Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Irak’ta 24 saatlik ‘iç savaş’ denemesi

Yayınlanma

Sadr yanlısı yüzlerce kişi dün başkent Bağdat’taki Yeşil Bölge’de Cumhurbaşkanlığı ve Hükümet Sarayı’nı bastı, milislerle çıkan çatışmada 30’e yakın kişi hayatını kaybetti. Eylemciler bugün Sadr’ın eylemi sonlandırma açıklamasına kadar rakip Şii örgütlerin binalarına girdi, bazılarını ateşe verdi, milis güçlerini gözaltına aldı.

Ekim 2019 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan ve Meclis’te sandalye çoğunluğunu elde eden Mukteda es-Sadr; işgal sonrası ABD’nin kurduğu etnik ve mezhepsel temelli siyasi sisteme meydan okudu; Şii, Sünni ve Kürt tüm ulusal tarafları içine alan bir uzlaşı hükumeti kuracağını duyurdu. Ancak, az ya da çok ne kadar oy alırlarsa alsınlar kota sistemine göre hükumete eklemlenmeye alışkın ve bazıları da doğrudan İran’a bağlı diğer Şii grupların engeli ile karşılaştı. Nuri el Maliki’nin başını çektiği Koordinasyon Çerçevesi, yargıdaki etkinliğini kullanarak Sadr’ın hükumet kurmasını imkansız hale getiren “üçte iki” kararı çıkarttı. Koordinasyon Çerçevesi ile anlaşmayı reddeden Sadr grubu ise Meclis’ten istifa etti ve sokak eylemlerine yöneldi. Yeşil Bölge’de oturma eylemi, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı baskını ve en son Meclis’i feshetme başvurusunu görüşen Federal Yüksek Mahkeme önünde protesto gösterisi düzenleyen Sadr destekçileri, şu üç noktada geri adım atmadı:

  • “Uğursuz üçlünün” (Nuri el-Maliki, Kays el-Hazeli ve Ammar el-Hekim) içinde yer aldığı bir uzlaşıya katılmayacağız.
  • Meclis feshedilecek.
  • Erken seçim yapılacak.

Sadr siyasetten neden çekildi?

Federal Yüksek Mahkeme’nin Meclis kararı beklenirken ve Sadr, “Milisler, kontrolsüz silahlar, şiddet, savaş, mezhepçilik, denenmiş partiler ve mezhep kotalarının olmadığı yeni bir Irak inşa edelim” çağrısının üzerinden 24 saat bile geçmeden, ani bir kararla siyasi arenadan tamamen çekildiğini duyurdu. Peki Sadr’ı Bağdat başta olmak üzere bir çok şehrin savaş alanına dönmesine yol açan bu açıklamayı yapmaya iten neydi?

Şii Taklid Merci Kazım el-Hairi’nin sağlık sorunlarını gerekçe göstererek emekliliğe ayrılırken Sadr destekçilerine İran dini lideri Ali Hamaney’e tabi olma çağrısı yapması, kuşkusuz Sadr’ın bu açıklamayı yapmaya iten en önemli etken oldu. İkinci derecede dini lider olan Hairi’nin açıklaması alışılageldik bir durum değil, zira en büyük Taklid Merci Ayetullah Sistani’ye karşı saygısızlık anlamına gelmesinin yanı sıra normalde meseleyi insanların kendi vicdanına bırakan meslektaşlarının olağan uygulamasından da farklı. Sadr hareketi dışında çok sınırlı takipçisi olan Hairi, kimi yorumculara göre İran’ın baskısıyla yaptığı bu açıklamayla Sadr’ın meşruiyetini sarsmayı hedefledi.

Ancak Sadr hareketi dini merci olarak takip ettikleri Hairi’nin bir fetvası ile çözülecek klasik anlamda bir dini hareketten çok, siyasi ve toplumsal bir oluşum. Dolayısıyla Hairi’nin açıklaması, duygusal olduğu bilinen Sadr dışındaki Sadrcıları pek etkilemiş gibi görünmüyor. Üstelik Sadr’ın bu kararı “duygusallıkla” mı aldığı yoksa büyük bir planın, herhangi bir aşaması mı olduğu da muamma. Biri çıkıp, Sadr’ın bir güç gösterisi olarak neler yapabileceğinin fragmanını izlettiğini söylerse, çok büyük bir itiraz gelmez.

