Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Irak’ta 24 saatlik ‘iç savaş’ denemesi

Yayınlanma

Sadr yanlısı yüzlerce kişi dün başkent Bağdat’taki Yeşil Bölge’de Cumhurbaşkanlığı ve Hükümet Sarayı’nı bastı, milislerle çıkan çatışmada 30’e yakın kişi hayatını kaybetti. Eylemciler bugün Sadr’ın eylemi sonlandırma açıklamasına kadar rakip Şii örgütlerin binalarına girdi, bazılarını ateşe verdi, milis güçlerini gözaltına aldı.

Ekim 2019 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan ve Meclis’te sandalye çoğunluğunu elde eden Mukteda es-Sadr; işgal sonrası ABD’nin kurduğu etnik ve mezhepsel temelli siyasi sisteme meydan okudu; Şii, Sünni ve Kürt tüm ulusal tarafları içine alan bir uzlaşı hükumeti kuracağını duyurdu. Ancak, az ya da çok ne kadar oy alırlarsa alsınlar kota sistemine göre hükumete eklemlenmeye alışkın ve bazıları da doğrudan İran’a bağlı diğer Şii grupların engeli ile karşılaştı. Nuri el Maliki’nin başını çektiği Koordinasyon Çerçevesi, yargıdaki etkinliğini kullanarak Sadr’ın hükumet kurmasını imkansız hale getiren “üçte iki” kararı çıkarttı. Koordinasyon Çerçevesi ile anlaşmayı reddeden Sadr grubu ise Meclis’ten istifa etti ve sokak eylemlerine yöneldi. Yeşil Bölge’de oturma eylemi, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı baskını ve en son Meclis’i feshetme başvurusunu görüşen Federal Yüksek Mahkeme önünde protesto gösterisi düzenleyen Sadr destekçileri, şu üç noktada geri adım atmadı:

  • “Uğursuz üçlünün” (Nuri el-Maliki, Kays el-Hazeli ve Ammar el-Hekim) içinde yer aldığı bir uzlaşıya katılmayacağız.
  • Meclis feshedilecek.
  • Erken seçim yapılacak.

Sadr siyasetten neden çekildi?

Federal Yüksek Mahkeme’nin Meclis kararı beklenirken ve Sadr, “Milisler, kontrolsüz silahlar, şiddet, savaş, mezhepçilik, denenmiş partiler ve mezhep kotalarının olmadığı yeni bir Irak inşa edelim” çağrısının üzerinden 24 saat bile geçmeden, ani bir kararla siyasi arenadan tamamen çekildiğini duyurdu. Peki Sadr’ı Bağdat başta olmak üzere bir çok şehrin savaş alanına dönmesine yol açan bu açıklamayı yapmaya iten neydi?

Şii Taklid Merci Kazım el-Hairi’nin sağlık sorunlarını gerekçe göstererek emekliliğe ayrılırken Sadr destekçilerine İran dini lideri Ali Hamaney’e tabi olma çağrısı yapması, kuşkusuz Sadr’ın bu açıklamayı yapmaya iten en önemli etken oldu. İkinci derecede dini lider olan Hairi’nin açıklaması alışılageldik bir durum değil, zira en büyük Taklid Merci Ayetullah Sistani’ye karşı saygısızlık anlamına gelmesinin yanı sıra normalde meseleyi insanların kendi vicdanına bırakan meslektaşlarının olağan uygulamasından da farklı. Sadr hareketi dışında çok sınırlı takipçisi olan Hairi, kimi yorumculara göre İran’ın baskısıyla yaptığı bu açıklamayla Sadr’ın meşruiyetini sarsmayı hedefledi.

Ancak Sadr hareketi dini merci olarak takip ettikleri Hairi’nin bir fetvası ile çözülecek klasik anlamda bir dini hareketten çok, siyasi ve toplumsal bir oluşum. Dolayısıyla Hairi’nin açıklaması, duygusal olduğu bilinen Sadr dışındaki Sadrcıları pek etkilemiş gibi görünmüyor. Üstelik Sadr’ın bu kararı “duygusallıkla” mı aldığı yoksa büyük bir planın, herhangi bir aşaması mı olduğu da muamma. Biri çıkıp, Sadr’ın bir güç gösterisi olarak neler yapabileceğinin fragmanını izlettiğini söylerse, çok büyük bir itiraz gelmez.

