Amerika
‘Küba’nın cani komşusuyla başı yine dertte’

Editörün notu: Küba, 1959’daki devrimden bu yana ABD’nin baskıcı politikalarıyla mücadele ediyor. ABD, Küba’ya uyguladığı iktisadi, ticari ve finansal ablukalarla ada ülkesini siyasi ve iktisadi olarak zayıflatmayı hedefliyor. Bu abluka, Küba’nın sağlık, eğitim ve diğer temel haklarına erişimini ciddi biçimde engelleyerek, ülkeye doğrudan ve dolaylı olarak büyük zararlar veriyor. BM ve uluslararası toplumun yıllık olarak tekrarladığı kınama ve yaptırımları kaldırma çağrılarına rağmen, ABD bu politikaları sonlandırmayı reddediyor ve hatta daha da sertleştiriyor.
Küba, tüm bu baskılara ve saldırılara rağmen bağımsız duruşunu koruyarak ABD’nin müdahaleci politikalarına karşı direnmeye devam ediyor. Washington yönetiminin bu politikalarının soykırım girişimi olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunan uluslararası hukukçular ve çeşitli bağımsız kuruluşlar, ABD’nin Küba’ya verdiği zararı tazmin etmesi gerektiğini ifade ediyor.
Edgar Göll, NachDenkSeiten
27 Ekim 2024
Şöyle bir senaryo düşünün: Erken bir sabah saatinde, bir adam Havana’daki ABD Büyükelçiliğinin önünde duruyor, yanında getirdiği Amerikan bayrağını benzinle ıslatıyor ve onu ateşe vermeye çalışıyor. Ardından, otomatik bir silahla elçilik binasına tam 23 el ateş ediyor. Tutuklandıktan sonra verdiği röportajda, eğer büyükelçi ya da başka biri binadan çıksaydı, onlara da tereddütsüz ateş edeceğini itiraf ediyor. Bu durumda ABD hükümetinin “küresel” çapta bir kınama kampanyası başlatması, CNN gibi kanalların olayı gün boyu ekranlara taşıması, Küba’nın sert eleştirilerle hedef alınması, yaptırımlar uygulanması ve Küba devletinin elçiliğin güvenliğini sağlama sorumluluğunu yerine getirmediği gerekçesiyle dava edilmesi gayet net olurdu.
Ama gerçek tam tersiydi ve çok daha farklı gelişti: Bu türden bir terör saldırısı ABD’nin başkenti Washington DC’de, Küba Cumhuriyeti’nin Büyükelçiliğine yönelik gerçekleşti! 30 Nisan 2020’de, Küba doğumlu 42 yaşındaki Alexander Alazo, ABD bayrağına bürünmüş halde elçilik önünde saldırıya geçti. Önce, üzerinde “Trump 2020” yazılı bir Küba bayrağını yakmaya çalıştı. Ardından, otomatik bir tüfekle Küba’nın diplomatik temsilciliğine tam 32 el ateş etti. O esnada elçilik binasında yedi kişi bulunuyordu. ABD makamları, daha önce Alazo’ya siyasi sığınma hakkı tanımıştı. Yakalnmasının ardından, Columbia Bölgesi Mahkemesinden Yargıç Michael Harvey, Alazo’nun “toplum için bir tehdit oluşturduğunu” belirterek onu cezaevine gönderdi. Buna karşın, Miami merkezli çevrim içi portal ADN Cuba gibi aşırı sağcı sürgün Kübalıların medya organları bu açıkça tehlikeli saldırganı savunmaya kalktı. Alazo, bu saldırıdan önce bölgede yaşayan sağcı sürgün Kübalılarla doğrudan bağlantıya geçmişti. Onlar, Alazo’nun “akli dengesinin bozuk” olduğunu ve bu nedenle suçsuz sayılması gerektiğini iddia etti.
Şimdi, dört yıl sonra, ABD yargısı bu şaibeli iddiayı resmi olarak kabul etti. Eylül 2024’ün sonunda, Bölge Yargıcı Amy Berman Jackson, Alazo’nun 15 Ekim itibarıyla serbest bırakılmasına karar verdi. Alazo, şu anda bir haftadır serbest ve herhangi bir kısıtlamaya tabi değil. Yargıç, Alazo’nun eşine hitaben, “Uzun vadeli amacımız, onun iyileşmesi ve sizinle ve çocuklarınızla birlikte yaşamasıdır,” dedi. Alazo’ya “pro bono” (ücretsiz) vekalet eden eski federal savunma avukatı Sabrina P. Shroff ise, Washington Post‘a açıklamalarda bulunarak “Bay Alazo bu suçu işlerken iyi durumda değildi. Ona karşı hiçbir şekilde dava açılmamalıydı. (…) Tedavi gördüğü sürece Bay Alazo kimse için bir tehdit oluşturmaz,” diye konuştu.
