Diplomasi
Moskova’daki Yüksek Ekonomi Okulu, dünya savunma sanayiinin gelişimini değerlendirdi

Dünya savunma sanayiinin gelişim eğilimlerinin ele alındığı “Şlıkov Okumaları” adlı yeni konferans, 21 Mayıs’ta Ulusal Araştırma Üniversitesi Ekonomi Yüksek Okulu’nda (VŞE) önde gelen Rus ve yabancı uzmanları bir araya getirdi.
Konferans, adını Sovyet gizli ajanı Vitaliy Şlıkov’dan alıyor. Şlıkov, GRU’daki (Ana İstihbarat Direktörlüğü) uzun yıllar süren hizmetinin ardından 1990’lardan 2011’deki vefatına kadar gazetecilik faaliyetleri ve uzman analitik çalışmalarla meşgul oldu. Bu formattaki ilk etkinliğin organizatörlüğünü VŞE Dünya Askeri Ekonomi ve Strateji Enstitüsü (IMVES) üstlendi.
Türkiye, Hindistan, AB: Savunma sanayii ve istihbarat kurumlarının dönüşümü
Uzmanlar, büyük ülkelerin askeri sanayilerinin uluslararasılaşmasının olası sınırlarını, dinleyicileri sık sık tarihsel bir perspektife yönlendirerek belirlemeye çalıştı.
Bağımsız analist Arda Mevlütoğlu, Türk savunma sanayiinin evrimini özetledi. Mevlütoğlu, askeri gücün artırılmasında önemli bir sıçramanın İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra, özellikle 1947’de, ABD ile Türkiye’ye askeri yardım sağlanması anlaşmasının imzalanması ve NATO’ya katılım zemininde yaşandığını hatırlattı.
O zamandan beri Ankara, Amerikan askeri teçhizatı, teknolojileri ve doktrinlerinin büyük bir alıcısı haline geldi ve bu da kapsamlı bir dönüşüme yol açtı. Ancak bunun diğer bir yüzü, Türkiye’nin “ellerinin göreceli olarak bağlanması” oldu. Bu durum, 1964’teki Kıbrıs Barış Harekatının ardından ABD Başkanı Lyndon Johnson’ın Amerikan silahlarının kullanımı konusunda danışılmasını talep eden mektubuyla açıkça ortaya çıktı.
Bu olay, Türkiye’de savunma sanayiinde daha fazla stratejik özerkliğe doğru ilerleme gerekliliği görüşünü pekiştirdi. Fakat süreç, bundan sonra da her zaman aynı hızda ilerlemedi.
Rusya Bilimler Akademisi Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IMEMO RAN) uzmanı Dmitriy Stefanoviç’in daha sonra belirttiği gibi, Türkiye, kendi savunma sanayii kompleksinin hızlandırılmış gelişiminin ülke çevresinde gelişen krizle olan bağlantısının açıkça görüldüğü çarpıcı bir örnek.
Türkiye’nin dış pazarlara yönelik askeri tedarik genişlemesi, iç kurumsal reformların yapılmasının ve hızlandırılmış askeri sanayileşme için işletmelerin kurulmasının ardından 2004 yılında başladı. Özel firmaların buradaki başarıları, devlet desteği olmadan mümkün olmazdı.
Mevlütoğlu, Türkiye’nin şu anda insansız hava aracı (İHA) dünya ihracat pazarını fethetme konusundaki başarılarıyla özellikle gurur duyduğunu vurguladı. Türkiye, çeşitli türlerdeki dronları (sadece muharip değil, aynı zamanda yardımcı işlevleri yerine getirenler de dahil) halihazırda 50’den fazla ülkeye tedarik ediyor ve son 20 yılda satışlardan elde ettiği gelirler 29 kat arttı.
Stratejik güvenlik sorunları üzerine bağımsız analist ve Hint haber ajansı Press Trust of India‘nın danışman editörü Vinay Shukla ise, ülkenin ithal ikamesi alanındaki kayda değer başarılarını hatırlattı.
