DÜNYA BASINI
İsrail’in Silikon Vadisi çöküşün eşiğinde
Yayınlanma
Yazar
Emre Köse
Çevirmenin notu: On yıllardır işgal rejiminin özene bezene büyüttüğü teknoloji sektörü, Aksa Tufanı’ndan sonra şirket çalışanlarının askere çağrılması nedeniyle “zor zamanlar” geçiriyor. İsrail basını, teknoloji sektörünün Filistinlilere karşı hayati önem taşıdığına ve uygulamanın ülkenin aleyhine olduğuna dikkat çekiyor.
İsrail’in Silikon Vadisi çöküşün eşiğinde
Kawthar Zantour
24 Ekim 2023
Yedek askerlerin çoğu orduya katılmak üzere işlerinden ayrıldıkça teknoloji şirketleri personelsiz kalıyor
Aksa Tufanı operasyonunun başlamasından birkaç gün sonra İsrail makamları, 360 bin yedek askerin geri çağrıldığını duyurdu; İsrail basınında çıkan haberlerde, bunların çoğunun İsrail ve ABD’deki teknoloji şirketleri tarafından istihdam edildiği ortaya çıktı.
Aslında yaşanan şey, askere alımların bölünmeler ve Tel Aviv’in Kaliforniya’nın meşhur Silikon Vadisi’nden sonra dünyanın en büyük ikinci teknoloji ekosistemine sahip olması nedeniyle ekonomisinin gururu olarak nitelendirdiği canlı sektör üzerindeki muhtemel yansımalarına ilişkin uyarılarla başlamasıydı.
İki hafta önce, Yahudi devletindeki tartışmalı askere alımların başlangıcında çıkan ifadeler ve haberler iki konuya işaret ediyor: Birincisi bu alımların, faaliyetlerinin aksaması ışığında, İsrail topraklarından ayrılmalarına veya çökmelerine yol açabilecek büyük ve küçük şirketler üzerindeki yansımaları.
İkinci mesele ise, Hamas’ın kripto para fonlarının “kurutulmasında” oynadıkları rol gibi, savaş alanındaki teknolojik katkılarının kapsamı.
Reuters’in dev İsrailli teknoloji şirketlerinin yetkililerine dayandırdığı haber, sektörün 7 Ekim’de Hamas ile askeri çatışmanın başlamasından bu yana savaş halinde olduğunu ortaya koydu.
Sektördeki İsrailli yatırımcılar, İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ne dönük geniş çaplı bir saldırıya geçmesi halinde yaşanabilecek aksaklıklar nedeniyle Tel Aviv’in teknoloji şirketlerinin güvenliğini artırması gerektiğini dile getirdi.
Ekranlardan tanklara
Buna ilave olarak, çoğu teknoloji şirketinin personelinin yedekler saflarına yeniden yönlendirilmesine başlandı. Reuters’a göre İsrailli yetkililer tarafından açıklanan rakam daha önce görülmemiş bir rakam ve muhtemelen çoğu ABD merkezli teknoloji şirketlerinden çağrılan 360 bin yedek askerin bile üzerine çıkacak.
İsrail, uzun vadeli bir savaş senaryosunun muhtemel yansımalarına ilişkin korkularına karşılık olarak teknoloji sektörünün, özellikle de topraklarında faaliyet gösteren önde gelen şirketlerin çoğunun devam eden gelişmeler nedeniyle ülkeyi terk etmesi halinde, ekonomisi açısından “korku” senaryolarıyla uğraşmak zorunda kalacağını söylüyor.
Mumbai’den yayın yapan The Economic Times’a göre, İsrail merkezli yüzlerce çok uluslu teknoloji şirketi, stratejik çıkarlarını ve üretim ve geliştirme alanındaki yatırımlarını muhafaza etmek ve operasyonlarını sürdürmek için acil durum planlarını değerlendirmeye aldı.
Teknolojik ürünlerin geliştirilmesine dönük planlama, yıllar öncesinden detaylandırılmış belirli bir zaman çizelgesine göre gerçekleştirilir; geliştirmede yaşanacak herhangi bir gecikme, en ufak bir gecikme bile, dev şirketlerin şiddetli rekabet karşısında karşılayamayacağı büyük kayıplar anlamına gelebilir.
Plan, bu şirketlerin faaliyetlerini Hindistan’a, Orta Doğu’daki diğer ülkelere veya Doğu Avrupa ülkelerine kaydırarak “göç etme” ihtimalini dikkate alıyor.
Everest Group CEO’su Peter Bendor-Samuel, İsrail’deki teknoloji hizmetlerinin kısa ve orta vadede etkileneceğini dile getiriyor.
Bendor-Samuel, gazeteye verdiği mülakatta bunun nedenini “bölgedeki çatışmaların şirketlerin merkezlerinin ve cihazlarının güvenliği konusunda yarattığı kaygılar ve ayrıca yerel çalışanlarının pek çoğunun yedek orduya katılmak üzere çağrılmış olması” olarak açıklıyor.
CEO’lar şirketlerine veda ediyor
Aksa Tufanı operasyonu, son dönemde Tel Aviv’de yargı değişikliklerine ilişkin protestolara yoğun bir şekilde katılan yatırımcılar ve girişimciler arasında halihazırda “belirsizlikten” mustarip olan İsrail’in teknoloji sektörünün sıkıntılarını daha da artırdı.
Bazı şirketler geçen ayki gösterilere katılmaları için çalışanlarının ulaşım masraflarını karşılamıştı. Şimdi, bu sektördeki istisnasız tüm işçiler yedek orduya katılmaya davet edilebilir.
Finans piyasaları üzerine uzmanlaşmış İsrail gazetesi The Marker, 17 Ekim’de yayımladığı “CEO’lar şirketlerinin sonunun geldiğini bilerek yedek orduya gitti,” başlıklı haberinde, askere alımların başladığına dair tanıklıkları aktardı.
Yeni kurulan şirketlerdeki işçileri de kapsayan askeri alımların söz konusu şirketlerin çökmesine ve İsrail ekonomisinin ağır kayıplara uğramasına yol açacağına dikkat çekildi.