Küba’nın net tepkisi
Bu olayın ardından Küba Dışişleri Bakanlığı, ABD hükümetini bir kez daha “Küba’ya karşı terör ve şiddet eylemlerinin hoşgörülü bir suç ortağı” olmakla suçladı. 4 Ekim’de yayımlanan açıklamada, “ABD’nin başkentindeki merkezi bir caddede bir diplomatik misyona yönelik bu saldırı, başka herhangi bir ülkede terör eylemi olarak sınıflandırılırdı,” ifadesine yer verildi. Ancak ABD hükümeti, “bu eylemi terör saldırısı olarak nitelendirmeyi reddetti ve failin ABD yasalarına göre açıkça terörist olarak tanımlanabilecek eylemlerine rağmen onu bu şekilde yargılama niyetini hiçbir zaman taşımadı.” Ayrıca, yargı makamlarının, “Alazo’nun Güney Florida’da yerleşik, daha önce de defalarca Küba’ya karşı saldırgan tutum sergileyen ve şiddet ile terörizmi teşvik eden gruplarla bağlantılarına dair delilleri” göz ardı ettiği belirtildi.
Küba Dışişleri Bakanlığı ayrıca, ABD topraklarından finanse edilip yürütülen organize terörün bir kurbanı olduğunu bir kez daha delilleriyle birlikte hatırlattı. 1959’dan bu yana sosyalist Küba’ya karşı düzenlenen terör saldırıları ve gizli operasyonlar sonucunda 3 bin 478 Kübalı hayatını kaybetmiş, 2 bin 99 kişi ise sakat kalmış veya yaralanmıştı. Küba hükümeti, bu tür bir eylem Küba büyükelçiliğine ve orada görev yapan personele karşı işlendiğinde, ABD hükümetinden ciddi, sorumlu ve dürüst bir tutum talep ettiğini defalarca dile getirdi; fakat bu çağrılar hiçbir zaman karşılık bulmadı.
Durumu daha da acı kılan şey ise, Küba’nın bu protesto notunu, 6 Ekim 1976’da bir sivil yolcu uçağına yönelik gerçekleştirilen terör saldırısının yıl dönümünden iki gün önce iletmiş olması. Eski CIA casusları Luis Posada Carriles ve Orlando Bosch’un talimatıyla, iki Venezuelalı paralı asker o tarihte uçağın kokpitine patlayıcılar yerleştirmişti. Barbados’tan kalkışından hemen sonra bu patlayıcılar infilak etti. Bu sivil uçak kazasında 57 Kübalı, beş Kuzey Koreli ve Guyana’dan 11 yolcu yaşamını yitirdi. ABD’de –yani saldırının faillerinin yaşadığı ülkede– ve diğer Batılı ülkelerde bu vahşi terör saldırısı bilinçli olarak unutturulmuşken, geride kalanlar ve mağdurlar bu trajediyi asla unutamıyor.
Daha da üzücü olan, bu terör saldırısından sorumlu şahısların, ölüm günlerine dek ABD’de hiçbir engellemeyle karşılaşmadan yaşamlarını sürdürmüş olmalarıydı. Bu nedenle, müteakip pazar günü Küba, Barbados, Guyana ve Trinidad ve Tobago’nun başkentlerinde –yani Havana, Bridgetown, Port of Spain ve Georgetown’da– düzenlenen etkinliklerle bu olayda hayatını kaybedenler anıldı. Anma törenleri sırasında, Barbados Dışişleri Bakanı Sandra Husbands, Trinidad ve Tobago Dışişleri Bakanı Amery Browne ve Guyana Dışişleri Bakanı Hugh Todd, ABD’ye Küba’yı “terörün sponsoru” olduğu iddiasıyla hazırlanan kara listeden nihayet çıkarması ve ada ülkesine 60 yılı aşkın süredir uygulanan iktisadi, ticari ve finansal ablukayı sona erdirmesi çağrısında bulundular. Bu yetkililer, bu tür terör saldırılarının, ABD’nin Küba’ya yönelik genel olarak suç teşkil eden ve terörist unsurlar içeren politikasının aşırı bir örneği olduğunu ve bu politikaların artık sona ermesi gerektiğini açıkça ifade ettiler.
ABD ablukası: Küba halkına karşı girişilmiş bir soykırım teşebbüsü
Küba’ya uygulanan ablukaya dönük benzer bir net değerlendirme, yaklaşık bir yıl önce, uluslararası hukuk profesörü Prof. Norman Paech’in koordinasyonuyla Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleştirilen uluslararası bir mahkemeden geldi. Bu mahkemenin kararında şöyle denildi:
“Abluka, doğrudan ve dolaylı olarak çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine yol açtı ve ABD’nin, Küba halkı boyun eğmeye karar vermediği sürece bu ablukayı sürdürme kararı, ABD’nin Küba halkının en azından bir kısmının fiziksel olarak yok edilmesini amaçlayan önlemleri devam ettirme konusunda kararlı olduğunu gösteriyor. Bu tür bir tutum, soykırım suçunun unsurlarını taşıyor olabilir.”
