Bizi Takip Edin

Ortadoğu

İsrail’e BM askerini vurmak bile serbest

Yayınlanma

İsrail, Lübnan-İsrail sınırında bulunan Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü’nün (UNIFIL) kuzeye çekilmesini istedi bu talebi kabul edilmeyince BM’ye ait bir gözlem kulesini hedef aldı. İki BM askerinin yaralandığı saldırı sonrası bazı ülkeler İsrail’i kınadı ancak herhangi bir yaptırım gündeme dahi gelmedi. Dün yaşanan bu olaydan sonra İsrail bugün de aynı noktayı vurdu ve iki BM askeri daha yaralandı.

İsrail, dün UNIFIL’e ait gözlem kulesini vurmadan saatler önce UNFIL Sözcüsü Walla haber sitesine İsrail’in kendilerinden Lübnan sınırındaki mevzileri boşaltmalarını talep ettiğini ancak bu talebin reddedildiğini açıkladı. İsrail, Lübnan’ı karadan işgale başlamadan önce de benzer bir talepte bulunmuştu.

Bu haberin düşmesinden kısa bir süre sonra İsrail ordusuna ait bir Merkava tankı UNIFIL’in Lübnan’ın güneyindeki karargâhında bulunan bir gözlem kulesine doğru ateş açtı ve iki barış gücü askeri yaralandı. Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi, iki barış gücü askerinin Endonezya birliğinden olduğunu ve askerlerin hafif yaralandığını açıkladı.

Güçlerinin bölgede faaliyet gösterdiğini kabul eden İsrail, sözde mücadele ettiği Hizbullah savaşçılarının BM karakolları yakınlarında faaliyet gösterdiğini iddia etti. İsrail, bölgedeki BM güçlerine ateş açmadan önce UNIFIL’e korunaklı alanlara sığınmalarını söylediğini açıkladı. Ancak UNIFIL’e göre bu saldırı ilk değil. İki gün içinde iki ayrı saldırı daha yapıldı ancak herhangi bir zayiat olmadı.

Saldırı sonrası UNIFIL’den yapılan açıklamada “Barış güçlerine yönelik her türlü kasıtlı saldırı uluslararası insancıl hukukun ağır bir ihlalidir” denildi ve İsrail ordusu nezdinde girişimlerde bulunulduğu belirtildi.

BM Genel Sekreteri’nin Barış Operasyonlarından Sorumlu Yardımcısı Jean-Pierre Lacroix ise Fransa’nın talebi üzerine Lübnan’daki gelişmeleri ele almak üzere toplanan BMGK oturumunda İsrail’in “Merkava tankları” ve iş makinalarıyla birçok bölgeye giriş yaptığını belirterek, “Barış güçlerimizin güvenliğine yönelik tehlike giderek artıyor” dedi.

23 Eylül’den bu yana UNIFIL’in operasyonel faaliyetlerini gerçekleştiremediğini ifade eden Lacroix, Hizbullah’ın daha önce BM tesislerine yakın yerlerde askeri mevcudiyeti bulunduğunu, şimdi de İsrail ordusunun bunu yaptığını belirtti.

Lacroix, barış güçlerinin güvenliğinin sahadaki aktörler tarafından sağlanmak zorunda olduğunun altını çizdi.

İsrail ordusunun BM tesisleri yakınlarında askeri mevcudiyet kurmasını protesto ettiklerini kaydeden Lacroix, İsrail ordusunun UNIFIL’in statüsü ve personeli ile tesislerini korumak zorunda olduğunu vurguladı.

İtalya: Hata değildi

İtalya Savunma Bakanı Guido Crosetto saldırının hata olmadığını ve savaş suçu teşkil edebileceğini söyledi ve ülkesindeki İsrail Büyükelçisi’nden izahat istedi.

İtalya, Endonezya’dan sonra UNIFIL’e en fazla asker sağlayan ikinci ülke. Endonezya’nın BM Büyükelçisi Hari Prabowo bu olayın “İsrail’in kendisini nasıl uluslararası hukukun, cezasızlığın ve ortak barış değerlerinin üzerinde konumlandırdığını açıkça gösterdiğini” söyledi.

