yüzleşmediklerini söyledi. “Bu noktada Yeşilleri karalamayı bırakın,” diyen Haßelmann, Yeşillerin ‘satın alınamayacağını’ iddia etti.
Sol Parti’nin şimdi vatandaşlara ‘neden sivil savunmaya karşı olduğunu’ açıklamak zorunda olduğunu ileri süren Haßelmann, doğrudan Merz’e de seslenerek, ‘demokratik partilerin’ halkın güvenini geri kazanması gerektiğini söyledi.
AfD adına parti ve meclis grubu başkanı Tino Chrupalla konuştu. CDU/CSU ve trafik lambası koalisyonunun aylarca eski Federal Meclis’in önemli kararlar almasına izin vermeyi kabul ettiğine dikkat çekti.
Şimdi yeni Federal Meclis’te çoğunlukları olmadığı için eski çoğunlukları kullandıklarına işaret eden Chrupalla, “Bize burada ne büyük bir gösteri yaşatıyorlar,” diye konuştu.
Seçmenlerin Merz tarafından ihanete uğramış hissettiğini savunan AfD lideri, CDU liderinin sadece şansölyelik ile ilgilendiğini söylerek, “Sende omurga yok,” diye bağırdı.
Chrupalla, “özel fon” aracının, bir ihtiyaç tespit edilmeden kötüye kullanıldığını belirtti.
Söz alan SPD’li Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, Alman savunmasını ilerletmenin “günün emri” olduğunu ileri sürdü. Pistorius, Ukrayna’daki savaş ve ABD’nin Hint-Pasifik bölgesine yönelmesi nedeniyle değişen tehdit durumuna atıfta bulundu ve. “Sorumluluğumuz artıyor ve Avrupalılar olarak üstlenmemiz gereken yük de artıyor,” dedi.
Almanların bu konuda merkezi bir rol üstlenmesi gerekeceğini söyleyen bakan, “Bu da daha fazla asker, daha fazla ekipman, daha hızlı operasyonel hazırlık anlamına geliyor. Kısacası, bunun için gereken mali ihtiyaçlar büyük ölçüde artacaktır,” diye konuştu.
Bunun “çocuklarımızın ve torunlarımızın güvenliğiyle ilgili” olduğunu ileri süren Pistorius, “Tehdit durumu nakit durumundan önce gelir,” iddiasında bulundu.
AfD’nin onursal başkanı Alexander Gauland da söz alarak ‘birkaç kişisel açıklama’ yaptı. Daha önce CDU’da siyaset yapan ve Merz ile uzun süre aynı partide olduğunu hatırlatan Gauland, şu anki CDU liderinin ‘Merkel’in iktidar arzusunun kurbanı’ olduğunu öne sürdü.
Merz liderliği ile birlikte Almanya’nın merkez sağ bir politikaya kavuşacağını umduğunu kaydeden Gaulan, bunun yerine Merz’in, CDU’da ‘hâlâ muhafazakâr ya da burjuva [bürgerlich] olan her şeyi’ feda ettiğini savundu.
Merz’in de tıpkı trafik lambası hükümeti gibi başarısız olacağı kehanetinde bulunan AfD’li, muhtemel şansölyenin elinde sadece “yarının sorunları için dünün yanıtları” bulunduğunu söyledi.
Gerçek bir dönüm noktasının ancak AfD ile yaşanabileceğini öne süren Gaulan, “Bu hafta itibariyle Merz CDU’su Merkel CDU’sunun devamı niteliğindedir,” dedi.
AfD’li siyasetçi Michael Espendiller ise “Savunma bütçesi de normal bütçeden finanse edilmeli,” dedi.
Sorunun para değil, paranın boşa harcanması olduğunu savunan Espendiller, Bundeswehr kışlalarının sadece özel güvenlik hizmetleri tarafından korunmasının yılda milyarlarca dolara mal olduğunu hatırlattı ve savunma projelerinin düzenli olarak beklenenden çok daha pahalıya mal olduğunu belirtti.
AfD’liye göre savunma sektöründe 50 yıl önce olduğu gibi bir “zihniyet” var ve Almanya’nın gelir sorunu değil, harcama sorunu mevcut.
BSW lideri Sahra Wagenknecht ise “iklim etiketli savaş kredilerini” eleştirdi; tankların ve küçük otomobillerin ‘CO2 ayak izini’ karşılaştırdı.
