Diplomasi
İtalya ile Arnavutluk arasında göçmen anlaşması

İtalyan gemileri tarafından Akdeniz’den kurtarılan binlerce mülteci ve sığınmacı, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ve İtalyan mevkidaşı Giorgia Meloni arasında Pazartesi günü varılan anlaşma uyarınca işlemlerinin yapılması için Arnavutluk’a gönderilecek.
İki ülkenin başbakanları Pazartesi günü yaptıkları açıklamada, İtalya’nın deniz yoluyla AB’ye ulaşmaya çalışan göçmenleri barındırmak üzere Arnavutluk’ta iki merkez inşa edeceğini duyurdu.
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni anlaşmayı Akdeniz’de artan ‘yasadışı geçişleri’ engellemeyi amaçlayan bir ‘Avrupa anlaşması’ ve ‘yenilikçi bir çözüm’ olarak tanımladı. Geçen yıl 88.000 olan göçmen sayısına kıyasla 2023 yılının başından bu yana 145.000’den fazla göçmen Kuzey Afrika’dan İtalya kıyılarına ulaştı.
Arnavut mevkidaşı Edi Rama ile birlikte Roma’da düzenlediği ortak basın toplantısında Meloni, “Kitlesel yasadışı göç, AB üyesi ülkelerin tek başlarına üstesinden gelemeyecekleri bir olgudur. AB üyesi olmayan devletlerle işbirliği belirleyici olabilir,” dedi.
Anlaşma ile birlikte ilk kez bir AB ülkesi iltica prosedürlerini henüz bloğun bir parçası olmayan bir ülkeye devrediyor. Arnavutluk AB’ye katılmak için görüşmelerini sürdürüyor ve 2009’dan bu yana NATO üyesi. Anlaşma, Birleşik Krallık’ın Ruanda ile yaptığı ancak yasal zorluklarla karşılaşan anlaşmanın bir benzeri.
Avrupa Komisyonu anlaşmadan haberdar olduğunu ancak henüz ayrıntıların kendisine ulaşmadığını söyledi. Financial Times’a (FT) konuşan bir komisyon sözcüsü, “Bu tür bir düzenlemenin AB hukukuna ve uluslararası hukuka tamamen uygun olması önemlidir,” dedi.
Anlaşmanın ayrıntıları
Meloni, İtalya ve hatta Avrupa sınırları dışında kabul merkezleri kurulması fikrini defalarca dile getirmiş ve bu merkezlerin Kuzey Afrika’da kurulabileceğini öne sürmüştü.
İtalyan yargı yetkisinin uygulanacağı iki göçmen tesisinin inşasının tamamen İtalyan devleti tarafından finanse edileceği açıklandı. İtalyan sahil güvenliği tarafından denizde kurtarılan göçmenler Arnavutluk’un kuzeyindeki Şingin limanında karaya çıkacaklar. Göçmenler önce kabul merkezinde misafir edilecek, burada kayıt altına alınacak ve İtalya’ya iltica başvurusunda bulunabilecekler.
Ayrıca kıyıdan 20 km uzakta, Gjadër yerleşiminde bir sınır dışı etme ve gözaltı tesisi inşa edilecek. Her iki merkezin devriyesinden Arnavut polisler sorumlu olacak.
İtalya’nın yetkisi altındaki merkezlere varışta, İtalyan yetkililer karaya çıkarma ve kimlik belirleme işlemlerini yürütecek ve bir ilk kabul ve tarama merkezi kuracak.
Bir hükümet yetkilisine göre tesisler yardım grupları tarafından işletilen gemiler tarafından kurtarılanlara değil, sadece İtalyan kolluk kuvvetleri tarafından denizde kurtarılan insanlara ev sahipliği yapacak. Kadınlar, çocuklar ve hassas durumdaki göçmenler Arnavutluk’a getirilmeyecek, İtalya’da karaya çıkarılmaya devam edilecek. Anlaşma, ilk varış yeri İtalyan toprakları olan sığınmacılar için de geçerli değil.
Rama: İtalya çağırırsa, Arnavutluk oradadır
Balkan ülkesinin lideri Rama, “İtalya çağırırsa, Arnavutluk oradadır. Bu durumda el uzatmak, herkesin İtalya için zor olduğunu gördüğü bir durumun yönetilmesine yardımcı olmak anlamına geliyor,” dedi.