Ortalık savaş alanına döndü

Nitekim Sadr’ın kararından yaklaşık bir saat sonra, dün binlerce Sadr taraftarı Yeşil Bölge’ye girerek Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı bastı. Sadr Hareketi’nin silahlı gücü Seraya es-Selam’ın (Barış Tugayları) ağır silahlarla Yeşil Bölge’ye girmesi üzerine Başbakan Kazimi, rutin programını iptal ederken Ortak Operasyonlar Komutanlığı ‘ikinci bir duyuruya kadar’ ülke genelinde sokağa çıkma yasağı ilan etti. Barış Tugayları’na karşı Koordinasyon Çerçevesi içindeki Haşdi Şabi birlikleri güvenlik güçlerine ait üniformaları giyerek göstericilere ateş açtı. Sosyal medyada yayılan videolarda göstericilerin keskin nişancılar tarafından hedef alınarak öldürüldüğü görüldü. Çoğunluğu Sadr yanlısı 30’a yakın kişinin hayatını kaybettiği, 150’nin üzerinde kişinin de yaralandığı çatışmalar bugün de devam etti.

Hayatını kaybeden Sadrcılar böyle gömüldü.

 

Barış Tugayları, sadece Bağdat’ta değil, Basra, Necef gibi pek çok noktada “uğursuz üçlünün” ve özellikle de Kays el-Hazeli’nin ofislerini ve karargâhlarını bastı. Sadr’a yakın kaynaklar, ülke çapında Maliki’nin Dava Partisi, Kays el Hazeli’nin Asayib Ehl’ül Hak Hareketi ve Ammar el Hekim’in Ulusal Hikmet Akımı ile bunların silahlı milislerine ait yaklaşık 300 karargâh ve ofisin basıldığını ve bazılarının ateşe verildiğini söyledi.

Bugün öğlen saatlerinde açıklama yapan Sadr, sokakta çatışan destekçilerinden bir saat içinde evlerine dönmelerini istedi. Sadr, “Yaşanan çatışmalardan dolayı Irak halkından özür diliyorum. Bu devrim barışçıl olmaktan çıktığı için devrim değildir ve buna devrim diyemem. Batsın böyle bir devrim” dedi. Sadr’ın çağrısı ile destekçileri evlerine dönerken ülkedeki sokağa çıkma yasağı da kaldırıldı.

Öte yandan ülke 24 saatlik bir cehennemi yaşarken hükumet kurup ülkeyi yönetmeye aday Koordinasyon Çerçevesi liderlerinden sükunet çağrısı ya da herhangi bir açıklama gelmediğini de not etmek lazım.

Göstericiler Maliki liderliğindeki Dava Partisi’nin Zaafaraniya bölgesindeki binasına hasar verdi.

 

Bağdat’ın kuzeydoğusundaki Ur bölgesinde Kays el-Hazali liderliğindeki Asayib Ehl’ül Hak Hareketi’nin karargâhı yakıldı.

 

Sadr ‘uğursuz üçlü’ ile neden anlaşamıyor?

Sadr’ın Koordinasyon Çerçevesini oluşturan liderlerinden Maliki ile husumeti, 2008’e uzanıyor. Maliki, ABD birlikleriyle birlikte, Irak ordusunu Sadr’ın Mehdi Ordusu’nun üzerine saldı ve Sadrcıları darmadağın etti. Özellikle Basra’daki katliamlar, Sadr mensuplarının hafızalarına kazındı.

2006-07’de Mehdi Ordusu’ndan ayrılarak kurulan Asayib Ehl’ül Hak Hareketi ve lideri Hazeli ise seçimden sonra Sadr’ın direnişinin güç kullanılarak bastırılması gerektiğini savundu. İran’a yakın duran ve kısmen İran’dan finanse edilen Asayib Ehl’ül Hak, 2019’daki protestolarda halka orantısız şiddet kullanan örgüt olarak da öne çıkmıştı.

Siyasi ağırlığı bulunan Ammar el Hekim ise Sardcılara karşı sert güç kullanılmasını savunan Maliki-Hazeli ikilisine karşı duramama ve kararsızlığı yüzünden Sadr’ın listesine girmiş görünüyor.

Sadr İran’a neden karşı?