Merz’i, AfD ile konuşmak istemediği için, AfD’yi mutlak çoğunluğa daha da yaklaştıran bir politika izlemekle suçlayan Wagenknecht, CDU liderini Ukrayna savaşında “yangına körükle gitmekle” suçladı.
Almanya’nın artık ‘iktisadi bir cüce’ olma yolunda ilerlediğini savunan BSW lideri, Federal Meclis seçimlerinde partisinin aleyhine olan “sistematik sayım hatalarından” şikayet etti ve yeniden sayım yapılmazsa parlamentonun demokratik meşruiyetten yoksun kalacğaını savundu.
Wagenknecht’in konuşmasının sonunda BSW milletvekilleri pankartlar açtı. Pankartlarda “1914, 2024 değil. Savaş kredilerine HAYIR” yazıyordu.
Avrupa
Alman silah tekeli Rheinmetall 300 milyar avroluk sipariş bekliyor

Alman silah üreticisi Rheinmetall’in CEO’su Armin Papperger, AB’nin savunma kapasitesini yeniden inşa etme ve askeri harcamaları artırma çabalarının şirketine önümüzdeki beş yıl içinde 300 milyar avroya varan bir yatırım getirmesini bekliyor.
Papperger, Alman Handelsblatt gazetesine verdiği bir mülakatta, “Avrupa’daki [savunma] bütçesi 2030 yılına kadar 1 trilyon avroya kadar çıkabilir,” dedi.
Alman askeri harcamalarında beklenen büyük artış Rheinmetall’in daha da büyümesine yardımcı olacak. CEO, Rheinmetall’in şu anda Avrupa genelinde yaklaşık %18’lik bir pazar payına sahip olduğunu ve Almanya’nın savunma bütçesi büyüdükçe bu oranın yaklaşık %25’e çıkmasını beklediğini söyledi.
Alman federal meclisi kısa bir süre önce ülkenin anayasasını değiştirerek savunma harcamalarını denk bütçe kurallarından muaf tuttu ve bu değişikliğin önümüzdeki yıllarda yüz milyarlarca dolarlık ek askeri harcamayı serbest bırakması bekleniyor.
Şirket ayrıca Aşağı Saksonya’da daha önce planlanandan çok daha fazla top mermisi üretecek. CEO, bu eyalette 200.000 top mermisi yerine 350.000’e kadar top mermisi üretebileceklerini kaydetti. Papperger tesise toplamda yaklaşık 600 milyon avro yatırım yaptıklarını da vurguladı.
Unterlüß tesisi, yılda 450.000 merminin üretileceği İspanya’daki bir tesisten sonra Avrupa’daki en büyük ikinci topçu fabrikası olacak.
Avrupa’da şu anda iki katına çıkardıkları veya tamamen yeniden inşa ettikleri on fabrikaları olduğunu hatırlatan Papperger, önümüzdeki on yıl içinde 1000’den fazla Skyranger hava savunma sistemi üreteceklerini tahmin ettiklerini söyledi.
“Avrupa beş yıl sonra bugünkünden tamamen farklı bir savunma kabiliyetine sahip olacak,” diyen CEO, neredeyse tüm sözleşmelerin “uzun vadeli” olacağını, şu anda sadece Almanya ile toplam 30 milyar avroluk çerçeve anlaşmaları olduğunu kaydetti. Bu, “barış” döneminde de silah sanayiinin büyümeye devam edeceğinin sinyali olarak görülüyor.
Nitekim Papperger, “Şimdi bunları sabit sözleşmelere dönüştürüyoruz, bu sayede sözleşmeye bağlı olarak yüzde 50’ye kadar genişletebiliyoruz, çünkü talep çok daha büyük hale geldi,” dedi.
ABD’ye yatırım yapmanın kesinlikle faydalı olduğunu ve Trump yönetiminden iyi geri bildirimler aldıklarını belirten CEO, “Şu anda ABD’de yaklaşık bir milyar dolarlık bir ciromuz var. Hedefimiz bunu iki ila üç milyara çıkarmak. Bunu başarmak için geçen yıl ABD’li Loc Performance şirketini devraldık. En büyük iki fabrikası 80.000 metrekarenin üzerinde bir üretim alanına sahip. Avrupa’da böyle bir şey yok,” diye konuştu.
