Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

İsrail-Lübnan ateşkesi: 14 ay süren çatışmada zafer kimin?

Yayınlanma

İsrail ile Hizbullah arasında 14 aydır devam eden çatışmaları sonlandırması öngörülen ateşkes bu sabah başladı. İsrail ordusunun işgal ettiği köylerden ne zaman çekileceği belli değil ancak Lübnan’ın güneyindeki saldırılar nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalanlar evlerine dönüyor.

Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu, ateşkesin İsrail ve Hizbullah için ne anlama geldiği, başarılı olup olmayacağı ve Gazze’yi nasıl etkileyeceğine dair Harici’nin sorularını yanıtladı.

Atlıoğlu ateşkes ilanına giden süreci şöyle özetledi: “Eylül ayında ilk kez ateşkesle ilgili söylentiler, girişimler başlamıştı. Ekim ayında bu devam etti. Ama bir türlü Amerikan seçimlerine kadar bir nihayete ulaşılamadı. Bu süreç içerisinde çatışma da gittikçe şiddetlendi. Özellikle İsrail’in düzenlediği hava saldırılarıyla Beyrut başta olmak üzere kentlerde büyük bir yıkım oluştu. Güney Lübnan’da da benzer bir durum söz konusu oldu. Bununla birlikte İsrail karadan düzenlediği operasyonda fazla bir ilerleme gösteremedi. Bu koşullar altında pek çok kişi ateşkesin olup olmayacağı konusunda kararsızdı.”

Akşam ateşkesin açıklanmasıyla birlikte aslında tuhaf bir durum ortaya çıktığını belirten Atlıoğlu, “Anladığımız kadarıyla Amerika ve Fransa arabuluculuğunda İsrail ile Lübnan hükümeti arasında varılmış bir ateşkes var. Hizbullah’ın bu işin neresinde olduğu hala belirsiz” dedi. Atlıoğlu, Hizbullah’ın ateşkesi kabul ettiğine dair propaganda yapıldığını ancak Hizbullah’ın henüz net bir açıklama gelmediğini hatırlattı: “Hatta bir milletvekili dün akşam dedi ki bizim önümüze gelen metinle bu en son gelen metin arasında birtakım farklılıklar var dolayısıyla Hizbullah’ın hala ateşkesin koşullarını yerine getirmeyeceği belirsiz.”

Lübnanlılar evlerine dönüyor: İsrailli bakandan “vur” emri

Belirsizliğe rağmen sabah saatlerinde yürürlüğe giren ateşkese tarafların uyum sağladığını belirten Atlıoğlu, “Lübnanlıların güneyine geri dönüşünün hızlı bir şekilde başlamasıyla birlikte bunun bir yenilgi olmadığına dair propaganda yapılıyor. Karşı tarafta da İsrail tarafı büyük bir zafer olarak ilan ediyor bu anlaşmayı” ifadelerini kullandı.

Ateşkes metninin henüz açıklanmadığını hatırlatan Atlıoğlu, Biden’ın açıklaması ve basından çıkan haberlere göre anlaşmada Hizbullah’ın sürekli itiraz ettiği bazı noktalar olduğuna dikkat çekti: “Özellikle dün akşam Biden’ın da söylediği İsrail’in herhangi bir saldırı durumunda meşru müdafaa hakkı kapsamında karşı saldırılar düzenleyebileceği konusu. Ayrıca bu çekilme meselesi de oldukça karışık. Lübnan ordusunun bölgeye konuşlandırılması söz konusu ki akşamdan itibaren Lübnan ordu birliklerinin bir kısmı kışlarından çıktı ve harekete geçti. Fakat tabi İsrail diyor ki Hizbullah Litani Nehri’nin kuzeyine çekilmediği müddetçe ben işgal ettiğim sınırdaki o dar alanı boşaltmam diyor. Dolayısıyla geri çekilmenin ne zaman ve nasıl olacağı belirsiz.”

“Ateşkesi denetleyecek Amerikalıların başını çektiği bir mekanizmadan bahsediliyor. Bu nasıl kurulacak? İletişim nasıl sağlanacak? Daha da önemlisi, Lübnan ordusu burada nasıl konuşlanacak? Ateşkes sürdürülebilir mi? Böyle kırılgan bir ortamda Lübnan ordusu bölgede bir otorite kurabilir mi? Bunların hepsi soru işareti. Çatışmanın tekrar başlama olasılığı da oldukça yüksek.”

