Rusya’nın AB ve ABD’nin ‘kritik su altı varlıklarının haritasını çıkardığı’ iddiasının ardından NATO, denizaltı gözetleme kapasitesini artırıyor.
NATO müttefikleri geçtiğimiz hafta sona eren 12 günlük tatbikatta Norveç ve İzlanda açıklarında hayali bir düşman denizaltısını avlamaya çalıştı.
Tatbikatın amacı Rusya ve diğer ülkeler tarafından konuşlandırılan gemileri avlama yeteneklerini geliştirmek.
Bloomberg’in aktardığına göre NATO Denizaltılar Komutanı ve ABD Donanmasında Tuğamiral Stephen Mack verdiği röportajda, “Bir denizaltının asimetrik tehdidi gizliliğinden, diğer ulusların genellikle nerede faaliyet gösterdiklerini bilmemelerinden kaynaklanır. Bu nedenle, denizaltıların gizli kalmak için yararlanmaya çalışacakları ortamı nasıl anlayacakları konusunda ittifakı eğitmek bizim için önemlidir,” dedi.
NATO geçen Çarşamba günü Moskova’nın Avrupa ve Kuzey Amerika’daki altyapıyı hedef alabileceği konusunda önemli bir risk olduğu uyarısında bulunmuştu.
Dynamic Mongoose adı verilen ve 24 Nisan’da başlayıp Cuma günü sona eren tatbikata aralarında ABD, Kanada, İspanya ve Portekiz’in de bulunduğu 12 NATO ülkesinin deniz devriye uçakları, gemileri ve dost denizaltıları katıldı.
Tatbikat, Rus gemilerinin Atlantik Okyanusu’na erişmek için geçmesi gereken Grönland-İzlanda-İngiltere boşluğu olarak adlandırılan, ittifak için stratejik bir bölgede gerçekleştirildi.
NATO’ya göre Rus güçleri bu noktaya vardıklarında ticari deniz taşımacılığını sekteye uğratabilir ya da ABD’nin Avrupa’ya takviye güç göndermesi için askeri ikmal hatlarını kesebilir. Bunun yanı sıra sualtı transatlantik veri kablolarının sabote edilmesi de geniş çaplı hasara yol açabilir.
Bir grup Avrupa ülkesi, Amerikan hükümetinin eğitim ve araştırma alanındaki kesintilerine karşılık olarak ABD’deki araştırmacıları Kıta’ya çekmek için bir strateji geliştiriyor.
POLITICO’nun haberine göre, Avrupa Komisyonu’na gönderdiği mektupta on iki Avrupa ülkesi, Avrupa Birliği’nin “araştırma müdahaleleri ve kötü niyetli ve acımasız finansman kesintilerinden zarar görebilecek” yetenekleri yurtdışından getirmek için bir “cazibe patlamasına” ihtiyacı olduğunu söyledi.
Tarihsiz mektup AB İnovasyon Komiseri Ekaterina Zaharieva’ya hitaben yazıldı ve Almanya, Avusturya, Bulgaristan, Çekya, Estonya, Fransa, İspanya, Letonya, Romanya, Slovakya, Slovenya ve Yunanistan tarafından imzalandı.
Fransa Araştırma Bakanı Philippe Baptiste POLITICO’ya yaptığı açıklamada, “ABD’den ayrılmak isteyen ya da buna ihtiyaç duyan yetenekleri karşılamak üzere organize olmamız aciliyet arz etmektedir,” dedi.
Mektupta ABD’den ismen bahsedilmiyor fakat açık atıflar var. Metinde, “Mevcut uluslararası bağlam bize bilim özgürlüğünün her yerde ve her zaman riske atılabileceğini hatırlatıyor,” deniyor.
Donald Trump’ın ocak ayında göreve gelmesinden bu yana ABD’nin araştırma ve eğitim alanı büyük kesintilere maruz kaldı. ABD Eğitim Bakanlığı işgücünün yaklaşık yarısını azaltmaya başladı ve Johns Hopkins Üniversitesi de dahil olmak üzere birçok üniversite hükümet fonlarının kesilmesi nedeniyle işten çıkarmalar yaptı.