Otomotiv sektöründeki işten çıkarmalara ve savunma sanayiinin kalifiye işçileri soğurma kapasitesine de değinen Papperger, “Savunma sanayii hiçbir şekilde otomotiv sanayindeki işten çıkarmaların tamamını üstlenemeyecektir. Fakat yılda 8.000 yeni çalışanıyla Rheinmetall kesinlikle tüm Alman endüstrisi için etkileri olan bir iş motoru. Bununla birlikte rekabet gücümüze de dikkat etmek zorundayız. Sırf Almanya’da üretiliyor diye mallara iki katı fiyat ödeyemeyiz,” dedi.
Avrupa
Vučić: Sırbistan’da 15 Mart’ta renkli devrim girişimi oldu

Sırbistan Cumhurbaşkanı Vučić, 15 Mart’ta ülkede iktidarı ele geçirme amaçlı bir renkli devrim girişiminde bulunulduğunu söyledi. Rusya Federal Güvenlik Teşkilatı’nın (FSB) Belgrad’daki protestolarda polisin ses topu kullanmadığını belirten raporunun ardından konuşan Vučić, yanıltıcı bilgi yayanların hesap vereceğini söyledi.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić, 15 Mart’ta ülkede iktidarı ele geçirmek amacıyla bir renkli devrim girişiminde bulunulduğunu öne sürdü.
Cumhurbaşkanı Vučić’in açıklaması, Rusya Federal Güvenlik Teşkilatı’nın (FSB) Sırbistan polisinin envanterindeki akustik cihazların protestolar sırasında kullanılmadığını belirten resmi raporunun yayınlanmasının ardından geldi.
Instagram hesabından paylaşımda bulunan Sırp lider, “Kamuoyunu yanıltan ve ses topu ya da diğer akustik cihazların kullanıldığına dair yalan söyleyen herkesten hesap sorulması için şahsen çaba göstereceğim ve ısrarcı olacağım,” ifadelerini kullandı.
FSB, Sırp Güvenlik Teşkilatının talebi üzerine 15 Mart’ta Belgrad’da yaşanan olayları analiz etti ve provokasyon belirtileri olduğu sonucuna vardı.
Raporda, polisin akustik yayıcılar kullandığına dair iddiaların doğrulanmadığı, yapılan testlerin bu cihazların etkisiz olduğunu gösterdiği ve kayıtlarda herhangi bir manipülasyon izine rastlanmadığı belirtildi.
Uzmanlar, mitinge katılanların eş zamanlı hareketler sergilediğini ve bunun merkezi bir koordinasyona işaret edebileceğini kaydetti.
Olayların merkezinde, özel teçhizatın etkisini taklit eden ve ambulans binası önünde piroteknik malzeme kullanan bir grubun bulunduğu tespit edildi.
15 Mart’ta Belgrad’da, 2017’den beri görevde olan Cumhurbaşkanı Vučić’in politikalarına karşı en kitlesel protesto gösterisi düzenlenmişti.
Sırbistan İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre gösteriye yaklaşık 107 bin kişi katılırken, sivil toplum kuruluşları bu sayının 325 bine kadar çıktığını belirtmişti.
Sırbistan hükümeti Belgrad’daki protestoların ardından istifa etti
Avrupa
CDU’dan AfD’ye karşı yumuşama sinyalleri

23 Şubat’taki erken federal seçimlerinden birinci parti çıktıktan sonra üçüncü sıradaki SPD ile koalisyon kurma kararı alan Hıristiyan Demokratlar (CDU), daha önce herhangi bir ilişki kurmayı reddettikleri Almanya için Alternatif’e (AfD) daha “nüanslı” yaklaşacaklarının sinyalini veriyorlar.
Siyah-kırmızı (CDU/CSU-SPD) koalisyon mutabakatında “aşırı sağ” ile hiçbir şekilde temas etmeme maddesi kayda geçmesine rağmen, bazı AfD’li milletvekillerinin meclisteki başka partilerle “arka kapıdan” görüşmeler yaparak işbirliği arayışında olduğu bildiriliyor.
POLITICO’ya konuşan AfD’li yetkililer, bazı AfD milletvekillerinin kapalı kapılar ardında diğer partilerin üyeleriyle bağlar kurduğunu ve göç ve AB karşıtı politikaları destekleyen grubun kilit parlamento panellerine başkanlık etmesi için destek sinyalleri aldığını söyledi.
