Bizi Takip Edin

AVRUPA

Alman hükümeti, borç frenini bu yıl içinde kaldırmayı hedefliyor

Yayınlanma

Almanya Maliye Bakanı Christian Lindner Perşembe günü yaptığı açıklamada, Anayasa Mahkemesi’nin Almanya’nın enerji fiyatlarını istikrara kavuşturmak için oluşturduğu 200 milyar avroluk ‘enerji kalkanının’ yasallığını sorgulayan kararının ardından, Almanya’nın 2023 yılında olağanüstü hal ilan ederek anayasal borç frenini askıya alacağını duyurdu.

Mahkeme kararı, bir yıl içinde acil bir durumla gerekçelendirilen borcun sonraki yıllarda harcama yapmak için kullanılamayacağını savunarak, 2021’den itibaren kullanılmayan borcun bir iklim fonuna aktarılmasını anayasaya aykırı ilan etti. Dolayısıyla bu karar, 2022 yılında oluşturulan ve bir kısmı 2023 yılında enerji fiyatlarını dengelemek için kullanılan 200 milyar avroluk ‘enerji kalkanını’ da etkiliyor. Şu anda Alman bütçesinde 60 milyar avroluk bir açık oluştu.

Lindner, “Şansölye ve Şansölye Yardımcısı ile istişare halinde, önümüzdeki hafta bu yıl için bir ek bütçe sunacağım. Şimdi özellikle elektrik ve gaz fiyat frenleri için yapılan harcamaları anayasal olarak güvenli bir zemine oturtacağız,” diye ekledi.

Bunun için hükümetin parlamentoya 2023 yılı için, anayasal borç freninin ötesinde ek borçlanmaya izin veren bir acil durum ilan etmesini teklif edeceğini yazan Lindner, “Yeni borç alınmıyor, sadece krizin üstesinden gelmek için halihazırda kullanılan fonlar güvenli bir yasal zemine oturtuluyor,” diye ekledi.

2009’dan bu yana Almanya Anayasasında yer alan borç freni, normalde izin verilen yeni borcu yıllık GSYİH’nin %0,35’i ile sınırlandırıyor ve ekonomik zorluk dönemlerinde ek harcama yapılmasını öngörüyor. Berlin, Covid-19 pandemisi döneminde bu anayasal hükmü askıya almıştı.

FDP’li Maliye Bakanı, “2024 yılı ve önümüzdeki birkaç yıl hakkında ancak yasal olarak güvenli, anayasal olarak güvenli bir duruma sahip olduğumuzda konuşabiliriz,” dedi.

Ekonomistler ve sektör temsilcileri, çeşitli ‘Avrupa Ortak Çıkar Projeleri’nin (IPCEI) finansmanını ve Avrupa Çip Yasasının bir parçası olarak ilan edilen iki Çip fabrikası için sübvansiyonları içeren iklim fonundan yatırımların kesilmemesi konusunda uyarıda bulundu.

ThyssenKrupp Steel CEO’su ve Alman çelik endüstrisi birliği başkanı Bernhard Osburg Perşembe günü gazetecilere verdiği demeçte, “Bunlar iyi hissettiren projeler değil, aslında ülkemizde sanayinin korunmasını ve iklim hedeflerine ulaşılmasını sağlayacak kilit kararlardır,” dedi.

AVRUPA

Almanya’da süregelen resesyon, şirketleri satışa açık hale getiriyor

Yayınlanma

Deutsche Welle’de (DW) Dirk Kaufmann imzasıyla yayınlanan bir analizde, Almanya’da devam eden kötü iktisadi görünüm nedeniyle Alman şirketlerinin “kelepir” fiyatlardan satılması kolaylaşıyor.

Geçen hafta sonu, Alman Ekonomi Bakanlığı 2024 yılında gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYİH) %0,2 oranında küçülmesinin beklendiği bir başka resesyon yılı öngördüğünü açıklamıştı.

Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in bugün (9 Ekim) hükümetin tahminlerini açıklaması ve bu yıl %0,3 oranında büyümesi beklenen Alman ekonomisinin görünümünün neden daha da kötüleştiğini açıklaması bekleniyor.

DW’ye göre Alman işletmelerinden gelen veriler, ekonominin yakın zamanda toparlanacağına inanmak için çok az neden gösterdiğinden, sıkıntılarını artıracak gibi görünüyor.

Münih merkezli Ifo Enstitüsü tarafından hazırlanan iş ortamı endeksi eylül ayında üst üste dördüncü düşüşünü yaşadı. Ifo Başkanı Clemens Fuest ekonominin “artan bir baskı altında” olduğunu söyledi.

