Bizi Takip Edin

AMERİKA

Mark Zuckerberg, Beyaz Saray’ın isteğiyle COVID-19 içeriklerini sansürlediğini kabul etti

Yayınlanma

Meta CEO’su Mark Zuckerberg, Biden yönetimindeki üst düzey yetkililerin pandemi sırasında COVID-19 içeriğini sansürlemesi için sosyal medya şirketine baskı yaptığını söyledi ve bunun tekrarlanması halinde “itiraz edeceğini” sözlerine ekledi.

Zuckerberg, 26 Ağustos tarihli bir mektupla ABD Temsilciler Meclisi’nin yargı komitesine, bu baskı hakkında daha önce konuşmadığı için pişman olduğunu ve kendi sahip olduğu platformlarda belirli içeriklerin kaldırılmasıyla ilgili aldığı bazı kararları anlattı.

Meta platformunun içerisinde Facebook, Instagram ve WhatsApp bulunuyor.

Yargı Komitesi tarafından Facebook sayfasında yayınlanan mektupta Zuckerberg, “2021 yılında, Beyaz Saray da dahil olmak üzere Biden Yönetiminden üst düzey yetkililer, mizah ve hiciv de dahil olmak üzere belirli COVID-19 içeriğini sansürlemek için ekiplerimize aylarca defalarca baskı yaptı ve kabul etmediğimizde ekiplerimize çok fazla kızgınlık ifade etti,” diye yazdı.

Hükümet baskısının yanlış olduğuna inandığını ve bu konuda daha açık sözlü olmadıkları için pişman olduğunu öne süren Zuckerberg, “Ayrıca, geriye dönüp baktığımızda ve yeni bilgiler edindiğimizde bugün yapmayacağımız bazı seçimler yaptığımızı düşünüyorum,” ifadelerini kullandı.

Mektup, komitenin başkanı ve Cumhuriyetçi Jim Jordan’a hitaben yazıldı. Komite Facebook paylaşımında mektubu “ifade özgürlüğü için büyük bir kazanım” olarak nitelendirdi ve Zuckerberg’in “Facebook’un Amerikalıları sansürlediğini” kabul ettiğini söyledi.

Mektupta Zuckerberg ayrıca kasım ayındaki seçimlerde “şu ya da bu şekilde bir rol oynamamak” amacıyla bu yılki başkanlık seçimlerinde seçim altyapısını desteklemek için herhangi bir katkıda bulunmayacağını söyledi.

Pandemi sırasında 2020’de yapılan son seçimde milyarder, eşiyle birlikte kurduğu hayırseverlik girişimi Chan Zuckerberg Initiative aracılığıyla seçim altyapısını desteklemek için 400 milyon dolar katkıda bulunmuş, bu hamle “partizan” olduğunu söyleyen bazı grupların eleştiri ve davalarına neden olmuştu.

AMERİKA

ABD Tarım Bakanlığı okullar ve gıda bankaları için 1 milyar dolarlık yerel gıda alımını iptal etti

Yayınlanma

ABD Tarım Bakanlığı (USDA), okullara ve gıda bankalarına yerel çiftliklerden ve çiftçilerden gıda satın almaları için para veren iki programı iptal ederek 1 milyar dolardan fazla federal harcamayı durdurdu.

Okul Beslenme Derneğine göre, 2025 yılında Okullar için Yerel Gıda (LFS) İşbirliği Anlaşması Programı aracılığıyla okulların ve çocuk bakım tesislerinin, yakındaki çiftliklerden gıda satın almak için kullandığı yaklaşık 660 milyon dolarlık fon iptal edildi.

Eyalet yetkilileri cuma günü USDA’nın LFS programını bu yıl için sonlandırma kararından haberdar edildi. SNA ve çeşitli devlet kurumlarına göre, 40’tan fazla eyalet önceki yıllarda katılmak üzere anlaşmalar imzalamıştı.