Mektupta, araştırmacıların nasıl çekilebileceğine dair, özel fon, göçmenlik çerçevesi ve “diğer önde gelen bilimsel uluslarla” ortaklıkların güçlendirilmesi gibi çeşitli öneriler yer alıyor.
Ülkeler, Komisyon’un önümüzdeki haftalarda AB araştırma bakanlarıyla bir toplantı düzenleyerek bir plan oluşturmasını istiyor.
Geçtiğimiz haftalarda Avrupa’daki bazı üniversiteler ABD’li araştırmacıları çekmek için girişimlerde bulundu. Brüksel’deki üniversitelerden biri olan Brüksel Özgür Üniversitesi (VUB) pazartesi günü “özellikle Amerikalı akademisyenlere odaklanarak” uluslararası araştırmacılar için 12 pozisyonaçtı.
Fransız Aix-Marseille Üniversitesi de “ABD’deki bazı bilim insanlarının araştırmalarında kendilerini tehdit altında ya da engellenmiş hissedebilecekleri bir ortama” atıfta bulunarak “bilim için güvenli alan programı” başlattı.
Başkan Donald Trump’ın, haftalardır kurumun personel ve harcamalarını düzenli olarak azaltmasının ardından, perşembe günü Eğitim Bakanlığı’nı resmen tasfiye etmek için uzun zamandır beklenen bir yönergeyi imzalaması bekleniyor.
Almanya’nın eski Başbakanı Angela Merkel’in askeri danışmanı olarak görev yapmış olan Tuğgeneral Erich Vad, NachDenkSeiten’e verdiği mülakatta, Avrupa’da izlenen politikanın Ukrayna’daki savaşı tırmandırdığını ve bunun tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini belirtti. Vad, ABD ve Rusya’nın savaşı bitirmek istediğini ve bu konuda görüşmeler yürüttüğünü ifade etti. Almanya’daki bazı siyasi ve entelektüel kesimlerin savaş söylemlerini eleştiren Vad, “Savaş, siyasi bir karar gerektirir. Ve bu karar Washington ve Moskova’da alınacak, Avrupa’da veya Almanya’da değil,” dedi.
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel’in askeri danışmanı Erich Vad, NachDenkSeiten portalından gazeteci Marcus Klöckner’e verdiği mülakatta, Avrupa Birliği’nin (AB) izlediği politikaların mevcut durumu nasıl etkilediği ve olası bir savaş senaryosunda Almanya’nın rolü gibi önemli konulara değindi.
Klöckner’in “Medya Ukrayna’daki savaşla ilgili haberlerle dolu. Sıklıkla NATO ve Rusya arasında bir savaşa doğru tırmanıştan bahsediliyor. Birçok kişi ‘Burada neler oluyor?’ diye soruyor. Cevabınız nedir?” sorusuna Erich Vad şu yanıtı verdi:
“Batı’da, Avrupa’da, politikalar Ukrayna’da askeri bir çözümün olmayacağı çıkmaz bir savaşı şiddetlendiriyor ve tırmandırıyor. Bu tehlikeli. Bu, önlemek istediğimiz şeye yol açabilir: Avrupa’da ve Avrupa ile savaş. Öte yandan, görünen o ki ABD ve muhtemelen Rusya da Ukrayna savaşını sona erdirmek istiyor. Bu konudaki açıklamalar net görünüyor. Her iki ülke de ateşkes müzakereleri için arabulucularla çalışıyor. Bu umut veriyor.”