AfD oyların yüzde 20’sinden fazlasını alarak ve 152 sandalye kazanarak Federal Meclis’teki ana muhalefet partisi haline geldi ve bu da kendisine çeşitli komisyonlara başkanlık etme hakkı verdi.
Komite başkanları tartışmaları yönlendirdiği, uzman tanıkları çağırdığı ve yasama gündemini etkilediği için bu makamlar gerçek bir güce sahip.
CDU’nun ağır toplarından eski sağlık bakanı Jens Spahn Bild’e verdiği demeçte AfD’ye “parlamenter prosedür ve süreçlerde diğer muhalefet partileri gibi” davranılması gerektiğini söyledi.
Milletvekillerinin “seçmenler bize bir şey söylemek istediği için bu kadar güçlü bir şekilde orada oturduklarını” ve “bu seçmenleri ciddiye almamız gerektiğini” de sözlerine ekledi.
Şimdiye kadar, AfD’nin, tarihsel olarak her parlamento grubuna verilen bir görev olan Federal Meclis başkan yardımcılığını üstlenmesi defalarca engellendi.
CDU/CSU parlamento grubu başkan yardımcısı Johann Wadephul, ablukanın AfD’nin mağduriyet iddiasında bulunmasına yardımcı olduğunu savundu.
Wadephul RND’ye yaptığı açıklamada, AfD adaylarının “geçmişte uygunsuz davranmamışlarsa” komisyonlara başkanlık etmelerine izin verilmesini desteklediğini söyledi.
Merz seçim kampanyası sırasında AfD’nin parlamentodaki oylarına güvenerek göçle ilgili bir yasa teklifini kabul ettirmeye çalışmış ve çok eleştiri almıştı.
POLITICO’ya göre CDU’nun stratejisi, “insanların hoşuna gitmeyeceği umuduyla”, aşırı sağa sorumluluklar ve yayın süresi vermeye doğru kaymış gibi görünüyor.
Parti içinde yükselen bir yıldız olarak görülen CDU milletvekili Philipp Amthor, faz gazetesine verdiği demeçte, “Bu partinin prosedürel hilelerle değil, tutkulu ve esaslı tartışmalarla geri çekilmesi gerektiği konusunda meşru bir nokta var,” dedi.
Fakat tüm CDU üyeleri bu yeni tutumu benimsemiyor. Uzun süredir milletvekilliği yapan Roderich Kiesewetter AfD’yi “Almanya için bir güvenlik tehdidi” olarak nitelendirdi ve yayın kuruluşu RBB’ye “AfD milletvekillerinin, tıpkı bütçe güven komisyonuna ait olmadıkları gibi, istihbarat servislerini denetleyen parlamento gözetim paneline de ait olmadıklarını” savundu.
Geçen hafta Merz’in partisiyle hükümet anlaşması yapan SPD, bu konuda CDU ile şimdiden çatışmaya başladı. Tagesspiegel’e konuşan SPD Parlamento Sekreteri Katja Mast, “AfD diğerleri gibi bir parti değil. Başta parlamentomuz olmak üzere demokratik kurumlarımızı tam bir kararlılıkla koruyacağız,” dedi.
Komisyon başkanlığı görüşmeleri hâlâ devam ediyor ve muhtemelen Merz’in yemin etmesi beklenen 6 Mayıs’tan sonra sonuçlanacak.
-
Görüş2 hafta önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 4
-
Görüş2 hafta önce
Yemen’de 48 saatlik Husi karargâhı ziyareti…
-
Avrupa2 hafta önce
Komünist Parti’ye karşı ilk ‘Twitter devrimi’: Moldova’da 16 yıl önce ne olmuştu?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Wolfgang Münchau: Trump’ın tarifeleri küreselleşmenin sonudur
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan için Şili neden önemli?
-
Görüş1 hafta önce
Trump’ın gümrük vergileri ticaret savaşını tetikliyor
-
Söyleşi1 hafta önce
Çin uluslararası sistemi nasıl değerlendiriyor? Şanghay, Hangzhou ve Pekin’den akademisyenlerle özel söyleşi
-
Görüş5 gün önce
Avrupa’da savaşa hazırlık tam gaz: Fransız askeri haritacılar Romanya’da ne arıyor?