Shukla’nın belirttiğine göre, 21. yüzyılın başlarında Hindistan savunma sanayii ürünlerinin yüzde 70’ine kadarını ithal ederken, şimdi ihtiyaç duyulanın yaklaşık yüzde 65’i ülke içinde üretiliyor. Koronavirüs pandemisinden sonra, ekonomik zorluklara rağmen, ülkede savunma sanayii için entegre bir geliştirme programı başlatıldı.
Shukla ayrıca, uzun bir süre Hindistan’ın ileri askeri teknolojilere sahip olmadığını ve bu nedenle ülkede bu teknolojilerin transferi için Rusya’ya hâlâ minnettar olunduğunu ifade etti.
Hindistan’da yabancı şirketler, savunma sektöründeki işletmelerde önemli bir paya sahip olma hakkına sahip.
Savunma sanayii alanındaki en bilinen Rus-Hint ortak girişimleri arasında, 1998’de kurulan ve süpersonik seyir füzeleri üreten BrahMos Aerospace bulunuyor. Bu füzeler denizaltılardan, gemilerden ve kara platformlarından fırlatılabiliyor.
2024 yılında RİA Novosti‘nin haberine göre, şirketin mevcut sipariş portföyü yaklaşık 7,5 milyar dolar seviyesinde. Uzman, Yeni Delhi’nin gelecekte silah ithalatını artırabileceği olası kaynaklar arasında Rusya’nın yanı sıra ABD ve İsrail’i de saydı.
Hollandalı bağımsız uzman Grigoriy Zerşçikov ise Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemindeki transatlantik alandaki bölünme koşullarında Avrupa istihbarat servislerinin karşılaştığı zorlukları analiz etti.
Zerşçikov, Britanya’nın AB ile istihbarat işbirliğini hiçbir zaman kesmediğini ve yeni gerçekliklerde bunu yalnızca artırdığını belirtti. Bununla birlikte, Avrupa Birliği’nde hiçbir zaman tek bir istihbarat teşkilatı bulunmadığını, bu durumun da zorluklara karşı birleşik bir cepheyle yanıt vermeyi zorlaştırdığını ifade etti.
Birlikte ayrıca ciddi teknik zafiyetler de mevcut: Bulut hizmetlerinin yüzde 70’i ABD tarafından kontrol ediliyor ve dijital altyapının yaklaşık yüzde 80’i dışarıdan ithal ediliyor. Fakat Avrupa Birliği bu sektöre yatırım yapmaya hazır.
Modern bir bulut altyapısı oluşturmak için 300 milyar avroluk bir programın hayata geçirilmesi ve AB uydu takımyıldızının oluşturulması planlanıyor.
Yerleşik uygulamaların yeniden biçimlendirilmesine yönelik ilk işaretler görülüyor ve kısa bir süre önce personel yetiştirmek üzere AB’nin ilk istihbarat koleji de kuruldu.
Bununla birlikte, Donald Trump yönetiminden sonra ABD ile ilişkilerin niteliğine dair gelecekteki senaryolar henüz net değil.
Çin’in ordu ve ekonomide kullandığı yüksek teknolojiler
VŞE Kapsamlı Avrupa ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi Direktörü Vasiliy Kaşin, Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) insansız hava aracı alanındaki başarılarının tüm dünya için stratejik öneme sahip olduğunu, zira bu alandaki gelişmelerin modern çatışmalara dair anlayışı temelden değiştirdiğini belirtti.
Çinliler, bu bağlamda kendi savunma sektörlerinin ve çift kullanımlı teknolojilerin geliştirilmesi alanında zorlukların varlığını kabul ediyorlar.
Özellikle sivil havacılık üretiminde ÇHC’nin uluslararası işbirliğine olan bağımlılığı hâlâ tam düzeyde. Bu durum, ABD’nin yaptırım baskısı için geniş bir alan bırakıyor.
Xiaomi şirketi 3 nanometre teknolojisine sahip yenilikçi mikroişlemcisini duyurduğunda, üretiminin Tayvan’da, TSMC tesislerinde gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Bununla birlikte, Çin için Rusya ile işbirliği, örneğin yapay zekâ alanında önemli.
Bu işbirliği, Trump’ın ÇHC’ye bu yönde yaptığı baskının ardından 2019’dan sonra yoğunlaştı, zira Çinlilere, örneğin yüz tanıma gibi daha ileri teknolojileri sağlayan ülke Rusya.