Savaş, ilk günlerinden bu yana yüksek teknoloji sektörüne zarar verdi; tehlikeler esas olarak daha önce finansman bulmakta zorlanan küçük girişimleri sardı. Çalışanlarının ve yöneticilerinin çağrılmasının ardından faaliyetlerinin tamamen kesintiye uğraması, muhtemelen kapanmalarına yol açacak.
Tarım girişimi Mata’nın iki kurucusunun askere alınması ve çalışanlarının yüzde 100’ünün yedek orduya yönlendirilmesi gibi bazı örnekler sunuldu. Gazeteye konuşan şirketin CEO’su, yedek askerliğe alındıktan iki ay sonra çalışacak bir şirket bulamadan görevine dönmeyi bekliyor.
Teknoloji sektöründen binlerce askere alım
“Binlerce kişi askere alındı,” başlıklı bir haber yayımlayan Y-net’e göre teknoloji şirketlerinden askere alınanların sayısı binlerle ifade ediliyor: “Savaş teknoloji şirketlerini sarsıyor,” başlıklı makalede, bu şirketlerde çalışan ve çoğu genç olan işçilerin yüzde 10 ila 15’inin (yaklaşık 400 bin) yedek orduya çağrıldığı, diğerlerinin ise evde kalmaya zorlandığı belirtildi.
Yapay zekâ ve grafik teknolojileri ve sistemlerinde kullanılan çiplerin dev üreticisi NVIDIA, İsrail’deki 3 bin 300 çalışanından 400’ünün askere çağrıldığını bildirdi.
CEO Jensen Huang, bir şirket çalışanının Hamas tarafından esir alınanlar arasında olduğunu ve eski bir çalışanın çatışmalarda ölenler arasında olduğunu doğruladı; ayrıca eski bir NVIDIA çalışanı olan Mellanox’un kurucusunun kızının da öldüğünü belirtti.
Şirket ayrıca, bu ayın ortasında Tel Aviv’de (pilot kent olarak nitelendiriliyor) yapılması planlanan ve 2 bin 500’den fazla katılımcının yer alacağı Yapay Zekâ Zirvesi’nin ertelendiğini duyurdu.
Teknoloji şirketleri ve geliştirme merkezleri, yazılım bilimi ve geliştirme, yapay zekâ teknolojileri, veri, robotik ve siber güvenlik sistemlerinde yazılım geliştiricileri, mühendisleri, programcıları ve yüksek nitelikli kişileri ellerinden alan çağrıların neden olduğu eksikliklerle başa çıkmak için gerçek bir acil durum yönetimi zorluğuyla karşı karşıya. Bu da telafinin kolay olmayacağı anlamına geliyor.
Hamas’ın kriptosundan intikam almak
Elbette bu durum, İsrail’den gelen haberlere göre hızlı gelişmelere ayak uydurmaya çalışan ve krizin ciddiyetine rağmen Demir Kılıç Harekâtında İsrail ordusunu desteklemek için tekniklerini kullanan şirketlerin hisseleri açısından kayıp anlamına gelecek.
İsrailli ekonomi gazetesi Globes’un “Yüksek teknoloji girişimcilerinin misillemesi,” başlıklı haberine göre, Hamas’ın kripto para tedarik hattının kapatılması, hareketin finansman kaynaklarının kurutulması amaçlı, İsrailli “acemiler” ve teknoloji şirketleri tarafından yürütülen entegre bir çalışma mevcut.
Haber, finansman operasyonlarının elektronik finansal işlem platformları ve kripto para birimleri aracılığıyla yürütüldüğüne dikkat çekiyor. Rapid ve PayPal platformlarının Hamas finansmanını daha hızlı izlemek ve yasaklamak amacıyla İsrail, ABD ve diğer ülkelerde faaliyet gösteren özel bir HML kurduğunu gösteriyor.
Finansman, Telegram, X (eski adıyla Twitter), Facebook ve TikTok’taki bağış toplama kampanyaları aracılığıyla yapılıyor ve PayPal ve Wise aracılığıyla çeşitli para birimi ve kripto para transfer ağlarında kanalize ediliyor.
Savaşta yapay zekâ
Pratikte, askere alınan bir dizi girişimci yapay zekayı yoğun bir şekilde kullanarak ve Hamas’ın mali kaynaklarını kısıtlamak için her ülkenin iç mevzuatını kullanarak aktif sosyal medya araştırmalarını benimsiyor.
Haber, İsrail’de yaklaşık 300 çalışanı bulunan PayPal’ın incelemelerini özellikle Hamas’a para aktarımına ve özel bir CML aracılığıyla hesapları kapatmak için daha hızlı onay almaya odakladığını ortaya koyuyor. Şirket, ayrıca Hamas’a destek ifade eden bir videoda yer alan tüm kullanıcı hesaplarını ya da sayfalarını kapatıyor.
Globes’un bir PayPal çalışanından aktardığına göre, “yedek orduya çağrılan çalışanların çoğu savaş çabalarına yardımcı olma konusunda kritik bir yol arıyordu. Bu, birkaç saat içinde geliştirilen yöntemlerden biriydi. Nihayetinde hesapları kendileri tespit eden ya da yurttaşlardan soru alan bu çalışanlar (acemi askerler) oldu.”
Haberde ayrıca, yedek orduya alınan İsrailli teknoloji öncüleri arasında yer alan yüksek teknoloji girişimcisi ve Any.do’nun CEO’su Omer Perchik’in rolüne de dikkat çekildi; Perchik’in görevi ABD’deki büyük sosyal medya kuruluşlarıyla doğrudan iletişim kanalları açmaktı. Perchik, bu kuruluşlara Hamas’a para toplanması çağrısında bulunan bağlantılar içeren sayfaları engellemeleri için talepler gönderiyor.
Habere göre, silah altına alınanlar (girişimciler, yenilikçiler ve startup yöneticileri) başta Binance ve Paybit olmak üzere kripto para birimi değişim platformlarının taranması ve izlenmesinde yer alıyordu. Borsalardaki kişilere talepler göndererek Hamas işlemlerini tespit edip engelleyebilmişlerdi.