Ortalık savaş alanına döndü

Nitekim Sadr’ın kararından yaklaşık bir saat sonra, dün binlerce Sadr taraftarı Yeşil Bölge’ye girerek Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı bastı. Sadr Hareketi’nin silahlı gücü Seraya es-Selam’ın (Barış Tugayları) ağır silahlarla Yeşil Bölge’ye girmesi üzerine Başbakan Kazimi, rutin programını iptal ederken Ortak Operasyonlar Komutanlığı ‘ikinci bir duyuruya kadar’ ülke genelinde sokağa çıkma yasağı ilan etti. Barış Tugayları’na karşı Koordinasyon Çerçevesi içindeki Haşdi Şabi birlikleri güvenlik güçlerine ait üniformaları giyerek göstericilere ateş açtı. Sosyal medyada yayılan videolarda göstericilerin keskin nişancılar tarafından hedef alınarak öldürüldüğü görüldü. Çoğunluğu Sadr yanlısı 30’a yakın kişinin hayatını kaybettiği, 150’nin üzerinde kişinin de yaralandığı çatışmalar bugün de devam etti.

Hayatını kaybeden Sadrcılar böyle gömüldü.

 

Barış Tugayları, sadece Bağdat’ta değil, Basra, Necef gibi pek çok noktada “uğursuz üçlünün” ve özellikle de Kays el-Hazeli’nin ofislerini ve karargâhlarını bastı. Sadr’a yakın kaynaklar, ülke çapında Maliki’nin Dava Partisi, Kays el Hazeli’nin Asayib Ehl’ül Hak Hareketi ve Ammar el Hekim’in Ulusal Hikmet Akımı ile bunların silahlı milislerine ait yaklaşık 300 karargâh ve ofisin basıldığını ve bazılarının ateşe verildiğini söyledi.

Bugün öğlen saatlerinde açıklama yapan Sadr, sokakta çatışan destekçilerinden bir saat içinde evlerine dönmelerini istedi. Sadr, “Yaşanan çatışmalardan dolayı Irak halkından özür diliyorum. Bu devrim barışçıl olmaktan çıktığı için devrim değildir ve buna devrim diyemem. Batsın böyle bir devrim” dedi. Sadr’ın çağrısı ile destekçileri evlerine dönerken ülkedeki sokağa çıkma yasağı da kaldırıldı.

Öte yandan ülke 24 saatlik bir cehennemi yaşarken hükumet kurup ülkeyi yönetmeye aday Koordinasyon Çerçevesi liderlerinden sükunet çağrısı ya da herhangi bir açıklama gelmediğini de not etmek lazım.

Göstericiler Maliki liderliğindeki Dava Partisi’nin Zaafaraniya bölgesindeki binasına hasar verdi.

 

Bağdat’ın kuzeydoğusundaki Ur bölgesinde Kays el-Hazali liderliğindeki Asayib Ehl’ül Hak Hareketi’nin karargâhı yakıldı.

 

Sadr ‘uğursuz üçlü’ ile neden anlaşamıyor?

Sadr’ın Koordinasyon Çerçevesini oluşturan liderlerinden Maliki ile husumeti, 2008’e uzanıyor. Maliki, ABD birlikleriyle birlikte, Irak ordusunu Sadr’ın Mehdi Ordusu’nun üzerine saldı ve Sadrcıları darmadağın etti. Özellikle Basra’daki katliamlar, Sadr mensuplarının hafızalarına kazındı.

2006-07’de Mehdi Ordusu’ndan ayrılarak kurulan Asayib Ehl’ül Hak Hareketi ve lideri Hazeli ise seçimden sonra Sadr’ın direnişinin güç kullanılarak bastırılması gerektiğini savundu. İran’a yakın duran ve kısmen İran’dan finanse edilen Asayib Ehl’ül Hak, 2019’daki protestolarda halka orantısız şiddet kullanan örgüt olarak da öne çıkmıştı.