Doç. Dr. Atlıoğlu, ateşkesin Hizbullah açısından zafer mi yoksa mağlubiyet mi olduğu ile ilgili şunları söyledi. “Savaş, Hizbullah’ın geçen seneden beri var olan duruşunda birtakım değişikliklere yol açtı. Örgüt askeri kapasite olarak ve lider kadrosunda yaşadığı kayıplardan dolayı ciddi bir zafiyete uğradı. Boyutunu biz bilemiyoruz. Ama Eylül ayında Hasan Nasrallah öldürülmeden önce yaptığı son konuşmada daha önce sürekli tekrar ettiği bir şeyi söylüyordu: İsrailli yerleşimcilerin kuzeye dönmesinin tek şartı Gazze’de yapılacak bir ateşkes. Şimdi bu ateşkes ile birlikte Hizbullah sanki bu amacından sanki vazgeçmiş gibi görünüyor.”

İsrail ordusunun Lübnan’ın güneyindeki işgali ve yıkımı belgelendi

“Bu durum Hizbullah içinde birtakım sıkıntıları da yol açabilir. Çünkü Hizbullah’ın savaşa giriş nedeni Gazze’ye destek vermekti. Yani bunu bir kenara bırakması örgüt açısından bir sıkıntı yaratabilir. Sonuçta örgütün Hasan Nasrallah’ın o sözlerinin arkasında duramadığı gibi bir durum söz konusu.”

“Tabi bunun bir nedeni de iç siyasette de artık bir sene öncesinden farklı bir durum söz konusu olması. Hizbullah’ın rakipleri artık sesini yükseltebiliyor. Dolayısıyla da iç siyasette de ciddi birtakım mücadelelerin söz konusu olabilir.”

Atlıoğlu, İsrail ordusunun Lübnan’da savaşmak istememesi ve verdiği kayıplar göz önüne alındığında ateşkesin İsrail için zafer anlamına gelip gelemeyeceği ile ilgili de şunları kaydetti:

“İsrail tarafının özellikle tabi hava üstünlüğü vardı ama kara saldırısında Hizbullah iyi bir direniş gösterdi. İsrail ordusu ilerleme sağlayamadı. Savaşın sürdürülebilirliği açısından İsrail’in kara ordusundaki birtakım zafiyetler ortaya çıktı. 70’lerde 2-3 günde bütün Güney Lübnan’ı işgal eden İsrail, bu defa sınırda birkaç yeri zar zor ele geçirebildi. Aynı zamanda tabii nüfus, insan kaynağı sıkıntısı da var İsrail’de. Aşırı Ortodoks Yahudilerin askere çağrılması meselesi ve bunun iç politikada yaratabileceği kargaşa falan bunları da düşündüğümüz zaman zafer söz konusu değil gibi. Sonuçta İsrail aslında kuzeydeki yerleşimcileri askeri yolla oraya getirmeyi düşünüyordu fakat anlaşma nihayetinde yapmak zorunda kaldı.”

“Bunların hepsi doğru ama daha geniş açıdan baktığımız zaman bundan belki 2-3 sene önce biri deseydi İsrail, Hizbullah’ın tüm lider kadrosunu Nasrallah dahil öldürecek, Lübnan’da böyle bir ciddi bir yıkıma yol açacak, kimse inanmazdı. Dolayısıyla Hizbullah ciddi bir hasar aldı o kesin. Ama bu, İsrail tarafında istenilen o aşırı amaçlarla uyumlu mudur, değil midir? Onu bekleyip görmek lazım.”

“Netanyahu da zaten bu işin arkasındaki kişi olarak zaferini ilan etti. Hatta elini biraz daha yükseltti. Lübnan defteri kapandıktan sonra hedeflerinin İran olduğunu söyledi. Esad’ı uyardı. Şu anda İsrail avantajlı bir durumdaymış gibi gözüküyor. İçeriden eleştiriler var ama genel kanı Hizbullah’a ciddi zarar verildiği yönünde.”

İsrail’in Hizbullah’la ateşkesi: “Mutlak zaferden tam teslimiyete…”

Atlıoğlu, ateşkesin başarılı olması ve İsrail açısından Lübnan cephesinin kapanması durumunda Trump’ın da başkanlığı devralması ile birlikte Gazze’nin nasıl etkileneceği yönündeki sorumuza şöyle yanıt verdi:

“Trump’ın İsrail’e daha sempati duyan bir lider olduğunu gerçeğiyle Gazze’de İsrail’in daha üst aşamada bir şeyler yapabileceği bir tablo ortaya çıkıyor. Ancak sağı-solu belli olmayan bir lider olan Trump’ın başka birtakım planları da söz konusu olabilir. İktidara geldiğinde ya orta yol bulmaya çalışacak ya da Netanyahu’nun önünü daha fazla açacak ki, Netanyahu zaten Trump’ın başkan seçilmesini istiyordu. Dolayısıyla önünü açarsa Gazze’deki durum daha da ağırlaşacak. Belki de Gazze’nin tamamen insansızlaştırılması söz konusu olacak. Aynı zamanda Batı Şeria’da benzer bir durum yaşanabilir. Yani Trump’ın buna izin verme ihtimali söz konusu, en azından Netanyahu böyle düşünüyor.”

