Bizi Takip Edin

AVRUPA

Hollanda’da sandıktan Geert Wilders çıktı

Yayınlanma

Çarşamba günü yapılan Hollanda parlamento seçimleri, 150 sandalyeden 37’sini alan sağcı Özgürlük Partisi’nin (PVV) büyük zaferiyle sonuçlanırken, onu 25 sandalye kazanan eski Avrupa Komisyonu Üyesi Frans Timmermans’ın sosyalist ve yeşil parti koalisyonu takip etti.

Sonuçlar üzerine açıklama yapan Geert Wilders PVV’nin ‘artık görmezden gelinemeyeceğini’ söyledi ve “Biz yöneteceğiz. Böylesine büyük bir zafere saygı duyulmalıdır. Seçmenler bunu söylüyor, farklı olmasını istiyorlar. Seçmenlerin dışarıda bırakılması çok antidemokratik olur,” dedi.

Timmermans ise sonuçlardan dolayı ‘hayal kırıklığına uğradığını’ ve ‘daha fazlasını umduğunu’ kabul ederken ‘yeterince insanı ikna edemediğini’ söyledi.

Timmermans’tan ‘sol yumruk’ çağrısı

Demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü savunmak için ‘sol bir yumruk’ çağrısında bulunan Timmermans, PVV’nin göç karşıtı söylemini sert bir dille eleştirdi.

“Beşiğinizin nerede olduğu bizim için önemli değil,” diyen Timmermans, “Savaştan ve şiddetten kaçıyorsanız Hollanda’ya hoş geldiniz, bu bizim için asla değişmeyecek,” dedi.

Sonuçlara bakılırsa Hollanda’nın önünde iki seçenek var. İlk seçenek, liberal Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD), ‘merkez sağ’ Yeni Toplumsal Sözleşme (NSC, 20 vekil kazandı) ve ‘aşırı sağ’ PVV’nin çiftçi partisi BBB (7 sandalye kazandı) gibi daha küçük partilerin desteğiyle sağcı bir koalisyon kurması. İkinci seçenekte ise Timmermans’ın PvdA/GL bloğu, liberal D66’nın (9 sandalye elde etti) yanı sıra NSC ve VVD ile hükümet etmeye çalışacak.

Bir hafta içinde, seçim sonuçlarını tartışmak üzere yeni sandalye dağılımıyla birlikte bir parlamento görüşmesi yapılacak ve tüm partiler uygulanabilir koalisyonları araştırmak üzere bir arabulucu atayacak.

Daha sonra, arabulucu bir koalisyon önerecek ve meclis parti liderlerinden birini yeni başbakan olarak seçip atayacak ve ardından koalisyonu kurması gerekecek. Bu sürecin aylar sürebileceği biliniyor.

VVD-PVV ittifakı mümkün mü?

VVD, PVV ile işbirliğine açık olduğunu söylese de parti lideri Dilan Yeşilgöz Salı günü yaptığı açıklamada Wilders’in ‘aşırı görüşleri’ nedeniyle başbakan olmasını desteklemeyeceğini söylemişti.

Yeşilgöz seçim gecesi yaptığı açıklamada, “Wilders’in başbakan olacağını düşünmüyorum çünkü çoğunluğu oluşturabileceğini düşünmüyorum. Şimdi bunu yapıp yapamayacağını gösterme sırası onda,” dedi.

Yeşilgöz’ün tutumunun değiştiğine dair bir işaret de Financial Times’a (FT) verdiği demeçte görüldü. VVD lideri Yeşilgöz, Wilders ile çalışabileceğini söyleyerek ‘kimseyi dışlamadıklarına’ işaret etti. Fakat Yeşilgöz Pazar günü, anket sonuçları açıklandıktan sonra, Wilders ile aralarında ‘büyük farklılıklar’ olduğunu da kabul etti.

NSC lideri Peter Otmzigt, kampanya sırasında defalarca partisinin PVV ile işbirliği yapmayacağını söyleyerek bu partinin Hollanda anayasasına aykırı olduğunu söylediği ‘İslam ve göçmen karşıtı’ duruşuna işaret etmişti. Omtzigt yeni kabinede yer almak istediğini söylüyor fakat bunun ‘kolay olmayacağını’ da kabul ediyor. Bu demecin, PVV’ye kapıların tamamen kapatılmadığı anlamına geldiği düşünülüyor.

