Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Irak’ta 24 saatlik ‘iç savaş’ denemesi

Yayınlanma

Sadr yanlısı yüzlerce kişi dün başkent Bağdat’taki Yeşil Bölge’de Cumhurbaşkanlığı ve Hükümet Sarayı’nı bastı, milislerle çıkan çatışmada 30’e yakın kişi hayatını kaybetti. Eylemciler bugün Sadr’ın eylemi sonlandırma açıklamasına kadar rakip Şii örgütlerin binalarına girdi, bazılarını ateşe verdi, milis güçlerini gözaltına aldı.

Ekim 2019 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan ve Meclis’te sandalye çoğunluğunu elde eden Mukteda es-Sadr; işgal sonrası ABD’nin kurduğu etnik ve mezhepsel temelli siyasi sisteme meydan okudu; Şii, Sünni ve Kürt tüm ulusal tarafları içine alan bir uzlaşı hükumeti kuracağını duyurdu. Ancak, az ya da çok ne kadar oy alırlarsa alsınlar kota sistemine göre hükumete eklemlenmeye alışkın ve bazıları da doğrudan İran’a bağlı diğer Şii grupların engeli ile karşılaştı. Nuri el Maliki’nin başını çektiği Koordinasyon Çerçevesi, yargıdaki etkinliğini kullanarak Sadr’ın hükumet kurmasını imkansız hale getiren “üçte iki” kararı çıkarttı. Koordinasyon Çerçevesi ile anlaşmayı reddeden Sadr grubu ise Meclis’ten istifa etti ve sokak eylemlerine yöneldi. Yeşil Bölge’de oturma eylemi, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı baskını ve en son Meclis’i feshetme başvurusunu görüşen Federal Yüksek Mahkeme önünde protesto gösterisi düzenleyen Sadr destekçileri, şu üç noktada geri adım atmadı:

  • “Uğursuz üçlünün” (Nuri el-Maliki, Kays el-Hazeli ve Ammar el-Hekim) içinde yer aldığı bir uzlaşıya katılmayacağız.
  • Meclis feshedilecek.
  • Erken seçim yapılacak.

Sadr siyasetten neden çekildi?

Federal Yüksek Mahkeme’nin Meclis kararı beklenirken ve Sadr, “Milisler, kontrolsüz silahlar, şiddet, savaş, mezhepçilik, denenmiş partiler ve mezhep kotalarının olmadığı yeni bir Irak inşa edelim” çağrısının üzerinden 24 saat bile geçmeden, ani bir kararla siyasi arenadan tamamen çekildiğini duyurdu. Peki Sadr’ı Bağdat başta olmak üzere bir çok şehrin savaş alanına dönmesine yol açan bu açıklamayı yapmaya iten neydi?

Şii Taklid Merci Kazım el-Hairi’nin sağlık sorunlarını gerekçe göstererek emekliliğe ayrılırken Sadr destekçilerine İran dini lideri Ali Hamaney’e tabi olma çağrısı yapması, kuşkusuz Sadr’ın bu açıklamayı yapmaya iten en önemli etken oldu. İkinci derecede dini lider olan Hairi’nin açıklaması alışılageldik bir durum değil, zira en büyük Taklid Merci Ayetullah Sistani’ye karşı saygısızlık anlamına gelmesinin yanı sıra normalde meseleyi insanların kendi vicdanına bırakan meslektaşlarının olağan uygulamasından da farklı. Sadr hareketi dışında çok sınırlı takipçisi olan Hairi, kimi yorumculara göre İran’ın baskısıyla yaptığı bu açıklamayla Sadr’ın meşruiyetini sarsmayı hedefledi.

Ancak Sadr hareketi dini merci olarak takip ettikleri Hairi’nin bir fetvası ile çözülecek klasik anlamda bir dini hareketten çok, siyasi ve toplumsal bir oluşum. Dolayısıyla Hairi’nin açıklaması, duygusal olduğu bilinen Sadr dışındaki Sadrcıları pek etkilemiş gibi görünmüyor. Üstelik Sadr’ın bu kararı “duygusallıkla” mı aldığı yoksa büyük bir planın, herhangi bir aşaması mı olduğu da muamma. Biri çıkıp, Sadr’ın bir güç gösterisi olarak neler yapabileceğinin fragmanını izlettiğini söylerse, çok büyük bir itiraz gelmez.