Brüksel mahkemesinin bu kararına göre BM kararları, uluslararası ve ulusal kuruluşların sayısız çağrıları ve bilimsel analizler tamamen doğrulandı:
“Çok sayıda yaptırım ve bunlara temel oluşturan ABD yasaları hukuka aykırıdır ve kaldırılmalıdır. ABD, Küba devletine, şirketlerine ve vatandaşlarına verdiği zarardan sorumlu tutulmalıdır.”
Geçtiğimiz günlerde, Küba Dışişleri Bakanı Bruno Rodríguez Parrilla, ABD ablukasının sonuçlarına dair güncel raporu sundu. Bu rapor, Mart 2023 ile Nisan 2024 arasındaki dönemde Küba’da meydana gelen maddi zararları ve kısıtlamaları kapsıyor.
Rapora göre, söz konusu dönemde meydana gelen zararlar beş milyar ABD dolarını aştı. Raporda ayrıca, özellikle Batı Avrupa’da olmak üzere dünya çapında Küba ile işbirliği yapan aktörleri ve işbirliklerini etkileyen “sınır ötesi etkiler” de ele alındı. Bu rapor, BM Genel Kurulu’nun 30 Ekim’de New York’ta oylayacağı ablukanın kaldırılmasına yönelik yeni bir BM kararı için temel teşkil ediyor.
İmparatorluğun cehaleti ve kibirli tavrı
Her yıl yapılan bu BM oylamalarında, ABD hükümeti sürekli olarak tüm dünyadan izole olmuş bir şekilde eleştirilerin hedefi oluyor. Buna rağmen, ABD, Küba’ya yönelik yaptırımlarını azaltmak ya da durdurmak bir yana, tam tersine daha da sertleştirdi. Öyle ki, Başkan Trump döneminde, Küba keyfi bir şekilde “Terörizmin Devlet Sponsorları” (State Sponsors of Terrorism, SSoT) listesine alındı. Bu durum, Küba’yı ve onunla iş yapan herkesi sert tek taraflı yaptırımlara maruz bıraktı. Şimdi ise Birleşmiş Milletler’den bir uzman grubu, ABD yönetimini bu tutumu gözden geçirmeye çağırdı. ABD’nin “terör destekçisi” olarak damgaladığı devletler ve bu ülkelerin halkları, bu listeye alınmaları nedeniyle zaten uygulanmakta olan yaptırımlara ek olarak daha da fazla zarar görüyor. BM uzman grubu, SSoT listesine alınmanın, gıda hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı, iktisadi ve sosyal haklar, yaşam hakkı ve kalkınma hakkı dahil olmak üzere temel insan haklarını ciddi biçimde olumsuz etkilediğine dikkat çekti. Bu nitelendirme, tamamen ABD hükümeti tarafından tek taraflı olarak yapılıyor ve bu duruma BM uzmanları, “devletlerin egemen eşitliği, devletlerin içişlerine müdahale etmeme ve uluslararası anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi” gibi uluslararası hukukun temel ilkelerine aykırıdır,” yorumunu yaptı.
Küba’nın bu listeye alınması nedeniyle, Ocak 2021’den Şubat 2024’e kadar, yabancı bankalar yaklaşık 1064 kez Küba kuruluşlarına hizmet vermeyi reddettiklerini bildirdi. Küba Devlet Başkanı Diaz-Canel, Prensa Latina haber ajansına yaptığı açıklamada, ABD’nin bu eylemlerinin, aslında “terörizmin devlet sponsoru” (SSoT) niteliğini taşıyan bir tutum olduğunu –yani ABD hükümetinin tamamen keyfi ve asılsız bir şekilde Küba’ya atfettiği suçlamanın bizzat kendisi olduğunu– belirtti. Buna karşılık Washington’dan gelen yanıt ise şu şekilde oldu: Reuters haber ajansına konuşan bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, “ABD kolluk kuvvetleri, ABD yasaları çerçevesinde bireyleri takip eder ve yabancı hükümetlerden talimat almaz,” dedi.
Küba sayısız kesin kanıt sunuyor ve görmezden geliniyor
1990’lı yıllarda, Doğu Avrupa’daki reel sosyalist ülkelerle işbirliğinin sona ermesinden sonra Küba’nın yaşadığı zorlu “Özel Dönem” sürecinde, Küba’ya yönelik terörist eylemler giderek tırmandı. Bu gelişmeler karşısında Küba makamları, bu suçların ABD’den desteklendiğini kanıtlamak amacıyla FBI’a çok sayıda dosya dolusu bilgi ve belge sundu.