Omtzigt kısa süre önce FT’ye ‘ekonomi konusunda solcu, sosyal değerler ve göç konusunda ise sağcı’ olduğunu söylemişti. Amsterdam ve Lahey’den uzakta, Almanya sınırındaki Enschede’de yaşayan ve ‘dışarıdan biri’ olarak algılanan Omtzigt, daha önce tarım hareketlerini destekleyen seçmenleri topladığı kırsal kesimin yeni odağı haline geldi.

Wilders ‘yumuşamaya’ açık

VVD ve NSC’nin müzakereye açık kapı bırakmasının yanı sıra Wilders, en tartışmalı politika önerileri konusunda taviz vermeye hazır olduğunu söyledi. Wilders, “Partilerin anayasaya aykırı tedbirler isteyen bir parti ile hükümette yer almak istemediklerini çok iyi anlıyorum. Camiler, Kuranlar ve İslami okullar hakkında konuşmayacağız,” dedi.

PVV’nin tartışmalı AB ve İslam karşıtlığı ile iklim değişikliği konusundaki şüpheciliğine rağmen, NSC ve VVD ile koalisyon hükümetine girmesinin söylemlerini yumuşatacağı tahmin ediliyor.

Örneğin, PVV’nin AB karşıtı duruşuna rağmen, sağcı bir koalisyon muhtemelen VVD ve NSC’nin seçim programlarında savunduğu gibi küresel ticaret, savunma işbirliği ve stratejik özerklik de dahil olmak üzere bloğun dış siyasetinde birleşik bir cepheyi desteklemeye devam edecek.

Diğer koalisyon seçeneği de zorlu

Potansiyel bir merkez koalisyon için görüşmeler de muhtemelen çetin geçecek. Timmermans’ın PvdA/G’si ile VVD tarihsel olarak birbirlerine rakip olagelmişti. VVD, Avrupa liberal parti ailesinin ‘Avrupa şüpheci’ ve mali açıdan muhafazakâr ucuna eğilim gösteriyor. Bunun yanı sıra, yeşil-sosyalist ittifak, VVD’yi hükümetten atmak için kurulmuştu.

Bazı yorumcular, sert siyasi manzara göz önüne alındığında erken seçimlerin gerçekçi bir senaryo olduğunu öne sürüyor.

Avrupa sağı PVV’nin başarısından memnun

Bu arada Wilders’in zaferi AB genelinde sağcı parti ve liderleri memnun etmiş görünüyor.

Bu partilerin çoğu eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Avrupa’daki müttefikleri olarak görülüyor ve Trump’ın yeniden iktidara gelme ihtimalinin AB siyasetini sarsması bekleniyor.

Örneğin Almanya için Alternatif (AfD) X’te yaptığı açıklamada, “Avrupa’nın her yerinde vatandaşlar siyasi değişim istiyor!” yorumunu yaptı.

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ise “Değişim rüzgârları burada! Hollanda seçimlerini kazanan Geert Wilders’i tebrik ediyoruz,” dedi.

İspanya’daki Vox’un lideri Santiago Abascal da Wilders’i tebrik etti ve ‘giderek daha fazla Avrupalının sokaklarda ve sandıkta uluslarının, sınırlarının ve haklarının savunulmasını talep etmesini’ kutladı.

İtalya’daki sağcı hükümetin küçük ortağı Lega’nın lideri ve Başbakan Yardımcısı Matteo Salvini de Wilders’i tebrik ederek onu ‘Lega’nın tarihi bir müttefiki’ olarak tanımladı ve “Yeni bir Avrupa mümkün,” dedi.

Fransa’da ise Rassemblement National (Ulusal Birlik – RN) lideri Marine Le Pen, “Geert Wilders ve PVV’yi, ulusal kimliklerin savunulmasına yönelik artan desteği teyit eden yasama seçimlerindeki muhteşem performansları için tebrik ediyorum,” açıklamasını yaptı.

Seçim döneminde konut sorunu baş gündemdi

Seçim kampanyaları sırasında özellikle uluslararası medyada partilerin göç ve göçmen meselesine ilişkin tutumları gündeme gelse de Hollanda’daki konut ve kira sorunu hayli ön sıralardaydı.