Klöckner’in “Yani ABD ve Rusya savaşın bitmesini istediğini söylerse, bu böyle midir?” sorusu üzerine Vad, “Aynen böyle ve Avrupalılar, aksini iddia eden siyasi söylemlere rağmen bunu etkileyemeyecekler. Temelde durum şu: Avrupa’da ve Ukrayna’da savaş ve barış konusunda gerçekten söz sahibi olanlar yalnızca ABD ve Rusya. Bu, 1945’ten beri, yani 80 yıldır böyle. Putin, bunu 9 Mayıs’ta Kızıl Meydan’da büyük bir askeri geçit töreniyle ifade edecek. Belki Trump bile orada olacak ve İkinci Dünya Savaşı’nın her iki galip gücü, Avrupa’da kimin söz sahibi olduğunu birlikte vurgulayacak,” dedi.
Medyanın ve siyasilerin savaş korkusu yaydığını ve Rusya’nın NATO’ya ve Avrupa’ya olası saldırısından bahsettiğini belirten Klöckner’e cevaben Vad, “Pek çok gözlemci, analist ve uzman, devam eden gelişmeleri kendi beklenen veya istenen durumlarına uyacak şekilde yorumlama hatası yapıyor. Bu, Ukraynalıların bölgesel ve yerel sınırlı başarılı askeri saldırılarının medyada kutlandığı ve sürdürülebilir, hatta genel durumu değiştiren, savaşın kaderini belirleyen ve zafere götüren gelişmeler olarak tasvir edildiği savaşın son iki yılında da böyleydi. Bu arada, askeri durumun Ukrayna için felaket olduğunu sıradan insanlar bile görüyor,” değerlendirmesinde bulundu.
‘Bunlar ‘domino teorileri’, ‘kendini gerçekleştiren kehanetlere’ ve dolayısıyla ölümcül ve yanlış gelişmelere yol açabilir’
Vad, “Şu anda siyasi ve medyatik olarak kullanılan anlatı, Donbass’ı işgal etmekte zorlanan ve yalnızca çok yavaş ilerleyen Rusların, NATO’ya ve Avrupa’ya saldırmak için tüm Ukrayna’yı işgal etme yolunda olduğu yönünde. Bunlar tehlikeli ‘domino teorileri’, ‘kendini gerçekleştiren kehanetlere’ ve dolayısıyla ölümcül ve yanlış gelişmelere yol açabilir. Örneğin, ABD’nin ülkenin büyük ölçüde yıkılmasına ve yaklaşık 3 milyon insanın ölümüne yol açan on yıl süren Vietnam Savaşı, böyle bir domino teorisine dayanmaktadır. Bu tür domino teorileri, Soğuk Savaş sırasında ABD’nin Latin Amerika, Afrika ve Güneydoğu Asya’daki çok sayıda diğer açık ve gizli rejim değişikliği operasyonunu meşrulaştırdı,” diye konuştu.
Ayrıca Vad, “Benzer şekilde, kısa süre önce kamu yayıncılarında dile getirilen, Rusya’nın Belarus ile sonbaharda rutin olarak gerçekleştirdiği Zapad-2025 askeri tatbikatından Baltık ülkelerine saldırılacağı, böylece Avrupa’da geniş çaplı bir savaşın tetikleneceği ve bu nedenle barış içinde geçireceğimiz son yaz olacağı yönündeki korkular için de geçerli,” ifadelerini kullandı.
‘Washington ve Moskova, Riyad veya Cidde’de beni rahatlatan yakın bir ateşkesin siyasi olarak hazırlandığını görüyorum’
Klöckner’in “Çıkarımınız bu mu?” sorusuna Vad, “Elbette neredeyse her şey mümkün ve komşu ülkelerin endişelerini çok ciddiye alıyorum. Ancak aynı zamanda, en iyi kamu yayıncılığı zamanında panik yaratmamaya ve bunu zaten devam eden ateşkes görüşmeleri sırasında yapmamaya dikkat etmelisiniz. Elbette, Rusya’nın askeri tatbikatları, özellikle savaş zamanlarında tırmandırıcı siyasi mesajlar gönderiyor. Bu, NATO’nun Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana en büyük askeri tatbikatı olan ‘Steadfast Defender’da da böyleydi. Orada da -bu sefer Rus- medya propagandacıları bir şekilde yakın bir savaşı körüklemek istedi. Bu, bir anlamda sözde bilgi cephesinin bir parçası, fakat askeri tatbikatlardan otomatik olarak savaşa yol açacakları sonucu çıkarılamaz. Her savaş, ilgili bir siyasi karar gerektirir. Şu anda Washington ve Moskova, Riyad veya Cidde’de büyük bir savaş görmüyorum, aksine beni rahatlatan yakın bir ateşkesin siyasi olarak hazırlandığını görüyorum,” cevabını verdi.
