Bizi Takip Edin

AVRUPA

Kötü ekonomik gidişat Meloni hükümetini sarsıyor

Yayınlanma

Avrupa’da sağın neredeyse bütün renklerini birleştiren istikrarlı bir koalisyon hükümetinin adresi olarak gösterilen İtalya’da iktisadi göstergeler pek iç açıcı değil.

İtalya’nın Kardeşleri’nden Başbakan Giorgia Meloni’nin önderliğindeki koalisyon hükümetinde eski başbakanlardan Silvio Berlusconi’nin Forza Italia partisi ile birlikte eskinin kuzey ayrılıkçı partisi Matteo Salvini’nin Lega’sı da bulunuyor. Üç parti de, Avrupa Parlamentosu’nda ayrı gruplarda yer alıyor. Sırasıyla; Avrupa Muhafazakârları ve Reformcuları (ECR), Avrupa Halk Partisi (EPP) ve Kimlik ve Demokrasi (ID).

Son açıklanan verilere göre, İtalyan ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde %0,3 küçüldü. Birçok uzman ve anket, ekonominin %0 büyüyerek yerinde sayacağını düşünüyordu. 

Avro bölgesindeki büyüme eğiliminin tersine küçülen İtalya’da bu durum, iç talepteki azalmaya bağlanıyor. Dahası net ihracat da büyümeye katkı sağlayamadı. Kötü gidişat, özellikle sanayi ve tarım sektörlerine darbe vurdu.

Veriler, Avro bölgesinin üçüncü büyük ekonomisindeki faaliyetlerin artan faiz oranları, zayıflayan küresel ihracat talebi ve mali desteğin geri çekilmesinden nasıl etkilenmeye başladığını gösteriyor. İtalya’nın GSYİH’si ilk çeyrekte %0,6 oranında artmıştı.

Meloni, daha geçen hafta, hükümetinin iktisadi politikalarının Fransa ve Almanya’dan daha hızlı büyüme sağladığını ileri sürmüştü. IMF, İtalya için bu sene %1,1’lik bir büyüme öngörüyor. Geçtiğimiz ay Maliye Bakanı Giancarlo Giorgetti, salgının başlamasından bu yana ilk tam yaz sezonunda yaşanan turist patlamasının da etkisiyle ekonominin 2023 yılında %1,4’e varan bir büyüme kaydedebileceğini iddia ediyordu.

Bu etkinin yılın ikinci yarısında İtalya’nın iktisadi büyümesine yardımcı olacağı söylenebilir, fakat Çin öncülüğündeki küresel imalat sektöründeki yavaşlama, başta Almanya olmak üzere Avro bölgesi ekonomilerini de vuruyor.

Bu ayın başında satın alma müdürleri arasında yapılan bir ankete göre İtalya’daki fabrikalar Haziran ayında, 2020 başındaki pandemi kapanmalarından bu yana en kötü ayını geçirdi.

İtalya Maliye Bakanlığı daralmadan, Meloni hükümetinin çeşitli üyeleri tarafından şiddetle eleştirilen AMB’nin tekrarlanan faiz artışları da dahil olmak üzere Roma’nın kontrolü dışındaki küresel faktörleri sorumlu tuttu.

Bakanlık açıklamasında, “Sonuçlar özellikle uluslararası sanayi döngüsündeki düşüşten, faiz oranlarındaki artıştan ve hane halkının satın alma gücündeki uzun süreli fiyat artışı aşamasının etkisinden etkilendi,” denildi.

Temmuz anketleri imalat sanayisindeki umutsuzluğu gösteriyor

Üçüncü çeyreğin başında İtalyan imalatçıların beklentisinde herhangi bir iyileşme belirtisi görülmedi. S&P Global’in aylık satın alma yöneticileri anketi, Temmuz ayında ‘üretim ve yeni siparişlerin her ikisinin de tarihsel olarak dik oranlarda düştüğünü’ ortaya koydu ve üretimin pandemiden bu yana en fazla düşüşü kaydettiğini tahmin etti.

FT’ye konuşan İtalyan bankası UniCredit’ten ekonomist Loredana Maria Federico, “Yavaşlayan küresel talep, kısıtlayıcı kredi koşulları ve sıkılaştırıcı para politikasının etkisi [imalat sektörünün] bu zayıflığında rol oynamaya devam edecek,” dedi.