Ortalık savaş alanına döndü

Nitekim Sadr’ın kararından yaklaşık bir saat sonra, dün binlerce Sadr taraftarı Yeşil Bölge’ye girerek Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı bastı. Sadr Hareketi’nin silahlı gücü Seraya es-Selam’ın (Barış Tugayları) ağır silahlarla Yeşil Bölge’ye girmesi üzerine Başbakan Kazimi, rutin programını iptal ederken Ortak Operasyonlar Komutanlığı ‘ikinci bir duyuruya kadar’ ülke genelinde sokağa çıkma yasağı ilan etti. Barış Tugayları’na karşı Koordinasyon Çerçevesi içindeki Haşdi Şabi birlikleri güvenlik güçlerine ait üniformaları giyerek göstericilere ateş açtı. Sosyal medyada yayılan videolarda göstericilerin keskin nişancılar tarafından hedef alınarak öldürüldüğü görüldü. Çoğunluğu Sadr yanlısı 30’a yakın kişinin hayatını kaybettiği, 150’nin üzerinde kişinin de yaralandığı çatışmalar bugün de devam etti.

Hayatını kaybeden Sadrcılar böyle gömüldü.

 

Barış Tugayları, sadece Bağdat’ta değil, Basra, Necef gibi pek çok noktada “uğursuz üçlünün” ve özellikle de Kays el-Hazeli’nin ofislerini ve karargâhlarını bastı. Sadr’a yakın kaynaklar, ülke çapında Maliki’nin Dava Partisi, Kays el Hazeli’nin Asayib Ehl’ül Hak Hareketi ve Ammar el Hekim’in Ulusal Hikmet Akımı ile bunların silahlı milislerine ait yaklaşık 300 karargâh ve ofisin basıldığını ve bazılarının ateşe verildiğini söyledi.

Bugün öğlen saatlerinde açıklama yapan Sadr, sokakta çatışan destekçilerinden bir saat içinde evlerine dönmelerini istedi. Sadr, “Yaşanan çatışmalardan dolayı Irak halkından özür diliyorum. Bu devrim barışçıl olmaktan çıktığı için devrim değildir ve buna devrim diyemem. Batsın böyle bir devrim” dedi. Sadr’ın çağrısı ile destekçileri evlerine dönerken ülkedeki sokağa çıkma yasağı da kaldırıldı.

Öte yandan ülke 24 saatlik bir cehennemi yaşarken hükumet kurup ülkeyi yönetmeye aday Koordinasyon Çerçevesi liderlerinden sükunet çağrısı ya da herhangi bir açıklama gelmediğini de not etmek lazım.

Göstericiler Maliki liderliğindeki Dava Partisi’nin Zaafaraniya bölgesindeki binasına hasar verdi.

 

Bağdat’ın kuzeydoğusundaki Ur bölgesinde Kays el-Hazali liderliğindeki Asayib Ehl’ül Hak Hareketi’nin karargâhı yakıldı.

 

Sadr ‘uğursuz üçlü’ ile neden anlaşamıyor?

Sadr’ın Koordinasyon Çerçevesini oluşturan liderlerinden Maliki ile husumeti, 2008’e uzanıyor. Maliki, ABD birlikleriyle birlikte, Irak ordusunu Sadr’ın Mehdi Ordusu’nun üzerine saldı ve Sadrcıları darmadağın etti. Özellikle Basra’daki katliamlar, Sadr mensuplarının hafızalarına kazındı.

2006-07’de Mehdi Ordusu’ndan ayrılarak kurulan Asayib Ehl’ül Hak Hareketi ve lideri Hazeli ise seçimden sonra Sadr’ın direnişinin güç kullanılarak bastırılması gerektiğini savundu. İran’a yakın duran ve kısmen İran’dan finanse edilen Asayib Ehl’ül Hak, 2019’daki protestolarda halka orantısız şiddet kullanan örgüt olarak da öne çıkmıştı.