İspanya Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada da İspanya hükümetinin taraflardan UNIFIL birliklerine saygı duymasını talep ettiği ve birliklerin güvenliklerinin garantiye alınması gerektiği belirtildi.

“Yaptırım beklemiyoruz”

İsrail’in BM Büyükelçisi Danny Danon ise New York’ta yaptığı açıklamada İsrail’in Hizbullah’la mücadeleye odaklandığını ve “çatışmalar yoğunlaşırken UNIFIL’in tehlikeden kaçınmak için 5 km kuzeye taşınmasını” tavsiye etti. Bir İsrailli diplomat ise The Times of Israel’e olay nedeniyle bazı ülkelerin BMGK’de İsrail’i kınadıklarını ancak bu saldırı nedeniyle yaptırım beklemediklerini söyledi.

Bugün de vurdu

Öte yandan Lübnan resmi ajansı NNA’nın bugün geçtiği habere göre, İsrail ordusu Ras Nakura’daki UNIFIL komuta merkezinin ana girişini top mermisiyle hedef alırken bir UNIFIL gözlem kulesi de “Merkava tankı” ile vuruldu. Haberde, komuta merkezinde maddi hasar oluştuğu, “Merkava tankı” ile gözlem kulesine gerçekleştirilen saldırı sonucunda Sri Lanka taburundan 2 askerin yaralandığı kaydedildi.

Ortadoğu

Analistler: Suudi Arabistan, İsrail’le normalleşmeden ziyade İran’la yakınlaşma arayışında

Yayınlanma

İran’daki savaşlarından bu yana Benjamin Netanyahu ve Donald Trump, Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmek için gündemlerindeki bir sonraki maddeyi defalarca gündeme getirdiler: İsrail ile Arap ülkeleri arasında yakınlaşma, özellikle de Suudi Arabistan.

Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısı ve Gazze savaşından önce Riyad ile tarihi bir normalleşme anlaşmasına yaklaşmış gibi görünen İsrail başbakanı, geçen hafta yerel basına “Suudi Arabistan ile nasıl başa çıkılacağı ve diğer ülkelerle barışın nasıl sağlanacağı bana bırakın” dedi. “İnanın bana, bunu sadece düşünmedim, üzerinde çalışıyorum” diye ekledi.

Ancak, en azından Suudi Arabistan ile, onun istekli bir ortağı olup olmadığı artık net değil. Krallığın hesapları 7 Ekim’den bu yana önemli ölçüde değişti, çünkü Veliaht Prens Muhammed bin Selman, İsrail’in Gazze’deki savaşına öfkeyle tepki gösterdi ve tarihi rakibi İran ile uzlaşmayı hızlandırdı.

Financial Times’a konuşan gözlemciler, İsrail’in İslam cumhuriyetine saldırısının Suudi Arabistan’ı, giderek militarist ve istikrarı bozan bir güç olarak gördüğü ülkeye karşı daha da temkinli hale getirdiğini ve krallığın savaştan bu yana Tahran ile ilişkilerini güçlendirmek için kamuoyuna açık adımlar attığını söylüyor.

Suudi hükümetinin düşüncesine yakın bir kaynak, “Körfez ülkeleri İran ile yakınlaşmasını sürdürecek. Körfez’in diğer tarafındaki en büyük komşunuzla böyle bir politika izlemek akıllıca” dedi. “Ancak bu, İsrail ile normalleşmeyi daha da zorlaştırıyor ve Suudi Arabistan’ı Filistin dosyasında kendi istediğini elde etme konusunda daha kararlı hale getiriyor” diye ekledi.

Bahreyn merkezli Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün Orta Doğu politikası kıdemli araştırmacısı Hasan Alhasan, “Suudi Arabistan’ın [İsrail ile normalleşme] itibar maliyeti artık çok daha yüksek olacak. Hem iç politikada hem de bölgesel ve İslam liderliği itibarında” dedi.

Prens Muhammed’in 7 Ekim öncesinde, ABD ile savunma anlaşması karşılığında İsrail ile diplomatik ilişkiler kurma planları, Orta Doğu’da tarihi bir yeniden düzenleme anlamına gelecekti.

