ORTADOĞU
Katar’ın yeni deniz gücü inşası ve önündeki engeller
Yayınlanma
Katar, son yıllarda donanmasına büyük yatırım yapıyor. Tek kara komşusu Suudi Arabistan olan ve diğer tarafları Basra Körfezi ile çevrili Katar, dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Çevresinde askeri olarak bölgenin en güçlü iki ülkesi; Suudi Arabistan ve İran da bulunduğu bu küçük ancak doğal kaynak zengini ülke, özellikle Katar ablukasından çıkardığı dersle savunma gücünü artırmak için çabalıyor. Son yıllara kadar güvenliğini yabancı güçlere emanet eden Katar, kendi savunma kabiliyetlerini geliştirmek için çalışıyor. Etrafı sularla çevrili ancak kısıtlı deniz gücü bulunan Doha, İtalya ve Türkiye ile yaptığı anlaşmalarla etkin bir deniz gücü inşa ediyor.
Aşağıda çevirisini okuyacağız makale Katar’ın neden yeni bir deniz gücü inşa etmeye çalıştığını, zorluklarını ve önündeki engelleri açıklamaya çalışıyor:
***
Katar Ulusal Güvenlik ve Enerji Çıkarlarını Korumak için Açık Deniz Gücü Oluşturuyor
Jeopolitik ve enerji çıkarlarıyla hareket eden Katar, deniz güvenliğini artırmayı, kritik açık deniz altyapılarını korumayı ve bölgede boy göstermeyi hedeflerken, modern bir filoya sahip olma ve personel eksikliklerini gidermede zorluklarla karşı karşıya.
Leonardo Jacopo Maria Mazzucco
Yüzlerce petrol ve doğal gaz platformu ve birkaç düzine devriye botundan oluşan deniz gücüyle yaklaşık 35.000 kilometrekarelik karasularına sahip Katar Emiri Donanması (QEN), Hürmüz Boğazı’nın ötesindeki sularda boy göstermek şöyle dursun uzun süredir kıyılarının güvenliğini sağlamak için mücadele ediyor. Onlarca yıl ihmal edildikten sonra, ülke liderliği 2010’ların ortalarından bu yana, açık deniz yeteneklerinin geliştirilmesine daha fazla ilgi göstermeye başladı. Bugün itibariyle, hâlâ sınırlı büyüklükte olsa da Katar Donanma filosu Körfez bölgesinin teknolojik açıdan en gelişmiş gemilerinden bazılarına ev sahipliği yapıyor. Bu da denizcilik alanında ağırlığının üzerinde yumruk atma kararlılığının artığını gösteriyor.
Katar’ın ekonomik refahı ve siyasi istikrarı ülkenin güvenli bir şekilde LNG çıkarma ve ihraç etme kapasitesine bağlı olduğu sürece, hem Doha’nın geniş açık deniz gaz rezervlerinin hem de enerji endüstrisinin büyümesini sağlayan denizcilikteki kritik altyapıların güvenliği ülkenin öncelikli gündemi olacak. Katar Donanması, Katar’ın denizdeki stratejik çıkarlarını koruyabilecek bir deniz kuvveti oluşturmada büyük bir atılım yapmış olsa da denizlerdeki tehdidin niteliği hızla değişiyor.
Eylül 2022’de Baltık Denizi’ndeki Kuzey Akım boru hatlarına yönelik sabotajlar ve Ekim 2022’de Ukrayna’nın Sivastopol kentindeki Rus Karadeniz Filosuna yönelik insansız suüstü araçları saldırısı, kritik denizcilik altyapılarının doğasında var olan kırılganlığın paradigmatik örnekleri. Hibrit savaş ve siber tehditlerin denizcilik alanındaki en büyük korku haline gelmesiyle birlikte Doha, hızla genişleyen asimetrik tehditlere karşı önlemler geliştirilmesinde Katar Donanması’na kesintisiz destek sağlamalı.
Deniz Kuvvetlerine Neden Yatırım Yapmalı?
Katar’ın filosunda büyük bir modernizasyon projesine girişmesine yol açan başlıca itici faktörler, sırasıyla jeopolitik ve enerji çıkarları olmak üzere iki ana kategoriye ayrılabilir.
Jeopolitik Çıkarlar
Küçük ölçekli bir askeri güce sahip olan ve coğrafi olarak Körfez bölgesinin büyük askeri ağır topları (Suudi Arabistan, İran ve Irak) arasında sıkışmış durumdaki Katar, tarihsel olarak etkili uluslararası aktörlerle sağlam diplomatik ilişkiler geliştirerek ve dış askeri tehditleri caydırma gibi kritik görevleri bu yabancı güçlere devrederek ülkenin güvenliğini sağlamaya çalıştı. Bugün Katar büyük ölçüde ülkeye konuşlandırılan Amerikan, İngiliz ve Türk askeri personel ve varlıklarının sağladığı güvenlik şemsiyesine güveniyor.
Dış güvenlik garantörlerinin Katar’ın savunma mimarisinde önemli bir rol oynamaya devam etmesi beklenirken üç temel faktör ülkeyi askeri yeteneklerini güçlendirmeye zorluyor. Birincisi, ABD’nin El-Udeyid Hava Üssü’ndeki devasa askeri varlığına rağmen Washington’un mevcut bölgesel güvenlik mimarisini sürdürme iradesine ilişkin kuşkular ve ABD yörüngesi dışında üst düzey koruma garantileri aramaya yönelik baskılar Katar liderliği arasında giderek yayıldı. İkinci olarak, 2014’teki dokuz aylık diplomatik kriz ve 2017-21 ablukası, Katar liderliğinin tehdit algısını ve stratejik düşünce yapısını önemli ölçüde yeniden şekillendirdi. Katar ve Körfez’deki Arap komşuları, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyeleri arasında en uygun güven ve uyum seviyesini yeniden tesis etmek için anlamlı adımlar atmış olsa da Doha, ulusal güvenliğine yönelik tehditleri savuşturmak için bölgedeki komşularının desteğine güvenemeyeceğini zor yoldan öğrendi. Son olarak, geçen yıllarda diğer Körfez Arap devletleri tarafından da sergilenen bir tutumla uyumlu olarak Katar, ulusal çıkarlarını ve stratejik hedeflerini daha fazla hareket alanı ve dış güvenlik garantörlerinin desteğine daha az bağımlılıkla sürdürme konusundaki kararlılığını artırdı.