İsrailli şirketlere çalışan psikiyatristler
Haberde ayrıca CryptoJungle’ın kurucusu Ben Samocha’nın kendisinin ve bir ekip üyesinin kripto para birimlerinin izlenmesine katıldığını ve Gazze için bağış toplama girişimi olarak etiketlenen 600 işlemi izlediklerini söylediği aktarılıyor. Samocha, bunun Hamas tarafından bağış toplamak amacıyla kullanılan bir kripto cüzdanı olduğunun ortaya çıktığını söylüyor.
Globes’un haberine göre kanıtlar, Lahav 433’ün izleme birimine gönderilerek Binance’in paraları İsrail hazinesine aktarması talep edildi.
Bu atmosfer iş ortamında gerginliğe neden oldu ve çalışanları yedek orduya çağrılan “teknoloji şirketlerini izlemek” ve bu çalışanların şirketlerinin savaş sonucunda yaşayacağı dönüşümleri daha iyi anlamalarına yardımcı olmak için psikiyatristler işe alındı.
Habere göre, bu doktorlardan biri olan Eldad Rom, finans ve iş dünyasında uzmanlaşmış bir İsrail gazetesinde yayımlanan makaleye göre, “ulusal psikolojik bozukluk” ortamında bir arada yaşamak için kriz yönetimi ve rehabilitasyonu izleme rolüne sahip.
Teknoloji sektörü, İsrail’in en eski ve en önemli sektörlerinden biri; Intel’in ülkede kurulduğu 1974 yılında faaliyete geçti ve startup’ların kuruluş tarihi 1990’lara kadar uzanıyor.
O zamandan bu yana İsrail, bu alanda geniş bir üne kavuştu ve yarım yüzyıllık yatırımların ardından, binlerce şirketin yerleştiği Amerikan Silikon Vadisi’nden sonra ikinci küresel teknoloji merkezi haline geldi.
Apple, Google ve Intel gibi teknoloji şirketleri İsrail’de on binlerce çalışanı olan geliştirme merkezleri işletiyor ve Gazze savaşından önce krizde olan yüksek teknoloji sektörünün bel kemiğini oluşturuyor.
Aralarında dünya devlerinin de bulunduğu 400 şirket
Resmi raporlara göre, yüksek teknoloji sektöründeki yaklaşık 400 bin çalışan ve işçiden yaklaşık 400 araştırma ve geliştirme merkezi ve çeşitli uyruklardan yaklaşık 70 bin işçi, İsrail’deki çok uluslu teknoloji şirketleri adına çalışıyor.
Bu şirketler arasında Intel, Apple, Google, IBM, Facebook, Microsoft, Nvidia, Oracle ve Cisco bulunuyor. Bu şirketlere Check Point ve Amdocs gibi devleşen İsrailli şirketler de eklendi.
İsrail’de teknoloji şirketlerine yapılan yatırımlara ilişkin çalışmalar, on yıllardır savaş ve siyasi istikrarsızlığın yanı sıra bürokrasi, iktisadi krizler ve son olarak da yaygın tartışmalara yol açan yargı değişiklikleri yaşayan ülkede hesaplanmamış sonuçların ortaya çıkma riskini tanımlıyor.
İsrail yine de bugün milyarlarca insan tarafından günlük olarak kullanılan Intel ve Apple bilgisayar işlemcileri, iPhone yüz tanıma teknolojileri ve Samsung cep telefonu kameraları gibi birçok uygulamanın kaynağı olmayı başardı.
Fakat küresel devlerin krizi ve İsrail’deki durumla ilgili soru işaretleri ve yatırımlarını genişletme olasılıkları halihazırda aylardır dile getiriliyordu ve bunlar Gazze savaşıyla birlikte daha da arttı.
Globes’da yer bulan bir haber, Apple’ın CEO’su ile kıyaslanabilecek uluslararası bir ekonomik figür olan küresel elektronik devi Samsung’un başındaki Lee Jae-Yong’un Aksa Tufanı operasyonu başlamadan bir hafta önce gizlice İsrail’i ziyaret ettiğini ortaya çıkardı.
Son on yılda bu büyüklükteki uluslararası şirketlerin CEO’ları tarafından gerçekleştirilen pek çok kamusal ve gizli ziyaretten biri olan bu ziyaret, İsrail anlatısına göre, ülkedeki iştiraklerinin sahip olduğu merkezi konumu yansıtıyor. Ancak söz konusu ziyaretler, yılın başından bu yana ciddi ölçüde kötüleşen iş ortamının gerçeklerini değerlendirmek için yapılmıştı.
İsrail Yenilik, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı, ülkenin yüksek teknoloji sektörüne yapılan yatırımların azaldığı uyarısında bulundu. Bu durumun belirsizlikten kaynaklandığı belirtildi.
İsrail’de yüksek teknoloji yatırımları bu yıl şu ana dek 5 milyar dolar civarında gerçekleşerek 2019’dan bu yana en düşük rakama geriledi; 2021’de 25 milyar doları aşarak zirve yapmıştı.
Bugün korkular artık “belirsizlik” durumuyla ilgili değil, zira mevcut savaş uzun vadeli bir savaşa dönüşüyor ve yakın zamana kadar yenilmez bir ordu, İsrail’in dünyanın gözlerini kamaştıran siber güvenlik ve dünyanın en gelişmişleri arasında yer alan casusluk teknolojileri ve askeri sistemlerle güçlendirilen iç cephesine ciddi zarar veriyor.