MGIMO (Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) Dünya Ekonomisi Bölümü Doçenti Denis Kalaşnikov, küresel teknolojik liderliğin ÇHC için tüm Çinlilere rahat yaşam koşulları sağlama (kişi başına düşen GSYİH’nın 2-3 kat artırılması) hedefine ulaşmanın anahtarı olarak görülebileceğini belirtti.
Diğer ülkeler daha önce bu yolu büyük ölçüde çok uluslu şirketlerinin yardımıyla ve uluslararası iş bölümünde kendi yerlerini bularak kat etmişlerdi.
Fakat zaman değişti ve nesnelerin interneti çağının gerçeklerinde, başarı umuduyla eski uygulamaları basitçe tekrarlamak artık yeterli olmayabilir.
İlginç bir şekilde, ÇHC’nin amiral gemisi altyapı projesi olan Kuşak ve Yol Girişimi, diğer ortak ülkelerde Çin üretim tesislerinin basitçe kurulmasını da içeriyordu, ancak son zamanlarda ideolojisi değişiyor.
Genel olarak, Çinli çok uluslu şirketler giderek daha fazla tüketiciler için ürün üretmeye değil, diğer çok uluslu şirketler için bütün üretim zincirleri oluşturmaya odaklanıyor.
Bununla birlikte, Çin’de devlete ait ve özel şirketler, büyük ve küçük işletmeler birbirleriyle rekabet etmiyor, aksine birbirlerini tamamlıyorlar.
Ayrıca Pekin, sanayisizleşme yoluyla post-endüstriyel gelişim aşamasına geçmeye çalışan Batılı ülkelerin hatalarını dikkate aldı. Bunun yerine, Xi Jinping liderliğindeki ülke yönetimi “yeni kalitede üretici güçlere” odaklanıyor (bu, yeniliklerle birlikte geleneksel endüstrilerin modernizasyonunu da öngörüyor).
Bunun yanı sıra, günümüzde aydınlatma armatürleri, ayakkabılar ve oyuncaklar gibi neredeyse tüm malların üretimi yüksek teknolojili hale geliyor ve Çin’deki fabrikalar giderek daha fazla robotlaşıyor ve insansızlaşıyor.
Yapay zekâ yardımıyla tüketiciler hakkındaki verilerin gerçek zamanlı olarak işlenmesi sayesinde (örneğin talep tahmini yoluyla) yerli şirketler tedarik zincirlerini daha hızlı ve verimli bir şekilde doğru yönde yeniden yapılandırabiliyor.
National Interest: NATO yardımı Ukrayna’nın askeri olarak geri kalmasına yol açtı
Diplomasi
AB, Rusya’dan tarım ürünü ve gübre ithalatına yeni gümrük vergileri getirdi

Avrupa Birliği Konseyi, Rusya ve Belarus’tan ithal edilen tarım ürünleri ve gübrelere yeni gümrük vergileri getirme kararı aldı. 1 Temmuz’da yürürlüğe girecek olan önlemlerle Rusya ekonomisinin zayıflatılması ve Avrupa’nın ‘ekonomik güvenliğinin’ artırılması hedefleniyor.
Avrupa Birliği (AB) Konseyi, Rusya ve Belarus’tan ithal edilen tarım ürünleri ve gübrelere yönelik yeni gümrük vergileri uygulanacağını duyurdu.
Daha önce kısıtlamalara tabi olmayan ürünleri kapsayacak olan karar, 1 Temmuz’da yürürlüğe girecek.
AB Konseyi, kararın “Rusya’nın savaş ekonomisini zayıflatmanın yanı sıra” birliğin Rusya ve Belarus’a olan bağımlılığını azaltmayı amaçladığını bildirdi.
Açıklamada, yeni vergilerin 2023 yılında Rusya’dan yapılan tüm tarımsal ithalatın yaklaşık yüzde 15’ini etkileyeceği ve bazı azotlu gübre türlerini de kapsayacağı belirtildi.
Polonya İktisadi Kalkınma ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Michał Baranowski, önlemlerin Avrupa ülkelerinin “ekonomik güvenliğini artırması” gerektiğini söyledi.