Gıda bankalarını ve diğer beslenme kuruluşlarını destekleyen Yerel Gıda Satın Alma Yardımı İşbirliği Anlaşması Programı da kesildi. USDA, eyaletlere mevcut LFPA anlaşmaları için fonları serbest bıraktığını ama 2025 mali yılı için ikinci bir finansman turu gerçekleştirmeyi planlamadığını bildirdi.

Bir USDA sözcüsü yaptığı açıklamada, geçtiğimiz ekim ayında duyurulan fonun “artık mevcut olmadığını ve bu anlaşmaların 60 günlük bildirimin ardından feshedileceğini” doğruladı.

Sözcü, “Eski yönetim altında yürütme yetkisiyle oluşturulan bu programlar artık ajansın hedeflerini gerçekleştirmiyor. LFPA 25’ten önce yürürlükte olan ve hâlâ önemli mali kaynaklara sahip olan LFPA ve LFPA Plus anlaşmaları, performans döneminin geri kalanı için yürürlükte kalmaya devam edecek,” dedi.

Geçen yıl USDA, tarımsal emtia satın almak için “New Deal” döneminden kalma bir USDA fonu olan Commodity Credit Corporation aracılığıyla programlar için 1 milyar dolardan fazla ek fon sağladığını duyurmuştu.

Trump yönetiminin programları durdurma hamlesi, okul beslenme yetkililerinin mevcut federal geri ödeme oranıyla sağlıklı gıda sağlama konusunda giderek daha endişeli hale geldiği bir dönemde geldi. Son birkaç yılda gıda maliyetleri arttıkça, daha fazla insan artan market faturalarını desteklemek için gıda bankalarına ve diğer beslenme kuruluşlarına yöneliyor.

Massachusetts Valisi Demokrat Maura Healey, eyaletinin okul bölgelerine dağıtmayı planladığı 12 milyon doları kaybedeceğini belirterek yönetimi bu kararından dolayı eleştirdi.

Healey yaptığı açıklamada, “Donald Trump ve Elon Musk, çocukları beslemenin ve yerel çiftçileri desteklemenin artık ‘öncelikler’ olmadığını ilan ettiler ve bu, Massachusetts’teki aileler üzerinde gerçek etkisi olan son korkunç kesinti,” dedi.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Pentagon ve güç ideolojisi: Batı medeniyetini kurtarmak

Yayınlanma

Yazar

“İsraf” ve “hantallık”… Silikon Vadisi’ndeki muhteris yeni Pentagon müşterilerinin, geleneksel silah şirketlerine ve ürünlerine yönelttikleri eleştiriler böyle özetlenebilir.

Elbette buna bir de “Nietzsche’ci” diyebileceğimiz bir güç ideolojisi eşlik ediyor. Peter Thiel’in “woke” zihniyetini Hıristiyanlığa benzettiğine daha önce işaret etmiştik. Kurbandan yana olma, merhamet, kitle/köle kültürü… Bunlar Nietzsche’nin Hıristiyanlığa atfettiği olumsuz niteliklerdi ve Silikon Vadisi çetesi, bu antidemokratik/antisosyalist “aristokratik isyancının” söylediklerini neredeyse harfi harfine tekrar ediyor.

Pentagon ve genel olarak savunma sanayii, bu güç ideolojisinin hem bir oyun alanı, hem de gerçeklik testine tabi tutulduğu yer olarak öne çıkıyor. Silikon Vadisi’nin transhümanist filozof-kralları, hem kavga ediyor, hem uzlaşıyor.

Önceki yazıda, savunma sanayiinde inovasyon söz konusu olduğunda Vadi’nin abartılı fütürizmine karşı bir de daha konvansiyonel görüşler bulunduğuna değinmiştik. Donald Trump ve birçok Cumhuriyetçinin bu iki anlayışın arasında bir yerde durduğu anlaşılıyor. İşin garibi, bu orta yol, tuhaf sonuçlara yol açıyor.