Klöckner’in “Yine de Alman askerleri ‘dünyayı kurtarmalı’ mı? Neden böyle?” sorusuna ise Vad, “Bu çok abartılı bir soru. Sahiden de Almanya’da, kısmen savaşa hazır görünen bir siyasi, entelektüel ve medya zümremiz var, zira bu onları varoluşsal olarak etkilemiyor ve bu tür durumları hiç gerçekçi bir şekilde değerlendiremiyorlar. Erich Maria Remarque bunu bir keresinde çok güzel bir şekilde ifade etmişti: ‘Her insanın savaşa karşı olduğunu sanıyordum, ta ki bazı insanların, özellikle de cepheye gitmek zorunda olmayanların savaştan yana olduğunu öğrenene kadar,'” yanıtını verdi.
‘Almanya’da mevcut siyasi söylemin dışında askeri hazırlık düzeyi oldukça düşük’
Ayrıca Vad, “Almanya’da mevcut siyasi söylemin dışında askeri hazırlık düzeyi oldukça düşük. Özel varlıklara ve silahlanmaya ayrılan fonlara rağmen, Alman ordusunun operasyonel hale gelmesi yıllar alacak. Askeri komiser Eva Högl’ün son raporu, Alman ordusunun gerçekte ne durumda olduğunu bir kez daha gösteriyor. Özellikle savaş retoriğiyle kendilerini süslemek isteyen bazı politikacılar, vicdani retçiydi ve dahası, daha önce politikacı olarak Alman ordusunu kısa kesmek ve küçük tutmak için her şeyi yaptılar. Şimdi beni endişelendiren bir savaş histerisi yayıyorlar. Siyasette ve medyada savaşı körüklerken, buna yetenekleri yoksa bunu ciddiye alamam,” diye ekledi.
Klöckner’in “Almanya’da şu anda devasa bir silahlanma programı başlatılmaya çalışılıyor. Rusya ile bir savaş durumunda ne olurdu? Kitabınızda bir senaryo tanımladınız,” sorusu üzerine Vad, “Ukrayna savaşı tırmanırsa, Avrupa’da savaş yaşarız ve bu şu anlama gelir; savaş kendi ülkemizde olur. Almanya, hem ABD ile hem de ABD olmadan NATO için bir toplanma alanı ve lojistik merkezidir. Almanya’da hala dünya çapında askeri operasyonların yanı sıra askeri ve istihbarat operasyonlarının yürütüldüğü düzinelerce önemli Amerikan askeri tesisi ve karargahı var,” dedi.
Vad, “Sadece coğrafi konumumuz nedeniyle, Almanya’nın yanı sıra Polonya da savaşın ortasında olur. Dolayısıyla savaş, Almanya için rasyonel bir seçenek olamaz. Caydırıcılığa odaklanmalıyız. Bu, hayati çıkarlarımızın bir ifadesi olarak seçeneğimizdir: Avrupa’nın merkezinde bir savaş olmamalı. Eğer bu yaşanırsa, ulusal çıkar konumumuzdan bakıldığında her şeyi yanlış yapmış oluruz,” ifadelerini kullandı.