Öte yandan İtalyan hizmet sektörü için HCOB Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) Haziran ayındaki 52.2 seviyesinden 51.5’e geriledi. Endeks, büyümeyi daralmadan ayıran 50 seviyesinin üzerinde kalmaya devam etti, fakat üst üste üçüncü aylık düşüşe işaret etti.

İtalya’nın daha küçük imalat sektörü için Salı günü açıklanan PMI, Haziran ayındaki 43.8 seviyesinden 44.5’e yükseldi. Hizmet ve imalat sektörlerini bir araya getiren bileşik Satın Alma Yöneticileri Endeksi ise Haziran ayındaki 49.7 seviyesine kıyasla Temmuz ayında 48.9 olarak gerçekleşti.

Borç çevrimi zorlaşıyor

İtalya’nın manşet enflasyonu beklenenin altında %6,4 gelse de, Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) faiz artırımına devam edip etmeyeceğine ilişkin belirsizlik sürüyor.

Zayıf büyüme beklentileri ve yüksek borçlanma maliyetleri Meloni’nin İtalya’nın devasa ulusal borcunu kontrol altında tutmasını daha da zorlaştıracak. Avrupa Komisyonu’nun tahminlerine göre İtalya’da borcun GSYİH’ye oranı %140’ın üzerinde seyrediyor ve önümüzdeki yıl da pek değişmeyecek gibi görünüyor.

İtalyan hükümetleri, AB’nin kriz zamanlarında başvurulabilecek bir acil durum fonu olarak oluşturduğu Ortak Çözüm Fonuna (SRF) ek olarak kurgulanan Avrupa İstikrar Mekanizmasına (ESM) imza atmayı reddediyor. Meloni, İtalya’nın onayı için pazarlık teklif etmişti. Pazarlığa göre, İtalya, AB üye devletleri için daha yumuşak mali kurallar karşılığında, ESM anlaşmasını onaylayacaktı.

İtalya’yı rahatsız eden şey, on yıl önce Yunanistan’a benzer bir duruma düşmekten duyulan korku. İtalyan siyasetinde ‘ESM’ terimi ekonomik acılar ve kemer sıkma ile eşdeğer.

Bunun yanında hükümetin hangi politika tercihlerini benimsemesi gerektiği konusunda yabancılar tarafından yönlendirilmenin getireceği egemenlik kaybı, katlanılamayacak kadar fazla görünüyor. Financial Times’ta çıkan bir değerlendirmeye inanacak olursak, dönemin Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean-Claude Trichet’nin 2011 yılında dönemin başbakanı Silvio Berlusconi’ye yazdığı meşhur mektup, siyasilerin bir kısmının aklından hâlâ çıkmıyor. Trichet, İtalyan hükümetinin krizi hafifletmek için atması gereken somut adımlar konusunda diktelerde bulunduktan kısa bir süre sonra Berlusconi istifa etmiş ve yerine teknokrat Mario Monti gelmişti.

Tarihe ‘Trichet-Draghi gizli mektubu’ olarak geçen bu mektup, Roma’ya ‘mümkün olan en kısa sürede’ gerekli önlemleri almasını neredeyse emretmesi nedeniyle yakın tarihte bir ilk olarak görülüyordu. Mektupta dike edilen tedbirlere uyma karşılığında, AMB ikincil piyasada büyük miktarda İtalyan tahvili satın almayı vaat ediyordu. Bunlar arasında kamu maliyesinin ‘sürdürülebilirliğini’ sağlamak için acil tedbirler; borç üstlenimi, ticari borçlar ve bölgesel ve yerel yönetimlerin harcamaları üzerinde sıkı kontrol gibi maddeler yer alıyordu.

Avrupa’nın en kırılgan bankacılık sistemlerinden birine sahip İtalyan bankaları varlıklarının büyük bir bölümünü İtalyan devlet tahvillerinde tutuyor. Devlet tahvillerindeki herhangi bir satış dalgasının, İtalyan bankacılık sistemini Avrupa’daki diğer tüm bankalardan daha fazla vuracağı tahmin ediliyor.