Rama, ülkesinin İtalya’nın göçmen sorununu çözemeyeceğini ancak yardımcı olabileceğini ve işbirliği yapabileceğini söyledi. Arnavutluk’un yarım milyondan fazla savaş mültecisine ve Kosova’dan kaçanlara kucak açtığını hatırlatan Rama, “Bizim misafirperverlik geçmişimiz var. NATO Afganistan’ı terk ettiğinde binlerce Afgan kadına ve birkaç bin İranlıya da sığınak verdik,” dedi.
Meloni, İtalya’nın bu merkezlerin 2024 baharına kadar tamamen faaliyete geçmesini ve yılda 36.000 ila 39.000 göçmeni yönetme kapasitesine sahip olmasını beklediğini söyledi. Meloni, bu anlaşmanın diğer ülkelerin de takip edebileceği bir model olmasını umduğunu da sözlerine ekledi.
İtalya ve Arnavutluk’ta muhalefet tepkili
Arnavutluk’ta muhalefette bulunan Demokrat Parti’nin Başkanlık Üyesi Belind Kellici anlaşmaya karşı çıkarak, kararın ‘parlamentoda tartışılmadan, siyasi uzlaşı olmadan, kamuoyu analizi ve şeffaflık olmadan, imzalanan anlaşma hakkında hiçbir detay verilmeden ve kimseye sorulmadan’ alındığını belirtti.
Tunus’un da kısa bir süre önce İtalya’dan gelen aynı teklifi reddettiğini sözlerine ekleyerek bunu ‘Arnavutluk’’a ihanet’ ve ‘ülkemize sadakatsizlik’ olarak nitelendiren Kellici, her yıl on binlerce gencin ülkeyi terk ettiğini, Rama’nın ise ‘onların yerine yasadışı göçmenleri yerleştirdiğini’ söyledi.
Gündeme getirilen diğer endişeler arasında İtalya’ya Arnavutluk topraklarında egemenlik verilmesi ve ikili anlaşmalar olmadan Arnavutluk’tan herhangi bir geri dönüşün nasıl gerçekleşebileceği yer alıyor.
İtalyan Demokratik Parti’den Pierfrancesco Majorino ise “Varılan anlaşma tehlikeli bir karmaşa gibi görünüyor, çok belirsiz,” dedi. Piu Europa sekreteri Ricardo Magi, İtalya’nın uluslararası standartların ve AB’nin dışında, bu merkezlerde tutulan insanların koşullarını kontrol etme imkanı olmadan ‘İtalyan Guantanamo’sunu’ yarattığını söyledi.
Fakat İtalya Dışişleri Bakanı Antonio Tajani, anlaşmanın Avrupa’daki öncü rollerini güçlendirdiğinde ve ‘Adriyatik’te düzensiz göç ve insan kaçakçılığının durdurulmasına karşı yeni işbirliği yolları’ açtığında ısrar etti.
İtalya’nın Balkanlardaki ‘arka bahçesi’
Meloni, Arnavutluk’un henüz resmen AB’nin bir parçası olmamasına rağmen aday ülke konumunda olduğunuve fiilen birliğe üye bir ülkeymiş gibi davrandığını söyledi. İtalya’nın Arnavutluk ve Batı Balkanların AB’ye katılımının en büyük destekçilerinden biri olmasından ‘gurur duyduğunu’ kaydeden İtalyan lider, “Ben buna genişleme demeyi değil, yeniden birleşme demeyi seviyorum. AB’nin bir kulüp olduğunu düşünmüyorum, kimin Avrupalı olup kimin olmayacağına bizim karar verdiğimizi düşünmüyorum,” diye ekledi.
Meloni ayrıca iki ülke arasındaki tarihi dostluğa da değinerek, derin ticari, kültürel ve sosyal işbirliğinin bu anlaşmayla daha da zenginleştiğini belirtti.
İtalya’nın Arnavutluk’un önde gelen ticaret ortağı olduğunu ve iki ülke arasındaki ticaretin Arnavutluk’un GSYİH’sinin %20’sine tekabül ettiğini hatırlatan Meloni, “Bizimki mutlak mükemmellikteki ticari ilişkiler yoluyla gelişen stratejik bir ortaklıktır,” dedi.
Ayrıca İtalya, 2023 yılının ilk üç ayında 43 milyon avroluk doğrudan yatırımla Hollanda’nın ardından Arnavutluk’taki en büyük ikinci yatırımcı oldu. İtalya, aynı zamanda Arnavutluk’un en büyük ticaret partneri.