Ifo tarafından ankete katılan şirket yöneticilerinin çoğunluğu mevcut durumlarından memnun olmadıklarını ve işlerinin görünümü konusunda kötümser olduklarını söyledi.

DZ Bank ekonomisti Christoph Swonke’nin Almanya’yı “Avro bölgesinin yeni sorunlu çocuğu” olarak tanımlamasına yol açan da bu kötü ekonomik durum.

Deutsche Bahn lojistik iştirakini Danimarkalı rakibine sattı

Satışların ve gelirlerin düştüğü bir ortamda, işletmeler zorlukların üstesinden gelmelerine yardımcı olması için daha güçlü ortaklara başvurmaya başladı.

Almanya’nın ulusal demiryolu operatörü Deutsche Bahn, yakın zamanda kârlı lojistik iştiraki Schenker’i, Danimarkalı rakibi DSV’ye yaklaşık 14 milyar avro karşılığında satmayı kabul etti.

Ayrıca Commerzbank’ın da yabancı bir şirket tarafından devralınması gündemde. Almanya’nın ikinci en büyük özel kredi kuruluşu 2008/2009 mali krizinden sonra Alman hükümeti tarafından kurtarılmıştı ve bu nedenle devlet hâlâ bankada %12’lik bir hisseye sahip.

İtalyan bankası UniCredit, eylül ayında etkin hissesini %21’e çıkardıktan sonra gözünü Commerzbank’ı tamamen devralmaya dikti.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde, 7 Ekim Pazartesi günü Avrupa Parlamentosu’nda (AP) yaptığı açıklamada, Avrupa’daki sınır ötesi bankacılık birleşmelerinin, Avrupa bankalarının dünyadaki diğer bankalarla “ölçekte, derinlikte ve aralıkta” rekabet edebilmeleri için “arzu edilir” olduğunu söyledi.

Bu arada, giderek daha fazla şirket Almanya’yı ya tamamen terk ediyor ya da en azından yurt dışındaki fabrikalarına Almanya’daki yerel üslerinden daha fazla yatırım yapıyor.

Örneğin kimya devi BASF, Çin’de 10 milyar avro değerinde bir fabrika inşa ediyor. Orta ölçekli enerji hizmetleri sağlayıcısı Techem ise İsviçreli sahipleri tarafından ABD’li varlık yöneticisi TPG’ye satıldı.

Almanlar hayat pahalılığından korkuyor

Öte yandan “Almanların Korkuları 2024” adlı son araştırmaya göre Almanya’da çoğu insanın endişelendiği konuların başında enflasyon, göç ve yüksek barınma maliyetleri yer alıyor.

R+V Versicherung’un yıllık korku sıralamasında hayat pahalılığı korkusu üst üste üçüncü yıldır birinci sırada yer alıyor. Enflasyonun düşmeye devam etmesine, şirketlerin enflasyon primi ödemelerine ve ücret anlaşmalarının da yüksek olmasına rağmen, Almanya’da insanlar hâlâ şüpheci olmaya devam ediyor.

Araştırmanın direktörü Grischa Brower-Rabinowitsch DW’ye yaptığı açıklamada, “Bu Almanya’da gerçekten derinlere yerleşmiş bir korku. Çalışmamızın yapıldığı 33 yıl boyunca, hayat pahalılığı korkusu toplam 14 kez çalışmamızın bir numaralı korkusu olmuştur. Fiyatlar artar artmaz bu korku yeniden su yüzüne çıkıyor,” dedi.

Bu yılki araştırma için temmuz ve ağustos ayları arasında 14 yaşından itibaren yaklaşık 2.400 katılımcı ile anket yapıldı.

Bununla birlikte, katılımcılar arasında yaşam maliyetlerinin artmasından duyulan korku bir önceki yıla kıyasla %8 oranında azalmış durumda.

Brower-Rabinowitsch, “Çoğu insanın endişelerinin genel olarak azalması bizi gerçekten şaşırttı, özellikle de medyadaki birçok hararetli tartışmanın ışığında. Şaşırtıcı olmayan şey ise ekonomik kaygıların hâlâ yüksek olması. Göçmenlikle ilgili büyük tartışmalar göz önüne alındığında, bu iki konunun listede bu kadar üst sıralarda yer alması bizi şaşırtmadı,” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç Savunma Bakanı: Rusya, Baltık Denizi’nde İsveç’e saldırabilir

Yayınlanma

İsveç Savunma Bakanı Pål Jonson, Rusya’nın Baltık Denizi’nde hakimiyet kurma amacıyla İsveç’e saldırabileceği uyarısında bulundu.