Sosyal yardımın kesilmesi tepki yarattı

Roma’nın başını ağrıtan bir başka mesele de sosyal yardımlar. Meloni’nin koalisyon hükümeti, popülist Beş Yıldız Hareketi’nin 2019’da başlattığı tartışmalı ‘vatandaşlık geliri’ yoksulluk yardımı programını aşamalı olarak kaldırmaya başlamasıyla şimdiden artan bir tepkiyle karşı karşıya. 

Roma, patronların geçen yıl tahminen 1,7 milyon haneye fayda sağlayan programın İtalyanları işe girmekten caydırdığı ve yapay işgücü kıtlığı yarattığı yönündeki şikayetleri üzerine daha sıkı uygunluk kriterleri uygulamaya karar verdi.

Son günlerde, hükümetin çalışabilir ve istihdam edilebilir olarak gördüğü yaklaşık 160.000 kişi, yardımlarının kesildiğine dair kısa mesajlar aldı ve bu durum Napoli ve başka yerlerde protestolara yol açtı.

Bir başka ‘kemer sıkma’ örneği de ‘Süperbonus’ olarak bilinen uygulama. İtalyanlara enerji verimliliğini artıran ev iyileştirmeleri için yüzde 110 vergi kesintisi sunan program, salgın sonrası çılgın bir inşaat patlamasını körüklemiş, insanlar kamu masraflarıyla maliyetli ev iyileştirmeleri yapmıştı.

Roma, Şubat ayında programda büyük değişiklikler yapılacağını duyurdu. Bu nedenle İtalya’da inşaat faaliyetleri Mayıs ayında ilk çeyreğe kıyasla %3,8 azaldı.

Sanayiciler göçmen işçi istiyor

İktidara gelirken İtalya’ya yönelik göçmen akınını durduracağını vaat eden Meloni’nin attığı en önemli geri adımlardan biri de 2023-2025 arasında AB dışından 452 bin kişiye çalışma vizesi vereceğini açıklaması oldu.

Roma, 2025’te 165.000’e ulaşacak şekilde her yıl mevcut izin sayısını artıracağını açıkladı. Oysa Covid-19 salgını başlamadan önce, 2019 yılında İtalya sadece 30.850 vize vermişti.

Halihazırda İtalya’ya ulaşan sığınmacıların birçoğu doğrudan daha zengin olan kuzey Avrupa’ya gitmeye çalışıyor ve bu da Roma’nın birçok AB ortağından daha az sığınmacıyı işleme tabi tutması anlamına geliyor. Örneğin ISPI’ye göre bu rakam son 12 ayda toplam nüfusun %0,16’sını temsil ederken AB ortalaması %0,22. Tahminlere göre 2012 ile 2021 yılları arasında bir milyon kişi İtalya’da karaya çıktı ama bunların yaklaşık 700.000’i kuzeye yolculuğuna devam etti.

Öte yandan göçmen karşıtlarını yatıştırmak isteyen hükümet, şirketlerin ve sendikaların 2023-2025 döneminde 833.000 vize talep ettiğini söyleyerek itidalli davrandığını ileri sürdü.

Fakat özellikle sanayiciler, ilk artışı memnuniyetle karşılasalar da, uzun süredir devam ettiğini iddia ettikleri ‘demografik düşüşün’ üstesinden gelmek için daha fazlasına ihtiyaç duyulacağını söylüyorlar.

Örneğin İtalyan sanayici birliği Confindustria’nın başkanı Michelangelo Agrusti, “Hem vasıflı hem de genel işgücü açığımız olduğunu artık herkes biliyor,” dedi.

Meloni’nin partisinden bankalara vergi önerisi

Meloni’nin partisi İtalya’nın Kardeşleri’nden bir senatör Perşembe günü, faiz oranlarındaki artışların özellikle kredilerini geri ödemekte zorlananları zorladığını söyleyerek, değişken mortgage maliyetlerini azaltmak için bankalara bir vergi getirilmesini önerdi.

Araştırma enstitüsü Censis’in bir raporu, 2021 itibariyle ailelerin neredeyse %71’inin yaşadıkları evlere sahip olduğunu ve gayrimenkul sahipliğinin İtalyan toplumunun ‘kurucu unsuru’ olarak kabul edildiğini gösterdi.