Ipsos’un Hollandalı seçmenlerin kaygılarına ilişkin yaptığı son ankete göre sağlık hizmetleri, hayat pahalılığı ve konut sorunu vatandaşların ilk üç sorunu arasında yer alıyor.

Gençler, Hollanda konut piyasasından en açık şekilde etkilenen grup. I&O araştırmasına göre, Hollandalıların %86’sı bir konut krizi olduğuna inanıyor. Hükümetin 2030 yılına kadar 900.000 konut inşa etme hedefine rağmen, inşaatlar şimdiden programın gerisinde kalmış durumda ve ev arayanların sayısı ev arayanların sayısından 390.000 daha fazla.

CBS’e göre, geçen yıl Hollanda’da yaklaşık 4,5 milyonu ev sahibi tarafından kullanılan (%57) sekiz milyonun biraz üzerinde ev vardı.  Her yedi evden biri (%14) özel kiralama ve iki milyondan fazlası (%29) konut şirketleri tarafından kiralandı ve bunlar büyük ölçüde kira kontrollü.

IMF, Hollanda’daki konut fiyatlarının pandemi sırasında Avrupa’daki tüm ülkeler arasında en fazla yükseldiğini (ve düzeltilmediğini) ve ülkenin Avrupa’nın en yüksek ortalama ipotek borcuna sahip olduğunu aktarıyor.

NOS’a göre ise sosyal bir ev için tipik bekleme süresi yedi yıl ancak 19 yıla kadar çıkabiliyor. Serbest piyasada ise kiralar hızla artıyor.

Bazı siyasi partiler, Mark Rutte liderliğindeki dört hükümetin, savaştan sonra olduğu gibi konut sağlamayı temel bir hükümet görevi olarak görmek yerine piyasayı hevesle benimsemesini suçluyor.

Konut şirketi stoklarının satışını serbestleştiren yeni kurallar 2013 yılında yürürlüğe girdi ve iki yıl sonra konut bakanı Stef Blok Münih’teki Expo Real ticaret fuarında yatırımcıları teşvik etmiş ve emlak spekülasyonu konusunda ‘endişelenmek için bir neden olmadığını’ söylemişti.

Beş yıl önce bile hükümet ‘Hollanda konutlarına yatırım’ sitesiyle yabancı yatırımcıları ve fonları piyasaya girmeye teşvik ediyordu. Tüm bunlar olurken, konut şirketlerine uygulanan ve ancak şimdi kaldırılmakta olan olağanüstü bir kâr vergisi de vardı.

Partilerin konut krizine çözümleri

Tüm partiler daha fazla konut inşa edilmesi gerektiği konusunda hemfikir. Fakat bunu başarmak için planları büyük farklılıklar gösteriyor.

VVD bu işi piyasaya bırakmak istiyor. Sol partiler devletin kontrolü ele almasını istiyor. Sosyalist Parti bunun için yeni bir bakanlık kurmak istiyor. GroenLinks/PvdA özel bir konut fonu istiyor. D66 ise özellikle mevcut evlerin tamamlanması ya da bölünmesi için bir fon istiyor.

BBB, ‘kamu yararı’ lehine azot düzenlemelerinin bir kenara bırakılması da dahil olmak üzere izin kurallarını gevşetmek istiyor. PVV de ‘engelleyici kuralları’ basitleştirmek istiyor. İki sağcı parti ayrıca sosyal konutlar için Hollandalılara öncelik verilmesini istiyor.

Çok yüksek kiralarla mücadele, tüm büyük partilerin seçim programlarında yer alan bir diğer konu. SP ve PVV önümüzdeki yıllarda kiraları düşürmek istiyor. PVV kira yardımının artırılmasını öneriyor. Diğer partiler kiraları düşürmek istemiyor fakat VVD, D66 ve GroenLinks-PvdA daha fazla artışı sınırlamayı planlıyor. GroenLinks-PvdA ayrıca tüm kiralık mülkleri düzenlemek niyetinde.

‘Hollanda’yı toplum gibi değil, şirket gibi yönettiler’

Seçimlerden önce Fortune’da yayınlanan bir değerlendirme, Avrupa’nın beşinci büyük ekonomisinin ana akım partilerine yönelik tepkileri de yansıtıyor.

Örneğin personel alım şirketi yöneten Maurice van Uden isimli bir işletmeci, son 20 yılın koalisyon hükümetlerinin Hollanda’yı ‘bir toplumdan çok bir şirket gibi’ yönettiğine işaret ediyor.

