Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Mısır-Türkiye ilişkisinin ivmelenmesi bölgesel güç dengesi açısından önemli

Yayınlanma

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 12 yıl aradan sonra Mısır’a giderek Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile görüştü. Ziyaret, bölgenin iki büyük ve önemli ülkesi arasında yaşanan soğukluğun kesin ve resmi olarak sona ermesi ve yeni bir dönemin başlaması açısından önem ve anlam taşıyor.

Nişantaşı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vişne Korkmaz, iki liderin görüşmesi sonrası Mısır-Türkiye ilişkilerinin geleceğini, iki ülke işbirliğinin Türk dış politikasında önemli yer tutan başlıklara nasıl etki edeceğini Harici’ye değerlendirdi:

Mısır Cumhurbaşkanı, “İkili ilişkilerde yeni bir sayfa açıyoruz” dedi. Bu yeni sayfalar, hangi alanlara odaklanacak? İlişkilerin normalleşmesi iki ülkeye ne kazandıracak?

Sayın Cumhurbaşkanının Mısır ziyareti ve nisanda da Mısır Cumhurbaşkanının Türkiye’ye gerçekleştirmeyi planladığı ziyaretin açıklanması bugünün konjonktüründe yani 7 Ekim sonrasında oluşan konjonktürde gerçekleşiyor. Aslında biliyorsunuz Mısır-Türkiye normalleşmesiyle ilgili süreç daha önce başlamıştı. 7 Ekim’den önce de Mısır-Türkiye ilişkileri belli bir noktaya gelmişti. O günün konjonktürü normalleşmeler üzerinden gidiyordu. Sadece Mısır ve Türkiye normalleşmesini değil, bütün aktörler birkaç aktörle kurdukları ilişkilerdeki soru işaretleri dışında bölgesel olarak daha normal, iyi ve işbirliğini önceleyen ilişkileri oluşturmayı düşünüyorlardı.

O çerçevede de Mısır-Türkiye ilişkileri belli bir olgunluğa ve iyiliğe, iyileşmeye doğru gelmişti. Bunda tabi 2019’da imzalanan anlaşmaların 2022’nin sonunda tekrar kabul edilmesiyle Libya’da Türkiye’nin olmadığı bir denklemin de çok mümkün olmadığının görülmesinin de etkisi var. Libya mücadelesindeki aktörlerin yavaş yavaş o mücadeleden düşmesi ya da profilde bir varlığa doğru evrilmesi ve Libya’da aslında siyasi dengeleri ve ordu içerisindeki dengeleri etkileyebilecek iki temel aktörün Türkiye ve Mısır’ın kalması önemli oldu. Dolayısıyla Libya’da da işbirliğine dönük bir tablo belirmişti. Özetle 7 Ekim eğer konsepti değiştirmeseydi de biz Türkiye-Mısır ilişkilerinde bu tür bir normalleşme görecektik.

Mısır’ın güvenlik ihtiyacı

Fakat tabi 7 Ekim’le beraber bölgesel konjonktür değişti ve bölgesel konjonktürün değişmesi Mısır’ın güvenliğini doğrudan etkiliyor. Konjonktür birkaç açıdan değişti. Birincisi 7 Ekim saldırısı sadece güçler dengesindeki değişimle ilgili değil. Filistin meselesine dokunuyor. Filistin meselesi Arap sokaklarına dokunuyor. Bölgedeki Arap kimliğine dokunuyor. Tüm bunlar Mısır’ın hassas olduğu yerler. Bu noktada yönetimlerin İsrail politikası eleştirilere açık. Dolayısıyla Mısır yönetimi sokaklara Filistin davası için tavır aldığını göstermek zorunda. Mısır’daki ekonomik dar boğazı hesaba kattığımızla ülke bir krizle karşı karşıya kalabilir. Zaten Refah’a olası bir İsrail operasyonu Mısır’ın sınır güvenliği açısından her zaman bir sorun. Yani o operasyon Filistin’in ne veya Gazze’nin insansızlaştırılması için yapılırsa eğer Sina üzerinden ciddi güvenlik sorunu ortaya çıkar.