Siyasi ağırlığı bulunan Ammar el Hekim ise Sardcılara karşı sert güç kullanılmasını savunan Maliki-Hazeli ikilisine karşı duramama ve kararsızlığı yüzünden Sadr’ın listesine girmiş görünüyor.

Sadr İran’a neden karşı?

Irak yakın tarihine ABD karşıtlığı ile damga vuran Sadr, 2018’e kadar, işgal sonrası kurulan Şii hükumetlerde yer aldı. Ekim 2019 seçimlerinde yaşananların bir benzerinin yaşandığı 2018 seçimlerinde de en çok sandalyeye sahip olan Sadr, diğer Şii örgütlerin engellemesi nedeniyle yine hükumet kuramadı. Kendisi de Şii olan Sadr’ın cephesinden bakılacak olursa, tablo şuydu: Bazıları doğrudan İran tarafından yönlendirilen bazılarıysa İran’a yakın duran Şii örgütler, Sadr’ın önünü kesti.

Siyasi arenada bunlar yaşanırken diğer yandan da IŞİD sonrası sorunlarla boğuşan ülkede ekonomik kriz tavan yaptı, siyasilerin adı yolsuzluk, rüşvet gibi skandallarla anılmaya başladı. Tüm bu gelişmeler, Irak’ta 2003 sonrası en kapsamlı ve yaygın protesto eylemlerine yol açtı. Irak halkı işsizlik, temel altyapı yetersizliği ve geçim sıkıntısı gibi ekonomik gerekçelerin yanı sıra dış müdahalelere de karşı çıkan bir duruş sergiledi. Meclis’te hükumet kuramayan ve muhalefete geçen Sadr hareketi de sokaktaki gücü sayesinde kısa sürede, tabandan gelen bu halk hareketine liderlik eden bir pozisyona yükseldi. Artık Sadr, sadece ABD müdahalesine değil topyekun “yabancı müdahalesi”ne karşı çıkan bir söylem geliştirdi. Ancak Sadr’da asıl “ipi koparan” gelişme, ABD’nin 3 Ocak 2020’de İranlı Kudüs Gücü komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi komutanı Ebu Mehdi el-Mühendis’i Bağdat Uluslararası Havaalanı yakınlarında drone saldırısı ile katletmesi ve ardından bir hafta sonra İran’ın da Irak’taki ABD varlığını hedef alan füze saldırıları oldu. Özetle, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik dar boğazdaki Irak, bir yandan da ABD ve İran’ın kozlarını açıktan paylaştığı toprak parçası konumuna geldi.

Sadr, Kasım Süleymani’nin yerine Kudüs Gücü liderliğine geçen İsmail Kaani’yi ağırladığında, ona açıkça “Irak’a müdahale etmeyin” diyerek pozisyonunu tam olarak ortaya koydu. 2021 seçimlerinden sonra da Sadr ile Koordinasyon Çerçevesi’nin arasında “ara buluculuk” yapmak için Irak’a gelen Kudüs Gücü komutanıyla görüşmeyi reddetti.

İran Sadr’a karşı mı?

Sadr’ın yabancı ve dolayısıyla da İran müdahalesine karşı çıkması anlaşılabilir bir durum. Peki, İran Sadr’a ne kadar karşı? Öncelikle her ülke, eğer böyle bir imkanı varsa, doğrudan kendine bağlı ya da daha yakın siyasi güçlerin iktidarda olmasını ister. İran için de aynı durum geçerli. Ancak, İran’a yakın duran Hazeli gibi figürler üzerinden İran’ın tavrını okumaya çalışmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü bu durumda, İran’a en yakın isim olduğu tartışmasız Hadi el Amiri’nin, Sadr’a yönelik tavrını açıklamak imkansız hale gelir. Koordinasyon Çerçevesi’nin en önemli ismi olan el-Fetih İttifakı lideri Amiri, Sadr’a karşı Maliki-Hazeli ikilisinin sert güç ısrarını kıran isim. Aynı zamanda doğrudan İran İslam Devrim Muhafızları tarafından kurulan Bedir Örgütü’nün de lideri olan Amiri, Sadr hareketine yönelik uzlaşma ve diyalogu esas alan politikanın başını çekiyor ve Sadr da Koordinasyon Çerçevesini eleştirdiği konuşmalarında Amiri’yi ayrı tutmaya özen gösteriyor. Tüm gerçekleri alt altta koyunca Tahran’ın tavrı daha da netleşiyor: Sadr ile savaşmaktansa, Sadr’a katlanmak. Tahran olası bir Şii-Şii çatışmasının Irak ile birlikte kendisine de çok büyük zarar vereceğini biliyor.