Bu belgeler, ulusal elektrik şebekesine, kamu sağlık hizmetlerine ve ulaşım altyapısına yönelik ekonomik zararlar veren ve insan hayatını tehlikeye atan sabotaj ve vandalizm eylemlerini içeriyordu. Örneğin, Havana’daki tesislere molotof kokteylleri atılması, Mayıs 2019’da Mariel’deki konteyner terminalinden çıkan bir yük treninin raydan çıkarılması, otobüslerin taşlanarak veya yakılarak tahrip edilmesi, içme suyu kaynaklarının zehirlenmesi, devlet kurumlarına saldırılar, radyo istasyonlarının işgal edilmesi, diplomatik temsilciliklere ve Küba tesislerine yönelik saldırılar ve bir askeri birliğe baskın yaparak silahlarını ele geçirme planı gibi olaylar yaşandı.
Küba İçişleri Bakanlığı’ndan Víctor Álvarez Valle bu konuda şunları söyledi:
“Bu eylemlerin ortak noktası, adi suçlardan sabıkalı ve toplum dışı kabul edilen Kübalı vatandaşlar tarafından gerçekleştirilmiş olmalarıdır. Bu şahıslar, ABD’de yerleşik ve oradaki aşırı sağcı örgütlerle bağlantılı şahıslar tarafından devşirilmiş, yönlendirilmiş ve finanse edilmiştir. Yürütülen soruşturmalar neticesinde, ABD’de yaşayan iki Küba vatandaşı tarafından tertip edilen bu eylemlerin, Küba’da korku salmayı ve ülkede bir istikrarsızlık görüntüsü yaratmayı amaçladığı tespit edilmiştir.”
Yoğun soruşturmalar sonucunda Küba İçişleri Bakanlığı, Aralık 2023’te bir rapor yayımladı. Bu raporda, ABD merkezli 61 kişi ve 19 örgütün adı geçiyor ve Küba hükümeti bu kişileri terörizme destek sağlamakla suçluyor. Bu listede, “La Nueva Nación Cubana en Armas” (Silahlı Yeni Küba Ulusu) adlı örgüt de yer alıyor. Listedeki şahıslar hakkında soruşturmalar başlatılmış olup, bu kişilerin kendi ülkelerinde veya başka ülkelerde terörist faaliyetlere teşvik, planlama, organizasyon, finansman, destek sağlama veya bu tür eylemlere katılma suçlarından arandıkları belirtiliyor. “La Nueva Nación Cubana en Armas” örgütünün, Pinar del Río eyaletindeki ofisler, şeker kamışı tarlaları ve tütün fabrikalarına yönelik saldırılardan sorumlu olduğu, ayrıca Havana eyaletindeki San Miguel del Padrón bölgesinde anaokulları, okullar, poliklinikler ve Organización Básica Eléctrica (Temel Elektrik Organizasyonu) tesislerine yönelik saldırgan eylemler düzenlediği bildiriliyor. Álvarez Valle, bu konuda şu açıklamayı yaptı:
“Bu şahıslar, Kuzey Amerika topraklarında cezasız bir şekilde faaliyet göstermeye devam ediyor; şiddet yanlısı örgütleri finanse ediyor, organize ediyor ve destekliyorlar, böylece ülkemizin iç düzenini zayıflatmaya çalışıyorlar.”
Kasvetli öngörüler: Vahşi Batı’dan Küba’ya bakış
5 Kasım’da ABD’de düzenlenecek olan başkanlık seçimlerinde, her iki adaydan da Küba’ya dönük daha medeni ve uluslararası hukuka uygun bir politika beklemek mümkün görünmüyor. Kamala Harris’in açıklamaları muğlak ve çelişkili. Daha da kötüsü, Donald Trump ve başkan yardımcısı adayı Vance’in olası Küba politikası tam anlamıyla felaket olabilir. Trump, bir seçim mitinginde başkan olması durumunda “Küba’nın yakında çok farklı görüneceğini” iddia etti.
Bu askeri süper gücün dış politika elitleri, politikalarını yürütürken son derece acımasız ve yıkıcı bir tavır sergiliyor; BM Şartı, uluslararası hukuk, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve tüm dünya toplumunun iradesini hiçe sayıyor. Bu bağlamda, Guantánamo Körfezi’nde kurulan ve 700’e yakın tutuklunun bulunduğu yasa dışı, barbarca bir ABD işkence kampına dönüştürülen üssü hatırlatmak yeterli olacaktır, bu üs, 1902’den beri ABD ordusu tarafından uluslararası hukuka aykırı bir şekilde işgal edilmiş Küba toprağı olarak değerlendiriliyor.
Küba, “İmparatorluğun” saldırganlığını ve suçlarını, ABD destekli diktatör Batista’ya karşı 1959’da gerçekleştirdiği başarılı devrimden bu yana, yani tam 65 yıldır çekiyor. O dönemde, bugün hâlâ geçerliliğini koruyan bir doktrin ortaya konmuştu. ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları ile CIA tarafından 1959 sonbaharında hazırlanan ve Başkan Eisenhower ile halefi John F. Kennedy tarafından onaylanan ABD işgal planının ilk cümlesi şöyleydi:
“Burada sunulan programın amacı, Castro rejimini ABD için daha kabul edilebilir bir rejimle değiştirmektir; ancak bunu yaparken ABD müdahalesi izlenimi yaratılmamasına dikkat edilecektir.”