Senatör Matteo Gelmetti, iflas etmemiş ipotek sahibi ailelerin yaklaşık %80’inin değişken faiz oranlarını tercih ettiğini ve bu nedenle faiz artışlarının etkilerine karşı en savunmasız durumda olduklarını söyledi.

Reuters tarafından görüntülenen yasa tasarısı, 2023 yılında ‘birincil konut’ (kişinin kendi oturduğu ev) satın almak için kabul edilen krediler için faiz oranlarındaki herhangi bir artışın, başlangıçta belirtilen miktarın %2’sini geçmemesi gerektiğini söylüyor.

Maliyet sınırlama planının finansmanının, bankaların bu yıl krediler yoluyla elde ettikleri gelirlerin %20’sine tekabül eden ve 5 milyon avronun üzerinde olması halinde bankalardan alınacak bir vergi yoluyla bir fon tarafından sağlanacağı belirtiliyor.

Diğer beş İtalya’nın Kardeşleri senatörü ile birlikte öneriyi imzalayan Gelmetti Reuters’a yaptığı açıklamada, “Bankalar önceki yıllara kıyasla ekstra kâr elde etti,” dedi.

Teklifin hem Senato hem de alt meclis olan Temsilciler Meclisi tarafından onaylanması gerekecek.

Geçtiğimiz ay Başbakan Yardımcısı ve Lega lideri Matteo Salvini, hükümetin değişken faizli konut kredisi sahipleri için artan faiz oranlarının etkisini yumuşatmak üzere bankalarla birlikte çalıştığını ve aylık ödemelerin artmasını önlemek için vadeleri uzatmayı hedeflediğini söylemişti.

Mali reform hazırlığı: Vergi indirimleri gündemde

İtalya hükümeti, vergi indirimlerini içeren ve yetkililere kurumsal ve bireysel vergi kaçakçılarıyla anlaşma yapma konusunda daha fazla hareket alanı sağlayacak tartışmalı mali reformları hayata geçirmeye de hazırlanıyor.

En son Hazine verilerine göre vergi kaçakçılığı 2020 yılında devleti 90 milyar avrodan mahrum bıraktı, fakat Meloni’nin selefi Mario Draghi uygulamayı kısıtlamaya çalışırken, Meloni daha esnek bir yaklaşım benimsiyor.

Ekim ayında göreve geldiğinden bu yana 13 vergi affı çıkaran hükümet, geçtiğimiz hafta İtalya’nın Covid-19 salgını sonrası ekonomik toparlanma planının yenilenmesi kapsamında vergi kaçakçılığını azaltma hedeflerini aşağıya çekebileceğinin sinyalini verdi.

Reformlar arasında Meloni, nasıl vergi kaçırdıklarını itiraf eden ve mali makamlarla işbirliği içinde borçlarını ödemeyi kabul eden şirketlere yönelik cezaları kaldırmak istiyor.

Meloni benzer bir düzenlemeyi mali ikametgahlarını İtalya’ya taşıyan ya da burada en az 1 milyon avro gelir elde eden varlıklı bireyler için de planlıyor.

Hükümet ayrıca mevcut gelir vergisi dilimlerini dörtten üçe indirmeyi ve ardından 2027’de yapılacak ulusal seçimlerden önce tüm vergi dilimlerine aynı oranda uygulanan ‘sabit vergi’ modelini getirmeyi hedefliyor.

Muhalefet partileri reformu, vergi kaçıranları para cezası ya da cezai mahkumiyet riskine karşı korumakla eleştirirken, sendikalar bunun daha çok zenginlere fayda sağlayacağını savunuyor.

İtalya Merkez Bankası Mayıs ayında yaptığı açıklamada tek bir gelir vergisi bandının mali kısıtlamalar ve devletin sosyal yardımlar için harcamak zorunda olduğu miktar nedeniyle gerçekçi olmayabileceğini söyledi.

AVRUPA

Orbán FT’ye yazdı: Avrupa’yı yeniden rekabetçi yapmak istiyoruz

Yayınlanma

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, ülkesinin Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi dönem başkanlığını üstlenmesinin ardından Financial Times (FT) için bir yazı kaleme aldı.