Vergiler kademeli olarak artırılacak
AB Konseyi’nin açıklamasına göre, tarifeler üç yıllık bir süreçte kademeli olarak artırılacak ve Avrupa’daki üreticilerin korunmasını garanti altına almak için önlemler dikkatle izlenecek.
Avrupa Parlamentosu’nun mayıs ayında aldığı karara göre, mevcut yüzde 6,5’lik orana ilk etapta ton başına 40 ila 45 avro eklenecek.
2028 yazına gelindiğinde ise bu oran azotlu gübreler için ton başına 315 avroya, karmaşık gübreler için ise 430 avroya ulaşacak.
AB Konseyi verilerine göre, birlik ülkeleri 2023 yılında Rusya’dan 1,28 milyar avro değerinde yaklaşık 3,6 milyon ton gübre ithal etti.
Kremlin’den karara sert tepki
Kremlin, AB’nin gümrük vergilerini artırma kararını “ayağına kurşun sıkmak” olarak nitelendirdi.
Sözcü Dmitriy Peskov, “Sonuçta Avrupa Birliği, azotlu gübreleri daha yüksek fiyata ve daha düşük kalitede alacak, çünkü bizim gübrelerimiz, azotlu olanlar da dahil olmak üzere, en yüksek kalitededir,” ifadelerini kullandı.
AB’den Rusya ile iş yapan Çin bankalarına yaptırım hazırlığı
Diplomasi
UAEA’nın İran kararı sonrası Tahran’dan uranyum hamlesi

Tahran yönetimi UAEA’nın İran kararı üzerine yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu.
UAEA Yönetim Kurulu, İran’ın nükleer programıyla ilgili BM Güvenlik Konseyi yaptırımlarını tetikleyebilecek kararı kabul etti. Karar üzerine İsrail uluslararası topluma İran’a müdahale etmesi yönünde çağrı yaparken Tahran ise tepki olarak yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu.
Birleşmiş Milletlerin (BM) nükleer denetim kurumu olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) 35 üyeli Yönetim Kurulu, yaklaşık 20 yıl aradan sonra ilk kez İran’ı nükleer silahların yayılmasını önlemeye yönelik yükümlülüklerini ihlal etmekle suçladı. Bu karar, BM Güvenlik Konseyi’nin İran yaptırımlarını yeniden devreye sokma ihtimalini güçlendirdi.
Bu önemli adım, ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de İran ile dünya güçleri arasında yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesiyle tırmanan UAEA-İran gerginliklerinin sonucu olarak görülüyor. Söz konusu anlaşmanın çökmesiyle birlikte taraflar arasında birçok kriz patlak vermişti.
İran, kendisine karşı alınan karar ve kınamalara karşı oldukça sert tepkiler vermesiyle bilinirken, bu karar son yıllardaki en sert çıkışlardan biri olarak dikkat çekiyor. Tahran yönetiminin bu karara nükleer faaliyetlerini tırmandırarak karşılık vereceği beklentisi, İran ile ABD arasında yürütülen ve İran’ın hızlanan nükleer programını sınırlamayı amaçlayan mevcut müzakereleri daha da karmaşık hale getirebilir.
İran, UAEA’yı nükleer sırlarını İsrail’e sızdırmakla suçladı
Karar, ayrıca bölgedeki gerginliğin tavan yaptığı bir dönemde geldi. ABD’nin bölgedeki diplomatik personelini geri çekmesi ve Donald Trump’ın bölgenin tehlikeli hale geldiği uyarısıyla birlikte, “Washington’un İran’ın nükleer silah edinmesine izin vermeyeceğiz” yönündeki açıklamaları da dikkat çekiyor.
Kapalı kapılar ardında yapılan toplantıya katılan diplomatlara göre, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından sunulan karar tasarısı 19 ülkenin desteğiyle kabul edildi. 11 ülke çekimser oy kullanırken, Rusya, Çin ve Burkina Faso karşı oy verdi.
İran’a ağır suçlama
Reuters tarafından görülen karar metninde, 31 Mayıs’ta UAEA’nın üye ülkelere gönderdiği kapsamlı rapora dayanarak İran’ın yükümlülüklerini ihlal ettiği belirtiliyor.