Irak yakın tarihine ABD karşıtlığı ile damga vuran Sadr, 2018’e kadar, işgal sonrası kurulan Şii hükumetlerde yer aldı. Ekim 2019 seçimlerinde yaşananların bir benzerinin yaşandığı 2018 seçimlerinde de en çok sandalyeye sahip olan Sadr, diğer Şii örgütlerin engellemesi nedeniyle yine hükumet kuramadı. Kendisi de Şii olan Sadr’ın cephesinden bakılacak olursa, tablo şuydu: Bazıları doğrudan İran tarafından yönlendirilen bazılarıysa İran’a yakın duran Şii örgütler, Sadr’ın önünü kesti.

Siyasi arenada bunlar yaşanırken diğer yandan da IŞİD sonrası sorunlarla boğuşan ülkede ekonomik kriz tavan yaptı, siyasilerin adı yolsuzluk, rüşvet gibi skandallarla anılmaya başladı. Tüm bu gelişmeler, Irak’ta 2003 sonrası en kapsamlı ve yaygın protesto eylemlerine yol açtı. Irak halkı işsizlik, temel altyapı yetersizliği ve geçim sıkıntısı gibi ekonomik gerekçelerin yanı sıra dış müdahalelere de karşı çıkan bir duruş sergiledi. Meclis’te hükumet kuramayan ve muhalefete geçen Sadr hareketi de sokaktaki gücü sayesinde kısa sürede, tabandan gelen bu halk hareketine liderlik eden bir pozisyona yükseldi. Artık Sadr, sadece ABD müdahalesine değil topyekun “yabancı müdahalesi”ne karşı çıkan bir söylem geliştirdi. Ancak Sadr’da asıl “ipi koparan” gelişme, ABD’nin 3 Ocak 2020’de İranlı Kudüs Gücü komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi komutanı Ebu Mehdi el-Mühendis’i Bağdat Uluslararası Havaalanı yakınlarında drone saldırısı ile katletmesi ve ardından bir hafta sonra İran’ın da Irak’taki ABD varlığını hedef alan füze saldırıları oldu. Özetle, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik dar boğazdaki Irak, bir yandan da ABD ve İran’ın kozlarını açıktan paylaştığı toprak parçası konumuna geldi.

Sadr, Kasım Süleymani’nin yerine Kudüs Gücü liderliğine geçen İsmail Kaani’yi ağırladığında, ona açıkça “Irak’a müdahale etmeyin” diyerek pozisyonunu tam olarak ortaya koydu. 2021 seçimlerinden sonra da Sadr ile Koordinasyon Çerçevesi’nin arasında “ara buluculuk” yapmak için Irak’a gelen Kudüs Gücü komutanıyla görüşmeyi reddetti.

İran Sadr’a karşı mı?

Sadr’ın yabancı ve dolayısıyla da İran müdahalesine karşı çıkması anlaşılabilir bir durum. Peki, İran Sadr’a ne kadar karşı? Öncelikle her ülke, eğer böyle bir imkanı varsa, doğrudan kendine bağlı ya da daha yakın siyasi güçlerin iktidarda olmasını ister. İran için de aynı durum geçerli. Ancak, İran’a yakın duran Hazeli gibi figürler üzerinden İran’ın tavrını okumaya çalışmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü bu durumda, İran’a en yakın isim olduğu tartışmasız Hadi el Amiri’nin, Sadr’a yönelik tavrını açıklamak imkansız hale gelir. Koordinasyon Çerçevesi’nin en önemli ismi olan el-Fetih İttifakı lideri Amiri, Sadr’a karşı Maliki-Hazeli ikilisinin sert güç ısrarını kıran isim. Aynı zamanda doğrudan İran İslam Devrim Muhafızları tarafından kurulan Bedir Örgütü’nün de lideri olan Amiri, Sadr hareketine yönelik uzlaşma ve diyalogu esas alan politikanın başını çekiyor ve Sadr da Koordinasyon Çerçevesini eleştirdiği konuşmalarında Amiri’yi ayrı tutmaya özen gösteriyor. Tüm gerçekleri alt altta koyunca Tahran’ın tavrı daha da netleşiyor: Sadr ile savaşmaktansa, Sadr’a katlanmak. Tahran olası bir Şii-Şii çatışmasının Irak ile birlikte kendisine de çok büyük zarar vereceğini biliyor.

Peki neden?