‘Avrupa’da bir savaş durumunda, ülkemiz 80 yıl önceki İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda olduğu haline döner’
ABD’nin hiçbir zaman ülkesinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bir savaş yürütmediğini belirten Vad, “Coğrafi olarak ABD, Avrupa’dan 5 bin kilometreden daha uzakta. Avrupa’da bir Avrupa savaşı veya hatta sınırlı bir nükleer savaş ABD’yi daha fazla etkilemez ve ABD açısından rasyonel, planlanabilir bir seçenek olurdu. Fakat Almanya’nın Amerikalıların görüşüne değil, kendi görüşüne dikkat etmesi gerekiyor. Bizim açımızdan varoluşumuz tehlikede olur. Avrupa’da bir savaş durumunda, ülkemiz 80 yıl önceki İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda olduğu haline döner, hatta daha da kötüsü,” dedi.
Klöckner’in “Sadece o zaman nükleer silahlar gerçekten devrede değildi,” demesi üzerine Vad, “Doğru. 1942’ye kadar Alman ve Amerikan nükleer planları kabaca aynı seviyedeydi. Tanrıya şükür ki, ABD hızla ilerledi, özellikle de Almanlar kendilerini Sovyetler Birliği ile güç tüketen bir imha savaşına soktukları ve öncelikle roketlere ve seyir füzelerine, yani V2 ve V1’e odaklandıkları ve ABD’nin daha sonra Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı ve böylece İkinci Dünya Savaşı’nı sona erdirdiği atom bombasına öncelik vermedikleri için,” diye ekledi.
Bu nedenle Alman dış ve güvenlik politikasının en önemli ilkesinin askeri caydırıcılık yoluyla bir savaşı önlemek olması gerektiğini vurgulayan Vad, “Bunun nedeni korku, korkaklık veya pasifizm değil, rasyonel tehlike bilinci ve Avrupa’nın merkezindeki ve Avrupa’da gelecekteki bir savaşının merkezindeki jeopolitik durumumuzun gerçekçi bir değerlendirmesidir,” yorumunu yaptı.
‘Alman ordusu perişan halde’
Buna rağmen, zorunlu askerliğin yeniden getirilmesinin yanı sıra, “savaşa hazırlık” siyasi büyük projesi gündemde.
Vad bu konuda, “Prensip olarak savaşa hazır silahlı kuvvetlere karşı değilim, zira savaşa hazır olmayan bir orduyu kurtarabilirsiniz. Alman ordusuna bakalım: Perişan halde. Bu sadece bir para sorunu değil ve bu olası para yağmuruyla da bugünlerden yarına sona erdiremezsiniz. Küçük bir bitkiyi üzerine 100 litre su dökerek daha güzel hale getiremezsiniz. Silahlı kuvvetlerimizi Soğuk Savaş’ta sahip olduğumuz seviyeye geri getirmemiz yıllar alacak. Yine de, ABD’nin uzun zamandır haklı olarak talep ettiği savunmamız için daha fazlasını yapmamız gerektiği talebine katılıyorum,” şeklinde konuştu.
Klöckner’in gülerek “Şimdi emekli Tuğgenerali duyuyoruz. ‘Savaşa hazır’ terimini çok sorunlu buluyorum. Pozitif yüklü ‘hazır’ kelimesi ve negatif yüklü ‘savaş’ kelimesinden oluşuyor. Toplumumuzda ‘hazır’ olmak arzu edilen bir şey olarak görüyoruz. Ama bir savaş için ‘hazır’ olmak mı? Anayasa tarafından emredilen barış görevini yerine getirmekle ilgili olmamalı mı? Bunun için topa değil, daha çok barış çubuğuna ihtiyacımız var, değil mi?” sorusu üzerine Vad, şöyle devam etti:
‘Harmel Doktrini’ne uygun olarak Avrupa’da yeni bir askeri caydırıcılık tanımına ihtiyacımız var’
“Evet, bu doğru. Almanya’dan çıkan barış politikasının temel emrini kelimesi kelimesine ve ciddiye alıyorum. Siyaset barışa ve uzlaşmaya yönelik olmalı. Yine de ve bu nedenle güçlü bir Alman ordusuna ihtiyaç var. Bence ikisi birbirini hiç dışlamıyor. ‘Savaşmamak için savaşabilmek’, Soğuk Savaş sırasında bir düsturdu. Bu düstur, genç bir subay olarak birkaç yıl görev yaptığım Munster’deki Freiherr-von-Boeselager kışlasının tabelasında yazıyordu. NATO tarihindeki raison d’etre olan ve olmaya devam etmesi gereken Harmel Doktrini’ne uygun olarak Avrupa’da yeni bir askeri caydırıcılık tanımına ihtiyacımız var. Savaş yanlılığı, siyasi anlayışın reddi ve retorik silahlanma çılgınlıkları değil, diyalog, çıkar dengesi, anlayış ve barış politikası ile bağlantılı olarak güçlü, operasyonel silahlı kuvvetlerle askeri caydırıcılık,” dedi.