Trump’ın ilk başkanlık döneminde, BAE ve Bahreyn, 2020 yılında sözde İbrahim Anlaşmaları kapsamında İsrail ile ilişkilerini normalleştirdi. Ancak Arap dünyasının öne çıkan ülkesi Suudi Arabistan ile bir anlaşma, İsrail için büyük bir zafer olacaktı.

7 Ekim’den sonra her şey değişti. Prens Muhammed, İsrail’in Gazze’deki şiddetli saldırısını defalarca “soykırım” olarak nitelendirdi ve Körfez yetkilileri, yıkımın görüntüleri yeni nesli radikalleştireceğinden endişe duydu.

Savaş, veliaht prensin ekonomik dönüşüm planlarının odak noktası olan genç Suudiler arasında normalleşmeyi daha az popüler hale getirdi. Prens Muhammed, bu tür bir adımın önce ateşkes ve Filistin devletinin kurulmasına yönelik somut adımlar atılmasını şart koştu.

Savaşın bölgede yayılmasıyla Suudi Arabistan, İran ile ilişkilerini de güçlendirdi.

Suudi Arabistan’ın daha geniş bir bölgesel çatışmanın içine çekilmesinden korkan krallıkta, Prens Muhammed ve İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın düzenli olarak telefon görüşmeleri yapmaya başladığı ve diğer üst düzey yetkililerin de rutin olarak temaslarda bulunduğu bir süreç başladı.

Suudi Arabistan, İsrail’in saldırılarını kınadı ve krallığın savunma bakanı Prens Khalid bin Salman, pazar günü İran’ın yeni silahlı kuvvetler genelkurmay başkanı Abdolrahim Mousavi ile “güvenlik ve istikrarı sağlama çabaları”nı görüşmek üzere bir telefon görüşmesi yaptı.

Suudi Arabistan için, İsrail’in İran’ı ve Hizbullah gibi bölgesel vekillerini zayıflatması, İslam cumhuriyetinin nükleer caydırıcılık peşinde koşma olasılığının daha yüksek olduğu endişelerini körüklemiş olsa da, Tahran’ı daha az tehditkar hale getiriyor.

Washington’daki Orta Doğu Enstitüsü’nde misafir araştırmacı olan Gregory Gause, “2022’nin İran’ı… 2025’in İran’ı değil” dedi ve ekledi: Buna karşılık, “2025’in muzaffer İsrail’i, bölgedeki siyasetin istikrarını bozacak bir unsur olarak görünüyor.”

Öte yandan İsrail ile normalleşme adımları, Suudi Arabistan’a Washington nezdinde siyasi destek sağlayacaktır ve Trump, krallığın İbrahim Anlaşmaları’na katılması konusundaki “hayalini” gizlemiyor. Mayıs ayında Riyad’ı ziyaretinde “Bu özel bir şey olacak” dedi.

ABD başkanı geçtiğimiz günlerde Fox News’e, savaşın ardından daha fazla ülkenin İbrahim Anlaşması’na katılabileceğine inandığını söyledi: “Bence onları yüklemeye başlayacağız, çünkü asıl sorun İran’dı” dedi.

Ancak İsrailli yetkililer, İsrail ile Suudi Arabistan gibi ülkeler arasında tam normalleşmeden daha kolay ve hızlı bir anlaşmanın, Ahmed El Şara liderliğindeki yeni Suriye hükümeti ile daha dar kapsamlı, “saldırıdan kaçınma” güvenlik anlaşması olabileceğine inanıyor.

Nitekim bazı analistler, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin Trump’ı memnun etmek için normalleşmeden başka bir yolun peşinde olduğunu savunuyor: para.

Mayıs ayında başkanın bölgeye yaptığı ziyaret sırasında Körfez ülkeleri, ilişkilerini güçlendirmek ve Amerikan yapay zeka teknolojisi ile gelişmiş silahlara erişim sağlamak amacıyla trilyonlarca dolarlık yatırım sözü verdi.