ORTADOĞU

İsrail’den Halep’in güneydoğusuna indirme operasyonu

Yayınlanma

sefire

İsrail, Suriye’nin Halep ilinin güneydoğusundaki Sefire ilçesine, önce hava saldırısı düzenlendi ardından hava araçlarıyla indirme operasyonu yaptı.

Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesiyle eşzamanlı bu ülkede yoğun hava saldırılarına ve güneyden işgale başlayan İsrail, Suriye ordusundan kalma savunma sanayi tesisleri ile askeri araştırma merkezinin bulunduğu Sefire bölgesine saldırı düzenledi. AA’nın yerel kaynaklara dayandırdığı haberine göre İsrail’in hedefinde hava savunma üssü ve 404 nolu depo vardı. İlk belirlemelere göre, düzenlenen yaklaşık on hava saldırısında bölgede ölen ve yaralananlar olduğu bildirildi.

Öte yandan ilerleyen saatlerde İsrail askerleri hava araçlarıyla indirme operasyonu yaparken, bölgedeki silahlı unsurlarla aralarında çatışmalar da yaşandı.

İsrail’in Suriye’ye saldırıları ve işgali

Suriye’de 27 Kasım’da şiddetlenen çatışmaların ardından 8 Aralık’ta 61 yıllık Baas yönetiminin çökmesiyle eş zamanlı, İsrail ordusunun Suriye’ye saldırıları arttı.

Suriye ordusundan kalan askeri altyapı ve imkanları imha etmeye başlayan İsrail ordusu, Suriye toprağı olan Golan Tepeleri’ndeki işgalini genişletti.

Golan Tepeleri civarındaki tampon bölgeye giren İsrail ordusu, işgali daha ileriye taşıyarak başkent Şam’ın 25 kilometre yakınlarına kadar sokuldu.

İsrail, Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni 1967’den bu yana işgal altında tutuyor. İsrail ile Suriye arasında 1974’te imzalanan Kuvvetlerin Çekilmesi Anlaşması ile tampon bölge ve silahtan arındırılmış bölgenin sınırları belirlenmişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Pentagon’un 11 Eylül mahkumları ile ilgili talebini mahkeme reddetti

Yayınlanma

ABD’li bir yetkili, bir askeri temyiz mahkemesinin Savunma Bakanı Lloyd Austin’in 11 Eylül saldırılarında Halid Şeyh Muhammed ve diğer iki sanık için varılan savunma anlaşmalarını iptal etme çabasına karşı karar verdiğini söyledi.

Karar, üç kişinin ABD’ye yönelik en ölümcül saldırılardan biriyle ilgili olarak suçlarını kabul etmeleri ve karşılığında ölüm cezasından muaf tutulmalarını öngören anlaşmaların yeniden yürürlüğe girmesini sağlıyor.

El Kaide’nin 11 Eylül 2001’de düzenlediği saldırılar yaklaşık 3.000 kişinin ölümüne yol açmış ve George W. Bush yönetiminin “teröre karşı savaş” adını verdiği ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerini teşvik etmişti.

Konuyu kamuoyu önünde tartışma yetkisi olmayan ve isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan ABD’li yetkilinin POLITICO’ya aktardığına göre askeri temyiz mahkemesi kararını pazartesi gecesi açıkladı.

Saldırıların beyni olmakla suçlanan Muhammed ve iki diğer sanık için askeri savcılar ve savunma avukatları, hükümet onaylı iki yıllık müzakerelerin ardından savunma anlaşmalarına vardılar. Anlaşmalar geçtiğimiz yaz sonunda açıklandı.

Savunma anlaşmalarını destekleyenler, bu anlaşmaları Küba’daki Guantanamo üssünde bulunan ABD askeri komisyonunda bu kişilere karşı açılan hukuki açıdan sorunlu davayı çözmenin bir yolu olarak görüyorlar. Muhammed, Velid bin Attaş ve Mustafa el-Havsavi’nin ön duruşmaları on yılı aşkın bir süredir devam ediyor.

Duruşma öncesi tartışmaların odak noktası, bu kişilerin CIA gözetiminde tutuldukları ilk yıllarda maruz kaldıkları işkencelerin davadaki tüm delilleri nasıl karartabileceği üzerineydi.

Bu yaz yapılan savunma anlaşmasının duyulmasından birkaç gün sonra Austin kısa bir emir yayınlayarak anlaşmayı geçersiz kıldığını açıklamıştı.

Austin, 11 Eylül saldırılarının ciddiyetine atıfta bulunarak, savunma bakanı olarak sanıkları idamdan kurtaracak her türlü savunma anlaşmasına kendisinin karar vermesi gerektiğini söylemişti.