İlginizi Çekebilir
-
ABD ve Britanya yapay zeka güvenliğine ilişkin bildirgeyi imzalamadı
-
Filistin Yönetimi, şehit aileleri ve mahkumlara ödeneği kesti
-
Yeni ABD’li yetkililerin Avrupa ile ilk temasları başlıyor
-
İsrail’de “esir takası” krizi: Güvenlik Kabinesi toplandı
-
Hamas: Trump’ın tehditlerinin bir anlamı yok
-
Musk, OpenAI’ı 97,4 milyar dolara satın almak istiyor
DÜNYA BASINI
Et, süt ve yumurta reklamlarının sattığı fanteziler
Yayınlanma
4 gün önce08/02/2025
Yazar
Harici.com.tr
Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini sunduğumuz makale, Carol J. Adams’ın kavramsal çerçevesi ve Jo-Anne McArthur’un saha deneyimlerinden hareketle et, süt ve yumurta endüstrisinin pazarlama stratejilerinin tüketici algısını nasıl manipüle ettiğini gözler önüne seriyor. Endüstriyel tarım ve hayvancılık mevzubahis olduğunda, pastoral çiftlik imajları, mutlu hayvan illüstrasyonları ve yemyeşil meralar bu yoğun gıda üretim modellerinin sert gerçeklerini örtbas eden birer fanteziden ibaret. Reklamların sunduğu bu sahte anlatı, hayvanların maruz kaldığı sömürüyü görünmez kılmakla kalmayıp, aynı zamanda etik kaygılarımızı körelterek tüketim alışkanlıklarını sorgulamamızı engelleyen bir ideolojik aygıt işlevi de görüyor.
Oysa kapitalist gıda üretimi, yalnızca hayvanları değil, doğayı ve insanları da aynı sistematik sömürü düzeninin içine hapsediyor. Fabrikalaşmış tarım ve hayvancılığın ardında, sadece hayvanların çektiği acılar değil, ekolojik yıkım, güvencesiz işçilik ve gıda emperyalizmi gibi geniş çaplı sömürü biçimleri de yatıyor. Bu bağlamda, endüstriyel tarım ve hayvancılığı eleştirel bir perspektiften ele alan hemen her çalışma, kapitalizmin farklı boyutlarda ürettiği yanılsamaları teşhir etmek ve hem insanın hem de hayvanın sömürüsüne dayalı üretim ilişkilerine karşı kolektif bir duruşu güçlendirmesi bakımından büyük bir değer taşıyor.
Et, Süt ve Yumurta Reklamları Size Fantezi Satıyor
Jessica Scott-Reid
Sentient Food
27 Ocak 2025
Çev. Leman Meral Ünal
Görsel imgeler, gıda pazarlamasının temel taşlarından biri. Peynirin üzerindeki gülen ineği düşünün, böylesi hamleler tüketicilerin satın alma tercihlerinde büyük rol oynar. Ancak söz konusu et, süt ürünleri ve yumurta pazarlaması olduğunda, markaların kullandıkları imajlar gerçeği çoğunlukla ve pek tabii kasti olarak ıskalar. Beynin duygusal kısmına hitap eden bu görseller, sepetinizdeki et veya süt hakkında şeffaf veriler sağlamak için değil, anlattığı hikâye vasıtasıyla tüketicilerle “bağ kurmak” için vardır.
Yazar, akademisyen ve aktivist Carol J. Adams’ın¹ Sentient’e verdiği demeçte söylediği gibi, “İmaj temelli bir dünyadayız” ve “imajlar, mantığı baypas ederek doğrudan duygulara hitap ediyor”. Nihayetinde de tüketicilerin zihninde, çiftlik hayvanlarının nasıl yetiştirildiğine dair sahtelik barındıran bu imajlar kalıyor.
Gerçekten de kırmızı ahırlar, yemyeşil meralar, parlak güneş ışığı ve mutlu hayvanlar gibi semboller et ve süt ürünleri etiketlerinde sıklıkla karşımıza çıkar. Peki, bu yaygın görsel temsiller gerçeği ne kadar yansıtıyor? Sentient, Etin Cinsel Politikası ve The Pornography of Meat² [Etin Pornografisi] gibi kitapların yazarı Adams ile [insan-hayvan ilişkilerini belgeleyen bir fotoğraf projesi olan] We Animals kurucusu foto muhabir Jo-Anne McArthur’a danışarak, reklamlarda kullanılan yaygın imgeleri günümüz endüstriyel hayvancılık gerçekliğiyle karşılaştırdı.
Yanıltıcı reklam varan #1: Geleneksel kırmızı ahırlar
Kırmızı veya geleneksel ahır görseli, et, süt ve yumurta pazarlamasında yaygın olarak kullanılan önemli bir semboldür. Kökleri çocukluk tekerlemelerine, masallara ve filmlere dayanan ahır imajı, çiftçiliğin sağlıklı ve pastoral bir faaliyet olarak resmedilmesine yardımcı olur. “Yaşlı MacDonald’ın Çiftliği”nden Charlotte’un Sevgi Ağı’na ve Babe’e kadar çeşitli eserler aracılığıyla, çiftliklerin hayvanların özgürce dolaştığı huzurlu yerler olduğunu henüz küçük yaşlarda öğreniriz.
Yetişkin olduğumuzda ise, benzer ahır imgelerini bu kez et, süt ürünleri ve yumurta etiketlerinde buluruz. Adams, bu imgelerin rahatlık, aşinalık ve güven duyguları uyandırmak için yerleştirildiğini ve güçlü bir pazarlama aracı olduğunun altını çiziyor. Ayrıca, “Ahır kavramını bu [modern] kurumlara uygulamak için gerçekten esnetmek gerekir” diye de ekliyor.
Tarımsal tesisleri belgelemek için 60’tan fazla ülke gezen fotoğrafçı McArthur, bu ülkelerin tamamında gördüğü ahırların aslında çok büyük depolardan başka bir şey olmadığını söylüyor: “Küçük kırmızı ahırların olduğu o günler mazide kaldı.”
ABD Tarım Bakanlığı verilerine göre, ABD’deki 56,265 çiftlikte yaklaşık 74,5 milyon domuz ve yaban domuzu yetiştiriliyor. Bu da ortalama bir binada çiftlik başına 1.300’den fazla hayvan bulunduğu anlamına geliyor. Herhalde ortada küçük kırmızı bir ahır falan olmadığı görülüyordur. Nitekim çoğu çiftlik hayvanı, konsantre hayvancılık tesisleri olan “Konsantre Hayvan Besleme Operasyonları” ve “Hayvan Besleme Operasyonları” sistemlerinde yetiştirilmekte olup bu tesisler tarımsal alanlardan ziyade fabrika tesislerini andırmaktadır.