Siyasi ağırlığı bulunan Ammar el Hekim ise Sardcılara karşı sert güç kullanılmasını savunan Maliki-Hazeli ikilisine karşı duramama ve kararsızlığı yüzünden Sadr’ın listesine girmiş görünüyor.

Sadr İran’a neden karşı?

Irak yakın tarihine ABD karşıtlığı ile damga vuran Sadr, 2018’e kadar, işgal sonrası kurulan Şii hükumetlerde yer aldı. Ekim 2019 seçimlerinde yaşananların bir benzerinin yaşandığı 2018 seçimlerinde de en çok sandalyeye sahip olan Sadr, diğer Şii örgütlerin engellemesi nedeniyle yine hükumet kuramadı. Kendisi de Şii olan Sadr’ın cephesinden bakılacak olursa, tablo şuydu: Bazıları doğrudan İran tarafından yönlendirilen bazılarıysa İran’a yakın duran Şii örgütler, Sadr’ın önünü kesti.

Siyasi arenada bunlar yaşanırken diğer yandan da IŞİD sonrası sorunlarla boğuşan ülkede ekonomik kriz tavan yaptı, siyasilerin adı yolsuzluk, rüşvet gibi skandallarla anılmaya başladı. Tüm bu gelişmeler, Irak’ta 2003 sonrası en kapsamlı ve yaygın protesto eylemlerine yol açtı. Irak halkı işsizlik, temel altyapı yetersizliği ve geçim sıkıntısı gibi ekonomik gerekçelerin yanı sıra dış müdahalelere de karşı çıkan bir duruş sergiledi. Meclis’te hükumet kuramayan ve muhalefete geçen Sadr hareketi de sokaktaki gücü sayesinde kısa sürede, tabandan gelen bu halk hareketine liderlik eden bir pozisyona yükseldi. Artık Sadr, sadece ABD müdahalesine değil topyekun “yabancı müdahalesi”ne karşı çıkan bir söylem geliştirdi. Ancak Sadr’da asıl “ipi koparan” gelişme, ABD’nin 3 Ocak 2020’de İranlı Kudüs Gücü komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi komutanı Ebu Mehdi el-Mühendis’i Bağdat Uluslararası Havaalanı yakınlarında drone saldırısı ile katletmesi ve ardından bir hafta sonra İran’ın da Irak’taki ABD varlığını hedef alan füze saldırıları oldu. Özetle, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik dar boğazdaki Irak, bir yandan da ABD ve İran’ın kozlarını açıktan paylaştığı toprak parçası konumuna geldi.

Sadr, Kasım Süleymani’nin yerine Kudüs Gücü liderliğine geçen İsmail Kaani’yi ağırladığında, ona açıkça “Irak’a müdahale etmeyin” diyerek pozisyonunu tam olarak ortaya koydu. 2021 seçimlerinden sonra da Sadr ile Koordinasyon Çerçevesi’nin arasında “ara buluculuk” yapmak için Irak’a gelen Kudüs Gücü komutanıyla görüşmeyi reddetti.

İran Sadr’a karşı mı?

Sadr’ın yabancı ve dolayısıyla da İran müdahalesine karşı çıkması anlaşılabilir bir durum. Peki, İran Sadr’a ne kadar karşı? Öncelikle her ülke, eğer böyle bir imkanı varsa, doğrudan kendine bağlı ya da daha yakın siyasi güçlerin iktidarda olmasını ister. İran için de aynı durum geçerli. Ancak, İran’a yakın duran Hazeli gibi figürler üzerinden İran’ın tavrını okumaya çalışmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü bu durumda, İran’a en yakın isim olduğu tartışmasız Hadi el Amiri’nin, Sadr’a yönelik tavrını açıklamak imkansız hale gelir. Koordinasyon Çerçevesi’nin en önemli ismi olan el-Fetih İttifakı lideri Amiri, Sadr’a karşı Maliki-Hazeli ikilisinin sert güç ısrarını kıran isim. Aynı zamanda doğrudan İran İslam Devrim Muhafızları tarafından kurulan Bedir Örgütü’nün de lideri olan Amiri, Sadr hareketine yönelik uzlaşma ve diyalogu esas alan politikanın başını çekiyor ve Sadr da Koordinasyon Çerçevesini eleştirdiği konuşmalarında Amiri’yi ayrı tutmaya özen gösteriyor. Tüm gerçekleri alt altta koyunca Tahran’ın tavrı daha da netleşiyor: Sadr ile savaşmaktansa, Sadr’a katlanmak. Tahran olası bir Şii-Şii çatışmasının Irak ile birlikte kendisine de çok büyük zarar vereceğini biliyor.