Savunma avukatları, Austin’in Guantanamo mahkemesinin en üst makamı tarafından onaylanmış bir kararı reddetmek için yasal yetkisi olmadığını ve bu hareketin davaya yasadışı müdahale anlamına geldiğini söylediler.

11 Eylül davasına bakan askeri yargıç Hava Kuvvetleri Albay Matthew McCall, Austin’in savunma pazarlıkları başladıktan sonra bunları iptal etme yetkisi olmadığını kabul etmişti. Bu da Pentagon’un askeri temyiz mahkemesine başvurmasına yol açmıştı.

Austin’in şimdi savunma anlaşmalarını iptal ettirme çabasını ABD Columbia Bölgesi Temyiz Mahkemesine götürme seçeneği var.

Pentagon ayrıca, Guantanamo askeri hapishanesinde en uzun süre tutulan tutuklulardan biri olan ve ABD makamlarının on yıldan uzun bir süre önce naklini onayladığı Tunuslu bir adamı ülkesine geri gönderdiğini açıkladı.

Ridah bin Salih el-Yezidi’nin Tunus’a dönmesiyle Guantanamo’da 26 kişi kaldı. Bu sayı, 11 Eylül saldırılarından sonraki yıllarda yurt dışında gözaltına alınıp cezaevine getirilen yaklaşık 700 erkeğin oluşturduğu mahkum nüfusuna göre hayli az.

El-Yezidi’nin ülkesine geri gönderilmesiyle, ABD makamlarının herhangi bir kovuşturmadan feragat etmesi ve güvenlik riski taşımadıklarını açıklamasının ardından başka ülkelere nakledilmeyi bekleyen 14 kişi kaldı.

Biden yönetimi, suçlama olmaksızın tutulan diğer Guantanamo tutuklularının serbest bırakılması için hak gruplarının baskısıyla bu ay üç kişiyi daha transfer etti. ABD, kalan 14 kişiyi kabul edecek uygun ve istikrarlı ülkeler aradığını söylüyor.

ABD ordusu yaptığı açıklamada, el-Yezidi’nin “sorumlu bir şekilde nakledilmesi” için Tunus’taki yetkililerle birlikte çalıştıklarını söyledi. El-Yezidi, ABD’nin yurtdışından aldığı Müslüman tutukluları Guantanamo’ya göndermeye başladığı 2002 yılından bu yana Guantanamo’da tutuklu bulunuyordu.

El-Yezidi bir zamanlar Guantanamo’da tutulan bir düzine Tunusludan sonuncusu.

Guantanamo’da kalanlardan yedisi, Muhammed ve 11 Eylül sanıkları da dahil olmak üzere, aktif davalarla karşı karşıya. Toplam 26 kişiden diğer ikisi askeri komisyon tarafından mahkum edilmiş ve hüküm giymişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

HTŞ’nin ilk resmi ziyareti Riyad’a

Yayınlanma

Suriye Dışişleri Bakanı Esaad Hasan eş-Şeybani

Suriye’deki Geçici Hükümet’ten bir heyet, resmi ziyaret için Suudi Arabistan’a gitti. Bu ziyaret Esad yönetiminin devrilmesinden sonra HTŞ liderliğinde kurulan yeni hükümet yetkililerinin yurt dışına yaptığı ilk ziyaret oldu.

Suriye Haber Ajansı’nın (SANA) haberine göre, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı’nın daveti üzerine gerçekleşen ziyarette, Geçici Hükümet’in Dışişleri Bakanı Esaad Hasan Şeybani, Savunma Bakanı Murhef Ebu Kasra ve Genel İstihbarat Teşkilatı Başkanı Anas Hattab heyette yer alıyor.

Şeybani, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, “Özgür Suriye tarihindeki bu ilk ziyaretle, iki ülke arasındaki uzun ortak geçmişe uygun şekilde Suriye-Suudi ilişkilerinde yeni ve temiz bir sayfa açmayı arzuluyoruz” dedi.

Colani olarak bilinen HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara Suudi Arabistan’ın Al Arabiya kanalına verdiği demeçte krallığın “Suriye’nin geleceğinde kesinlikle büyük bir rolü olacağını” belirterek “tüm komşu ülkeler için büyük yatırım fırsatına” işaret etmişti.

Suriye’nin ekonomisi ve altyapısı 13 yılı aşkın süredir devam eden iç savaş nedeniyle harap olmuş durumda.

Diğer Arap devletleri gibi Suudi Arabistan da 2012 yılında Esad hükümetiyle ilişkilerini kesmiş ancak Riyad yönetimi geçen yıl Şam’la diplomatik ilişkileri yeniden başlatmış ve Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesinde etkili olmuştu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English