Tüm bu yaşananların müsebbibi uzlaşıyı reddeden Sadr gibi görünüyor ancak asıl neden; ABD’nin işgalle getirdiği ucube sistem. 20 yıldır bu sistemden nemalanan “yiyicilerin” suyun başını bırakmamadaki ısrarı. Yolsuzlukları, başarısızlıkları ayyuka çıkan simaların hükmetmeyi kendine hak görmesi. Ülkeyi bir mil ileri götürmeyenlerin, itiraz eden halka silah çekenlerin, şehirleri terör örgütlerine terk edenlerin, devlet aygıtını işlemez hale getirenlerin bitmek tükenmek bilmeyen koltuk sevdası…

İşte Sadr, bu siyasi düzene meydan okuyor. Ancak ucu açık söylemleri, ani kararları ve masaya bile oturmayı reddeden tavrı hem Sadr’ın kendisine ve hareketine hem de Irak halkına zarar veriyor. Sadece Şiiler değil diğer mezhep ve etnik kökenden Iraklılar için de önemli ve güven duyulan bir figür olan Sadr, anlık alınmış gibi duran kararlar ya da ani çıkışlarıyla değil, bir program çerçevesinde hareket etse, bugün değil ama yakın bir gelecekte başarılı olabilir. Belki de Sadr, mezhep temelli siyasi sistemi “mezhepsiz bir siyasi parti” ile yıkmak için kolları sıvamalı. Şiilerin, Sünnilerin, Türkmen ve Kürtlerin içinde yer aldığı bir siyasi partinin iktidarı, Sadr’ın isyan ettiği sistemi kendiliğinden tarihin tozlu sayfalarına kaldıracaktır. Gandhi’nin dediği gibi, “Dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendinden başla.”

 

 

DÜNYA BASINI

Pezeşkiyan’ın hedefi sandığa gitmeyenler, silahı ise “korku”

Yayınlanma

İran’da 14. dönem Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nin ikinci turuna kalan adayların seçim kampanya süreci yeniden başladı.

İran devlet televizyonuna göre, 5 Temmuz’da yapılacak cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turu için yarışacak reformistlerin adayı Mesud Pezeşkiyan ile muhafazakarların adayı Said Celili’nin kampanya süreci 3 Temmuz’da sona erecek.

Aşağıda çevirisini okuyacağınız analiz adayların birbirlerine yönelik suçlamalarına ve seçim kampanyalarında kullandıkları argümanlara odaklanıyor:

***

İran’da reformcuların cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için sosyal yardım ve korku faktörüne güveniyor

Amwaj.media

Reformist Mesud Pezeşkiyan ve muhafazakâr Said Celili, 28 Haziran’daki cumhurbaşkanlığı seçiminde hiçbir aday oyların çoğunluğunu alamadığı için ikinci turda karşı karşıya gelecek.

Pezeşkiyan’ın kampanyası şimdi ilk turu boykot eden seçmenlerle iletişim kurmaya ve katılımı artırmak için olası muhafazakâr yönetimin tehlikelerini vurgulamaya hazırlanıyor. Celili’nin ekibi ise reformist rakibini plansız olarak göstermeye çalışıyor.

Sonuçlar: 28 Haziran seçimleri, muhafazakâr eski Cumhurbaşkanı Reisi’nin geçen ay bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesiyle tetiklendi. İran anayasasına göre erken seçimlerin 50 gün içinde yapılması gerekiyor.

Milletvekili Pezeşkiyan ve eski nükleer baş müzakereci Celili, İran’da 28 Haziran’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda yeterli oyu alamadıkları için 5 Temmuz’da karşı karşıya gelecekler.

-Pezeşkiyan 10,5 milyon (yüzde 42,5) oy alırken, Celili 9,5 milyon (yüzde 38,6) oy aldı.

-Başlangıçta seçimin favorisi olarak görülen muhafazakâr Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf ise 3.4 milyondan az (yüzde 13.8) oy alarak üçüncü oldu.

-Muhafazakâr eski adalet bakanı Mustafa Purmuhammedi ise kullanılan oyların yüzde 1’inden azını alarak (yaklaşık 200.000) sonuncu oldu.

Katılım oranı: Kamuoyu yoklamaları, 2021 seçimlerinde seçmen katılımının bir önceki rekor düşük seviye olan yüzde 48,8’den daha yüksek olacağını öngörmesine rağmen, seçime katılım sadece yüzde 39,9 oldu.

Rekor düşük katılım oranı, 2020’de başlayan ulusal seçimlere düşük katılım eğilimini tersine çeviremedi. Seçmen ilgisizliği ve reform yanlısı adayların neredeyse tamamının seçime katılımının engellenmesi bu eğilimi tetikledi.