Vad, “O kadar güçlü olmalıyız ki kimse bize saldırmaya cesaret edemesi ve şu anda öyle değiliz. Bunun üzerinde çalışmalıyız, bu yüzden bunu doğru buluyorum,” ifadelerini kullandı.
Klöckner’in “Yani yine de: Düşman imgesi Rusya mı?” sorusuna Vad, şu yanıtı verdi:
“Hayır. Bu yönelimle kimseye, Rusya’ya bile düşman olarak ihtiyacım yok. Bir düşman imgesi yaratmayı mantıksız buluyorum, tek kelimeyle buna karşıyım. Mesele, kimden gelirse gelsin, bir saldırı durumuna prensip olarak hazırlıklı olmak. Almanya ve Avrupa’da kendimizi daha iyi korumalıyız ve buna askeri caydırıcılık da dahil; ancak bu sadece diyalog, çıkar dengesi, güven oluşturma, silahsızlanma politikası ile bağlantılı olarak.”
Klöckner’in “Çıkar dengesi mi? Güven oluşturma mı? Diyalog politikası mı? Rusya’ya karşı yıllardır pek bir şey görülmüyor, değil mi?” sorusu üzerine Vad, “Bu kısım da bende eksik. Bunun nedenleri arasında Rusya’nın uluslararası hukuka aykırı bir saldırı savaşı başlatmış olması da var. Son üç yıldaki tüm tartışmalarda, Almanya’da yine müzakerelere değil, diyaloğa değil, silah teslimatlarına odaklanıldı, siyasi bir hedef belirlenmedi, bu bileşenler ihmal edildi. ABD şimdi bunu durdurdu. Ruslarla görüşüyorlar, barış hedefiyle ateşkes istiyorlar,” dedi.
Klöckner’in “Doğru hatırlıyorsam, siz de bir barış gösterisine katıldınız, değil mi?” sorusuna Vad, “İki yıl önce Berlin’de Alice Schwarzer ve Sahra Wagenknecht tarafından başlatılan bir gösteriye katıldım ve Brandenburg Kapısı’nda bir konuşma yaptım. Kadın dergisi Emma, Alice Schwarzer’in net, örnek bir duruşu sayesinde, bazı küçük röportajlar dışında, konuşmamı basan tek dergiydi. Bir eski generalin o zamanlar tutumunu ‘kadınlara özel’ bir dergide ifade edebilmesi garip görünüyor ve ABD Başkan Yardımcısı J. D. Vance’in Münih Güvenlik Konferansı sırasında haklı olarak eleştirdiği Almanya’daki fikir çeşitliliği hakkında bir şeyler söylüyor,” yanıtını verdi.