Tuhaf sonuçların en çok öne çıkanı, ABD’nin İsrail’den devşirdiği “Demir Kubbe” konsepti. Trump ve bazı Kongre üyeleri, ayrıca etkili MAGA’cılar, ABD’nin kendi Demir Kubbe’sine sahip olması gerektiğine inanıyorlar.

27 Ocak’ta Başkan Trump, Pentagon’un “Anavatan’a yönelik herhangi bir yabancı hava saldırısını caydırmak ve vatandaşlarını ve kritik altyapısını bunlara karşı korumak” için “yeni nesil bir füze savunma kalkanı” inşa edeceğini açıkladı.

Başkan Savunma Bakanlığına ABD’yi “eş, yakın ve haydut düşmanlardan gelebilecek balistik, hipersonik, gelişmiş seyir füzeleri ve diğer yeni nesil hava saldırılarına” karşı savunmak üzere “Amerika için Demir Kubbe” önerisinde bulunmak için 60 günü olduğunu söyledi.

Trump’ın başkanlık emrini, makul bir askeri görevden çok pazarlama aldatmacası olarak görenler mevcut. Nitekim Pentagon, Trump’ın duyurusundan dört gün sonra “Amerika için Demir Kubbe” kararnamesini ele almak üzere “endüstrinin yeteneklerini anlamak” için savunma sanayii şirketlerine bir anket gönderdi.

ABD savunma şirketleri, yapabileceklerini abartmalarıyla da biliniyor. “5’li çete” mensubu ve İsrail’deki Demir Kubbe’nin ortaklarından RTX, memnuniyetini gizlemedi. Şirket CEO’su Chris Calio, Trump’ın emrinden bir gün sonra, “Bugün İsrail’in Demir Kubbe’sinin önemli bir ortağıyız. Bu, Raytheon’un temelini oluşturuyor ve bu konuda en iyiler arasında yer alıyorlar… Bunu bizim için önemli bir fırsat olarak görüyoruz, tam da bizim kaptan köşkümüzde olan bir şey,” diye konuşuyordu.

Demek ki askeri-endüstriyel kompleks bozuluyor, yeniden yapılıyor. Ama biz şimdilik Demir Kubbe fantezisine dönelim: “Amerika için Demir Kubbe”, İsrail’in daha az sayıda, daha yavaş ve daha kısa menzilli roket ve füzeleri savuşturmak için kullandığı çok daha mütevazı Demir Kubbe sistemini örnek alıyor. İsrail’in resmi yüzölçümü 21.937 kilometrekare; Atlantik’ten Pasifik’e, Alaska’dan Meksika sınırına kadar uzanan ABD’ninki ise 9.867.000 kilometrekare!

Ama daha önemlisi, maliyet. Nükleer uzman Joe Cirincione’nin hesaplamalarına göre, başta Pentagon olmak üzere tüm devlet kurumlarında “israf”ın önüne geçmek ve devleti küçültmek için harekete geçen Trump yönetiminin bu askeri proje için yaklaşık 2,5 trilyon dolara ihtiyacı var.

ABD’nin şu anda füze savunması için harcadığı yıllık meblağ yaklaşık 10 milyar dolar.

Senato Silahlı Hizmetler Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Roger Wicker da, bu kapsamda Pentagon’a 200 milyar dolar ek bütçe ayrılmasını istiyor. Demir Kubbe’nin yanı sıra gemi inşası, denizaltılar ve yeni nesil savaş uçakları gibi alanlardaki kilit yatırımlar da senatör için önemli sayılıyor.

Burada bir gariplik daha bulunuyor. ABD Kongresi’ndeki senatörler ve temsilciler, kendi eyaletlerindeki savunma sanayii tesislerinin üretime devam etmesi için bazen Pentagon’un istemediği ürünlerin bile piyasaya sürülmesine izin verebiliyorlar. 14 Şubat tarihli bir Wall Street Journal makalesi de buna dikkat çekiyor: Geçmişte Pentagon servisleri, finansmanı kendi istedikleri daha yeni programlara kaydırmak amacıyla potansiyel kesinti listeleri ortaya koyuyorlardı. Bölgelerindeki askeri harcamaları tutmak isteyen Kongre üyeleri ise daha sonra bu kesinti önerilerini rutin olarak reddediyorlardı.