-Muhafazakârların parlamentoyu ılımlılardan ve Reformistlerden geri aldığı 2020 yasama seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip seçmenlerin yüzde 42’sinden biraz fazlası oy kullandı.

-Reisi’nin genel olarak “tek atlı yarış” olarak görülen seçimi kazandığı 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçmenlerin yüzde 48,8’i oy kullandı ki bu o zamana kadar bir cumhurbaşkanlığı oylaması için en düşük katılım oranıydı.

-Bu yıl mart ayında yapılan parlamento seçimlerinin ilk turunda da seçmenlerin yaklaşık %41’i oy kullanmıştı.

Yankıları: Pezeşkiyan için kampanya yürüten eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif (2013-21) katılımın düşük olmasını halkın “yönetim şeklimizden memnun olmamasına” bağladı ve geçmişteki eksiklikler için özür diledi.

-Siyaset sosyoloğu Mehran Solati, 30 Haziran’da reform yanlısı Hammihan gazetesine verdiği demeçte, özellikle etnik azınlıkların çoğunlukta olduğu sınır illerindeki düşük katılımın, ülkenin seçimler konusunda “derinleşen öfke ve artan bir hayal kırıklığı” ile karşı karşıya olduğunu gösterdiğini söyledi.

Muhafazakâr Kayhan gazetesi ise katılımın düşük olmasından ılımlı Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani (2013-21) hükümetinin ekonomik performansını sorumlu tuttu.

-Kayhan, ekonominin durumu nedeniyle halkın hayal kırıklığına uğradığını ve Ruhani’nin halefi, son cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin (2021-24) Ruhani’nin kendisine bıraktığı ekonomiyi düzeltmek için yeterli zamanı olmadığını iddia etti.

-Muhafazakâr gazete 28 Mayıs’ta Reisi’nin çabaları sayesinde seçime katılımın “gözle görülür şekilde yüksek” olacağını öngörmüştü.

Pezeşkiyan’ın ekibi, 5 Temmuz’da yapılacak ikinci tur öncesinde kampanya çalışmalarına başlarken, ilk turda sandığa gitmeyenlere ulaşmaya çalışıyor.

-Zarif, Reformcu kampa bağlı kampanyacılara yaptığı bir konuşmada, halkın “yalan bombardımanına” tutulduğu için “doğrudan insanlarla konuşmalarını” önerdi. Pezeşkiyan için kampanya yürütenler 30 Haziran’da Tahran’ın farklı bölgelerinde bir araya gelerek sıradan İranlıların sorularını yanıtladılar.

Pezeşkiyan 30 Haziran’da, 5 Temmuz’daki zaferinin mecazi bir tren kazasını önlemek için gerekli olduğunu ima ederek dikkatleri üzerine çekti.

-Reformist aday, bir çiftçinin, rayları tıkayan kayalara çarpmadan önce gelen trenin sürücüsünü durdurmak için kıyafetlerini ateşe verdiği bilinen bir grafiği paylaştı. “Fedakâr çiftçi” hikayesi -1961 yılının bir Kasım gecesi yaşanan Rizali Khajavi’nin gerçek eylemlerini konu alıyor- İran ilkokullarında vatanseverlik ve görev bilinci örneği olarak öğretiliyor.

-İran’ı trene ve 28 Haziran seçimlerini boykot eden seçmenleri de yolcularına benzeten Pezeşkiyan, ülkenin “İran’ın geleceği tehlikede olduğu için” yolcuları uyarmak amacıyla “fedakâr çiftçi” gibi insanlara ihtiyaç duyduğunu söyledi.

-Pezeşkiyan’ın paylaşımına tepki olarak Khajavi’nin oğullarından biri internette bir video yayınlayarak kendisinin ve ailesinin Celili’ye oy vereceğini söyledi.

Reformcu adayın destekçileri de muhafazakâr bir cumhurbaşkanının iktidara gelmesinin kötü sonuçlar doğurabileceği korkusundan faydalanarak destek toplamaya çalışıyor.

-Eski Bilgi ve İletişim Teknolojileri Bakanı (2017-21) ve Pezeşkiyan’ın kampanyasının destekçisi olan Muhammad Cevad Azar Cahromi 29 Haziran’da olası bir Celili yönetimini Taliban tarafından yönetilen bir hükümete benzetti.

-Siyasi yorumcu Muhammed Ali Ahangaran 29 Haziran’da Pezeşkiyan’a oy vermenin işleri “mutlaka” daha iyi hale getirmeyeceğini, ancak “seçimi boykot etmenin ya da Celili’ye oy vermenin kesinlikle felaket getireceğini” yazdı.