Amerika
Musk-Trump kavgası: Tesla 153 milyar dolar değer kaybetti

Tesla, Donald Trump ve Elon Musk arasındaki gerginliğin tırmanmasıyla perşembe günü rekor bir satış dalgası yaşadı.
ABD Başkanının Musk’ın şirketleriyle olan ABD hükümeti sözleşmelerini feshedebileceğini işaret etmesinin ardından, elektrikli araç grubunun hisseleri yüzde 14’ün üzerinde değer kaybederek piyasa değerinden 153 milyar dolar sildi.
Trump, Truth Social platformunda, “Bütçemizde milyarlarca dolar tasarruf etmenin en kolay yolu, Elon’un devlet sübvansiyonlarını ve sözleşmelerini feshetmek,” diye yazdı.
Perşembe günkü düşüşle Tesla’nın hisse fiyatı yılbaşından bu yana yüzde 25 değer kaybetti.
Dünyanın en güçlü iki adamı arasındaki kavga, Musk’ın X’te defalarca yaptığı iğneleyici yorumlar ve Trump’ın, seçimlerden bu yana yakın müttefiki olan milyarderin “zayıfladığını” söylemesiyle devam etti.
Tesla hisselerinin satışı ABD borsalarında yankı buldu ve S&P 500 ile teknoloji ağırlıklı Nasdaq Composite endeksleri günü sırasıyla yüzde 0,5 ve yüzde 0,8 düşüşle kapattı. Her iki endeks de Trump ve Musk’ın hakaretler savurmaya başladığı öğle saatlerinde düşüşe geçti.
SpaceX ve Starlink değer kazandı
Tesla yatırımcıları birkaç ay boyunca inişli çıkışlı bir dönem geçirdi. Hisse senetleri, Trump’ın ikinci başkanlık dönemini kazanmasının ardından geçen yılın son çeyreğinde güçlü bir yükseliş yaşadı, fakat Trump’ın ticaret savaşının tetiklediği genel piyasa satışları nedeniyle aralık ortasından mart başına kadar düşüş yaşadı.
Musk’ın uzay keşif grubu SpaceX ve uydu geniş bant ağı iştiraki Starlink’in hisseleri, Tesla’nın düşüşüyle birlikte perşembe günü yükseldi. AST SpaceMobile yüzde 7,5 değer kazanırken, iletişim grubu EchoStar yüzde 17,4 sıçradı.
Musk’ın, Devlet Verimliliği Departmanı’nın (DOGE) başkanı olarak federal hükümet harcamalarında yaptığı kesintiler de tepkiyi beraberinde getirdi. Tesla patronu, işlerine yönelik “geri tepme”yi suçlayarak mayıs sonunda hükümet görevinden istifa etti.
Bazı yatırımcılar, Musk ve Trump’ın önceki dostane ilişkilerine rağmen, piyasanın bu kavgayı öngörmesi gerektiğini söyledi. Ünlü kısa vadeli satıcı Jim Chanos, X’te bunun “Şimdiye kadarki en öngörülebilir ayrılık” olduğunu söyledi.
Bannon’dan SpaceX’i devletleştirme ve Musk’ı sınır dışı etme çağrısı
Daha önce vize tartışması nedeniyle Musk ile ağır bir kavgaya tutuşan MAGA ideoloğu Steve Bannon, Trump’a SpaceX’e el koyma çağrısı yaptı.
Bannon, “War Room Live” programında, Trump’ın SpaceX’i kontrol altına almak için Kore Savaşı döneminden kalma milli güvenlik seferberlik yasası olan Savunma Üretim Yasasını kullanmak üzere bir başkanlık kararnamesi imzalaması gerektiğini söyledi.
Bannon, “ABD hükümeti onu ele geçirmeli,” dedi ve yönetimin ayrıca Musk’ın güvenlik iznini iptal etmesi ve soruşturma sonuçlanana kadar Musk’ın şirketleriyle tüm federal sözleşmeleri askıya alması gerektiğini savundu.
MAGA ideoloğu, Başkana Tesla liderinin sınır dışı edilme işlemlerini başlatması için de çağrıda bulundu. Bannon, “Elon Musk yasadışı. O da gitmeli,” dedi. Güney Afrika doğumlu Musk, yirmi yılı aşkın süredir ABD vatandaşı.
Musk ise Bannon’ın çağrılarına X’te verdiği yanıtta, “Bannon zirve geri zekalıdır,” dedi.
Steve Bannon, Elon Musk’a ‘ırkçı’ dedi, MAGA’dan atma sözü verdi
MAGA’daki bölünme ayyuka çıktı: JD Vance sesleri
Öte yandan Musk-Trump kavgası, Amerika’yı Yeniden Büyük Yap (MAGA) koalisyonundaki çatlakları da tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi.
