Bizi Takip Edin

Ortadoğu

KDP’ye yakın ENKS anlaşmadan habersiz

Yayınlanma

Mazlum Abdi-Ahmed Şara

Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) rakip olarak Türkiye’nin desteklediği ve Barzani liderliğindeki KDP’ye yakınlığı ile bilinen Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS), Ahmed Şara ile Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşmadan haberdar olmadıklarını açıkladı.

ENKS Sözcüsü Faysal Yusuf, Rudaw’a yaptığı açıklamada, “Konsey toplanmalı, sonra anlaşma hakkındaki pozisyonumuzu açıklayacağız” dedi.

SDG yönetimi, HTŞ-SDG anlaşması öncesi Şam’daki yeni hükümet karşısında elini güçlendirmek için ENKS ile uzlaşı görüşmeleri yürütüyordu. KDP lideri Mesut Barzani’nin de de aracılık ettiği görüşmelerden henüz sonuç çıkmamıştı.

IKBY ve KYB’den destek

SDG’ye yakın Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Bafel Talabani, anlaşmayı “yeni Suriye’de bir arada yaşamayı ve ortaklığı güçlendirmeye yönelik önemli ve olumlu bir adım” diye niteledi. Talabani, “Her zaman olduğu gibi, kardeşim Mazlum Abdi’nin bölgede barış ve istikrarı teşvik etme çabalarını tam olarak destekliyorum” dedi.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) lideri Neçirvan Barzani de “gelecek için uygun bir yol haritası” sunan anlaşma dolayısıyla tarafları kutladı, “Suriyelilerin bu anlaşmayı memnuniyetle karşılaması, tüm bölge halkları gibi onların da şiddetten uzak istikrar ve barışçıl çözüm arzularını yansıtmaktadır” dedi.

Barzani, açıklamasında “Bu anlaşmayı memnuniyetle karşılarken, Kürdistan Bölgesi’nin Suriye’de barış ve istikrara tam desteğini yineliyor ve tüm Suriyeli toplulukların haklarının korunması ve özgür ve müreffeh bir Suriye’nin inşasına aktif katılımlarının sağlanması gerektiğini savunuyoruz” dedi.

Suudiler ve Katar memnun

Türkiye’den anlaşma ile ilgili resmi bir açıklama henüz gelmezken ilk destek veren ülkeler Suudi Arabistan ve Katar oldu.

Riyad yönetimi anlaşmayı “iç barışı korumaya” yönelik bir adım olarak memnuniyetle karşıladığını duyurdu.

Suudi Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında, “Krallık, Suriye’nin birliği, egemenliği ve toprak bütünlüğüne tam desteğini yeniden teyit ediyor” denildi.

Katar Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında ise anlaşmanın “memnuniyetle karşılandığı” belirtildi. Anlaşma “Suriye’nin istikrarı için önemli bir adım” olarak nitelendirildi ve “ülkenin Suriye’nin tüm unsurlarını temsil eden birleşik bir orduya ihtiyaç duyduğu” belirtildi.

Ortadoğu

Trump’tan Arap Körfezi çıkışı

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump’ın, gelecek haftaki Ortadoğu turunda ‘Basra Körfezi’ yerine Arap Körfezi ifadesini kullanacağı belirtildi. İran’dan sert tepki geldi.

Trump’ın 13-16 Mayıs’taki Körfez ziyareti sırasında Türkiye’de Basra Körfezi, İran’da Fars Körfezi diye anılan bölgeden artık resmen Arap Körfezi veya “Arabistan Körfezi” diye söz edeceğini ilan etmeye hazırlandığı iddia edildi.

Associated Press (AP) ajansına konuşan iki ABD’li yetkili, Trump’ın uzun zamandır coğrafi isim değişikliği talep eden Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de kapsayan ziyaretinin Suudi Arabistan ayağında, açılış konuşması sırasında yapacağını söyledi. Yetkililerden biri, “Başkanın, bölgesel ittifakları daha iyi yansıtacak şekilde ABD’nin adlandırmalarında ‘tarihi bir yeniden yönlendirme’ adını verdiği bir açıklama yapması bekleniyor” dedi.

ABD Başkanı Trump, geçen günlerde Kanada Başbakanı Mark Carney ile görüşmesi sırasında, Orta Doğu turundan önce “çok büyük ve olumlu” bir açıklama yapacağını söylemişti.