Yanıltıcı reklam varan #2: Yeşil meralar
Et, süt ürünleri ve yumurtanın pazarlamasında yaygın olarak kullanılan bir diğer imaj ise yeşil meralar ve çimenli tepeler olarak karşımıza çıkar. Bazen parlak güneş ışığı, mavi gökyüzü ve berrak suların da eşlik ettiği bu semboller, zihinlerde çiftçiliğin doğal bir faaliyet olduğu izlenimini uyandırır.
Oysa tarım, nasıl tasvir edilirse edilsin, doğanın bir ürünü değil, insanlığın kendisini daha verimli şekilde beslemek için geliştirdiği bir insan icadıdır – hem de bütünüyle. Günümüzde çoğu çiftlik hayvanı, geleneksel otlaklarda değil, fabrika tipi çiftliklerde yetiştirilir. Bilhassa da tavukların bu tesislerdeki yaşam alanları oldukça sıkışıktır.
McArthur, “Yumurta bırakmak üzere yetiştirilen tavuklar güneşi hiç görmezler” diyor. Penceresiz depolarda tutulurlar ve yumurtlama döngülerini manipüle etmek için yapay aydınlatma kullanılır. ABD yumurta endüstrisindeki tavukların yaklaşık yüzde 60’ı, yasaların izin verdiği en küçük boyuttaki kapatma alanları olan pil kafeslere hapsedilir. Kanada’da ise bu oran yüzde 80’in üzerinde seyreder.
“Etlik piliçler” olarak da bilinen kümes hayvanlarına gelince, etiketlerde “organik” veya “gezen” ifadesi yer almadığı sürece, USDA standartlarına göre dış mekâna erişim sağlanması zorunluluğu bulunmuyor. Ancak ve ancak bu ifadeler yer aldığında, USDA yönergeleri gereği dış mekâna erişim zorunlu. Ulusal Tavuk Konseyi’nin asgari yönergelerine göre ise, sanayi çiftliklerinde – ki bu çiftlikler 50.000’e kadar piliç barındırabiliyor – her bir tavuk için yalnızca 100 inç kare kadarlık bir alan sağlanabiliyor.
Sertifikalı Hayvan Refahı Onaylı ve USDA Organik gibi tavukların açık havaya “erişimini” gerektiren bazı programlar var, ancak bunun pratikte ne anlama geldiği değişiklik gösterebiliyor. Örneğin Sertifikalı İnsancıl Standartları (Certified Humane), “gezen” veya “merada yetiştirilen” olarak belirtilmediği sürece tavukların açık havaya erişmesini gerektirmez.
Kısacası, yeşil alanlara ve güneş ışığına bu sınırlı erişim ne yumurtlayan tavuklar ne de ABD’de yetiştirilen etlik piliçlerin çoğunluğu için yaygın bir uygulamadır.
Ve yanıltıcı reklamcılığın bir sonraki örneğinde göreceğimiz gibi, meralarda otlama yalnızca sığırlar için yaygın olup, bu durum çiftliğe bağlı olarak artıp azalır; ortalama olarak ise dört ila altı ay sürer.
Yanıltıcı reklam varan #3: Neden kahverengi değil de yeşil?
Bir etikette yeşil renk bulunması, tüketicilerin zihninde genellikle sağlıklı olmaya ve doğallığa dair bir çağrışım yapar. “Yeşil, olumlu bir renktir ve yeşil tarlalar pastoral bir ortamı ima eder” diyor Adams. Ancak, et etiketlerinde kullanılan yeşil mera görüntüleri çoğu kez gerçeği yansıtmaz. Nitekim gerçek daha çok kahverengidir.
“Peki ya gübreler nerede?” diye soruyor Adams. “Ya bu devasa gübre tarlalarından akan kirli sular?” Günümüz tarım işletmeleri her yıl yaklaşık 1,4 milyar ton gibi muazzam bir oranda gübre üretiyor. Bu gübre atıklarının ekinlerin büyümesine yardımcı olmak için tarlalara yayılması gerekse de atık miktarının büyüklüğü, kazalar veya değişen iklim koşulları nedeniyle oluşan sızıntılar, birçok istisnaya yol açıyor.
Tarım işletmelerinin sebep olduğu gübre, yüzey ve yeraltı sularındaki fosfor ve azot kirliliğinin başlıca nedeni olup, Iowa ve Kuzey Carolina gibi eyaletlerdeki büyük ölçekli çiftliklerin yakınında yaşayan topluluklar için su kaynaklarının içilemezliği gibi bir sonuç doğuruyor.
ABD’deki ineklerin yaşamlarının en azından ilk kısmını merada geçirdikleri kısmen doğru. Ancak bunların yarısından fazlası, kesime gönderilmeden önce kilo almaları için besi çiftliklerine yerleştiriliyor. Ocak 2024 itibarıyla ABD’de 14,4 milyon inek ve buzağı besi çiftliklerinde bulunuyordu.
McArthur, ABD ve Kanada da dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki endüstriyel besi çiftliklerine gittiğini ve buraların hayvanlara “hareket etmeleri, keşfetmeleri ya da doğal davranışlar sergilemeleri için pek fazla alan tanınmayan dar ve kirli alanlar” olduğunu söylüyor. Yine, aşırı miktardaki hayvan atıkları nedeniyle buraların oldukça kaygan zeminli olduğunu belirtiyor: “Burası hayvanların üzerinde özgürce koşup oynayabileceği yerler değil.”
Yanıltıcı reklam varan #4: Mutlu inekler ve diğer çizgi karakterler
Markalarında hayvanlara yer veren et, süt ve yumurta şirketleri genellikle hayvanların gerçek görüntüleri yerine çizgi tasvirlerini ya da basit siluetlerini kullanmayı tercih ederler.