Uden, oyunu VVD’ye vermek yerine Omtzigt’in liderliğindeki NSC’ye vereceğini vurguluyor.

Dış politikada ‘bağımsızlık’ ve İsrail yanlılığı

PVV’nin dış politikası, Avrupa’daki ‘AB şüphecisi’ sağcı partilerin standart tutumunu yansıtıyor.

AB’nin genişlemesine karşı çıkan, Hollanda’nın AB üyeliği için referandum isteyen ve ‘Önce Hollanda’ diyen PVV, ülkenin kendi para birimine sahip olması gerektiğini de düşünüyor.

PVV, AB bayrağını, “Biz Hollanda’dayız. Burada sadece ulusal bayrak dalgalanır,” diyerek hükümet binalarından indirmek istiyor.

Yol gösterici ilkelerini, ‘Hollanda’nın ve Hollandalıların çıkarları doğrultusunda hareket etmek’ olarak tanımlayan parti, “Ortadoğu’daki tek gerçek demokrasi’nin, yani İsrail’in büyük bir dostu olduğunu ilan ederek, büyükelçiliği Kudüs’e taşıyarak bu ülke ile olan ilişkileri güçlendireceğini ilan ediyor.

Wilders, ‘yozlaşmış Filistin Yönetimi’ne ev sahipliği yapan Ramallah’taki Hollanda temsilciliğini kapatma sözü veriyor. PVV, ‘şeriat yasalarının uygulandığı’ ve Hollandalı milletvekillerinin ölüm tehditleri aldığı ülkelerle diplomatik ilişkilerin derhal kesileceğini söylüyor.

AVRUPA

İtalya ile birlikte dokuz AB ülkesi ‘LGBT deklarasyonu’nu imzalamadı

Yayınlanma

İtalya’nın LGBT toplulukları lehine Avrupa politikalarını teşvik eden bir bildiriyi imzalamayan dokuz AB ülkesi arasında yer alması ülke içinde geniş çaplı protestolara yol açarken hükümet bildiriyi “dengesiz” olarak nitelendirdi.

İtalya’nın “Dünya Homofobi, Transfobi ve Bifobi Karşıtlığı Günü”ne ilişkin bir AB deklarasyonunu imzalamayı reddetmesi hem muhalefet partileri hem de İtalyan vatandaşları arasında büyük tartışmalara yol açtı.

Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Hırvatistan, Litvanya, Letonya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’nın yanı sıra İtalya da LGBT haklarını korumayı ve ayrımcılıkla mücadele etmeyi amaçlayan belgeyi onaylamaktan vazgeçti.

Deklarasyon, imzacı devletlere LGBT bireylere yönelik ulusal stratejiler uygulama ve yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ardından Eşitlikten sorumlu yeni bir AB Komiseri atama taahhüdünde bulunma yükümlülüğü getiriyor.

İtalya Aile Bakanı Eugenia Roccella hafta sonu Il Messaggero’ya verdiği bir mülakatta hükümetin tutumunu savunarak belgenin “çok dengesiz” olduğunu ifade etti.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri partisine mensup Roccella, “Herkes kimi sevmek ya da kiminle cinsel ilişkiye girmek istediğini seçebilir. Fakat belgede savunulan ‘kim olmak istiyorsan o ol’ özgürlüğü ideolojik bir kısıtlama ve gerçekliğin inkârıdır çünkü bedenin ve cinsel bağlılığın gerçekliği sonuna kadar değiştirilemez,” dedi.

Bakan, “Bence sözde toplumsal cinsiyet ikiliği geçerli olmaya devam etmelidir: Kadınlar vardır ve erkekler vardır. Ebeveynliğin ve insanlığın devamlılığının dayandığı antropolojiyi korumak istiyoruz çünkü kadın ve erkeği ortadan kaldırırsanız, ebeveynlik de değişir ve artık çocuk sahibi olunmazsa şaşırmamalısınız,” dedi.

Aile Bakanı, Roma’nın cinsiyet değiştiren kişilerin topluma dahil edilmesini desteklediğini ve transfobiye karşı çıktığını fakat temel insan paradigmasını değiştirme çabalarını reddettiklerini açıkladı.