Tahran’dan sert tepki: Bu, kolektif hafızaya hakaret

Trump’ın ‘Arap Körfezi’ ifadesini benimseyeceği yönündeki haberler, İran’da öfkeyle karşılandı. İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, söz konusu girişimi “siyasi niyetli ve düşmanca” bir adım olarak nitelendirerek şiddetle kınadı. Irakçi, bu tür adımların yalnızca İranlılar için değil, bölgedeki tüm halklar için “kolektif hafızaya hakaret” anlamına geldiğini vurguladı.

Sosyal medya platformu X üzerinden paylaşım yapan Irakçi, ABD Kongresi Kütüphanesi’ne ait ve ‘Persian Gulf’ ibaresinin yer aldığı eski bir haritayı paylaşarak Trump’ı etiketledi ve şöyle dedi: “Fars Körfezi hakkında ortalıkta dolaşan saçma sapan söylentilerin, tüm dünyadaki İranlıları öfkelendirmek ve ajitasyon yapmak için ‘sonsuza dek savaşçılar’ tarafından yürütülen bir dezenformasyon kampanyasından başka bir şey olmadığını umalım.”

“Bu bağlamda atılacak kısa vadeli herhangi bir adımın hiçbir geçerliliği, hukuki veya coğrafi etkisi olmayacağı gibi İran’da, ABD’de ve dünyada her kesimden ve her siyasi görüşten tüm İranlıların öfkesine yol açacaktır.”

Trump daha önce de benzer bir adım atmıştı

Trump, Beyaz Saray’a döndükten sonra Meksika Körfezi’nin adının ‘Amerika Körfezi’ olarak değiştirdiğini ilan etmişti. Hatta, kullanımını değiştirmeyen AP’ni tutumunu değiştirene kadar Oval Ofis’e giremeyeceğini söylemişti. AP’nin dava açması sonucu, federal bir yargıç ajansın hükümet etkinliklerine erişiminin engellenemeyeceğine karar vermişti.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Colani’nin babası Hüseyin Şara İsrail’e karşı ‘İran’la işbirliği’ imasında bulundu

Yayınlanma

Hüseyin Şara

Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın eski Nasırcı hareketten olan ekonomist babası Hüseyin Şara İsrail’in Suriye’deki yoğun hava saldırıları sonrası kişisel sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı.

Ahmed Şara liderliğindeki Şam hükümeti İsrail’in Suriye’deki saldırıları karşısında sessiz kalırken Şara’nın babası Hüseyin Şara’dan farklı bir çıkış geldi.  İsrail’in “Büyük İsrail” hedefiyle Suriye, Filistin ve Lübnan’a saldırdığını hatırlatan Hüseyin Şara bu saldırganlığa karşı “uygun gördükleri her yolla” savaşacaklarını gerekirse “sürülmüş olanları da mücadeleye çağıracaklarını” belirtti. Baba Şara’nın “daha önce sürülmüş” ifadesiyle İran ve Hizbullah gibi Esad yönetiminin düşmesiyle Suriye sahasından dışlanan güçlere gönderme yaptığı değerlendiriliyor.

Hüseyin Şara şubat ayında yaptığı başka bir paylaşımda da oğlunun liderliğindeki hükümetin özelleştirme politikasını eleştirmişti.

Baba Şara’nın Facebook hesabından yaptığı paylaşımın tamamı şöyle:

Siyonist düşman tehditler savuruyor, vaatlerde bulunuyor ve Suriye’ye yönelik hava saldırılarını sürdürüyor. Son iddialara göre, saldırılardan biri Şam’daki Kasır el-Şaab (Halk Sarayı) çevresini hedef aldı. Gerekçe olarak ise Suriye’deki Dürzileri korumak gösteriliyor; adeta, Suriye devleti ve halkından daha fazla Dürzilerin iyiliğini düşündüklerini ima ediyorlar.

Bu yaklaşım, İsrail’in yeni Suriye yönetiminin, geçmişte olduğu gibi sessiz kalacağını varsayarak sergilediği bir fırsatçılıktır. Ancak bu tutum kasıtlı bir provokasyondur ve rejimin devrilmesinden hemen sonra sistematik olarak uygulanmaktadır.

Peki İsrail’in denizdeki Suriye birliklerini ve askeri üsleri hedef almasının nedeni gerçekten Dürzileri ya da diğer grupları korumak mı? Yoksa İranlıları, Hizbullah’ı, SDG’yi (Suriye Demokratik Güçleri), ya da Alevileri mi korumaya çalışıyor? Hayır, asla. Çünkü bu grupların hepsi, Suriye halkının asli parçalarıdır, dışarıdan gelmiş değillerdir.