Bunun yanı sıra Trans Adriyatik doğalgaz boru hattı ile Azerbaycan doğalgazı, Türkiye, Yunanistan ve Arnavutluk üzerinden Adriyatik Denizi’ne, oradan İtalya’nın güneyine aktarılıyor. Azerbaycan, bu boru hattı aracılığıyla İtalyA’nın en büyük üçüncü doğalgaz tedarikçisi haline geldi.
Diplomasi
Eski CIA analisti Johnson: İsrail, ateşkes görüşmesini pusu kurmak için kullandı

Eski CIA yetkilisi Larry Johnson, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırısından tamamen haberdar olduğunu ve bu konuda “hiçbir şey bilmiyorduk” şeklindeki açıklamaların “saçmalık” olduğunu belirtti. Johnson, İsrail’in ateşkes teklifi görüşmelerini üst düzey yetkililere pusu kurmak için kullandığını iddia ederek, ne İsrail’e ne de ABD’ye müzakerelerde güvenilemeyeceğini vurguladı.
Eski CIA yetkilisi Larry Johnson, İsrail’in İran’a yönelik saldırısının ABD’nin tam bilgisi ve iştirakiyle gerçekleştirildiğini belirterek, Washington’un saldırıdan haberi olmadığı yönündeki iddiaları “saçmalık” olarak nitelendirdi. Johnson, İsrail’in büyük bir başarıya ulaştığına dair çıkan haberlerin de gerçeği yansıtmadığını ifade etti.
Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “Nükleer Savaşa Giden Yolu Reddetmeliyiz” başlıklı çevrim içi panelde değerlendirmelerde bulunan Johnson, İran’ın hava savunma sistemlerinin başarısız olduğu ve İsrail’in büyük bir zafer kazandığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını kaydetti.
Bu durumu, Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik saldırılarında ilk başta büyük hasar verildiği yönünde çıkan ancak daha sonra hasarın sınırlı olduğunun anlaşıldığı olaylara benzeten Johnson, “Bu yüzden başlangıçta görünen kadar kötü değildi,” değerlendirmesinde bulundu.
‘Trump, İranlı yetkililerin ölümünü kutluyor’
Saldırının ABD’nin tam bilgisi ve katılımıyla yapıldığını vurgulayan Johnson, Donald Trump’ın New York Post‘a verdiği demeçlere dikkat çekti. Johnson, Trump’ın, “İsrail’in saldıracağını biliyordum. Her şeyi biliyordum,” dediğini aktardı. Johnson ayrıca Trump’ın, “Son zamanlarda muhatap olduğumuz İran hükümet yetkililerinin çoğu artık öldü,” diyerek bu durumu kutladığını belirtti.
Johnson, ABD’nin saldırıdan haberi olmadığı yönündeki açıklamaları eleştirerek, “Amerika şu an bu oyunu oynuyor: ‘Bu konuda hiçbir şey bilmiyorduk.’ Trump aynı şeyi Putin’e de yaptı. Bu saçmalık,” ifadelerini kullandı.
‘İsrail, ateşkes görüşmesini pusu için kullandı’
Johnson, İsrail’in güvenilmez bir aktör olduğunu ve müzakereleri kötüye kullandığını iddia ederek şok edici bir suçlamada bulundu. Johnson, “Hassan Nasrallah öldü. Diğer üst düzey Hizbullahçılarla bir ateşkes teklifini görüşmek üzere bir aradaydı. Ve bu ateşkes teklifini, onları pusuya düşürmek için kullandılar. Burada ortaya çıkan bir davranış kalıbı var. İsrail’e hiçbir tür müzakerede güvenilemez. Ayrıca, ABD’ye de,” dedi.
‘ABD, ‘herkesi her yerde vurabiliriz’ mesajı verdi’
Çatışmanın hâlen devam ettiğini, füzelerin uçuştuğunu ve en az 10 farklı şehir ile nükleer tesislerin hedef alındığını belirten Johnson, medyanın yer altındaki nükleer ve füze tesislerinden bahsetmediğini söyledi.
Johnson, bu saldırıyla ABD’nin dünyaya bir mesaj verdiğini ifade ederek, “Amerika şimdi başarılı bir ilke oluşturdu: ‘Herkesi, her yerde, sahip olduğumuz her şeyle vurabiliriz.’ Bu ilke ve mesaj gönderilmiştir,” diye konuştu. Johnson, sözlerini şöyle tamamladı:
“Özellikle Arap ve Müslüman dünyası bir araya gelip bununla yüzleşmez ve bir strateji çizmeye başlamazsa, bu durum devam edecektir.”