“İki dönem başkanlığımız arasında üstlendiğim başbakanlık görevim sırasında, Avrupa’nın rekabet gücünün erozyonuna tanıklık etmek için eşsiz bir bakış açısına sahip oldum,” diyen Macar lider, 1990’larda “Avrupa entegrasyonu”nun mimarlarından Alman lider Helmut Kohl’ün, Avrupa’nın siyasi hayatta kalmasının iktisadi rekabet gücünü korumasına bağlı olduğuna yönelik düşüncesini hatırlattı.

AB’nin rekabet gücünü kaybetmesinin son yıllarda giderek artan bir eğilim haline geldiğini savunan Orbán, bu düşüşü, Brüksel’in “dünya ekonomisinin gerçeklerine ters düşen yanlış yönlendirilmiş kararlarına” bağladı.

Brüksel’in, ilgili sanayilere yeterince danışmadan “kendi ideolojik hedeflerini” dayattığı yeşil dönüşümün bunun başlıca örneği olduğunu öne süren Macar lider, “Enerji fiyatlarının ABD’dekinden üç ila beş kat daha yüksek olması nedeniyle Avrupalı şirketler rekabet güçlerini kaybetmekte ve fonlarını inovasyon yerine elektrik faturalarına ayırmak zorunda kalmaktadır,” dedi.

Macaristan Başbakanı, Avrupa’nın özellikle elektrikli araç geliştirme ve üretimine vurgu yaparak, yeşil endüstride liderliği hedeflemesi gerektiğinin açık olduğunun altını çizdi. Fakat Orbán’a göre, “endüstriyel paydaşları engelleyen ve vatandaşlara yük getiren düzenlemelerin dayatılması artık sürdürülebilir değildir.”

Macar lider, çiftçiler için de üretim maliyetlerinin önemli ölçüde arttığına ve giderek daha karmaşık hale gelen yeşil yükümlülükleri yerine getirmek zorunda olduklarına işaret etti.

İşletmelerin de giderek ağırlaşan vergi yükleriyle karşı karşıya kaldığını savunan Macar lider, OECD’nin küresel asgari kurumlar vergisinin ocak ayında yürürlüğe girmesinin “feci bir başarısızlık” olduğunu, tüm AB üye ülkeleri de dahil olmak üzere yaklaşık 140 ülkenin bu anlaşmaya katılmış olmasına rağmen, ABD, Çin ve Hindistan gibi önemli rakiplerin henüz bu anlaşmayı kabul etmediğini vurguladı.

Orbán, “Avrupa çok daha az cazip bir yatırım yeri haline geldi, hatta Avrupalı şirketleri başka pazarlara taşınmayı düşünmeye sevk etti. Başlıca AB ülkelerindeki ekonomik büyüme bu yıl ancak %1’e ulaşırken, ABD’nin yaklaşık %3, Çin’in %5’e yakın ve Hindistan’ın neredeyse %7 oranında büyümesi bekleniyor. Zaman içinde daha da geride kalacağız,” diyerek “acil bir rota düzeltmesi” çağrısında bulundu.

Macaristan’daki kendi deneyimlerine göre, ekonomik başarının “rekabet ve iş dostu bir ortam” gerektirdiğini savunan Başbakan, hükümetinin yaptıklarını şöyle sıraladı: düz oranlı kişisel gelir vergisi; AB ülkeleri arasında en düşük kurumlar vergisi; ticaret ve yatırım ilişkilerini çeşitlendirerek Asya-Pasifik’teki ortaklar ile teknoloji ve inovasyon işbirliği. Orbán, bu sayede geçtiğimiz yıl Macaristan’a rekor düzeyde doğrudan yabancı yatırım girişi olduğunu yazdı.

Avrupalı mevkidaşlarını, sağlıklı rekabetin yanı sıra en iyi teknolojilerle işbirliğinin daha fazla büyümeye yol açacağına ikna etmeyi amaçladıklarını söyleyen Orbán, “Özellikle de başlıca sanayi paydaşlarıyla işbirliği içinde yeni bir yeşil sanayi stratejisi öneriyoruz,” dedi.

Avrupa ekonomisinin ana oyuncularının ticaret savaşı yoluyla rekabetten korunmak istemediklerini bildiklerini de söyleyen Macar lider, amaçlarının şirketlerin uygun fiyatlı, güvenli enerjiye erişimini ve asgari idari yüklerle rekabete girebilmelerini sağlayarak “iş dostu bir ortam” oluşturmak olduğuna işaret etti.