İsrail, Suriye, Filistin ve Lübnan’a yönelik saldırılarını sürdürerek, sözde “Büyük İsrail” projesi doğrultusunda haritalar çiziyor. Bu, Bahreyn’den Tanca’ya, Halep’ten Aden’e kadar uzanan ve 350 milyondan fazla Arap, Müslüman, Hristiyan, Kürt, Türkmen ve diğer halkların yaşadığı bir coğrafyaya açık bir meydan okumadır.

Bu İsrail saldırganlığına bir son verilmesi gerekiyor ve bu mümkündür. Ancak herkes sadece izliyor; özellikle Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinliler iki yıldır katledilirken ve evlerinden edilirken.

Ancak Suriye konusunda daha fazla sessiz kalmayacağız. Evet, bizim elimizde uçaksavar füzelerimiz, savaş uçaklarımız, uzun menzilli toplarımız yok, ama 14 yıldır savaş tecrübesi edinmiş direnişçi bir halkımız var.

Bizim silahımız insandır. . Savaşacağız, gerekirse tırnaklarımızla. Geçmişte bizimle birlikte savaşanları, hatta ülkemizden sürülenleri bile çağıracağız. Düşmana toprağı dar edeceğiz.

Biz, uygun zamanı bekleyenlerden değiliz.

1950’li yıllarda Halid Bekdaş adlı komünist bir vekilin seçim kazanmasının ardından, Amerika Suriye’nin komünist bir devlete dönüşmesinden korktu ve tüm dünyayı Suriye’ye karşı kışkırttı.

Şimdi ise ABD, bizimle birlikte savaşmış, burada evlenmiş, çocuk sahibi olmuş ve on yılı aşkın süredir Suriye’de bulunan bir grup savaşçıyı gerekçe göstererek benzer bir bahane üretiyor. Bu kişiler artık devletin yapısı içinde yer alıyor ve onun emrindeler. Buna rağmen, tıpkı Halid Bekdaş meselesinde olduğu gibi, aynı söylemi tekrarlıyorlar. Allah Halid Bekdaş’a rahmet etsin.

İsrail, Suriye’nin ulusal dokusuna müdahale ediyor. Bu artık gizli saklı değil. Dolayısıyla Suriye devleti, halkını ve topraklarını korumak için uygun gördüğü her yola başvurmaktan çekinmeyecektir.

Bu, sadece bir yurttaşın değil, binlerce Suriyelinin haykırışıdır. Biz yalnızca Araplara değil, halkların vicdanına da sesleniyoruz. Ve şunu bilin: Saldırganları durdurmayı gayet iyi biliriz.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Yeni Alman bakan David Wadephul İsrail’e gidiyor

Yayınlanma

Johann David Wadephul

Almanya’nın dün göreve başlayan Dışişleri Bakanı Johann David Wadephul ilk yurtdışı ziyaretini bu hafta sonu İsrail’e yapacak.

Almanya’nın yeni Başbakanı Friedrich Merz, İsrail’in Gazze’de insani yardım dağıtımını devralma planlarından duyduğu endişeyi dile getirdi ve yeni Dışişleri Bakanı Johann David Wadephul’un hafta sonu İsrail’e gideceğini açıkladı.

Reuters’ın ARD televizyonundan aktardığına göre Merz, “İsrail hükümetinin uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerini yerine getirmesi ve Gazze Şeridi’nde insani yardımın sağlanması gerektiği net” dedi.

“Son günlerdeki gelişmeleri büyük bir endişeyle izliyoruz” diyen Merz, İsrail’in kendini savunma hakkına sahip olduğunu ancak bu hakkı kullanırken insani yükümlülüklerini de gözetmesi gerektiğini vurguladı.

İsrail, pazartesi günü yaptığı açıklamayla insani yardımın kontrolünü devralmayı da içeren, Gazze Şeridi’nin tamamını kapsayabilecek şekilde Gazze’deki işgali genişletme planını onaylamıştı. Yetkililerin aktardığına göre, Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir tarafından sunulan plan, Gazze’nin aşamalı olarak işgal edilmesini, İsrail ordusunun bölgede kalıcı kontrol sağlamasını, sivil halkın güney bölgelere yönlendirilmesini ve Hamas’a yönelik saldırıların yoğunlaştırılmasını öngörüyor.

Berlin yönetimi, Almanya’nın Holokost’taki tarihi rolü nedeniyle İsrail’e karşı özel bir sorumluluk hissediyor ve bu nedenle İsrail hükümetine yönelik eleştirilerde temkinli davranıyor.

Şubat ayında Merz, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu davet edeceğini söylemiş ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkındaki tutuklama kararına rağmen onun Almanya’ya güvenli bir şekilde gelmesini sağlayacak bir yol bulacağını ifade ederek bazı çevrelerden tepki almıştı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English