Alhasan, “Suudiler, Trump’ın aksine, bir anlaşma yapmak için aynı zaman baskısı altında değiller” dedi. “Endişelerine rağmen… Bence, yapmak istemedikleri bir şeye boyun eğmek zorunda kalmayacak kadar rahat bir jeopolitik konumdalar” değerlendirmesini yaptı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İsrail, Gazze’de yeni Hamas karşıtı milisleri silahlandırıyor

Yayınlanma

Hamas karşıtı milis gruplarından birinin Gazze kentinde, diğerinin ise İsrail ordusunun aktif olarak bulunduğu Han Yunus’ta faaliyet gösterdiği bildirildi.

The Cradle‘ın İsrail basınından aktardığına göre Filistin Yönetimi’ne yakın kaynaklar  daha önce “Fetih yanlısı yeni milislerin yakında Gazze’de faaliyete geçeceğini” bildirmişti. Aynı kaynaklar bu hafta, “bu grupların şu anda doğrudan İsrail ordusuyla koordinasyon içinde çalıştığını ve maaşlarını Filistin Yönetimi’nden aldıklarını” ileri sürdü.

Gruplardan biri, direnişin tarihi merkezlerinden olan Şucaiyye mahallesinde konuşlanmış durumda. Bu grubun, Gazze’de Fetih hareketine yakınlığıyla bilinen ve Hamas karşıtı bir figür olan Rami Halles’e bağlı olduğu belirtiliyor. Halles ailesi, Hamas’ın yıllar önce Gazze’de yönetimi devralmasından bu yana hareketle ciddi anlaşmazlıklar yaşıyor.

Ynet’e konuşan kaynaklara göre, “Halles ve adamları ağır silahlarla donatıldı, şu anda İsrail’in koruması ve operasyonel desteği altında hareket ediyorlar.”

İkinci grubun ise Gazze’nin güneyindeki Han Yunus kentinde faaliyet gösterdiği ve başında Yaser Hunaydik adında bir kişinin bulunduğu ifade ediliyor. Hunaydik’in hem silah hem de insani yardım desteği aldığı, ayrıca maaşının Filistin Yönetimi tarafından ödendiği öne sürülüyor. Hunaydik’in de Gazze’de Fetih’le bağlantılı bir aileden geldiği iddia ediliyor.

Ancak Hunaydik, sosyal medyada yayımlanan bir videoda bu iddiaları kesin bir dille reddederek, İsrail’le hiçbir şekilde işbirliği içinde olmadığını, “direnişin ve iç cephenin bir parçası olduğunu” söyledi. Ayrıca, “Hamas beni tanır” diyerek direniş safında olduğunu vurguladı.

Halles ailesi de bir açıklama yayımlayarak, “herhangi bir ihanet ya da İsrail’le işbirliği” iddiasını reddetti.

Ynet’in bu haberi, Gazze’nin en güneyindeki Refah’ta İsrail destekli olduğu ileri sürülen bir başka çete hakkında çıkan haberlerin ardından geldi. Bu grubun başında, Fetih bağlantılı ve IŞİD’le ilişkili olduğu iddia edilen Yaser Ebu Şebab bulunuyor. Ebu Şebab’ın ve grubunun İsrail’den yardım aldığı doğrulanmış; Gazze’deki insani yardım konvoylarının yağmalanmasından sorumlu oldukları belirtilmişti.

Ayrıca bu milislerin, İsrail ordusunun operasyonlarına zemin hazırlamak üzere saha gözetimi yaptığı ve bölgeyi güvenceye aldığı bildirildi. Ebu Şebab aynı zamanda uyuşturucu kaçakçılığıyla da suçlanıyor.

1 Temmuz’da Hamas’a bağlı Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Ebu Şebab’ın “ihanet, silahlı isyan ve yasa dışı silahlı örgüt kurmak” suçlamalarıyla teslim olması için 10 gün süre verildiği, aksi halde gıyabında yargılanacağı ifade edildi.

2024 sonunda Hamas yönetimindeki İçişleri Bakanlığı, İsrail bağlantılı milisler ve yardım yağmacılığıyla mücadele etmek amacıyla “Ok Birimi” (Sahem) adında yeni bir polis gücü kurmuştu. Son dönemde bu birimle milisler arasında çatışmalar yaşanıyor.