İkinci olarak bölgesel güç dengesi değişti. Aslında Mısır, son 10 yıllarda bölgesel güç dengesini, konvansiyonel veya konvansiyonel olmayan güç anlamında etkileyebilen bir ülke olmaktan çıktı. Ama yine de yani hem Sahel bölgesi hem Kuzey Afrika hem Orta Doğu’daki dengelerde hem kurumsal açıdan hem işte bu bölgelerin oluşmasındaki söyleme katkısı ve insan kaynağı açısından çok önemli bir aktör olmaya devam ediyor. Dolayısıyla Mısır güvenliğini daha maksimize edebilmek için bölgesel dengeleri dikkate almak zorunda. Bu bağlamda 7 Ekim sonrasındaki konjonktürde Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak Mısır için çok çok daha önemli hale geldi. Hem İsrail politikasının sürdürülebilir olması için hem Filistin davası ile ilgili mesajı Arap sokaklarına iletebilmek ve burada ciddiyeti göstermek için önemli ve tabii ki güvenliğin sarsıldığı bir yerde daha başka güçlü bölgesel konvansiyonel aktörlerle ilişkisinin iyi olması gerekiyor.

Tabi ki Türkiye de bölgesel istikrar istiyor ve bölgesel istikrar bölgesel dengeler üzerinden gidiyor ve dengeler açısından Mısır’ın konvansiyonel güçsüzlüklerine rağmen hâlâ önemli bir ülke olmaya devam ettiğini dikkate alırsak ilişkilerin iyileşmesi bugünün konjonktüründe gelecekteki bölgesel dengeler adına verilmiş bir mesaj. Hatta bu anlamda Filistin davasının da ötesindeki bölgesel dengeler açısından önemli bir mesaj ama Filistin davası unutulmuş değil. İki Cumhurbaşkanı da ana gündemlerinin Gazze olduğunu açıkladı çünkü.

Türkiye ve Mısır Gazze’de ateşkes ve insani yardım noktasında ortak hangi adımları atabilirler?

Şimdi iki ülke de Gazze meselesi açısından ayrı ayrı öneme sahip aktörler. Ama tabii sadece iki ülkenin çabalaması ile ateşkes veya daha ciddi bir şekilde Filistin sorunun çözülmesi mümkün değil. Filistin sorunu pek çok tarafın müdahil olduğu bir sorun haline geldi. Nitekim ateşkesle ilgili müzakereler farklı farklı aktörlerin çabalarıyla yürütülüyordu ama olumlu bir şey çıkmadı şimdilik.

Netanyahu hükümeti bir önceki ateşkesten Hamas’ın veya Hamas’ı destekleyenlerin veya Arap sokaklarının kazançlı çıktığına dair bir hülasası var ki, bu çok da yanlış değil. Şimdi yine böyle bir kazancı karşı tarafa vermek istemiyor. Hamas da tabi Filistin davası üzerinden meşruiyet sağlıyor ve Filistin davasının yarar görmediği bir anlaşma imzalamak istemiyor. Ama tabii bu bir sıradan bir savaş değil. Küçük bir alanda gerçekleşen ve sivil ile savaşan arasındaki ayrımın kalmadığı ve İsrail’in sivillerin üzerine yaptığı baskı üzerinden kazanç devşirmeye çalıştığı bir savaş.

“İşbirliği çatışma sonrası önemli katkı sunabilir”

Dolayısıyla Gazze’de çözüm de sadece Gazze’deki ateşkes ile sağlanabilecek bir çözüm değil. Bu konuda aslında Türkiye’nin duruşu son derece doğru. Ancak Filistin devletinin kurulmasıyla Filistin meselesinin çözülebileceğini söylüyor. Bunun dışında bölgedeki Arap ve Filistin nüfusunun kendini güvende hissetmesi çok zor. Onlar güvende hissetmedikçe İsrail’in güvende hissetmesi çok zor.

Bunun için kolay olacak bir iş değil ancak İsrail politikasının değişmesi lazım. Ancak acil olarak belli bir süre ateşkesin sağlanması insani açıdan elzem hale geldi.

İki ülke arasındaki işbirliğinin Gazza’ye esas katkısı, bir gün o noktaya gelebilirsek eğer çatışmalar durduktan sonra gündeme gelecektir. Orayı siviller adına en azından daha yaşanılır kılmak için hem insani yardım hem yeniden yapılandırma ihtiyacı noktasında Mısır ve Türkiye’nin iş birliğinin iyi sonuçlar üretebilir.

İki ülkenin uzlaşıya varması Libya’da siyasi çözüm için bir umut olabilir mi?

Bugün Libya’daki tablo 2017 veya 2021’deki tablo değil. 2022’den sonra özellikle Mısır ve Türkiye’nin daha başat aktör olduğu bir Libya dengesi ortaya çıktı. Diğer aktörlerden Rusya Ukrayna ile meşgul. Libya’nın da parçası olduğu Fransa’nın kuzey Afrika stratejisinde Fransa başarılı olamadı, geriledi. Birleşik Arap Emirlikleri Sahel’de Sudan gibi başka yerlerde farklı yatırımlar içerisinde.