Peki neden?

Tüm bu yaşananların müsebbibi uzlaşıyı reddeden Sadr gibi görünüyor ancak asıl neden; ABD’nin işgalle getirdiği ucube sistem. 20 yıldır bu sistemden nemalanan “yiyicilerin” suyun başını bırakmamadaki ısrarı. Yolsuzlukları, başarısızlıkları ayyuka çıkan simaların hükmetmeyi kendine hak görmesi. Ülkeyi bir mil ileri götürmeyenlerin, itiraz eden halka silah çekenlerin, şehirleri terör örgütlerine terk edenlerin, devlet aygıtını işlemez hale getirenlerin bitmek tükenmek bilmeyen koltuk sevdası…

İşte Sadr, bu siyasi düzene meydan okuyor. Ancak ucu açık söylemleri, ani kararları ve masaya bile oturmayı reddeden tavrı hem Sadr’ın kendisine ve hareketine hem de Irak halkına zarar veriyor. Sadece Şiiler değil diğer mezhep ve etnik kökenden Iraklılar için de önemli ve güven duyulan bir figür olan Sadr, anlık alınmış gibi duran kararlar ya da ani çıkışlarıyla değil, bir program çerçevesinde hareket etse, bugün değil ama yakın bir gelecekte başarılı olabilir. Belki de Sadr, mezhep temelli siyasi sistemi “mezhepsiz bir siyasi parti” ile yıkmak için kolları sıvamalı. Şiilerin, Sünnilerin, Türkmen ve Kürtlerin içinde yer aldığı bir siyasi partinin iktidarı, Sadr’ın isyan ettiği sistemi kendiliğinden tarihin tozlu sayfalarına kaldıracaktır. Gandhi’nin dediği gibi, “Dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendinden başla.”

 

 

ORTADOĞU

UCM Hakiminden İsrail’in “tarafsızlık” sorgusuna yanıt

Yayınlanma

Beti Hohler

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail’in kendisi hakkındaki tarafsızlık sorgulamasına ilişkin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki tutuklama kararını verecek dairenin yeni atanan üyesi Hâkim Beti Hohler’in yanıtını yayınladı.

İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkındaki tutuklama talebi kararını verecek hâkim heyetine yeni atanan Hohler, savcılıktaki geçmiş görevine ilişkin İsrail’in sorularını yanıtladı.

UCM Hakimi Hohler’in sunduğu detaylı yanıtla, İsrail’in yargı sürecini geciktirmeye ve hakimin tarafsızlığını sorgulama yönelik girişimi temelsiz kaldı.

Tarafsızlık tartışması

Hohler’in UCM hakimliğine seçilmeden önce UCM Savcılık Ofisinde çalışmış olmasının, tarafsızlığına gölge düşürebileceğini öne süren İsrail Başsavcılığının UCM’ye yönelttiği sorulara verilen yanıtta, Filistin soruşturmasında görev almadığını belirtti. Hohler, savcılık bürosunda çalıştığı dönemde Filistin soruşturmasına doğrudan ya da dolaylı olarak katılmadığını ve soruşturmada görev alan personelle çalışmadığını kaydetti.

Eski Mossad şefi savaş suçları soruşturması nedeniyle eski UCM savcısını tehdit etmiş

İsrailli yetkililer hakkında yürütülen soruşturmanın belgelerine, soruşturma planlarına, evraklarına, delillerine veya gizli belgelere hiçbir şekilde erişmediğini aktaran Hohler, bu bilgi ve belgelerin kendisine başka şekilde de getirilmediğini ifade etti.

Yanıtında UCM’deki tüm soruşturmalara erişim sağlayan bir konumda çalışmadığını anlatan Hohler, Savcılıktaki görevinde kendisine danışılan ve görüş bildirdiği konular içinde Filistin soruşturmasının yer almadığını vurguladı.