Orbán makalesini şöyle bitirdi:

“Açık bir ekonomi ve uluslararası işbirliğini teşvik ederken Avrupa’nın ekonomik genişlemesini yeniden başlatacak yeni bir rekabetçilik anlaşmasını müzakere etmeyi hedefliyoruz. Dış sınırların korunmasının önemini ve bu amaçla AB fonlarının gerekliliğini vurgulayarak, başlıca menşe ve transit ülkelerle yakın bir şekilde çalışarak yasadışı göçü engellemek istiyoruz. Ayrıca, bölgeler arasında daha fazla yakınlaşma sağlamak üzere uyum politikasının geleceğini şekillendirmeye çalışıyoruz. Son olarak, çiftçi odaklı bir AB tarım politikasının temellerini oluşturmayı hedefliyoruz.

Macaristan’ın rekabetçilik stratejisinin Alman-Fransız büyüme ve rekabetçilik gündeminden ilham aldığı bir sır değil. Dolayısıyla Berlin ve Paris’in Roma ile birlikte Macaristan dönem başkanlığının girişimlerini desteklemesi şaşırtıcı değildir. Rekabetçi bir Avrupa’nın tüm üye devletlerin çıkarlarına hizmet edeceğine inanıyoruz. Macaristan son derece aktif bir AB dönem başkanlığı için hazırlanıyor. İdeolojik anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp Avrupa’nın motorunu çalıştırmanın zamanı geldi. Gelin Avrupa’yı yeniden rekabetçi hale getirelim.”

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Alman sanayisi silah sektörüne yöneliyor

Yayınlanma

Ukrayna savaşının ardından silah endüstrisine tedarik sağlama konusundaki yaygın tabuyu yıkarak askeri teçhizat ve hizmet sektörüne giren Alman şirketlerinin sayısı giderek artıyor.

Financial Times’ta (FT) yer alan haberde, askeri ekipman ve hizmetine yönelik üretim ve yatırımda yaşanan artışa işaret ediliyor. Örneğin motor üreticisi Deutz geçen hafta motosiklet operasyonlarının yanı sıra tank motorları da üretmeyi planladığını açıkladıktan sonra hisseleri yüzde 20’den fazla artış gösterdi.

Mühendislik grubu, Alman ekonomisinin bel kemiği olarak nitelendirilen Mittelstand şirketleri arasında savunma sözleşmeleri yasağını yeniden gözden geçiren ya da sona erdirenler arasında yer alıyor.

Nazi rejimi ile endüstriyel işbirliğinin mirası nedeniyle Alman iş dünyasının bir bölümü uzun süredir savunma sektörüyle ilişki kurmaktan kaçınıyor. Fakat Şubat 2022’den bu yana, lazer üreticisi Trumpf ve bileşen firması Hawe Hydraulik gibi ülkenin mühendislik tedarik zincirindeki bazı kilit oyuncular askeri sözleşmeleri hedeflerine koydu.

Alman ekonomisi: Avrupa’nın iktisadi motoru dağılıyor mu?

“Özgürlüğün gerekirse askeri yollardan savunulması…”

FT’ye konuşan siyaset bilimci ve Alman Dış İlişkiler Konseyi’nin eski direktörü Cathryn Clüver Ashbrook, savunma sektörüne ilişkin uzun süredir devam eden tutumların hızla değiştiğini söyledi ve “Avrupa kıtasında üç yıl süren savaşın ve ağır ekonomik kayıpların ardından Almanya tarihi bir değişim geçirmeye hazır görünüyor,” dedi.

Geçtiğimiz ay Kanada ordusuna 1.500 kamyon sevk etmek üzere yeni bir sözleşme imzaladığını duyuran Daimler, “Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı saldırı savaşı, toplumumuzda özgürlüğün gerekirse askeri yollarla savunulması gerektiği konusundaki farkındalığı kesinlikle artırdı,” dedi.

Alman hükümeti ekonomide zorlanıyor: Hem Berlin’de, hem Brüksel’de gerilim

Savaş sanayisi artık “damgalanmıyor”

Savunma siparişleri üzerindeki yasağını 2022 yılında sona erdiren mühendislik şirketi Hawe Hydraulik’in başkanı Karl Haeusgen, Ukrayna savaşı ve ardından Avrupa’nın askeri harcamalarını artırma yönündeki baskısının savunma sektörü etrafındaki “damgalamayı” azalttığını söyledi.