Musk’ın, daha önce Başkana destek veren seçmen kitlesinde Trump aleyhine derin bir yara açabileceği düşünülüyor.
Örneğin, Musk’ın sosyal platformu X’te 1,2 milyon takipçisi olan sağcı influencer Ian Miles Cheong, Musk ve Trump arasındaki mücadele için “Paramı Elon’a yatırıyorum,” diye bir paylaşım yaptı.
Cheong ayrıca, “Trump görevden alınmalı ve JD Vance onun yerini almalı,” dedi.
30 dakikadan az bir süre sonra Musk, Cheong’un paylaşımını tek kelimeyle “Evet” ekleyerek yeniden paylaştı.
‘Büyük, güzel yasaya’ ne olacak?
Trump ve Musk arasındaki kişisel kavga sürerken, bombanın fitilinin Trump’ın Kongre’ye getirdiği harcama tasarısı üzerinden ateşlendiğini hatırlatmak gerekiyor.
The Hill’deki değerlendirmeye göre kavga, bazı Kongre Cumhuriyetçilerinin Musk’a olan öfkelerini daha açık bir şekilde dile getirmeye istekli hale getirebilir. Bu öfke bir süredir artıyordu.
Fakat Musk, tasarıya yönelik eleştirilerini sürdürüyor ve bu tutumu, Cumhuriyetçi Parti liderlerini rahatsız edecek.
Musk, bir dizi sosyal medya paylaşımında sadece Trump’ı değil, Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson ve Senato Çoğunluk Lideri John Thune’yi de hedef aldı ve hükümet harcamalarının kontrolden çıkmasının tehlikelerini dile getirdikleri geçmiş yorumlarını yeniden gündeme getirdi.
Kongre Bütçe Ofisine göre, bütçe tasarısının mevcut haliyle 10 yıl içinde 2,4 trilyon dolarlık ek bütçe açığı yaratması bekleniyor.
Musk, kendine özgü ateşli üslubuyla perşembe öğleden sonra yaptığı paylaşımlardan birinde, “Kongre Amerika’yı iflasa sürüklüyor!” iddiasında bulundu.
Kongre’deki Cumhuriyetçiler genel olarak Musk’tan çok Trump’a sadık.
Fakat Musk’ın tasarıyı batırmak için yeterli sayıda Cumhuriyetçi üyeyi kendi safına çekmesi son derece olası.
Elon Musk’tan Trump’a suçlama: Epstein dosyası neden gizli tutuluyor?
Politico: Trump, Musk ile olası bir yumuşamanın sinyali verdi
Öte yandan kavganın bir ateşkes ve “detant”, yani yumuşama ile şimdilik sona ereceğini ileri sürenler de var.
Başkan Trump, Elon Musk ile sosyal medyada bir gün süren atışmaların ardından perşembe günü POLITICO ile yaptığı röportajda kayıtsız bir tavır sergiledi.
Bundan ayrı olarak, Beyaz Saray danışmanları, gerginliğin tırmanmasını önlemek için başkanın Musk’a yönelik kamuoyu eleştirilerini yumuşatması için uğraştıktan sonra, barışı sağlamak için Tesla’nın milyarder CEO’su ile cuma günü bir telefon görüşmesi ayarladı.
Trump, bir zamanlar en büyük destekçisiyle yaşadığı kamuoyuna mal olan ayrılık hakkında POLITICO’ya verdiği kısa demeçte, “Oh, sorun yok. Her şey çok iyi gidiyor, hiç bu kadar iyi olmamıştı,” dedi.
Trump destekçisi hedge fon yöneticisi Bill Ackman da dahil olmak üzere yardımcılar ve müttefikler gerginliği yatıştırmak için aceleyle harekete geçti ve Musk da buna sıcak bakıyor gibi görünüyor.
Ackman, “@realDonaldTrump ve @elonmusk’ı destekliyorum ve onlar da büyük ülkemizin iyiliği için barış yapmalılar,” diye yazdı.
Musk da Ackman’a, “Haksız değilsin,” diye yanıt verdi.
Amerika
Elon Musk’tan Trump’a suçlama: Epstein dosyası neden gizli tutuluyor?

Elon Musk, ABD Başkanı Donald Trump’ı Jeffrey Epstein davasındaki belgelerde adının geçtiğini iddia ederek çocukların cinsel istismarına karışmakla suçladı ve belgelerin bu yüzden açıklanmadığını öne sürdü. Trump ise Musk’ı devlet desteklerini kesmekle tehdit ederek, milyarderin ABD Hükümet Verimliliği Dairesi (DOGE) başkanlığından ayrılması sonrası başlayan çatışmada karşılıklı suçlamalar devam etti.
Amerikalı milyarder Elon Musk, ABD Başkanı Donald Trump’ı Jeffrey Epstein davasındaki belgelerde adının geçtiğini öne sürerek çocukların cinsel istismarına karıştığını iddia etti ve bu durumun belgelerin hala kamuoyuna açıklanmamasının nedeni olduğunu belirtti.