Türkiye ve Mısır Libya’daki tüm başlıklarda anlaşamasalar bile siyasi süreci işletmek, seçimlerin yapılması, istikrarın ve orduda birliğin sağlanması konusunda işbirliğini önemsediklerini daha önce söylemişlerdi. Ancak Libya’nın normalleşmesi açısından iki aktörün anlaşabildiklerini uluslararası topluma ve bölgesel topluma duyurması son derece önemli. Yani cumhurbaşkanlarının açıklaması sürpriz değil ama son derece ciddi bir noktaya geldiğimizi gösteriyor.

Türkiye-Mısır ilişkilerindeki ivmelenme, Doğu Akdeniz’deki dengeleri nasıl etkileyebilir?

Libya’dakine benzer bir tablo Doğu Akdeniz’de de yaşandı. Yani 2017-2021 arasında yaşanan o kutuplaşma dönemi şu anda yok. Bütün aktörler arasında kazanç getiren bir işbirliği tam olarak başlamadı ama 7 Ekim saldırılarının neden olduğu konjonktür sona erdiğinde işbirliğinin daha bölgesel olarak kazanç üretebilmesi için fırsatlar çıkabilir.

O fırsatlar henüz doğmadan iki ülkenin sektörel olarak çeşitli alanlarda işbirliği yapması son derece önemli. O sektörlerden biri de enerji. LNG konusunda önemli mutabakatlar imzalandı. Nükleer enerji ve yenilenebilir enerji Mısır’ın ilerleme kaydetmeyi arzu ettiği bir alan. Türkiye ile bu konuda işbirliği önemli.

Ticaretin artırılması ve çeşitlenmesi hem dar boğazdan geçen Mısır hem de Türkiye açısından önemli. Çünkü Mısır hem büyük bir pazar hem de bir yatırımcı. Savunma sanayi ve enerji alanında teknoloji satın alma konusunda pek çok kapıyı çaldığını, Rusya’dan Avrupa ülkelerine ve Körfez’e kadar pek çok ortak yatırıma girdiğini biliyoruz. Bütün bunlar Türkiye açısından da Türk ekonomisi açısından da son derece önemli. Ayrıca güven artırıcı adımlar bunlar yani karşılıklı bağımlılık artarsa o zaman aktörler, jeopolitik krizleri daha rahat göğüslerler. Ve bir gün tabii ki Doğu Akdeniz’de enerji anlamında bölgesel bir pazar veya işte Avrupa’ya ulaşacak bir pazar oluşursa Türkiye ve Mısır işbirliği de bunun içerisinde çok önemli bir halka olur, bir başlangıç noktası teşkil eder. Ama bunun için 7 Ekim sonrasındaki konjonktürün başka bir yere doğru evrilmesi lazım.

DİPLOMASİ

ABD’nin Rusya’nın ‘gölge filosuna’ yeni yaptırımları yolda

Yayınlanma

ABD Başkanı Joe Biden, görev süresinin son günlerinde Rusya’nın enerji sektörüne yönelik yeni yaptırımlar planlıyor. Bu yaptırımlar, Rus petrolünün taşınmasında kullanılan “gölge filo”yu ve bazı ihracatçı şirketleri hedef alıyor. Amaç, Ukrayna’ya müzakere masasında avantaj sağlamak ve ülkenin savunma kapasitesini artırmak.

ABD Başkanı Joe Biden, görev süresinin son haftalarında, Rusya ekonomisinin enerji sektörüne yönelik yeni ve kapsamlı yaptırımlar uygulamayı değerlendiriyor.

The Washington Post‘un dört yetkiliye dayandırdığı haberine göre, bu “veda” niteliğindeki yaptırımlar, Rus petrolünün mevcut yaptırımları delerek taşınmasını sağlayan yüzlerce tankerlik “gölge filo”yu ve şu ana kadar kara listeye alınmamış bazı ihracatçı şirketleri hedef alabilir.

Ayrıca, Beyaz Saray, Sberbank, VTB ve Alfa Bank gibi yaptırımlar altında bulunan Rus bankalarına verilmiş olan petrol ve doğalgaz ticaretiyle ilgili lisansların geri çekilmesini de değerlendiriyor.

Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre, küresel petrol piyasasında günlük yaklaşık 1 milyon varillik bir arz fazlası mevcut. Bu durum, yeni yaptırımlar için elverişli bir ortam yaratıyor. Gazetenin bir kaynağına göre, Rusya’nın petrol tedarikinin bir kısmı küresel ticaretten çıkarılırsa, fiyatlar üzerinde yalnızca sınırlı bir etkisi olacak.