Bu arada Celili’nin destekçileri 69 yaşındaki Pezeşkiyan’ın sağlığını ve cumhurbaşkanı olmak için gereken özelliklere sahip olup olmadığını sorguladı.

-Muhafazakâr milletvekili ve Celili’nin destekçisi Hamid Rasaee 30 Haziran’da “söylentilere” dayanarak Pezeşkiyan’ın hastalığı nedeniyle Celili ile televizyonda yapılacak bir tartışmaya katılmayacağını söyledi ve Pezeşkiyan’ın dört yıl boyunca ülkeyi yönetecek kadar sağlıklı olup olmadığını sordu. Pezeşkiyan’ın tartışmadan çekildiğine dair resmi bir açıklama yapılmadı.

-Muhafazakâr bir milletvekili ve eski bir televizyon sunucusu olan Emirhüseyin Sabeti, Pezeşkiyan’ı ülkenin sorunlarını ele alacak bir “planı olmamakla” suçladı. Sabeti ayrıca reformist adayın yarışı kazanması halinde benzin fiyatlarının sekiz kattan fazla artacağını iddia etti.

Adaylar: Eğitimli bir kalp cerrahı olan Pezeşkiyan, Batı ile ilişki kurma ve temel sosyal ve kültürel özgürlükleri güvence altına almak için mücadele etme mottosuyla yarışıyor.

– Tecrübeli milletvekili, yolsuzlukla mücadele etme sözü verdi ve İran’ı yıllardır kara listesinde tutan hükümetler arası kara para aklama karşıtı bir kuruluş olan Mali Eylem Görev Gücü (FATF) ile işbirliğinden yana konuştu.

-Pezeşkiyan, Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney tarafından belirlenen politikalardan övgüyle bahsetti. Bu nokta, İslam Cumhuriyeti’ni eleştirenler tarafından Pezeşkiyan ve muhafazakâr rakibi Celili’nin birbirinden farkı olmadığı iddia etmek için sıklıkla referans gösteriliyor.

Celili aşırı muhafazakârlar arasında popüler ve Reisi yönetimindeki pek çok kişinin desteğine sahip.

-Muhafazakâr Celili 2007-2013 yılları arasında Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi (YGK) sekreteri olarak görev yaptı ve bu dönemde Batı ile nükleer müzakereleri de yürüttü. Müzakereler hiçbir yere varmadı.

-Batı ile ilişkilerin geliştirilmesine karşı olan ve 2015 nükleer anlaşmasına da şiddetle karşı çıkan Celili şu anda Hamaney’in YGK’deki kişisel temsilcisi olarak görev yapıyor.

Öngörü: İki cumhurbaşkanı adayı 5 Temmuz’da yapılacak ikinci tur öncesinde televizyonda yayınlanacak iki münazarada karşı karşıya gelecek.

-Celili, Kalibaf’ın oylarının kendi lehine döneceğini umuyor ancak meclis başkanının destekçilerinin Celili’nin davasına ne kadar bağlı olduğu konusunda soru işaretleri var. Şimdiden, en azından bazı oyların Pezeşkiyan’a gideceğine dair işaretler söz konusu

-İkinci turu kazanmak için Pezeşkiyan’ın katılımı artırmak için elinden gelen her şeyi yapması gerekiyor. Kampanyası, kısmen kullanılmayan her oyun Celili’ye oy vermek anlamına geldiğini savunarak ilk turu boykot edenleri kazanmaya odaklanacak.

-Sosyal medyadaki söylem, Reformist adayın Celili gibi muhafazakâr birinin cumhurbaşkanı olmasından endişe duyan seçmenlerden fayda sağlayacağını gösteriyor. Ancak bu korku faktörünün seçmen ilgisizliğini yenmeye yetip yetmeyeceğini zaman gösterecek.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

ABD’nin “Gazze’ye Arap asker” planı: Filistin ve Kahire karşı çıkıyor

Yayınlanma

Kahire yönetiminin, Mısır askerlerinin Gazze Şeridi’ne girmesine karşı olduğu ve Gazze’nin savaş sonrası alacağı durumun da Filistin’in iç meselesi olduğunu vurguladığı belirtildi.