Metinde şu ifadeler yer alıyor: “(İran’ın) Birden fazla bildirilmemiş yerde, beyan edilmemiş nükleer malzeme ve faaliyetler konusunda Ajansa tam ve zamanında işbirliği sağlama yükümlülüklerini yerine getirmemesi, Ajansın 12.C maddesi kapsamındaki Güvenlik Anlaşması yükümlülüklerine uymadığı anlamına gelmektedir.”
Kararın merkezindeki en önemli unsurun, İran’ın bildirilmemiş bazı tesislerde bulunan uranyum izlerine dair UAEA’ya inandırıcı açıklamalar sunmadığı iddiası olduğu anlaşılıyor.
Kararda, nükleer malzemenin silah ve benzeri patlayıcı unsurlara yönlendirilmediğinin doğrulanmasını sağlamak için İran’ın yasal yükümlülüklerini yerine getirmesi ve bekleyen tüm güvenlik sorunlarını netleştirmek amacıyla acilen şu adımları atması gerektiği kaydedildi:
“İran’da iki beyan edilmemiş yerde tespit edilen insan kaynaklı uranyum parçacıklarının varlığına ilişkin teknik olarak inandırıcı açıklamalar sunması, söz konusu nükleer malzemenin veya nükleer bulaşmış ekipmanların mevcut konumlarını Ajansa bildirmesi, UAEA’nın bu amaçla talep ettiği tüm bilgi, belge ve cevapları sağlaması, kurumun gerekli gördüğü yer ve malzemelere erişim sağlaması, ayrıca Ajansın uygun göreceği örneklerin alınmasına izin vermesi.”
ABD istihbarat servisleri ve UAEA, İran’ın 2003 yılına kadar gizli, koordineli bir nükleer silah programı yürüttüğüne ancak bu programın daha sonra durdurulduğuna inanıyor. Ancak bu süreçten sonra birkaç yıl boyunca bazı gizli deneylerin sürdüğü yönünde iddialar var. UAEA Başkanı Rafael Grossi, bu hafta yaptığı açıklamada, son bulguların bu genel değerlendirmeyle büyük ölçüde tutarlı olduğunu ileri sürdü.
Tahran ise, nükleer silah geliştirmeyi hiçbir zaman hedeflemediğini savunuyor.
Kararda İran’ın BM Güvenlik Konseyi’ne sevk edilmesinden bahsedilse de diplomatlar bunun için ayrı bir ikinci karar tasarısına ihtiyaç olduğunu belirtiyor. İran, en son 2005 Eylül ayında yükümlülüklerini yerine getirmediği ilan edildikten sonra, 2006 Şubat ayında BM Güvenlik Konseyi’ne sevk edilmişti.
İsrail’den açıklama gecikmedi
UAEA kararı sonrası İsrail’den uluslararası topluma İran’a karşı harekete geçme çağrısı geldi.
İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Oren Marmorstein, “sistematik şekilde gizli nükleer silah programı yürüttüğünü” öne sürdüğü İran’ın hızla yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum biriktirdiğini ve Tahran’ın nükleer programının barışçıl olmayan amaçlar için olduğunu iddia etti.
İran’ın ilk tepkisi: Daha fazla uranyum zenginleştirme…
İran ise UAEA kararına tepki olarak yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu.
İran devlet televizyonuna göre, İran Dışişleri Bakanlığı ve Atom Enerjisi Kurumu, yaptıkları ortak açıklamayla, UAEA Yönetim Kurulunda İran aleyhinde alınan kararı kınadı.
Açıklamada kararın, teknik ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu ve UAEA Yönetim Kurulu’nun “siyasi amaçlara dayalı bir araç olarak” kullanıldığı ifade edildi.
Karara tepki olarak, İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami’nin talimatıyla güvenli bir yerde yeni bir zenginleştirme merkezinin açılacağı belirtildi.
Bununla birlikte Fordo’daki uranyum zenginleştirme tesisinde eski nesil santrifüjlerin uranyumu daha hızlı zenginleştirecek altıncı nesil santrifüjlerle değiştirileceği bilgisi verildi.
Karara karşılık atılacak diğer adımların daha sonra duyurulacağı aktarıldı.