Bir yetkili, bu yeni yaptırımların Ukrayna’ya “adil” bir barış anlaşması için müzakere masasında “en iyi konumu sağlamak” ve ülkenin kendisini savunma kapasitesini artırmak için gerekli olduğunu belirtti.

Rusya’nın petrol ve petrol ürünleri ihracatı, savaş öncesindeki seviyelere yakın bir düzeyde devam ediyor. Kasım ayında bu ihracat, günlük 7,33 milyon varil olarak gerçekleşti. Bunun 4,88 milyon varili ham petrol, 2,45 milyon varili ise petrol ürünlerinden oluşuyordu.

Ancak hidrokarbon ihracatından elde edilen gelirler azalma eğiliminde. Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi’ne (CREA) göre, geçen ay bu gelirler günlük 600 milyon avroya gerileyerek savaşın başlangıcından bu yana en düşük seviyesine ulaştı. 2024’ün başında bu rakam günlük 750 milyon avro civarındaydı. Savaşın ilk aylarında ise petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki yükselişle birlikte gelirler günlük 1 milyar avroyu aşmıştı.

CREA’ya göre Rusya, kasım ayında deniz yoluyla yapılan petrol ihracatından günlük 200 milyon avro, boru hattıyla yapılan petrol ihracatından 64 milyon avro, boru hattıyla doğalgaz ihracatından 78 milyon avro ve kömür ihracatından ise 44 milyon avro kazandı.

10 milyar dolarlık plan: Rusya’nın ‘gölge filosu’ yaptırımları nasıl atlatıyor?

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Lavrov: Suriye’de Türkiye’nin meşru güvenlik çıkarları güvence altına alınmalı

Yayınlanma

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye’nin Suriye’den kaynaklanan meşru güvenlik kaygılarının Suriye’nin toprak bütünlüğüne zarar vermeden korunması gerektiğini söyledi. Ayrıca, Suriye’nin doğusunda ABD’nin yasa dışı faaliyetlerine dikkat çekerek, bu durumun bölgedeki ayrılıkçı yapıların desteklenmesine yol açtığını belirtti.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye’den kaynaklanan tehditlere ilişkin Türkiye’nin meşru güvenlik çıkarlarının korunması gerektiğini belirtti.

Lavrov, bugün Moskova’da düzenlediği basın toplantısında, bu konunun Türkiye’nin sınır güvenliği açısından kritik önem taşıdığını dile getirdi.

Lavrov, Rusya’nın Şam Büyükelçiliği’nin faaliyetlerine devam ettiğini ve Moskova’nın diplomatik misyon aracılığıyla yeni Suriye yönetimiyle temaslarını sürdürdüğünü ifade etti.

Bakan, “Öncelikli olarak, Rusya vatandaşlarının güvenliği ve büyükelçiliğimizin güvenli bir şekilde faaliyet göstermesiyle ilgili pratik konuları tartışıyoruz,” dedi.

Rusya’nın, Suriye’deki tüm aktif sosyo-politik güçlerle diyalog kurmaya açık olduğunu yineleyen Lavrov, yeni Suriye yönetiminin Rusya ile ilişkileri “uzun vadeli ve stratejik” olarak değerlendirdiğini belirtti.

Ayrıca Lavrov, geçiş sürecindeki zorluklara rağmen, Suriye’deki tüm süreçlerin birleştirilmesine ve seçimlerin herkes tarafından tanınacak şekilde düzenlenmesine destek vermeye hazır olduklarını ifade etti.

Dışişleri Bakanı, Suriye’nin komşuları olan Suudi Arabistan, Irak, Ürdün, Mısır, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Lübnan ile temaslarının sürdüğünü, bu ülkelerin Suriye’nin NATO müdahalesi sonrası Libya’nın yaşadığı yıkımı yaşamamasını sağlamaya çalıştığını söyledi.

Türkiye’nin Suriye sınırında yaşanan terör olaylarına ilişkin meşru güvenlik endişelerine dikkat çeken Lavrov, bu endişelerin Suriye’nin egemenliği, toprak bütünlüğü ve birliği korunarak giderilmesi gerektiğini vurguladı. “Türk liderliği bu ilkelere destek veriyor ve biz de bunu destekliyoruz,” diye konuştu.

Lavrov, ABD’nin Suriye’nin doğusundaki “yasa dışı işgaline” de değinerek, bu bölgenin Suriye’nin en zengin petrol sahalarına ve en verimli tarım arazilerine sahip olduğunu hatırlattı.