Diplomasi
Bhadrakumar: Asıl sorun İran’ın nükleer programı değil, İsrail’in bölgedeki hakimiyeti

Eski Hint diplomat M.K. Bhadrakumar, İran ile yaşanan krizin nükleer silahlanma meselesi olmadığını, asıl sorunun İsrail’in ABD ve Avrupa destekli bölgesel hakimiyetini sürdürme çabası olduğunu belirtti. Bhadrakumar, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’ndan (NPT) ayrılmaya zorlanmasının en büyük tehlike olacağını vurgulayarak, diplomasi için hâlâ bir yol olduğuna inandığını söyledi.
Hindistan’ın eski diplomatlarından M.K. Bhadrakumar, İran ile İsrail arasında yaşanan gerilimin temelinde, Tahran’ın nükleer silah geliştirme ihtimalinin değil, İsrail’in bölgesel hakimiyetini sürdürme arzusunun yattığını ifade etti.
30 yıllık diplomatik kariyeri boyunca İran ile yakın temaslarda bulunduğunu belirten Bhadrakumar, en büyük korkusunun, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nı (NPT) terk etmeye zorlanması olduğunu dile getirdi.
‘Asıl sorun İsrail’in bölgedeki hakimiyeti’
Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “Nükleer Savaşa Giden Yolu Reddetmeliyiz” başlıklı çevrim içi panelde konuşan Bhadrakumar, mevcut durumun İran’ın nükleer programından kaynaklandığına inanmadığını belirterek, “Bu bütün sorun burada. Aslında bu, İran’ın nükleer silahlar yarattığına inanmadım. Sonuç olarak, bugün biz neredeyiz? İsrail’in güvenliği hakkında. İsrail dünyanın büyük bir silah kuvvetidir. Dünyanın en büyük silah devletidir ve bu pozisyon, ABD ve Avrupa hükümetlerinin birleşikliğiyle sağlanmıştır,” değerlendirmesinde bulundu.
İran’ın NPT’ye taraf olduğunu ve uluslararası denetimlere açık olduğunu hatırlatan Bhadrakumar, sorunun jeopolitik olduğunu vurguladı. Bhadrakumar, “Sorun, jeopolitik olarak İsrail’in Orta Doğu bölgesinin sürekli domine edilmesi yolunu açmasıdır. Bence bu kriz için ayrıca şiddetli bir sorumluluk var,” dedi.
‘İran’ı NPT’den çıkmaya zorlamak en büyük tehlike’
2015 yılında imzalanan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen nükleer anlaşmaya dikkat çeken Bhadrakumar, İran’ın bu anlaşma kapsamında nükleer programını ciddi şekilde sınırlandırdığını ve kapsamlı denetimlere izin verdiğini söyledi.
Bhadrakumar, “Benim büyük korkum, İran’ın NPT’yi bırakmak için bir adım atabileceğidir. Bu benim en büyük sorunumdur,” ifadelerini kullandı.
30 yıl boyunca İranlı siyasi elitlerle iletişimde olduğunu aktaran Bhadrakumar, “İran’ın nükleer yetenekleri hakkında haklarından vazgeçeceğine dair çok az olasılık görüyorum. Bu şanssızlık bugünlerde bile tekrar edilmiştir,” diye konuştu.
‘Bölgedeki hareketler İran’ın icadı değil’
Bhadrakumar, Hamas ve Hizbullah gibi hareketlerin İran tarafından yaratılmadığını, bu yapıların bölgedeki çözülmemiş sorunların, özellikle de Filistin meselesinin doğal bir tezahürü olduğunu savundu. Bhadrakumar, konuyla ilgili şunları söyledi:
“Hamas, Hizbullah, bunların hepsi, bölgedeki doğal haklardan ve bölgenin sahip olduğu bir durumdan oluşan manifestasyonlardır. İran, paradoksal olarak bu grupların kendilerini ılımlılaştırması için etki edebilecek bir konumdadır ve eğer bir çözüm mümkün olacaksa tüm sorunlar için bir taraf olmalıdır.”
‘Diplomasi için hâlâ umut var’
Tüm olumsuzluklara rağmen diploması için hâlâ bir yol olduğuna inandığını belirten Bhadrakumar, Rusya’nın bölgedeki etkisine dikkat çekti. Rusya, Çin ve İran arasında Batı’ya karşı katı bir blok olduğu fikrini reddeden eski diplomat, bu ülkelerin kendi stratejik özerkliklerini koruduğunu belirtti.