İsveç Savunma Bakanı Pål Jonson, Polonyalı Rzeczpospolita gazetesine verdiği mülakatta Rusya’nın Baltık Denizi’nde hakimiyet kurma amacıyla İsveç’e saldırabileceği iddiasında bulundu. Jonson, “Rusya, NATO’nun diğer üyeleri için olduğu kadar İsveç için de ciddi bir tehdit oluşturuyor. Rusya’nın, ülkemize yönelik bir saldırısını göz ardı edemeyiz,” dedi.

Bakan Jonson, Kremlin’in Ukrayna’daki güçlerinin şu an kısıtlı durumda olmasına ve büyük bir saldırı kapasitesi geliştirememesine rağmen, Rusya liderliğinin geçmişte “ciddi askeri ve siyasi riskler almaya hazır olduğunu” kanıtladığını belirtti.

Ayrıca Moskova’nın bazı birliklerini Karadeniz’e kaydırmasına rağmen, St. Petersburg ve Kaliningrad’daki donanmasının büyük oranda sağlam kaldığını vurguladı.

Baltık Denizi’nin Kremlin için hem askeri hem ticari açıdan öneminin, Ukrayna’daki savaşın patlak vermesinden bu yana daha da arttığını dile getiren Jonson, “Bu yüzden askeri planlarımızda Rusya’nın olası saldırgan hamlelerini göz önünde bulundurmalıyız,” ifadelerini kullandı.

İsveç, daha önce Gotland Adası’ndaki savunma hazırlıklarını artırmıştı. Jonson, bu duruma dikkat çekerek, “Eğer [Rusya Devlet Başkanı Vladimir] Putin Gotland’ı işgal ederse, NATO ülkelerini deniz yoluyla tehdit edebilir. Bu da İskandinavya ve Baltık bölgesinde barış ve istikrarın sona ermesi anlamına gelir,” diye konuştu.

Son olarak Rusya’nın Baltık Denizi’ni abluka altına alabileceği ve bunun Kuzey Avrupa üzerinde ciddi sonuçlar doğurabileceğini savunan Jonson, “Böyle bir duruma izin veremeyiz,” diye ekledi.

Finlandiya, NATO karargahını Rusya sınırı yakınlarına konuşlandıracak

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Meloni’den AP’de sağı birleştirme hamlesi

Yayınlanma

İtalya Başbakanı ve Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) lideri Giorgia Meloni, “merkez sağ” Avrupa Halk Partisi (EPP) grubu ile Viktor Orbán liderliğindeki yeni sağcı Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunu Dubrovnik’te düzenlenecek üç günlük bir kongreye davet ederek birleştirmek istiyor gibi görünüyor.

Dubrovnik’te 18-20 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek ve aile konularına odaklanacak konferansa, davetleri kabul edip etmemelerine bağlı olarak ECR, EPP ve PfE temsilcilerinin katılması bekleniyor.

Meloni, İtalya’da Matteo Salvini’nin Lega’sı (PfE) ve Antonio Tajani’nin Forza Italia’sı (EPP) ile bir koalisyon hükümetine başkanlık ediyor ve bu ittifakı AB düzeyinde de tekrarlamaya istekli görünüyor.

La Repubblica’nın haberine göre Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia’dan (İtalya’nın Kardeşleri) kaynaklar, PfE grubunun başkan yardımcısı Kinga Gal ve Macaristan’ın aile işlerinden sorumlu devlet bakanı Zsófia Koncz’un katılımını bekliyor.

Fakat Lega sözcüsü Euractiv’e yaptığı açıklamada, Salvini’nin aynı anda Palermo’da “Open Arms” davası için mahkemeye çıkacak olması nedeniyle toplantıya katılmayacağını söyledi.

Dava, 17 gün denizde bekletilen göçmenlere yardım eden İspanyol Open Arms ile ilgili.

AP’deki güçlü temsiliyeti Meloni’nin planları için çok önemli olsa da EPP’nin daveti kabul edip etmeyeceği henüz belli değil. Eğer kabul ederlerse, ECR önde gelen bir figürü ya da bir Komisyon üyesini, muhtemelen Demokrasi ve Demografi Komiseri Dubravka Šuica’yı göndereceklerini umuyor, zira kendisi Hırvat ve toplantının teması olan aile ile yakından bağlantılı bir portföye sahip.

Hırvatistan’daki kongre aynı zamanda muhafazakarların liderliğine ilişkin yoğun tartışmalar için de bir platform işlevi görecek.
Meloni, ECR liderliğinden istifa etme niyetini açıkladı ve eski Polonya başbakanı Mateusz Morawiecki muhtemel bir halef olarak ortaya çıktı.

Fakat Morawiecki’nin en büyük rakibi EPP’nin kilit üyelerinden Polonya Başbakanı Donald Tusk olduğu için bu potansiyel değişim EPP ile sürtüşmeye neden olabilir.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English