Diplomasi
Vučić’ten Ukrayna’ya ‘toprak bütünlüğü’ desteği ve yeniden inşa sözü

Sırbistan Cumhurbaşkanı Vučić, Odessa’da düzenlenen Ukrayna-Güneydoğu Avrupa zirvesinde ülkesinin Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklediğini belirtti. Vučić ayrıca, savaşın ardından Ukrayna şehirlerinin yeniden inşasına katılmaya ve insani yardım sağlamaya hazır olduklarını ifade etti.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić, Odessa’da düzenlenen Ukrayna-Güneydoğu Avrupa zirvesinde yaptığı konuşmada, ülkesinin Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklediğini ve savaş sonrası yeniden inşa sürecine yardım etmeye hazır olduğunu açıkladı.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı askeri müdahalenin başlangıcından bu yana bir ilk olan 11 Haziran’daki bu ziyaret, Güneydoğu Avrupa ülkelerinin Ukrayna’ya desteğini pekiştirmeyi amaçlıyor.
RBK-Ukrayna‘nın aktardığına göre Vučić, Sırbistan’ın uluslararası hukuk ilkelerine ve Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’na bağlılığını vurguladı.
Vučić, “Sırbistan, temelinde BM tarafından tanınan devletlerin toprak bütünlüğünün korunması ilkesi yatan BM Şartı’na ve uluslararası hukuk normlarına sıkı ve sarsılmaz bir şekilde bağlı kalmaya devam edecektir. Bu pozisyonu her zaman savunduk ve gelecekte de bu pozisyonda kalmaya devam edeceğiz,” ifadelerini kullandı.
Rusya istihbaratı: Sırp savunma sanayii Rusya’yı arkadan vurmaya çalışıyor
Yeniden inşa teklifi
Konuşması sırasında Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’e doğrudan seslenen Sırp lider, savaş sona erdikten sonra Belgrad’ın Ukrayna topraklarının yeniden inşasına katılması yönünde bir teklifte bulundu.
Vučić, “Sırbistan, bir veya iki şehrin ya da küçük bir bölgenin yeniden inşasını üstlenmeye hazır. Bunun Ukrayna halkı için büyük bir anlam taşıyacağını düşünüyorum,” dedi.
Sırbistan Cumhurbaşkanı ayrıca, Ukrayna’nın Sırbistan’dan gelecek insani yardımlara her zaman güvenebileceğini de sözlerine ekledi.
Vučić, “Diyaloğa açığız ve nerede faydalı olabileceğimizi duymaya hazırız. Umarım büyük sözler sarf etmeden, bunu gerçekten hak eden Ukrayna halkı için somut bir şeyler yapmayı başarırız,” diye konuştu.
Ziyaret önceden planlanmıştı
Aleksandar Vučić’in 11 Haziran’da Ukrayna’ya gerçekleştirdiği ziyaret, Rusya’nın başlattığı geniş çaplı savaşın başlangıcından bu yana bir ilk olma özelliği taşıyor.
Odessa’daki zirve, Güneydoğu Avrupa ülkeleriyle işbirliğini güçlendirmek ve Ukrayna’ya yönelik desteği pekiştirmek amacıyla düzenlendi.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenskiy, daha önce Vučić’in ziyaretine yönelik hazırlıklar hakkında bilgi vermişti.
Zelenskiy, mayıs ayı sonunda Telegram kanalından yaptığı bir paylaşımda, Sırp mevkidaşı ile görüşmeler gerçekleştirdiğini, bu görüşmelerde bir toplantı takvimi üzerinde anlaştıklarını ve iletişimde kalma kararı aldıklarını belirtmişti.
Zaharova: Rusya, Sırbistan’dan askeri ürün ‘sızıntısının’ durdurulmasını bekliyor
-
Görüş1 hafta önce
ABD Dışişleri’nin Avrupa eleştirisi ne anlama geliyor?
-
Asya2 gün önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Avrupa2 hafta önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Dünya Basını5 gün önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Rusya2 hafta önce
Ukrayna’dan Rus stratejik bombardıman üslerine kamyonlardan kalkan İHA’larla saldırı
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 2
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savaş sonrası Suriye’yi dönüştüren ‘Sünni popülizm’