Hohler, ağırlıklı olarak Filipinler’deki olayların soruşturulmasında görev aldığını ve etkileşime girdiği soruşturmalar içinde Filistin’in yer almadığını belirtti.

ABD Temsilciler Meclisi, UCM’ye yaptırım yasasını geçirdi

Tarafsızlığından makul gerekçelerle şüphelenilen bir hâkimin görevinden çekilmesi gerektiğine inandığını aktaran Hohler, görevinin gerektirdiği özelliklerin farkında olduğunu kaydetti. Hohler, Savcılık Ofisini de konuya ilişkin elindeki bilgileri mahkemeye sunmaya davet etti.

UCM’deki süreci geciktirme çabaları

Önceki UCM Başsavcısı Fatou Bensouda 16 Ocak 2015’te, Filistin’deki duruma ilişkin ön inceleme başlattığını duyurmasının ardından, Aralık 2019’da soruşturma için gerekli kriterlerin karşılandığını açıklamasına rağmen, Filistin topraklarının nereyi kapsadığı ve mahkemenin hangi topraklarda işlenen suçlara bakabileceğinin tespit edilmesi için ön yargılama dairesinden görüş istemişti.

Söz konusu görüşün verilmesi sırasında birçok UCM ülkesi ve sivil toplum kuruluşunun (STK) sürece dahil olmasıyla yaklaşık 2 yıl sonunda, ön inceleme tamamlanmış ve soruşturma ancak 3 Mart 2021’de başlatılmıştı.

“İsrailli yetkililer hakkında yakalama kararı almaması UCM’nin sonunu getirebilir”

UCM Başsavcılığının 20 Mayıs’ta Binyamin Netanyahu, Yoav Gallant ve üç Hamas lideri hakkında istediği tutuklama kararı talebi, İsrail ve müttefiklerinin sistematik engelleme çabalarıyla karşılaşmaya devam etti.

İngiltere’nin temmuzda başlattığı yetki itirazıyla yeni bir gecikme süreci başlamıştı. İngiltere’nin Filistin’in devlet statüsünü sorgulayarak UCM’nin yargı yetkisine itiraz etmesi ve daha sonra 64 ülke, kuruluş ve kişinin beyanlarının da sürece dahil edilmesiyle birlikte, tutuklama kararından önce yargılama yetkisi tartışmalarına girilmişti.

Bunun yanında Netanyahu hakkındaki tutuklama kararı talebini incelemekle görevli bir numaralı Ön Yargılama Dairesinin başkanı Hâkim Julia Motoc’un “sağlık nedenleri ve adaletin düzgün işleyişini koruma ihtiyacı” gerekçesiyle görevinden çekildiği açıklanmıştı.

UCM, Motoc’un yerine Sloven Hâkim Beti Hohler’in atandığını bildirmişti.

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

UCM’deki Filistin süreci devam ederken, Mahkeme Taraf Devletler Meclisi Başkanlığından yapılan açıklamada, Başsavcı Kerim Han hakkında Savcılık Ofisi çalışanlarından birine yönelik “uygunsuz davranış” iddialarının bağımsız bir komisyon tarafından incelendiği duyurulmuştu.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas’tan Gazze’nin yönetimi için “komite” önerisine şartlı onay

Yayınlanma

Hamas’ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, El-Aksa televizyonuna yaptığı açıklamada Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması teklifini, bu komitenin tamamen yerel olması şartıyla kabul ettiklerini söyledi.

Hayye, Gazze’de ateşkes görüşmeleriyle ilgili açıklamasında “Masaya Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması yönünde bir fikir konuldu. Bu, Mısırlı kardeşlerimizin sunduğu bir öneri. Biz buna sorumlu bir yaklaşımla ve olumlu bir şekilde yanıt verdik. Komitenin Gazze’yi tamamen yerel bir şekilde yönetmesi ve oradaki günlük hayata dair her şeyi denetlemesi şartıyla bu öneriyi kabul ediyoruz” dedi.