Haeusgen, “Savunma tedarik zincirinin büyük bir kısmı üç ya da dört yıl öncesine göre tamamen farklı bir imaja sahip,” dedi.

Şirketin eskiden savunma sektörüne tedarik yapmama kuralı vardı, fakat şimdi yönetim kurulu düzeyindeki komitesi, araçlar ve gemiler de dahil olmak üzere askeri ekipmanlarda kullanılabilen valfleri ve pompaları için siparişleri değerlendiriyor.

FT: Alman KOBİ’leri alarm veriyor

“Sivil” üretim askeri üretim ile uyumlulaşıyor

Bu değişim aynı zamanda Alman endüstrisinin Çin’den gelen zayıf talep karşısında toparlanmaya çalıştığı bir döneme de denk geliyor. Gelişen savunma sektörünün aksine, ülkenin otomotiv endüstrisi elektrikli araçlara geçişin zor olduğu bir dönemde büyük çaplı işten çıkarmalar ilan etmek zorunda kaldı.

Alman Dış İlişkiler Konseyi’nden Christian Mölling, Almanya’nın, şirketlerin askeri üretim operasyonlarını sivil üretime dönüştürme ihtiyacıyla karşı karşıya kaldığı soğuk savaşın hemen ardından Avrupa’nın tersi bir durumla karşı karşıya olduğunu savundu.

Mölling, “Askeri dünyada daha verimli olmak için [sivil] üretim kapasitesini, teknolojiyi ve prosedürleri nasıl kullanabileceğinizi yeniden düşünüyorsunuz,” dedi.

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

İşgücü otomotivden savunmaya kayıyor

Dünyanın önde gelen otomotiv tedarikçilerinden biri olan ve 200.000 çalışanı bulunan Continental, kısa bir süre önce yüzlerce çalışanını Alman savunma şirketi Rheinmetall’e transfer etmek üzere bir plan başlatmıştı.

Rheinmetall yöneticilerinden Peter Sebastian Krause o dönemde yaptığı açıklamada Continental çalışanlarının şirkete “son derece değerli” beceriler kazandıracağını söylemişti.

Müşterileri arasında çip üretim ekipmanı şirketi ASML de dahil olmak üzere yarı iletken endüstrisi bulunan lazer üreticisi Trumpf, savunma sektörüne tedarik yasağını kaldırmayı düşünen bir başka şirket. 

Şirketin lazerleri Çin de dahil olmak üzere ihracat kısıtlamalarına tabi çünkü Alman hükümeti bunları hem sivil hem de askeri uygulamaları olan “çift kullanımlı” olarak değerlendiriyor.

Şirketin lazer operasyonları başkanı Hagen Zimer, savunma şirketlerinin şirketin lazerlerinin insansız hava araçlarını düşürmek gibi askeri kullanımlarına ilgi gösterdiğini söyledi. FT’ye verdiği demeçte lazerin güçlü bir savunma aracı olabileceğini belirten Zimer, bu teknoloji olmadan “savaş bölgelerinde 200 insansız hava aracından oluşan çok yönlü bir saldırıya karşı savunma yapmanın mümkün olmadığını” sözlerine ekledi.

Almanya’da sanayisizleşme tartışmaları üzerine bir değerlendirme

Lufthansa da askeri sanayiye adım attı

Havayolu grubunun yüzde yüz iştiraki olan ve aktif küresel filonun yaklaşık beşte birine hizmet veren Lufthansa Technik, geçen yıl resmi olarak bir askeri uçak servis bölümü kurdu. Hızla büyüyen bir iş kolu haline gelen birim, Almanya’nın Chinook helikopterlerinin ve F-35 savaş uçaklarının bakımına yardımcı olacak.

Lufthansa Technik yöneticisi Michael von Puttkamer, “Alman hükümetiyle olan ilişkimize dayanarak 2019’da savunmaya daha büyük bir adım atmaya karar verdik,” dedi ve askeri yeniden yapılandırılmaya ayrılan 100 milyar avroluk fonun “sektöre daha fazla adım atmak için bir fırsat olduğunu” sözlerine ekledi.