Enerji Çıkarları
2022 yılında Katar’ın gaz üretimi ve doğal gaz (LNG) ihracatı 132 milyar dolar gelir getirerek Doha’yı dünyanın en büyük LNG ihracatçısı konumuna taşıdı. Son dokuz yılın en yüksek kârını elde eden gaz endüstrisi, ülkenin finansal zenginliğini desteklemedeki başlıca rolünü pekiştiriyor. Mevcut enerji piyasasındaki dalgalanma ve enerji geçiş süreci Katar’ın ekonomik büyümesine önemli ölçüde katkıda bulunurken ülkenin uzun vadeli refahı Doha’nın hızla genişleyen LNG endüstrisinin merkezinde yer alan kıyı ve açık deniz kritik altyapılarının güvenliğini ve dayanıklılığını sağlama kapasitesine bağlı.
Katar’ın enerji ihracatının çoğu, Kuzey Kubbe sahası (NDF) gibi açık deniz petrol ve doğal gaz sahalarına dayanıyor. Katar’ın kuzeydoğu karasularında 6.000 kilometrekarelik bir alanı kaplayan NDF, dünyanın bilinen en büyük gaz sahası ve Doha’nın enerji tacı. Ayrıca, hidrokarbon işleme, depolama ve yüklemeden sorumlu hayati kara tesisleri kıyı bölgelerinin yakınında yer alıyor. Nitekim Katar’ın önde gelen LNG üretim ve ihracat tesisleri Ras Laffan endüstri bölgesinde yer alıyor. Son olarak Doha, fosil yakıtlarını dünyanın dört bir yanındaki müşterilerine ihraç etmek için LNG tankerleri veya deniz altı altyapıları gibi denizcilik çözümlerine büyük ölçüde güveniyor. Bir yandan, kiraladığı 70 gemiden oluşan filosuyla Katar Gaz halihazırda dünyanın en büyük LNG filosunu işletiyor ve son birkaç yıldır elindeki kargo sayısını artırmak için somut adımlar attı. Öte yandan, Katar’ın tek enerji ihracat boru hattı olan Dolphin Gaz Projesi, Ras Laffan’dan BAE’nin Taweelah kentine kadar 364 kilometre boyunca deniz altından ilerliyor ve burada Katar gazını BAE’nin liman kenti Fucayra ve Umman’a getiren kara dağıtım altyapılarına bağlanıyor.
Sabotaj eylemleri Katar’ın kara ve denizdeki kritik enerji altyapılarını nadiren hedef almış olsa da, bu altyapılar devlet ve devlet dışı aktörlerin yıkıcı eylemlerine karşı son derece savunmasız. Doha’nın kritik denizcilik altyapılarına olan aşırı bağımlılığı ile birlikte denizdeki tehlikelerin sayısı ve karmaşıklığı artarken, Katar liderliği deniz kuvvetlerinin kabiliyetlerini, tepkiselliğini ve hazırlığını güçlendirmek için hızla anlamlı önlemler almak zorunda kaldı.
Kıyı Sularıyla Sınırlı
Katar Donanması, tarihinin büyük bölümünde esasen bir kahverengi su (kıyı ve sığ su) donanması olmuştur. Azami harekât menzili birkaç deniz mili (nm) olan gemilerden oluşan bir filoya sahip olan Katar Donanması’nın denizde kalabilme kabiliyeti ülkenin karasuları ile sınırlı. Sığ kıyı sularında görev yapmak üzere tasarlanmış birkaç düzine hızlı önleme ve devriye botunun yanı sıra Katar Donanması, karasularının güvenliğini sağlamak için uzun süredir bir avuç hızlı saldırı gemisine (FAC) güveniyordu.
1980’lerin başında Katar Donanması, Fransız gemi üreticisi Constructions Mécaniques de Normandie’den üç adet Damsah sınıfı FAC (hücumbot) tedarik etti. 15 knot hızla 2,000 deniz mili menzile sahip olan 56 metrelik gemi 42 kişilik bir mürettebat tarafından işletiliyor ve MBDA’nın MM40 Blok 3 Exocet gemisavar füzeleri ile donatılmıştır. 1990’ların sonunda Katar Donanması, o zamanki İngiliz gemi inşa şirketi Vosper Thornycroft’tan dört adet Barzan sınıfı FAC aldı. 56 metrelik gemi 12 knot hızla 1,800 nm menzile sahip ve 35 denizcinin gözetiminde. Exocet anti-gemi füzeleri ve Mistral karadan havaya füzelerle donatılmış olan Barzan sınıfı FAC, ayrı bir deniz ve hava savunma platformunu temsil ediyor.
Halen hizmette olmalarına rağmen, Damsah sınıfı ve Barzan sınıfı gemilerin sınırlı deniz yetenekleri ve mütevazı elektronik harp ve tuzak ekipmanları, ana limanlardan uzakta uzun süre faaliyet göstermelerini ve çok yönlü savunma yeteneği göstermelerini engelliyor.