Çin’de bir araya gelen Hamas ve El Fetih birleşme için diyaloğu sürdürme sözü verdi

Hamas ve Fetih hareketleri, bu ayın başında Gazze’nin yönetimi için bir komite kurulması ve ateşkes görüşmeleri çerçevesinde Mısır’ın başkenti Kahire’de bir araya gelmişti.

Hayye, Hamas ve İsrail arasında dolaylı olarak yürütülen ateşkes ve esir takası müzakerelerine ilişkin de “İsrail soykırımı durmadan esir takası olmayacak. Nitekim bu birbirine bağlı bir denklem. Biz tüm açıklıkla şunu söylüyoruz. Bu saldırganlığın durmasını istiyoruz. Herhangi bir esir takası olması için önce bu saldırılar durmalı” ifadelerini kullandı.

“Netanyahu, siyasi nedenlerle ateşkesi engelliyor”

Ateşkes anlaşmasına hazır olduklarını ancak İsrail’in de bu konuda gerçekten istekli olması gerektiğini belirten Hayye, “Ateşkes müzakerelerini harekete geçirmek için arabulucu ülkelerle temaslarımız sürüyor. Ancak Netanyahu, siyasi nedenlerle ateşkes müzakerelerinde ilerlemeyi engelliyor” diye konuştu.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’nde süren saldırılarının durdurulması için taraflar arasında uzun süredir dolaylı müzakereler yürütülüyor. Katar, ABD ve Mısır’la İsrail ve Hamas arasındaki ateşkes ve esir takası anlaşmalarına arabuluculuk ediyor.

“Ya Philadelphia ya anlaşma”

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail ve uluslararası kamuoyunda, siyasi nedenlerle Hamas ile esir takası anlaşması yapmamakla suçlanıyor. İsrail’in anlaşma taslağına eklediği maddelerin özellikle Mısır-Gazze sınır hattı Philadelphia Koridoru’nda kontrolünü sürdürme ısrarının müzakereleri zora soktuğu vurgulanıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail Meclis kürsüsünden Netanyahu’ya “seri katil” dedi

Yayınlanma

Ayman Ode

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya Gazze’deki sivil ölümlerinden ötürü “barışın seri katilisin” diyen Filistin asıllı İsrail Meclisi (Knesset) üyesi Ayman Odeh zorla kürsüden uzaklaştırıldı.

Odeh, Knesset’teki konuşmasında, İsrail ordusunun Gazze’de, sivil ayırt etmeksizin düzenlediği saldırılardan dolayı Netanyahu’yu eleştirdi.

İsrail saldırılarında henüz yeni doğmuş ikiz bebeğini ve eşini, doğum belgesini almaya gittiği esnada düzenlenen saldırıda kaybeden Muhammed Ebu el-Kumsan’ın hikayesini anlatan Odeh, “Gazze’de sisteminizin öldürdüğü 17 bin 385 bebek var; bunların 825’i bir yaşın altında” dedi.

Netanyahu’ya Gazze öldürülen sivil, kadın ve çocuklara ilişkin sert eleştiriler yönelten Odeh sözlerini şöyle sürdürdü: “Gazze’de 35 bin 55 yetim bebek var. Hepsinin kanı peşinizi bırakmayacak ve yine de küstahlığınızla Uluslararası Ceza Mahkemesinde nasıl suçlandığınızı merak edeceksiniz. Binyamin Netanyahu senin düşüncen nedir? Düşüncen nedir? 30 yıldır barışın seri katili oldun.”

Konuşması yarıda kesilen Odeh’in Knesset’te bulunanlarca kürsüden uzaklaştırıldığı görüldü.

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta üç günlük ikiz bebeklerinin doğum belgesini almak için evinden çıkan Filistinli Muhammed Ebu el-Kumsan, eşini ve çocuklarını 13 Ağustos’ta İsrail saldırısında kaybetmişti.

Filistinli baba, bebeklerinin doğum belgesini almak için dışarı çıktıktan kısa bir süre sonra, İsrail ordusu sığındıkları evi bombalamıştı. Evde bulunan eşi ile Aysel ve Aser ismini verdikleri ikiz bebekleri ve kayınvalidesi saldırıda yaşamını yitirmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English