Bu kulağa zararsız gelebilir, ancak vegan-feminist eleştirel teorinin öncülerinden olan Adams’a göre, bu taktiğin arkasında daha kasıtlı bir niyet var. Et pazarlamacıları gerçek görüntülerden uzak durma eğilimindeler çünkü “gerçek hayvan fotoğrafları kullanmak, hayvanların bizim yiyeceğimiz olmak istediği yalanını sürdürmek demek olacaktır. Bu yüzden de farklı kültürel mecazlara ihtiyaçları var. İşte çizgi tasvirler de bunlardan biri. Daha büyük bir yalanın içinde hapsetse de çizgi tercihi onları özgürleştiriyor.”
McArthur, çiftlik hayvanlarını fotoğraflama deneyiminden yola çıkarak, “(pazarlama amacıyla) güzel görünecek bir hayvanın fotoğrafını çekmek neredeyse imkânsızdır,” diyor ve ekliyor: “Çünkü bulundukları koşullar nedeniyle çok ama çok kirliler ve aynı koşullar sebebiyle kendilerini temizleme becerisi geliştiremezler”; “Böyle bir tesise girip de, bu hayvanları yemeyi istememize sebep olacak güzellikte bir fotoğraf çekmek pek mümkün değil.”
“Gülen inek” türünden çizgi tasvirlerin kullanılması, çiftlik hayvanlarının mutlu ve temiz olduğu algısını güçlendirmeye yardımcı oluyor. Refah standartlarıyla övünen çiftçilerin sıklıkla dile getirdiği gibi, bu hayvanların yaşadığı sadece “tek bir kötü gün” [kesildikleri gün] vardır, bu tasvirler de bu düşünceyi pekiştirmek için tercih edilir. Fakat, artık hepimiz biliyoruz ki, hayvanların büyük çoğunluğu bu tür çiftliklerde yetiştirilmezler.
“Pazarlamacılar, gerçeği tehdit edici buldukları için onu sterilize etmeye, duygusallaştırmaya çalışırlar,” diyor Adams. “Mutlu bir inek imgesi kullanmak, tüketicilerin sorgulamadan kabullenmesini sağlamak için etkili bir yöntemdir.”
Sonuç yerine
Et, süt ve yumurta pazarlaması, tüketici algılarını şekillendirmek için büyük ölçüde imgelere dayanır; kırmızı ahırlar ve yeşil otlaklar gibi semboller pastoral çiftçilik koşullarını akla getirse de gerçekte durum tamamen farklıdır. Çiftlik hayvanlarının çoğu etiketlerde tasvir edilen huzurlu ortamlardan çok uzakta, endüstriyel ve aşırı kalabalık ortamlarda tutularak hapsedilmiştir. İtinayla ve kasti olarak oluşturulmuş bu görseller, fabrika çiftliklerinin acımasız koşullarını maskelemekte ve endüstriyel hayvan tarımının gerçek doğasını sterilize eden yanıltıcı anlatıyı sürdürmektedir.
¹ Feminist teori, ekofeminizm ve hayvan çalışmaları alanlarında önemli katkılar sunan akademisyen ve yazar. Çalışmaları, özellikle vegan-feminist teori çerçevesinde, et tüketimi, toplumsal cinsiyet ve ataerkil tahakküm arasındaki kesişimselliklere odaklanır. Türkçe’ye Etin Cinsel Politikası olarak çevrilen The Sexual Politics of Meat (1990) adlı eseri, kültürel söylem ve temsil biçimleri üzerinden et yemenin cinsiyetlendirilmiş ve ideolojik boyutlarını analiz eden öncü bir çalışma olarak kabul edilir. Adams, eleştirel teori, etik ve görsel kültür incelemeleri gibi çeşitli disiplinlerle kesişen bir literatür içinde konumlanarak, hayvan hakları ve feminist eleştiriyi bir araya getiren özgün bir perspektif geliştirmiştir. (ç.n.)
² Etin Cinsel Politikası’nın tamamlayıcısı ve devamı niteliğinde Ekim 2020’de yayımlanan Carol J. Adams’ın bu kitabı henüz Türkçe’ye çevrilmedi.
DÜNYA BASINI
“ABD’nin Gazze’ye asker göndermesi direnişi tetikleyebilir”
Yayınlanma
6 gün önce06/02/2025
Yazar
Harici.com.tr
Amerikan güçleri hızla kayıplar verebilir ve kamuoyu bunu uzun süre tolere etmeyecektir.
Askeri uzmanlar, ABD’nin Amerikan güçlerinin yardımıyla Gazze’yi ele geçirme ve yeniden inşa etme girişiminin büyük operasyonel zorluklarla karşılaşacağını söylüyor. Bu da direniş riskini ve Başkan Donald Trump’ın dış çatışmalardan kaçınma arzusuyla çelişen sürekli asker konuşlandırma ihtiyacını artıracaktır.
Gazze’deki mevcut durum, yüz binlerce sivil ve asker hayatını kaybettiği ABD’nin Irak ve Afganistan işgallerinde yaşadığı türden, yıllarca sürebilecek ve maliyeti trilyonlarca doları bulabilecek bir çatışma riskini barındırıyor.
Trump, Filistin bölgesini tüm Filistinlilerden arındırma vizyonunu açıklamış olsa da bölgeyi “Orta Doğu’nun Riviera”sına dönüştürmek için büyük bir yeniden inşa projesine başlamayı ve ABD birliklerini bölgeye göndermeyi henüz taahhüt etmiş değil.
Ancak salı günü yaptığı açıklamada, “gerekirse” ABD askerlerini Gazze’ye göndereceğini söyledi. ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth de çarşamba günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu Beyaz Saray’da ağırlarken bu ihtimali vurguladı.
Hegseth gazetecilere yaptığı kısa açıklamada “Gazze konusuna gelince deliliğin tanımı aynı şeyi tekrar tekrar yapmaya çalışmaktır” dedi: “Hem diplomatik hem de askerî açıdan tüm seçenekleri değerlendirmek üzere müttefiklerimizle, muhataplarımızla birlikte çalışmayı dört gözle bekliyoruz.”