Açık Deniz Donanmasına Giden Yol Zorlu
On yıllar boyunca Sahil Güvenlik benzeri bir rol oynayan Katar Donanması, 2010’ların ortalarında askeri düşünce ve tedarik politikasında tam kapsamlı bir revizyona girişti. Katar’ın donanma yenileme programı üç temel direğe datanıyor: birincisi, yüksek kaliteli savaş gemileri satın alarak filoyu güncellemek; ikincisi, güçlü deniz yetenekleri geliştirmek; üçüncüsü, büyüyen bir filoyu desteklemek için karadaki altyapıları genişletmek.
Deniz Gücü İnşası
Katar, yaşlanan filosunu modernize etmek için gemi inşa sektöründe onlarca yıllık bir geçmişe ve birinci sınıf savaş gemileri üretmede konsolide bir deneyime sahip iki ülkeye ulaştı: İtalya ve Türkiye.
Ağustos 2017’de Doha ve Roma, dört korvet, iki açık deniz devriye gemisi (OPV) ve bir amfibi gemisi (LDP) olmak üzere yedi gemi için 5 milyar Avro’luk anlaşma imzaladı. İtalya’nın gemi inşa şampiyonu Fincantieri, milyarlarca dolarlık siparişi aldı ve son geminin teslimatını Mayıs 2023’te tamamladı. Bu gemilerin silah özellikleri ve denizde kalabilme kabiliyetlerine daha yakından bakmak, donanma tedarik programının dönüştürücü etkisini kavramak için elzem.
Al Zubarah sınıfı korvet, gözetleme, deniz kurtarma, önleme ve devriye operasyonları gibi çeşitli görevleri yerine getirebilen 107 metrelik çok amaçlı bir gemidir. Al Zubarah sınıfı korvet, 98 denizciden oluşan çekirdek mürettebatı ve ilave 14 kişilik lojmanı, 21 günlük dayanıklılığı ve 15 knot seyir hızında 3.500 nm menzili ile açık denizlerde kinetik ve kinetik olmayan görevler için çok yönlü ve esnek bir deniz platformu. Korvetler en hafif savaş gemisi sınıfı olmasına rağmen, Al Zubarah sınıfı gemi, gelişmiş ve güçlü bir savaş sistemine sahip. Nitekim geminin teçhizat paketinde MBDA’nın Aster 30 Block 1NT ve Raytheon’un RAM füzeleri hava savunma harbi (AAW) senaryoları için, Exocet anti-gemi füzeleri ise su üstü savunma harbi (ASuW) operasyonları için kullanılıyor. Ayrıca, geminin kendini savunmasını sağlamak için son teknoloji elektronik ve tuzak sensörleri ile denizaltı savunma harbi (ASW) sistemlerine de sahip. Son olarak korvetin yüksek süratli botlar gibi bazı yardımcı araçları var ve uçuş güvertesi ve hangarı, bir ASW paketi ile donatılmış bir NH90 NFH (NATO Fırkateyn Helikopteri) deniz helikopterini barındırabilir.
Musherib sınıfı OPV, denizcilik alanındaki çok çeşitli tehditleri ve kritik zorlukları etkin bir şekilde karşılamak üzere tasarlanmış 64 metrelik bir gemi. Geminin 15 knot seyir hızında 1.500 nm’lik sınırlı menzili, 7 günlük dayanıklılığı ve 38 kişilik mürettebatı OPV’yi sığ kıyı suları ve çevresindeki dar denizler arasında gözetleme ve muharebe görevleri için etkili bir deniz platformu haline getiriyor. Musherib sınıfı OPV, mütevazı boyutuna rağmen, AAW ve ASuW görevlerini yürütmek için son teknoloji savaş sistemine sahip.
Al Fulk sınıfı LDP, Katar Donanması’nın amiral gemisidir. Amfibi gemi, 15 knot hızda 7.000 nm menzili, 152 kişilik mürettebatı ve 400 kişiye kadar konaklama kapasitesi ile Katar’ın ilk tam teşekküllü açık deniz savaş gemisi olarak öne çıkıyor. LDP’de ayrıca iki araç rampası ve dahili su basabilir rıhtım ile harekete hazır LCM’yi (Mekanize Çıkarma Gemisi) barındırıyor. Geminin uçuş ve garaj güverteleri NH90 NFH helikopterlerini barındırabilecek boyutta. Son olarak, LDP güçlü AAW yetenekleri sergiliyor: bir yandan, gemiye takılan Leonardo’nun Kronos Power Shield L-Band radarı, 1.500 km’ye kadar bir mesafeden gelen tehditleri tespit edebiliyor; Aster 30 Block 1 karadan havaya füzelerle donanmış olan geminin füze sistemi ise taktik balistik füzeleri engelleyebiliyor.
Katar’ın tedarik politikası genel olarak iki ana hedefe yönelmiştir: Birincisi, Musherib sınıfı OPV’ler sayesinde ülkenin yaşlanan karakol ve kıyı muharip filosunu yenilemek; ikincisi, Al Zubarah sınıfı korvetler ve Al Fulk sınıfı LDP’nin entegre konuşlandırılması yoluyla hem açık deniz senaryolarında sefer görevlerini üstlenebilecek hem de üst düzey caydırıcılık garantileri sağlayabilecek bir deniz gücü oluşturmak.
Okyanusta giden gemilerden oluşan bir filo geliştirmek Katar için kritik bir öncelik olsa da, Sahil Güvenlik güçlerini güçlendirmeye de odaklandı. Doha Uluslararası Deniz Savunma Fuarı ve Konferansı (DIMDEX) ve MILIPOL Qatar gibi ülkenin ev sahipliği yaptığı dünya çapındaki silah fuarları, 2014 yılından bu yana Doha’nın sahil filosunu ve devriye botlarını yenilemek için tercih ettiği mekânlar oldu. Geçen altı yıl içinde Doha, Türk gemi üreticisi ARES Tersanesi’nden 31 gemi satın aldı ve Tuzla merkezli gemi inşa şirketi Yonca Onuk ile çeşitli gemiler için satın alma sözleşmeleri imzaladı.