WSJ, “Sonuç, 11 Eylül 2001 saldırılarından bu yana sürekli büyüyen bir Pentagon bütçesi oldu,” diye yazıyor.

Elon Musk’ın DOGE’si geldiğinde işler tersine dönebilir mi? Trump yönetiminin, Pentagon’un 850 milyar dolarlık bütçesinin %8’ini, yani yaklaşık 68 milyar dolar, büyük ölçüde bürokratik şişkinlikten yeni silahlara kaydırmak istediği söyleniyor. Savunma Bakanı Pete Hegseth, DOGE’yi memnuniyetle Pentagon’a davet ettiklerini söylüyor ve “Karargâhta ele alınması gereken israflar, fazlalıklar ve personel sayısı var,” diyor.

Demek ki Amerikan savaş kapasitesi daha keskin hale getirilmek isteniyor. Bunun için eski ile yeninin, geleneksel ile hiper-modernin iç içe geçmesi gerekiyor. Forbes şubat ayında şöyle yazıyor: Bir araştırma şirketine göre, havacılık ve savunma alanındaki küresel yapay zeka pazarının bugün yaklaşık 28 milyar dolar iken 2034 yılına kadar 65 milyar dolara yükseleceği tahmin ediliyor. Bu da %9,91’lik bir yıllık bileşik büyüme oranı anlamına geliyor. Kuzey Amerika tek başına bu pazarın 10,43 milyar dolarını temsil ediyor ve yıllık %10,02 ile daha da hızlı büyüyor.

Ama öncelik Silikon Vadisi çetesinde. Vadi, oynayacağı yeri biliyor: Palantir’in baş teknoloji şefi Shyam Sankar, ABD ile Çin arasındaki rekabeti, “Yapay Zeka silahlanma yarışı” olarak tanımlıyor.

Geleneksel donanım yerine yazılım, insansız hava araçları ve robotlara öncelik vererek askeri tedariki modernize etmeye yönelik bir baskı görme ihtimali artıyor.

Dolayısıyla, Trump yönetimi çelişkili dünyamızın cisimleşmiş hali gibi görünüyor. Musk “israf” diyor, ama Hegseth savunma harcamalarını Biden döneminde son kabul edilen bütçenin (895 milyar dolar) dahi çıkarmaktan söz ediyor. Pentagon’un başına da USAID’e olanların geleceğinden korkanlara, bakanlığının USAID olmadığını söyleyerek garanti veriyor ve ekliyor: “USAID’nin pek çok sorunu var… Önce Amerika ile bağlantısı olmayan küreselci gündemleri takip ediyor. Savunma Bakanlığı böyle değil.”

Demek ki tüm dünyaya yayılan üsleriyle, işgal ve darbe girişimleriyle Pentagon, “küreselci” bir gündemi takip etmiyor.

***

Perry Anderson, New Left Review’un son sayısında “fikirlerin gücü” üzerine yazdığı makalede, “doktrini daha zayıf ve çığırtkanları daha az” olduğu halde, neoliberalizmin dayanak aldığı liberalizmden çok daha güçlü ve yaygın bir ideoloji haline nasıl geldiğini sorduktan sonra, “her marksistin” bildiği bir cevap olduğunu söylüyor:

“Her marksistin aşina olduğu cevap, gelişmiş bir toplumun maddi altyapısının, geri kalan her şeyin dayandığı şey olduğudur; bu olmadan bürokrasi, ordu, meclis, medya, hastane ya da okul, hapishane, yüksek ya da alçak kültür olamaz: her işin yürüyebilmesi için, işleyen bir ekonomiye ihtiyaç vardır. Dolayısıyla, istenmediği takdirde liberal anayasalardan ya da parlamentolardan, liberal gazetelerden ya da podcast’lerden, liberal sanatlardan ya da inançlardan vazgecilebilirken, işleyen bir iktisadi sistemden vazgeçilemez. Bu, herhangi bir siyasi ya da kültürel düzenin olmazsa olmazıdır.”