Bhadrakumar, “Rusya’nın İran’da büyük bir nüfuzu var. Bu ülkeler kendi yollarındalar, stratejik otoritelerini kutladılar. Bu yüzden buna inanmıyorum. Ama aynı zamanda Rusya ve İran arasında bir birleşiklik var,” değerlendirmesini yaptı.
Son olarak Bhadrakumar, Rusya’nın geçmişte İran’ın uranyum zenginleştirme fazlasının kendi topraklarında depolanmasını içeren bir konsorsiyum önerdiğini hatırlatarak, bu tür çözümlerin hâlâ mümkün olabileceğini sözlerine ekledi.
Diplomasi
Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor: İsrail-İran krizinde “yapıcı rol” oynama talebi

Pekin, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının olası sonuçları konusunda “ciddi endişelerini” dile getirdi ve tüm tarafları daha fazla tırmanmayı önlemeye çağırdı. Çinli analistler de Pekin’in taraflar arasında koordinasyon ve ateşkes arabuluculuğu konusunda potansiyelini vurguladı. Krizin çözümünde “yapıcı rol” oynayabileceğini söyleyen Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor.
Cuma günü düzenli basın brifinginde, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, Çin’in İran’ın egemenliği, güvenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik her türlü ihlale ve “gerginliği tırmandıran” eylemlere kararlılıkla karşı olduğunu söyledi.
Lin, “Bölgedeki ani gerginlik artışı kimseye fayda sağlamaz” dedi. “Çin, tüm tarafları, durumun daha da kötüleşmesini önlerken, bölgesel barış ve istikrarı teşvik edecek önlemler almaya çağırıyor” diye ekledi.
Lin, Çin’in krizi yatıştırmada “yapıcı bir rol” oynamaya hazır olduğunu da vurguladı.
İsrail, İran’ın nükleer programına ve ülke genelindeki diğer askeri hedeflere önleyici bir saldırı düzenlediğini ve saldırıların birkaç gün süreceğini açıkladı.
Saldırılar, iki ülke arasındaki uzun süredir devam eden gerginliğin, Orta Doğu’nun diğer güçlerinin de dahil olduğu bölgesel bir savaşa dönüşebileceği yönündeki endişeleri artırdı.
Çinli analistler, gelişmelerin gidişatının kısmen Washington’un atacağı adımlara bağlı olacağını, Pekin’in ise arabulucu rolünü üstlenme potansiyeli olduğunu belirtti. Çin arabuluculuk çabalarını daha önceki bölgesel krizlerde de dile getirmişti.
Lanzhou Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Fakültesi profesörü Zhu Yongbiao, olayların nasıl gelişeceğini İran’ın itidalinin derecesine ve ABD’nin süreçteki rolüne bağlı olacağını söyledi.
South China Morning Post’a konuşan Zhu, “Özellikle, ABD’nin İsrail’e baskı yapmak için önlemler alıp almayacağı önemli. Şu anda ABD’nin durumun daha da tırmanmasını istemediği görülüyor” dedi.
Zhu, Pekin’in Washington ve Orta Doğu ülkeleriyle koordinasyon içinde veya Birleşmiş Milletler çatısı altında yapıcı bir rol oynayabileceğine inandığını söyledi.
Saldırı, Washington ve Tahran’ın pazar günü Umman’da İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda altıncı tur müzakerelere başlaması planlanırken gerçekleşti.
Bir anlaşmaya varılması halinde, Washington’un İran’a uyguladığı bazı ağır ekonomik yaptırımları hafifletmesi ve Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini önemli ölçüde azaltması söz konusuydu.
Geçen aydan bu yana Washington, İran ile nükleer müzakerelerde sıfırın üzerindeki her türlü zenginleştirmenin kabul edilemez olduğu yönünde daha sert bir tutum sergiledi, ancak Tahran sivil nükleer enerji programını sürdürme hakkını ısrarla savundu.
Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün Batı Asya ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırma görevlisi olan Li Weijian, mart ayında Pekin’de düzenlenen üçlü toplantıda vurgulanan Çin ve Rusya’nın İran’ın barışçıl nükleer enerji kullanımına verdiği desteğin, Tahran’ın ABD’nin taleplerini reddetme konusunda güvenini artırdığını kaydetti.
“Bu noktada, Çin’in bu sorunun çözümünde oynayacağı rol gelecekte daha da önemli hale gelecektir” diye ekledi.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına karışmadığını savundu. Cuma günü yayınlanan bir açıklamada, “İsrail, bu eylemin kendini savunmak için gerekli olduğuna inandığını bize bildirdi” dedi.