Bu kaynakların ABD tarafından çıkarılıp ihracatının yapıldığını ve elde edilen gelirin ayrılıkçı yapıların desteklenmesine harcandığını söyleyen Lavrov, “Bu durum dikkate alınmalı,” diye ekledi.

Rusya, yeni Suriye yönetimi BRICS’e başvurursa değerlendireceklerini söyledi

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Brezilya-Britanya ilişkileri gelişiyor

Yayınlanma

POLITICO’da yer alan habere göre, Donald Trump’ın ikinci dönemi yaklaşırken ve Fransa ve Almanya gibi Avrupalı müttefikleri siyasi istikrarsızlıkla boğuşurken, Birleşik Krallık dünya sahnesinde yeni dostlar arayışında.

Bu kapsamda Keir Starmer hükümeti Brezilya ve Lula yönetimi ile iyi ilişkiler geliştiriyor. 

Haberde aktarıldığına göre Starmer’ın temmuz ayında başbakan olmasından bu yana en az 12 İngiliz bakan Londra’dan Brezilya’ya ziyaretler yaptı.

Bunun nedeni kısmen Güney Amerika ülkesinin bu yılki G20 dünya liderleri zirvesine ev sahipliği yapması. Ama aynı zamanda küresel iklim kriziyle mücadele konusunda iki hükümet arasında giderek artan bir yakınlığı da yansıtıyor.

Kasım ayından bu yana Londra ve Brasília, çok devletli bir temiz enerji anlaşması başlatmak üzere güçlerini birleştirdi, önemli yeni iklim hedeflerinin duyurulmasını koordine etti ve 2025 yılında Brezilya’nın liman kenti Belém’de yapılacak bir sonraki büyük Birleşmiş Milletler iklim zirvesi öncesinde işbirliğinden söz etti.

İngiliz Chatham House düşünce kuruluşunun eski genel müdürü Robin Niblett’e göre bunlar, küresel belirsizlik ortamında, iklim diplomasisi konusunda “yeşil bilince” sahip liderlerin kurması gereken “istekli koalisyonlar.”

Bununla birlikte iki ülke, en büyük dış politika sorunlarından biri olan Rusya ve Ukrayna konusundaki anlaşmazlıkları da aşmak zorunda.

İttifakı pekiştirmek amacıyla Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva Starmer’ı önümüzdeki yıl bir ziyarete daha davet etti.

Brezilya’dan yapılan açıklamada bu ziyaretin “iki ülkenin birlikte çalışabileceği fırsatların ve ekonomik alanların haritasını çıkarmak” için bir şans olacağı belirtildi.

Lula’nın müttefiklerinden birine göre G20’de futbol merkezli bir dostluk da sergilendi. POLITICO’ya konuşan Brezilya’nın Londra Büyükelçisi Antonio Patriota, “Her ikisinin de futbol meraklısı olması önemli ölçüde yardımcı oluyor. İkili görüşmenin ilk dakikaları futbola ayrılmıştı,” dedi.

İşçi Partisi döneminde iklimin İngiliz dış politikasının “merkezinde” yer alacağını söyleyen Dışişleri Bakanı David Lammy, genel seçimlerden önce geçen yaz Brezilya’yı ziyaret etmişti.

Bir İngiliz yetkiliye göre, o dönemde muhalefet lideri olan Starmer, Lula ile ilk olarak 2023’teki COP28’de bir araya geldi ve geçen ay, 2030 yılına kadar yenilenebilir enerjiyi üç katına çıkarma konusunda birlikte çalışma sözü veren 11 ülkeli bir blok (artı Afrika Birliği) olan Temiz Güç İttifakı enerji anlaşmasıyla sonuçlanan görüşmeyi başlattı.

POLITICO’ya göre, ABD’nin Trump döneminde güvenilir bir ortak olma ihtimali düşükken ve yeni başkanın enerji bakanı olarak seçtiği iş insanı Chris Wright, Birleşik Krallık’ı yeşil politikalarıyla “insanları yoksullaştırmakla” suçlarken, Brexit sonrası Britanya’nın yeni dostlara ihtiyacı var.

Starmer Brezilya’da, Birleşik Krallık’ın G7 ya da NATO’daki olağan müttefikleri olan gelişmiş ülkeler ile G20 ve ötesindeki gelişmekte olan ülkeler arasında köprü kurabilecek bir müttefik görüyor.

Adının açıklanmasını istemeyen bir Birleşik Krallık hükümet yetkilisi, dostluğun “Küresel Kuzey ve Güney arasındaki işbirliğine örnek teşkil ettiğini” söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English