İşleyen bir iktisadi sistem, şimdilerde kimileri “askeri Keynesçilik” de diyor(*), büyük veri-yapay zeka-risk sermayesi üçgeninde şekilleniyor. Amerikan “güvenlik devleti”nin ve Pentagon’un yarattığı ucube, Silikon Vadisi, “hakkı olanı” talep ediyor.

Bu tezgahta yer çok ve uzlaşının adresi Pentagon: 7 Mart’ta Bloomberg’in geçtiği bir habere göre, Palantir 178 milyon dolarlık sözleşmesinin bir parçası olarak ABD ordusuna mobil savaş istasyonları teslim etmeye başladı. “İnovatif” Anduril ve “5’li çete” mensubu Northrop Grumman gibi alt yüklenicilerle birlikte geliştirilen ürün, dışarıdan bakıldığında sağlam bir askeri kamyon gibi görünüyor. İçeride ise açılır kapanır masalar, çoklu ekranlar ve sunucularla tamamlanmış bir çalışma alanı hissi veriyor.

Palantir’in Titan isimli (Taktik İstihbarat Hedefleme Erişim Düğümü”nün İngilizce kısaltması) aracını geliştirmesi, ilk kez bir yazılım şirketinin Pentagon’un ana savunma yüklenicisi olarak çalışması anlamına geliyor.

Risk sermayedarları destekli yeni şirketlerin savunma sektörüne girmesiyle birlikte, yapay zekanın militarize edilmesi ve Pentagon’un Çin’le “Büyük Güç Rekabeti” için var olan hevesinin hızlandırılması gibi “ayrıcalıkları” da ortaya çıkıyor. Risk sermayesi, Büyük Teknoloji ve özel sermaye arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmacılar, bu birlikteliğin yakın zamanda bazı geleneksel Pentagon yüklenicilerini satın almaya başlayabileceğine bile işaret ediyor.

Sen Jose Devlet Üniversitesinden Roberto J. González, Büyük Teknoloji’nin ezici mali gücü göz önüne alındığında, Microsoft ve Amazon gibi şirketlerin “geleneksel” askeri-endüstriyel kompleksin parçalarını satın almaya başlaması ve Northrop Grumman ve RTX gibi “geleneksel” firmaların gelecek vaat eden savunma teknolojisi girişimlerini satın almaya başlamasının daha olası bir senaryo olduğunu düşünüyor. 

Örneğin Pentagon’un seçkin “emektarları”, Red Cell Partners ve Shield Capital gibi girişim sermayesi şirketlerini tercih ediyor. Özel sermaye devi KKR’nin ortaklarından biri de eski CIA şefi David Petraeus.

Pentagon, “Stratejik Sermaye Ofisi” adında bir bölümü de sessiz sedasız açtı. Bu ofis, kamu fonlarını savunma sanayii tabanının “kârlı olmayan” yönlerine yatırmak ve Pentagon’un çok önemli “ulusal güvenlik” uygulamalarına sahip olduğunu düşündüğü teknolojilerin geliştirilmesini hızlandırmak için var gibi görünüyor.

Pentagon’un araştırma bütçesini artırmasıyla birlikte, sadece 2021 ve 2023 yılları arasında risk sermayesinin savunma firmalarına 100 milyar dolar civarında fon sağladığı hesaplanıyor. González, “Günümüzün teknoloji devlerinin neredeyse tamamı savunma sanayinden bir DNA taşıyor ve Pentagon ile uzun bir işbirliği geçmişine sahipler,” diyor. González’in araştırmasının başlığı: “Büyük Teknoloji ve Silikon Vadisi Askeri-Endüstriyel Kompleksi Nasıl Dönüştürüyor?” Tablo tamamlanıyor.