Ebu Şebab’ın grubu, Haziran 2025’te yaptığı bir açıklamada, “Hamas’la bağlantılı yozlaşmış gruplara gideceği” iddia edilen yardımları yeniden dağıtırken, “Ok Birimi tarafından aralarında lider Yasser’in akrabalarının da bulunduğu 50’den fazla gönüllülerinin öldürüldüğünü” öne sürmüştü.

İsrail ise uzun süredir Hamas’ı insani yardımları kendi çıkarları için kullanmakla suçluyor. Ancak Birleşmiş Milletler bu iddiaları kamuoyu önünde defalarca reddetti.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Hamas: Ateşkes teklifini Filistinli gruplarla görüşüyoruz

Yayınlanma

Hamas, Filistinli gruplarla yapılan görüşmeler neticesinde ateşkes teklifine yönelik nihai kararını açıklayacağını bildirdi. Trump da Hamas’ın yanıtının muhtemelen 24 saat içinde netleşeceğini söyledi.

Hamas, arabulucular tarafından sunulan Gazze Şeridi’nde ateşkes önerisini Filistinli gruplarla görüştüğünü ve istişarelerin tamamlanmasının ardından nihai kararını açıklayacağını duyurdu.

Hamas’tan yapılan yazılı açıklamada, İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırılarının sona ermesi ve insanı yardımların serbestçe geçişinin sağlanması konusunda kararlı olunduğu belirtilerek, Gazze Şeridi’nde ateşkes için arabulucuların sunduğu teklifle ilgili Filistinli grupların yöneticileriyle istişarelerde bulunulduğu kaydedildi.

Açıklamada, “Hamas, bu görüşmelerin tamamlanmasının ardından arabuluculara nihai kararını açıklayacak ve resmi şekilde ilan edecektir” ifadesine yer verildi.

ABD Başkanı Donald Trump da Hamas’ın Gazze’de İsrail ile yapılması planlanan ateşkes teklifine nasıl yanıt vereceğinin muhtemelen 24 saat içinde netleşeceğini söyledi.

Trump, salı günü yaptığı açıklamada, İsrail’in Hamas ile 60 günlük bir ateşkesi hayata geçirecek şartları kabul ettiğini ve bu süre zarfında tarafların savaşı sona erdirmek için çalışacağını belirtmişti. ABD’li temsilcilerin İsrailli yetkililerle “uzun ve verimli” bir görüşme gerçekleştirdiğini aktaran Trump, “İsrail, 60 günlük ateşkesin sonuçlandırılması için gerekli koşulları kabul etti. Bu süre zarfında savaşın sona erdirilmesi için tüm taraflarla birlikte çalışacağız.” ifadelerini kullanmıştı.

Hamas’a yakın bir kaynak Reuters’a hareketin, ateşkesin nihayetinde savaşı sonlandıracağına dair net güvenceler aradığını söyledi. İsrailli iki yetkili ise bu detayların hâlâ müzakere edildiğini ifade etti.

Savaşın kalıcı olarak sona erdirilmesi, daha önceki başarısız müzakere turlarının da en büyük çıkmaz noktası olmuştu.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün 7 Ekim 2023’ün ardından ilk kez Gazze Şeridi sınırındaki İsrail yerleşimi Nir Oz’u ziyaret etmiş ve Başbakan’ın burada esir yakınlarına, “Gazze’de ateşkes ve esir takası için anlaşmayı kabul ettiklerini ve bunu yakında duyuracaklarına inandığını söylediği” öne sürülmüştü.

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar ise Hamas ile rehine anlaşması ve ateşkese varma konusunda ciddi olduklarını belirterek, “Bazı olumlu işaretler var. Şu anda daha fazla bir şey söylemek istemiyorum ama hedefimiz en kısa sürede dolaylı görüşmelere başlamak” ifadesini kullanmıştı.

İsrail basını da ABD Başkanı Donald Trump’ın 7 Temmuz Pazartesi günü Netanyahu ile görüşmesinde, Gazze Şeridi’nde ateşkes ilan edeceğini bildirmişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English