‘Barış mitinginden sonra Putin ve Rusya’yı anlayan biri olarak yoğun bir şekilde eleştirildim ve karalandım’
Vad, “Daha geçen hafta Avusturya’da -bazı Alman talk şovlarının aksine- Ukrayna savaşı hakkında dengeli bir televizyon sohbetinde, o zamanki konuşmamın her cümlesini, cümle cümle, bugün tekrar aynı şekilde söyleyeceğimi söyledim. Her ifade doğru ve kanıtlandı. Sadece Emma sayesinde bu doğrulanabilir ve okunabilir. Yine de, ciddi bir gazetede, bu gösteriye katılımımın bir sonucu olarak, bana iyi davranan pek çok insanı, eski meslektaşımı kaybettim ve iddiaya göre ‘itibarımı zedeledim’, diye edildi. Gösteriden sonra Putin ve Rusya’yı anlayan biri olarak yoğun bir şekilde eleştirildim ve karalandım,” dedi.
Klöckner’in “O zamanlar bu konuşmayı yapmak için gösteriye nasıl geldiniz?” sorusu üzerine Vad, “Nedeni şuydu: Söylemek istediğim şeyi başka hiçbir yerde yayımlayamadım. Emma konuşmama izin verdi. Bir Alman kadın dergisinin eski generalin konuşmasına izin vermesinden dolayı bugün hala minnettarım,” diye ekledi.
Alman medyasının neredeyse oybirliğiyle Ukrayna’da hala bir vekalet savaşından bahsetmediğini belirten Klöckner’e Vad, “Büyük bir medyadaki bir makale biliyorum, burada çocuk adıyla anılıyor: Vekalet savaşı. Aksi takdirde: Bir vekalet savaşıyla karşı karşıya olduğumuz inkar ediliyor. Siz bunu nasıl görüyorsunuz? Vekalet savaşı, evet mi hayır mı?” sorusunu ise Vad, şu şekilde yanıtladı:
“Elbette bu bir vekalet savaşı. Bunu iki yıldır söylüyorum, bunun için şiddetle eleştirildim. Artık değil, zira ABD ve Rusya’nın yıpranmış ülkeyi [Ukrayna, ed.n.] siyasi ve iktisadi olarak zaten bölmeye başladığı açıkça ortaya çıktı. Anahtar kelime: Hammadde anlaşması. Elbette Ukraynalıların meşru bir savunma savaşı var, bunun bir geçmişi var, daha önceki bir iç siyasi çatışmadan çıktı ve aynı zamanda ABD ile Rusya arasında bir vekalet savaşının siyasi karakterine sahip. Bunu işitmek kimsenin hoşuna gitmiyor.”
‘Rusların orada Amerikalılardan farklı çıkarları var’
Vad, “Her şeyden önce, belirli bir bölgedeki rekabet nedeniyle ABD ve Rusya arasında bir savaş. Gerçek basit: Rusların orada Amerikalılardan farklı çıkarları var. Devletlerin çıkarlarını stratejik çerçeve koşulları olarak daha fazla dikkate almak benim için önemli: Ruslar için Karadeniz bölgesindeki etkilerini, Kırım üzerindeki kontrolü ve Donbass üzerinden Kırım’a kara bağlantısını kaybetmek düşünülemez, burada çok sayıda etnik Rus yaşıyor veya yaşamış,” dedi.
Vad, “Bu, 1962’deki Küba Füze Krizi’ne benziyor. Kennedy, Sovyetlerin Küba’da askeri olarak yerleşmesine izin veremezdi; Amerikan güvenlik perspektifinden bir ‘olmaz’. Bir nükleer savaş tehlikesi vardı. Amerikalılar, günümüze kadar Amerikan olmayan bir gücün Karayipler’de, Panama’da veya Latin Amerika’da yerleşmesine izin vermiyor. Amerikalı arkadaşlarıma Rusların ikilemini, kendilerini hayal etmeleri gerektiğini açıklayarak anlattım: Meksika, Putin’in Avrasya Ekonomi Birliği’ne üye olmak istiyor, Rus ve Çin askeri üslerini onlarla tartışıyor ve Amerikalıların Ukrayna savaşından önce Karadeniz’de yaptığı gibi sürekli olarak Meksika Körfezi’nde askeri tatbikatlar yapıyor ve Trump’ın jeopolitik renkli ve uluslararası hukuk açısından son derece şüpheli Kanada, Panama veya Grönland ile ilgili gevezeliği, Ukrayna savaşının özünde ne olduğunu açıkça ortaya koyuyor,” ifadesini kullandı
Vad, “Amerikalılar Ukrayna’da çok ileri gittiler. Bu ve Ukrayna’nın NATO üyeliğini zorlama girişimleri stratejik bir hataydı. İşe yaramadı. Şimdi, Afganistan, Suriye, Libya veya Irak’ta olduğu gibi, biz Avrupalıların ödeyeceği bir felaket bırakıyorlar,” diye konuştu.