***

Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki sözümona “kültür savaşları”nın en silik olduğu yerin de savaş sanayii olduğu anlaşılıyor.

Trump’ın ve Hegseth’in ordudaki “trans ideolojisini” tersine çevirmeye yönelik hamleler yaptığını reddetmiyorum. Ama bunun, yani Silikon Vadisi ile Pentagon arasındaki sözde “kültür savaşının” Amerikan ulusal çıkarlarını baltaladığına ilişkin anlatının tamamen palavra olduğunun altını çizmek istiyorum.

“Kültür farklılıkları”, California-Silikon Vadisi şirketleri ile ordu arasındaki ortaklıkları hiç engellemiyor. González hatırlatıyor: NSA’in en uzun süre görev yapan direktörü olan Keith Alexander, Amazon’un yönetim kurulu üyesi. Google’ın eski yöneticilerinden Eric Schmidt, hâlâ LinkedIn’den Reid Hoffman’ın da üyesi olduğu Pentagon’un Savunma İnovasyon Kurulu’nun kurucu başkanıydı.

González’e göre var olan “kültürel bölünme” bu şirketler ile Pentagon arasında değil, bu şirketlerdeki çalışanlar ile Pentagon arasında; bu çalışanlar, yaptıkları iş “terörle mücadele” görevlerinde insansız hava araçları tarafından derlenen video görüntülerini tarayan veri eleme yazılımı gibi şeylere katkıda bulunduğunda ahlaki tehlike yaşarlar: “Ben buna kültürel bir bölünme demezdim. Ben buna sınıf savaşının, ironik hale getirecek kadar gerçek bir mekanda tezahürü derdim.”

***

Güç ideolojisi ve “Nietzsche’ci yıkım projesi” uzlaşmanın zeminini oluşturuyor. Somut çıktıları ise Batı medeniyetini korumak, Amerika’nın küresel hegemonyasını garanti altına almak ve Çin’e karşı bir haçlı seferini örgütlemek.

Yine González yazıyor. Biraz uzun ama alıntalamaya değer:

“[Bu üstyapı] birkaç unsurdan oluşuyor: yapay zekanın etkinliği hakkında görkemli iddialarda bulunan bir yapay zeka yutturmaca makinesi; Çin’in askeri ve teknolojik yeteneklerinin abartılması; Amerika’nın tek başına dünyanın demokratik toplumlarını koruma yeteneğine (ve görevine) sahip olduğu fikri; ve ABD hakimiyetini korumanın en iyi yolunun, şirketlerin ihtiyaçlarına öncelik veren büyük ölçüde düzenlenmemiş bir serbest piyasadan geçtiğine dair sarsılmaz bir inanç. Askeri yapay zekaya olan talebin artmasında rol oynayan bu bakış açıları, teknoloji yöneticileri, risk sermayedarları, düşünce kuruluşu analistleri, akademik araştırmacılar, gazeteciler ve Pentagon liderlerinden oluşan birbirine bağlı bir şebeke tarafından yayılıyor. Birkaç yıl içinde bu grup, medya ortamını korkutucu bir senaryo ile doyurdu: Amerika’nın, ‘Yapay Zeka silahlanma yarışında’ Çin’i geride bırakamazsa küresel jeopolitik ve iktisadi üstünlük için destansı bir mücadeleyi kaybetmenin eşiğinde olduğunu iddia ediyorlar. Bu cazip fikir Soğuk Savaş anlatılarını anımsatıyor ve ABD’nin teknoloji sektöründeki askeri harcamalarını meşrulaştırmaya ve hızlandırmaya hizmet ediyor.”

Anderson’ın “işleyen bir iktisadi sistem” ve onun üst yapısına ilişkin tespitini hatırlatalım. Amerikan askeri harcamaları, yapay zeka yatırımları ve vampir risk sermayesi(**) ile desteklenen bir “serbest piyasa” mekanizması bu; sosyal Darwinizm per se de diyebiliriz.


(*) Elbette, Keynesçiliğin tarihte yalnızca askeri yoldan, yani 2. Dünya Savaşı ile, mümkün hale geldiği de iddia edilebilir.
(**) González araştırmasına şu noktaya dikkat çekiyor: “Doğaları gereği, VC [risk sermayesi] firmaları bir ürünü hızlı bir şekilde pazara sunarak ve ardından girişimi satıp veya halka açıp ‘nakde çevirerek’ yatırımdan hızlı geri dönüşler elde etmeye çalışırlar. Bu da VC tarafından finanse edilen savunma teknolojisi şirketlerinin hızlı bir şekilde prototip üretme ve ardından yeterli testler yapılmadan üretime geçme baskısı altında oldukları anlamına geliyor. VC firmaları ‘Pentagon yetkililerine yeni savaş yöntemleri satmakla’, bu yaklaşım stratejik bir çerçeveye uyduğu için değil, kendi iş modelleriyle uyumlu olduğu için ilgilenmektedir.”

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Yargıç, DOGE kayıtlarının acilen yayınlanmasını emretti

Yayınlanma

ABD’de bir federal yargıç, Elon Musk’ın Devlet Verimliliği Departmanının (DOGE) büyük bir güce sahip olduğuna karar verdi ve kayıtlarının federal yasalar uyarınca halka açılması emretti.

ABD Bölge Yargıcı Christopher Cooper, resmi olarak “ABD Dijital Servisi” (USDS) olarak bilinen DOGE’nin geniş ve “benzeri görülmemiş” yetkisinin, “olağandışı gizliliği” ile birleştiğinde, Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası kapsamında iç belgelerinin acilen yayınlanmasını gerektirdiğini söyledi.

Cooper 37 sayfalık görüşünde, “USDS’nin federal hükümet genelinde kullandığı yetki ve görünüşe göre kongre girdisi olmadan yaptığı dramatik kesintiler eşi benzeri görülmemiş gibi görünüyor,” diye yazdı.

Musk’ın operasyonun şeffaflığı konusundaki ısrarına ve Beyaz Saray’ın Musk’ın sınırlı karar alma yetkisine sahip sıradan bir başkanlık danışmanı olduğu yönündeki söylemine rağmen Cooper bu iddianın mahkemede ve haberlerde ortaya çıkan kanıtların ağırlığıyla çürütüldüğünü söyledi.

Yargıç, DOGE’nin hızının ve liderliğinin “akıcılığının” tasarım gereği gibi göründüğünü belirtti. Yargıç, DOGE kayıtlarının haftalar içinde “seri” bir şekilde üretilmeye başlanmasına hükmetti.

Cooper, “[DOGE’nin] eylemlerinin hızlı temposu, yapısı ve faaliyetleri hakkındaki bilgilerin hızlı bir şekilde yayınlanmasını gerektiriyor. Bu durum özellikle de DOGE’nin faaliyetlerini gizlilik içinde yürüttüğü göz önüne alındığında geçerlidir,” dedi.

Cooper büyük ölçüde, Musk’ın operasyonunun on binlerce hükümet çalışanının işten çıkarılmasına, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın (USAID) lağvedilmesine, hükümet çapında bir geciktirilmiş istifa programına ve yabancılar için hassas hükümet veri tabanlarına yaygın erişime yol açtığını öne süren haberlere dayandı.

Bununla birlikte yargıç, Trump’ın DOGE’yi kuran kararnameyi imzalamasının ve Başkan ile Musk’ın kamuoyuna yaptığı açıklamaların, maliyet düşürme operasyonunun sadece tavsiye vermekten çok daha fazlasını yaptığı fikrini güçlendirdiğini de belirtti.

Cooper ayrıca Trump yönetiminin davayı yürütme biçimini de eleştirerek, avukatlarının DOGE’nin operasyonları veya yönetimi hakkında neredeyse hiçbir kanıt sunmadığını belirtti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English