Peki neden?

Tüm bu yaşananların müsebbibi uzlaşıyı reddeden Sadr gibi görünüyor ancak asıl neden; ABD’nin işgalle getirdiği ucube sistem. 20 yıldır bu sistemden nemalanan “yiyicilerin” suyun başını bırakmamadaki ısrarı. Yolsuzlukları, başarısızlıkları ayyuka çıkan simaların hükmetmeyi kendine hak görmesi. Ülkeyi bir mil ileri götürmeyenlerin, itiraz eden halka silah çekenlerin, şehirleri terör örgütlerine terk edenlerin, devlet aygıtını işlemez hale getirenlerin bitmek tükenmek bilmeyen koltuk sevdası…

İşte Sadr, bu siyasi düzene meydan okuyor. Ancak ucu açık söylemleri, ani kararları ve masaya bile oturmayı reddeden tavrı hem Sadr’ın kendisine ve hareketine hem de Irak halkına zarar veriyor. Sadece Şiiler değil diğer mezhep ve etnik kökenden Iraklılar için de önemli ve güven duyulan bir figür olan Sadr, anlık alınmış gibi duran kararlar ya da ani çıkışlarıyla değil, bir program çerçevesinde hareket etse, bugün değil ama yakın bir gelecekte başarılı olabilir. Belki de Sadr, mezhep temelli siyasi sistemi “mezhepsiz bir siyasi parti” ile yıkmak için kolları sıvamalı. Şiilerin, Sünnilerin, Türkmen ve Kürtlerin içinde yer aldığı bir siyasi partinin iktidarı, Sadr’ın isyan ettiği sistemi kendiliğinden tarihin tozlu sayfalarına kaldıracaktır. Gandhi’nin dediği gibi, “Dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendinden başla.”

 

 

ORTADOĞU

Irak’a sığınan iki bin Suriye askerinin iadesi bugün başlıyor

Yayınlanma

suriye ordusu

Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, Irak’a kaçan Suriye ordusu askerlerinin iadesine bugün başlanacağını açıkladı.

Irak resmi haber ajansı INA’ya göre Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, konuya dair açıklama yaptı. Miri, Irak’a Esad yönetimi askerlerinin Suriye’ye iadesine bugün başlanacağını belirtti. İade işlemlerinin Irak’taki ilgili makamlar tarafından başlatılacağını aktaran Miri, sürecin Suriye tarafı ile koordineli yürütüleceğini ifade etti.

Suriye ordusuna bağlı yaklaşık 2 bin asker 7 Aralık’ta El-Kaim Sınırı Kapısı üzerinden Irak’a kaçmıştı. 9 Aralık’ta ise Heyet-i Tahrir Şam’a bağlı askeri operasyonlar komutanlığı, zorunlu askerlik yapanlara yönelik genel af kararı çıkarmıştı.

Irak’ın Anbar vilayetine bağlı Rutba ilçesinde bir kampa yerleştirilen askerler kötü koşullar nedeniyle ülkelerine geri gönderilmek için eylem yapmıştı.

Rutba ilçesi Kaymakamı İmat el-Duleymi, yaptığı açıklamada kaçan askerlerin çadırlarda barındığını ve bölgede elektrik, su ve ısınma imkanlarının yetersiz olduğunu ve yerleştirildikleri kampın internet erişiminden yoksun olduğundan dolayı aileleriyle iletişim kuramadıklarını söylemişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail tek kurşun sıkmadan Dera’ya ilerliyor: PYD, İsrail dahil herkesten yardım istiyor

Yayınlanma

Türkiye ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) Ayn el Arap’a (Kobani) yönelik operasyona hazırlanırken HTŞ ile aradığı diyaloğu henüz kuramayan PYD, Türkiye’ye karşı İsrail dahil tüm ülkelerden yardım bekliyor. Bu arada Suriye topraklarına giren İsrail de Dera’ya doğru ilerliyor.

PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim video konferans yöntemiyle düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

DW Türkçede yer alan habere göre Salih Müslim HTŞ ile PYD arasında PYD’nin işgalindeki toprakların geleceğine ilişkin henüz bir müzakere süreci başlamadığını söyledi.

Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) Suriye’nin başkentini ele geçirip Esad yönetimini devirdiğinde Salih Müslim HTŞ ile diyaloga açık olduklarını söylemiş, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti. Ayrıca PYD liderliği kendine bağlı kurumlara HTŞ’nin tanıdığı yeni Suriye bayrağının asılması talimatını vermişti.

Şam’a gönderdikleri mesajlara “henüz yanıt alamadıklarını” söyleyen Müslim, yine de olası müzakereleri yürütmek üzere bir heyet hazırladıklarını ve umutlu olduklarını belirtti.

Müslim, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın “HTŞ ve Kürtler arasında bir diyaloğu önlemek için aceleyle ve erkenden” Şam’a gitmiş olabileceğini düşündüğünü de söyledi.

HTŞ ile müzakerelerden istedikleri sonucu alamamaları halinde Şam’la bir çatışma ihtimali görüp görmediğinin sorulması üzerine Müslim, “Bu olmazsa kendimizi siyasi olarak savunacağız. Her şey masada ancak iyi niyetle yaklaşıyoruz” dedi.

Hem HTŞ hem SMO için “cihatçı” nitelemesi yapan Müslim, yine de HTŞ’nin geçmişte kendilerine yönelik operasyonlara katılmadığına dikkat çekti. Fakat bu yapının da “Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunun” farkında olduklarını kaydetti.

“İsrail desteğine açığız”

İsrail basınında son günlerde çıkan “İsrail’in Suriyeli Kürtleri Türkiye’ye karşı koruması gerektiği” şeklindeki yorumların sorulması üzerine Müslim, “Özellikle İsrail’den değil, herkesten destek istediklerini” söyledi. Salih Müslim, “İsraille iletişimimiz yok, eğer böyle bir (Kürtlere destek) açıklamaları varsa elbette takdirle karşılarız” dedi. Müslim, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği tutumun “İsrail’i de rahatsız ettiğini” savundu.

Jerusalem Post gazetesi 9 Aralık tarihinde, “Suriye Kürtlerinin temsilcileri yardım ve koruma talebiyle İsrailli yetkililere başvurdu” diye yazmıştı.

İsrail’in Türkiye’ye karşı açık desteğinin SDG kontrolündeki bölgelerde yaşayan Arap halkları huzursuz edip etmeyeceği sorusu üzerine Müslim, “Mısır, Fas, Tunus, Körfez ülkeleri… tüm bu Arap ülkelerinin zaten İsraille ilişkisi var” ifadelerini kullandı. Arap aşiretlerinin sırf bu yüzden kendileri aleyhine tutum almasını beklemediğini söyledi.

İsrail ordusu Dera’ya ilerliyor

Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinden rahatsızlığını dile getiren İsrail ise Esad yönetiminin devrilmesi üzerine girdiği Suriye topraklarındaki işgalini tek bir kurşun dahi sıkmadan derinleştiriyor.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail’in Dera kırsalında dokuz kilometre ilerleyerek bölgedeki Koya köyüne ve Vahdet barajı bölgesine girerek stratejik mevzilere konuşlandığını duyurdu.

SOHR’un bildirdiğine göre İsrail güçleri bölgeye girmeden önce bölge sakinlerinden silahlarını teslim etmelerini istedi.

SOHR, ayrıca İsrail güçlerinin İsrail – Suriye sınırındaki tampon bölge yakınlarındaki Kuneytra bölgesi ve Dera arasındaki sınırda yer alan Sayda köyü yakınlarındaki askeri bir bölge olan 74. Tugay bölgesine girdiğini aktardı.