Bakan sözlerini, “Sadece biyolojiyi değil, kadın ve erkek arasındaki cinsiyet farkına dayanan bedeni de inkar etmeye çalışıyorlar,” diyerek bitirdi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Polonya, Rusya ve Belarus ile sınırını güçlendirmek için 2,3 milyar avro harcayacak

Yayınlanma

Polonya Başbakanı Donald Tusk cumartesi günü yaptığı açıklamada, Polonya’nın Rusya ve Belarus ile olan doğu sınırı boyunca güvenliği artırmak için 2,3 milyar avro yatırım yapmayı planladığını duyurdu.

Polonya lideri düzenlediği basın toplantısında, “Belarus ve Rusya ile olan sınırımızın güvenliği için 10 milyar zloti (2,3 milyar avro) yatırım yapacağız,” dedi.

Tusk bunun Polonya’nın güvenliğine ve “her şeyden önce güvenli bir doğu sınırına” yapılacak bir yatırım olacağını savundu.

Ülkesinin hem NATO’nun hem de Avrupa Birliği’nin doğu kanadındaki stratejik konumunu vurgulayan Tusk, Varşova’nın Avrupa güvenliği konusundaki sorumluluğunun altını çizdi.

Tusk, “Polonya’nın sınırını barış zamanlarında güvenli, savaş zamanlarında ise düşman için geçilmez kılmak için bu çalışmalara başladık,” dedi.

Varşova 2021 yılında Minsk’i binlerce belgesiz göçmeni sınırdan AB’ye sokmakla suçlamış, Belarus ise bu suçlamaları reddetmişti. Tusk geçtiğimiz hafta sonu, Minsk’in Polonya’ya karşı giderek daha agresif bir tutum sergilemesi nedeniyle Başbakan Aleksandr Lukaşenko yönetiminin “bu uygulamayı ortaklaşa organize ettiği” yönündeki inancını yineledi.

Polonya Basın Ajansı’nın haberine göre Tusk 11 Mayıs’ta yaptığı açıklamada Polonya’nın Belarus’tan gelen yasadışı göç konusunda “hibrit bir savaşla” karşı karşıya olduğunu söyledi. ve “Polonya’nın güvenliği söz konusu olduğunda fonların sınırı olmayacaktır,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Gürcistan Cumhurbaşkanı Zurabişvili, ‘yabancı acenta’ yasasını veto etti

Yayınlanma

Gürcistan Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili, ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) yaptırım tehditlerini beraberinde getiren ve geçen hafta parlamentoda üçüncü okumada da kabul edilen ‘Yabancı Etkinin Şeffaflığı’ yasa tasarısını veto etti.

Zurabişvili, milletvekillerine gönderdiği mektupta ‘bu yasanın Rusya’daki yasanın ruhunu tekrarladığını’, ‘özü ve ilkeleri Gürcü halkının iradesine aykırı olduğu için Gürcü ve demokratik olmadığını’ iddia etti.

Kamu yayın kurumu 1TV‘nin aktardığına göre Zurabişvili, “Bu yasayı ılımlılaştırmak mümkün değil. Yasa içeriği itibariyle tamamen anayasaya; Gürcü ve Avrupa demokrasisine aykırı,” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı, “Dolayısıyla, değişiklikler yoluyla ılımlılaştırılması mümkün değil. Özü, içeriği ve ilkeleri kabul edilemez. Buna göre, yasanın yürürlükten kaldırılması alternatifsizdir ve halkın iradesini temsil etmektedir. Yukarıda belirtilenler ışığında, yasanın mümkün olan en kısa sürede, yürürlüğe girdiği günün ertesinde yürürlükten kaldırılmasını öneriyorum,” dedi.

Daha önce Zurabişvili, parlamentonun üç okumada kabul ettiği tasarıyı veto edeceği taahhüdünü vermişti.

Gürcistan Başbakanı Irakli Kobahidze ise, cumhurbaşkanının motive edici yorumlarının kabul edilebilir olması halinde parlamentonun vetoyu destekleyebileceğini dile getirmişti.

Parlamento, Cumhurbaşkanı’nın vetosunu oy çokluğuyla aşarsa yasa, iki madde hariç yürürlüğe girebilir.

Gürcistan’ın ‘yabancı acenta’ yasası: Brüksel neden şeffaflığı sevmiyor?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English