Gerilim, Musk’ın ABD Hükümet Verimliliği Dairesi (DOGE) başkanlığından ayrılmasının ardından karşılıklı sert açıklamalarla yükselmişti.
SpaceX’in kurucusu Musk, Trump’ın seçim zaferinde kendi desteğinin kilit rol oynadığını savundu.
Musk, X’teki paylaşımında, “Ben olmasaydım Trump kaybederdi, Demokratlar Temsilciler Meclisi’ni kontrol ederdi ve Cumhuriyetçiler Senato’da 49’a karşı sadece 51 sandalyeye sahip olurdu,” ifadelerini kullandı.
Time to drop the really big bomb:@realDonaldTrump is in the Epstein files. That is the real reason they have not been made public.
Have a nice day, DJT!
— Elon Musk (@elonmusk) June 5, 2025
Trump’tan Musk’a sert yanıt ve tehdit
Donald Trump, Elon Musk’ın suçlamalarına sosyal medya platformu Truth Social üzerinden yanıt verdi. Trump, bütçeden “milyarlarca dolar” tasarruf etmek amacıyla Musk’ın faaliyetleriyle ilgili tüm devlet sübvansiyonlarını ve sözleşmelerini durdurma tehdidinde bulundu.
Trump, “Biden’ın bunu neden yapmadığına hep şaşırmışımdır,” diye ekledi.
Basın mensuplarına konuşan Trump, Musk’ta hayal kırıklığına uğradığını belirterek seçimleri onun yardımı olmadan da kazanabileceğini vurguladı.
Trump, Musk’ın DOGE başkanlığı görevini özlediğini ve bu yüzden girişimcinin davranışlarının “düşmanca” bir hâl alabileceğini öne sürdü.
Truth Social’daki bir başka paylaşımında başkan, Musk’ın “çıldırdığını” ifade etti. ABD Başkanı, iş insanının “tükenme noktasında” olduğunu ve kendisinin ondan yönetimden ayrılmasını istediğini belirtti.
Trump ayrıca, Musk’ı “birkaç ay içinde” elektrikli araçlara yönelik devlet desteğinin sona erdirileceği konusunda bilgilendirdiğini ve bu önlemin satışların artışını teşvik ettiğini ifade etti.
Trump, “Herkesi bu gereksiz arabaları almaya zorlayan elektrikli araç lisansını elinden aldım ve o da çıldırdı,” diye yazdı.
İkili arasındaki açık çatışma, Musk’ın devlet görevinden ayrılmasının hemen ardından başladı.
Trump, 1 Haziran’da Musk’ın müttefiki ve SpaceX projelerine yatırım yapan Jared Isaacman’ın NASA başkanlığı adaylığını geri çektiğini duyurdu.
Bunun üzerine Musk, 4 Haziran’da federal bütçeyi “iğrenç bir kepazelik” olarak nitelendirerek tamamen gözden geçirilmesi çağrısında bulundu. Trump ise belgeyi imzaladığını ve Musk’ın projenin tüm detaylarından önceden haberdar olduğunu belirtti.
Jeffrey Epstein olayının geçmişi
Musk’ın bahsettiği Jeffrey Epstein, 2019 yılında hapishanede ölmüştü. Resmi açıklamaya göre ölüm nedeni intihardı.
Soruşturma, Epstein’ın reşit olmayanları evlerine ve özel adasına çekerek ticaretini yaptığına ve burada Amerikan ve dünya elitlerinin temsilcileri tarafından cinsel istismara uğradıklarına inanıyor.
Donald Trump, ikinci seçim kampanyası sırasında Lex Fridman’a verdiği bir röportajda Epstein’ın adasını ziyaret eden etkili kişilerin listesini yayınlama sözü vermişti.
Daha sonra, Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesinin ardından bir dizi Amerikalı senatör, başkanı dava belgelerin gizliliğini kaldırmaya çağırdı. Ancak bu gerçekleşmedi.
Amerika
Trump’tan yeni çok ülkeli seyahat yasağı

ABD Başkanı Donald Trump çarşamba günü, ulusal güvenlik risklerini gerekçe göstererek 19 ülkeden gelen kişilere yönelik kapsamlı bir yeni seyahat yasağı getirdi.
Yasak, Afganistan, Burma, Çad, Kongo Cumhuriyeti, Ekvator Ginesi, Eritre, Haiti, İran, Libya, Somali, Sudan ve Yemen’den gelen kişilerin ABD’ye girişini tamamen kısıtlıyor. Başkan ayrıca Burundi, Küba, Laos, Sierra Leone, Togo, Türkmenistan ve Venezuela vatandaşlarının ABD’ye girişini kısmen kısıtlıyor ve sınırlandırıyor.
Yönetimin seyahat yasağı, ziyaretçilerin ve vize başvuru sahiplerinin güvenlik incelemesinin imkansız olduğu ve ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğu ülkeleri belirlemeleri talimatını veren ilk günkü başkanlık kararnamesinin ardından aylardır hazırlık aşamasındaydı.