İnsan Yeteneklerinin Geliştirilmesi
Her ne kadar gerekli olsa da sofistike deniz varlıklarından oluşan bir filo kurmak güvenilir, etkin ve reaktif bir deniz gücü oluşturmak için yeterli değil. Aslında, insan gelişimine yatırım yapmak, pahalı tedarik planlarını takip etmek kadar kritik bir öneme sahip. Şu anda Katar Donanması’nın 2.500 personeli bulunuyor ancak 2025 yılına kadar bu sayıyı 6.000 çıkarmayı hedefliyor. Dolayısıyla Doha, yeni nesil öğrenci ve subaylar yetiştirmek için eğitim ve öğretim platformlarına büyük yatırımlar yapıyor.
Şubat 2019’da Mohammed Bin Ghanem Al Ghanem Denizcilik Akademisi ilk akademik yılının açılışını yaptı. Öğrencilere çok yönlü askeri ve akademik dersler vermek üzere tasarlanan Akademi, deniz bilimleri, deniz mühendisliği ve deniz tedarik zinciri ve yönetimi alanlarında uzmanlaşan 4 yıllık bir program yürütüyor. Akademi’nin ilk öğrenci grubu Şubat 2023’te mezun oldu.
DIMDEX 2018 kapsamında Katar, Türk şirketi Modern Defense Solutions (MDS) ile Buroq Özel Deniz Operasyonları Eğitim Merkezi’nin inşası için bir sözleşme imzaladı. Katar’ın batı kıyısındaki Zekreet Körfezi’nde yer alacak olan eğitim tesisinin tek seferde 200 öğrenciye denizde terörle mücadele eğitimi vermesi ve Katar’ın güvenlik ortaklarının özel operasyon güçleriyle ikili eğitim programlarına ev sahipliği yapması planlanıyor. Janes’in haberine göre Buroq sahası şu anda kullanımda.
Son olarak Katar, DIMDEX 2018 kapsamında Türk gemi üreticisi Anadolu Tersanesi’ne Al Doha ve Al Shamal adlı iki askeri öğrenci eğitim gemisi (CTS) sipariş etti. Bir OPV tasarımına dayanan 90 metrelik CTS, eğitim için savaş yönetim sistemine ve NH90 NFH helikopterlerini konuşlandırabilen güverteye sahip. İnşa ve donatım aşamaları rekor sürede tamamlanan iki gemi sırasıyla Ağustos 2021 ve Şubat 2022’de Katar Donanması’na teslim edildi. CTS’de 66 kişilik mürettebatın yanı sıra 76 askeri öğrenci ve sekiz eğitmen için de konaklama imkânı bulunuyor. CTS, eğitim görevinin yanı sıra devriye görevlerini yerine getirmek üzere de kullanılabilir.
Altyapının Genişletilmesi
Kısıtlı sayıda deniz üssüne sahip olan Katar, büyüyen filosunu destekleyebilecek ve deniz çıkarlarını genişletebilecek yeni kara tesisleri inşa etmeyi hedefliyor.
Temmuz 2019’da Sahil ve Sınır Güvenliği Genel Müdürlüğü Al Daayen’de yeni bir deniz üssünün açılışını yaptı. Katar’ın doğu kıyısında, başkente yaklaşık 30 km mesafede yer alan tesis, Katar’ın doğu karasularında deniz güvenliğini hızla sağlamak için stratejik bir konuma sahip. Yaklaşık 640.000 metrekarelik bir alanı kaplayan yeni tesis, Sahil Güvenlik’in deniz varlıkları için bir liman, bakım atölyeleri, eğitim tesisleri ve personel konaklama binaları ile hizmet veriyor.
Katar 2020 yılında Umm Al Houl deniz üssünü de açtı. Museyid sanayi şehri ve Hamad Konteyner Limanı’na yakın bir konumda bulunan deniz üssü, Katar’ın kritik sanayi ve ticaret merkezlerinden bazılarına bakan kara sularında deniz gücünü yansıtacak. Ayrıca, geleneksel olarak Doha’nın dışındaki Ras Abu Aboud deniz üssünde demirli olan Katar Donanması filosunun büyük bir kısmının Umm Al Houl tesisine taşınması bekleniyor. Şubat 2023’te Katar Donanması, Umm Al Houl deniz tesisindeki kıyı savunma füze sisteminin açılışını yaptı. Mühimmat olarak MBDA Marte ER ve Exocet gemisavar füzeleriyle donatılan üs, üst düzey ASuW yetenekleri sunuyor.
Son olarak, DIMDEX 2022’de İtalyan savunma ve güvenlik şirketi Leonardo ve Katar, Katar Donanması’nın genişleyen denizcilik hedeflerine ve sorumluluklarına daha iyi hizmet etmek için bir Deniz Operasyon Merkezi (NOC) kurmak üzere bir anlaşma imzaladı. Son teknoloji ürünü izleme sistemleri ve teknolojileriyle donatılan NOC’nin öncelikli hedefi Katar’ın güvenlik yetkililerine karasuları ve bitişiğindeki sulara ilişkin deniz durumu farkındalığının eksiksiz bir resmini sunuyor.
İnsan Sermayesi ve Modern Bakım Çabaları
Son birkaç yıldır teknolojik olarak gelişmiş bir deniz kuvveti oluşturma çabaları, Katar’a anlamlı sonuçlar getirmiş olsa da denizcilikteki önemini artırma çabaları sorunsuz değil. Doha’nın hedefine yönelik iki temel kısıtlama büyük bir engel oluşturuyor: birincisi, denizci ve subay sayısının azlığı; ikincisi ise modern bir filoyu ayakta tutmanın çok yönlü zorlukları.
Yaklaşık 300.000 kişilik bir nüfusa sahip olduğu tahmin edilen Katar, geçmişte silahlı kuvvetlerinin saflarını doldurmakta zorlandı. Kaçınılmaz demografik sınırlamalarla boğuşan Doha, vatandaşlar arasındaki asker sıkıntısını aşmak için alternatif çözümler üretti ve uyguladı. Geleneksel olarak en etkili stratejilerden biri, ülkenin silahlı kuvvetlerine yabancı sözleşmeli askerler almak oldu. Her ne kadar yerli-yabancı oranını tam olarak tespit etmek zor olsa da subaylar ve askerler bir kenara bırakıldığında Katar güvenlik güçlerinin yüzde 85’inin vatandaş olmayan askerlerden oluştuğu tahmin ediliyor. İnsan gücü eksikliği lanetini ortadan kaldırmaya yönelik bir başka önlem de zorunlu askerlik uygulamasını başlatması oldu. Arap Yarımadası’ndaki komşuları arasında mutlak bir ilk olan Katar, 2013 yılında erkeklere zorunlu askerlik hizmeti, 2018 yılında ise kadınlara gönüllü ulusal hizmet getirdi. Ancak bu seçenekler, personel açığı gibi karmaşık bir ikilem karşısında kalıcı çözüm değil. Derin yapısal düzenlemeler ve ileri görüşlü planlama gerektiren bir meseleye yalnızca geçici alternatifler sunuyor. Katar’ın mali cömertliğine rağmen, üçüncü ülke vatandaşlarına bağımlılığını artırmak uzun vadede ekonomik olarak sürdürülebilir olmadığı gibi stratejik olarak da uygun değil. Ayrıca, zorunlu askerlik hizmeti, sosyo-kültürel kaygılarla hareket eden ve esasen siyasi gündeme hizmet eden, ancak nihayetinde askeri kariyer seçen Katarlıların sayısını artırmada bir etkisi olmayan vatanseverlik numarası gibi görünüyor. Bu nedenle Doha’nın 2025 yılına kadar 6.000 kişilik bir donanmaya ulaşma hedefini gerçekleştirmek zor olacak ve Katar Donanması muhtemelen kısa vadede denizci sıkıntısı çekmeye devam edecek.
Uygun bakım prosedürleri, iyi tedarik edilmiş yedek parça stokları ve askeri teçhizatın en iyi şekilde nasıl kullanılacağına dair düzenli eğitim olmadan, en ölümcül ve verimli varlık bile kör bir araçtan başka bir şey olmama riskiyle karşı karşıya kalır. Üst düzey teknolojik bileşenleri ve sofistike mühendislik çözümlerini bir araya getiren savaş platformları olarak modern savaş gemileri, yüksek performans ve güvenilirliği garanti altına almak için büyük bir iş ahlakı gerektirir. Doha, gemilerin tesliminden sonra on yıl boyunca Fincantieri ile destek hizmetleri için bir sözleşme imzalayarak yepyeni filosunun bakımını sağlamaya çalışmış olsa da bu uzun vadede deniz varlıklarının güvenilirliğini korumak için yeterli değil. Texas Üniversitesi’nde Profesör olan Zoltan Barany ve Georgetown Üniversitesi’nde Yardımcı Profesör olan Kenneth M. Pollack tarafından yapılan kapsamlı çalışmalarda belirtildiği üzere, Arap orduları bakım ve onarım kültürünü geliştirmek yerine genellikle en üst düzey askeri teçhizatın tedarikine ve pahalı silah sistemlerinin büyük ölçüde istiflenmesine öncelik veriyor. Bu nedenle, Katar Donanması’nın bakım protokollerini sıkı bir şekilde uygulamak için gereken disiplini, etkili bir şekilde özümseyip özümseyemeyeceği sorusu ortada duruyor.
ORTADOĞU
Lübnanlı Bakan Harici’ye konuştu: ‘HTŞ’den beklentimiz iç meselelerimize karışmaması’
Yayınlanma
3 saat önce22/12/2024
Yazar
Esra KarahindibaLübnan Enformasyon Bakanı Ziad Makary Harici’ye konuştu: “HTŞ’den istediğimiz şey, Lübnan’ın iç meselelerine ya da işlerine karışmamasıdır.”
İki aylık yoğun ve yıkıcı bir çatışmanın ardından İsrail ve Lübnan arasında ateşkes gerçekleşti. Lübnan hükümeti, haftalar süren müzakereler sonucunda bir ateşkes anlaşmasına varmıştı. 60 gün içinde ateşkesin uygulanması öngörüldü. Anlaşmaya göre, İsrail birlikleri, belirlenen bölgelerden geri çekilecek, Lübnan Ordusu İsrail’in boşalttığı bölgelere konuşlanacak ve güvenliği sağlayacak. Bölgedeki mayınlar, patlamamış mühimmatlar ve altyapıdaki yıkımlar nedeniyle geniş çaplı bir yeniden inşa çalışması yapılacak. Birleşmiş Milletler UNIFIL güçleri, 1701 sayılı BM kararına uygun olarak güney Lübnan’da varlığını sürdürecek.
Ancak İsrail, ateşkesi şu ana kadar 100’den fazla kez ihlal etti ve bu durum Lübnan tarafından kabul edilemez olarak değerlendiriliyor. Lübnan Enformasyon Bakanı Ziad Makary, Lübnan’daki son duruma ilişkin Dr. Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtladı.
‘İsrail ateşkesi 100’den fazla kez ihlal etti’
Lübnan’daki son durumla başlamak istiyorum. Geçici bir ateşkes olmasına rağmen İsrail vaat edilenleri uygulamıyor. Bize son durum hakkında bilgi verebilir misiniz?
Bildiğiniz gibi, yaklaşık iki ay süren ölümcül bir savaş yaşadık. Hükümet olarak haftalarca ateşkes için müzakere ettik ve sonunda Amerikalıların yardımıyla bir ateşkes anlaşmasına vardık ve bu ateşkesi duyurudan 60 gün sonra uygulamaya koymayı kabul ettik. Bu arada bir askeri plan var: Lübnan Ordusu, İsrail’in geri çekileceği bölgelere konuşlanmaya başlayacak. Yapılacak çok iş var. Ordu bu görevi üstlenecek çünkü birçok mayın, patlamamış mühimmat, yıkım, kapalı yollar, yerinden edilmiş insanlar ve İsrail ile Lübnan arasında hassas bir askeri durum var. İsrail bu ateşkesi 100’den fazla kez ihlal etti ve bu, elbette, kabul edilemez. Lübnan ateşkese saygı duyuyor ve ateşkesin açıklandığı sırada kurulan komiteye güveniyoruz. Amerikalılardan, Fransızlardan, Lübnanlılardan, UNIFIL’den ve İsraillilerden bahsediyorum. İlk toplantıları bu hafta pazartesi günü yapıldı ve umuyoruz ki bu ateşkes en kısa sürede ciddi bir şekilde uygulanır çünkü İsrail’in neden olduğu yıkımın ardından yeniden inşa etmemiz gereken çok şey var.
Eğer İsrail ateşkesi tamamen iptal eder ve kısa bir süre önce olduğu gibi Lübnan’a saldırmaya devam ederse, Lübnan’ın mevcut tutumu ne olacak? Hizbullah’ın Suriye’den geri çekilip daha fazla birliğin Lübnan’a geri dönmesi sürece nasıl etki edecek? Lübnan ordusu saldırıların tekrarlanması karşısında ne yapacak?
Bu ateşkesin bozulacağını düşünmüyorum. Her gün olaylar yaşayacağız, ancak bunun ciddi bir ateşkes olacağına inanıyorum. Sanırım yaklaşık 40 gün içinde tüm Lübnan topraklarından tam bir çekilme gerçekleşecek. Lübnan Ordusu kuvvetlerini konuşlandıracak ve 1701 sayılı kararı gerektiği gibi, güney Lübnan dahil, uygulayacağız. Elbette, bu özellikle de güney Lübnan için geçerli çünkü 1701 sayılı karar, güney Lübnan’da silahların yasak olduğunu belirtiyor ve yalnızca Lübnan Ordusu ile UNIFIL’in silah taşımasına izin veriyor.
‘Lübnan’ın egemenliğine ve çeşitliliğine saygı duyan bir Suriye’ye ihtiyacımız var’
Beşar Esad’ın devrilmesi ve Rusya’ya iltica etmesiyle Suriye’deki denklem tamamen değişti. Şam’ı ele eçiren Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), Suriye için geçiş dönemi hazırlamaya çalışan geçici bir hükümetle çalışıyor. Lübnan’ın Suriye’deki mevcut konjonktüre ilişkin tutumu ne olacak?
Şu ana kadar HTŞ ile herhangi bir ilişkimiz yok. Söylemek istediğim şu: Suriye halkı, Suriye’yi kimin yöneteceğine kendisi karar vermelidir. Lübnan olarak bizim istediğimiz, Suriye’nin gelecekteki hükümetiyle iyi ilişkilere sahip olmak çünkü birçok çıkarımız var. Orada fanatik bir hükümete ihtiyacımız yok. Lübnan’ın egemenliğine ve çeşitliliğine saygı duyan bir komşuya ihtiyacımız var. Bu, bizim ihtiyacımız olan tek şey. Komşu ülkeler olarak ilişkilerimizi sürdürmek için gerekli ilişkileri korumak adına elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ekonomi, ticaret, sosyal, siyasi ve hatta çözülmesi gereken sınır sorunları gibi birçok alanda çıkarlarımız var. Milyonlarca Suriyeli mülteci var ve kim yönetirse yönetsin, bu sorunların çözülmesi gerekiyor. Biz Suriye’nin iç işlerine karışmamalıyız ve aynı şekilde onların da bizim iç işlerimize karışmasına izin vermeyeceğiz. Umarız gelecekteki Suriye hükümetiyle onurlu ve verimli bir işbirliği sağlamak için çalışacağız.
‘HTŞ’den istediğimiz, iç işlerimize karışmaması’
HTŞ, Birleşmiş Milletler’in terör örgütleri listesinde yer alıyor ve birkaç ülke bu grubu terörist olarak tanımladı. Ancak yakın gelecekte durum değişebilir. Türkiye, diplomatik ilişkilerini sürdürmek için büyükelçiliğine bir maslahatgüzar atadı. Peki Lübnan’ın HTŞ’ye yaklaşımı ne? Lübnan HTŞ’yi bir terör grubu olarak görüyor mu yoksa Suriye seçimlere doğru giderken yaklaşım değişiyor mu?
Terör gruplarını tanımlayan bir sistemimiz yok. Zaten belirtmiştim, Suriye’nin gelecekteki hükümetinin hedeflerini değerlendireceğiz. HTŞ’den istediğimiz şey, Lübnan’ın iç meselelerine ya da işlerine karışmamasıdır. Şu ana kadar söylediğim gibi, Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğini öngöremeyen tek ülke biz değiliz. Sistem teorik olarak devam etmeli. Mevcut durumla ilgilenmeye devam ediyoruz—örneğin Lübnan’daki Suriye büyükelçiliği, sınırlar ve diğer konular. Yeni devletin, yeni yönetimin ve yeni hükümetin ortaya çıkmasını bekliyoruz ve o zaman yolumuza devam edeceğiz. Şu anda yaşananlardan dolayı (büyükelçilik) aktif değil. Bekleyeceğiz, ancak ortaya çıkacak herhangi bir hükümetle iyi ilişkiler kurmayı umuyoruz çünkü bu iki ülkenin de çıkarına olacaktır.
Esad’ın ayrılmasından sonra İsrail, Golan Tepeleri’nde daha fazla ilerledi. İsrail’in bölgedeki konumu ne? Uzmanlar İsrail’in Suriye’deki varlığının geçici olmayabileceğini düşünüyor. Lübnan, İsrail’in Suriye’de alan kazanmasını nasıl değerlendiriyor?
Lübnan için önemli olan İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesidir. Sizin de belirttiğiniz gibi, İsrail yalnızca Golan Tepeleri’nde veya güney Suriye’de değil, Suriye’nin ordusunu, hava ve deniz kuvvetlerini, her şeyini yok etti. Bu durum Suriye’yi zor bir konuma sokuyor. Yeni Suriye hükümetinin nasıl bir orduya ya da güvenlik gücüne sahip olacağını veya İsrail ile nasıl bir ilişki kuracaklarını bilmiyoruz. Şu anda her şey belirsiz. Tüm bunların üzerinden sadece beş ya da altı gün geçti ve işlerin nasıl şekilleneceğini görmek için zamana ihtiyacımız var.
‘Yeni cumhurbaşkanı 9 Ocak’ta seçilecek’
Lübnan’ın İsrail’in saldırıları sırasında zayıf kalmasının en önemli nedenlerinden biri de iç siyaset. Beyrut limanı patlamasıyla sarsılan Lübnan, halen ekonomik zorluklarla boğuşuyor. Bunun yanında ülke, iki yılı aşkın süredir halen cumhurbaşkanını seçemedi. Mevcut durum biraz da bu sorunun sonucu mu?
Lübnan’daki sistem, bu tür süreçleri kolaylaştırmak için tasarlanmış bir sistem değil. Karmaşık bir sistemimiz var; parlamento, din, siyasi gruplar ve daha fazlası işin içine giriyor, bu da bir cumhurbaşkanı seçimini zorlaştırıyor. Cumhurbaşkanı seçmek kolay değil çünkü yasalarımız seçim sürecini geciktiriyor, özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. Ancak 9 Ocak’ta bir oturumumuz var ve yakında bir cumhurbaşkanımız olmasını umuyoruz.
Bir ülkeyi cumhurbaşkanı olmadan yönetemeyiz. Evet, idare edebiliriz; ülke devam eder, ölmez, yok olmaz, ortadan kaybolmaz. Ama aynı zamanda refah da getirmez. Ülkemizi geliştiremeyiz, inşa edemeyiz ve genç Lübnanlıların isteklerini yansıtan yeni, modern bir yönetim kuramayız. Onlar ki çok hırslı ve özgürlüğün korunduğu, güzel Lübnan kültürü ve Lübnan’ın takdire şayan imajı ile modern bir ülke yaratmak istiyorlar.
Cumhurbaşkanına, yeni bir hükümete, Suriye ile yenilenen ilişkilere ve İsrail ile bir ateşkese sahip olmayı umuyoruz. Uzun vadede, şahsen Lübnan’ın geleceği hakkında bir miktar iyimserim. Elbette bu durumun ciddi bir etkisi var. Geçici bir hükümet olarak büyük kararlar alamayız, yeni yetenekleri işe alamayız ya da yasaları geçiremeyiz. Sistem, cumhurbaşkanı olmadan işleyemez. En yetenekli gençlerimizi kaybediyoruz; Lübnan’ı terk ediyorlar ve bu, bizim çıkarımıza değil.
ORTADOĞU
Irak’a sığınan iki bin Suriye askerinin iadesi bugün başlıyor
Yayınlanma
3 gün önce19/12/2024
Yazar
Harici.com.trIrak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, Irak’a kaçan Suriye ordusu askerlerinin iadesine bugün başlanacağını açıkladı.
Irak resmi haber ajansı INA’ya göre Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, konuya dair açıklama yaptı. Miri, Irak’a Esad yönetimi askerlerinin Suriye’ye iadesine bugün başlanacağını belirtti. İade işlemlerinin Irak’taki ilgili makamlar tarafından başlatılacağını aktaran Miri, sürecin Suriye tarafı ile koordineli yürütüleceğini ifade etti.
Suriye ordusuna bağlı yaklaşık 2 bin asker 7 Aralık’ta El-Kaim Sınırı Kapısı üzerinden Irak’a kaçmıştı. 9 Aralık’ta ise Heyet-i Tahrir Şam’a bağlı askeri operasyonlar komutanlığı, zorunlu askerlik yapanlara yönelik genel af kararı çıkarmıştı.
Irak’ın Anbar vilayetine bağlı Rutba ilçesinde bir kampa yerleştirilen askerler kötü koşullar nedeniyle ülkelerine geri gönderilmek için eylem yapmıştı.
Rutba ilçesi Kaymakamı İmat el-Duleymi, yaptığı açıklamada kaçan askerlerin çadırlarda barındığını ve bölgede elektrik, su ve ısınma imkanlarının yetersiz olduğunu ve yerleştirildikleri kampın internet erişiminden yoksun olduğundan dolayı aileleriyle iletişim kuramadıklarını söylemişti.
ORTADOĞU
İsrail tek kurşun sıkmadan Dera’ya ilerliyor: PYD, İsrail dahil herkesten yardım istiyor
Yayınlanma
3 gün önce19/12/2024
Yazar
Harici.com.trTürkiye ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) Ayn el Arap’a (Kobani) yönelik operasyona hazırlanırken HTŞ ile aradığı diyaloğu henüz kuramayan PYD, Türkiye’ye karşı İsrail dahil tüm ülkelerden yardım bekliyor. Bu arada Suriye topraklarına giren İsrail de Dera’ya doğru ilerliyor.
PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim video konferans yöntemiyle düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı.
DW Türkçede yer alan habere göre Salih Müslim HTŞ ile PYD arasında PYD’nin işgalindeki toprakların geleceğine ilişkin henüz bir müzakere süreci başlamadığını söyledi.
Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) Suriye’nin başkentini ele geçirip Esad yönetimini devirdiğinde Salih Müslim HTŞ ile diyaloga açık olduklarını söylemiş, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti. Ayrıca PYD liderliği kendine bağlı kurumlara HTŞ’nin tanıdığı yeni Suriye bayrağının asılması talimatını vermişti.
Şam’a gönderdikleri mesajlara “henüz yanıt alamadıklarını” söyleyen Müslim, yine de olası müzakereleri yürütmek üzere bir heyet hazırladıklarını ve umutlu olduklarını belirtti.
Müslim, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın “HTŞ ve Kürtler arasında bir diyaloğu önlemek için aceleyle ve erkenden” Şam’a gitmiş olabileceğini düşündüğünü de söyledi.
HTŞ ile müzakerelerden istedikleri sonucu alamamaları halinde Şam’la bir çatışma ihtimali görüp görmediğinin sorulması üzerine Müslim, “Bu olmazsa kendimizi siyasi olarak savunacağız. Her şey masada ancak iyi niyetle yaklaşıyoruz” dedi.
Hem HTŞ hem SMO için “cihatçı” nitelemesi yapan Müslim, yine de HTŞ’nin geçmişte kendilerine yönelik operasyonlara katılmadığına dikkat çekti. Fakat bu yapının da “Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunun” farkında olduklarını kaydetti.
“İsrail desteğine açığız”
İsrail basınında son günlerde çıkan “İsrail’in Suriyeli Kürtleri Türkiye’ye karşı koruması gerektiği” şeklindeki yorumların sorulması üzerine Müslim, “Özellikle İsrail’den değil, herkesten destek istediklerini” söyledi. Salih Müslim, “İsraille iletişimimiz yok, eğer böyle bir (Kürtlere destek) açıklamaları varsa elbette takdirle karşılarız” dedi. Müslim, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği tutumun “İsrail’i de rahatsız ettiğini” savundu.
Jerusalem Post gazetesi 9 Aralık tarihinde, “Suriye Kürtlerinin temsilcileri yardım ve koruma talebiyle İsrailli yetkililere başvurdu” diye yazmıştı.
İsrail’in Türkiye’ye karşı açık desteğinin SDG kontrolündeki bölgelerde yaşayan Arap halkları huzursuz edip etmeyeceği sorusu üzerine Müslim, “Mısır, Fas, Tunus, Körfez ülkeleri… tüm bu Arap ülkelerinin zaten İsraille ilişkisi var” ifadelerini kullandı. Arap aşiretlerinin sırf bu yüzden kendileri aleyhine tutum almasını beklemediğini söyledi.
İsrail ordusu Dera’ya ilerliyor
Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinden rahatsızlığını dile getiren İsrail ise Esad yönetiminin devrilmesi üzerine girdiği Suriye topraklarındaki işgalini tek bir kurşun dahi sıkmadan derinleştiriyor.
İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail’in Dera kırsalında dokuz kilometre ilerleyerek bölgedeki Koya köyüne ve Vahdet barajı bölgesine girerek stratejik mevzilere konuşlandığını duyurdu.
SOHR’un bildirdiğine göre İsrail güçleri bölgeye girmeden önce bölge sakinlerinden silahlarını teslim etmelerini istedi.
SOHR, ayrıca İsrail güçlerinin İsrail – Suriye sınırındaki tampon bölge yakınlarındaki Kuneytra bölgesi ve Dera arasındaki sınırda yer alan Sayda köyü yakınlarındaki askeri bir bölge olan 74. Tugay bölgesine girdiğini aktardı.
İsrail ordusu bu ay Esad hükümetinin çöküşünün ardından, Suriye sınırında yer alan stratejik Hermon Dağı’nı işgal etmiş ve Suriye ile işgal altındaki Golan Tepeleri arasındaki silahtan arındırılmış bölgeye girmişti. İsrailli yetkililer, bu hareketi İsrail’in sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak tanımlamasına rağmen en az 2025’in sonuna kadar işgali devam ettireceklerinin mesajlarını veriyor.
Lübnanlı Bakan Harici’ye konuştu: ‘HTŞ’den beklentimiz iç meselelerimize karışmaması’
Şam’a giden yollar
Hindistan ‘sessizce’ Kuzey Kore’de
AB liderleri, küresel ve bölgesel zorlukları ele almak üzere Brüksel’de toplandı
AfD’nin seçim programına kısa bir bakış
Çok Okunanlar
-
ORTADOĞU2 hafta önce
Eski Beyaz Saray yetkilisi Doran: Suriye’de İsrail ve Türkiye’nin çıkarları örtüşüyor
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Ortadoğu ve “mukaddes adalet” fikri – 1
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Suriye’de kim kazandı?
-
RUSYA2 hafta önce
Rusya’nın Suriye’deki üslerinin akıbeti ne olacak?
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Ortadoğu ve “mukaddes adalet” fikri – 2
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Esad rejimi neden sadece 12 günde çöktü?
-
GÖRÜŞ1 hafta önce
Suriye hezimeti ve Rusya: Birkaç soru ve yanıt
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Şii Hilali, “Yeni Ay” Olma Yolunda