Trump’ın söylediği pek çok şeyde olduğu gibi, sözleri de bir müzakerede taviz koparmaya yönelik maksimalist bir pazarlık manevrası olarak görülebilir. Ancak, gerçek değerine bakıldığında, sözleri müttefikleri ve gözlemcileri tedirgin etti. Uzmanlar The National’a Gazze’de olası bir askeri varlığın, Hamas’ın teslim olduğu en iyi senaryoda bile karmaşık olacağını söylüyor.
Atlantik Konseyi’nin Terörle Mücadele Projesi Başkanı ve Savunma Bakanlığı’nda özel operasyonlar ve terörle mücadeleden sorumlu eski bir yetkili olan Alex Plitsas, Trump’ın ABD’nin Gazze’yi bir şekilde temizleyip yeniden inşa etme önerisinin büyük bir askeri ve ekonomik katılım gerektirdiğini söyledi. Ancak Başkan’ın bu çabanın bedelini kimin ödeyeceğini belirtmediğini de sözlerine ekledi.
Ayrıca olası bir ABD askeri varlığı durumunda ABD birlikleri hızla kayıplar verebilir ki Trump’ın izolasyonist destekçileri bunu uzun süre tolere etmeyecektir. Zira zorunlu göçün ardından Gazze’de kalan Filistinliler neredeyse kesin olarak işgalci güce karşı silahlanacaktır.
Plitsas, “Irak’tan çok net bir şekilde öğrendik ki bir karşı direniş operasyonu hem can kaybı hem de maddi kaynaklar açısından son derece maliyetlidir. Ayrıca çatışmanın ortasında kalan siviller büyük kayıplar yaşar” dedi ve böyle bir müdahalenin uzun vadeli stratejik bir taahhüt gerektirdiğini ve bu süreçte büyük acılar yaşanacağını belirtti.
Trump’ın uyumlu Cumhuriyetçi Parti’sinin bazı üyeleri bile Gazze önerisine ilişkin endişelerini dile getirdiler.
Cumhuriyetçi senatör Rand Paul X kanalında “Önce Amerika için oy verdiğimizi sanıyordum” dedi ve ekledi: “Hazinemizi mahvedecek ve askerlerimizin kanını dökecek yeni bir işgali düşünmeye hakkımız yok.”
Plitsas, Gazze’yi ele geçirmek, güvenliği sağlamak ve bölgeyi yeniden inşa etmek için yaklaşık 100.000 askerden oluşan birkaç askerî tümenin konuşlandırılması gerektiğini belirtti ve “Ve bu sadece güvenlik kısmı. Yeniden inşa süreci, yönetim ve devlet inşası da işin içinde olacak. Bu da ABD hükümetinin diğer kurumlarını devreye sokmayı gerektirecektir” dedi.
ABD Askeri Akademisi Modern Savaş Enstitüsü’nde Kentsel Savaş Çalışmaları Başkanı olan John Spencer da Hamas’ın ne ölçüde ortadan kaldırıldığına ya da silah bıraktığına bağlı olarak uzun zaman alacak bir görev için on binlerce askerin karadan ve denizden gelmesini gerektireceğini söyledi.
İsrail ordusuyla birlikte 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’yi dört kez gezen Spencer, “Düşmanın da bir sözü var” dedi ve ekledi: “Eğer aktif bir savaş söz konusu olursa bu uzun zaman alır. Bunun kabul edilmesi gerekir.”
Spencer, İsrail birliklerinin ağırlıklı olarak kentsel alanları temizlediğini ve sonra tekrar çekildiğini hatırlattı. ABD’nin görevi de bu bölgeleri temizlemek, güvenliği sağlamak ve Hamas’ın bıraktığı patlamamış bombaları ya da tuzakları etkisiz hale getirmek olacaktır.
Spencer herhangi bir bölgeyi yeniden inşa için güvenli hale getirmenin son derece karmaşık bir girişim olacağını, çünkü binalar ve molozların yanı sıra Hamas tünellerinin de temizlenmesi gerekeceğini söyledi.
Irak’ın Musul kentinin IŞİD militanlarından temizlenmesinden sonra patlayıcıların temizlenmesi yaklaşık beş yıl sürmüştü ve bu sadece bir şehirdi.
Spencer, “Bence İnsanlar bu savaşın enkaz ve yıkım gibi benzersiz özelliklerini ve yapılması gereken gerçek iş miktarını hafife alıyorlar” dedi.
Ancak ABD’nin Gazze’de askerî bir operasyon düzenlemesinin lojistiğini bile düşünmek, Arap ülkelerinin bu plana destek vereceğini varsaymayı gerektiriyor ve böyle bir destek olduğuna dair hiçbir işaret yok.
Ürdün ve Mısır, Gazze veya işgal altındaki Batı Şeria’dan Filistinlilerin kısa veya uzun vadede yerlerinden edilmesini kesin bir dille reddetti.
Plitsas, “Çünkü bu, Filistin devletinin sona ermesi halinde geri dönüş hakkının ortadan kalkması anlamına gelir ki bu da onların asla kabul etmeyeceği bir şey” dedi.
DÜNYA BASINI
FP: Trump’ın Gazze’yi ele geçirme planının saçmalığı
Yayınlanma
6 gün önce06/02/2025
Yazar
Harici.com.tr
Filistin topraklarını ele geçirmek, ABD’nin savaş suçlarına karışması ve bölgenin tamamen kaosa sürüklenmesi anlamına gelir.
Steven A. Cook / Foreign Policy
Amerika Birleşik Devletleri başkanı olmanın özel ayrıcalıklarından biri, ne kadar çılgınca olursa olsun söylediklerinizin ciddiye alınmasıdır. ABD Başkanı Donald Trump’ın Washington’un Gazze Şeridi’nde etnik temizlik yapmasını ve ardından bu topraklara sahip olmasını önerirken de durum böyledir. İsrail-Filistin çatışması yeni fikirlere ihtiyaç duyuyor ve özellikle Gazze, son derece zorlayıcı sorunlar barındırıyor. Ancak Trump’ın önerisi sadece ahlaki niteliklerden yoksun bir plan değil tam anlamıyla delilik.
Nereden başlamalı?