ABD’nin savaş sonrası Gazze’nin yönetimine ilişkin yürüttüğü plan kapsamında Arap ülkelerinden, Gazze’ye geçici olarak asker konuşlandırmasını istediği iddia edilmişti. Times of Israel’in haberine göre ABD Dışişleri Antony Blinken üç hafta önce Katar, Mısır, İsrail ve Ürdün’e yaptığı ziyaretler sırasında muhataplarına, ABD’nin yerel Filistinli subaylarla birlikte çalışacak bir gücün oluşturulması için Kahire ve Abu Dabi’den destek aldığını söyledi.

İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Tzachi Hanegbi de 25 Haziran’da yaptığı açıklamada, Gazze’de Hamas’a alternatif kurulacak yönetimin birkaç gün içinde netleşeceğini söylemişti. Hanegbi, İsrail’in; ABD, Birleşmiş Milletler, Avrupa ve ılımlı Arap ülkeleriyle Gazze’de Hamas yönetimine nasıl bir alternatif bulabileceğini tartıştığını dile getirmişti.

İsrail resmi yayın kurumu hafta sonu adı açıklanmayan bir güvenlik yetkilisine dayandırdığı haberinde, “İsrail ordusunun, yerini alacak uluslararası bir güç bulunana kadar Gazze Şeridi’nde kalacağını ve bunun birkaç ay sürebileceğini” aktardı.

İddialar üzerine Filistin Yönetimi Gazze Şeridi’nde “dış güçlerin getirilmesi suretiyle işgalin sürdürülmesini reddettiğini” açıkladı.

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü ve Enformasyon Bakanı Nebil Ebu Rudeyne, resmi haber ajansı WAFA’da yer alan açıklamasında, “Filistin topraklarında herhangi bir yabancı varlığın meşruiyeti yok ve Filistin’i kimin yöneteceğine yalnızca Filistin halkı karar verir” dedi.

İsrail’in “kanlı katliamlarla sahada uygulamaya çalıştığı yerleşim ve yerinden etme politikasının da hiçbir meşruiyeti bulunmadığını” belirten Ebu Rudeyne, “İşgal hükümeti ve onun başbakanı (Binyamin Netanyahu), Filistin halkının kaderini belirleyebileceklerine ve Gazze Şeridi’ndeki işgalcinin yerine yabancı güçleri getirerek işgali sürdürebileceklerine inanırlarsa yanılgı içinde olacaklardır” ifadelerini kullandı.

Ebu Rudeyne, Batı Şeria’da ve Gazze Şeridi’nde yabancı varlığına izin vermeyeceklerini belirterek, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün, Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğunu belirtti.

Öte yandan Kahire yönetiminin de Mısır askerlerinin Gazze Şeridi’ne girmesine karşı olduğu ve Gazze’nin savaş sonrası alacağı durumun da Filistin’in iç meselesi olduğunu vurguladığı aktarıldı.

El-Kahire el-İhbariyye kanalının ismini vermediği 2 üst düzey Mısırlı kaynak konuya ilişkin açıklama yaptı. Kaynaklar, Mısır’ın, esirlerin evlerine geri dönmesi ve Gazze’deki saldırıların durmasının, ateşkes ve esir takası anlaşmasıyla olması gerektiğini daha önce tüm taraflara ilettiğini ifade etti. Mısır’ın ayrıca, Gazze’ye Mısır kuvvetlerinin girmesine karşı çıktığı ve Gazze’nin savaş sonrası alacağı durumun Filistin iç meselesi olduğunu vurguladığı kaydedildi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

“Düşman ordusunda askerlik yapmayız” diyen Harediler polisle çatıştı

Yayınlanma

Ultra Ortodoks Yahudiler (Harediler), Batı Kudüs’te zorunlu askerlik hizmetine karşı düzenlenen protestoda İsrail polisi ile çatıştı.

Batı Kudüs’teki Meaşearim Mahallesi’nde bulunan Şabat Meydanı’nda toplanan on binlerce Haredi, İsrail’in zorunlu askerlik hizmetini protesto etti.

Ellerinde dövizler taşıyan Harediler, “Düşman ordusunda askerlik yapmayız”, “Ölürüz de askerlik yapmayacağız” şeklinde sloganlar attı.

Şofar (keçi veya koç boynuzundan yapılan ve dini amaçla kullanılan enstrüman) üfleyen Harediler, aynı zamanda bölgeden geçen İsrail İskân Bakanı Yitzhak Goldknopf’un aracını taşladı.

Polise taş atmaya başlayan Harediler, çevredeki çöp konteynırlarını da ateşe verdi.