Puttkamer, “Savunmaya adım atmanın sadece büyük bir iş fırsatı değil, aynı zamanda Alman silahlı kuvvetlerimizin ülkemizi savunabilmesini desteklemek olduğunu düşünüyoruz,” dedi.

Tank parçaları üreticisi Renk’in CEO’su Susanne Wiegand, Almanya’da sivil ve savunma imalat sektörleri arasında artan “sinerjinin” her iki tarafa da fayda sağlayabileceğini söyledi.

Wiegand, “Bu, teknolojiyi daha da geliştirmenin harika bir yolu. Yenilikler askeri dünyadan geliyor ve sivil uygulamalara doğru yol alıyor ve bunun tersi de geçerli,” ifadelerini kullandı.

BASF CEO’su: Sanayinin AB ekonomisindeki payı küçülecek

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AfD kongresi Essen’de toplandı: “Önce doğuda, sonra tüm ülkede yöneteceğiz”

Yayınlanma

Almanya’nın batı eyaletlerinden Essen’de toplanan Almanya için Alternatif (AfD), başya doğu eyaletleri olmak üzere federal düzeyde de iktidara hazırlandığına ilan etti.

AfD eş başkanı Tino Chrupalla, solcu grupların karşı eylemleri nedeniyle yapılan sokak blokajları nedeniyle yarım saat geç başlayan iki günlük toplantının yaklaşık 600 delegesine, “Önce (Almanya’nın) doğusunda, sonra batısında, daha sonra da federal düzeyde yönetmek istiyoruz,” dedi.

AfD kongresi, bir zamanlar sosyalist Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin (DDR) bir parçasını oluşturan ve AfD’nin kamuoyu yoklamalarında üst sıralarda yer aldığı eyaletlerde eylül ayında yapılacak üç önemli seçimin öncesinde gerçekleşti.

Partinin eş başkanı Alice Weidel kongrenin açılışında yaptığı konuşmada, “Buradayız ve burada kalacağız,” dedi ve sürekli alkış aldı.

Weidel, “İşler bazen istediğinizden farklı sonuçlanmasaydı hayat olmazdı. Darbeler ve çürükler oldu ama mükemmel bir sonuç elde etmeyi başardık,” dedi.

Parti konferansına katılmayan devrik liste başı adayları Maximilian Krah ve Petr Bystron’un isimleri ne Weidel’in ne de Chrupalla’nın ağzından hafta sonu boyunca çıkmadı. Sadece şu kadarını söylüyor: Sadece Chrupalla, “Bazıları dikkatsiz ve profesyonel olmayan davranışlarıyla gereksiz bir hedef haline geldiler (…) Gelecekte adaylarımıza daha yakından bakmamız gerekiyor,” diyerek uyarılarda bulundu.

Krah’ı bir karalama kampanyasının kurbanı olarak gören Bavyera Bölge Birliği’nden gelen bir önerge ise daha fazla tartışmaya mahal vermeden kısa sürede geri çekildi.

Hem Weidel hem de Chrupalla partiyi iki yıl daha yönetmek üzere yeniden seçildi.

Büyük ölçüde değişmeyen federal yönetim kurulunda göze çarpan şeylerden biri, Federal Anayasa Koruma Teşkilatı tarafından “kesinlikle aşırı sağcı” olarak listelenen partinin gençlik örgütü Junge Alternative’in (JA) federal başkanı Hannes Gnauck yeni üye oldu.

Bunun yanı sıra Weidel dışında yeni federal yönetimde hiç kadın yok.

Göçmen sayısındaki artış ve Avrupa’nın en büyük ekonomisinin zayıf performansından güç alan parti, ocak ayında kamuoyu yoklamalarında yüzde 22’ye kadar yükselmişti.

Fakat AP seçimlerinin baş adayı Maximilian Krah’ın adının karıştığı bir dizi skandal nedeniyle partiye destek azaldı. Weidel perşembe günü Politico’ya verdiği demeçte, “Partinin son aylarda çok şey öğrendiğine ve gelecekte lider adayları ortaya koyarken çok dikkatli olacağına inanıyorum,” dedi.

Eylül ayında Thüringen, Saksonya ve Brandenburg’da yapılacak eyalet seçimlerinde AfD zafere en yakın parti gibi görünüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English