Başkan dünya liderlerinin ve hatta bölgedeki liderlerin böyle bir planı desteklediğinde ısrar ediyor. Kimler destekliyor? Trump’ın İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile görüşmesinden kısa bir süre sonra Suudiler bir açıklama yayınlayarak iki devletli çözüme desteklerini yinelediler. Mısır ve Ürdün hükümetleri, Filistinlilerin topraklarına yerleştirilmesi fikrini kesin bir dille reddediyor, hatta bu tutumları nedeniyle ABD’nin mali yardımlarını kaybetmeyi göze alıyorlar. İsrailli yerleşimciler bile bu planı desteklemeyecektir, çünkü onlar dini-milliyetçi ideolojileri gereği Gazze’ye yeniden yerleşmek istiyorlar, Amerikalı müteahhitlerin orada lüks oteller inşa etmesini değil. Yine de Trump ısrarla “insanların” planını desteklediğini söylüyor. Mar-a-Lago’daki dostlarıyla gece geç saatlerde yaptığı bir telefon görüşmesini aktarıyor olabilir. Buradaki tehlike, Trump’ın kendisine yönelik haklı eleştiri fırtınasına karşı koymak adına herkesi haksız çıkarmaya çalışması ve böylece Orta Doğu’da etnik temizliği ve yeni-sömürgeciliği ABD politikası haline getirmesi olur.
Tabii bir de uygulanabilirlik meselesi var. ABD silahlı kuvvetlerinin Gazze Şeridi’ni ele geçirebileceğine şüphe yok, ancak bu kesinlikle Amerikan askerlerinin hayatına mal olacaktır. srail’in yıllardır süren çabalarına rağmen Hamas hâlâ iyi silahlanmış ve ölümcül bir güç olmaya devam ediyor. Trump, Hamas savaşçılarının sessizce Sina Yarımadası’na gitmesini mi bekliyor? Bu sorunun cevabı belli.
Trump aylarca süren sefaletin ardından Filistinli sivillerin Gazze Şeridi’ni terk ederek hayalindeki yeni ve güzel yerlerde yaşamaya razı olacaklarını düşünüyor. Bilmeyenler için bu makul gelebilir. İsrail’in askeri operasyonları Gazze’nin önemli bir bölümünü yerle bir etti ve savaşın kalıntıları her yerde. Ancak Başkan ve ona danışmanlık yapan her kimse, Filistinlilerin Nakba olarak adlandırdıkları Filistinlilerin çoğunu Gazze’de mülteci haline getiren tarihi trajedinin nasıl derin bir yara açtığını anlamıyorlar. Filistinliler bir kez daha sürgüne zorlanmayı kabul etmeyecekler. Gazze Şeridi’nde yaşam ne kadar zor olursa olsun, burası onlar için Filistin’de bir dayanak noktası ve İsrail’in kuruluşunun diğer yüzü olan tarihi adaletsizliğin keskin bir hatırlatıcısı olmaya devam ediyor. Trump bu gerçeği inkâr edebilir, ancak Filistinli nüfusu göç ettirmek istiyorsa bunu zorla yapması için ABD ordusuna emir vermesi gerekecektir. Umarız ki ABD’li komutanlar, bunun yasa dışı ve insanlığa karşı bir suç olduğu gerekçesiyle böyle bir emre itaat etmeyi reddederler.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Trump’ın planını bu kadar irrasyonel kılan bir diğer unsur da kendi Orta Doğu hedefleriyle tamamen çelişmesi. 2 milyon Filistinliyi Gazze’den çıkarmak ve bölgeyi ABD’nin kontrolüne almak;
-Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki normalleşme şansını sona erdirecek,
-Trump’ın ilk dönem dış politika başarısı olan İbrahim Anlaşmalarını bozacak,
– ABD’nin bölgesel politikalarının temel taşları olan Mısır-İsrail ve Ürdün-İsrail barış anlaşmalarını zayıflatacak,
– İran’ı savunmasız olduğu bir anda yeniden güçlendirecektir.
Ayrıca ABD’yi bölgesel bir çatışmanın içine çekecektir ki bu da kimsenin, özellikle de Trump’ın istemediği bir sonuç ya da en azından sadık takipçilerinden oluşan lejyonuna söylediği bu. Başkan şu anki megalomani krizinde, ABD’nin yurtdışındaki maceralarına karşı olmanın, Beyaz Saray’a giden üç seçim kampanyasının da ana temalarından biri olduğunu unutmuş gibi görünüyor.
Eğer gerçekten “düzeni sarsan” bir lider olmak istiyorsa, bunu yapmanın doğru yolları var. Bu plan kesinlikle onlardan biri değil. Sadece tek bir basın toplantısıyla Trump, ABD’nin güvenilirliğini zedeledi ve zaten fazlasıyla istikrarsız olan bir bölgeye daha fazla belirsizlik ve kaos kattı.

ABD ve Britanya yapay zeka güvenliğine ilişkin bildirgeyi imzalamadı

Çin, Trump’ın çelik tarifelerinin ‘dolaylı etkilerine’ hazırlanıyor

Yapay zeka zirvesinde ABD-Çin gerilimi: JD Vance yemeği terk etti

Kremlin: Ukrayna’nın önemli bir bölümü Rusya’ya bağlanmak istiyor

Meloni, Arnavutluk göçmen anlaşmasını kurtarmaya çalışıyor
Çok Okunanlar
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
BRICS ailesinin genişlemesi ve Brezilya Zirvesi
-
GÖRÜŞ1 hafta önce
Abhazya’nın yeni lideri Türkiye ile daha yakın işbirliğine giden yolu açabilir
-
SÖYLEŞİ1 hafta önce
Krizdeki kapitalizmin aracı faşizm ve Trump
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
İktidarda kalmanın yolları
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
Gazze’de bir çadırda yazılan Filistin yemek kitabı
-
ASYA2 hafta önce
Çin, DeepSeek ile yapay zekâ yarışında ABD’yi sollayacak mı?
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
SDG-HTŞ çıkmazında 3 senaryo
-
GÖRÜŞ1 hafta önce
Trump 2.0 başlarken Çin-ABD ilişkileri belirsizliğini koruyor