İsrail ordusu bu ay Esad hükümetinin çöküşünün ardından, Suriye sınırında yer alan stratejik Hermon Dağı’nı işgal etmiş ve Suriye ile işgal altındaki Golan Tepeleri arasındaki silahtan arındırılmış bölgeye girmişti. İsrailli yetkililer, bu hareketi İsrail’in sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak tanımlamasına rağmen en az 2025’in sonuna kadar işgali devam ettireceklerinin mesajlarını veriyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

ABD, Suriye’de eğittiği gruba Esad devrilmeden önce “Zamanınız geldi” demiş

Yayınlanma

“IŞİD’e karşı mücadele” kapsamında ABD ve Birleşik Krallık tarafından eğitilen “Devrimci Komando Ordusu” (RCA) isimli gruba, Esad devrilmeden önce ABD Özel Kuvvetleri tarafından verilen bir brifingde, “Sizin zamanınız geldi,” denildiği belirtiliyor.

İngiliz The Telegraph’ta yayınlanan habere göre, Washington’un saldırıdan önceden haberdar olduğuna dair ilk işaret olarak RCA, Esad yönetiminin sonunu getirebilecek bir saldırı için güçlerini artırmalarının ve “hazır olmalarının” söylendiğini açıkladı.

RCA komutanlarından Başar el-Maşadani, Palmira kentinin eteklerinde Rusya tarafından kullanılan eski bir Suriye ordusu hava üssünden The Telegraph’a yaptığı açıklamada “Bize bunun nasıl olacağını söylemediler. Bize sadece, ‘Her şey değişmek üzere. Bu sizin anınız. Ya Esad düşecek ya da siz düşeceksiniz’ [dediler]. Ama ne zaman ya da nerede olacağını söylemediler, sadece hazır olmamızı söylediler,” dedi.

Maşadani’ye göre, Irak sınırındaki ABD kontrolündeki Tanf hava üssündeki brifingden önceki haftalarda, RCA’nın safları, komutası altına aldığı kendisi gibi daha küçük serbest birliklerle dolduruldu.

HTŞ geçen ayın sonlarına doğru yıldırım harekatıyla güneye, Şam’a doğru ilerlerken, RCA da Tanf’tan ilerledi ve şu anda başkentin kuzeyindeki toprak parçaları da dahil olmak üzere ülkenin yaklaşık beşte birini işgal ediyor.

Üst düzey RCA yetkilileri, Suriye’deki ABD’li komutanların ilerleme emrini, 2019’daki yenilgisine kadar ülkenin kuzeydoğusunun büyük bölümünü işgal eden IŞİD’in kalıntılarının “Esad’ın düşmesi halinde oluşacak güç boşluğundan yararlanmasını önlemek için” verdiklerini söyledi.

The Telegraph’a göre bu durum Washington’un sadece 8 Aralık’ta Beşar Esad yönetimini deviren HTŞ öncülüğündeki saldırıdan haberdar olduğunu değil, aynı zamanda operasyonun boyutları hakkında da kesin istihbarata sahip olduğunu gösteriyor.

Geçen hafta kentin eteklerindeki Rus kontrolündeki Suriye hava üssünü ele geçiren RCA savaşçıları, saldırı başlamadan yaklaşık üç hafta önce, kasım ayı başında Esad’ın olası düşüşüne hazırlanmalarının söylendiğini belirttiler.

Ekim ayı başında Maşadani ve diğer komutanlar, Tanf’taki Amerikalı subayların Ebu Hatab tugayını ve diğer birlikleri RCA’nın ortak komutası altına soktuğunu söyledi.

Bunun sonucunda RCA’nın mevcudu yaklaşık 800’den 3.000’e çıktı. Kuvvetin tüm üyeleri ABD tarafından silahlandırılmaya ve şu anda feshedilmiş olan Suriye ordusundaki askerlere ödenen maaşın yaklaşık 12 katı olan ayda 400 dolar maaş almaya devam etti.

Saldırı başladığında RCA güçleri doğu çölü boyunca yayıldı ve kilit yolların kontrolünü ele geçirdi. Ayrıca güneydeki Dera kentinde HTŞ’den önce Şam’a ulaşan bir isyancı grupla birleştiler.

Yüzbaşı Maşadani, RCA ve Suriye’nin geçici lideri Muhammed el-Colani tarafından yönetilen HTŞ militanlarının işbirliği içinde olduğunu ve iki güç arasındaki iletişimin Tanf’taki Amerikalılar tarafından koordine edildiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English