Ancak İran Dışişleri Bakanlığı, İsrail saldırılarının “ABD ile koordinasyon ve onay olmadan gerçekleştirilemeyeceğini” belirterek Washington’u suçladı.
Quincy Institute for Responsible Statecraft’ın başkan yardımcısı Trita Parsi, İsrail saldırılarının Washington-Tahran görüşmelerini rayından çıkarabileceğini söyledi.
“Bu saldırıların etkisi şu ki, müzakereleri rayından çıkaracak, çok önemli zaman kaybedilecek ve İran’ın pozisyonu sertleşecek – tabii bu noktada diplomasi yeniden canlanabilirse. Bu muhtemelen İsrail’in istediği sonuçtur” dedi.
Parsi, “Trump’ın İran ile diplomasisi de en az İran’ın nükleer programı kadar hedefteydi” diye ekledi.
Şanghay’daki Li, bölgedeki mevcut gelişmelerin İsrail için “kriz hissini artırdığını” da sözlerine ekledi.
“Washington’un İsrail’e geçmişte güvendiği koşulsuz desteği artık sağlamaması ve hatta başlıca rakibi İran ile müzakereler yoluyla gerilimi azaltmaya çalışması, İsrail için olumsuz bir gelişme olacaktır” dedi.
Saldırıdan bir gün önce, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yönetim kurulu, İran’ın nükleer güvenlik önlemlerine uymadığını ilan eden bir kararı kabul etti. Bu karar, yaklaşık 20 yıldır ilk kez alındı. Çin, Rusya ve Burkina Faso karar aleyhinde oy kullandı.
Çin’in Kuzeybatı Üniversitesi Ülke ve Bölge Çalışmaları Fakültesi Dekan Yardımcısı Yan Wei, bunun doğrudan bir çatışmaya dönüşme olasılığı olduğunu, ancak sonucun uluslararası toplumun, özellikle ABD ve Çin gibi ülkelerin arabuluculuğu ve müdahalesine bağlı olacağını söyledi.
Yan, “ABD, İran ile İsrail arasında daha büyük çaplı bir çatışma istemiyorsa, mevcut gelişmeler Trump’ın Orta Doğu’dan stratejik çekilme politikasıyla tam olarak uyumlu olmayabilir” dedi.
“Bu koşullar altında, iki ülke arasında yakın vadede büyük çaplı bir savaşın çıkması olasılığını düşük görüyorum, ancak belirli bir kapsamda İsrail ile İran arasında karşılıklı saldırılar olasılığı var” diye ekledi. Çinli akademisyene göre, Çin arabuluculuk çabaları ile krizin çözümünde rol üstlenebilir.
Saldırının ardından, Çin’in İsrail ve İran büyükelçilikleri vatandaşlarına gelişmeleri yakından takip etmeleri ve olası saldırılara karşı güvenlik önlemleri almaları çağrısında bulundu.
Exeter Üniversitesi öğretim üyesi ve Torino Üniversitesi’nde Çin-Akdeniz (ChinaMed) projesinin araştırma başkanı Andrea Ghiselli, mevcut gelişmelerin, özellikle Suriye iç savaşı ve eski Suriye lideri Beşar Esad’ın hükümetinin zayıflamasının ardından, Çin siyasi çevrelerinde İran hükümetinin istikrarına ilişkin endişeleri yoğunlaştırabileceğini söyledi.
“İran rejimi düşmeye çok yaklaşırsa, [Çinli yetkililer] zor seçimlerle karşı karşıya kalabilir: kaybı kabul etmek veya örneğin askeri yardım şeklinde önemli destek sağlamaya başlamak,” dedi.
“Şu an için Çin’in bekleyip durumu izleyeceği ve durumun daha da kötüye gitmemesini umacağı çok muhtemel” diye ekledi.
İsrail İran’ın nükleer ve balistik programına saldırdı: İran’dan misilleme
-
Görüş2 hafta önce
ABD Dışişleri’nin Avrupa eleştirisi ne anlama geliyor?
-
Asya4 gün önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Dünya Basını7 gün önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Avrupa2 hafta önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Rusya2 hafta önce
Ukrayna’dan Rus stratejik bombardıman üslerine kamyonlardan kalkan İHA’larla saldırı
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 2
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savaş sonrası Suriye’yi dönüştüren ‘Sünni popülizm’