‘Avrupalılar, istediklerini elde edemedikleri için huysuzlanan ergen çocuklar gibi davranıyorlar’
Klöckner’in “Ve ülkelerdeki insanlar da… Bu noktada ‘Neden’ sorusunu sormak istiyorum. Avrupa neden şimdi bu kadar büyük ölçüde silahlanmak istiyor? Avrupa politikası neden Rusya’ya karşı söylemini bu kadar sertleştiriyor? Neden bu çatışmacı yaklaşım? Sözde ‘tırmanma hakimiyeti’ sonuçta Rusya’da yatıyor. Siz bunu nasıl görüyorsunuz?” sorusu üzerine Vad, “Bu doğru. Ukrayna savaşında tırmanma hakimiyeti Rusya’da idi ve hala orada. Avrupalılar, Amerikan-Rus anlayışı karşısında, istediklerini elde edemedikleri için huysuzlanan ergen çocuklar gibi davranıyorlar. Yetişkinler, şu anda Amerikalılar ve Ruslar ve görünüşe göre savaştan çıkmak istiyorlar. Fakat Avrupalılar mevcut halleriyle hiçbir savaş yürütemedikleri için, duruma biraz rahat bakıyorum,” değerlendirmesini yaptı.
Vad, “Uluslararası güvenlik politikası her zaman tehlikeli olmuştur. ABD ve Rusya’nın birbirine yaklaştığı şu anda da tehlikeler ve riskler devam ediyor,” diyerek sözlerini tamamladı.
Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’da ilan ettiği kısmi ateşkesi eleştirdi.
Pistorius çarşamba günü Alman yayın kuruluşu ZDF’ye verdiği demeçte, Trump’a yüklendi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yapılan anlaşmayı “hiç” olarak nitelendirdi ve “Sözde çığır açan bu harika telefon görüşmesinden sonra Rus saldırıları azalmadı,” dedi.
Trump, Putin ile yaptığı görüşmeyi “çok iyi ve verimli” olarak değerlendirmiş ve Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada bu görüşmenin “enerji ve altyapı ateşkesinin” başlangıcı olduğu belirtilmişti.
Pistorius, Putin’in amacının Ukrayna’yı daha da zayıflatmak ve Rus birliklerinin yeniden silahlanmasına ve cephe hatlarına yığınak yapmasına olanak sağlamak olduğunu savundu.
Alman bakan, “Putin bir oyun oynuyor ve eminim ki Amerikan Başkanı tepki vermeden uzun süre izleyemeyecek,” dedi.
Pistorius, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) önemli siyasetçilerinden biri ve 23 Şubat’ta yapılan seçimleri kazanan Friedrich Merz’in liderliğindeki bir sonraki koalisyon hükümetinde önemli bir rol oynayacak.
Pistorius’un partisinden Alman Şansölyesi Olaf Scholz ise nüanslı bir tutum takındı.
Berlin’de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile bir araya gelen Scholz, “Enerji altyapısına yönelik saldırılar için ilan edilen ateşkes, bu yolda önemli bir ilk adım olabilir. Aynı şey denizde ateşkes için teknik müzakerelerin başlaması için de geçerli,” dedi.
Avrupalı liderler savaşı sona erdirmeye yönelik müzakerelerden dışlanmaları nedeniyle hayal kırıklığına uğrarken, Pistorius kalıcı bir barışın “Avrupa şartlarında sağlanması gerektiğini” vurguladı.