İsrail polisi, atlı birliklerle müdahale ettiği binlerce Haredi’yi, aynı zamanda TOMA’lardan pis kokan tazyikli su sıkarak dağıtmaya çalıştı.

Mahkeme kararının toplumsal sonuçları olacak

İsrail Yüksek Mahkemesi, 25 Haziran’da oybirliğiyle Ultra Ortodoks Yahudi erkeklerin zorunlu askerlikten muaf tutulmasının yasal dayanağının bulunmadığına ve askerliğe uygun olanların göreve alınması gerektiğine karar vermişti.

Kararda, askere alınmayanların kamu tarafından finanse edilen sosyal yardım ve eğitim yardımlarından da yararlanamayacaklarına yer verilmişti.

Kararın, zorunlu askerliğe uygun olduğu tahmin edilen 67 bin Haredi erkeğe toplu mu yoksa kademeli biçimde mi tevdi edileceği henüz kesinleşmedi.

Haredi erkeklerin askerlik hizmetini yerine getirmesi gerektiği yönündeki kararın siyasi ve toplumsal sonuçlarının olması bekleniyor.

Tarihi öneme sahip bu karar, İsrail’de yeni bir iç kargaşaya neden olma ve kültürel bir çatışmayı körükleme potansiyeline sahip bulunuyor.

Askerlik yapmayı reddedenler artık devlet desteği alamayacak. Ultra Ortodoks Yahudileri askerlik hizmetinden kurtaran yasal muafiyet Mart 2024’te sona ermişti.

Hükümetin ek süre talebi reddedilmişti

Yüksek Mahkeme, mart ayında Binyamin Netanyahu hükümetinin yeni askerlik yasası hazırlanana kadar Ultra Ortodoks Yahudilerin askerlik muafiyetinin uzatılması için ek süre talebini reddetmişti.

Mahkeme, şu ana kadar askerlik şubesine yazılmamış Tevrat okullarında (Yeşivalarda) eğitim gören Haredi öğrenciler için hükümetin sağladığı fonun da kesilmesi talimatını vermişti.

İsrail Meclisinde, Haredilerin zorunlu askerlikten muaf tutulmasına ilişkin yasa tasarısı, 11 Haziran’da yapılan oylamada oy çokluğuyla kabul edilmişti.

Tasarının, yürürlüğe girmesi için ikinci ve üçüncü okumada onaylanmak üzere Meclisin Dışişleri ve Güvenlik Komitesinde tartışılması bekleniyordu.

Muhalefet partileri Haredilerin askerlikten muaf tutulmasını eleştirirken, Netanyahu hükümetinde yer alan Ultra Ortodoks Yahudileri temsil eden partiler ise Haredilere askerliği zorunlu hale getirecek yasa tasarısına karşı çıkıyor.

Harediler nüfusun yüzde 12’sini oluşturuyor

Çoğu dini gerekçelerle askere gitmeyi reddeden Harediler, 9 milyonluk ülkede nüfusun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor.

Ülkedeki Haredi Yahudilerinin büyük çoğunluğu Batı Kudüs’teki Meaşerim Mahallesi’nde ve başkent Tel Aviv yakınlarındaki Bney Brak kentinde yaşıyor.

İsrail’de 1 Kasım 2022 seçimlerinden zaferle ayrılan Likud lideri Netanyahu’nun koalisyon ittifakında aşırı sağcı partilerin yanı sıra Ultra Ortodoks Şas ve Birleşik Tevrat Yahudilik partileri yer alıyor.

Laik Yahudilerle aralarında birçok konuda görüş ayrılığı olan ve toplumun geri kalanına entegre olmayı reddeden Haredi Yahudilerin çoğu, orduda dinlerinin gerektirdiği şekilde yaşayamayacakları gerekçesiyle askerlik yapmayı reddediyor.

Kadın ve erkekler için İsrail’de 3 yıl zorunlu askerlik hizmeti bulunuyor. Ultra Ortodoks Yahudilik inanca sahip Harediler ise 26 yaşına kadar Tevrat kurslarında (Yeşiva) eğitim almaları halinde askerlikten muaf tutuluyor.

İsrail’de koalisyon ortağı Haredi partiler, “Tevrat eğitiminin temel hak olduğu” yönünde bir kanun geçirerek temsil ettikleri kesimi askerlikten muaf tutulmasını yasal güvence altına almayı planlıyordu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English