Kapsamlı planlama, Beyaz Saray’ın yasal engelleri aşma çabalarını gösteriyor: Trump’ın 2017’de çoğunluğu Müslüman ülkeleri hedef alan seyahat yasağı, bir dizi mahkeme yenilgisinin ardından nihayetinde hafifletilmiş bir versiyonuyla yürürlüğe girmişti.
Trump, Beyaz Saray tarafından yayınlanan bir videoda, “Bize zarar vermek isteyenlerin ülkemize girmesine izin vermeyeceğiz ve Amerika’nın güvenliğini sağlamaktan bizi hiçbir şey alıkoyamaz,” dedi.
Yasak, mevcut vize sahipleri, yasal daimi ikamet edenler, belirli vize kategorileri ve hükümetin ABD’nin ulusal çıkarlarına hizmet ettiğini belirlediği kişileri kapsamıyor.
Trump, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun “yüksek riskli bölgeler” hakkında bir güvenlik incelemesi yaptığını ve hangi ülkelere yeni kısıtlamalar getirilmesi gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunduğunu söyledi.
Başkan, yönetimin terörist faaliyetler, vize güvenliği işbirliği, bir ülkenin yolcuların kimliklerini doğrulama yeteneği, vatandaşların sabıka kayıtlarının tutulması ve yasadışı vize süresini aşma oranları gibi faktörleri incelediğini de sözlerine ekledi.
Planlamaya aşina olan ve isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir ABD’li yetkiliye göre, Beyaz Saray çok daha uzun bir ülke listesi hazırlamayı düşünmüştü.
Trump çarşamba günü yaptığı açıklamada, ülkelerin koşullarını iyileştirip ABD’nin güvenlik standartlarını karşılaması halinde listenin değiştirilebileceğini, risk teşkil eden diğer ülkelerin ise listeye eklenebileceğini söyledi.
Trump’ın bu kararı, Colorado eyaletinin Boulder kentinde bir adamın İsrail yanlısı protestoculara molotof kokteyli atıp “derme çatma bir alev makinesi” kullanarak terör endişelerini artırmasından sadece birkaç gün sonra geldi.
İç Güvenlik Bakanlığına (DHS) göre, Mısır vatandaşı Mohamed Soliman, 2022 yılında göçmen olmayan vizeyle ABD’ye giriş yaptı ve vizesinin süresi 2023 yılında doldu.
DHS’ye göre, Soliman 2022’de sığınma başvurusunda da bulunmuştu. Beyaz Saray, bu olayı kontrolsüz göçün ulusal güvenliğe nasıl bir tehdit oluşturduğunun bir örneği olarak öne çıkarırken, Soliman federal ve eyalet nefret suçlarıyla suçlandı.
Trump yönetimi, Soliman’ın ailesi olan eşi ve beş çocuğunu sınır dışı etmek için hızlıca harekete geçti, ama Kaliforniya’daki bir federal yargıç bu çabaları geçici olarak engelledi. Aile salı günü Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Birimi tarafından gözaltına alındı.
Trump, göçmenliği uzun süredir ulusal güvenlik meselesi olarak nitelendiriyor ve ikinci döneminde, belgesiz göçmenleri ülkeden hızla çıkarmak ve göçmenliği “istila” olarak ilan etmek için bu argümana daha da fazla ağırlık veriyor.
Beyaz Saray’dan mahkeme salonlarındaki Adalet Bakanlığı avukatlarına kadar, Trump yönetimi, başkanın ulusal güvenlik üzerindeki doğal yetkisi nedeniyle, ABD için önemli bir risk teşkil eden kişileri tek taraflı olarak belirleme yetkisine sahip olduğunu savunuyor.
Trump, Beyaz Saray tarafından yayınlanan ve yasağı duyuran videoda, “Colorado’nun Boulder kentinde meydana gelen son terör saldırısı, uygun şekilde güvenlik kontrolünden geçmemiş yabancı uyrukluların yanı sıra, geçici ziyaretçi olarak gelip vizelerinin süresini aşanların ülkemiz için oluşturduğu aşırı tehlikeyi bir kez daha ortaya koydu. Onları istemiyoruz. 21. yüzyılda, dünyanın dört bir yanından gelen tehlikeli yerlerden gelen yabancı vize süresini aşan kişiler tarafından birbiri ardına terör saldırıları gerçekleştirildi,” diyor.
-
Dünya Basını2 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Görüş2 hafta önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Diplomasi2 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş2 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali
-
Söyleşi2 hafta önce
Eski AP Türkiye Raportörü Kati Piri Harici’ye konuştu: AB’nin tutarlı bir Türkiye stratejisi yok
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın Rusya-Ukrayna barışını teşvik girişimi stratejik açmaza dönüştü
-
Dünya Basını2 hafta önce
Tantura katliamı: İsrail’in örtbas ettiği savaş suçu
-
Avrupa5 gün önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor